Mars'a Doğru
Katharine'den
gelen
mektuplar
hem
karmaşık duygularını, hem de Tesla'ya
duyduğu bitmeyen ilgiyi ele veriyordu. Bugün
içerdikleri mesajları tam olarak anlamak güç.
Coşkulu bir üslupla kaleme alınmış bu yazılar
bazen tam bir aşk mektubuna dönüşmek
üzereyken yarıda kesiliyor. Ancak Tesla'nın
onu
cesaretlendirecek
bir
davranışta
bulunmadığını tahmin etmek pek de zor değil.
3 Nisan 1896 tarihinde, Tesla'yı evlerine
davet
edecek
ve
bir
gün
önce
karşılaştıklarında gözüne pek de sağlıklı
görünmemiş
olmasına
rağmen
yine
de
kendisini eğlendirebileceğine inandığını "ve
çocukluk günlerine dönmek" istediğini anlatan
bir not gönderecekti. Paskalya yortusunun
gelip
çattığını
söylüyordu.
"Hep
büyük
değişiklikler gerçekleşeceği zaman bunu bilip
bilemediğini merak ederdim" diyordu. "Baharın
yaklaştığını biliyor musun? Eskiden bu bana
neşe
verirdi,
şimdi
ise
hüzünlendiriyor.
Kaçmaktan yorgun düştüğüm pek çok şeyi
ifade ediyor bu bana... kopmalar, ayrılıklar. Ben
de senin gibi hep aynı doğrultuda gidebilmeyi,
hep söylediğin gibi, ara vermeden kendi
hayatımı yaşayabilmeyi isterdim. Bu yaşadığım
hayat kime ait bilmiyorum ama benim hayatım
olmadığından eminim. Görüyorsun ya, yarın
akşam gelmelisin."
Johnsonlar o yazı Maine'de geçirmişlerdi
ama Tesla'dan ayrı kalmak Katharine'in
kederini perçinlemiş, onun sağlığı için duyduğu
endişeyi artırmıştı.
"Bir hata yapıyorsunuz sevgili dostum, hem
de
ölümcül
bir
hata"
diye
yazıyordu.
"Değişikliğe
ve
dinlenmeye
ihtiyacınız
olmadığını
düşünüyorsunuz.
O
kadar
yorgunsun ki neye ihtiyacın olduğunu dahi
bilemiyorsun..."
Bu sıcak mektuplara karşılık Tesla ona
muzip mektuplar yazıyor ya da aklına geldikçe
çiçek yolluyordu. Belki de tehlikeli sularda
seyrettiğini hissediyordu. Robert da onun
arkadaşıydı ve Katharine'i seviyordu da. Ama
en azından kendi hisleri için endişelenmesine
gerek yoktu. Zayıf düştüğü tek bir anı dahi
hatırlamıyordu.
Johnson'la genellikle din, şiir konularında
yazışıyorlardı. Acaba Tesla Century'nin Mayıs
sayısı için ünlü bir ressama poz vermeyi kabul
eder miydi? Tesla zaman zaman "Sevgili
Luka"ya, hala kendisini sevdiği için duyduğu
minneti anlatan coşkulu mektuplar da yazardı.
Kendisi ateşli bir mümin olmasa da, Tesla
dinin insanlar için biçilmiş kaftan olduğunu
düşünürdü. Kaygılarının dayanılmaz bir hal
aldığı ve sermayeyi kediye yüklediği bir
dönemde Budizme merak sarmıştı. Budizmin
ve Hıristiyanlığın geleceğin en önemli dinleri
olacağına inanıyordu. Bu nedenle Johnson'a
Budizm hakkında bir kitap göndermiş ve şu
yanıtı almıştı: "Bay Şövalye: Bu taraklarda
beziniz olduğundan hiç haberim yoktu ama
şimdi bu kitabı okuduktan sonra sizin
hakkınızda her zaman olduğundan daha sık
düşünmeye başlayacağım; sizi temin ederim
bu kırk yılda bir anlamına gelmiyor."
Birkaç gün sonra Johnsonlar onu yine
yemeğe davet ettiklerinde onlara, şakayla
karışık, seçkin insanlara olan zafiyetini dile
getiren
şu
cevabı
yollayacaktı:
"Eğer
misafirleriniz
(sıradan
ölümlüler)
varsa
gelmeyeceğim. Eğer Padewski, Röntgen ya da
Mr.
Anthony
varsa
geleceğim.
Lütfen
cevaplayınız."
O yıl Noel, ailesindeki neşeye karşın, belki
de bu sebeple, Katharine için pek de mutlu
geçmemişti.
Kendisini
kapana
kısılmış
hissediyordu. Kocası ve çocukları kendisini
seviyorlardı ve içinde bulunduğu sosyal
çevreyi seviyordu ama ona hayatının önemli bir
bölümü elden gidiyormuş gibi geliyordu. Yavaş
yavaş yok oluşunu izlemek için yaşamaya
değer miydi?
Noel'in ertesi günü Tesla'ya şunları
yazmıştı:
"Sana güller için defalarca teşekkür etmeyi
denedim. Karşımda o kadar harikalar, o kadar
güzel kokuyorlar ki... Sana yazarken hep
atılımlar yapmam ve hep kendimi zorlamam
gerekiyor çünkü söylemek istediklerimi bir türlü
ifade edemiyorum. Geçen akşam kaba
davranmak istemedim. Sadece hayal kırıklığı
içindeydim. Seni çok özlüyorum ve bunun
böyle
devam
edip
edemeyeceğini
düşünüyorum. Senden daha ne kadar ayrı
kalabilirim? Yine de seni iyi, mutlu ve başarılı
görmek beni memnun ediyor. Yeni yıl için tüm
dileklerim seninle."
Tesla da tipik bir şekilde cevap verirken
tansiyonu esprilerle düşürmeye çalışıyordu.
Ama bunu yaparken de fazlasıyla acımasız
olmayı başarabiliyordu. "Bir gün önce senden
çok daha tatlı ve etkileyici olan kız kardeşini
gördüm" gibi uygun olmayan sözler sarf
edebiliyordu. Sonra da çok sevdiği işinin
başına dönüyordu umursamadan.
1893 yılında radyo alıcı ve vericileri üzerine
verdiği ve gerekli altı temel ekipmanı açıkladığı
seminerlerinden sonra, laboratuvarı ve New
York'un belirli yerlerindeki istasyonlar arasında
işletilebilecek düzeneği kuracaktı. Adams'tan
aldığı para ve Westinghouse'dan gelen destek
sayesinde bayağı ilerleme kaydetmişti.
Gerekli patentleri almadan önce Electrical
Review'a
başarılı
denemeler
yapıldığını
bildirecekti. Ama yayınlanan raporda genel ve
sakınımlı bir dil tercih edilmişti: "Bir verici ve
uzak noktalarda, akım ve menzil göz önüne
alınmadan, bu vericiden yayınlanan sinyallere
duyarlı elektrikli alıcılar kurulmuş bulunuyor. Ve
bu işlem şaşırtıcı derecede az enerji ile
uygulanmıştır."
Tesla,
Houdson
Nehri
üzerinde
bir
teknedeki alıcı ile laboratuvarından gönderilen
sinyalleri yakaladığı bir deney yapmıştı. Tekne
Houdson sokağındaki yeni laboratuvarından
yaklaşık kırk kilometre uzaklıktaydı ve bu
Tesla'nın
aletlerinin
kapasitesinin
bir
bölümüydü sadece.
Gerekli patent başvurularını 2 Eylül 1897
tarihinde yaptı ve bunlar da 1900 yılında
onaylandı.
Sonradan
patentler
hakkında
Marconi ile mahkemede uzun bir çekişmeye
giriştiler. Ama yasal haklarının çiğnendiğine
ilişkin dava açan taraf bu defa Tesla'ydı.
1898 yılında güdümlü taşıtların radyo
dalgalarıyla uzaktan kumanda edilmesi üzerine
patent bürosuna başvuracak ve onay alacaktı.
Bu konu telsiz iletisinin potansiyel ve
mükemmel bir uygulamasını da barındırıyordu
bünyesinde. Tesla radyo ya da otomasyondaki
bu büyük ilerlemeyi kamuoyuna ayrı ayrı değil,
bir arada duyurabilmek için sabırsızlanıyordu.
Bir yıl önce, Niagara Şelalesi enerji
şebekesinin devreye sokulması ve GE'nin
enerji nakil hatlarının inşasını tamamlaması
dolayısıyla yaptığı konuşmada, artık sıranın en
büyük düşü olan "istasyondan istasyona tel
kullanılmadan enerji nakledilebilmesi" projesine
geldiğini söylemişti. Davetli kodamanlar -
mühendisler, sanayiciler ve iş adamları- bu
konuşmayı
karışık
duygular
içinde
dinlemişlerdi. Bu deli dahi, daha hatların yapımı
yeni bitmişken ve tam da kar edilmeye
başlanacağı
sırada
bunların
tarihe
gömüleceğini söylüyordu. Ama pek yakında
gazeteler dünyanın dört bir yanında, Tesla'nın
kırk kilometre uzaklığa enerji ve sinyal
gönderebilmekle kalmadığım, aynı zamanda
bunu
telsiz
yapabildiğini
duyurmaya
başlayacaklardı.
Ve Tesla kendinden o kadar emindi ki, kısa
bir
süre
içerisinde
Mars'la
iletişimin
sağlanabileceğini iddia ediyordu.
Electrical Review'da da Mr. Tesla'nın,
bugüne kadar ulaşılabilen mesafelerden daha
büyük bir alanda elektrik akımı iletebilen bir alet
geliştirdiği ve bu sayede akımın, atmosferin
yoğun olmadığı ve üretilen belirli akımı rahatça
iletebildiği rakımlarda belirlenecek bir terminale
iletilebileceği duyuruluyordu. "Uzak bir noktada
ve yaklaşık olarak aynı seviyede kurulacak
ikinci bir terminal akımı çekecek, alacak, bu
akımı dağıtım ve kullanım için geliştirilecek
aygıtlarla yeryüzüne nakledecektir."
Önceden yapılmış tüm tasarımları gölgede
bırakacak bir ekipman kurmuştu. Çeşitli boyut
ve türlerde bobinler, ya da yüksek frekans
transformatörleri üretmişti. Bunların arasında
harika bir tasarım örneği olan ve milyonlarca
voltluk elektromotiv enerjisi üretebilecek düz-
spiral bir rezonant transformatör de vardı.
Bu tip bir ekipmanın sınırsız olanaklar
sağladığını düşünmekteydi: Mars'a Chicago'ya
gönderir gibi bir mesaj yollanabilecekti.
"Mümkün olan gerilimin önünde pratikte hiçbir
engel olmadığını düşünüyorum" diye yazıyordu
Electrical
Review'da,
"Bu
alandaki
çalışmalarım sonunda elde ettiğim sonuçların
en önemlilerine ulaşmıştım. Bunlardan bir
tanesi, normal koşullar altında mükemmel bir
yalıtkan olan atmosferik havanın, bu tip
bobinlerle üretilebilen yoğun elektromotiv enerji
akımları söz konusu olduğunda iyi bir iletken
olabildiği idi... Hava o derece iletken oluyordu ki
tek bir terminalden kaynaklanan deşarj
yoğunlaşmış atmosferdeymişçesine serbest
yayılabiliyordu. Bir başka olgu da, hava
yoğunlaştırıldığında
ve
elektriğin
gerilimi
artırıldığında iletkenlik kalitesinin çok hızlı
yükseliş göstermesi idi. Sıradan akımların
aktarılmasına olanak vermeyen barometrik
basınç oranlarında dahi bu bobin tarafından
üretilen akımlar bakır bir teldeymişçesine rahat
akabiliyorlardı."
Böylece atmosferin yüksek seviyelerinde
yüksek miktarlarda elektrik enerjisinin istenilen
uzaklığa
gönderilebileceğini
ispatladığını
söylüyordu. Bu arada en az bunun kadar
önemli bir gerçek üzerinde durduğunu da fark
etmişti: birkaç milyon voltluk enerji deşarjları
atmosferik nitrojende güçlü çekimler ortaya
çıkmasına, oksijen ve diğer elementlerle
birleşmesine neden oluyordu. "Bu enerji o
kadar güçlü ve bunun gibi güçlü deşarjlar o
kadar ilginç davranıyor ki, zaman zaman
atmosferin alev alabileceği -dehşet verici bir
olasılık- korkusuna kapıldığım da oldu. Bunu
üstün bir zeka gücüne sahip olan Sir William
Crookes da daha önce fark etmişti. Böyle bir
felaketin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini kim
bilebilir ki?"
Elektrik rezonansı Tesla'nın orijinal fikri
değildi.
Lort
Kelvin
de
daha
önceden
kondansatör
deşarjının
matematiksel
potansiyellerini hesaplamıştı ama Tesla bu
eşitliğe yeniden hayat vermiş ve uygulamaya
koymuştu.
Electrical
Review'da
1889
yılında
yayımlanan ve Tesla'nın gökyüzünde yangın
çıkarmaktan korktuğunu açıkladığı makalede
mucidin üzerinde çalıştığı aletle birlikte çekilmiş
fotoğrafları
da
yayımlanmıştı.
Birisinde
yaklaşık sekiz milyon voltluk bir gerilim ile uzak
mesafelere havadan elektrik enerjisi gönderme
deneyleri sırasında elde edilen olağanüstü bir
şimşek görülebiliyordu. Bir diğerinde ise mucit
elinde 1.500 mumluk bağlantısız bir ampul
olduğu halde poz vermişti, fotoğraf da bu ışık
kaynağı ile çekilmişti. Frekansın saniyede
milyonlara ulaştığı hesaplanıyordu.
Bir üçüncüsünde ise Tesla'nın elinde
gururla tuttuğu, uzaktaki bir osilatörden yayılan
dalgalarla beslenen ve kendi bedeninin
kapasitesine ayarladığı bir bobin vardı. Elektrik
çarpmasından korunmak için bobini yoğun
titreşimin
çok
az
hissedildiği
birleşim
noktasından
tutuyordu.
Güçlü
parıltılarla
aydınlanan bobinin taşıdığı gerilim yarım milyon
volta ulaşıyordu.
Bu olağanüstü ve ürkütücü serinin en
sonuncusu şu manşetle yayımlanmıştı: "Bu
deneyde
operatörün
osilatöre
doğrudan
bağlantılı olan bedeni yüksek bir gerilimle
yüklenmiştir. Fotoğrafta belirli bir büyüklükteki
kalay levhanın uç noktasında elle tutulan
iletken çubuk görülebiliyor. Operatör durağan
elektrik dalgasının üzerinde ve çubuk ile levha
çevrelerinde olağanüstü bir hareket halindeki
hava
sayesinde
parıldıyor.
Laboratuvarı
aydınlatmakta olan bir vakum tüp, tavanda
oldukça yüksekte olmasına karşın, operatörün
bedeninden yayılan dalgalardan etkilenerek
ışıldıyor."
Tesla böyle sihirbazlıklara bayılıyordu ama
kendisini şov yapmakla ve yararlı bir aygıt
geliştirememekle suçlayanlara verilecek bir
cevabı da vardı. Elbette ki bu sihirler daha
sıradan meyveler de verecekti. Elektrikli
rezonans ve kusursuz eşzamanlı devreler
sayesinde nitrojen havadan ayrıştırılabilecekti.
Bu yolla büyük değere sahip suni azotlu gübre
üretilebilecekti. Ayrıca güneşte olduğu gibi
yayılım gösterecek ışık çok daha ekonomik
yollardan üretilebilecek ve asla patlamayan
lambalara hapsedilebilecekti.
Düşleri ütopikti: İnsanlar açlıktan ve ölesiye
çalışmaktan kurtulacaklardı, dünya çapında
iletişim kolaylaşacaktı; ve sonuncu olarak da o
diğer gezegenlerde de insanlara benzer yaşam
formlarının varolduğuna inanıyordu. Marslılar'ın
"istatistiki bir gerçeklik" olduğunu düşünüyordu.
Bu arada, fazla karmaşık şeyler düşünmeyi
sevmeyen arkadaşlarının hayatı da doğal
akışında ilerlemekteydi. Katharine dokunaklı ve
iğneli bir mektup göndermişti; arkadaşlarını
sürekli
reddetmekten
vazgeçmesini
tembihleyip bir partiye davet ediyordu Tesla'yı.
Johnsonlar'ın
çocukları
serpiliyordu
ve
Katharine onların kendisine ihtiyaç duymadığı
bir günün geleceğini sezinleyebiliyordu. Zaman
hızla akıp gidiyordu ve yaklaşan ölümün ayak
sesleri onu ürkütüyordu: "Milyonları, cafcaflı
unvanları, Waldorfu ve Fifth Aveneu'yü bir
yana bırak" diyordu, "bu tek unvanı olan
sıradan ve basit insan için büyük bir zayıflık."
Tesla labaratuvarından çıkacak ve partiye
gelecekti. Düzenlenen parti eski günleri geri
getirir gibi olmuştu. Ama laboratuvarın çağrısı
onu yine çekecekti. Tesla uzun bir süredir,
Mark Twain'in de eğlence ve sağlık için
düzenlenmiş bir deneyde üzerine çıkmasına
izin verdiği mekanik vibratörler üzerine
çalışmaktaydı.
Bir
keresinde
neredeyse
umulmadık
etkiler
yaratmanın
eşiğinden
dönmüştü.
1898
yılında
bir
gün
küçük
bir
elektromekanik osilatör üzerine çalışırken
bunu, tüm iyi niyetiyle, laboratuvarının tam
merkezinden bodrumun tabanına dek uzanan
demir bir sütuna bağlamıştı. Düğmeyi çevirip
iskemlesine kurulmuş ve ortaya çıkacak tüm
etkileri not etmek üzere eline bir defter almıştı.
Bu makinelere hayrandı çünkü titreşim her
seferinde biraz daha arttıkça atölyesindeki
eşyalarda bir rezonans etkisi belirmeye
başlıyordu.
Örneğin
mobilyalardan
biri
titremeye, sarsılmaya başlıyor, daha sonra
diğerleri de bu dansa birer birer katılıyorlardı.
Frekans arttırılınca her şey bir an için
duruluyor ama neden sonra dans kaldığı
yerden, bu defa çok daha çılgınca olmak
kaydıyla, devam ediyordu.
Tesla'nın farkında olmadığı şey tabana
doğru giden demir sütun boyunca güçlenerek
ilerleyen rezonansın Manhattan'ın altyapısını
dört bir yandan titretmeye başladığıydı.
(Normalde depremler merkez üslerinden biraz
uzaklıkta daha şiddetli hissedilirler.) Binalar
kıpırdanmaya başlamıştı, camlar sarsılıyor ve
yakınlardaki İtalyan ve Çin mahallelerindeki
insanlar sokaklara akın ediyorlardı.
Tesla'yı zaten mimlemiş olan Mulberry
Street'teki Emniyet Müdürlüğü kısa bir süre
içinde şehrin başka hiçbir yerinin depremden
etkilenmediğini öğrenecekti. Derhal deli mucidi
kontrol etmek üzere iki polis memuru
görevlendirilecekti. Bu arada Tesla binayı
titretmeye başlayan sarsıntının henüz farkına
varmamıştı. Ama kısa bir süre içinde o da
duvarlarının ve yerin titremeye başladığının
farkına varacaktı. Buna hemen bir son vermesi
gerektiğini bildiğinden eline geçirdiği ilk balyozu
osilatörün tam tepesine indirecekti.
Mükemmel bir zamanlamayla, iki polis
memuru tam da o anda içeri dalmıştı. Tesla da
onları başıyla nazikçe selamlayacak ve şunları
söyleyecekti:
"Üzgünüm beyler. Hemen ve pek de alışık
olmadığım bir şekilde yarıda kesmek zorunda
kaldığım deneyimi izleyebilmekten sadece
birkaç saniye ile mahrum kaldınız... Fakat eğer
akşama
doğru
uğrayabilirseniz
üzerinde
durabileceğiniz bu platforma yeni bir osilator
bağlayacağım. Bu deneyimi çok ilginç ve
heyecan verici bulacağınıza eminim. Fakat ne
yazık ki şimdi sizi geçirmem gerekiyor çünkü
yapacak çok işim var. İyi günler beyler."
Muhabirler laboratuvarına akın ettiklerinde
ise onlara istese Brooklyn Köprüsü'nü bile
yerle bir edebileceğini söyleyecekti.
Yıllar sonra bir çalar saatten daha büyük
olmayan
bir
osilatörle
gerçekleştirdiği
deneylerden söz edecekti Alan L. Benson'a.
Vibratörü altmış santim boyunda, beş santim
kalınlığında bir çelik halkaya takmıştı. "Uzun
bir süre hiçbir şey olmadı... Ama nihayet...
koca çelik halka titremeye, bir kalp gibi açılıp
kapanmaya başladı ve en sonunda koptu!"
"Bunu bir balyozla başaramazsınız" diye
açıklayacaktı muhabire. Ama bir bebeğe bile
zarar
vermeyecek
sürekli
tıklamalar
yapabilmişti.
Bu başlangıçla şevklenen Tesla koltuğunun
altına sıkıştırdığı osilatör ile yapımı henüz
tamamlanmamış çelik bir bina bulmak üzere
dolaşmaya
başlayacaktı!
Wall
Street
bölgesinde on katlı çelik konstrüksiyonlu bir
inşaat görecek ve vibratörü kirişlerden birine
iliştirecekti.
"Birkaç dakika içerisinde kirişin titremeye
başladığını
hissedecektim.
Yavaş
yavaş
titremenin yoğunluğu arttı ve tüm inşaatı
kaplamaya
başladı.
En
sonunda
yapı
gıcırdamaya ve bükülmeye başlamıştı. İşçiler
deprem olduğunu sanmış ve iskelelerden aşağı
atlamıştı.
Binanın
yıkılacağı
söylentileri
yayılmaya
başlamış
polis
birlikleri
yola
çıkmışlardı. Ciddi bir sonuç doğmasına mahal
vermeden vibratörü cebime attığım gibi
uzaklaştım oradan. Eğer on dakika daha fazla
işler halde bıraksaydım tüm yapı yerle bir
olacaktı. Aynı vibratörle Brooklyn Köprüsünü
bir saatten kısa bir süre içerisinde yerle bir
edebilirdim."
Hepsi bu kadarla da kalmıyordu. Dünyayı
da aynı şekilde ikiye bölebileceğini söyleyerek
Benson'ı dehşete düşürecekti. Onu "bir elma
gibi ikiye bölebilir, insan ırkının sonunu
hazırlayabilirdi. Dünyanın titreşimlerinin bir saat
kırk dokuz dakikalık bir periyot ile seyrettiğini
söylüyordu. "Yani, dünyaya şu anda vurduğum
takdirde
küçülen
bir
dalga,
genişleme
formunda, bu kadarlık bir süre sonunda aynı
yere geri gelecektir. Aslında dünya da tüm
cisimler gibi sürekli titreşim halindedir. Sürekli
daralan ve genişleyen.
"Şimdi tam küçülmeye başladığı anda bir
ton dinamit patlattığımı düşünün. Bu küçülmeyi
hızlandıracak ve bir saat kırk dokuz dakika
sonunda eşdeğerde hızlanmış bir genişleme
meydana gelecektir. Genişleyen dalga geri
çekilmeye başladığı anda bir ton dinamit daha
patlattığımı düşünün, bu da küçülme dalgasını
biraz daha hızlandıracaktır. Ve bu işlemin art
arda
tekrar
edildiğini
düşünün.
Bunun
doğuracağı
sonuçlardan
kuşku
duyabilir
misiniz? Aklınızda şüpheye hiç yer olmasın.
Dünya ikiye ayrılacaktır. İnsan, tarihi boyunca
ilk defa olarak kozmik gidişata müdahale
edebilmenin bir yolunu bulmuş oluyor!"
Benson, dünyayı parçalamak için ne kadar
zamana ihtiyaç duyacağını sorduğunda ise
alçakgönüllülükle şu yanıtı verecekti: "Aylar
sürer. Bir ya da iki yıl geçmesi gerekebilir. Ama
birkaç hafta içerisinde dünya öyle büyük bir
titreme ile sarsılmaya başlayacaktır ki nehirler
yataklarından fırlayacak, binalar yerle bir
olacak, yeryüzü yüzlerce metre yüksekliğe
çıkıp düşecek, bu da uygarlıkları ortadan
kaldırmaya
yetecektir.
Vatandaşları
rahatlatacak
şekilde
iddiasını
sonradan
değiştirecekti.
İlkenin
şaşmaz
olduğunu
söylüyordu ama dünyada mükemmel bir
rezonans yaratmak da olanaklı değildi.
Çoğunlukla olduğu gibi Tesla'nın basına
yaptığı açıklamalar basit gösteriş düşkünlüğü
olarak değerlendirilecekti. Ama yine çoğunlukla
olduğu
gibi
araştırması
kusursuzdu.
"Telejeodinamik" adını verdiği yeni bir bilim dalı
üzerine çalışmaya başlamıştı ve önemli
sonuçlar elde edecekti. Aynı titreşim ilkesinin,
denizaltı ve gemi gibi uzaklardaki nesneleri
saptamak için kullanılabileceğini fark etmişti.
Mekanik titreşimler ile dünyanın titreşiminin
birlikte
kullanılarak
maden
ve
petrol
rezervlerinin nasıl ortaya çıkarılabileceğini
bulmaya çalışıyordu. Modern yeraltı araştırma
tekniklerinin temeli de böylece atılmış oluyordu.
Tesla, O'Neill'in, daha önce şiddetli bir
deprem
meydana
gelmiş
bir
bölgeye
yerleştirilecek
ciroskop
bataryalarının
yeryüzünün
içinde
düşük
seviyelerde
rezonans yaratacak şekilde eşit aralıklarla
vuruşlar yapması ile katmanlar üzerindeki
baskının azaltılabileceği ve bu sayede ciddi
depremler
yaşanmasının
engellenebileceği
teorisini destekliyordu. Bugün sismologlar bu
varsayımları yenilenen bir ilgi ile gözden
geçirmeye başladılar.
|