Alt Yol, Üst Yol
Kısa bir döneme neredeyse 'bu kadarı da
fazla' dedirtecek kadar çok başarı sığmıştı.
Yıllardan beri Edison ve Lort Kelvin'in alternatif
akımın tehlikeleri hakkındaki korkunç iddiaları
ile sarsılan Niagara Komisyonu en sonunda,
Ekim 1893'de Niagara'ya ilk iki jeneratörü
kurma şerefinin -kendisinin de tahmin ettiği gibi-
Westinghouse firmasına verildiğini duyurmuştu.
Amerikan endüstrisini çok uzun bir süredir
ikiye bölen şiddetli akımlar savaşı en sonunda
Tesla'nın AC sisteminin ve Westinghouse'un
azminin zaferi ile sonuçlanmıştı. Bu sonuca
varılmasında
hiç
şüphesiz
ki
Chicago
Fuarı'ndaki eşsiz görsel şölenlerinin katkısı
büyüktü.
Gazeteler ve mühendislik dergileri Tesla'yı
selamlıyorlardı. New York Times onun Niagara
Şelalesi girişimini olanaklı kılmak gibi "asla
unutulmayacak" bir şerefe ulaştığını yazıyordu.
Bu başarı dünya basınında da geniş yer
kaplıyordu. Montenegro Prensi onu 'Kartal
Nişanı' ile onurlandırıyordu. AIEE ise onu
Elliott- Cresson madalyasına layık görmüştü.
Ve yüce gönüllülüğü tutan Lort Kelvin onun
"elektrik bilimine herkesten daha çok katkıda
bulunduğunu" söylüyordu.
Pek yakında alternatif akım New York'ta da
tramvayların çalıştırılmasında, buharlı trenlerin
elektrikle çalışır hale getirilmesinde, hatta
Edison'un alt istasyonlarında kullanılmaya
başlanacaktı.
Buna karşın Tesla ve Westinghouse
mağlupların
saldırılarına
maruz
kalmaya
devam ediyorlardı. Şirket açılan yirmi dava ile
uğraşmak zorunda kalmıştı -ki bunların
arasında yüksek mahkemenin daha önce
karara bağladığı bir dava da vardı. Hepsinden
de Westinghouse kesin bir zaferle ayrılacaktı.
Onlar da General Electric ve diğerleri hakkında
zabıt
tutturmuş
ve
bunda
da
başarılı
olmuşlardı. Ama bunca dava kamuoyunun
aklını karıştırmaya ve geride mutsuz insanlar
bırakmaya başlıyordu. Bir zamanlar Tesla'yı
övmekle bitiremeyenler şimdi onu yerden yere
vuruyorlardı.
Sonradan AIEE'nin genel başkanı olan ve o
dönemi yakından takip eden B. A. Bahrend
sahneyi şöyle tanımlıyordu: "Bilgisiz insanlar
daima bir uçtan bir diğer uca sürüklenir
dururlar. Tesla'yı, aşırı övgü ile halk kahramanı
ve kurbanı yaratacak şekilde kutsayan bu
adamlar, şimdi de onu en acımasızca alaya
alanlar arasına katıldılar."
Bahrend bunda melankolik bir derinlik
buluyordu:
"Nikola Tesla'nın mühendislik mesleği ile
iştigal edenlerden ve halktan gördüğü bu
nankörlük ve adaletsizlikten sonra içinde
bulunabileceği
durumu
tasavvur
dahi
edemiyorum."
Sırtından
bıçaklanmaktan
ve
boş
atışmalardan usanan Tesla, New York'a
dönecekti. Artık her zamankinden de fazla
kararlıydı, zamanını iyi değerlendirecek ve
kendini tümüyle beklemekte olan yarım düzine
kadar araştırmaya verecekti.
Yüksek voltaj ekipmanları ile sınırsız
olanaklar sunan etkiler elde edebilmeyi
başarmıştı. Yapay şimşeği yaratarak yalnızca
hava
durumunu
kontrol
edebilmekle
kalmayacak, telsiz enerji naklini de olanaklı
kılacaktı. Ve bu da dünya çapında bir yayın ağı
kurma çalışması ile çakışan bir sonuç olacaktı.
Konik bir bobin sayesinde bir milyon volta
yakın bir gerilim elde etmeyi başardığında
sevindirici sonuçlar birbiri ardına gelmeye
başlamıştı. Yüksek voltaj elde edebilmek için
her seferinde daha büyük bir ekipman kurmak
zorunda olmadığını, iyi bir tasarımla nispeten
küçük ve yoğun bir transformatörle de aynı
sonucu elde edebileceğini hissediyordu içten
içe. Bu onda bir saplantı halini almıştı ama tek
problem de bu değildi.
Olağandışı bir deney bilimin en temel
yasalarını hiçe saydığında Tesla keyifli bir
şekilde deneyi sonuna kadar götürüyordu.
Bazen
de
oldukça
sıra
dışı
sonuçlar
doğuyordu bundan.
Akımın vakumdan iletilmesini sağlayan
radyo tüpünün ilk elektronik aygıt olduğu
söylenebilir. Bunun ilk örneği Edison tarafından
1883 yılında icat edilen vakum lambadır.
Edison Efekti adı ile anılan bu icadı Edison, Sir
William Preece, J. A. Fleming, Tesla, Elihu
Thomson ve J. J. Thomson gibi bilim
insanlarına devretmiştir. J. J. Thomson bu
fenomenin negatif elektriğin, ya da elektronların
sıcak elementten soğuk elektroda geçmesi
sureti ile oluşan emisyon ile ortaya çıktığını
düşünmüştü.
Yayınlanan radyo sinyallerini algılamaya
çok elverişli olduğunu düşünen Tesla, vakum
tüplerini geliştirmeye 1890'ların ilk yıllarında
başlamıştı. Daha sonra yanında tam zamanlı
olarak
bir
cam
üfleyicisi
çalıştırmaya
başlayacak ve radyo araştırmalarında ve ışık
üretiminde
kullanacağı
binlerce
versiyon
geliştirecekti.
Edison'un ve Preece'in çalışmalarını takip
eden Fleeming, kullandığı hassasiyeti artırılmış
kristal dedektörler ile Edison Efekti'ni radyo
sinyallerini algılamaya başarılı bir şekilde
uygulayabilmişti. 1907 yılında da Lee De
Forest Fleeming'in diyoduna bir elektrik
şebekesi, ya da kontrol elementi ekleyerek -
kendi deyimi ile- Audion'u icat edecek ve
böylece modern elektronik bilimi yol almaya
başlayacaktı.
Tesla da tüm bunlardan uzun bir süre önce
elektrik yükünün gazlar içinde istenilen
frekansta iletilebildiğini keşfetmişti.
"Frekans yeteri kadar artırılabildiği takdirde
değişik bir dağıtım sistemi ortaya çıkacaktır ki
bu gaz şirketlerini yakından ilgilendiren bir
konudur.
Metal
borunun
yalıtıcı,
içine
doldurulmuş gazın da iletken işlevi gördüğü bu
sistem fosforlu ampulleri, belki de henüz icat
edilmemiş aygıtları besleyebilir.
Aslında
Tesla'nın
tanımını
yaptığı,
mikrodalga transmisyonunun bir öncüsü idi.
Tesla, keşiflerinin çizdiği yolda en görkemli
kavramlarından birini ortaya atacaktı; "dünyevi
gece ışığı" yani tüm dünyayı ve onu
sarmalayan atmosferi tek bir ışıklandırma gibi
aydınlatmanın bir yolu. Teorisine göre, deniz
seviyesinin çok üstlerinde bulunan gazlar,
havası
kısmen
tahliye
edilmiş
tüpler
içerisindeki
gazlarla
benzer
özellikler
sergiliyordu. Bu sayede de mükemmel bir
yüksek-frekans
akım
iletkeni
işlevi
görebilirlerdi. Bu fikir yıllar boyu kafasının
içinde dönüp dolaşacaktı. Bunun, dar deniz
geçitlerinin ve hava alanlarının geceleri daha
güvenli
olmasının
sağlanmasında
kullanılabileceğini düşünüyordu. Ya da sokak
lambalarına
gerek,
kalmadan
şehirler
aydınlatılabilirdi. Tek yapılması gereken doğru
bir şekilde atmosferin yüksek tabakalarına, on
bin kilometre, belki de daha az bir yüksekliğe
yüksek-frekanslı akım aktarılması idi. Bu
yüksekliğe
akımı
nasıl
verebileceği
sorulduğunda bunun aslında pratik açıdan zor
olan bir işlem olmadığını söylüyordu. Asla
pratikte test etmeden yöntemlerini ifşa etmezdi
ve bu projesi de finansman yokluğu nedeni ile
rafa kaldırılacaktı.
Gazeteciler de onu sorgulamaktan ve
spekülasyonlar yaratmaktan geri kalmıyorlardı.
Bazıları moleküler bombardıman tüplerini
uzaya ultraviyole ışın demetleri göndermek için
kullanacağını,
havayı
uzak
mesafelerde
iyonize edeceğini ve onu her türlü yüksek
voltajı iletebilecek bir hale getirmeyi planladığını
öne
sürüyorlardı.
Bu
sayede
istediği
yüksekliğe kadar uzanan bir yüksek frekanslı
akım gönderebileceği iletken bir yol elde
edebileceğini savunuyorlardı. Sonradan büyük
(ve kötü talihli) dünya-yayın kulesi Long
Island'da inşa edildiğinde, üst platformunun bir
dizi ultraviyole lamba alabilecek şekilde
tasarlandığı görülecekti. Ama bunun amacı
hiçbir zaman öğrenilemeyecekti.
Tesla daha sonra hem dünyayı, hem de
atmosferin üst tabakalarını elektrik iletkeni,
aradaki hava tabakasını da yalıtkan olarak
kullanmayı tasarladığı projesinden söz etmeye
başlayacaktı. Bu kombinasyon devasa bir
kondansatör meydana getirecekti, yani elektriği
depolayan ve boşaltan bir araç elde edilmiş
olacaktı. Dünya yüzeyi elektriklendiği zaman
yüksek hava tabakası da indüksiyon yolu ile
şarj olacaktı. Yerküre dolan ve boşalan bir
Leyden Jar'a dönüşecekti. Hem yerkürede,
hem de yüksek hava tabakasında akım
dolaşması atmosferi aydınlatacaktı. Ama Tesla
akımlarını yüksek hava tabakasına nasıl
göndermeyi tasarlıyordu, bunu bilemiyoruz.
1892'de Londra'da verdiği seminerlerde
sevecenlikle, henüz yeni icat etmiş olduğu çok
duyarlı ve tipik bir vakum tüpü açıklamaktaydı.
Yüksek frekanslı akımın etkisi ile bu tüpten
elektrostatik ve manyetik etkilere garip bir
şekilde
hassasiyet
gösteren
bir
ışın
yayılacaktı. Bu tüp ile ilginç deneyler yapma
fırsatını yakalamıştı.
Ampul
doğrudan
tek
bir
tele
bağlı
bulunduğunda ve çevresinde kendisine yakın
hiçbir nesne bulunmadığında, Tesla ampule
yaklaşarak ışının ampulün zıt yanına gitmesini
sağlayabiliyordu.
Ampulün
çevresinde
dolaşmaya başladığında da ışının hep zıt yöne
doğru kaçtığını görüyordu. Bazen de ışın
ampulün
çevresinde
çılgınca
dönmeye
başlıyordu. Küçük bir mıknatıs sayesinde,
mıknatısın konumu ile dönüşün hızını azaltıp
çoğaltabiliyordu. Ama mıknatısa en duyarlı
olduğu
noktada
elektrostatiğe
daha
az
duyarlılık gösteriyordu. Işında görülebilir bir
tepki yaratmadan elinin tek bir kasını dahi
oynatamadığını fark etmişti.
Tesla bunun, ışının her yöne eşit şekilde
yayılmasını engelleyen camdaki bir eğrilikten
meydana geldiğine inanıyordu. Heyecanla bu
aracın güç sahalarının doğasını araştırmada
çok
büyük
faydalar
sağlayabileceğine
inanıyordu.
"Eğer
uzayda
ölçülebilir
bir
hareket
meydana geliyorsa, bu araç sayesinde tespit
edilebilir. Bu, atalet ve sürtünmeden bağımsız
bir ışık demetidir" diye düşünüyordu.
"Bunun telgrafta da faydalı uygulamaları
olabileceğini zannediyorum. Böyle bir araç
sayesinde Atlantik'in ötesine istenilen süratte
mesaj gönderilebilir çünkü duyarlılığı o derece
yüksek bir seviyede ki, en ufak bir değişiklikten
dahi etkilenecektir. Akıntıyı daha yoğun ve dar
bir hale getirebildiğimiz takdirde sapmaları
fotoğrafa dahi kaydedilebilecektir."
Seminere
şöyle
bir
yorumla
nokta
koyacaktı; "Bunun mucizevi yanı şudur ki,
mevcut
bilgi
ve
deneyim
çerçevesinde
dünyanın elektrostatik ve manyetik durumunu
etkileyebilecek ve hiçbir şey değilse bile,
zekayı tespit edebilecek bir deneme daha önce
hiç yapılmamıştı... "
Buna
karşılık
küçük
tüpü,
uzak
mesafelerde
meydana
gelen
elektriksel
değişiklikleri, ya da radyo sinyallerini tespit
edebilecek bir yapıda değildi. Bu bir merak
konusu olarak kalacaktı. Tesla bunu bir
dedektör
olarak
kullanmayı
denediğinde,
laboratuvar
çalışması
dışında
kullanışlı
olmadığını görecekti.
Ama bugün pek az şey bilinen biyolojik
olaylarla bilimin ilgilenmeye başlaması ile
birlikte Tesla'nın ilginç vakumu yeni bir ilgi
odağı haline gelebilir. Örneğin, bedendeki
otonomik
fonksiyonların
kontrolünde
bio-
geribesleme
tekniklerinde
uygulanabileceği
düşünülebilir. Ya da belki de, gizemli Kirlian
etkisinin anlaşılmasında kullanılabilir. Tesla
bobininin
yüksek-frekans
voltajlarıyla
eşgüdümlü kullanılan Kirlian fotoğrafçılığı
tekniği ile insan aurası üzerindeki bilimsel ilgi
de yoğunlaşmıştır. Tesla'nın 1890 yılındaki
araştırması göstermiştir ki, yüksek frekanslı
akımlar, süper iletkenlik fenomenine benzer bir
şekilde, iletken maddelerin üzerlerinde ya da
yüzeye çok yakın bölgelerinde hareket
etmektedir. Kirlian fotoğrafçılığı ile elde edilen
halelerin de, yaşam formlarını çevreleyen bir
çeşit "taşıyıcı alan"ın modülasyonu sonucunda
ortaya çıktığı öne sürülmektedir. (Akupunktur
noktalarının da bu tip enerji alanları ile bağıntılı
olduğu düşünülebilir.)
New York'a döndükten sonra Tesla
neredeyse bir münzevi hayatı yaşamaya
başlamıştı. Ancak en yakın dostları onu
laboratuvardan alıp çıkarabilecek bir toplumsal
bağ
işlevi
görebiliyordu.
Gece
yarısı
eğlenceleri ve şovları sona ermişti. Robert ve
Katharine Johnson onun için endişelenmeye ve
sürekli çalışmanın ve eğlenceden bu denli
uzak durmanın çöküntüye yol açabileceği
konusunda onu uyarmaya başlamışlardı.
Katharine için de 1893 kışı, bu çok alıştığı
yoldaşı olmadan geçmek bilmiyordu. Buz gibi
bir ocak günü, bir jestine cevap olarak Tesla bir
demet çiçek yollamıştı. Tesla Profesör
Crookes
tarafından
kaleme
alınmış
bir
makaleyi gönderebilecek kadar kendisine
zaman
ayırabilmişti.
Yazı
Crookes
radyometresi üzerineydi. Bu, içindeki hava
tahliye edilmiş, bir ampul içinde dönen ve ısı ile
çalışan bir değirmendi ve Tesla'ya göre
"dünyanın en güzel icadı"ydı.
Bilim ilgilendiği konuların başını çekmese
de Katharine bundan çok etkilenmiş ve
memnun olmuştu. Fırtınalı bir şubat gecesi
Robert'le
birlikte
şöminenin
karşısında
oturuyorlar ve sıkılıyorlardı. O an Katharine
eline kalemi kağıdı alarak Tesla'ya bir not
yazdı ve ulağı ile yolladı: "Bu fırtınalı günlerde
neler
yapıyorsun Allah aşkına? Biz bu akşam,
mesela saat 9'da ya da akşam yemeği için
saat yedide bir Allah'ın kulu gelip, bizi
neşelendirme lütfunda bulunur mu acaba diye
düşünmekteyiz. Ateşin karşısında oturup
duruyoruz, gerçi çok rahatız ama iki bizim için
çok küçük bir sayı. Kafa dengi olması için
sayının mutlaka üçe çıkması gerekiyor, hele
hele 'yurdumda' kar yağıyorken. O harika
makine hazır durumda mı ve sen de yarın o
fotoğrafçıların, flaşların, Juno'nun ve tüm o
diğer tanrı ve tanrıçaların curcunası için hazır
mısın bakalım? Gel de anlat bize biraz. Seni
7'de ya da 9'da bekliyoruz." Ama ne yazık ki
makine hazır durumda değildi ve Johnsonlar,
en az Katharine kadar Robert da, hayal
kırıklığına uğrayacaklardı.
Daha sonraları, 1894 baharında ise,
Tesla'nın
deneyleri
Johnsonlar'ı,
Joseph
Jefferson'u, Marion Crawford'u ve Twain'i
laboratuvarına davet edip, "bedenlerinin içinden
yüksek-voltaj kıvılcımları geçirecek" ve gazlı
tüp lambaları ile çekilecek ilk fotoğraflara poz
verdirecek denli ilerlemişti.
Bütün hayatını bilime adamış olmasına
karşın, Johnson'un Century dergisine ünlü Sırp
şair Zmaj Jovanoviç üzerine bir makale
yazabilecek vakit de bulabilmişti. Ertesi bahar
da, yine aynı derginin sayfalarında, kendisinin
gözde kahramanı Luka Filipov hakkında
yazdığı bir makalesi yayımlanacaktı.
Aynı yıl daha ileri bir tarihte (30 Eylül 1894),
New York Times'dan John Foord'a kendi
elektrik teorisini açıklayan ve bununla birlikte
elektrik
lambalarında
enerjinin
yüzde
doksanının boşa harcandığı, gelecekte ne telli,
ne de telsiz enerji nakline gerek kalacağı fikrini
savunan bir makale verdi. "Bu odanın
ortasında bir makine yapabilecek kadar"
diyordu, "ve bu makinenin başka bir şeyle
değil, çevremizde hareket halindeki enerji ile
çalıştığını görebilecek kadar uzun yaşamak
istiyorum."
Hayatının bu en verimli döneminin aynı
zamanda en mutlu dönemi olduğunu tahmin
edebilmek için müneccim olmaya gerek yok.
Yaklaşan felaketin izleri henüz hayatını alt üst
edemiyordu.
Hala aynı tabelada, aynı duyurunun yazılı
olduğu eski püskü Gerlach otelinde kalıyordu;
antetli bir kağıda, alacalı bulacalı hitap şekliyle
Katharine'in yemek davetini en sonunda kabul
ettiğini, şöyle yazmıştı:
"Delmonicolar'daki yemek dahi benim için
fazla hızlı bir hayat tarzını ifade ediyor ve öyle
sanıyorum
ki,
basit
alışkanlıklarımdan
vazgeçmek durumunda kalırsam şiddetli bir
azap içinde kalacağım. Bunun tek çıkar
yolunun davetleri geri çevirmek olduğunun
farkındaydım ama öyle sanıyorum ki, -East
Hampton'a
yapmayı
planladığınız
kamp
gezisine de katılamayacağımı göz önüne
alırsak- pek yakında, sizlerin yarenliğinden
aldığım büyük zevk benim için bir hayal dahi
olamayacaktır. İşte bu nedenledir ki, her türlü
muhtemel tehlikeye göğüs gererek ve bunun
bilincinde olarak, bu akşamki yemek davetinizi
kabul etmek yönünde karşı konulamaz bir arzu
duyduğumu sizlere bildirmek isterdim. Her türlü
neşenin ve bunları takip edebilecek her nevi
hüznün farkında olarak, her zaman..."
1893 Temmuzunda East Hampton'daki
Katharine'den kendisini "umutla bekleyen nazik
arkadaşlarına böylesi düş kırıklıkları yaratıcı,
soğukkanlı telgraflar" gönderdiği için azarlayan
cilveli bir mesaj alacaktı. Ayrıca şunları da
eklemişti sözlerine: "Benim 'yurdumda' hiç
kimse, kendilerini kazandığı onurları ile mutlu
etmesini bekleyen arkadaşlarına karşı bu
kadar acımasız davranmaz. Ama bunca nazik
ve mutlu bir kişi bir arkadaşı reddedemez,
ancak onun da kendisi kadar bahtiyar olmasını
dileyebilir. Bu kişi'ye benim 'yurdumda' dost
denilir."
İma
ettiği
onurlar
Columbia
Üniversitesi'nden aldığı 'doktor' unvanı ve Sırp
Kralı'nın kendisine bahşettiği St. Sava Nişanı
idi.
Kısa bir süre sonra Katharine her zamanki
taktiğini değiştirecek ve Tesla'yı, beyefendi
arkadaşlarından birinin daha davetli olduğu bir
yemeğe davet edecekti. Ama Tesla'nın kesin
(ve belki de ihtiyatlı) yanıtı değişmeyecek,
davetlinin herkesin seveceği bir bayan, örneğin
Miss
Merington,
olması
halinde
fikrini
değiştirebileceğini bildirecekti.
Bir yaz ve arkadaşlarını hemen hiç
görmediği bir kış daha geçmek üzereydi.
Yoğun bir tempo ile ve kararlılıkla çalışmaya
devam ediyordu, zaman zaman deneyleri hiç
umulmadık yönlere sapıyordu ama böyle
zamanlarda da gülümseyerek, Lort Rayleigh'ın
uzmanlaşma hakkında verdiği açık tavsiyesini
hatırlıyordu.
Sonra birdenbire felaket kamçısını şaklattı.
13 Mart 1895 sabahı saat 2:30'da, 33-35 South
Fifth Avenue'daki laboratuvarında yangın
çıkmıştı. İçinde bulunduğu altı katlı bina yerle
bir olmuştu, hasar ölçülemeyecek denli
büyüktü. Kendisinin ve asistanı Kolman
Czito'nun büyük emek sarf ederek yaptıkları
deney aletleri bulundukları dördüncü kattan
ikinci kata inmişler, erimiş hurda metal yığınına
dönmüşlerdi.
Hiçbir şey sigortalı değildi. Olsa bile
kayıpları telafi edilemezdi. Bir milyon doların
bile
deneylerinin
sonuçlarını
geri
getiremeyeceğini
söylüyordu.
Omuzları
çökmüş, bitap ve üzgün bir halde sabahın ilk
ışıklan
ile
birlikte
laboratuvarından
artakalanların yanından ayrılacak ve nereye
gittiğini, zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden,
düşünmeden soğuk New York sokaklarını
arşınlamaya başlayacaktı. Johnsonlar telaşla
onu
sık
sık
gittiği
yerlerde
aramaya
koyulmuşlardı.
Dünyanın dört bir yanından gazeteler
trajediyi duyuruyorlardı: "Bir yaşam boyu süren
çalışmanın meyveleri kül oldu." "Dahinin alın
teri silindi gitti." Londra'da yayınlanmakta olan
Electrical World en büyük kaybın mucidin
bedensel çöküşü olduğunu yazıyordu. New
York Sun'dan Charles A. Dana ise en büyük
takdiri dile getiriyordu: "Nikola Tesla'nm
laboratuvarının içindeki harikalarla birlikte
meydana gelen yıkımı, kişisel bir felaket
olmaktan çok uzaktır. Bu, bütün dünyanın
talihsizliğidir. Şu kadarını söylemekle kesinlikle
abartmış olmayacağız: Bu dünya üzerinde
yaşayanlar arasında bu genç beyefendi kadar
insanlık için önemli olan kişilerin sayısı bir elin
parmakları, belki de tek bir parmağı kadar
azdır."
Radyo, telsiz enerji nakli ve güdümlü
taşıtlar ya da sonradan X ışınları olarak
anılacak efektler konusunda ve endüstri için
büyük
önem
taşıyacak
sıvı
oksijen
konusundaki çalışmalarında geldiği noktayı,
ancak
yakın
asistanları
bilebiliyorlardı.
Muhtemelen ilk kattaki benzin nedeniyle çıkan
yangın sırasında bütün binanın patlamasına yol
açan da bu maddeydi.
En sonunda, yangının ertesi günü Katharine
tarafından kaleme alınan duygusal bir mektup
Tesla'ya kadar ulaşabilecekti. Onu her yerde
aradıklarını ve bu "telafi edilemeyecek kaybı"
yaşarken ona destek olabilmeyi umduklarını
yazıyordu.
"Sanki yer yarıldı da içine girdin... Lütfen
seni görmemize izin ver ki bu korkunç düşünce
zihinlerimizden şilinsin" diye yalvarıyordu.
"Bugün bu felaketin boyutlarını daha içten idrak
ettim ve gittikçe artan endişem nedeniyle, sana
mektuplarla
iletemeyeceğim
gözyaşlarımı
dökmekten bitap düştüm, sevgili dostum.
Neden hemen bize gelmiyorsun -belki sana
yardım edebilirdik, sana destek olamayacak
kadar
şefkatten
yoksun
olduğumuzu
düşünme..."
Davetlerini yanıtsız bırakan bu garip
adamın hayatını ve mutluluğunu bu kadar çok
etkilemesi onun için sorun değildi.
|