Tesla Anlaşılamamış Dahi



Yüklə 1,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə9/32
tarix02.01.2022
ölçüsü1,44 Mb.
#39629
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   32
Tesla - Anlaşılamamış Dahi - Margaret Cheney ( PDFDrive.com )

Yüksek Sosyete

Wall  Street'e,  aralarında  Morgan,  J.D.

Rockefeller, Vanderbiltler, E. H. Harriman, Jay

Gould, Thomas Fortune Ryan gibi efsanevi ve

diğer  daha  geçici  ama  aynı  derecede  renkli

isimlerin  bulunduğu  maceracı  tipler  hakimdi.

Bazıları  bir  gün  içinde  serpiliyorlar,  neden

sonra  baş  aşağı  oluyor,  unutulup  gidiyorlardı.

Çoğu,  yasallığı  oldukça  şüpheli  yollardan

ticaret  yapan  bu  kişilerin  başı  derde  girdiğinde




suçlu  iadesi  anlaşması  bulunmayan  başka

eyaletlere

kaçması

gerekirdi.

Kömür,

demiryolları,  çelik,  tütün  ve  yeni  bir  saha  olan



elektrik üzerine ticaret yapanlar yüksek fiyattan

senetler pazarlıyor, sivriliyor, köşe oluyorlardı.

Twain'e  göre,  sanayi  devriminin  hakimleri

olan  soyguncu  baronların  vaazları  şöyleydi:

"Para

kazan.


En

kısa


yoldan

kazan.


Kazanabildiğin

kadar


kazan.

Eğer


becerebiliyorsan  namussuzlukla  kazan;  eğer

mecbursan namusunla kazan."

Borsanın  kapanışıyla  birlikte  bütün  para

tacirleri  soluğu  Walfdorf-Astoria  otelinde  alırdı.

"Walfdorf  Cemiyeti"ne  kabul  edilmek  için



"başarılı"  olmak  gerekirdi.  Tesla  da  para

babalarına yakın olmak için akşam yemeklerini

düzenli  bir  şekilde  burada  yemeye  başlamıştı.

Elbette  onlar  kadar  zengin  değildi  ama

yakışıklılığı,  parlak  geleceği  ve  zekası  ile

büyük  bir  hazineye  sahipmiş  gibi  yaşamak

onun da hakkıydı.

Tesla  da  artık  McAllister'ın,  varlık  ve

toplumsal  mevki  sıralamasını  belirleyen  New

York


"400"

listesinin

bir

üyesiydi.



Efsaneleştirildiği  şekliyle  o  "soğuk  bakışlı,  zor

gülümseyen  dev  adamlar"la  kendi  oyun

sahalarında

karşılaşıyordu.

Bilgisi

takdir


görüyordu,  o  da  bunun  tadını  çıkarmasını


biliyordu.  Acaba  o  da  Edison  gibi  kendisinin

"Morgan'laştırılmasına"  izin  verecek  miydi?

"Astor",

"Insull",

"Mellon"

ya


da

"Ryan'laştırılacak" mıydı? İcatlarını kim finanse

ederse  etsin  işine  burunlarını  sokmalarından,

kendisini

kesin

tahakküm



altında

bulundurmalarından  yakayı  sıyıramayacaktı.

Sistem böyle işliyordu, bu da mucidin ödemesi

gereken bedeldi.

Bazı  aydın  insanlar  Tesla'nın  tarihteki  en

büyük  mucit  olduğundan,  Edison'dan  dahi

büyük

olduğundan



dem

vurmaya


başlamışlardı.  Doğrusu  bunun  en  büyük

kanıtlarında  biri  de  New  York'ta  ona  karşı




alınan cephenin genişlemeye başlamasıydı. Bu

cephede  sadece  Edison  ve  çevresi  yoktu,

basının  ilgisini  onun  kadar  çekemeyenler  ve

laboratuvarındaki  heyecanlı  gösterilere  davet

edilmeyenler

de


saflara

katılmaya

başlamışlardı.

Tesla  hayatı  boyunca  birçok  gazeteci,

editör,

yayıncı


ve

edebiyatçı

arkadaş

edinecekti.  Seminerleri  ona  dünya  çapında  bir

ün kazandırmış ve daha o zamandan pek çok

bilim  kurumunun  arşivinde  kendisine  yer

bulmuştu  ama  buna  karşın  hiçbir  zaman

akademik  bir  yayın  ekibine  dahil  olmamıştı.

Doğrusu, Amerika'ya ilk ayak bastığında zaten



böyle bir yayın da yoktu. Büyük üçlünün, yani

hükümet,  sanayi  ve  üniversitelerin  kesiştiği

nokta henüz bir bilim insanına ün kazandıracak

denli  önemli  değildi. Ama  işin  rengi  değişmeye

başlamıştı.

Yalnız


çalışanların

devri


geçmeye

başlamıştı  ama  o  yine  de  yalnız  olmayı  tercih

ediyordu.  "Bağımsızlar"ın  son  temsilcilerinden

Edison,  modern  bilime  örnek  olan  büyük

endüstriyel  araştırma  laboratuvarları  ile  bir

geçiş tipi teşkil ediyordu.

Tesla'nın

hayatı


boyunca

birlikte


çalışmaktan hoşlanmamasının iki nedeni vardı:

Birincisi  diğer  mühendislerin  çoğunun  sabırsız




davranması onu çileden çıkarıyordu, ikincisi de

her  türlü  kontrol  mekanizmasından  nefret

ediyordu.

Eğer işbirliği yapabileceği bir kişi varsa o da

ancak yönetim kurulu başkanı olabilirdi.

Waldorftaki kodamanlar ne politikayla ne de

sanatla  ilgililerdi.  Onlar  için  önemli  olan  faizler,

vergilerin  durumu,  ekonomik  krizler  ya  da  işçi

ayaklanmalarıydı. Diğer yandan, gazeteciler ve

entelektüel hanımlar Tesla'nın zevklerine daha

çok  uyuyorlardı.  Çevresindeki  bu  yeni  dostlar

Tesla ile zaman geçirmekten hoşnutlardı. Onun

karizmatik  ve  güçlü  yapısının  çekim  alanına

girip  farklı  bir  evrende  seyahat  ediyormuş




hissine kapılıyorlardı.

Bir  güz  akşamı  gösterişli  faytonu  Tesla'yı

Robert

Underwood

Johnson'ların

327


Lexington

Bulvan'ndakı

meşhur

evlerine


bıraktı.  Faytonlar  ve  diğer  gösterişli  arabalar

birbiri ardına eve misafir taşırken ark lambaları

dondurucu  havayı  aydınlatıyordu.  Kapının  her

açılışında  Mozart'ın  piyano  konçertosundan

birkaç  ezgi  yayılıyordu  sokağa.  Johnsonlar  o

kadar  varlıklı  bir  aile  değildi  ama  şehrin  tüm

milyonerlerini, milyarderlerini, fakir sanatçılarını

ve  entelektüellerini  açık  gönüllülükle  bir  araya

toplamışlardı.  Ne  Robert,  ne  de  Kathrine

bilimden  anlıyordu  ama  her  ikisi  de  Tesla'nın




büyülü gösterilerine bayılıyordu.

Oldukça  etkileyici  bir  çifttiler.  Robert

dilbilimine  ilgili,  şiire  düşkün  ve  hazır  cevaptı.

Kathrine  de  minyon,  tatlı  bir  kadındı  ve

annelikev  hanımlığı  rolü  ile  tatmin  olamayacak

kadar zeki bir kadındı.

Sanatçı  dostlar  edinmişlerdi  ve  sanata  da

canı  gönülden  bir  ilgi  duyuyorlardı.  Johnson

Century

dergisinde

yardımcı

editörlük

yapıyordu  ve  kısa  süre  içinde  baş  editörlüğe

de terfi edecekti. Evleri, eski dünya şehirlerinin

kültür  ritüellerini  özleyen  medeni  Tesla  için

doğal  bir  cennetti.  Yugoslavya'nın  yoksul

dünyasından Amerika'nın  acımasız  dünyasına



düşen  Tesla  ve  Michael  Pupin  için  bu  ev

sığınılacak  bir  liman  olmuştu.  Johnsonlar'ın

evinde  Tesla,  Amerikan  toplumunun  kaymak

tabakasının  yanı  sıra  Avrupa'nın  ressamları,

yazarları  ve  politik  şahsiyetleri  ile  de  görüşme

şansını yakalıyordu.

1893  yılında,  Thomas  Commerfold  Martin

tarafından  Johnsonlar'a  davet  edilmiş  ve

hemen kanı kaynayıvermişti. Kısa zamanda bu

üçlü


arasında

yakın


dostluk

bağları


kurulacaktı.  Robert  ve  Katharine  sayesinde

Tesla  resmi  tavırlardan  sıyrılabilmeyi,  ön

isimlerle  hitap  edebilmeyi,  hatta  ve  hatta  o

zamanların  dedikodularından  zevk  alabilmeyi




öğrenecekti.  Tesla'nın  çalışmalarını  finanse

edecek  bir  milyoner  bulma  çabaları  üçlünün

favori şakalarından biri haline gelecekti.

Beraber  olmadıkları  zaman  birbirlerine  -

bazen  günde  iki  üç  kere-  notlar  yolluyorlardı

ulaklarla. Yıllar süren bu yazışmaların sonunda

Tesla  ile  Robert'in  birbirlerine  gönderdiği

binlerce  mektupluk  bir  arşiv  oluşacaktı.

Katharine'den  -  ona  karşı  hissettiği  en  derin

duygularını açıkça yazdığı mektuplarda bile hiç

şaşmadan vurguladığı gibi- "Mr. Tesla"ya giden

mektupların

sayısı

da


bundan

aşağı


kalmıyordu.  Kısa  bir  süre  içinde  Tesla

muhataplarına  takma  isimler  verecek  kadar




yakınlaşmıştı.

Johnson'a,

hayran

olduğu


efsanevi bir Sırp kahramanın, "Luka Filipov"un

adı  ile  hitap  ediyordu.  Mrs.  Johnson  da

"Madame  Filipov"  olmuştu.  Buna  mukabil,

Johnson da Sırpça çalışmaya başlamıştı.

Johnsonlar'dan  Tesla'ya  gelen  davetler,

mucidin  o  dönemlerde  deli  dolu  bir  hayat

yaşadığı  izlenimini  uyandırıyor.  "Hemen  Van

Allenler'den

çıkıp

Leggetler'e



atla

gel,


gelebiliyorsan...  "  "Gel  de  Kipling'le  tanış",

"Çabuk gel Paderewski'yi gör", "Baron Kaneko

ile

tanışmak



istiyorsan

hemen


çıkıp

gelmelisin..."

Tesla

Filipovlar'a



verdiği

cevaplarda  arada  sırada  I.  Nikola,  G.I.  (büyük




mucit) gibi imzalar kullanıyordu. Bu tip şakalar

yapabileceği pek fazla arkadaşı yoktu.

Johnsonlar  sayesinde  Tesla  da  zengin

avarelerin  zaman  geçirmek  için  kabaca

değerlendirdikleri  ayrıcalıklardan  nasibini  alma

şansını  yakalamıştı.  Robert  ona  Karun  gibi

zengin

Delmonicolar'ın

düzenledikleri

ziyafetlerden  söz  etmişti.  Bu  ziyafetlere,  kadın

misafirleri  sevindirmek  için  peçetelerin  içine

gizlenen  mücevherlerin  cinsine  göre,  altın,

gümüş  ya  da  elmas  yemekler  adı  veriliyordu.

Bazen  sadece  heyecan  yaşamak  için  yüz

dolarlık  banknotlara  sarılan  sigaralar  elden  ele

dolaştırılıyor, tüttürülüyordu.




Bunlara  katılmamışsa  da  büyük  mucit

sosyete  sayfalarında  "Yoksulluk  Toplantıları"

denilen  tuhaf  akşam  partileri  hakkında  birkaç

satır  okumuştu.  Bu  toplantılar  zenginlerden

birinin  konağında  düzenleniyordu.  Konukların

partiye


kirli

paçavralar

içinde

gelmeleri

gerekiyordu.

Pis


bir

yerde


oturuyorlar,

üniformalar

giyinmiş

uşakların

getirdiği

konserve  kutuları  içindeki  biralardan  içiyor,

tahta  kaplarda  yemek  yiyorlardı.  Duyarlılık,

Cilalı  Taş  Devri  insanlarının  sahip  olduğu

meziyetlerden değildi.

Ama  tercihler  bir  yana,  zenginlik  yine  de

insana  oldukça  çekici  geliyordu.  "Cebimde  bir



sent  olabilmesi  için  önce  pencereden  dışarı

avuç  dolusu  para  atabilecek  kadar  zengin

olmam gerekiyor" diyordu Tesla.

O  sıralarda  tabelasında  "yangına  kesinlikle

dayanıklı

aile


oteli"

yazan


Gerlach'da

kalıyordu.  Bu  göz  alıcı  olmaktan  hayli  uzak

yere  fitil  oluyor,  Fifth  Avenue'daki  altın

kaplamalı Waldorf'da kalacağı günlerin hayalini

kuruyordu.

Johnson'un  malikanesinde  Robert'in  ve

kendisinin  çağlarının  en  büyük  şairi  olarak

gördükleri  Rudyard  Kipling'in  yanı  sıra,  yazar

John  Muir  ve  Helen  Hunt  Jackson,  besteci

Ignace  Paderewski  ve  Anton  Dvorak,  prima




donna  Nellie  Melba  ve  aralarında  Senatör

George  Hearst'ın  da  bulunduğu  bir  dizi  siyasi

ve

toplumsal



kişilikle

tanışma


şansını

yakalamıştı.  Bu  tanınmış  simaların  yanı  sıra

ABD  Donanma Akademisi'nden  henüz  mezun

olmuş  yakışıklı  bir  genç  olan  Richmond

Pearson Hobson ile de tanışmıştı.

Tesla  çoktan  otuz  yedi  yaşına  girmiş

kozmopolit  bir  adamdı  ve  yeni  tanıştığı  kişiler

onu o kadar da etkilemiyordu. Ama bu, oğlansı

tavırları  ve  kara  bıyığı  ile  oldukça  zıt  kaçan

genç  subaydan  çok  etkilenmişti.  Zekasını

kültürünün  gücü  ile  birleştiren  yağız  bir  eylem

adamı  olarak  Tesla'nın  hayallerindeki  Sırp




kahramanı  ile  Hobson  pek  örtüşüyordu

doğrusu.


Hakkında  dolaşan  söylentiler  arasında

Tesla'nın  bir  homoseksüel  olduğu  fısıltısı  da

yayılmaya  başlamıştı.  Başka  bir  zamanda  ya

da  ülkede  bunun  kariyerine  pek  etkisi  olmazdı

ama

Viktorya



döneminin

Amerika'sında

bunun  ortaya  çıkması  onu  alaşağı  edebilecek

bir  felaket  haline  dönüşebilirdi.  Dedikodulara

metelik

vermemesine

karşın

neden


evlenmediği  sorulduğu  zaman  yoğun  çalışma

temposunu mazeret olarak göstermek zorunda

hissediyordu  kendisini.  Gel  gör  ki,  bu  o

dönemin  toplumu  için  kabul  edilemeyecek  bir




lakırdıydı ve evlenmesi gerektiği yollu baskılar

iyiden iyiye artıyordu.

Bununla  birlikte  Tesla'nın  fobileri  yakın

ilişkiler  kurabilmekten  uzak  bir  insan  olmasına

neden  oluyordu.  Yine  de  bir  ara,  başka  bir

otelde  sürekli  ikamet  etmesine  karşın  Hotel

Marguery'nin  lüks  odalarından  birini  tutmuş  ve

bir keresinde de Kenneth Sweezey'e bu odayı

"özel

arkadaşlarını"



ağırlamak

amacıyla


kullandığını  anlatmıştı.  Her  şeye  karşın  bu

değişik yorumlara açık bir ifadeydi. Johnsonlar

onu birçok kadınla tanıştırıyordu. Bunların kimi

güzel,


kimi

varlıklı,

kimi

de


yetenekli

hanımlardı. Bazıları bu üç özelliği de taşıyordu.




Bu hanımların birçoğu da ona tutuluyordu.

Ama  o  bütün  teklifleri  nazikçe  geri

çeviriyordu.  Tabii  bu  arada  gururunun  bir  hayli

okşandığını

da

göz


ardı

etmemek


gerekir. Johnsonlar'a geldiğinde kapıdan dışarı

süzülen  Mozart  tınılarının  uzun  bir  süredir

akşam  yemeklerinin  favori  partneri  Marguerite

Merington'ın  çaldığı  piyanodan  yayıldığını  fark

etti. Ona duyduğu hayranlık ve düşkünlük diğer

tüm  kadınlara  karşı  hissettiklerinin  önüne

geçmişti.

Johnson  hemen  yanına  gelip,  kendisini

Fransız  tarzı  pahalı  bir  tuvalet  giymiş,  uzun

boylu,  ciddi  görünüşlü,  takı  olarak  boynuna




çiçek  iliştirilmiş  genç  bir  hanımla  tanıştırmaya

götürdü.  Kız  dönüp  Tesla'yı  ela  gözleriyle

süzdü.  Tesla  onu  daha  önce  görmediğinden

emindi  ama  bu  gözleri  tanıyordu.  Bir  aktris

olabilir miydi? Kim bilir?

"Miss  Anne  Morgan"  diye  takdim  etti

Johnson.  "Mr.  Tesla."  Ve  onları  baş  başa

bıraktı.


Mucidi başıyla selamladı ve dikkatini tekrar

müziğe yöneltti. Tabii ya. Gözleri ve gözü pek

zekası

babasınınkilerle

aynıydı.

Onu


neredeyse  siyah  bir  puro  içerken  hayal

edebiliyordu.  Johnson  kızcağızın  ona  abayı

yakmış

olduğunu

söylemişti.

Eğer


bu


doğruysa,  kız  açık  etmemek  için  oldukça

kararlı


davranıyordu.

Kız


okullarında

olgunlaşan  duruşu  Tesla'yı  etkilemişti.  Çok

zengin ve buna rağmen tatlıydı da.

Ama  ne  yazık  ki  inci  küpeler  takıyordu;

Tesla

neredeyse



dişlerini

gıcırdatmaya

başlayacaktı.  Onunla  konuşmak  için  can

atıyordu  ama  inciler  bunu  olanaksız  kılıyordu.

Belki  Robert  ona  gelecekte  bir  ipucu  verme

nezaketinde  bulunurdu.  Elisabeth  Malbury'ye

sorarsanız Anne  o  kadar  el  bebek,  gül  bebek

büyütülmüştü ki hep bir çocuk olarak kalmıştı.

Ama  Tesla'nın  da  bu  konuda  söyleyecek  bir

şeyleri  vardı.  Ona  göre  genç  kız  pek  yakında




kozasını yırtacak gibi duruyordu. Dönüşümünü

izlemek gerçekten de ilginç bir şey olurdu.

Anladığı  kadarıyla,  J.  Pierpont  Morgan'ın

kızı  ile  evlenmek  için  hemen  bir  atılımda

bulunmazsa  Johnsonlar  kendisine  rahat  yüzü

göstermeyeceklerdi.  Paraya  ihtiyacı  olan  bir

mucit

olarak


durumun

hassasiyetinin

farkındaydı. Kendisine sırılsıklam aşık olan bu

genç  kadına  cesaret  verecek  bir  harekette

bulunmamalıydı,  bununla  birlikte  duygularını

incitmemek

için

son


derece

diplomatik

davranması gerektiğinin de farkındaydı.

Müzik biter bitmez hemen dikkatleri üzerine

topladı.  Son  zamanlarda  partilerde  çevresi



kuşatılıveriyordu.  Tann  vergisi  bir  hitabet

yeteneğine sahip bu dahi ile konuşmak insanlar

için oldukça cazip bir olaydı. Zengin insanların

bilimsel  eleştiriler  getirmek  gibi  bir  niyetleri

yoktu,  Tesla  da  buna  karşılık  onların

sıkıntılarını dağıtıyor ve bu arada fantezilerinin

uçuşmasının tadını çıkarıyordu.

O  akşam  çevresindekilerden  izin  istedi  ve

açık  kalpliliğine  hayran  olduğu  Marguerite'in

yanına  gitti.  Performansı  nedeniyle  onu  tebrik

ettikten  sonra  patavatsızca,  "Söyler  misiniz

bayan,  neden  siz  de  diğer  hanımlar  gibi

elmaslar

ya


da

başka


mücevherler

takmıyorsunuz?" diye sordu.




"Bunun pek de bir tercih meselesi olduğunu

söyleyemeyeceğim"

diye

karşılık



verdi

Margueritte, "ama doğrusu elmas alacak kadar

param  olsaydı  da  onu  başka  şeyler  için

harcamayı tercih ederdim yine de."

İlgiyle,

"Peki


paranız

olsa


nasıl

harcardınız?" diye sordu Tesla.

"Kırlarda  bir  ev  almayı  isterdim,  gerçi

banliyölerden  işe  gidip  gelmek  pek  de  işime

gelmezdi ama... "

Tesla


samimiyetle

gülümsüyordu.

Mücevher

istemeyen

bu

yetenekli



ve

büyüleyici kadına bayılıyordu. Kendisi de hiçbir




zaman tek bir kravat iğnesi ya da köstekli saat

takmış değildi.

"Ah, Bayan Merrington, milyonlarımı almaya

başladığım  zaman  bu  sorunu  kökünden

halledeceğim.  Burada  New  York'ta  büyük  bir

arsa  alacağım,  orada  sizin  için  bir  villa  inşa

ettireceğim  ve  çevresine  ağaçlar  diktireceğim.

Bu  sayede  hem  bir  kır  evinde  oturuyor

olacaksınız, hem de şehri terk etmek zorunda

kalmayacaksınız."

Margueritte  gülüyor  ve  içten  içe  bunun  bir

teklif olup olmadığını düşünüyordu. Ama Tesla

bunları  sadece  laklak  etmek  için  de  söylemiş

olabilirdi.




Mucidin

yakın


arkadaşlarından

birinin


söylediklerine  bakılırsa,  Margueritte  sonradan

Tesla'ya dokunabilmiş olan tek kadın olduğunu

iddia  edecekti.  Arkadaşı  buna  pek  de  canı

gönülden  inanamamıştı.  Tesla'nın  Marguerite

ya  da  herhangi  bir  kadınla  yakın  bir  ilişkiye

girdiğini gösteren hiçbir kayda rastlanmamıştır.

Aynı  sırdaş  Anne  Morgan'ın  da  kendisini

Tesla'nın  "kollarına  attığını"  söylüyordu.  Ama

ikisinin  arasında  da  arkadaşlıktan  öte  bir  ilişki

olduğunu

gösteren

herhangi

bir

kanıt


bulunamamıştır.  Her  ikisi  de  paralel  yaşam

tarzları  seçmişlerdi.  Anne  kendi  payına  hayat

dolu  ve  önemli  bir  kadın  olmuştu.  Adı  birkaç

ünlü  erkekle  beraber  anıldıysa  da,  asla




evlenmedi.

Toplumsal  borçlarını  ödemek  için  Tesla  da

New  York  "400"üne  ve  diğer  daha  önemsiz

ölümlülere  ziyafetler  veriyordu.  Hazırlanması

ile bizzat ilgilendiği masalarda sadece kuş sütü

eksik


oluyordu.

Hiçbir


harcamadan

kaçınılmıyordu  ve  avamdan  tek  bir  kişi  dahi

davet edilmiyordu.

Böyle  günlerin  sonunda  misafirlere  tatlı

olarak

laboratuvarında

düzenlediği

özel


cambazlıklarını  sunuyordu.  Ertesi  gün  de

gazetelerde  en  yeni  kerametleri  ile  boy

gösteriyordu.  Bu  gösterilere  davet  edilmeyen

meslektaşlarını  sinir  etmek  için  bundan  iyi  bir




oyun da düşünülemezdi hani.

Yine  de  hala  kadınlara  karşı  ilgisizliği

ağızdan  ağıza  yayılmaya  devam  ediyordu.  Bir

gün  Fransız  bir  meslektaşı  ile  Paris'teki  Cafe

de  la  Paix'de  otururken  efsanevi  Sarah

Bernhart'ın da üyesi olduğu bir tiyatro topluluğu

yakınlarında  belirmişti. Aktris  cilveli  bir  şekilde

mendilini  düşürüvermişti. Ani  bir  hareketle  öne

atılacak,  yerdeki  mendili  sahibesine  iade

ettikten  sonra  Fransız  bilim  insanının  hayret

dolu  bakışları  arasında  elektrik  üzerine

giriştikleri  tartışmaya  kaldıkları  yerden  devam

edecekti.

İngiltere'de  yayımlanmakta  olan  bir  bilim




dergisi  Electrical  Review'de  dahi  kendisini

paylayan  uzun  bir  yazı  yayınlanacaktı:  "Mr.

Tesla,  Venüs'ün  oğlu  şehvet  tanrısı  Cupid'in

oklarından  kendisini  kurtarabilir  ama  bizim

kuşkularımız  devam  edecektir.  Biz  kendisine

hayranız  ve  bir  gün  onun  da  doğru  yolu

bulacağından  eminiz.  Kadınlara  duyduğumuz

güven  bir  gün  onun  da  karşısına  talihini

döndürecek  bir  hanımefendinin  çıkacağına

inanmamızı  sağlıyor;  onun  her  açıdan  hassas

duygularına  olduğu  kadar  dehasına  da  uygun

bu  hanımefendinin  karşısında  bir  gece  vakti

saat  ikide  nerede  olduğunu  açıklamaya

çalışırken  düşünebiliriz  Tesla'yı...  Bu  sıra

dişiliğin  nedeni  her  ne  olursa  olsun,  bu



durumun  ortadan  kalkacağını  ve  genel  olarak

bilimin,  özelde  de  Mr.  Tesla'nın,  böyle  bir

evliliğin  sonucunda  daha  da  zenginleşeceğini

umuyoruz."

Abesle  iştigal  eden  bu  yazıyı  kaleme  alan

işgüzar  elbette  ki  kehanetinin  gerçekleştiğini

hiçbir  zaman  göremeyecekti.  Ama  Tesla'nın

bilim ve teknoloji hayatının zenginleşmesi dileği

sonuçta

onu


hayal

kırıklığına

da

uğratmayacaktı  çünkü  Tesla  zaten  baştan



aşağı  sıra  dışı  olan  kariyerinin  en  sıra  dışı

dönemlerinden birisine girmek üzereydi.

Tesla'nın  talihini  açacak  bu  olayın  ilk

belirtisi  George  Westinghouse  ile  bir  telefon




görüşmesi yapacak olmasıydı. Şaşırtıcı olduğu

kadar  harika  haberleri  vardı  Westinghouse'un.

Tesla bavullarını apar topar hazırlayıp Niagara

Çağlayanı'na giden ilk trene atlayacaktı.





Yüklə 1,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin