Hoşgörü ve Farklılık
Liberal sosyal etiğin ayırt edici özelliği, ahlâkî, kültürel ve siyasî farklılığı kabul etme, bazı durum
larda da göklere çıkarma arzusudur. Aslında çoğulculuk veya farklılığın köklerinin bireycilik ilke
siyle beraber insanoğlunun ayrı ve özgün yaratık olduğu varsayımında yer aldığı söylenebilir. A n
cak liberal farklılık tercihi, çoğunlukla hoşgörü ile ilişkilendirilir. Hoşgörü, müsamaha, insanların
bizim onaylamadığımız bir şekilde düşünme, konuşma ve eylemlerde bulunmalarına göz yumma
istekliliği demektir. Bu, Fransız yazar Voltaire’in (1 6 9 4 -1 7 7 8 ), “Söylediğin şeyden iğreniyorum
ama senin bunu söyleme hakkını ölümüne savunacağım” ifadesinde yer almıştır. Hoşgörü, hem
etik bir ideal hem de sosyal bir ilkedir. Hoşgörü, bir yandan kişisel özerklik amacını temsil ederken,
Çoğulculuk [Pluralism]
a
En geniş anlamıyla çoğulculuk, birçok şeyin varlığına, farklılık veya çeşitliliğe duyulan adanma inancıdır. Betim-
leyici bir terim olarak çoğulculuk, parti rekabetini
(siyasi
çoğulculuk),
etik
değerlerin çeşitliliğini
(ahlâkî
çoğulcu
luk veya
değer
çoğulculuğu), kültürel inançların çeşitliliğini
(kültürel
çoğulculuk) vs. çağrıştırır. Normatif bir terim
olarak ise çoğulculuk, farklılığın sıhhatli ve arzulanabilir bir şey olduğunu ileri sürer. Bunun nedeni olarak da
genellikle farklılığın, bireysel özgürlüğü koruduğu ve tartışma, münakaşa ve anlayışı beslediği gösterilir. Aslında
çoğulculuk, iktidarın seçkin veya yönetici sınıfın elinde yoğunlaşmadığını, geniş ölçüde toplumda orantılı olarak
yayıldığını savunur. Bu şekildeki çoğulculuk genellikle, hükümete grup erişiminin geniş demokratik tepkiselliği
teminat altına alması anlamında, bir"grup siyaseti"teorisi olarak görülür.
diğer yandan da insanların birbirlerine nasıl davranmaları gerektiğiyle ilgili kurallar koyar. Hoşgö
rünün liberal yorumu, Jo h n M ilton (1 6 0 8 -1 6 7 4 ) ve John Locke gibi yazarların, din özgürlüğünü
savunma teşebbüsleriyle 17. Yüzyıl’da ortaya çıkmıştır. Locke, A Letter Concerning Toleration (Hoş
görü Üstüne Bir M ektup,
[1689] 1963) adlı yazısında şöyle bir akıl yürütmeye başvurur: Yönetimin
gerçek işlevi hayatı, özgürlüğü ve mülkiyeti korumak olduğundan, böyle bir yönetimin “insanların
ruhunun muhafazası’ na burnunu sokma hakkı yoktur. Bu anlayış, liberaller için hayatî önem taşı
yan “kamusal” ve “özel” hayat alanları ayrımına ışık tutar. Hoşgörü, özel alan olarak görülen zemin
lerdeki tüm meseleleri kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Ahlâkî meselelerle ilgili olan din gibi
alanlar, tamamen bireye terk edilmelidir. Sonuçta hoşgörü, negatif özgürlüğün teminatıdır.
J. S. Mili (bkz. s. 4 6 ), On Liberty ( Hürriyet Üstüne, [1 8 5 9 ] 1972) adlı eserinde, hoşgörü
nün bireysel olduğu kadar toplum açısından da önemine ışık tutan daha geniş bir haklılaştırma
geliştirmiştir. Bireyin bakış açısından hoşgörü, öncelikle bireysel özerkliğin teminatı, dolayısıyla
da, ahlâkî kişisel gelişimin bir koşuludur. Bununla beraber hoşgörü, bir bütün olarak toplumun
sağlamlığını ve sağlığını teminat altına almak için de bir zorunluluktur. İyi fikirler, kötü olanların
yerini alacağından ve cehalet ilerlemeci bir tarzda bertaraf edileceğinden, “hakikat” sadece fikirle
rin serbest piyasasında ortaya çıkabilir. Farklılık veya çeşitliliğin neticesi olarak, rekabet, tartışma
ve münakaşa bundan dolayı sosyal ilerlemenin motorudur. M ille göre bu durum, demokrasinin
ve çoğunluk her zaman haklıdır inancıyla bağlantılı olan “ahmak uyumculuğun” tehdidi altındadır.
Sonuçta Mili ([1 8 5 9 ] 19 7 2 ) şu savı ortaya koyabilmiştir:
Bir kişi hâricinde tüm insanlık bir görüşü benimserse ve sadece bir kişi karşıt görüşe sahipse;
insanlığın bu kişiyi susturmasının haklılığı, bu kişinin iktidar sahibi olduğunda tüm insanlığı sus
turmasından daha fazla değildir.
Hoşgörü ve farklılık fikrini anlayıp paylaşmak, temel çatışmalarla parçalanmış olmayan den
geli bir topluma ait liberal inançla da ilişkilidir. Bireyler ve sosyal gruplar çok farklı çıkarların pe-
ÜBERALİZM
51
|