.
13
ii)
Birinci önermeye paralel olarak geliştirilmiştir.
Buna göre, çıkar ve
eylemleri oluşturan kimliklerdir. Neorealist ve neoliberallere göre çıkar
ve tercih formasyonu sistemik karşılıklı etkileşimden önce, dışsal olarak
belirlenmektedir. Konstrüktivistler ise, rasyonalistlerin (neorealist,
neoliberal) görmediği veya görmezden geldiği uluslararası olguların
(norm, kültür, kimlik gibi) geniş bir şekilde izah edilmesi durumunda,
çıkarların nasıl oluştuğunun açıkça anlaşılacağını savunmaktadırlar.
iii)
Eden ve yapı, sürekli karşılıklı etkileşim içerisindedir. Başka bir deyişle
eden ve yapı, özneler arası sosyal karşılıklı etkileşimin eş-
oluşturucusudurlar (
co-constitutive). Sosyal karşılıklı etkileşim, bilginin
yapısı ile eylem ve kimliklerin türlerini oluşturmaktadır. Yapılar aktörün
anlam ve kimliğini, aynı zamanda uygun ekonomik, siyasal ve kültürel
davranışlarını tanımlamaktadır. Yapıların oluşturucu gücünün daha çok
ön plana çıkarılması ile beraber, konstrüktivistler, yapıların sosyal
edenlerin bilgisel pratiklerinden
bağımsız olmadığını ileri sürmektedirler.
Anthony Giddens ve diğer yapısalcıları müteakiben konstrüktivistlere
göre sosyal yapılar, zaman ve mekana bağlı rutinleşmiş söylemsel ve
fiziksel pratiklerden başka bir şey değildirler.
Ancak şunu özellikle belirtmek gerekir ki konstrüktivist yazarların, dünya
siyasasına ilişkin bağımsız analizler aracılığıyla kendi ontolojik önermelerini
oluşturmalarına rağmen, henüz sınırları belirli, tek bir epistemolojik ve metodolojik
çerçeve geliştirdikleri söylenemez
11
. Ayrıca, Andrew Linklater ve Robert Cox gibi
10
Önermeler için bkz:
Reus-Smit, a.g.y.
11
Jeffrey Checkel, "The Constructivist Turn in International Relations Theory,"
World Politics 50/2
(January 1998), s. 324–348; Yosef Lapid, "The Third Debate: On the Prospects of International
Theory in a Post-Positivist Era,"
International Studies Quarterly 33/3 (1989), s. 235–254.
14
kuramcıların başını çektiği Üçüncü Tartışmanın erken Eleştirel Kuram yazarları ile
Eleştirel Kuramın genç kuşağı sayılan konstrüktivistler arasındaki gerginlik devam
etmektedir. Şöyle ki, birinciler ikincileri sert bir dille eleştirerek konstrüktivist okulu
Eleştirel Kuram kapsamı dışında tutmaktadırlar. Konstrüktivizmi pozitivizmin
maskelenmiş hali olarak görmektedirler. Başka bir deyişle, konstrüktivistleri
pozitivist epistemolojik ve metodolojik standartlarla flört etmekle suçlamaktadırlar.
Onlara göre konstrüktivistlerin açık ve zımni olarak kabul ettiği üç önerme, başta
Frankfurt Okulu olmak üzere eleştirel teorinin normatif taahhütlerine (ki bunların
başında Linklater ve Cox’un yaklaşımları gelmektedir) taban tabana zıttır. Bu
önermeler şunlardır: 1) dünya siyasasının bilgili yorumlanmasının (informed
interpretation) mümkünlüğü; 2) bazı yorumların diğerlerinden daha makul olması; 3)
ampirik çalışmaların güvenilir yorumsama için uygulanabilir olması.
Bununla birlikte konstrüktivist yazarlar, eleştirel düşünceye sadık kaldıkları
konusunda ısrar etmektedirler. Nitekim söz konusu yazarlardan John G. Ruggie’nin
Konstrüktivizm çalışan kuramcılarla ilgili yaptığı sınıflandırma, Richard Ashley ve
James Der Derian gibi postmodernist kuramcılar da dahil olmak üzere Üçüncü
Tartışmanın erken Eleştirel Kuram yazarlarını da kapsamaktadır. Ruggie’ye göre
Konstrüktivizm, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarına uyarlanması mümkün olan ve bu
konuda geniş açıklama yetisine sahip felsefi bir yaklaşımdır. Aynı zamanda, bir
sosyal bilim alanında çeşitli alt başlıklarda (sosyolojik varyantlar, feminist
varyantlar, hukuksal (jurisprudential) yaklaşımlar, genolojik yaklaşımlar vb) ele
alınması da gayet doğaldır. Bu bağlamda Ruggie, Uluslararası İlişkiler kuramında
15
belirgin özellikleri ile birbirinden seçilen üç farklı konstrüktivist alt yaklaşımdan söz
etmektedir
12
:
a) Neo-Klasik Konstrüktivizm:
Ruggie, burada gösterilen “neo” sıfatının
yerleşik (realist veya liberal yaklaşımlar) “neo”larla hiçbir ilgisinin
olmadığını belirtmektedir. Bunun daha çok Durkheim ve Weber’in klasik
geleneğine dayandığını ileri sürmektedir. Ruggie’ye
göre günümüz yeni nesil
Eleştirel Kuram yazarlarından (diğer bir deyişle konstrüktivistlerden) bazıları
bu geleneği güncelleştirmiştir. Ruggie onların tipik olarak pragmatizm yönlü
epistemolojik eğilim içerisinde olduklarını belirtmektedir. Örneğin;
i) özneler arası anlamları belirlemek için analitik araçlar kümesine, diğer bir
deyişle, pozitivist bilim anlayışına başvurmalarını,
ii) iletişimsel eylem kuramını temel almalarını,
iii) epistemolojinin evrimselliği konusundaki ortak inançlarını,
iv) sosyal bilim ideasını bir taahhüt gibi görmelerini,
Neo-klasik Konstrüktivizmi benimseyen yazarların genel nitelikleri olarak
tanımlamaktadır. Ruggie kendisini de bu kategoriden saymaktadır. O, neo-klasik
konstrüktivist tanımına girdiğine inandığı yazarlara örnek olarak, Ernst Haas,
Friedrich Kratochwil, Nicolas Onuf, Emannuel Adler, Martha Finnemore ve Peter J.
Katzenstein ile Jean Elshtain gibi bazı feminist yazarları göstermektedir
13
.
12
Bu arada, literatürde Konstrüktivizmin çeşitli başlıklarda sınıflandırılmasına rastlamak mümkündür.
Örneğin, Mark Hoffman “eleştirel yorumsamacılık ve radikal yorumsamacılık” gibi sınıflandırma
kullanırken, Chris Reus-Smit “modernist ve post modernist konstrüktivist yaklaşımlar”, Ted Hopf ise
“konvansiyonel ve eleştirel Konstrüktivizm” gibi tanımlamalar kullanmıştır. Bu sınıflandırmaların
temelinde yatan neden metodolojik değil, bilgi kuramı ve araştırma soruları ile ilintilidir. Bkz: Reus-
Smit, a.g.y.; Hopf, a.g.y., Ruggie,
Constructing the Global Polity…, s. 35-36
13
Daha detaylı bilgi için bkz: Alexander Wendt,
Social Theory...; Friedrich Kratochwil,
Rules, Norms,
and Decisions, ,
Cambridge University Press, Cambridge, 1989; Emanuel Adler, "Seizing
the Middle
Ground",
European Journal of International Relations 3/3 (September 1997), s. 319-363; Martha
Finnemore, “Norms, Culture and World Politics: Insights from Sociology’s Institutionalizm”,
International Organization 50/2 (1996), s.339-347.
16
Ruggie’nin belirttiği Neo-klasik Konstrüktivizm tanımı Hoffman’ın “eleştirel
yorumsamacılık”, Reus-Smit’in “modernist Konstrüktivizm”, Hopf’un ise
“konvansiyonel konstrüktivizm” tanımlamaları ile örtüşmektedir.
b) Postmodernist Konstrüktivizm: Ruggie’ye göre bu kategoride yer alan
yazarların çoğunun entelektüel kökenleri Friedrich Nietzsche’ye, bir kısmının
ise Michel Foucault ve Jacques Derrida’ya dayanmaktadır. Ruggie, bu
kategoride ilk adım atanın Richard Ashley olduğunu söylemektedir. Daha
sonra David Campbell, James Der Derian, R.B.J. Walker ve Spike Peterson
gibi yazarların geldiğini belirtmektedir. Ruggie’ye göre bu kategoride yer
alan yazarlar esasen “
öznelerin lingüistik inşası” kavramı üzerine
yoğunlaşmışlardır. Onlara göre söylemsel pratikler, ontolojik temel öğeleri,
diğer bir deyişle, gerçeklik ve analizlerin kurucu birimlerini oluşturmaktadır.
Meşru bir sosyal bilim için çok az ümitleri vardır. Bu durum, her şeyden önce
onların sosyal yaşamın kapsadığı “doğru”ların varlığı konusundaki kuşkuları
ile ilintilidir. Şöyle ki “hegemonik söylemin”, “doğruluk rejimini” empoze
ettiğine inanmaktadırlar
14
. Ruggie’nin Postmodernist Konstrüktivizm olarak
tanımladığı bileşeni Hoffman “radikal yorumsamacılık”, Hopf ise “eleştirel
Konstrüktivizm” olarak tanımlamıştır.
c) Natüralistik Konstrüktivizm: Ruggie’ye
göre
Natüralistik Konstrüktivizm,
kimi özellikleri ile neo-klasik varyanta benzese de (örneğin, yerleşik
14
Bunun için bkz: Richard Ashley, “The Poverty of Neorealism”,
International Organization, 38/2
(1984), s.225-286; David Campbell,
Writing Security: United States Foreign Policy and the Politics
of Identity, University of Minnesota Press, Minneapolis, 1992; James Der Derian, “The Boundaries of
Knowledge and Power in International Relations”, J. Der Derian ve M. Shapiro (ed.)
International/Intertextual Relation, Lexington Books, Lexington, 1989.
17
kuramların kesin yönlerinin kabul edilmesi gibi), bilimsel realizmin felsefi
doktrinine dayanmış olması, onu diğer iki kategoriden farklı kılmaktadır
15
.
Bununla birlikte, Hoffman, Reus-Smit ve Hopf gibi yazarlar Natüralistik
Konstrüktivizm ile Neo-Klasik Konstrüktivizmi aynı grupta ele almaktadırlar.
Ruggie, Natüralistik Konstrüktivizm kategorisinde yer alan başlıca yazarlara
örnek olarak, Alexander Wendt ve David Dessler’i göstermektedir
16
.
Eleştirel düşünce tarzının genç jenerasyonu sayılan konstrüktivistler
arasında ontolojik açıdan belli düzeyde uzlaşı sağlansa da, aynı şey,
epistemolojik ve metodolojik çerçeve için geçerli değildir. Belki de Reus-Smit,
“
The Constructivist Turn: Critical Theory after the Cold War”adlı makalesinde
rasyonalizmin uluslararası ilişkilerde halen epistemolojik ve metodolojik
hakimiyetini koruduğunu ısrar etmekte haklıdır
17
. Ona göre, konstrüktivist
epistemoloji ve metodolojinin günümüzde daha belirgin sınırlar içerisinde
biçimlendirilmemesi/biçimlendirilememesi, kimi durumlarda konuya ilişkin
meşru araştırma sorularının oluşturulmasında bir takım zorluklar çıkarmaktadır.
Başka
bir ifadeyle, konstrüktivist ve diğer yerleşik rasyonalist bilgi kuramı ve
araştırma yöntemleri arasında tam bir kopuş sürecinin
15
Bilimsel realizm günümüzde özellike Roy Bhaskar’ın yazılarıyla yaygın bir uygulama alanı
bulmuştur (Bkz: Roy Bhaskar,
The Possibility of Naturalism, Harvester Press, Brighton, 1979).
Bilimsel realizm pozitivizmin eleştirisine dayalı bir bilim anlayışıdır. Uluslararası İlişkiler kuramında
yapı/eden ilişkisiyle gündeme gelmiştir. Bilimsel realizme göre bilimin içeriğini sadece görgül temele
dayanan bilgi oluşturmaz ve bilgi sadece görgül deney ile edinilmez. Bu nedenle neyin var olduğu
sorusu neyin bulunabileceği veya neyin gözlemlenebileceği sorunu ile aynı değildir. Bhaskar, bilimsel
realizmin görüşlerini doğa bilimlerinin uygulama alnının dışında toplum bilimlere de
uygulanabileceğini ve toplumun doğa bilimlerde olduğu gibi, bilimsel bir incelemesinin
yapılabileceğini göstermek istemiştir. Temel ilkeleri şunlardır: Uluslararası İlişkiler’e pozitivist
olmayan bir bilimsel yaklaşımı mümkün kılması; Pozitivist olmayan bir yapı kavramı olması ve bu
nedenle yapısalcı (Neorealist) yapı kavramlarını eleştirmesi;Yapı ile yapıyı oluşturan birimler
arasındaki karşılıklı ilişkiye dayanan bir toplumsal yapı modeli önermesi. Bkz: Faruk, Yalvaç,
“Uluslararası İlişkiler Kuramında Yapısalcı
Yaklaşımlar”, Atila Eralp (der.),
Devlet, Sistem ve Kimlik:
Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 1997, s.140
16
Daha detaylı bilgi için 8. dipnotta verilen kaynaklara bkz.
17
Reus-Smit, a.g.y.
18
gerçekleşmemiş/gerçekleştirilememiş olması, konstrüktivist çalışmaların
özgünlük düzeyini etkilemektedir.
Konstrüktivist yazarlar arasındaki epistemolojik ve metodolojik farklılık
nedeniyle bugün sözkonusu olmayan bütüncül bir konstrüktivist bilim felsefesi
projesinin sorunlarını dile getiren bir diğer yazar ise rasyonalist-neoliberal
kuramcı Robert Keohane’dır. O, eleştirel kuramcılarla ilgili bir yazısında, önce
uluslararası ilişkilerin rasyonalist analizlerinin dar kapsamlı olduğuna dair
meydan okumaları haklı bulur, ancak bundan sonra karşı tarafı da aşağıdaki
cümlelerle itham eder:
(…) Eleştirel kuramcılar, gelişmekte olan kendi teorilerinden çok rasyonalist teorilerin eksiklerini
belirlemede uzmandırlar. Ancak onlar her şeyden önce kendi sınanabilir teorilerini geliştirmeli ve
kendi kuramsal çerçevelerini açık bir şekilde belirlemelidirler
18
.
Konstrüktivist yazarlar arasında epistemolojik ve metodolojik açıdan görülen
en büyük farklılık, Ruggie’nin tanımıyla, Postmodernist Konstrüktivist kuramcılarla
Neo-klasik ve Natüralistik Konstrüktivist kuramcılar arasındadır.
Birinci gruba
(Postmodernist Konstrüktivizm) giren yazarlar, analitik ve ahlaki bilgi iddialarının
geçerliliğini değerlendiren post-aydınlanma çabalarını ağır şekilde eleştirerek tüm
kuruculuklara (
foundationalism) saldırmaktadırlar. Onlara göre bu tür çabalar
alternatif tecrübe ve perspektifleri marjinalleştirmekte, hükmetme ilişkilerini
üretmekte ve yeniden üretmektedir.
Neo-Klasik ve Natüralistik Konstrüktivizm grubunda yer alan kuramcılar ise
bu tür radikal değerlendirmelerden kaçınırlar. Hoffman’ın deyimiyle “minimal
kuruculuk” niteliğine sahiptirler. Bununla beraber, bilginin içkin doğasını
tanımalarına ve güç ve ahlak arasında bağlantı olduğunu kabul etmelerine rağmen,
18
a.g.y.; Daha detalı bilgi için bkz: Judith Goldstein ve Robert O. Keohane (eds),
Ideas and Foreign
Policy Beliefs, Institutions, and Political Change,
Cornell University Press, Ithaca, 1993, s.6.
19
sosyal hayatın makul ve makul olmayan yorumları arasında ayrım yapabilen
kriterlere ihtiyaç duyulduğunu asla kabul etmemektedirler. Diğer bir deyişle doğru
bilginin dışsal bir gerçeklik olarak değil, bizzat sosyal hayatın içinde karşılıklı
etkileşim süreciyle oluştuğunu savunmaktadırlar.
Konstrüktivizmin genel anlamda içeriğine, aynı zamanda, epistemolojik ve
metodolojik açıdan halen devam etmekte olan güncel sorunlarına kısaca değindikten
sonra, aşağıda, konunun daha derinlemesine incelenmesi için bu alanda yazılan bazı
önemli çalışmalar ele alınacaktır. Böylece, şimdiye kadar edinilen bilgilerin daha
somut örneklerle belirginleşeceği düşünülmektedir. Bunlardan birincisi, Peter J.
Katzenstein’in derlemiş olduğu “
The Culture of National Security: Norms and
Identity in World Politics” adlı yapıtta sunulan yaklaşımlardır
19
.
Adı geçen kitapta ulusal güvenlik politikaları ile
ilgili olarak sosyolojik
perspektif önerilmektedir
20
. Burada ulusal güvenlik çıkarlarının aktörler tarafından
karşılıklı etkileşim süreci sonucunda oluşturulduğu argümanı esas alınmaktadır.
Diğer bir deyişle, ulusal güvenlik çıkarlarının rasyonalist kuramlarda olduğu gibi
aktörlerin söylemsel pratiklerine dışsal olarak varolduğu görüşü kabul
edilmemektedir. Ancak bu argümanın, konvansiyonel anlamda anlaşılan maddi
gücün ehemmiyetsiz olduğu manasını taşımadığı özellikle vurgulanmaktadır.
Yazarlar, ampirik çalışmalar aracılığıyla sosyal faktörlerin ulusal güvenlik
politikalarını ve dış politika davranışlarını nasıl etkilediklerini ortaya koymaya
çalışmaktadırlar. Buradaki amacın, ulusal güvenlikle ilgili teori oluşturma çabası
değil, ulusal güvenlik sorularına ilişkin yapısal ve rasyonalist analiz türleri ile
sosyolojik perspektif arasındaki dengesizliğin sorunsallaştırılması olduğunu iddia
19
Peter J., Katzenstein (ed.),
The Culture of National Security: Norms and Identity in World Politics,
Columbia University Press, New York, 1996.
20
etmektedirler. Diğer rasyonalist yerleşik kuramların topyekün reddedilmesine itiraz
edilmekte, hatta, bu kuramların konstrüktivizm açısından sakıncalı olmayan
yönlerinin kullanılmasına sıcak bakılmaktadır.
Bununla birlikte bu yapıtta, yazarların da itiraf ettiği gibi herhangi bir özgün
metodolojik veya epistemolojik önermeden söz etmek mümkün değildir. Aslında bir
yöntemsel ve kuramsal ertelemeciliğin söz konusu olduğunu söylemek pek yanlış
olmasa gerek. Sunulan argümanlar tanımlayıcı veya açıklayıcı veya her ikisini de
kapsayan niteliktedir. Temel hedefin, özellikle yapısal Neorealizm ve neoliberal
kurumsalcılık gibi rasyonalist kuramların Soğuk Savaş’ın sona ermesini takiben
karşılaştığı ve baş edemediği yeni sorunlara yeni çözüm yolları bulmak ve yeni
politik çıktıları sosyolojik perspektifle problematize etmek olduğu belirtilmektedir.
Şöyle ki, yerleşik kuramlardan farklı olarak, burada Soğuk Savaş sonrası uluslararası
konjonktürde devletlerin izlediği dış politikada kültürel-kurumsal faktörlerle siyasal
kimliğin önemi vurgulanmaktadır. Ancak söz konusu faktörlerin dış politika
davranışlarındaki etkilerinin ölçülmesinde takip ettikleri yöntem ve bilgi kuramı açık
değildir. Çalışmalar istatistik ve mülakat verileri gibi ampirik bilgilerle
desteklenmektedir. Ayrıca, ele alınan konuların “anlamlar”la birebir bağlantılı
olduğu
söylenilmesine rağmen, herhangi bir özgün yorumsamacı tekniğin kullanılıp
kullanılmadığı gösterilmemektedir
21
. Bununla birlikte, ampirik verilerle takviye
edilmiş bir yorumsamacı yöntemin uygulandığı rahatlıkla söylenebilir. Başka bir
deyişle, ampirik veriler yorumsamacı tekniğin güçlendirilmesi amacıyla
kullanılmaktadır.
20
a.g.y. s.1-26
21
Ronald L. Jepperson, Alexander Wendt, ve Peter J. Katzenstein, “Norms, Identity, and Culture in
National Security”, Katzenstein J., Peter (ed.),
The Culture of National Security:Norms, and Identity
in World Politics, Columbia University Press, New York, 1996, s.33-72.
21
Konstrüktivist epistemoloji ve metodolojiye ilişkin ikinci örnek, bir
konstrüktivist olarak bilinen Jeffrey T. Checkel’in bu konuyla ilgili makalelerinden
alınmıştır
22
. Öncelikle Checkel’in Konstrüktivizmi nasıl tanımladığına bakalım.
Checkel’e göre Konstrüktivizm, yerleşik Uluslararası İlişkiler kuramına
bir cevap ve
eleştiri olarak geliştirilmiştir
. Diğer bir deyişle, Konstrüktivizm sadece spesifik
Uluslararası İlişkiler teorileri ve analiz düzeyleri ile ilgili olmayıp, aynı zamanda
sosyal ve siyasal dünyanın nasıl çalıştığını sorgulamaktadır. Dahası, Konstrüktivizm
bir teori değildir. İki varsayıma dayalı bir sosyal sorgulama yaklaşımıdır: i)
edenlerin/devletlerin eylemde bulunduğu ortam, maddi olmakla beraber sosyaldir, ii)
söz konusu ortamlar, edenlere onların kendi çıkarlarını algılama imkanı
sağlamaktadır.
Checkel, kendisini Siyaset Bilimi ve
Sosyoloji sentezine dayanan modernist
konstrüktivist olarak tanımlamaktadır. Checkel, diğer yerleşik rasyonalist kuramlarla
diyalog kurmaktan çekinmez, hatta kendisinin “ılımlı” bir rasyonalist olduğu
şüphesini de açıkça dile getirmektedir. O, pozitivist ve eden-merkezci rasyonalizm
ile yapı-merkezci postmodernizm arasında “orta yol” kuram oluşturmayı
amaçladığını belirtmektedir. Diğer bir ifadeyle Checkel, yeni bir epistemolojik proje
geliştirmekten çok, rasyonalist kuramların eksiğini kapatma kaygısı taşımaktadır
23
.
Metodolojik açıdan değerlendirilirse, Checkel’in çalışmalarında sık sık
ampirik araştırma yöntemlerine rastlamak mümkündür. Örneğin, vaka çalışmaları,
22
Jeffrey T. Checkel, “Why Comply? Constructivism, Social Norms and the Study of International
Institutions”
, Dostları ilə paylaş: