T. C. Pamukkale üNĐversđtesđ tip faküLtesđ



Yüklə 0,66 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/7
tarix10.03.2017
ölçüsü0,66 Mb.
#10938
1   2   3   4   5   6   7

b)  Aköz  Tabaka:  Esas  olarak  lakrimal  bez  ve  Krause  ile  Wolfring  adlı 

aksesuar  bezler  tarafından  salgılanır.  Gözyaşının  kalınlığı  en  fazla  olan  tabakasıdır. 

Elektrolitler,  proteinler,  büyüme  faktörleri,  vitaminler,  antibakteriyel  moleküller 

içermektedir  (16).  Aköz  tabaka;  avasküler  kornea  epiteline  oksijen  ulaştırır,  epitel 

sağlığı  için  gerekli  olan,  uygun  elektrolit  bileşimini  sağlar,  oküler  yüzeyi 

enfeksiyondan  korur,  kornea  yüzeyindeki  anlık  düzensizlikleri  ortadan  kaldırır  ve 

gözyaşında oluşan debrisi yıkayarak uzaklaştırır (16, 21).  

 

c) Lipid Tabaka: Gözyaşının en dış kısmında yer alır. En önemli görevi; aköz 

tabakanın  buharlaşmasına  engellemektir  (16).  Lipid  tabaka,  esas  olarak  meibomian 

bezlerinde  üretilmekle  beraber,  çok  az  miktarda  Zeiss  ve  Moll  bezlerinde  de 

üretilmektedir (16). Meibomian bezleri derideki sebase bezlerin modifiye şekilleridir. 

Bezler  sarı  renkli,  üzüm  salkımı  şeklinde  30-40  asinüsün  açıldığı  tek  bir  kanal 

halinde;  kirpik  posterioruna  ve  mukokutanöz  bileşkenin  önüne  açılır  (22).  Bu 



 

bezlerde  lipid  üretilip  kanallarda  biriktirilir  ve  kırpma  refleksi  ile  meibomian 



bezlerinden  lipid  salınımı  gerçekleşmektedir.  Lipid  tabaka,  iki  bölümden 

oluşmaktadır. Kalın olan dış bölüm; trigliseridler ve yağ esterleri gibi polar olmayan 

lipidlerden oluşur ve aköz tabakanın buharlaşmasını engeller. Đnce olan iç bölüm ise 

polar  lipidlerden  oluşur  ve  sürfaktan  özelligi  ile  aköz  tabaka  ile  lipid  tabaka 

arasındaki etkileşimi ve gözyaşı stabilitesini sağlamaktadır (8, 9, 23).  

 

KURU GÖZ 

Kuru göz hastalığının yıllarca gözyaşının aköz komponentinde azalmaya bağlı 

olduğu  düşünülmüştür.  Kuru  göz  çalışma  grubunun  2007  yılında  yaptığı  en  yeni 

tanıma  göre  kuru  göz;  oküler  yüzey  hasarı  ile  birlikte  rahatsızlık  hissi,  görsel 

bozukluk  ve  gözyaşı  film  instabilitesi  ile  sonuçlanan  gözyaşı  ve  oküler  yüzeyin 

multifaktoriyel bir hastalığı olarak tanımlanmıştır (24). Kuru göz hastalığı ile klinikte 

çok sık karşılaşılmakta ve Amerika Birleşik Devletleri’nde kadınlarda prevalansın % 

5,7-9,8 ve erkeklerde % 3,9-7,67 olduğu bildirilmektedir (25, 26).

 

  

Patogenez 



Lakrimal  ve  aksesuar  bezler  tarafından  salgılanan  aköz  gözyaşının  azalması 

1960’lı  yıllarda  patogenezde  tek  neden  olarak  düşünülmekteyken  1970’li  yıllarda 

yapılan araştırmalar sonucunda pemfigus gibi bazı olgularda, konjonktivadaki müsin 

salgılayan goblet hücrelerindeki azalmanın da gözyaşı stabilitesini bozarak kuru göze 

sebep  olabileceği  gösterilmiştir  ve  oküler  yüzey  epitelinin  gözyaşı  filmi 

stabilitesindeki önemi vurgulanmıştır (1, 3, 27).

 

Kronik inflamasyon diğer bir önemli 



faktördür  (3-7).

 

Kuru  göz  hastalarının  lakrimal  bezlerinin  lenfositler  tarafından 



infiltre  olduğu  gösterilmiştir  (28).  Đnflamasyonu  başlatan  birçok  faktör 

bulunmaktadır.  Bunlar;  hiperosmolarite,  oküler  yüzeyin  kuruması,  göz  kırpma 

sırasında oluşan mikrotravma, gözyaşı ve kornea sinir liflerinden salınan destekleyici 

faktörlerin  azalması,  gözyaşı  bezi  ve  göz  kapaklarından  salınan  proinflamatuar 

maddelerdir.  Đnflamasyon  başladıktan  sonra,  hasarlanan  epitel  hücrelerinden  açığa 

çıkan  ve  dilate  konjonktiva  damarlarından  sızan  lenfositlerin  ürettiği  sitokinlerle, 

inflamasyon  devam  etmekte  ve  şiddetli  kuru  göz  olgularında,  inflamasyon  giderek 

artmaktadır  (29).  Oküler  yüzeydeki  inflamasyon,  epitelde  skuamöz  metaplaziye, 



 

glikokaliks kaybına ve goblet hücrelerinin kaybına sebep olmakta ve oküler yüzeyin 



ıslanabilirliği azalmaktadır (29-32).  

 

Etiyoloji ve sınıflandırma 

Kuru  göz,  gözyaşının  miktarındaki  azalmaya,  gözyaşının  oküler  yüzey 

üzerinde dağılımındaki bozukluğa, kornea epitelindeki düzensizliğe ve gözyaşı lipid 

bozukluklarına bağlı olarak gelişebilmektedir (1, 3, 8, 9, 16). Gözyaşı sekresyonunu 

azaltan  nedenler  lakrimal  bez  aplazisi,  hipoplazisi  gibi  konjenital  olabildiği  gibi 

Sjögren  hastalığında olduğu  gibi  edinsel  de olabilmektedir  (16).

 

Korneanın  gözyaşı 



ile yetersiz ıslanması; oküler pemfigoid gibi sistemik mukoza hastalıklarında görülen 

müsin  eksikliğine  bağlı  da  gelişebilmektedir  (33,  34).

 

2007’  de  Kuru  Göz  Çalışma 



Grubu  günümüze  kadar  elde  edilen  bilgileri  derleyerek,  etiyopatogeneze  göre 

sınıflama yapmıştır (24). Şekil-1’de kuru göz sınıflandırılması gösterilmiştir. 

 

 

 



 

          

 

 

 



 

 

 



Ş

ekil-1: Kuru göz sınıflandırılması 

 

 

 

 

 

                           KURU GÖZ 



Aköz Gözyaşı Yetmezliği 

Buharlaşmaya Bağlı 

Sjögren

’e bağlı  



Sjögren

’e bağlı olmayan 

 

Meibomian

 bez disfonksiyonu 

Allerjik konjonktivit 

Açıkta kalma 

Kırpma oranının az olması 

Kontakt lens kullanımı 

 

Çevresel 



faktörler 

 


 

Klinik Bulgular 

Kuru  göz  farklı  hastalıklara  ve  durumlara  bağlı  olarak  gelişse  de  semptomlar 

ortaktır.  Batma,  yanma,  yabancı  cisim  hissi,  kızarıklık,  kuruluk  hissi,  göz 

kapaklarında ağırlık hissi, kaşıntı, kontakt lens kullanımı sırasında rahatsızlık, sabah 

gözleri  açmakta  güçlük,  yoğun  mukus  salınımı,  görme  keskinliğinde  bulanıklık  ve 

fotofobiyi  içermektedir  (2,  35).  Azalmış  gözyaşı  hacmi  ve  akımı,  interpalpebral 

boyanma,  mat  görünümlü  kornea,  ptozis,  glob  inflamasyonu,  kornea  ülseri, 

perforasyon  gibi  klinik  bulgular  ve  komplikasyonlar  görülebilmektedir.  Bulguların 

ş

iddeti;  zeminde  yatan  romatoid  artrit,  pemfigus  ve  akne  rozasea  gibi  özellikli 



sistemik hastalıklara ve allerjik konjonktivit, blefarit gibi oküler yüzey hastalıklarının 

varlığına göre farklılık gösterebilmektedir (8, 9, 34, 36, 37).

 

 

 

Tanı 

Hastadan alınan hikaye, muayene ve laboratuar bulguları ile konulmaktadır (1, 

2,  35).  Tanıda  kullanılmak  üzere  çok  sayıda  anket  geliştirilmiştir.  Bu  anketler  ile 

kuru  göz  semptomları  sorgulanmaktadır.  Anketler;  kuru  gözün  objektif  klinik  tanı 

yöntemleri  ile  beraber  değerlendirilmelidir  (38).

 

Tanı  için  kullanılan  önemli  testler 



aşağıda açıklanmaktadır.

 

 



a)  Schirmer  testi:  Kuru  göz  düşünülen  hastalarda  gözyaşı  aköz  üretimini 

ölçmek amacıyla kullanılmaktadır (1, 2, 39). Kapak manüplasyonu, biyomikroskobik 

muayene, anestezik veya boya damlatılması sonucu etkileyebileceğinden hastaya ilk 

önce bu test yapılmalıdır. Schirmer 1 testinde topikal anestezi kullanılmadan standart 

filtre  kağıdı  alt  kapağın  1/3  orta  ve  1/3  dış  bileşke  yerine  kıvrılarak  korneaya 

dokunulmadan alt fornikse yerleştirilmekte ve beş dakika (dk) içinde kağıdın ıslanma 

miktarı  mm  cinsinden  ölçülmektedir.  Schirmer  2  testinde  ise  aynı  işlem  topikal 

anestezi kullanılarak refleks salgı baskılanırak  yapılmaktadır (40).

 

Normal Schirmer 



test değerleri 5 dk’da 15 mm üzerindedir (1, 2). 

 

 



b)  Gözyaşı  filmi  kırılma  zamanı:  Bu  test  gözyaşı  filminin  stabilitesini 

değerlendirmekte  ve  mukusun  yeterli  miktarda  ve  kalitede  olup  olmadığını 

göstermektedir  (1,  2).  Floresein  solüsyon  veya  floresein  emdirilmiş  kağıtla  gözyaşı 


 

boyandıktan  sonra  hastanın  son  göz  kırpması  ile  ilk  oluşan  kuru  nokta  arasındaki 



süre  gözyaşı  kırılma  zamanıdır.  Bu  işlem  sırasında  sonucu  etkileyebileceği  için 

topikal anestezi uygulanmamaktadır. Kırılma zamanının 10 sn ve üzerinde ölçülmesi 

normal olarak değerlendirilmektedir (1, 2). 

 

Kuru  göz  tanısında  bazı  vital  boyalar  kullanılmaktadır.  Bu  testlerle  oküler 



yüzey  harabiyeti  araştırılır.  Günümüzde  bu  amaç  için  kullanılan  boyalar  Floresein, 

rose Bengal

 ve lissamin yeşilidir. 

 

c)  Floresein:  Floresein  oküler  yüzey  hasarını  göstermede  sıkça  başvurulan, 

büyük  molekül  ağırlıklı,  hidrofilik,  turuncu  bir  boyadır.  Normalde  sağlam  epitelin 

sıkı  bağlantılarını  geçememektedir,  ileri  derecede  kuru  göz  hastalığında  bu  sıkı 

korneal  epitel  hasarlanmakta  ve  karakteristik  olarak  diffüz  veya  punktat  boyanma 

ortaya çıkmaktadır (41). Mavi ışıkla yeşil boyanma olarak gözlemlenmekte, en etkili 

sonuçların  sarı  bariyer  filtresinin  slit  lambada  standart  mavi  filtreyle  kombine 

kullanılmasıyla ortaya çıktığı bildirilmektedir. Minimal irritasyon oluşturan floresein 

hastalar tarafından iyi tolere edilebilmektedir (41). 

  

d)  Lissamin  Yeşili  ve  Rose  Bengal:  Lissamin  yeşili  sentetik  olarak  üretilmiş 

asidik, organik bir floresein türevidir. Boyama paterni rose Bengale benzemektedir. 

Oküler  hasarın  gösterilmesinde  korneal  ve  konjonktival  boyama  amacıyla 

kullanılmaktadır.  Göz  için  hazırlanan  dozlarında  toksik,  teratojenik  ve  kanserojen 

olmadığı  bildirilmiştir  (41).

 

Lissamin

  yeşili  emdirilmiş  kağıt  striplerle 

uygulanabilmektedir.  Lissamin  yeşilinin  gözlemleme  zamanı  ve  derecelendirmesi 

çok  hassastır  ve  değerlendirme  boya  uygulamasından  bir  ile  dört  dakika  sonra 

yapılmalıdır  (41).  Değerlendirmede  en  iyi  metod;  kısık  ışıkla  başlanıp  ışık  şiddeti 

artırılarak lissamin yeşili tutulumunun en iyi gözlemlendiği ışık şiddettinde okumayı 

gerçekleştirmektir.

 

Lissamin

  yeşili  boyasının  rose  Bengal’den  farkı  irritan 

olmamasıdır.  Rose  Bengal  skoru  konjonktival  bütünlüğü  yansıtır.  Gözyaşı  film 

tabakasının devamsız olduğu bölgeleri belirler (41). 

 

 


 

e)  Đmpresyon  sitolojisi:  Kolay  uygulanabilen,  invaziv  olmayan  ve  biyopsiye 

gereksinim  göstermeksizin  konjonktiva  hücrelerinin  incelenmesinde  kullanılan  bir 

yöntemdir  (42,  43).  Đlk  kez  1977  de  Egbert  ve  arkadaşlarının  basit  konjonktiva 

biyopsisi olarak isimlendirdikleri bu teknikte selüloz asetatlı filtre kağıdı kullanarak 

konjonktiva  yüzeyini  değerlendirmişlerdir.  Filtre  kağıdı  süngersi  yapıdaki  küçük 

boşluklar  sisteminden oluşmaktadır. Konjonktiva  epitelinin en  yüzeydeki  hücre katı 

örnek alınımı sırasında bu boşluk sistemi içine bastırılmakta böylece filtre kağıdı ile 

yüzeyel  hücre  tabakası  arasında  sıkı  bir  ilişki  oluşturulmaktadır.  Filtre  kağıdı 

konjonktivaya  3-5  sn  hafif  bası  yapıldıktan  sonra  kaldırılmakta,  fiksasyon 

solüsyonları ile fikse edilmekte ve hematoksilen ve/veya PAS ile boyanıp lam lamel 

arasında ışık mikroskobunda incelenmektedir. Topikal anestezik kullanılması sonucu 

etkilememektedir.

 

Bu  yöntemle  epitel  hücrelerinin  skuamöz  metaplazi  evresi  ve 



goblet hücre yoğunluğundaki değişimler saptanabilmektedir (42, 43). 

 

 



Gözyaşı  ozmolaritesinin  artması,  laktoferrin,  lizozim  konsantrasyonlarındaki 

azalma,  konfokal  mikroskopi  ile  gözyaşı  tabakasının  incelenmesi,  Ferning  testi  ile 

ışık mikroskobunda gözyaşı filminin stabilitesinin değerlendirilmesi, Florofotometre 

ve  floresein  gözyaşı  temizlenmesi  testleriyle  gözyaşının  dışa  akımının  azaldığının 

gösterilmesi,  gözyaşı  menisküs  yüksekliğinin  ölçülmesi  gibi  yöntemler  de  kuru 

gözün tanısında başvurulabilecek yöntemler arasında yer almaktadır (44, 45). 

 

Tedavi 

Hasta  eğitimi:  Hasta  kuru  gözün  nedeni  ve  seyri  konusunda 

bilgilendirilmelidir.  Kuru  göze  yol  açan  durumlar  ve  kullanacağı  ilaçlar  hastaya 

anlatılmalı  ve  ortamın  nemli  tutulması,  bilgisayar  kullanımı  sırasında  ekranın  göz 

hizasından aşağıda olması gibi hastayı rahatlatacak koşullar öğretilmelidir (4).  



 

Tıbbi tedavi  

a) 

Gözyaşı  replasmanı:  Gözyaşı  replasmanı  ile  oküler  yüzey  nemlenmesi 

sağlanmakta,  gözyaşı  osmolaritesi  azaltılmaktadır.  Gözyaşının  replasmanı  için 

kullanılan  suni  gözyaşı  preparatları  bileşim  olarak  doğal  gözyaşını  taklit  ettiği 

düşünülmesine  rağmen;

 

suni  gözyaşı  preperatları,  gözyaşının  yapısından  oldukça 



10 

 

farklıdır (4).



 

Gözyaşında  yer alan su, tuz, hidrokarbon, protein,  lipid molekülleri  ve 

büyüme  faktörleri  suni  gözyaşı  preperatlarında  bulunmamaktadır

  Dezavantajları 



etki  sürelerinin  kısa  oluşu  ve  prezervan  içeren  preparatların  yüzey  epiteline  toksik 

etkisi  nedeniyle  günde  dört  seferden  fazla  kullanılamamasıdır  (46).

 

Tek  dozluk 



prezervan içermeyen preparatlar ise daha emniyetle ve gün içinde daha sık aralıklarla 

hasta tarafından kendi kendilerine kullanılabilmektedir (46).  



 

b) Antiinflamatuar ajanlar:  

Topikal

  siklosporin(CsA):  Otoimmün  hastalıklarda  ve  organ  nakillerinden 

sonra  kullanılan  immünmodülatör  bir  ajandır.  CsA’  nın  lakrimal  bezde  ve 

konjonktivadaki  lenfositlerin  apopitozisini  indüklediği,  lakrimal bez  ve  konjonktiva 

epitel  hücrelerinde  apopitozisi  baskıladığı  ve  inflamasyonu  gerilettiği  bildirilmiştir.

 

Hastaların  konjonktiva  biyopsilerinde  goblet  hücre  yoğunluğunda  artma  ve 



proinflamatuar sitokinlerde azalma saptanmıştır (5-7)

.

  



 

Topikal kortikosteroidler: Kuru gözde gelişen inflamasyonun azaltılmasında 

faydalı  olabilmektedir.  Đnflamatuar  hadiselerin  neden  olduğu  orta  ve  ileri  derecede 

kuru gözü olan hastalarda akut dönemde irritasyona bağlı semptomların düzeltilmesi 

amacıyla  kullanılabilmekte,  ancak  uzun  süreli  kullanımda  yan  etkiler  nedeniyle 

tercih edilmemektedir (47). 

 

c) Mukolitik ajanlar: N-Asetil  sistein  ve bromheksin  hidroklorid gözyaşında 

aşırı  müsin  birikimini  eriterek  korneanın  ıslanmasını  artırır.  N-Asetil  sistein  bazı 

hastalarda  gözde  yanma  irritasyona  sebep  olabilmekte  ve  kolayca  kontamine 

olabilmektedir (44). 

 

d) 



Gözyaşı  kaybının önlenmesi:  Tıbbi  tedavinin  yetersiz  kaldığı  durumlarda 

geçici  oklüzyon  (punktum  tıkaçları,  doku  yapıştırıcıları,  yüzeyel  koter  uygulaması) 

veya kalıcı oklüzyon (vertikal kanaliküle koter uygulaması, argon lazer punktoplasti, 

punktumun konjonktivayla örtülmesi)  yöntemlerine başvurulabilmektedir.

 

Oklüzyon 



ile kuru göz semptomları ve suni gözyaşı ihtiyacı azalmaktadır. Fakat bu yöntem ile 

gözyaşı  klirensi  ve  oküler  yüzey  duyarlılığının  azaldığı  da  bilinmektedir.  Punktum 



11 

 

tıkaçlarının  kullanımı;  punktum  ektropiyumu,  gözyaşı  kanal  ya  da  kesesinin 



enfeksiyonu,  blefarit  ve  nazolakrimal  kanal  tıkanıklığının  olması  durumlarında 

önerilmemektedir (8, 9, 48). 

 

e) 

Otolog serum: Hastanın kan örneğinden elde edildiği ve steril tutulması zor 

olduğu  için  kullanım  süresi  kısadır.  Bu  nedenlerle,  pratikte  kullanımı  sınırlıdır. 

Đ

çerdiği 


epitel 

gelişimini 

destekleyen 

maddeler 

sayesinde; 

iyileşmeyi 

hızlandırmaktadır.  Özellikle  persistan  epitel  defekti  olan  seçilmiş  olguların 

tedavisinde iyi bir seçenektir (49). 

 

f)  Cerrahi  tedavi:  Maksimum  tıbbi  tedavinin  yetersiz  kaldığı  durumlarda, 

cerrahi yöntemlere başvurulmaktadır. Bu yöntemler; diğer gözden otojen konjonktiva 

transplantasyonu, 

otojen 


mukoza 

transplantasyonu, 

amniyotik 

membran 


transplantasyonu,  kapak  aralığını  daraltan  cerrahiler,  otolog  submandibuler  bez 

transplantasyonu,  sublingual  bez  transplantasyonudur.

 

Cerrahi  yöntemler  genel 



olarak komplikasyon yönetiminde tercih edilmektedir (44). 

 

BLEFARĐT 

Blefarit kirpik diplerinin ve göz kapaklarının inflamatuar bir hastalığıdır (8, 9). 

Kronik  blefarit;  göz  hekimlerinin  sıklıkla  karşılaştığı,  tedavisinin  etkili  bir  şekilde 

yapılamadığı  ve  diğer  oküler  yüzey  hastalıkları  ile  hem  semptom  hem  de  bulgu 

olarak  karışabilen bir tablodur. Amerika’da  yapılan bir çalışmada; göz hekimlerinin 

klinikte  muayene  ettikleri  hastalarının  %  37-%  47  sinde  blefarit  tablosu  olduğu 

saptanmıştır  (50).  Blefarit  birincil  olarak  göz  kapaklarının  inflamasyonu  olmasına 

rağmen;  gözyaşı,  kornea  ve  konjonktiva  tutulumu  da  olduğu  için  oküler  yüzeyi 

etkilemektedir. 

 

Patogenez 

Blefarit patofizyolojisi çok karışıktır ve birçok faktör rol almaktadır.  Blefaritin 

tipi ne olursa olsun göz kapağının inflamasyonunun nedeni çok iyi bilinmemektedir 

(9). Đnflamasyon  sonucunda; dokulara oldukça toksik olduğu bilinen reaktif oksijen 

radikalleri meydana gelmektedir. Bu hastalarda aynı zamanda, göz kapaklarında aşırı 



12 

 

bakteri  kolonizasyonu  olmakta  ve  bu  bakteriler  dokuya;  ya  direkt  hasar  ile  ya  da 



toksinleri  aracılığı  ile  hasar  vermektedir.  Bu  anormal  bakteri  kolonizasyonu 

sonucunda immün sistem aracılıklı bir hasar da meydana gelmektedir. Bakteriler ve 

bazı doku hücreleri kemoatraktan olan, linoleik asit gibi doymamış  yağ  asitlerinden 

meydana  gelen  lipidler  üretmektedirler  (8,  9).  Bu  tablo  yeniden  reaktif  oksijen 

radikallerinin oluşmasına ve doku hasarına yol açmaktadır. 

 

 

Meibomian

 bezinin duktusunun aşırı keratinizasyonu duktuslarının tıkanmasına 

ve geri akıma yol açmaktadır (9). Bakterilerin lipaz ve esteraz enzimleri; meibomian 

bezlerinin sekresyonu olan meibum’dan linoleik asit salınımına  yol açar. Bu serbest 

yağ  asiti,  meibomian  bezinin  duktusundaki  keratinositlerin  aktifleşmesine  yol 

açmaktadır  (51).  Aktive  keratinositler;  reaktif  oksijen  radikalleri  ve  sitokinler 

üretmektedirler.  Sitokinler  lokositleri  uyararak  kısır  bir  döngü  oluşturur  ve  serbest 

radikaller  daha  da  artar  (9).  Oluşan  bu  serbest  radikaller,  gözyaşı  filminin  lipid 

tabakasında  önemli  bir  yeri  olan  fosfotidiletiletanolamin  ile  etkileşime  girer  ve 

seviyesini  düşürür.  Bu  fosfolipid  kuru  göz  semptomları  olan  kronik  blefarit 

hastalarının  gözyaşında  azalmış  olarak  bulunmuştur  (52).  Kronik  blefarit 

meibumunda; sekretuar fosfolipaz A2 seviyeleri de iki kat daha yüksek bulunmuştur 

(53).  Bu  artış  proinflamatuar  lipid öncüllerinin,  araşidonik  asitin  ve  doymamış  yağ 

asitlerinin  salınımı  ile  sonuçlanmaktadır.  Blefarit  tedavisinde  tetrasiklin 

kullanımının; bakterilerin lipaz enzimini inhibe ettiği ve klinik bulgularda iyileşmeye 

yol açtığı gösterilmiştir (54).  

 

Etiyoloji ve Sınıflandırma 

Blefarit tablolarının evrensel olarak kabul edilmiş sınıflandırma sistemi yoktur. 

Blefaritler anatomik tutulum yerine ve bulgulara göre sınıflandırılmıştır (8, 9). 

 

a)  Stafilokoksik  blefarit:  Başlıca  gençlerde  ve  daha  sık  olarak  kadınlarda 

görülen,  remisyonlar  ve  alevlenmelerle  seyreden  blefaritin  bu tipinde  kapak  serbest 

kenarının  ön  kısmında  inflamasyon,  eritem,  telenjiektazi,  kirpik  diplerinde  folikül 

içinde  abseler,  kabuklanma  ve  ülserasyon  görülmektedir.  Bu  olguların  S.  aureus % 

40’ından,  S.  epidermidis  ise  neredeyse  tamamından  izole  edilmiştir.  Etkin  tedavi 


13 

 

uygulanmazsa; kirpiklerin kaybı, kirpiklerde pigmentasyon kaybı, punktum ve kapak 



ektropionu,  iç  ve  dış  hordeolum  komplikasyon  olarak  hastalarda  görülebilmektedir 

(8,  9).  Oküler  yüzey  inflamasyonu  sonucunda;  konjonktival  goblet  hücre 

yoğunluğunda azalma meydana gelmektedir (31).  

 

b) Seboreik blefarit: Bu grupta hasta  yaşı daha ileri olup, hemen hemen tüm 

hastalarda  vücudun  değişik  alanlarında  seboreik  dermatit  izlenmektedir.  Kapak 

kenarı  ön  kısmında  eritem,  artmış  sebum  sekresyonu,  kepeklenme  ve  kirpiklerde 

birbirlerine  yapışma  vardır.  Kültür  çalışmalarında  normal  flora  elemanları  izole 

edilmektedir (8, 9).  

 

c)  Stafilokoksik  ve  seboreik  blefarit:  Belirtiler  ve  bulgular  her  iki  grubun 

birleşimi  olup,  seboreik  grubun  inflamasyonunun  daha  şiddetli  olan  tipi  olarak 

düşünülebilir (8, 9).  

 

d)  Meibomian  bez  disfonksiyonu:  Kapak  serbest  kenar  posteriorunun  kronik 

inflamasyonudur.  Özellikle  genç  yaş  grubunda  kontakt  lens  intoleransı  bildiren 

hastalarda akla gelmelidir (8, 9). Meibomian bez duktusundaki inflamasyonuna bağlı 

duktus  ağızlarında  tıkanıklık  oluşur  ve  inflamasyon  kapağa  ilerler  (31).  Şekil-2’de 

blefarit sınıflandırılması gösterilmiştir.

 

 

 



 

 

          



 

 

 



 


Yüklə 0,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin