Ş
ekil-2: Blefarit sınıflandırılması
Ön Blefarit
Arka Blefarit
(Meibomian Bez Disfonksiyonu)
Stafilokoksik
Seboreik
BLEFARĐT
Karışık
14
Klinik Bulgular
Ön blefaritte; kirpik diplerinde skuam, kirpik kaybı, göz kapaklarının serbest
kenarında telenjiekteziler, arka blefaritte; çapaklanma, inflamasyon göz kapağının
içine ilerlediği için; konkresyonlar ve meibomian bez ağızlarında tıkanıklık olduğu
için tekrarlayan şalazyon sık görülmektedir. Her iki tipte de gözyaşı tabakalarının
etkilenmesi sonucunda sekonder kuru göz görülebilmektedir (8, 9, 52).
Tanı
Tanı; hastadan alınan hikaye, yakınmalar, muayene ve laboratuar bulguları ile
konmaktadır. Hastadan alınan hikaye spesifik değildir ve genel bir oküler yüzey
hastalığını düşündürür. Muayene bulguları genelde hastadan alınan öykünün
ciddiyeti ile paralel gitmektedir. Biyomikroskopik muayene ile ön ve arka blefarit
çok net bir şekilde ayırt edilebilmektedir (8, 9). Mikrobiyolojik kültürler özellikle ön
blefarit olgularında ayırıcı tanı ve tedavide topikal antibiyotik kullanımı açısından
yapılması gerekmektedir (55).
Tedavi
a) Kapak hijyeni: Hastaya kapak hijyeninin en önemli tedavi yöntemi olduğu
anlatılmalıdır. Kapak temizliğinin sekresyon birikiminin gece boyu devam etmesi
nedeniyle özellikle sabahları yapılması önerilmelidir. Uygun şekilde seyreltilmiş
bebek şampuanı ya da ticari olarak hazırlanmış göz kapağı şampuanları
kullanılabilmektedir. Blefaritte kirpik dibi temizliği gözyaşı kırılma zamanında ve
semptom skorlarında iyileşmeye yol açtığı bildirilmiştir (56, 57).
b) Topikal antibiyotik: Mikrobiyolojik olarak etkenin stafilokok olduğu
kanıtlanmışsa kullanılır. Eritromisin ve basitrasin topikal olarak kullanılabilir ancak
eritromisine bazı vakalarda direnç saptandığı için; özellikle geceleri yatmadan önce
kullanılan prezervan içermeyen fusidik asit pomatlarının oldukça etkin olduğu
bildirilmiştir (57). Dördüncü kuşak kinolonlar, direnç geliştirme riski nedeniyle,
sadece hastalar oküler cerrahi geçirecekler ise ameliyat öncesi ve sonrası kısa süreli
kullanılmalıdır (9).
15
c) Sistemik antibiyotik: Kapak hijyenine yanıt vermeyen ve akne rozasea
blefaritlerinde tercih edilmelidir. Tetrasiklin grubu ilaçlar kullanılmakta ve bu grup
ilaçlar; bakteriyel lipaz enzimini baskılayarak serbest yağ asidi üretimini
azaltmaktadırlar. Klinik olarak anlamlı bir iyileşme görülebilmesi için belirli bir süre
bu ilaçlar sabit dozlarda kullanılmalıdır. Bu grup ilaçların etkin dozları ile ilgili
değişik çalışmalar yapılmış, düşük doz kullanım ile yüksek doz kullanım arasında bir
fark görülmemiş ve hastaların gözyaşı fonksiyon testlerinde ve semptom skorlarında
anlamlı bir iyileşme bildirilmiştir (54, 57-59). Bu ilaçların yan etki profilleri geniş
olduğu için hastalara çok iyi bilgi vermek gereklidir. Gastrointestinal yakınmalar sık
görülür ve dişlerde renk değişikliği meydana gelebilir. Bu grup ilaçlar 8 yaşından
küçüklerde, gebelerde ve emziren annelerde kullanılmamalıdır (57-59).
d) Topikal antiinflamatuarlar
Topikal kortikosteroidler: Đnflamasyonun yoğun olduğu tabloda ve blefarite
ikincil komplikasyonların tedavisinde kısa süreli ve zayıf etkili steroidler
kullanılmalıdır (8, 57). Đnflamasyon kontrol altına alındıktan sonra hızlıca ve doz
azaltılarak kesilmelidir. Bazı hastalarda antibiyotik ile sabit kombinasyon
preparatları kullanılabilir (8).
Topikal siklosporin: Kuru göz tedavisinde etkin bir şekilde kullanılmaktadır
(5-7). Blefarit tedavisinde inflamasyona yönelik tedavi eğilimleri giderek
artmaktadır. Steroid kullanımının yan etkilerinden dolayı siklosporin kullanımı
gündeme gelmiştir (10, 11). Arka blefarit tedavisinde tCsA ile bir suni gözyaşı
preparatının karşılaştırıldığı bir çalışmada; tCsA grubunda hastaların meibomian bez
ağızlarının boyanmasında, kornea boyanma skorlarında, kapak kenarı vasküler
injeksiyonda ve tarsal telenjiektazide istatistiksel olarak anlamlı bir azalma
saptanmıştır (10). Arka blefarit tedavisinde tCsA ile tobramisin ve deksametazon
sabit kombinasyonunun karşılaştırıldığı başka bir çalışmada ise tCsA ile gözyaşı
fonksiyon testlerinde ve hasta semptomlarında daha iyi sonuçlar elde edilmiştir (11).
e) Kuru göz tedavisi: Prezervan içermeyen gözyaşları tercih edilmelidir. Suni
gözyaşı tedavisi hem kuru göz tablosunu rahatlatmakta hem de oküler yüzeydeki
16
inflamatuar ajanların seyreltilmesinde ve temizlenmesinde rol almaktadır (8). Blefarit
hastalarında; punktum tıkaçları; inflamasyonu arttırdığı ve inflamatuar mediatörlerin
oküler yüzeyden uzaklaşmasını engellediği için tercih edilmemelidir (8).
f) Esansiyel yağ asidi preparatları: Arka blefarit tedavisinde kapak hijyeni ile
beraber diyete linoleik asit preparatlarının eklenmesinin meibumun seyrelmesini ve
normalleşmesini sağlayarak, kapak inflamasyonunu azalttığı ve semptomlarda
anlamlı bir iyileşme sağladığı bildirilmiştir (60).
ALLERJĐK KONJONKTĐVĐT
Allerjik konjonktivit; havadaki spesifik antijenlere karşı gelişen aşırı duyarlılık
reaksiyonudur. Klinikte sık rastlanır ve temel olarak beş tipi vardır (12). Mevsimsel
ve yıl boyu (perennial) tipi en sık görülen formudur (12). Allerjik konjonktivitte
inflamasyon; oküler yüzeyin bir elemanı olan konjonktivadan köken almaktadır.
Gözyaşı ve kornea da bu inflamasyondan etkilenmektedir (36).
Patogenez
Konjonktiva zengin bir damar ağına ve içerdiği pek çok bağışıklık hücresiyle
iltihabi olayları başlatabilme özelliğine sahiptir
(61).
Đ
mmünolojik açıdan
konjonktivanın hem epiteli hemde bazal membranının altında yer alan substantia
propriası farklı ancak bir diğeri ile ilişkili aktivite göstermektedir. Konjonktivanın
immünolojik yapısı en yüksek etkinliği sağlamak üzere karmaşık bir ağ çerçevesinde
düzenlenmiştir. Konjonktivadaki hücreler hem birbirleriyle hem de sistemik
bağışıklık yapıları ile etkileşim içindedir (61). Allerjik hastalıkların ve özellikle
allerjik konjoktivitin anlaşılabilmesi için inflamatuar hücrelerin görevlerini çok iyi
bilmek gerekmektedir.
Mast hücreleri ve bazofiller: Mast hücreleri doku mononükleer hücreleridir.
Akut inflamatuvar reaksiyonlarda önemli rol oynarlar ve IgE’ye yüksek afinitesi olan
Fc reseptörleri sundukları için allerjen temasına hızlı yanıt verirler. Bu reseptörler
mast hücrelerinin kan dolaşımındaki eşdeğeri olan bazofilerde de mevcuttur.
Histamin, PAF, lökotrien C4 gibi mast hücre mediatörlerinin konjonktival allerjik
17
reaksiyonun erken semptomlarındaki rolü iyi belirlenmiştir. Mast hücreleri sitokin
üretebilmektedir. Bu nedenle sitokinler; konjonktival geç allerjik reaksiyonların
gelişmesinde ve oküler allerjinin daha ciddi ve kronik sorunlarında görülen tipik
eozinofilik ve lenfositik infiltrasyonun oluşmasında önemli mediatörlerdir (61).
Eozinofiller: Oküler allerjik reaksiyonların geç fazında rol alırlar. Majör temel
protein birikintileri atopik keratokonjonktivitlilerin konjonktivasında bulunur ve
gözyaşı eozinofilik katyonik protein seviyesinin vernal konjonktivitin şiddetiyle
korelasyon göstermesi oküler allerjide bu hücrelerin birincil rolüne işaret eder (61).
Dendritik hücreler ve monosit/makrofajlar: Bu hücrelerin T lenfositlerinin
antijenik uyarımında kuvvetli bir fonksiyonları vardır. Allerjik konjonktivitte
konjonktiva epitelinde sayıları makrofajlarla birlikte artar. Bu hücreler; oküler
yüzeydeki allerjenleri alıp işlerler ve sunarlar (61).
T lenfositler: Geç allerjik reaksiyonda aktif görev alırlar. Son çalışmalarda geç
oküler allerjik reaksiyonlarda, vernal ve atopik keratokonjonktivit gibi ciddi oküler
allerji formlarında konjonktiva biopsilerinde aktive T hücreleri bulunmuştur (61).
Gözün allerjik reaksiyonları içinde mast hücreleri merkezi bir rol üstlenmiştir
(62). Mast hücrelerinde bulunan granüller, mekanik veya kimyasal uyarılarla ortama
salınmakta ve içlerindeki mediatörler açığa çıkmaktadır. Histamin bu mediatörlerin
arasında en önemlisidir (61). Histamin hücreler arası bir mediatördür ve etkisini;
kendisine özgün hücre yüzeyi reseptörlerine bağlanarak
gerçekleştirir.
Konjonktivada H1 ve H2 reseptörleri bulunmaktadır. Oküler allerjik reaksiyonlar
daha çok H1 reseptörü üzerinden gerçekleşmektedir (61).
Allerjik hastalıklarla birlikte en sık görülen aşırı duyarlılık mekanizması IgE
üretimini içerir. IgE; allerjen ile temas sonrası bu hücrelerin degranülasyonunu
tetikler, vazoaktif ve pro-inflamatuar mediatörler hızla salınır. Allerjene karşı erken
reaksiyon sonrası ayrıca bir geç faz reaksiyonu oluştuğu kesin bir şekilde belirlenmiş
ve bu geç faz reaksiyonunun eozinofiller, monositler ve T lenfositlerin uyarılması ile
18
ilgili olduğu saptanmıştır. T lenfositler spesifik allerjenleri tanır ve inflamatuvar
hücrelerin biyolojik aktivitelerini modüle eder. Bu lokal hücresel aktivasyon,
özellikle allerjene devamlı maruz kalma durumunda kronik inflamatuvar işleme ve
uzamış semptomlara neden olur (61).
Etiyoloji ve Sınıflandırma
1) Mevsimsel ve perennial allerjik konjonktivit: Oküler allerjinin en sık
görülen formlarıdır. Allerjen hava ile taşınan toz, polen, saç ve yün gibi maddelerdir
(12, 62). Klinik; aniden başlayan kaşıntı, yanma ve sulanma olarak başlar. Şiddetli
kaşıntının tanısal önemi vardır. Ataklar genellikle kısa süreli ve epizodiktir.
Muayenede palpebral ödem, kemozis, hiperemi, diffüz papiller reaksiyon, sulu
mukoid sekresyon tespit edilir. Papiller oluşumlar özellikle üst kapak tarsal
konjonktivasında görülebilir. Perennial formda ise; klinik mevsimsel tipe benzer
fakat yılın herhangi bir zamanında ortaya çıkabilir ve bu formda allerjen genellikle
ev akarları ve hayvan tüyleridir
(12, 62).
2) Vernal keratokonjonktivit: Nadir bir formdur, ılık ve kuru iklimli
bölgelerde daha sık olarak görülür. Tipik olarak mevsimseldir, bahar ve yaz
aylarında başlar, soğuk aylarda düzelir. Hastalık beş yaşından sonra başlar yirmili
yaşlarda kendiliğinden düzelir. Erkeklerde daha fazla olmak üzere çocukluk ve
adolesan döneminde görülür (12, 62). Olguların çoğunda astım, atopik ekzema veya
allerjik rinit görülür. Đlk semptom şiddetli kaşıntı olup bunu fotofobi, yanma, yabancı
cisim hissi ve görme bulanıklığı izler. Olguların yaklaşık yarısında kornea tutulumu
olur (37). En erken görülen bulgu; punktat epitelyopatidir. Tedavi verilmez ise
kalkan ülserler meydana gelebilmekte ve enfekte olabilmektedir (63). Korneanın üst
kısmında pannus da görülebilir. Korneal plak ve limbusta psödogerontokson
oluşabilir
.
Limbusta papillalar oluşabilir ve üstlerinde eozinofil, fibroblast ve nekroze
epitelden zengin Horner Trantas nodülleri adı verilen beyaz infiltrasyonlar alanları
görülebilir (12, 62).
3) Atopik keratokonjonktivit: Atopik dermatitli hastalarda görülebilen, tipik
olarak erkekleri tutan bir tablodur. Kaşıntı en belirgin semptomdur. Yanma, sulanma
19
ve mukoid sekresyon da görülür. Kapak serbest kenarı; kalınlaşır ve keratinize olur.
Konjonktiva soluktur ama alevlenme dönemlerinde hiperemi ve küçük papiller
oluşumlar görülür (12, 62). Konjonktivada goblet hücre yoğunluğu azalmakta ve
kuru göz tablosu da kliniğe eklendiği için kornea ciddi şekilde etkilenmektedir (37).
Korneal ülserler enfekte olabilirler ve tedavileri zordur. Kornea vaskülarizasyonu
çoğu olguda görülür ve kornea nakili sonrası greft red riski yüksektir (12, 62).
4) Dev papiller konjonktivit: Bu hastalık kontakt lenslere, kontakt lens
solüsyonlarına, damlaların içindeki prezervanlara, açık sütür materyallerine ve oküler
protezlere karşı gelişen bir allerjik reaksiyondur. Klinikte en sık yumuşak kontakt
lens kullanan hastalarda görülür (12, 62).
Özelliğini kaybetmiş kontakt lens
yüzeyinde biriken depozitlerin bu tabloya yol açtığı düşünülmektedir. Tablo; kliniğe
kontakt lense karşı intolerans şeklinde yansır. Üst kapakta orta derecede papiller
reaksiyon vardır. Bu allerjik reaksiyona neden olan neden her neyse; oküler yüzey ve
konjonktiva temasından kurtulduğu andan itibaren klinik rahatlamaktadır (12, 62).
5) Đlaç uyarımına bağlı gelişen allerjik konjonktivit: Bir tip aşırı duyarlılık
reaksiyonudur. Genellikle oftalmik damlalara ve kozmetik ürünlere karşı oluşur.
Klinikte kullanılan çoklu dozajlı topikal damlaların içinde prezervan olarak yer alan
benzalkonyum klorid yıllardır güvenle kullanılmaktadır. Gün içinde altı dan fazla bu
tip koruyucu içeren damlaları kullanan hastalar risk altındadır. Buna rağmen allerji
çok az bildirilmiştir (12). Hastalarda; damlalar alt kapak ve alt konjonktivaya
damlatıldığı için klinik bulgular daha çok bu bölgelerde karşımıza çıkmaktadır.
Kaşıntı, kapakta şişlik ve kızarıklık başlıca şikayetlerdir. Allerji meydana getiren
topikal damlaların ve eğer varsa kullanılan kozmetik ürünlerin kesilmesi kliniği
rahatlatabilir. Şekil-3’de allerjik konjonktivit sınıflandırılması gösterilmiştir.
20
Ş
ekil-3: Allerjik konjonktivit sınıflandırılması
Klinik Bulgular
Oküler allerjik hastalıklarının en önemli belirtisi göz kaşıntısıdır (12, 62).
Reaksiyonun ciddiyeti ile ilişkili olarak oküler yüzeyde etkilenir ve buna bağlı
gözyaşı bozukluğu bulguları görülebilir (36, 37). Kontakt lenslerin sık kullanılmaları
ile klinik uygulamalarda dev papiller konjonktivit semptom ve bulgularına oldukça
sık karşılaşılmaktadır. Eğer uygun tedavi edilmez ise kontakt lens intoleransı
gelişmektedir. Oftalmoloji pratiğinde; daha az sıklıkta görülen, ancak kornea
tutulumu ile, kalıcı görme kaybına sebep olma olasılığı olan vernal ve atopik
konjonktivitte daha çok oküler yüzey ile ilgili semptom ve bulgular karşımıza
çıkmaktadır (12, 36, 37, 62).
Tanı
Ayrıntılı hikaye ve muayene ile tanı çoğunlukla konulur. Hastalar; hem
oftalmolojik hem de sistemik açıdan irdelenmelidir. Aile öyküsü mutlaka sorulmalı
kontakt lens kullanımı varsa; türü, değiştirme süresi, kullanım alışkanlığı, kullanılan
temizleme solüsyonları öğrenilmeli, topikal ilaç kullanımı var ise; bu ilaçlar
irdelenmelidir. Klinik muayene; göz kapakları ve kirpiklerden başlamalı, kornea,
limbus, alt ve üst konjonktivayı içermelidir (12, 62). Konjonktival impresyon
sitolojisi de tanıya yardımcıdır. Bu yöntem ile hem allerjik konjonktivit tanısı
doğrulanır hem de oküler yüzeyin hangi derecede etkilendiği gösterilebilir (36, 37,
42, 43). Araştırma çalışmalarında; gözyaşı histamin ölçümleri, gözyaşı triptaz seviye
ölçümleri de kullanılmaktadır. Allerjik konjonktivit hastalarının çoğunluğunda kuru
göz semptom ve bulguları saptanmaktadır. Oküler yüzey hasar tablosunun
Mevsimsel ve
Perennial
ALLERJĐK KONJONKTĐVĐT
Đ
laç uyarımına bağlıı
Dev Papiller
Atopik
Vernal
21
ciddiyetinin belirlenebilmesi ve tedavinin yönetilebilmesi için; gözyaşı fonksiyon
testleri yapılmalıdır (2).
Tedavi
a) Topikal dekonjestanlar: Bu grup ilaçlar konjonktival vazokonstriksiyon ile
etki gösterirler. Tetrahidrozolin bu grubun en iyi bilinen molekülüdür. Etkinlikleri
çok hızlı başlar, aynı zamanda da 2 saat gibi çok kısa sürede biter. Hastaların
özellikle kızarıklık şikayetlerin de rahatlama sağlamaktadırlar
(12).
b) Topikal antihistaminikler: Bu grup ilaçlar histamin reseptörlerini
yarışmalı olarak bloke ederek histamin etkisini engeller ve damar geçirgenliğini
azaltırlar. Emedastin ve levokabastin bu grubun en sık kullanılan molekülleridir. Bu
ilaçların histamin salınımına etkileri yoktur. Oküler tedavide kullanılan
antihistaminikler; hemen etki gösterirler ve sadece H1 blokajı sağlarlar. Kaşıntı,
kızarıklık ve gözkapağı ödemini azaltıcı etkinlikleri vardır (12).
c) Sistemik antihistaminikler: Tabloya rinit eşlik ediyorsa; sistemik
antihistaminikler kullanılabilir. Ancak bu ilaçların gözyaşı üretimini baskılayıcı
etkileri olduğu için, gözün immünolojik bariyerini bozmakta ve allerjenlere açık hale
getirmektedir (12). Đstenmeyen bu etkilerinden ötürü klinikte tercih
edilmemektedirler.
d) Topikal mast hücre stabilizatörleri: Bu grup ilaçlar mast hücre
membranından histamin degranülasyonunu bloke ederler. Bu nedenle bu ilaçlar
indirekt olarak; hem kemotaksisi hem de nötrofil ve eozinofillerin sitotoksitesini
bloke ederler. Bu ilaçların; antihistaminik, antiinflamatuar ve vazokonstriktör etkileri
yoktur. Kromolin sodyum, nedokromil sodyum, lodoksamid bu grubun başlıca
ilaçlarıdır (12, 64).
e) Topikal iki etkili preparatlar: Günümüzde allerjik konjonktivit tedavisinde
eğilim; hem mast hücresinden histamin salınımının baskılanmasının hem de H1
reseptörünün birlikte blokajının sağlanmasına doğru gitmektedir. Olapatadin ve
22
ketotifen bu grubun üyeleridir. Bu grup ilaçlar; bu etkilerinin yanında, mast
hücrelerinden sitokin salınımını da baskılamaktadırlar. Bu ilaçlar çok hızlı bir şekilde
etki göstermekte ve semptomları iyileştirmektedir (12, 13, 65).
Olapatadin
kullanımının konjonktival goblet hücre yoğunluğunu arttırdığı bildirilmiştir (36).
f) Topikal antiinflamatuarlar:
Topikal steroid olmayan antiinflamatuarlar: Siklooksijenaz inbisyonu
yaparak prostaglandin sentezini azaltarak etki gösterirler (12). Bu ilaçların yapılan
karşılaştırmalı klinik çalışmalarında özellikle ikili etkili ajanlara göre etkinliği daha
az olarak bildirilmiştir (65).
Topikal kortikosteroidler: Fosfolipaz A2’i inhibe ederek araşidonik asit
ürünlerinin oluşumunu engeller. Yan etki riski nedeniyle allerjik konjonktivit
tedavisinde en son tercih olmalıdır (12, 66). Klinikte; düşük etkili steroidler olarak
bilinen ve daha az potent olan florometolon, rimeksolon ve loteprednol
kullanılmaktadır
(12, 66).
Klinik yanıt alınınca doz, hızlıca azaltılarak kesilmelidir.
Topikal siklosporin: T hücrelerinin, mast hücrelerin ve fibroblastların
proliferasyonunu ve sonuç olarak da inflamasyonu baskılar. Vernal konjonktivitte
tCsA kullanımının; klinik olarak semptom ve bulgularda anlamlı bir iyileşme
sağladığı bildirilmiştir (67). Mevsimsel allerjik konjonktivit tedavisinde tCsA
kullanımı ile ilgili bir klinik çalışma yoktur.
g) Suni gözyaşı: Tedavide; suni gözyaşı kullanımının iki amacı vardır. Oküler
yüzeyin hacmini arttırarak ortamda bulunan allerjenleri dilüe etmek ve allerjik
konjonktivit hastalarında goblet hücre yoğunluğu azaldığı için antiallerjik tedavinin
etkisi başlayana kadar; kuru göz semptomlarını ve bulgularını rahatlatmaktır (36).
23
GEREÇ VE YÖNTEM
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Polikliniğinde Mart
2009-Mayıs 2009 tarihleri arasında muayene olan ardışık 20 kuru göz, 20 ön blefarit,
20 allerjik konjonktivit hastası ve 20 normal kontrol grubu hastasının 160 gözü
çalışmamıza dahil edilmiştir. Prospektif olarak değerlendirilen olgularda, kuru göz
tanı kriterleri olarak; Schirmer testi değerinin 10 mm’nin altında olması, gözyaşı
kırılma zamanının ise 10 sn’nin altında olması kabul edilmiştir. Ön blefarit tanı
kriterleri olarak; kirpikler üzerinde kurutlanma, kabuklanma, kirpikli kenar üzerinde
mikrohemorajiler ve keratokonjonktivitin bulunması kabul edilmiştir. Allerjik
konjonktivit tanı kriterleri olarak; üst göz kapak tarsal konjoktivasında papiller
hipertrofinin ve kaşıntı, yanma şikayetlerinin bulunması kabul edilmiştir. Normal
sağlıklı kontrol grubu olarak; bu üç tablodan hiçbir bulgusu olmayan hastalar kabul
edilmiştir.
Bilinen başka sistemik hastalığı olan, sistemik ya da göz hastalığına yönelik
ilaç tedavisi alan, daha önce oküler cerrahi geçirmiş, kapak ve kirpik deformitesi
olan hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Çalışmaya başlamadan önce Pamukkale
Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Etik Kurulu’ ndan çalışma onayı alınmıştır (Karar
No: 27.01.2009/01 sayı). Çalışmaya katılan tüm hastalara aydınlatılmış onam formu
okutulduktan sonra yazılı olarak izinleri alınmıştır. Çalışmaya alınan tüm hastalara
görme keskinliği, göz içi basıncı ölçümü, ön segment muayenesi ve fundus
muayenesini içeren tam bir oftalmolojik muayene yapılmıştır.
Tüm olgulara ilk gün gözyaşı kırılma zamanı testi, floreseinle korneal boyanma
ölçümü, bu testlerden en az 15 dakika geçmesini bekledikten sonra Schirmer testi,
ertesi gün lissamin yeşiliyle konjonktival boyanma testi yapılmış, impresyon
sitolojisi için konjonktival örnek alınmış, bakteriyolojik kültür için konjonktival
sürüntü örnekleri alınmıştır.
Korneal vital boyanma testlerinin derecelendirilmesi; yarıklı lamba
mikroskobu kullanılarak ×16 büyütmede, ×10 okülerle eşit aydınlatma altında ve
24
aynı gözlemci tarafından yapılmıştır. Tüm korneal yüzeyi değerlendirebilmek için
üst göz kapağının hafifçe yukarıya kaldırılmasına özen gösterilmiştir. Temporal
interpalpebral konjonktival boyanma değerlendirilirken, hastadan yatay planda
nazale doğru bakması istenmiştir (68).
Derecelendirme paneli gözlemcinin hasta muayenesi sırasında rahatlıkla
görebileceği bir mesafeye konmuştur. Böylece gözlemci panelle hasta gözündeki
görünümü rahatlıkla karşılaştırabilir pozisyona gelmiştir. Derecelendirme yapılırken
boya tutan noktaların sayısı değil boyanma derecesinin numarası kaydedilmiştir.
Boya tutulum derecesini standardize edebilmek için Oxford derecelendirme
ş
emasından faydalanılmıştır (68). Şekil-4 de Oxford derecelendirme şeması
gösterilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |