T. C. Sağlik bakanliği haydarpaşa numune eğİTİm ve araştirma hastanesi İÇ hastaliklari kliNİĞİ



Yüklə 1,13 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/6
tarix09.02.2017
ölçüsü1,13 Mb.
#7928
1   2   3   4   5   6

 

Klinik Özellikler  

Vitiligo; süt-beyazı renginde, oval veya yuvarlak, kenarları 

girintili çıkıntılı, epidermal değişikliğin izlenmediği maküllerle 

karakterizedir. Her boyutta rastlanılan lezyonlar genellikle çevreye doğru 

genişleyerek birleşirler (6,106). 

Tipik vitiligo makülünün varyasyonları, görünümlerine göre farklı 

isimlendirilir. 

Trikrom vitiligo: Tipik vitiligo makül rengi ile normal deri rengi 

arasında açık kahverengini içeren (üç ayrı renk) maküller için kullanılan 

terimdir(96,101). 

Kuadrikrom vitiligo:  Dört  renk içeren  maküllerdir. Repigmente 

perifoliküler veya marjinal hiperpigmente lezyonlardır ve özellikle koyu 



 

41

renk deri tipinde görülür(96,101). 



Pentakrom vitiligo: Beyaz, açık kahverengi, kahverengi 

hiperpigmente, mavi-gri hiperpigmente ve normal deri rengi olmak üzere 

beş rengi içeren lezyonlardır(96,101,139). 

İnflamatuar vitiligo: Eritematöz, sınırları deriden kabarık tinea 

versikolor lezyonlarına benzer özelliktedir. Eritem güneş gören lezyonlar 

üzerinde olur, ancak vitiligo lezyonları tek başlarına klinik olarak 

inflamatuar dermatozlara benzemezler (96,101). 

Konfetti maküller, 1-2 mm çaplı tipik renkte herhangi bir bölgede 

veya perifoliküler olarak yerleşen lezyonlar için kullanılan terimdir 

(96,101). 



 

Vitiligonun sınıflandırılması  

Vitiligo tutulan alanların yaygınlığına ve lezyonların dağılımına 

göre sınıflandırılır. Vitiligo tipleri aşağıda gösterilmiştir (2). 

1)   Lokalize vitiligo 

-  Fokal: Bir alanda bir ya da daha fazla makül, fakat 

segmental yayılımı açık değildir. 

-  Segmental: Vücudun unilateral segmenti içeren bir ya da 

daha fazla makül. 

-  Mukozal: Sadece mukus membranları 

2)    Jeneralize vitiligo 

- Vulgaris: 

Geniş olarak yayılmış yamalar 

- Akrofasiyal: 

Distal 


ekstremiteler ve yüz. 

- Karışık: Akrofasiyal ve vulgaris ya da segmental ve 

akrofasiyal ve/veya vulgaris 

3)    Universal:  

-  Tamamen ya da tamama yakın depigmentasyon 


 

42

Vitiligolu hastaların çoğunluğu jeneralize tiptedir. Geri kalanında 



lokalize vitiligo universal vitiligodan daha yaygındır (2). 

 

Vitiligo ile birliktelik gösteren hastalıklar 

Deride meydana gelen depigmente maküllerin varlığının yanı sıra 

lökotrişia (poliozis), prematür saç beyazlanması, hala nevüs ve alopesi 

areata normal populasyona göre vitiligolu hastalarda daha sık izlenir. 

Lökotrişia hastaların % 9-45’inde ve genellikle de depigmente 

maküllerin üzerinde izlenir. Ancak saçlı deride depigmente makül 

olmaksızın da saçlarda lökotrişia oluşabilmektedir. Prematür saç 

beyazlaması vitiligolu olguların % 37’sinde görülmektedir. Yaygın 

beyaz saçlar kötü prognoz belirtisi olarak görülebilmektedir. Alopesi 

areata gelişimi olguların % 16’sında tesbit edilmiştir (6,101). 

Tiroid hastalıkları vitiligoda en sık görülen sistemik hastalık 

grubudur. Hipertiroidi, hipotiroidi, Hashimato tiroiditi, Basedow-Graves 

hastalığı vitiligoya oldukça sık eşlik eden tiroid hastalıklarıdır. Tiroid 

hastalıkları olguların % 30-40’ında görülmektedir. Buna karşılık tiroid 

hastalarında vitiligo insidansının % 0,62-12,5 arasında olduğu yapılan 

çalışmalar ile belirlenmiştir (6,101,106). 

Diabetes mellitusun vitiligolu olgularda insidansı % 1-7,1 arasında 

değişmektedir. Diabetik hastalarda ise % 4,8 oranında vitiligo geliştiği 

tesbit edilmiştir (6,101). 

Pernisyöz anemi ve Addison hastalığı vitiligolu hastalarda normal 

populasyondan daha sık saptanmıştır (6,101). 

Yine bu hastalarda lupus eritematozus, sistemik skleroz, 

myastenia gravis, Crohn hastalığı, primer bilier siroz, Sjögren sendromu, 

sarkoidoz, romatoid artrit ve otoimmun poliglandüler sendrom normal 



 

43

populasyondan daha sık görülen hastalıklar olarak karşımıza çıkmaktadır 



(97,136,140).  

 

Histopatoloji 

Vitiligo lezyonunda dermo-epidermal bileşkede melanositlerde 

destrüksiyon vardır. Vitiligo lezyonlarında gümüş boyası veya dopa 

reaksiyonu ile araştırlıdığında melanositler tamamen kaybolmuştur. 

Lezyonların çevresindeki hipopigmente alanlarda az sayıda dopa duyarlı 

melanositler ve bazal tabakada melanin granülleri vardır. Vitiligo 

lezyonunun çevresinde melanositler sıklıkla daha belirgindir ve uzun 

dendritik proçesler melanin granülleri ile doludur. Lezyonlarda nadiren 

yüzeyel ve bir dereceye kadar likenoid tarzda mononükleer hücre 

infiltrasyonu depigmente alanda izlenir. Vitiligolu bölgelere komşu 

normal görülen alanlarda dermo-epidermal bileşkede fokal odaklar 

halinde hafif mononükleer hücre infiltrasyonu ile beraber vakuoler 

değişiklik görülmektedir (98). Vitiligo lezyonlarının kenarından yapılan 

melanosit kültürlerinde sitoplazmik dejenerasyonla beraber 

vakuolizasyon, melanozom agregasyonları, otofajik vakuoller, yağlı 

dejenerasyon ve piknoz görülmüştür. Bununla birlikte melanositlerde 

büyüme hızında yavaşlama ve erken ölüme eğilim vardır (6,141). 

 

Tanı ve Ayırıcı Tanı 

Sonradan gelişen, süt beyazı renkli maküllerin progresif bir seyir 

gösterdiği olgularda vitiligo tanısı koymak zor değildir. Az sayıda 

hastalık, vitiligodaki gibi seyir ve simetrik dağılım gösterebilir. 

Hipopigmente maküllere Wood ışığı uygulayarak muayne 

edildikleri zaman daha belirgin hale gelirler. Bu yöntem özellikle açık 



 

44

deri renkli hastalarda vitiligo lezyonlarını belirlemede kullanılır (101). 



Vitiligo benzeri hipopigmente ve depigmente lezyonların 

gelişiminin tespit edildiği bir çok hastalık saptenmıştır. Kimyasal 

lökderma, piebaldizm, Waardenburg sendromu, lupus eritematozus, 

mikozis fungoides, postinflamatuar hipomelanozis, tuberoskleroz, 

pitriazis alba, tinea versikolor, lepra, melanomada gelişen lökoderma, 

nevus depigmentozus, idiopatik guttat hipomelanozis vitiligodan ayırt 

edilmesi gereken klinik görünümleri oluşturmaktadır (6,101). 

 

Tedavi   

Vitiligo tedavisinde bir çok tedavi seçeneği olmasına rağmen 

hastalar hastalıkları ve tedavi seçenekleri hakkında çok iyi 

bilgilendirilmelidir.  Tüm hastalara vitiligonun sadece dış görüntü ile 

ilgili bir problem olduğu ve ciddi  bir hastalık olmadığı iyice 

anlatılmalıdır. Ayrıca düzenli olarak gün örtülerinin etkilenen alanların 

yanmasını engellemede önemli olduğu açıklanmalıdır. Hastaların 

öncelikle tedaviye gönüllü olmaları ve başarılı bir sonuç için tedavi 

süresinin 12-18 ay süreceğini bilmesi gerekmektedir. Tedavi seçenekleri 

hastaların lezyonlarının dağılımına, süresine, daha önce uygulanan 

tedavilere, ultraviyole tedavisine verdiği cevaba, hastanın yaşına, mevcut 

hastalıklara, hastanın sosyo-ekonomik düzeyine ve psikolojik durumuna 

göre değerlendirilmesi en uygun tedavinin seçimi için iyi bir yaklaşım 

sağlayacaktır. Lezyon alanı vücut alanının % 20’sinden az ise lokal 

tedavi, daha geniş ise sistemik tedavi endikedir (6,142). 

 

1). Kortikosteroidlerle vitiligo tedavisi:                

A-   Topikal kortikosteroidler: Vitiligo tedavisinde yaygın olarak 


 

45

kullanılan bir yöntem olup, çocuklarda da ilk seçenek olarak 



tercih edilmektedir (143). 

B-   İntralezyonel kortikosteroid: Mevcut bilgiler bu tedavinin 

vitiligoda başarısız olduğunu göstermekte ve yan etkileri de 

göz önüne alınacak olursa kullanımı önerilmemektedir 

(143,144). 



C-   Sistemik kortikosteroidler: Bu tedavinin aktif, yeni başlamış 

vitiligo hastalığında, diğer tedavilere yanıt alınamamış yaygın 

vitiligolu olgularda tercih edilmesi önerilmektedir (144). 

 

2). Ultraviyole ile birlikte kullanılan tedaviler: 

A-  PUVA (Oral Psoralen ve ultraviyole A) Tedavisi:  Oral 

psoralen ve UV-A tedavisinin yaygın vitiligo lezyonları olan 

(%20’den fazla) olgularda kullanılması önerilmektedir. 12 yaş 

altındaki çocuklarda uygulanması önerilmemektedir. Bilinen 

bir fotosensitivite halinde, porfiri, karaciğer hastalığı veya 

sistemik lupus eritematozus varlığında, gebelik ve emzirme 

dönemleride kontrendikedir (95, 143,145). 

B-  Fenilalanin  UVA  (PAUVA)  Tedavisi: Bir tirozin prekürsörü 

olan fenilalanin ve UVA’nın fototoksik olmaması nedeni ile 

vitiligoda alternatif bir tedavi seçeneği olabileceği konusunda 

ümit vericidir (144). 



C-  Khellin UVA (KUVA) Tedavisi: Psoralendeki istenmeyen yan 

etkileri taşımadığı için gündeme gelen bitkisel kökenli bir 

ilaçtır. Bir furokumarin bileşeğidir (143,144). 

D-  Kalsipotriol: Kalsipotriol vitamin D3 reseptörleri yolu ile ya 

da bozulmuş kalsiyum homeostazı üzerinden etki ettiği 

bilirilmiştir (146). 


 

46

E-  Ultraviyole-B ve Dar Bant UV-B: Melanin sentezini uyarıcı, 

tirozinaz aktivasyonunu artırıcı ve melanosit proliferasyonunu 

stimule edici etkiye sahip UV-B ışını, bu etkilerinden 

faydalanılması amacıyla vitiligo tedavisinde  kullanılmaya 

başlanmıştır (144). 

Dar bant UV-B tedavisinin PUVA tedavisinden belirgin 

üstünlükleri bulunmaktadır. Foto duyarlandırıcı kullanımı 

gerektirmemesi, gebelerde ve çocuklarda güvenle kullanılabilir olması, 

bu tedavinin çok önemli bir ayrıcalığıdır (143,144,147). 



 

3). Güneş Koruyucular:  

Yüksek faktörlü güneşten koruyucular üç nedenle önerilmektedir 

(95,144,145). 

-  Vitiligolu alanlar güneş yanıklarına çok elverişlidir. 

-  Oluşacak bir güneş yanığı koebnerizasyon sonucu depigmente 

alanın genişlemesine neden olabilir. 

-  Çevredeki derinin esmerleşmesi depigmente alanın daha da 

belirginleşmesine neden olacaktır. 

Çinko oksit ve titanyum oksit içeren güneş koruma faktörü 30 ve 

üzerindeki ürünler bu amaç için en uygun olanlarıdır (105). 



 

4). Takromilus : 

Son yıllarda yapılan çalışmalarda vitiligoda repigmentasyonu 

indüklediği bildiilmiştir. Terapötik etkisini T hücre aktivasyonunu

proinflamatuar sitokin ürtim ve salınımını engelleyerek göstermektedir 

(148). 

5). Depigmentasyon : 

Yaygın vitiligolu olgularda, pigmente alanları kalıcı olarak 



 

47

ortadan kaldırarak tek renk deri görünümü oluşturan kozmetik bir olarak 



tedavi seçenekleri arasında yer almaktadır. Melanositleri tahrip etmek 

amacıyla %20 konsantrasyonda hidrokinon monobenzil eter 

kullanılmaktadır (95,144). 

 

6). Cerrahi : 

Diğer yöntemlerin başarılı olmadığı durumlarda cerrahi yöntemler 

kullanılabilir. Cerrahi tedavi için en ideal hasta grubu segmental veya 

stabil, lokalize ve uçlarda yerleşmemiş vitiligodur. Bununla birlikte el 

sırtı, ayak bileği, alın ve saç çizgisi gibi iyi repigmentasyonunun 

olmadığı stabil, progresif olmayan vitiligo hastalarında da cerrahi 

yöntem düşünülebilir. Hastalar greft bölgesinde koebnerizasyonun 

olabileceği konusunda önceden uyarılmalıdır (6,101).  

Otolog minigreftleme, otolog epidermal greftleme, kültüre otolog 

melanosit transplantasyonu  vitiligoda kullanılan cerrahi yöntemlerdir 

(142,149,150,151). 



 

48

MATERYAL VE METOD 



 

2004-2008 yılları arası Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma 

Hastanesi Cildiye polikliniğinde vitiligo tanısı alan ve telefon numarası 

kayıtlı 574 hasta otomasyon biriminden dökümante edildi. 574 hasta 

kendi arasında randomize edildi. Hastalar randomizasyon sırasıyla 

telefonla tek tek görüşülerek çalışma hakkında bilgi verilip katılımları 

sağlandı. Görüşmelere gelmeyen, ulaşılamayan ve kabul etmeyen 

hastalar atlanarak bir sonraki hasta ile görüşülerek toplam 81 hasta 

çalışmaya alındı. 

Telefonla çağrılan yaşları 15-67 arasında değişen 49 erkek 32 

kadın toplam 81 hastanın  uzman bir dermatolog tarafından Wood 

lambası  eşliğinde yeniden muayeneleri yapıldı. Klinik ve Wood lamba 

bulguları vitiligo ile uyumlu  bulunan hastaların yaş, cinsiyet ve telefon 

numaraları kaydedildi. Hastalar vitiligo lezyonlarının dağılımına göre 

fokal, unilateral segmental, vulgaris, akrofasiyal, mikst ve üniversal 

olarak kategorize edildi ve hazırlanan hasta takip formlarına kayıt edildi. 

 Hasta grubunun yaş ve cinsiyetiyle uyumlu sağlıklı hastane 

personeli ve hastaların sağlıklı yakınlarından oluşan 88 kişilik gönüllü 

kontrol grubu oluşturuldu. Kontrol grubu da cildiye polikliniğinde tek 

tek muayene edilerek vitiligo hastalığı olmadığı tespit edildi. Hazırlanan 

takip formuna yaş, cinsiyet ve telefon numaraları kaydedildi. 

Hasta grubu ve kontrol grubundan 5 cc lik kan örnekleri alınarak 

Preanaltical Solutions içeren kuru biyokimya tüpüne (Belliver Industrıal 

Estate, Plymouth PL6  7BP UK)  konuldu. 

Oda sıcaklığında 4000 devirde 15 dakika santrifüj edilen 

örneklerden elde edilen serum 2 ayrı epandorf tüpe konuldu. Üzerleri 



 

49

hasta isimlerinin olduğu etiket ile etiketlendi ve buz kalıbı  eşliğinde 2 



saat içinde çalışmanın yapılacağı Labarotuarda  olması sağlandı. -20 ile -

80 C’ de testlerin yapılacağı güne kadar bekletildi. 

2 ayrı epandorf tüpe konan serumlardan biriyle Immunfloresans 

yöntemi (IFA) kullanılarak anti-EMA (Astra s.r.l prodotti diagnostici 

Milano) çalışıldı.  Kit bilgilerine göre 1/5 titre ve daha düşük titredeki 

değerler pozitif kabul edildi.  

Diğer serum ile ELİSA yöntemi kullanılarak doku transglutaminaz 

antikoru (Immunolab GmbH Kassel) çalışıldı. ELİSA cihazı olarak 

ANTOS 2001   kullanıldı. Kit bilgilerine göre  <8,0 IU/ml negatif, 8-12 

IU/ml şüpheli pozitif,  >12 IU/ml değerler pozitif kabul edildi. 

İFA yöntemiyle 1/40 titrede pozitif ve ELİSA yöntemiyle 45,3 

IU/ml saptanan hasta grubundan bir kişiye,  İFA yöntemiyle 1/5 titrede 

pozitif ve ELİSA yöntemiyle 9,22 IU/ml ölçülen kontrol grubundan bir 

kişiye ince barsak biyopsisi yapılmasına karar verildi. Bu iki vaka 

dışında hiçbir hastada pozitif antikor saptanmadı. 

2 olgu telefonla aranarak sonuçları hakkında bilgi verildi. Çölyak 

hastalığı tanısının kesinleşmesi için gastroduodenoskopi yapılmasının 

gerekliliği bildirildi. Onayları alınan hastalar gastroduodenoskopi ve ince 

barsak biyopsisi açısından  değerlendirildikten sonra Haydarpaşa 

Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Polikliniği 

Endoskopi Ünitesine aç olarak çağrıldı.  

Uzman bir gastroenterolog tarafından olgulara 

gastroduodenoskopi yapıldı. Duodenum 2. kıtadan multipl biyopsiler 

yapıldı.  İşlemden sonra  yarım saat kadar olgular gözlendi. Olgularda 

herhangi bir komplikasyon gözlenmedi. 

Alınan biyopsiler Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma 

Hastanesi patoloji laboratuarında incelendi. 


 

50

Bu çalışma prospektif olarak tasarlanmıştır. Çalışma Haydarpaşa 



Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yerel Etik Kuruluna 

sunulmuştur ve 06-03-2008 tarih ve 08-09 karar numarası ile onay 

alınmıştır. Çalışmamız 10-03-2008 tarihinde başlamış 10-07-2008 

tarihinde bitirilmiştir. Çalışmaya alınmadan önce tüm hastalar çalışma 

hakkında detaylı olarak bilgilendirilmiş  ve  kendilerine                ‘‘ 

bilgilendirme onay formu ’’ imzalatılmıştır. 

 

İstatistiksel İncelemeler 

Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel 

analizler için NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) 

programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı 

istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma, frekans) yanısıra 

niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren 

parametrelerin karşılaştırmalarında Student t test kullanıldı. Niteliksel 

verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi ve Fisher’s Exact Ki-Kare 

testi kullanıldı. Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 

düzeyinde değerlendirildi.  



 

51

BULGULAR 



 

Çalışma 10.02.2008 – 10.06.2008 tarihleri arasında yaşları 15 ile 69 

arasında değişmekte olan; 70’i (%41.4) kadın ve 99’u (%58.6) erkek 

olmak üzere toplam 169 olgu üzerinde yapılmıştır. Olguların ortalama 

yaşları 42.55±14.14’tür. Olgular “Çalışma” (n=81) ve “Kontrol” (n=88) 

olmak üzere iki grup altında incelenmiştir. 



Cinsiyet

Kadin


41,42%

Erkek


58,58%

 

Şekil 1: Olguların cinsiyetlere göre dağılımı 



 

Tablo 7: Vitiligo tipi dağılımı 

Vitiligo Tipi 





Fokal 

11 13,6 


Unilateral 

2 2,5 


Vulgaris 

36 44,4 


Akrofasiyal 

6 7,4 


Mikst 

25 30,9 


Universal 

1 1,2 


 

52

Çalışma grubundaki olguların vitiligo tipi dağılımlarına 



bakıldığında; 36’sının (%44.4) vulgaris, 25’inin (%30,9) mikst, 11’inin 

(%13.6) fokal, 6’sının (%7.4) akrofasiyal, 2’sinin (%2.5) unilateral ve 

1’inin (%1.2) universal olduğu görülmektedir. 

 

0



5

10

15



20

25

30



35

40

45



50

Fokal


Unilateral

Vulgars


Akrofasiyal

Mikst


Universal

Vitiligo Tipi

%

 



Şekil 2: Vitiligo tipi dağılımı 

 

Tablo 8: Demografik Özelliklere Göre Grupların Değerlendirilmesi 

 Kontrol 

Çalışma 



Ort±SD Ort±SD 

+

Yaş 

42,52±13,88 42,59±14,50  0,975 



 

n (%) 

n (%) 

 

++

Cinsiyet 

Kadın 

37 (%42,0) 

33 (%40,7) 

0,863 

Erkek 

51 (%58,0) 

48 (%59,3) 

+

 Student t test 

 

 

++

 Ki-kare 


 

53

Gruplara göre olguların yaş ortalamaları ve cinsiyet dağılımları 



arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır 

(p>0.05). 



  

Tablo 9: Gruplara Göre Seroloji Sonucu Değerlendirilmesi  

 Kontrol 

Çalışma 



n (%) 

n (%) 

 

++

Seroloji 

Anti-Endomisyum 

IgA 

 Pozitif 

1 (1,1) 


1 (1,2) 

1,000  

 Negatif 

88 (98,9) 

80 (98,8)  

Anti-

Transglutaminaz 

IgA 

 Pozitif 

1 (1,1) 


1 (1,2) 

1,000 

Negatif  88 (98,9)  80 (98,8) 

 Fisher’s Exact  test kullanıldı 

 

Gruplara göre seroloji sonuçları arasında istatistiksel olarak 

anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Çalışma grubunda  1 

olguda Anti-Endomisyum IgA ve Anti-tTG antikoru pozitif  saptanırken, 

Kontrol grubunda da  1 olguda Anti-Endomisyum IgA ve Anti-tTG 

antikoru pozitif saptanmıştır. 



 

Tablo 10: Gruplara Göre Patoloji Sonucu Değerlendirilmesi  

 Kontrol 

Çalışma 



n (%) 

n (%) 

++

Patoloji sonucu 

Pozitif 

0 (%0) 


1 (%1,2) 

0,479 

Negatif 

88 (%100) 

80 (%98,8) 

Fisher’s Exact  test kullanıldı 


 

54

 



Gruplara göre patoloji sonucu oranları arasında istatistiksel olarak 

anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Çalışma grubunda 

sadece 1 olguda patolojik görünüm saptanırken bu olgunun vitiligo tipi 

fokaldi. Kontrol grubunda hiçbir olguda patolojik görünüm 

saptanmamıştır. 


 

55

TARTIŞMA VE SONUÇ 



 

Çölyak hastalığı buğday, arpa, çavdar aracılığıyla gluten veya 

glutenle ilişkili protein alımından sonra ince barsak malabsorbsiyonu ile 

karakterize otoimmun bir hastalıktır (8).  Önceden sadece çocukluk 

çağında ortaya çıkan nadir bir hastalık olarak bilinirken, günümüzde her 

yaşta teşhis edilebilen sık görülen bir durum olarak kabul edilmektedir. 

Glutensiz katı bir diyetten sonra klinik ve histolojik düzelme olur. 

Yeniden gluten alımıyla klinik alevlenme görülür (8,9).  

Klinik sıklığı 1/3345 olarak görüldüğü halde serolojik testlerle 

taramalarda dünya çapında prevalansının 1/266 olduğu gösterilmiştir 

(8,9). Türkiye’de Çölyak hastalığı prevalansına ait yeterli ve sağlıklı 

veriler yoktur. Elsürer ve arkadaşlarının Doku Transglutaminaz 

antikorları ile yaptığı bir taramada Türk popülasyonunda Çölyak 

hastalığı prevalansı % 1,3 (1/111) olarak bulunmuştur (36). 

Çölyak hastalığının patogenezinde intestinal mukozanın glutene 

hassasiyeti yatmaktadır. Glutenin mukozaya verdiği hasarın moleküler 

mekanizması bilinmemektedir. Çölyak hastalığı, genetik yatkınlığı olan 

kişilerde çevresel ajanların (gliadin) tetiklediği bir immun bozukluk 

olarak düşünülmektedir. Klinik bulgular, değişken çevresel, genetik ve 

immun etkenlere bağlı olarak çeşitlilik gösterir. 

Çölyak hastalığına bazı otoimmun ve genetik hastalıkların eşlik 

ettiği bilinmektedir. Çölyak hastalığında otoimmun hastalıklar yaklaşık 

10 kat daha sık görülmektedir ve bu birliktelik bazı varsayımlarla 

açıklanmaya çalışılmaktadır (76). Çölyak hastalığı ile birlikteliği en iyi 

bilinen otoimmun hastalıklar Tip 1 diabetes mellitus, Graves hastalığı, 

Hashimato tiroiditi ve Dermatitis Herpetiformisdir (67,77,78,80,81). 



 

56

Vitiligo herhangi bir yaşta ortaya çıkabilen, değişik büyüklükte ve 



sayıda, iyi sınırlı, süt beyazı renkte yamalar şeklinde görülen, melanosit 

yıkımı ile karakterize kazanılmış bir deri hastalığıdır. Nadiren de olsa 

konjenital olabilir (95,96,97,98). Toplumlarda yaş, cinsiyet ve ırk ayrımı 

yapmadan % 0,14- 8,8 oranlarında görüldüğü düşünülse de olası 

insidansı % 0,5- 2 arasındadır (95). Ülkemizde de sıklığı % 0,15-0,32 

olarak bildirilmektedir (100). Her iki cins eşit oranda etkilenir. Bazı 

çalışmalarda kadın prevalansının yüksek olması kozmetik nedenlerle 

kadınların büyük endişesinden kaynaklanıyor olabilir. 

Vitiligo etyopatogenezi ile ilgili çeşitli teoriler ileri sürülmüştür. 

En çok üzerinde durulan üç teori hala güncelliğini korumaktadır. Bunlar, 

humoral veya hücresel immunolojik olayların sonucunda melanositlerin 

tahrip olduğu görüşünü ortaya koyan otoimmun teori, nöral 

mediatörlerin melanositlerin üzerine tahrip edici etkilerine dayanan nöral 

teori ve melanin sentezindeki ara maddelerin ve metabolitlerin toksik 

etki göstererek melanositlerin tahrip olmalarına yol açtığı otositotoksik 

teoridir (6,101,106,107).  

Vitiligo tutulan alanların yaygınlığına ve lezyonların dağılımına 

göre lokalize (fokal, segmental, mukozal), jeneralize (vulgaris, 

akrofasiyal, karışık) ve universal olarak sınıflandırılır (2). Vitiligolu 

hastaların çoğunluğu jeneralize tiptedir. Geri kalanında lokalize vitiligo 

universal vitiligodan daha yaygındır (2). 

Vitiligo hastalığının bazı otoimmun hastalıklarla  birliktelik 

gösterdiği bilinmektedir. Alopesi areata, Hashimato tiroiditi, Graves 

hastalığı, diabetes mellitus, pernisyöz anemi ve Addison hastalığı vitiligo 

ile birlikteliği en iyi bilinen hastalıklardır (6,101,106,). 

Bu çalışmada otoimmun bir hastalık olduğu bilinen vitiligo 

hastalığının yine otoimmun olduğu bilinen çölyak hastalığı ile ilişkisini 


 

57

araştırdık. Bilebildiğimiz kadarıyla çalışmamız vitiligo hastalarında 



çölyak hastalığını irdeleyen kontrol gruplu ilk çalışmadır. 

Çalışmamız randomize 81 vitiligo hastası ve 88 kontrol grubuyla 

yapılmıştır.  

Hasta grubunun yaş ortalaması 42,59 ± 14,50 iken kontrol 

grubunun yaş ortalaması 42,52 ± 13,88 olup aralarında istatiksel bir 

farklılık yoktu (p>0,05). 

Hasta grubu 33 kadın 49 erkekten oluşurken kontrol grubu 37 

kadın 51 erkekten oluşmakta idi. İki grup arasında cinsiyet açısından 

istatiksel farlılık yoktu (p>0,05).  

Çalışma grubundaki olguların vitiligo tipi dağılımlarına 

bakıldığında; 35’inin (%44.4) vulgaris, 25’inin (%30,9) mikst, 11’inin 

(%13.6) fokal, 6’sının (%7.4) akrofasiyal, 2’sinin (%2.5) unilateral ve 

1’inin (%1.2) universal   olduğu görülmektedir

Bu dağılım literatürle 



uyumlu idi. 

Serolojik testler ve ince barsak biyopsisi çölyak hastalığı için en 

kesin tanı testleridir. Klinik pratikte 4 serolojik test çölyak hastalığı 

tanısında kullanılmaktadır. Bunlar IgA EMA, IgA tTG, IgA AGA ve IgG 

AGA’ dur. 

IgA EMA nun sensitivitesi % 85-98, spesifitesi % 97-100 iken, 

IgA tTG antikorunun sensitivitesi % 95-98 spesifitesi % 94-95’ dir (67). 

Yapılan bir metaanalizde EMA ve tTG antikorlarının sensitivite ve 

spesifite oranlarının birbirine benzer olduğu ve AGA’ na göre çok üstün 

oldukları kanıtlanmıştır (86). 

Her iki testte benzer spesifite ve sensitivite değerlerine sahip 

görünmekle birlikte EMA, immunfloresan yöntemiyle yapılan, bu 

nedenle zaman alıcı, zahmetli, pahalı ve testi yapanın deneyimine dayalı 

bir testtir. tTG antikoru ise ELİSA yöntemiyle yapılır ve bu nedenle 



 

58

yapımı kolay, ucuz ve kolayca yorumlanabilen bir testtir. Bu nedenle 



tTG IgA antikoru çölyak hastalığı taramalarında ön plana çıkmaktadır. 

Dahele ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 65 sağlıklı kontrol 

ve 53 çölyak hastasında IgA AGA, IgG AGA, IgA EMA, IgA tTG ve 

total serum IgA seviyeleri çalışılmış. 13 hastada IgA EMA negatif 

bulunmuş ve bu negatif çıkan hastaların 3’ünde IgA tTG pozitif 

bulunmuş. Yazar IgA EMA ile birlikte tTG antikorlarının birlikte 

çalışılması gerektiğini vurgulamıştır (90). 

Son çalışmalarda hastaların IgA EMA ve IgA tTG antikorlarından 

biri ile değerlendirilmesi durumunda % 20’ye varan oranda tanı  dışı 

kalan hastaların olabileceği gösterilmiştir. Bu nedenle günümüzde IgA 

EMA ve IgA tTG antikorlarının birlikte kullanımı önerilmektedir (12). 

Bu sebeple biz çalışmamızda IgA EMA ve IgA tTG antikorlarını 

birlikte değerlendirdik. Hasta grubundan bir olguda IgA EMA ve IgA 

tTG antikorlarını birlikte pozitif bulunurken iki testten birinde pozitiflik 

saptanan olgu bulunmadı. Kontol grubunda da bir vakada IgA EMA 

pozitif bulunurken bu vakada IgA tTG antikoru şüpheli pozitif saptandı. 

Her iki vakaya da gastroduodenoskopi yapıldı. Duodenum 2. 

kıtadan multipl biyopsiler alındı. Hasta grubunda biyopsi sonucu 

modifiye Marsh skoruna göre Tip 3-C çölyak hastalığı tespit edilirken 

kontrol grubundan alınan biyopsi sonucu normal duodenum mukozası 

olarak rapor edildi. 

Hasta grubundan bir kişide çölyak hastalığı bulunurken kontrol 

grubunda çölyak hastalığı saptanmadı. İki grup arasında istatiksel olarak 

anlamlı fark yoktu (p>0,05).  

Çölyak hastalığı saptanan vaka kadın olup vitiligo tipi fokaldi. 

Volta ve arkadaşlarının 1997 yılında kontrol grubu olmadan 198 

vitiligo hastasında IgA AGA, IgG AGA ve IgA EMA kullanarak 


 

59

yaptıkları çalışmada; hiçbir vitiligo hastasında çölyak hastalığı tespit 



edememişlerdir. Sonuç olarak iki hastalık arasında bir ilişki 

bulunmadığını,  sporadik  vakaların koinsidental olarak görülebileceğini 

belirtmişlerdir (152). 

Sonuç olarak; serolojik  testlerle vitiligolu olgularda çölyak 

hastalığı araştırdığımız kontrol grubu olan ilk çalışmada,  bulgularımız 

vitiligolu olgularda EMA ve tTG antikorlarının çölyak hastalığı 

taramasında rutin olarak kullanılmasının gerekli olmadığını 

düşündürmektedir. Ancak istatiksel olarak anlamlı fark olmamakla 

birlikte 1 olguda (% 1,23) bu testler pozitif bulunmuştur. Bu olguda 

anamnezde çölyak hastalığına yönelik bulgular saptanmıştır. Buradan 

yola çıkarak vitiligolu olgularda çölyak hastalığı semptomları rutin 

olarak sorgulanmalı ve şüpheli olgularda serolojik testlerin yapılması 

gerekli görülmektedir. 


 

60


Yüklə 1,13 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin