bize anlat, "
dedi Rehberim. H i ntliye bakmadım. Fakat bir şe
ki lde bir tarafa. aura görmenin en kolay yolu olarak gözleri
mi odağımın dışında tuttum. İ şte, nonnal dürbün görme gü
cünü kul lanmadım. Fakat bunun yerine, her bir gözüm ayrı o
larak baktım. Açıklaması gerçekten zor bir şey. Bu, hir göz le
sola ve diğer gözle sağa bakmayı içerin bir ustalık ister.
Hintl iye baktım. Aurası .ışı ldıyor ve dalgalanıyordu. O
nun gerçekten büyük bir insan olduğunu ve yüksek cntelek-
1 76
"BÖLÜM SEKİZ"
tüel gücünü gördüm. Fakat maalesef, tüm görünüşü, iç indeki
esrarlı hastalığı tarafından bozulmuştu. Ona bakarken kendi
düşüncelerimi söyledim. Sadece zihn ime gelenleri söyledim.
Rehberimin ve Büyük Tıbbi Lama'nın kelimelerimi nasıl dik
katl i dinlediklerini hiç fark etmedim.
"Hastalığın bedendeki
fazla stres tarafindan meydana gelmiş olduğu açıktı. Büyük
Hintli Lama tatminsiz kalmıştı ve hayal kmklığına uğramıştı
ve bu, beden hücrelerinin Yüksek Benliğin yönetiminden kaç
masına, yabanileşme/erine yol açarak, onun sağlığına karşı
rol oynamalarına sebep olmuştu. Bu yüzden burada, bu şika
yete sahip oldu. (Karaciğerlerini işaret ettim.) Oldukça sert
mizaçlı bir insan olduğu için, her zaman küserek şikayetini
kötüleştirdi. Eğer Rehberim Lama Mingyar Dondup gibi. da
ha sakin, daha ılımlt olabilseydi, bu yeryüzünde daha fazla
kalabileceği aurasından açıkça görünüyordu. Böylece, tekrar
gelmesine gerek kalmaksızın görevinin daha fazlasını başa
rabilecekti. "
Bir kere daha bir sessizlik vardı. Teşhisime sanki tama
men katıl ıyormuşçasına H intli Lamanın başını sallamasın ı
görmekten memnun oldum. Tıbbi Lama Chinrobnobo. o il
ginç makineye döndü ve küçük bir pencerenin içinden baktı.
Rehberi m ko lu hareket ettirdi ve daimi bir hızda çev irmesine
sebep olacak Tıbbi Lama Chinrobnobo'nun bir kd imesine
kadar aı1an güçle çevirdi. Lama Chinrobnobo, bir süre o ale
tin içinden baktı ve sonra toparland ı. Tıbbi Lama Chinrobno
bo. önceden rehberi min yaptığı gibi kolu çev irirken Lama
M ingyar Dondup tek kelime t!tmcdcn yerini ald ı . Son unda
araştırnıalarını bitirdiler ve kesinl ikle telepatiyle konuşarak
birl ikte ayakta kaldı lar. Di.işi.incelerini kcsnıeyc ne olursa
olsun teşebbib etmedim. Çünkü böy le yapnıak. büyük bir
hiçe
sayımı
ol muş olacaktı. Bu tarz. benim "konumuma·· da
olan birine
hiç
yakışınaıdı.. Sonunda.
1
{iııtli�
e
döndüler ve
1 77
"ANTİKLERİN
MAGARASI ,,
"Tuesday Lobsang Rampa'nın, sana bütün söyledikleri doğru.
Son derece ayrıntılı olarak auranı inceledik ve karaciğer
kanseri olduğuna inanıyoruz. Bunun biraz ölçü eksikliğinden
kaynaklandığını da düşünüyoruz. İnanıyoruz ki, eğer sessiz
bir hayat izleseydin, vaz[feni başarabileceğin yılları, geride
bırakacağın birkaç yılı hdld yaşfYor olacaktın. Eğer planı
mıza katılırsan, burada, Chakpori'de kalmana izin verileceği
için, bazı öneriler yapmaya hazınz. "
H intl i, bir süre problemleri tartıştı ve sonra Chinrobno
bo'dan, odadan birl ikte ayrı lmalarını i stedi. Rehberim Lama
Mingyar Dondup omzuma vurdu ve
"Aferin Lobsang, aferin!
Şimdi sana bu makineyi göstermek istiyorum. "
Bu ilginç alete doğru yürüdü ve bir tarafını yukarıya doğ
ru kaldırdı. Bütün nesne hareket etti ve içinde, merkez bir
şafttan uzanan bir dizi kol gördiim. Kol larının en sonunda ya
kut kırm ızısı, yeşil, mavi ve beyaz renklerde cam prizmalar
vardı. Tutacak olarak, kolların dönmesine sebep olan şaft için
ona tutturulmuş, yönü değiştiri lmiş kayışlar vardı. Dönüşüm
lü olarak her bir prizmayı, iki göz parçası içinden bakarak,
görülebilen çizgiye getirerek d ikkatle inceledim. Rehberim,
nesnenin nasıl çalıştığını bana gösterdi ve sonra;
"Elbette bu,
çok kaba ve hantal bir olay. Bunu, burada denemeler için kul
lanıyoruz ve günün birinde daha küçük bir sürümünü üretme
yi umuyoruz. Onu asla kullanma ihtiyacında olmayacaktır;
fakat senin kadar açık aura görme gücüne sahipfazla insan
yok. Bir zaman sonra, çalışmasını daha ayrıntılı açıklayaca
ğım. Kısaca bu, içinde renkli prizmaların hızla dönerek görüş
çizgisine mani olduğu ve böylece, insan bedeninin normol
görünüşünü yok edip, auranın çok zanf ışınlarını yoğunlaş
tıran . .frekans karıştırıcı bir sistemle ilgilidiı� "
Kapağı yerine
yerleştirdi ve uzak bir köşede, bir masa üzerinde duran başka
bir alete döndü. Tıbbi Lama Chi nrobnobo odaya tekrar girip
1 78
"BÖLÜM SEKİZ"
bize katıldığında tam da bu masaya yolu gösteriyordu.
"Ah!"
dedi, bize doğru gelerek,
"böylece, onun düşünce gücünü mü
test edeceksin? İyi! Buna ben de kattlmaltyım!"
Rehberim,
kaba kağıt olduğu görünen, tuhaf bir silindir nesney i işaret
etti.
"Bu Lobsang, kalın, kaba kağıt. İçinde, kağıdın yırtıl
ması ve yansımayı bırakması için çok kör bir aletle yapılmış
deliklere sahip olduğunu göreceksin. Sonra dışarıdaki bütün
görüntüyü almak için, tabakayı düz olmak yerine bir silindir
şeklinde katlarız. Silindirin tepesine sert bir bitki sapı takıl
mıştı ve küçük bir kaide üzerinde sivri bir iğne te.\pİI edilmiş
ti. Böylece, neredeyse sürtünmesiz davranışla desteklenen bir
silindirimiz oldu. Şimdi seyret beni!"
Oturdu ve sil indirin di
ğer ucunu elinin üzerine koydu; sil ind ire dokunmadan, fakat
e l iyle çıkıntı arasında yaklaşık
3-5
cm boşluk bırakarak. Az
sonra sil indir dönmeye başladı ve hızını alarak ve biraz sonra
tamamen tek bir oranda dönerek beni şoke etti . Rehberim, bir
dokunuşla onu durdurdu ve parmaklarını bedenden başka bir
durumdayken, şimdi bedenini göstermesi için el lerini karşı
tarafa koydu. Sil indir dönmeye başladı, fakat zıt yönde !
"Onu
patlatacaksınız!"dedim. "Herkes bunu söylüyor!"
dedi Tıbbi
Lama Chinrobnobo,
''fakat onlar tamamen haksız. "
Büyük Tıbbi Lama, uzak duvardaki bir girintiye gitti ve
bir tabaka cam taşıyarak döndü, oldukça kalın bir tabakaydı
ve onu dikkatle Rehberime getirdi. Rehberim, dönen silindiri
durdurdu ve Büyük Tıbbi Lama Chinrobnobo cam tabakasını
Rehberim ve kağıt silindir arasına yerleştirirken sessiz kaldı .
"Dönüş hakkında düşün, "
dedi Tıbbi Lama. Rehberim, sil in
dir tekrar dönmeye başladığı için, görünüşe göre öyle yaptı.
Rehberim için ya da başka birisi için, sil indirin ve cam yü
zünden onu döndürmen in rüzgarına katlanmak neredeyse im
kansızdı. Silindiri tekrar durdurdu ve sonra bana döndü;
"Onu dene Lobsang! "
dedi. Oturağından kalktı ve onun yeri-
1 79
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
ni ben aldım.
Oturdum ve el lerimi Rehberimin yaptığı gibi yerleştir
dim. Tıbbi Lama Chinrobnobo, nefesimin sil indirin dönüşü
nü etkilememesi için önümdeki cam tabakasını tuttu. Kendi
mi bir aptal gibi hissederek oraya oturdum. Görünüşe göre si
li ndire düşünceyle bir şey yaptıramayan ilk ben oldum da ! .
"Onun döndüğünü düşün Lobsang! "
dedi Rehberim. Öy le
yaptım ve nesne hemen dönmeye başladı. Bir süre için her şe
yi düşer ve akar gibi hissettim. Nesnenin büyülenm iş olduğu
nu düşündüm. Sonra gerekçe egemen oldu ve durgunlaşarak
sadece oturdum.
"Bu alet Lobsang,
" dedi Rehberim;
"insan aurasının
gü
cüyle çalışır. Onun döndüğünü düşün ve auran, nesnenin
dönmesine sebep olan bir girdap etkisi yapar. Bunun gibi bir
aletin, dünyanın daha büyük bütün ülkelerinde denenmiş ol
duğunu bilmen ilginç olabilir. Bütün büyük bilim adamları,
bu nesnenin çalışmasını açıklamaya çalıştılar. Fakat Batı in
sanı, eterik güce inanmadı ve bu yüzden, eterik güç gerçeğin
den bile daha ilginç açıklamalar kqfettiler!"
Büyük Tıbbi Lama:
"Kendimi oldukça acıkmış hissediyo
rum Mingyar Dondup. Biraz dinlenme ve yemek için oda/a
rımızı hazırlamanın zamanıdır diye düşünüyorum. Gelecekte
bunu yeterince yapacağı için, genç adamın yeteneklerini ve
tahammülünü taş1rmayalım. "
ded i. Döndük ve bu odadaki
ışıkları söndürdük ve yönümüzü taş koridorlardan yukarı ve
Chakpori'nin ana biı;ıası içerisine çevirdik. Biraz sonra. Reh
berim Lama M ingyar Dondup i le bir odadaydık. Yemek yi
yiyorduk ve bu yüzden kendimizi daha iyi hissediyorduk.
"
/
vi
ye, Lobsang"
dedi Rehberim.
"Sonraki günlerde seni tekrar
göreceğim ve seninle diğer konulan görüşeceğiz. "
Bir saat veya daha az. bir zay ıfl ık hissettiğim için pen
cereden dışarıya bakarak.
odamda
din lendim. Daima yüksek
1 80
"BÖLÜM SEKİZ"
yerlerden bakmayı ve aşağıda hareket eden dünyayı seyret
meyi sevd im. Batı kapısı ndan geç ip uzun yo llarına giden ta
cirleri seyretmeyi sevdim. Onların her ad ımı, yüksek dağ ge
ç itlerinden geçen zor ve uzun bir seyahatin sonuna vardı kla
rında ald ıkları zevki gösteriyordu. Geçm işte tacirler, yüksek
bir geçit üzerinde bel l i bir noktadan harika manzaran ın oldu
ğunu bana anlatmışlardı . Orada, H ind istan sınırından gelen
bir kişi, dağların arasındaki bir yarı ktan aşağılara bakabil ird i .
Zirvelerindeki altınla parıldayan çatı larıyla v e dağların ke
narlarında uzanan
"Pirinç Yığını "
beyaz duvarlarıyla, dağlık
yokuşların eteklerinden aşağıya çok cömertçe uzanır görü
nen, Kutsal Şehri seyredebi l irdi . Mutlu nehri geçen botçuyu
seyretmeyi sevdim ve şişme botunda bir patlağın bel innesini
hep bekledim . Suyun üzerinde sadece başı çıkıntı oluşturana
kadar görünürden yavaş yavaş kaybol ması n ı seyretmeye can
attım; fakat bu şansı asla bulamadım. Botçu, daima yükünü
taşıyarak karşı k ıyıya vardı ve tekrar geri döndü.
Biraz sonra, bir kere daha Rehberimle ve Büyük Tıbbi
Lama Chinrobnobo'yla bu derin odadaydım.
"Lobsang! "
ded i
büyük Tıbbi Lama,
"Bir hastaya yardım edebilmek için onu
inceleyeceksen, elbiselerini tamamen çıkarmış olduğundan
emin olmaltsm. " "Saygıdeğer Tıbbi Lama! "
ded im biraz ka
rıştırarak,
"tek bir parça çıkarmasma gerek kalmakslZln mü
kemmel olarak auralarmı görebildiğim için, bu soğuk hava
da bir kişiyi elbisesiz kalmalartnı gerektirecek sebep olmadı
ğını düşünebilirim. Oh! saygıdeğer Tıbbi Lama, bir kadmdan
elbiselerini çıkarmasmı istemem nasıl mümkün olabilir! "
Tek bir düşüncenin korkusuyla gözlerim yukarılara döndü .
. Hem Rehberim ve hem de Tıbbi Lama gülmekten k ırıldıkları
için, onlara oldukça komik bir figür sunmuş olmal ıyd ım. Yere
oturdular ve gerçekten onları güldüren şeyden kendi kend i
lerine zevk aldılar. Kend imi oldukça aptal h issederek ön-
1 8 1
"ANTİKLERİN MAGARAsI "
!erinde durdum. Fakat gerçekten, bu nesnelerden oldu kça
şaşkındım. M ükemmel olarak bir aura görebiliyordum ve
kendi normal uygulamamdan niçin ayrılmam gerektiği hak
kında bir sebep göremedim.
"Lobsang! "
dedi Tıbbi Lama,
"çok yetenekli bir klervo
yantsın, fakat henüz göremediğin bazı şeyler var. İnsan au
rası görme kabiliyetinle, senden dikkat çekici bir gösteri sey
rettik. Fakat elbiselerini çıkarmasa, Hintli Lama Marfata'nın
karaciğer şikdyetini göremeyecektin. "
Bunu dile getirdim ve
üzerinde düşününce, doğrul uğunu itiraf etmek zorunda kal
dım. G iyinikken H intl i Lamaya baktım. Karakteri ve teme l
öze l l ik leri hakkında daha fazla şey göreb i l irken, karaciğer ş i
kayetini hala fark edememiştim.
"Kesinlikle haklısınız Saygı
değer Tıbbi Lama, "
dedim,
"fakat bu konuda sizden daha ile
ri bir eğitim istemeliyim. "
Rehberim Lama M ingyar Dondup, bana baktı ve
"Bir ki
şinin aurasına baktığın zaman, kişinin aurasını görmeyi iste;
üzerindeki cübbesinin yapıldığı yünün hangi koyundan geldi
ği düşüncesiyle ilgilenme. Her aura, onunla çatışan direkt ı
şınlardan etkilenir. Burada bir tabaka camımız var ve eğer bu
cama üflersek bu, camın içinden gördüklerimizi etkileyecek
tir. Benzer şekilde, bu saydam cama rağmen, içinden baktığı
nızda görebileceğiniz ışığı ya da daha çok ışığın rengini ger
çekten değiştirir. Aynı şekilde, eğer renkli bir camın içinden
bakarsanız, bir nesneden aldığınız bütün titreşimler renkli
camın hareketiyle yoğunlaşarak değiştirilir. Bu yüzden, üze
rinde bir giysi veya bir çeşit süs olan bir kişinin bedeni, giysi
ya da süsün eterik içeriğine göre değişmiş bir auraya sahip
olur. "
Bu konu üzerinde düşündüm ve söylediklerine oldukça
fazla katılmak zorunda kaldım.
"Daha ileri bir konu da, bi
rinin aldığı izlenimleri yoğunlaştıran ve büyüten elbiselerin
etkilerinden kurtulduğu zaman, bedenin her organının kendi
1 82
"BÖLÜM SEKİZ "
resmini (kendi sağlık ya da hastalık durumu) eter ve aura
üzerine yanslfıldığıdır. Bu yüzden, bir kişiye sağlık konusun
da yardımcı olacağın zaman, onu elbisesiz incelemek zorun
da kalacağın oldukça kesindir. "
Bana güldü ve
"eğer hava so
ğuksa Lobsang, niçin onu daha ılık bir yere götürmüyorsun.' "
"Saygıdeğer Lama, "
dedim,
"bir süre önce, aura içerisin
deki hastalıkları iyileştirebilecek yetenekte olacak bir alet ü
zerinde çalıştığınızı söylemiştiniz. " "Bu son derece doğru,
Lobsang, "
dedi Rehberim.
"Hastalık/ar sadece, beden titre
şimlerinin bir uyumsuzluğudur. Bir organın sahip olduğu mo
leküler titreşim sıklığı alt-üst olmuştur ve bu yüzden hasta bir
organ olarak göz önünde tutulmalıdır. Eğer normalden farklı
bir organın titreşimlerinin ne kadar olduğunu gerçekten gö
rebilseydik, o zaman, olması gereken titreşim sıklığını geri
getirerek bir hastalığı etkileyebilirdik. Zihinsel bir hastalık
durumunda beyin, Yüksek Benliğinden aldığı mesajları ge
nellikle doğru olarak yorumlayamaz. Böylece, ortaya çıkan
eylemler, bir insan için normal eylem olarak kabul edilenler
den farklılıklar gösterir. Bu yüzden, eğer insan normal bir
tarzda davranamıyorsa ya da gerekçesi yoksa, onun bazı zi
hinsel rahatsızlıklara sahip olduğu söylenir. Çelişkiyi ölçerek
(eksik-dürtüler), bir kişiye, dengesini tekrar kazanmasma
yardımcı olabiliriz. Titreşimler, eksik-dürtü içerisinde normal
sonuçlardan daha düşük olabilir ya da bir beyin hummasma
benzer bir etki verecek, normalden daha yüksek olabilir. Ol
dukça kesin olarak hastalıklar, aura içinden müdahaleyle iyi
leştirilebilir. "
Büyük Tıbbi Lama, burada sözümü kesti ve
"Sırası gel
mişken, Saygıdeğer Meslektaşım Lama Marfata benimle bu
konuyu görüşüyordu ve Hindistan'da bir yerde (ıssız bir lama
manastmnda). bir ... aleti olarak bilinen bir yüksek voltaj a
letini denediklerini söyledi, "
ded i . Tereddüt etti ve
"bir de
1 83
"ANTİKLERİN MAGARASI "
Graafjeneratörü. "
dedi. Terimlerinde biraz bel i rsizdi, fakat
bize doğru bilgi vermek için tamamen cesurca bir güç harc ı
yordu.
"Görünüşe göre, olaKanüstü düşük hir akımı, olağan
üstü yüksek hir vo/taja yükselten hu jeneratör. Klervoyant o/
mayan/arm hile açıkça görehi/mesi için auramn yoğunluğu
nun defalarca artırılmasına sehcp olması için hazı şekillerde
hedene uygulandı. Bu koşullar altında. hir insan aurasmm
.fhtoğrt{f/arının da alınmış olduğunu an/altım. "
Rehberim
ağırbaşl ı olarak başını sal lad ı ve
"Evet, iki cam tahaka arası
na sıkıştmlmış hir sıvı, özel bir boya çeşitleriyle, insan aura
sım görmek de mümkündü'r. Uygun ışıklar ve arka plan dü
zenleyerek. hu ekran içinden çıplak insan bedenini seyrederek
pek çok insan aurayı gerçekten görebilir. "
Pat diye söze gird i m ve
"Fakat Saygıdeğer Efendiler! İn
sanlar niçin bütün bu numaraları yapmak zorundalar? Ben
aurayı görebiliyorum, onlar niçin göremiyorlar? "
dedim. İ ki
akı l hocam tekrar güldü. Bu sefer, sokaktaki normal bir adam
veya kadının eğitim iyle, benim yapmış- olduğum eğitim ara
sındaki farkı açıklama gereği duymadı lar.
Tıbbi Lama konuştu :
"Simdi karanlıkta araştırıyoruz.
Hasta/arınuzı. ba�parmak kuralıyla, ş(fa/ı bitkiler, hap ve ik
sirlerle tedavi etmeye çalışıyoruz. Zemine düşmüş bir iğneyi
bulmaya çalışan kör bir adam gibiyiz. Küçük bir alet görmek
isterdim ki klervoyant olmayan herhangi bir kişi, hu aletin
içinden bakıp. insan aıırasım. insan aurasımn bütün kusur
lanm görerek, gerçekte hastalıklara sehep olan çelişkileri ya
da yetersizlikleri tedavi edebilsin. "
Bu haftanın geri kalan ında hi pnotizma ve telepati hak
kında şeyler gösterildi ve güçlerim artırıldı. yoğun laştırı ldı.
Aurayı görmenin en i) i y olu
ve
aurayı görebilecek bir maki
nen in ge liştiri lmesi üzerine defalarca görüştük ve sonra, haf
tanın son gecesi bitti. Chakpori Manastıri" ndaki küçük odama
1 84
"BÖLÜM SEKİZ"
gittim ve pek çoklarıyla beraber uyuduğum uz. o daha büyük
koğuşu düşünerek pencereden dışarıya baktım.
Vadideki ışıklar parı ld ıyordu. Vad im izin kayalık kenar
larından bakan günün son ışık ları, sanki kıv ı lcım saçan par
maklarla altın çatı lara fıske vurarak, altın ışık sağanakları
göndererek ve altının kend i yelpazesinde bu lunan yanar-dö
ner renklerde ışık yans ımaları yaparak aşağı lara baktı. Mav i
ler, sarılar, kırm ızı lar ve hatta biraz yeşil, bir ışığın sönüşü
gibi giderek donuklaşarak gözleri cezbetmeye çal ı ştılar. Az
sonra Vadi, kendini koyu kadi fe, koyu bir mavi-menekşe ya
da neredeyse keçeİenmiş mor kadife içinde gizlem iş gibiydi .
Açık pencerenin içinden söğütlerin kokusunu v e çok uzakta
ki bahçenin bitkilerinin kokusunu alabil iyordum. Başıboş bir
meltem, polenleri ve gonca verm iş çiçeklerin güçlü kokusunu
burun deliklerime sürükled i .
Günün son ışıkları sahneden tamamen çekiJdi . I şığın a
raştıran parmakları, Vadinin kayalık sınırları üzerine bir daha
gelmedi. Bunun yerine, kararan gökyüzüne fırlattı ve aşağı
larda uzanan bulutlarda kırmızı ve mav i görünerek yansıdı.
Sanki güneş, daha ötelerde batıyor gibi, gece giderek karardı .
Birazdan, koyu mor gökyüzünde parlak ışık benekleri vardı;
Satürün'ün, Venüs'ün, Mars'ın ışık ları . Ve sonra, düz ve açık
görünen kabarc ık işaretleriyle kambur gökyüzünde asılarak
Ay ışığı geldi ve Ay yüzeyi üzerinde, parlak yünlü bir bulut
sürük lendi . Bu bana, aurasına ölçtükten sonra, kendi üzerine
bir elbise çizen kadını hatı rlattı. Uzak laşarak, var oluşumun
bütün l ifleri ni çözdüm -ki insan aurası bi lgimi artırabilmek
için her şeyi yapacaktım. Ve büyük d.ünyaya girmek için dı
şarı çıkan lara yardım etmeye, acı çeken mi lyon ları rahatlat
maya yardıma geldim. Taş zemine uzandım ve başımı yedek
cübbeme koyar koymaz uykuya dald ım.
1 85
BÖLÜM
DOKUZ
Derin bir sessizl i k ve keskin bir hava vardı. Uzun aralar
la oraya gelen, biraz sonra ölüm sessizl iğine gömülen, ne
redeyse sessiz bir hışırtı vardı. Zeminde d imdik oturan, gi
yimli figürlerin hareketsiz uzun çizgilerine bakarak etrafımı
gözledim. Bunlar gayretli insanlardı. D ış dünyanın işlerine o
daklanmı ş insanlar. B azıları gerçekten böyle bir dış dünyan ın
işleriyle daha i lgiliyd i ! Gözlerim, i l k önce bir aziz figürüne
ve sonra başka birine takılarak çevrede dolandı. Burada, uzak
bölgelerden gelmiş b ir Abbot vardı. Dağlardan inmiş bir a
dam, mütevazi giyinmiş ve acınacak halde bir Lama vardı.
D üşünmeden, daha fazla bölmeye sahip olmak için alçak ve
uzun masaların birini hareket ettirdim. Sessizlik bunaltıcıydı .
Yaşayan bir sessizlik ... Burada, b u kadar ço,k insanla olma
ması gereken bir sessizli k ...
Tangırtı ! .. Sessizlik kabaca, gürültüyle paramparça oldu.
Zem inden tek ayak üzerinde fırladım ve her nasılsa aynı anda
çevremde döndüm. Çevresinde ha.Ia takırdayan kitapların ah
şap-kapaklarıyla, bir şaşkın lık içerisinde bütün genişliğiyle
yere yayı lmış, bir kütüphane habercisi vardı. Fazla ağır yük
lenmiş olarak içeri girerken, benim yöneldiğim masayı gör
mem işti. Zeminden sadece 50 cm. yüksek olan masa, onu et-
1 87
"ANTİKLE_RİN MAGARAsI "
kili o larak tökezletmişti. Ş imdi onun üstündeydi.
Endişel i el ler kitapları yavaşça toplad ı ve onların tozunu
aldı. Tibet'te kitaplara saygı gösteri l ir. Kitaplar, bilgi içerir ve
asla zarar veri lmemeli ya da hor kullanılmamalıdır. Şimdi dü
şünce, kitaplar içindi; adam için deği l . Masayı topladı ve onu
yolunun üzerinden çekti. Harikaların harikası ! ... Hiç kimse,
beni m h�rhangi bir şeki lde suçlu olduğumu düşünmedi ! Ha
berci başını ovalayarak, ne olduğunu anlamaya çal ışıyordu.
Yakınlarında bulunmam ıştım. Kesinl ikle onu tökezletmiş o
lamazdım. Şaşkınlıkla başını sal ladı, döndü ve dışarı ç ıktı.
Birazdan sessizl i k geri geldi ve Lamalar, kütüphanedeki oku
malar için geri gitti ler.
Mutfakta çal ışırken baştan aşağı zarar görmüş bir şekilde
oradan sürekl i olarak sürgün edilmiş oldum. Şimdi,
"sıradan "
bir görev için büyük kütüphaneye gitmek, kitap kapakları ü
zerindeki oymaların tozunu almak ve genell ikle de yerleri te
Dostları ilə paylaş: |