Tibet'li bir rahip olarak bilinen ünlü Lobsang Rampa'­



Yüklə 6,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə19/19
tarix09.04.2020
ölçüsü6,06 Mb.
#30802
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19
Lobsang Rampa - Antiklerin Mağarası

nımlarken  kaç  renk  kul lanabil irdik? 
"Yüzde mavi.'" 
diye  hay­
kırdı  biri. 
"Hay11� " 
diye  cevapladım; 
"zaten  mavimiz  var, 
zaten mavi bir  keyfimiz  var. " 
Böylece  devam  ettik,  mavi  bir 
key ifle  çal ışmaktan,  kahverengi  bir  çalışmada  bulunan  bir 
abbota ve kıskançl ığıyla yeşil olan  bir öğretmene.  Başka biri, 
Lhasa'da,  pazaryerinde  görmüş  olduğu  kırmızı  bir kadından 
bahsetti !  Bir an, h içbirimiz  olduğu kasted i len  kırm ızı  bir ka­
dının ne olduğundan emin olmad ığımız  için uygulayıp uygu­
lamayacağımızı  bi lemed ik. 
"Ben  biliyorum.' " 
diye  sertçe 
233 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
yan ıtladı  sağımdaki  çocuk. 
"Sarı bir adaİna sahip olabiliriz, 
korkaklığıyla sarı.  Yine de sarı, korkaklığın göstergesi olarak 
sıkbkla kullanılırdı. " 
Bütün  bunları  düşündüm  ve  eger  böyle 
deyim ler  herhangi  bir dilin  genel inde  kul lanı ldıysa,  arkasın­
daki sebep o zaman biraz iyi olmalı gibi göründü bana ... Reh­
berimi aramak  için yola ç ıktım. 
"Saygıdeğer Lama!" 
diyerek,  biraz  heyecanla çalışması­
na pat  diye girdim.  Ben im nezaketsiz girişime  hiç tepki  gös­
termeden- bana baktı. 
"Saygıdeğer Lama, karşılaştırmaları ta­
nımlamak için niçin renkleri kullanırız? "  
Çal ıştığı  kitabı  aşa­
ğıya  bıraktı  ve  oturmamı  istedi. 
"Zannedersem,  mavi bir ke­
yif,  kıskanç yeşil  bir adam  hakkında kullanılan  bu genel te­
rimleri kastediyorsun? "  
diye sordu. 
"Evet, " 
diye cevapladım. 
Daha da fazla heyecanla, neden bahsettiğimi onun tam  olarak 
bi lmesi  gerektiğinin  heyecanıyla; 
"Bütün  bu renklerin  niçin 
önemli  olduğunu gerçekten  bilmek  isterdim.  Arkasında  bir 
şeyler olmalı! "  
Bana  baktı  v�  sertçe  yan ıtlayarak  tekrar  gül­
dü. 
"Elbette Lobsang,  uzun başka bir ders  için kendine  izin 
vermelisin.  Fakat bazı yorucu alıştırmalar yapmış olduğunu 
anlıyorum  ve  bu konuya  devam  etmeden önce  çay  içmemiz 
gerektiğini düşünüyorum. "  
Çayıiı'gelmesi  uzun  sürmedi.  Bu 
sefer,  bütün  Lama  manastırlarında olduğu  gibi, çay  ve tsam­
pa vardı.  Ben,  renkleri  düşünerek ve  renklerin  neyi  ima  ede­
bileceğini  merak  ederek,  sessizce  çayımı  yudumladım.  Az 
sonra  oldukça  sade  olan  yemeğimizi  bitirm iştik  ve  Rehberi­
me beklentiyle baktım. 
"Müzik aletleri hakkında  biraz  bilgin  vardır  Loh,�ang, " 
diyerek başladı. 
"Örneğin, Batı dünyasında çok kullanılan bir 
piyano olarak bilinen aletin olduğunu biliyorsun. Birlikte bi­
rinin resmine baktığımızı hatırlayacaksın.  Üzerinde bazısı si­
yah,  bazısı  beyaz pek çok nota olan  bir klavye  içeri1�  Şimdi 
haydi,  siyah olanları  unutalım; bunun yerine  belki  iki kilo-
234 

"BÖLÜM  ONBİR" 
metre  uzunluğu,nda  var oluşun herhangi bir  boyutunu  elde 
edilebilecek bütün titreşimleri içeren bir klavyeye sahip oldu­
ğumuzu  hayal  edelim. " 
İzlediğimi  anlayabi lmek  için  bana 
baktı.  Çünkü  piyano  i lgi lendiğim  kadarıyla  ilginç  bir  aletti . 
Rehberimin  söylemiş  olduğu  gibi,  böyle  bir şeyi  sadece  re­
simlerde  görmüştüm.  A ltında  yatan  düşünceyi  algı layabildi­
ğime inanarak devam etti : 
"Eğer her titreşimi içeren bir klav­
ye olsaydı o zaman,  insan titreşimlerinin bütün dizisi belki üç 
orta tuşta olacaktı.  Her şeyin titreşimlerden ibaret olduğu,nu 
anlayacaksın  -umarım  sonunda anlarsın! Haydi,  insan  için 
en düşük titreşimi ele alalım. En düşük titreşim,  sert bir mad­
dedir.  Ona dokun, parmağının içinden geçişini engeller,  aynı 
zamanda onun bütün molekülleri titreşir! Hayali klavye üze­
rinde daha yukarılara çıkabilir ve ses olarak bilinen bir tit­
reşimi duyabilirsiniz. Daha yukarılara gidebilir ve gözleriniz, 
görünüş olarak bilinen bir titreşimi alabilir. " 
B unda,  yukarıya  doğru  sıçrayarak  bir  tepki  gösterdim. 
Görünüş, nasıl bir titreşim olabi lirdi? Eğer bir şeye bakarsam, 
elbette  onu  görürüm? 
''Anladım Lobsang, çünkü madde görü­
nür olmak için titreşir ve göz tarafından algılanmak için bir 
karmaşa yaratır.  Başka bir deyişle,  görebildiğin  bir madde, 
gözdeki çubuk ve  konilerin alabileceği bir dalga  üretir.  Göz 
onu, beynin elektrik sinyallerini orijinal maddenin bir resmi­
ne dönüştürdüğü bir bölümünün alması için elektrik sinyalle­
rine dönüştürür. Bütün bunlar çok karmaşıktır ve baştan sona 
karışmak istemeyiz de. Sadece, her şeyin bir titreşim olduğu­
nu sana anlatmaya çalışıyorum. Eğer skalada daha yukarıla­
ra gidersek,  radyo  dalgalarını,  telepatik dalgaları  ve  diğer 
boyutlarda y�·ayan o insanların dalgalarını elde ederiz.  Fa­
kat elbette kendimizi,  insanlar tarafından katı bir madde, bir 
ses ya da bir görünüş olarak algılanabilen klavyenin efwıne­
vi  üç  notasıyla yüzeysel olarak sınırlandırdığımızı  söyleye-
235 

"ANTİKLERİN  MAGARASI,, 
bilirim. " 
Bütün  bunlar hakkında  düşünmek  zorundayım.  Bu 
gerçekten  beynimi  vızı ldatan  bir konuydu.  Bununla  birl ikte, 
Rehberim i n  nazik  metodu  sayesinde,  asla öğrenmekle  uğraş­
madım.  Sadece  bir  sefer  öğrenmeye  karşı  geldiğimde,  zal i m  
bir öğretmen, adamak ı l l ı  tatsız b i r  sopayla zaval l ı  eski cübbe­
me küt diye  vurduğu  bir zaman yaptım. 
"Renkleri soruyorsun  Lobsang.  Elbette  bazı  titreşimler, 
bir kişinin aurasına renkler olarak basılır.  Bu yüzden, örnek­
lersek,  eğer bir kişi kendini mutsuz hissediyorsa o zaman,  o­
nun duygu bölümü, klervoyant olmayan insanların bile, nere­
deyse algılayabileceği mavi renk;  dünya üzerindeki çoğu dil 
içerisinde  sessizce  uzandığı  için,  mavi  olarak adlandırdığı­
mız renge benzeyen bir titreşim ya da frekans gönderecektir. " 
Düşüncen in  genel  an lam ını  şimdi  kavramaya  başl ıyordum. 
Fakat  bir kişinin, kıskanç l ıkla nasıl yeşil olabildiği  ben i  hala 
şaşırtıyordu. 
"Lobsang.  tümden gelimle,  kendin  için  bir ge­
rekçen olmuş olmalı ki,  bir kişi,  kıskançlık olarak bilinen ah­
hiki bozukluktan  ıstırap duyduğu zaman,  titreşimleri başka­
larına yeşil olma izlenimini vermek için oldukça değişir.  Çok 
iyi.farkına varacağın gibi,  onun özelliklerinin yeşile dönece­
ğini  demek islemiyorum, fakat  o,  yeşil olma  izlenimi  verir. 
Bunu, sana daha iyi açıklamam da gerekirse bir kişi,  belli bir 
gezegensel etki altında doğduğu zaman,  bu renkler tarafin­
dan daha güçlü şekilde etkilenir. "  "Evet!" 
diyerek  patladım, 
"Koç Burcu 'nda doğah bir kişinin kırmlZlyı sevdiğini biliyor­
dum!" 
Rehberi m  benim  şevkime  güldü  ve 
"Evet  bu,  uyum 
yasası altında olur.  Bazı  insanlar belli bir renge daha kolay 
karşılık verir.  Çünkü o rengin titreşimi,  kendi titreşimiyle ya­
kındu�  Bir Koç Burcu insanının kırmızıyı tercih etmesinin se­
bebi budw: Çünkü Koç Burcu insanı yapısında çok fazla kır­
mızıya sahiptir ve kırmızı rengin kendini çekici bulur. " 
Bir soru sormak  için patl ıyordum.  Bu yeşiller ve mavi leri 
236 

"BÖLÜM  ONBİR" 
bil iyordum.  B i r  kişinin niçin kahverengide çal ışması  gerekti­
ğini  bile çıkartabil irdim. Çünkü  bir  kişi çal ışmamn  bel irl i  b'ir 
kısm ına  odaklandığı  zaman,  aurası  belki  kahverengi  damga­
larla  kaplanmış  olacaktı.  Fakat  bir  kadının  niçin  kırmızı  ol­
ması gerektiğini anlayamadı m !  
"Saygıdeğer Lama!" 
diye pat­
ladım, merakımı  gidermek  için. 
"Niçin bir kadın,  kırmızı ka­
dın  olarak  isimlendirilir? "  
Sanki  patlayacakmış  gibi  bana 
baktı  ve  bir  an  söylemiş  olduğum  şeyin  onu  bu  kadar  şaşırt­
m ı ş  olmasını  merak  ettim.  Sonra,  gelecekte  herhangi  bir ko­
nuya  böyle  kapa l ı   kalmamam  için  nazikçe  ve  biraz  ayrıntı­
l arıyla an lattı ! . 
"Sana şunu da anlatmak isliyorum Lobsang,  her insanın 
temel bir titreşim frekansı vardır.  Her insanın moleküllerinin 
belli bir oranda titreşmesi budur ve bir kişinin beyni tarafın­
dan  üretilen dalga  boyları,  özel gruplarda  toplanabilir. 
İki 
insan  aynı  dalga  boyuna  .5ahip  olamaz. 
Her açıdan aynı eş 
dalga boyları değillerdir.  Fakat iki insan, aynı dalga boyuna 
yakınsa ya da onların dalga  boyları,  diğerinin belli oktavını 
takip ediyorsa o zaman, onların uyuşabileceği ve birlikte çok 
iyi geçinebilecekleri söylenir. " 
Ona  baktım ve  bazı yüksek ka­
rakterl i  sanatç ı larımızı  merak  ettim. 
"Saygıdeğer Lama,  bazı 
sanaıçdarın  diğerlerinden daha yüksek bir oranda titreştik­
leri doğru mu? " 
diye  sordum. 
"Bu çok doğru Lobsang, 
" dedi 
Rehberim. 
"Eğer bir insan,  ilham olarak bilinen şeye  sahip 
olmak isl�vorsa,  e.(�er o,  �vi bir sanatçı olmak istiyorsa,  o za­
man onun titreşim frekansı,  normalden defalarca yüksek ol­
malubr. Bazen bu. onu sinirli yapar.  onunla geçinmek zordur. 
( "oğumuzdan daha yüks
ek 
hir titreşim oranına sahip olarak o 
hize.  küçük 
ö
l
i
i
m
l
ü
le
r Kihi tepeden bakma eğilimindedir.  Bu­
nun
la birlikte.  ç·o,�ı111/11kla 
onun ürettiği eser öyle güzeldir ki, 
onun 
küçümseyen kapris/dine  ve 
isteklerine katlanabiliriz!" 
K i lometrelerce  uzanan 
bu  biiyük  klavyey i  hayal ettim ve 
237 

"ANTİKLERİN  MAGARASI,, 
k lavyenin k i lometrelerce  uzanmasına rağmen,  insani  tecrübe 
alanının sadece üç nota etrafında sınırlandırılması bana ilginç 
gibi  geldi. 
"İnsan  varlığı Lobsang,  yaradılışta  önemli  olan 
tek şey olduğunu düşünmeyi sever,  biliyorsun.  Gerçekten in­
sanların yanı başında, hayatın pek çok başka formları vardır. 
Başka  gezegenler  üzerinde  insanlara  son  derece  yabancı 
hayat formları vardır ve normal insan böyle bir hayat formu­
na anlamaya başlayamadı bile.  Efsanevi klavyemiz üzerinde 
bu özel Evrenden  çok uzaklarda  hareket eden bir gezegenin 
sakinleri,  bu insanlardan,  klavyenin farklı bir tarafına doğru 
uzanabilecektir.  Bir  duvarın  içinden  geçebilen  bir  hayalet, 
öyle ince bir yapıdadır ki, kendi titreşim oranı gerçekten yük­
sek  olmasına  rağmen  molekül  miktarı  az  olacaktır. 
"  Bana 
baktı,  şaşkın  ifademe  güldü  ve  sonra  aç ıkladı : 
"Elbette  an­
ladın.  Bir hayalet,  bir taş duvarın  içinden geçebilir.  Çünkü 
bir taş ,duvar,  titreşen moleküllerden ibarettir. Her molekül a­
rasında  boşluklar  vardır  ve  taş  duvarın  boşluklarına  uya­
bilen,  çok küçük moleküllü bir yaratık bulabilirsen,  o zaman 
bu özel yaratık, hiçbir zorlukla karşılaşmadan taş bir duvarın 
içinden yürüyebilecektir.  Elbette astral yaratıklar,  titreşimin 
çok yüksek bir oranına sahiptir ve ince yapılıdırlar; katı de­
ğillerdir,  çok az moleküle sahiptirler.  Çoğu insan yeryüzünün 
ötesinde olan uzayın,  boşluk olduğunu hayal eder.  Bu böyle 
değildir;  uzay,  baştan sona  moleküllere sahiptir.  Bunlar,  ço­
ğunlukla seyrek olarak dağılmış hidrojen molekülleridir.  Fa­
kat moleküller orada,  hayaletin bulunduğu ölçülerde buluna­
bilir. " 
Tapınak  deniz  kabukları,  bizi  bir kere  daha Ayine  ça­
ğırıyordu. 
"Bunu, yarın tekrar  konuşacağız  Lohsang,  çünkü 
hu konuyu çok iyi anlamam istiyorum, "  
dedi  Rehberim, tapı­
nağın girişinde ayrı l ı rken . 
Tapınak Ayini  sona  ererken.  bir yarışa  ç ı kış  veri liyordu; 
erzak  alma  yarışı.  Hepimiz,  tedarik ettiği miz  y iyecekleri mizi 
238 

"BÖLÜM  ONBİR" 
tüketmek  için  oldukça  açtık.  Bugün,  yeni  tedarik  edi lm iş, 
taze  kavrulmuş arpanın mevcut olduğu gündü. Tibet'te, bütün 
keşişler yanlarında,  içinde kıyılmış,  kavrulmuş arpanın oldu­
ğu küçük bir deri kese,  i laveten tsampa olan tereyağl ı  çay ta­
şırlar.  Böylece,  biz yarışa devam ettik ve  birazdan çantalarını 
doldurmak  için  bekleyen  kalabalığa  kat ı ld ık.  Sonra,  akşam 
yemeğimizi yiyebilmek için çayın olduğu  salona gittik. 
Madde  berbattı.  Tsampamı  ağzımın  içinde  çiğnedim  ve 
m idemin  bozulup  bozul mayacağını  merak ettim.  Berbat  bir 
yağlı yanık tadı  vardı  ve gerçekten onu m ideme nasıl  indire­
ceğimi  bilemiyordum.  Yanımdaki  çocuk  homurdandı, 
"bu 
madde yanmış olmalı,  hiçbirimiz onu yutamayacağız! "  "Her 
şey  bu  yiyecek yüzünden  berbat  olmuş  gibi  geldi  bana! " 
dedim.  Endişe l i   bir  bekleyişle  yüzümü  buruşturarak,  bir 
parça  daha  denedim;  mideme  nasıl  indireceğimi  merak 
ederek.  Tibet'te  böyle  yiyecek  israfı  büyük  suçtur.  Etrafıma 
baktım ve d iğerlerini de etraflarına bakarken  gördüm !  Tsam­
panın  kötü  olduğuna  şüphe  yoktu!  Her  yerde  kaseler  bıra­
kılmış duruyordu.  Herkesin  daima tam  açl ık  noktasında  bu­
l unduğu topluluğumuzda bu nadir bir olaydı. A lelacele tsam­
payı  ağzımda  yuvarladım  ve  onunla  ilgili  midemdeki  tuhaf 
bir  şey,  beklenmedik  bir güçle  beni  vurdu.  A lelacele  ayakta 
i lerleyerek,  olabildiğince  elimle  ağzımı  tutarak  kapıya  koş­
tum !  .. .  
"Evet! Genç adam, 
" dedi, tuhaf aksanl ı  b i r  ses. 
"Rahat­
sız  eden yiyeceği  şiddetle  çıkardıktan  sonra 
. .

"  kapıdan  bu 
yana  dönerek  sesin  sahibine  baktım.  Her  yerde  bulunmuş, 
her şeyi görmüş, her şeyi yapmış ve şimdi onu, zihinsel rahat­
sızlığın  periyodik  nöbetleri  şeklinde  ödeyen  Japon  keşiş 
Kenj i   Tekeuch i"yi  gördüm.  Sempatik  olarak  bana  baktı. 
"Aşağalık madde değil mi? " 
diye sordu. 
"Sen ve ben, aynı se­
beple dışan çıktığımda. aynı zorluğu yaşamıştım. 
Ne 
olduğu-
239 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
nu göreceğiz.  Kötü yiyeceğin sebep olduğu kurumu temiz ha­
vanın  atacağım  umarak  birkaç  dakikadır  dışarıda  duruyo­
rum. "  "Efendim.' " 
dedim  çekingen  olarak, 
"her yerde  bulun­
dunuz ve burada,  Tibet'te  niçin böyle  berbaİ,  monoton yiye­
ceklere sahip olduğumuzu söyleyebilir misin? Çay ve tsampa­
dan  ölümcül hasta oldum.  Bazrum. " 
Japon,  büyük  bir anlay ışla ve  hatta  daha .büyük  bir sem­
patiy le  bana  baktı .  
"Ah.'  Çok farklı  türde yiyeceklerden  tat­
tığım için mi, bunu bana soruyorsun? Evet,  öyle yaptım.  Bü­
tün hayatım boyunca kapsamlı seyahatlerim oldu.  İngiltere '­
de, Almanya'da,  Rwya'da yemek yedim. Neredeyse söyleyebi­
leceğin her yerde. Rahipliğe ait yeminlerime rağmen iyi yaşa­
dım ya da en azından zamanında öyle düşündüm. Fakat şimdi 
sözlerimden dönmenin belasını buldum. " 
Bana baktı  ve  haya­
ta tekrar dönmüş  göründü. 
"Evet.' Niçin böyle monoton yiye­
ceklere sahip olduğumuzu soruyorsun.· Sana anlatayım:  Ba­
tıdaki insanlar çok fazla yerler ve çok büyük çeşitte yiyecek­
leri var.  Sindirim organları.  irade  dışı esasla çal ışır,  beynin 
iradeli  bölümünce kontrol edilmez.  Öğrendiğimiz gibi,  eğer 
beyin gözlerin içinden, tüketilecek yiyeceğin türünü belirleme 
.firsatına sahipse, o zaman mide. y�vecekle ilgilenmek için ye­
terli miktarda ve yoğunlukta mide öz suyunu bırakabilir. Eğer 
diğer taraftan,  ayırt etmeksizin her şeyi mideye  tıksaydık ve 
tüketici.  bütün zamanında boş konuşmalarla meşgul olsaydı, 
o zaman mide  özsuları h(/Zlrlanamaz. sindirim başarılamaz­
dı. 
l-'c! 
zavallı  sefil,  hazımsızlrktan  çeker  l'e  sonra  belki  de, 
gastrit ülserden de .. .  Yiyeceklerinin niçin hasit olduitunu bil­
mek  mi  ist�vorsun?  Elhette.'  !Jir  kişinin  daha  basit  ve  daha 
monoton yiyecekleri tüketmesi.  bedenin psişik bölümleri için 
daha  �vidiı:  Ben.  büyük  hir  Okült  öğrenc�l·iın.  klervoyansm 
hi�vük gü�·lerine sahibim ve kendimi.  her çeşit inanılmaz ka-
240 

"BÖLÜM 
ONBİR " 
rışımlar, hatta inamlmaz içeceklerle 
ııkahas(I 
do/ıl11rd11111. 
/Jii­
tün meU{/iziksel güçlerimi.  daha 
sonra 
k
ay
he
11
i
1
11

Simdi 
hı t­
kılabilmek için,  bu dünyadan 
ayrılmadan 
i
>
n
c
e  gzı ·ilen  heıle­
nimi dinlendirebileceğim  bir yere 
sa
hi

olmak  iç·in  hurayo. 
Chakpori''ye geldim.  Ve  sadece klsa birkaç ay 
içinde. 
hu 
yer­
yüzünden  ayrıldığım  zaman,  heden 
parçak�vıcıları.  y
i
ve
c
e

ve içeceklerin ayrımsız bir başlangıç h
a
rm
(/
m
n
ı yapma göre­
vini yerine getirecekler. " 
Bana  baktı  ve  sonra  tekrar. 

tuha f 
sıçrayı şlardan  birini yaptı. 
"Evet  evladım.' 
Tavszvemi 
1111. 
/Ja­
yatmın  bütün  günlerinde  basit yzveceklere 
yapış.  güçlerini 
asla kaybetmeyeceksin.  Tavsiyeme uymazsan 
ve  aç gırtl(l{!.111-· 
dan indirebileceğin her şeyi llkarsan, her şeyi k
a
y
b
ed
e
c
e
ksin

kazancın  mı?  Elbette  evladım,  hazımsızliğı 
kazanarnksın: 
kötü bir huyla birlikte gastrit ülseri elde 
edeceksin.  Ben çıkı­
yorum.  başka bir saldmnın geldiğini hissedehiliyorııın. 

de­
d i .   Japon  keşiş  Kenj i   Tekeuchi,  sallanarak  ayağa  kalktı 
ve 
Lama'nın  semtine  doğru  sendeleyerek  yürüdü.  Arkasından 
baktım  ve  üzülerek  baş ımı  sal ladım.  Onunla  daha  uıun  ko­
nuşabilmiş olmayı  daha çok istemel iydi m .  Ne tü
r y iyecekler­
di  onlar?  Tatları  iyi  miydi?  Sonra  kendimi  bir  s i lk
i
n
i
şle  yu­
karıya çektim. Sahip olduğumun hepsi. önümdeki bayat  yağ l ı  
çay v e  çok  fazla yanarak b i r  kömür yığını olmuş v e  içine  bir 
şekilde biraz tuhaf yağlı bileşim eklenm iş olan Lsampa olduğu 
halde. niçin kendimi şımartıyordum.  Başımı sal ladım  ve  tek­
rar salona doğru  yürüdüm. 
Sonra.  geceleyin  Rehberi m le  konuşmaya  başladık .  "S<�l'­
gıdeğer 
Lama. niçin 
insanlar 
yolun aşağısındaki 
wyrar  satı­
cılardan 
horos
ko

.wıın 
alıyorlar? " 
Rehberim 
cevaplarken 
üzgünce  gül ümsed i :  
"Elhetıe 
b
i
ld
iğin gibi. 
iddi(l/anrı 
kişirl<' 
ilgisi 
olması i<;in.  hirenel o/(lrak  lw::ırlanın(ldan 
horoskoının 
hcr
l

ng

hir yararı  o
lmo
.
--: 
loıılıı  /iretim  ıeınelindc  lııı::ırla-
110/ıi 
I ir  olan  lw
ro
sk
o
ı 
ı  . ı 
·ok 
ı 11r 
f fon Hkoı 
1/or 
rol 
1111 
ı 1ş11.(!,ı.ı 
ı nda. 
24 1 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
sadece saflardan para kazanmak için seyyar satıcılar tarafın­
dan sat dır. " 
Bana baktı  ve 
"Elbette Lobsang,  bu horoskopları 
satın alan hacılar evlerine dönerler ve  Potala'dan aldıkları 
bir hatıra olarak onu gösterirler! Onlar memnundur,  bu yüz­
den seyyar sallcılarda öyle ... Onlar için niçin canını sıkıyor­
sun? " 
dedi. 
"İnsanların,  horoskopları onlar için hazırlatma­
/an gerektiğini mi düşünüyorsun? "  
diye sordum. 
"Doğru de­
ğil Lobsang,  doğru değil.  Senin kendi durumun gibi,  sadece 
belli hallerde,  çoğunlukla horoskoplar,  bir kişi kendi sorum­
luluğundaki bir hareket sürecinde, gücün onu koruması  için 
kullanılırdı.  Kesin,  belirli bir sebep olmaksızın horoskoplara 
ya da astrolojinin kullanılmasına ben çok karşıyım.  Bildiğin 
gibi,  normal  insan yolunu,  Lhasa Şehri 'nin  içinden geçiren 
bir  hacıya  benzer.  Yolun  başını,  yoldaki  evlerden,  ağaçlar­
dan,  eğimlerden  ve  dönemeçlerden göremezler.  Biz burada, 
daha yüksek  bir rakımda olduğumuz için yola yukarıdan ba­
kabiliriz ve herhangi bir engeli görebiliriz. Hacı o zaman, ho­
roskopsuz bir insana benzer. Horoskopu olan bir insana ben­
zeyen bir hacıdan biz, havada daha yükseklere çıkarak, yolun 
başını görebildiğimiz için, zorlukları ve engelleri görebiliriz. 
Böylece  onlar gerçekten ortaya çıkmadan,  zorlukların  üste­
sinden gelebilecek bir pozisyonda bulunmalıyız. " 
"Beni çok telaşlandıran başka bir şey var Saygıdeğer La­
ma. Geçmiş yaşamda bildiğimiz şeyleri bu yaşamda nasıl bi­
liriz,  hana anlatabilir misin?" 
Gerçekte,  konu lara  böy le  de­
rin lemesine  girmekte  haklı  olmad ığım  için,  böyle  soru ları 
sormaya daima korktuğum  için,  ona çok  endişeli baktım.  Fa­
kat 
suçlama yapmad ı, bunun yerine cevaplad ı :  
"Bu yeı:vüzüne 
gelmeden  önce  Lohsang,  yapmaya  niyetlendiğimiz  şeylerin 
ri::elgesini ç-ıkarırı::. Bilgi, şuuralllmızda sak/amit ve eğer şu­
urolı 11nda 
temasa geçebilseydik  -bazt!anmızm yapabildiği 
p)hi.' 
-o 
::aman planladığımız her şeyi bilmemiz gerekirdi.  El-
242 

"BÖLÜM  ONBİR" 
bette,  eğer planladığımız her şeyi bilmemiz gerekseydi,  ken­
dimizin daha iyi olması için,  çabalama fazileti olmayacaktı. 
Çünkü, önceden belirlenmiş bir plan boyunca çalışıyor oldu­
ğumuzu bilecektik. Bazı sebeplerle bazen bir kişi uyumaya gi­
decek ya da şuurluyken bedeninden çıkacaktır ve Yüksek Ben­
liğinle temasa geçecektir.  Bazen Yüksek Benlik,  şuura/tından 
bilgiyi yükseltebilecek ve astral beden, et bedene döndüğü za­
man,  geçmiş bir yaşamda olmuş bazı şeylerin bilgisi zihinde 
olsun diye,  yeryüzündeki bedene geri transfer edebilecektir. 
O, hayatlar boyunca yapılabilecek bir yanlışı yapmamak için 
özel bir uyarı olabilir. Bazen bir kişi,  intihar etmek için büyük 
bir isteğe sahiptir ve eğer hayatlar boyunca onu yapmak için 
cezalandırılmış bulunuyorsa, sonra çoğunlukla, böyle bir ha­
fızanın, bedenin kendini yok etmesinin önüne geçmesini uma­
rak,  kendini yok etmenin bir hafızasına sahip olacaktır. " 
B ütün  bunları  düşündüm,  sonra  pencereye  yürüdüm  ve 
dışarıya  baktım. Tam  altımızda  körpe  yeşi l   batakl ık  alan  ve 
güzel  yeşil  yapraklarıyla söğüt  ağaçları  vardı.  Rehberim  dü­
şümü bozdu. 
"Bu pencereden dışarı bakmayı seviyorsun lob­
sang, yeşili gözlerin için çok dinlendirici bulduğun için böyle 
sıklıkla dışarı bakmıyor musun? " 
Onun üzerinde düşün ürken, 
kitaplarımla çal ıştıktan sonra  içgüdüsel olarak yeşile baktığı­
mın farkına  vardım. 
"Yeşil, gözler için en dinlendirici renktir. 
Yorgun gözlere rahatlık verir.  Batı dünyasına gittiğin zaman. 
yeşil oda olarak adlandırılan bir yerin olduğu tiyatrolarında. 
parlak  ışıklı  ve  dumanlt  sahnelerinde  ro11erini  oynadıktan 
sonra aktör ve aktrislerin 
hu 
odalarda gözlerini dinlendirdik­
lerini göreceksin. " 
Buna  şaşırarak  gözlerimi  patlattım  ve  ne 
zaman  bu  renkler  konusunda  bir  fırsat  sunulsa.  takip  etmeye 
karar  verdim.  Rehberim. 
"Simdi seni 
hmıkmak 
zorıındt�ııım 
Lohsang  Yarm tekrar hana gel.  rünkü sana ha::ı başka şey­
leri öğreteceKim. " 
ded i .  Ayağa  kalktı.  om uzuına  fiske  attı  ve 
243 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
dışarı  çıktı. Bir süre  pencereden dışarıya, gözler için çok din­
lendirici  olan  yeşi l  ağaçlara  ve  batakl ı k   ç imenlere  bakarak 
durdum. 
244 

BÖLÜM  ONİKİ 
Dağ eteklerine bakarak küçük bir patikadan  aşağıda dur­
dum.  Kalbim sızl ıyordu ve gözlerim dökmeye cesaret edeme­
diğim gözyaşlarıyla acıyordu. Yaşl ı  adam dağdan aşağıya ta­
şınıyordu.  Japon  keşiş  Kenj i   Tekeuchi, 
"Atalarına dönmüş­
tü. " 
Ölü  yok  edici leri  onun  zay ıf,  pörsümüş  yaş l ı   bedenini 
bizden  uzaklara taşıyorlardı. Ruhu, kiraz çiçekleriyle ç izi lmiş 
bir  patikada,  şimdi  bile  dolaşıyor  muydu?  Ya  da  ömründeki 
hatalarını  görüyor  ve  dönüşünü  planl ıyor  muydu?  İnsanlar, 
patikada bir dönemeci dönmeden önce, tekrar aşağıya, bir za­
manlar bir insan o lm uş  acıklı yığına  baktım. Güneşin üzerine 
bir gölge  geldi ve bir süre,  bulutlarda  bir yüz gördüğümü ha..: 
yal  ettim. 
Dünya'nın  Gözetici leri  olup olmadığını merak  ettim.  Bu 
gerçek  miydi? Yaşamak  için Yeryüzünde  ıstırap çekmiş bu a­
damı  an lamış  Büyük  Ruhun  Gözetic i leri .  N için  okul  öğret­
men leri gibi olmal ı lar, diye düşündüm !  Belki, Kenj i Tekeuchi 
onlarla  görüşecekti .  Belki,  ona  iyi  öğrendiği  söylenecekti. 
Çok görmüş geç irmiş. güçsüz yaşlı bir adam olduğu iç in, öyle 
umdum.  Ya  da daha  fazla öğrenmek  iç in, yine bedene  inecek 
miyd i? Ne  zaman  gelecekti? 600 y ı l  içinde ya da şimd i  m i? 
Onu  düşündüm.  Yeni  ayrı ldığım  ayini  düşündüm .  Ölü-
245 

"ANTİKLERİN  MAGARAS 
I ,,  
lere  Rehberl ik Ayini.  Zay ı f  bir hayatın  alev leri  gibi  titreyen, 
yağ  kand i l leri .  Yaşayan  yaratıkların  şekl ine dönüşür gibi  gö­
rünen,  hoş-kokan tütsülerin dumanını düşündüm. Bir an  için, 
pörsümüş bir ceset olarak  önümüzde  düşmemesi  için destek­
lenmesi yerine,  Kenj i  Tekeuchi'nin, yaşayan  bir  varl ık olarak 
aramıza tekrar gelmiş olduğunu düşündüm. Kimbi lir, şimdiye 
kadar olan her şeyin, s i l inmez olarak kaydedi ldiği A kaşik Ka­
yıtlara  bak ıyor olacaktır.  Belki,  nerede  yanlış yaptığını göre­
bilecek ve tekrar geldiği zaman  hatırlayabi lecekti. 
Yaşlı adam bana çok şey  öğretmişti.  Onun  i lginç  yol un­
da,  benimle  eşit  düzeyde  konuşarak,  benimle  bulunmuştu. 
Şimdi  artık,  Yeryüzü  üzerinde  yoktu.  Tembelce  bir taşı  tek­
meled im ve y ıpranmış sandaletlerimi zem ine sürttüm. B i r  an­
nesi  var m ıydı? Her nasılsa  onu,  genç olarak,  bir ai leye sahip 
olarak hayal edemedim. Kendi topraklarından çok  uzaklarda, 
biz yabancı lar arasında yaşayan, tek başına bulunuyor olma­
l ıydı.  I l ı k  meltem lerden  ve kendi  Kutsal  Dağından çok uzak­
larda.  Sık sık  bana Japonya'yı an latmıştı ve sonra sesi boğuk­
laşmış, gözleri tuhaflaşmıştı. 
Bir  gün,  insanların  okült  konu ları  incelemelerinde,  bir 
öğretmende  ısrar  etmeye  çal ışmak  yerine,  hazır olana  kadar 
beklemelerinin daha  iyi olacağını söyleyerek, beni  şok etmiş­
ti. 
"Öğretmen daima,  öğrenci hazır olduğu zaman ortaya çı­
kar,  evlat!" 
ded i  bana, 
" bir öğretmenin olduğu zaman,  onun 
söylediği her şeyi yap,  sadece o zaman hazır olduğun  için. " 
Gün  soluyordu.  Bulutlar toplanmaya  ve  rüzgar  küçük  taşları 
tekrar  kamçı lamaya  başlıyordu. Altımdaki  ovada,  küçük  bir 
grup  insan, dağın d ibinden ortaya çıktı. Ağır ağır, acıklı boh­
çalarını ,  kendi  ku llandıkları  midi l l i nin arkasına yerleştirdi ler 
ve  yavaşça  sürerek  uzaklaştılar.  Küçük  tören  alayı  gözden 
kayboluncaya  kadar  bak ışlarımı  ovaya  diktim.  Yavaşça dön­
düm  ve dağdan  yukarı lara  güç llikle yürüdüm. 
246 

Yüklə 6,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin