Tili, adabiyoti va folklori instituti, alisher navoiy nomidagi davlat adabiyot muzeyi, urganch davlat universiteti



Yüklə 7,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə89/431
tarix15.09.2023
ölçüsü7,91 Mb.
#143696
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   431
Anjuman Boku (6)

Kitab-ı Siretü’n Nebi 
adlı 367 varaklık eseri 
bulunmuş ve yayıma hazır duruma getirilmiştir. 
Rivayete göre Şeyh Sadeddin Hamavi Cüveyn’den İsferayin’in Gurpan 
köyüne gitmiş, Şeyh Ahmed Zakir’e haber yollayarak yanına gitmesini ve 
kendisinden icazet almasın istemiştir. Şeyh Zakir de haberi götüren kimseye: “
Git 
Sadeddin Hamavi’ye de ki, ben Allah’a Şeyh Sadeddin Hamavi’nin izni ve emri ile 
ibadet etmem. Bir kul olarak Ulu Yaratıcı ile arama ortak kabul etmem.
” diyerek 
kendisi de şeyh olduğundan Hammavi’nin bu tutumuna karşı tepkisini göstermiştir. 
Şeyh Ahmed Zakir’in çok sevdiği baş müridi İzzeddin Hasanoğlu bu durumu 
bildiği hâlde şeyhinin izni olmadan Hamavi’nin yanına gitmiş ve Hamavi de ona 
pek yüz göstermemiştir. Hasanoğlu dönüp şeyhi Ahmed Zakir’in Gurpan köyünün 
kuzey doğusunda sürekli ibadet ettiği mağaraya gitmiş, şeyhi dört ritimli zikri icra 
ederken ona yaklaşmış, ancak şeyhi kayıtsız kalmış, zikri bitirdiğinde 
Hasanoğlu’nun kendinden izin almadan Hamavi’nin yanına gitmesine kızmış -sen 
benim baş müridimsin neden izin almadan böyle bir şeyi yaparak beni çiğnedin 
düşüncesiyle- nazı geçtiğinden dolayı nalınını çıkarıp kendisine vurarak 
cezalandırmış, medresesinden çıkararak yerine Şeyh Nureddin Abdurrahman 
Kesregi’yi tayin etmiştir. Hasanoğlu da -mahcubiyet duyarak- Gurpan köyünü terk 
ederek Cüveyn ve Gurpan köyüne takriben aynı uzaklıkta olan ve Horasan’ın ayrı 
bir bölgesi olan Azadvar’a giderek Sadeddin Hamavi’nin müridi olmuş, kısa bir 
müddet sonra da burada vefat etmiştir. İlhanlı hükümdarı Gazan Han kendine ve 
askerlerine İslam dinini telkin eden Hamavi ile oğlu Sadreddin İbrahim 
Hamavi’nin arzusuna uyan Azadvarlılar Hasanoğlu’na bir makber yapmıştır 
(Fesengeri 2000: 130-131), ancak bu anıt mezar bugün darmadağın durumundadır. 
Horasan’da ve diğer bölgelerde yaşayan Hasanoğlu’nu seven şahsiyetler bu anıt 
mezarın yeniden inşası için gerekli girişimleri başlatmışlardır. 
Bektaşiliğe gelince Anadolu ve Azerbaycan’da yayılan bu yol da 
Yesevilikten doğmuştur. Bu tarikat XIV. yüzyıldan başlayarak Osmanlı Devleti 
içinde eski Türk inançlarını kendi dönemine kadar yaşatan daha çok göçebe 
aşiretlerle birlikte sınır boylarında ve köylerde yaşayan ve Sünni mezhebin 


175 
etkisinden uzaktaki insanlar arasında yayılarak yaşamıştır. Bunlar Türkiye 
Cumhuriyeti’nde tarikatların ortadan kaldırılmasına kadar varlığını devam 
ettirmiştir (Köprülü 1986: 461-462). Bektaşi tarikatının şeyhi Hacı Bektaş Veli 
XIII. yüzyılda göçer Türk boyları arasında büyük kitleleri etrafında toplayarak 
Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasına sebep olan Babai hareketinin önderi 
Baba İlyas’ın halifesidir. Baba İlyas Horasani de Anadolu’da Vefai tarikatının bir 
kolu olan Garkıniye tarikatını kuran Dede Garkın’ın torunudur (Ocak 2020: 117-
134). Dede Garkın ise Elvan Çelebi’nin söylemiyle, 

Ata binmez Dede divara binür 
Divar altında at gibi atılur
Dede Garkın kerametin görürir 
Bir divara biner yörir ol şir
” (Çelebi 2017: 62) duvarı at gibi binip 
yürütecek kerametleri gösterebilen bir tarikat şeyhidir.
Bektaşilik XV-XVI. yüzyıllar arasında özellikle Yeniçeri ocağında resmi 
kült sıfatı kazanarak devletten himaye görmüş ve sonraki dönemlerde Bektaşiliğe 
yakın olan tarikatları da içine alarak eritmiştir (Köprülü 1986: 461). 
Hacı Bektaş Veli’nin doğum yeri ve tarihi konusunda iki farklı görüş 
vardır. Bazılarına göre 1210 tarihinde Horasan’da doğmuş ve Yesevi tarikatına 
girerek “Baba”lığa kadar yükselmiş ve 1240 tarihinde diğer Yesevi babaları ile 
birlikte Anadolu’ya gelmiş, daha önce Anadolu’ya gelen Baba İlyas’ın yanına 
giderek Amasya’ya yerleşmiş, isyandan önce buradan ayrılarak Suluca 
Karahöyük’e giderek isyanı bastırmak için yapılan katliamdan kurtulmuş ve burada 
öğretisini yaymaya başlamış 1271 yılında da vefat etmiştir. Bir diğer iddiaya göre 
1240 yılında doğmuş ve Hz. Ali’nin on kuşaktan torunudur (Gener 2007: 277-
278). Bazı araştırmacılar Hacı Bektaş Veli’nin XIII. yüzyıl başlarında Yesevî 
tarikatının yayıldığı Horasan’ın merkezi Nişabur’da doğduğunu, burada eğitim 
alarak Ahmet Yesevî’nin halifesi Lokman Perende tarafından yetiştirildiğini ileri 
sürmüştür (Şahin 2020:77; Öztürk 1998: 220). Bazılarına göre Nişabur’da 1209-
1210 yılları arasında doğan Hacı Bektaş Veli, Moğolların 25 Mart 1221 tarihinde 
Nişabur’u işgal edip yakıp yıkmasından önce ailesiyle yakınları burayı terk ederek 
Huzistan’da Naziri İsmaililerin kalesine sığınmıştır. Hacı Bektaş Velî burada yirmi 
yıla yakın İdris Peygamber okulundan yetişen bilgelerden ders alarak yetişmiş 
sonra da 1240 yılında Rum, Ermeni ve köylülerin katıldığı Babai isyanının çıktığı 
dönemde Anadolu’ya gelmiş, isyanda kardeşi Menteş ölmüş, isyan bastırıldıktan 
sonra Suluca Karahöyük’e gitmiştir. Ahmet Yesevî’nin halifesi Lokman 
Perende’den el almamış, Yesevî’yi de görmemiştir. Bu tür iddiaların Bektaşileri 
Nakşibendi tarikatına bağlamak isteyenlerin propagandası olduğu ileri sürülmüştür 
(Çınar 2004:213-216). 
Araştırmalara göre önemli bir sûfi olan Barak Baba Hacı Bektaş Velî’nin 
halifesi olup Moğollar (İlhanlı Devleti) tarafından Gilan’a elçi olarak yollanmış ve 
orada 1307 tarihinde öldürülmüştür (Öztürk 1998: 226). Hacım Sultan 
Velayetnamesi ise Hacı Bektaş Velî’nin Ahmet Yesevî’nin müridi olduğunu ileri 
sürmüştür, ancak Yesevî 1166 yılında vefat etmiş, Hacı Bektaş Velî’nin de 1210 
yıllarında doğduğu, dolayısıyla onun müridi olamayacağı ileri sürülmüştür (Öztürk 


176 
1998:222). Nejat Birdoğan ise Hacı Bektaş Veli’nin 1207 yılında doğduğunu 
belirtmiştir (Birdoğan 2006:81). Hacı Bektaş Veli’nin doğum yılı ve el aldığı 
mürşitler konusundaki ihtilaflar henüz çözülememiştir. Velayetname onunla ilgili 
olan en önemli kaynak niteliğindedir. Ahmet Yaşar Ocak’a göre Bektaşilik 
tarikatının piri olan Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihi bilinmemektedir ve kesin 
olmamakla birlikte üzerinde ittifak edilen 1271 tarihinde vefat ettiği kabul 
görmüştür (Ocak 2018:447). 
Belirli araştırmacılar Bektaşi tarikatı mensubu olup Hacı Bektaş’ın 
devamcıları olanlardan bazılarının yalnız yaşadığını, bunların hiç evlenmeyip her 
şeyden ellerini çektiklerini bildiren bir işaret gibi kulaklarına demir halkalar 
taktıklarını kaydetmiştir (Köprülü 1986: 462). Ancak bu durumun kaynağını 
Hıristiyanlığa bağlayanlar da vardır, lakin Bektaşi postnişinler evlenmişler ve 
nesilleri devam etmiştir, etmektedir.
Bektaşi tarikatı yalnızca Anadolu’ya münhasır kalmamış Azerbaycan’a ve 
Nahçıvan’a da geçmiştir. Tarikatın Nahçıvan’da XIII. yüzyılda yayılmaya 
başladığı bilinmektedir. Sabirabad’ın Şıhlar adlı köyünde Hacı Bektaş Veli’nin 
oğlu olduğu ileri sürülen Baba Sami’nin mezarı vardır (Bektaşi 2018:73). 
Nahçıvan’da Bektaşi tarikatını ilk olarak yayan şahsın Canan Bektaş olduğu ve 
Safevi döneminde (1501) yapılarak bugüne kadar varlığını devam ettiren Canan 
Bey Çeşmesi ve Bektaş arkının olduğu bilinmektedir (Bektaşi 2018:73). Rus 
orduları Azerbaycan ve Nahçıvan’ı işgal edince İslam dinine karşı baskılar 
başlamış ve Bektaşilerin çalışmaları gittikçe zayıflamış, zaviyeleri kapatılmış, daha 
sonralar burası kıraathane ve yemekhane olarak kullanılmıştır (Bektaşi 2018:83). 
Bektaşi tarikatı bugün de Anadolu, Balkanlar ve kısmen de 
Azerbaycan’da devam etmektedir. Bu tarikat erkek ve kadına eşit duygularla 
yaklaşmakta, kadın şahsiyetine önem vermektedir. Örnek olarak Trakya’da Balım 
Sultan Bektaşilerinde mürşit meydan evinde köşede oturur, onun sol tarafında 
kadınlar, sağ tarafında erkekler otururlar. Bektaşilerde koca bir makam veya görev 
alacaksa mutlaka eşinin rızasını almak durumundadır (Bahadır 2005:70-75). 
Yesevî ve Bektaşi tarikatlarının birçok ortak noktaları vardır. Her ikisinde de 
ibadette uygulanan dil Türkçedir, zikirlere kadın ve erkekler birlikte katılır, 
kadınlar çarşaf giymez. Taşları hareket ettirme, kuş donuna girip uçma, 
münafıkları hayvan donuna sokma gibi keramet ve menkıbeler her iki tarikatta da 
vardır (Öztürk 1998: 222). 
Yesevî tarikatı XIII. yüzyılda Kutbuddin Haydar adlı Türk şeyhi 
tarafından Kalenderilikle birleştirilerek Haydarîlik adıyla asimile edilmiş ve XVI. 
yüzyılın başlarında Bektaşilik oluşana kadar böyle devam etmiş, bu yüzyılda ise 
Haydarîlik Bektaşiliğe tabi olmuştur (Ocak 1998: 315). Anadolu ve Balkanlarda 
yayılan Alevi-Bektaşi inancı Yesevîlik’ten etkilenmiş, Hacı Bektaş Veli, Sarı 
Saltuk, Azerbaycan’ın Hoy şehrinden olan Geyikli Baba, Abdal Musa gibi 
mutasavvıflar Ahmet Yesevî’yi pirleri olarak kabul etmiştir (Yaman 2006:142). 
Osmanlı Beyliği topraklarında yerleşen ve adı günümüze kadar gelip çıkan, 

Yüklə 7,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   431




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin