177
mülkündendirler. Bunlar gelip yerleştikleri Azerbaycan’ın Hoy şehrinden
Anadolu’ya geçmişler ve Geyikli Baba Orhan Gazi zamanında
birçok gazaya,
özellikle Bursa’nın alınmasına katılmış ve üç bölgeyi müritleriyle almışlardır
(Güzel 1999: 44; Ocak 2020; 139-140). Abdal Musa velayetnamesine göre Abdal
Kefi bir gün Abdal Musa ile sohbette iken “
Acaba bu sultan hangi soya bağlıdır?
”
diye sorunca diğer abdallar cevap vermemiş, Abdal Musa Kefiye şiirle şu cevabı
vermiştir:
“
Bizim hususumuz marifet söyler
Biz Horasan mülkündeki boydanuz
Musa Turda durup münacat eyler
Neslimüz sorarsan asıl Hoydanuz
” (Gülerer 2014: 22-23; Güzel 1999: 44)
Yesevî tarikatının gelenekleri XIII. yüzyılda Anadolu’da kendi adıyla
değil Haydarilik ve Baba İlyas’ın temsil ettiği Vefâi tarikatı adı altında devam
etmiştir. Babailik de Vefâilik de Yesevî tarikatına benzer nitelikler taşımıştır (Ocak
1998: 329). Bazı araştırmacılar Dede Garkın adlı Türkmen şeyhinin Vefai
tarikatını Anadolu’da yaydığını, bu tarikatın şeyhi Baba İlyas’ın Hacı Bektaşı Veli
ve Şeyh Edebalı’yı yetiştirdiğini ileri sürmüştür (Öztürk 1998: 233).
Qarqın/Qarxın bol nimet anlamında (Altaylı 2018: 1997)
olup bir Türk
boyunun adıdır ve bu adı taşıyan yer adları vardır. Bugün Ermenistan işgalinde
kalan ve Aras nehrine takriben 3 km uzaklıkta Iğdır’ın Dize (Koçkıran) köyü
karşısında Qarxın/Qarxun adlı bir köy vardı 1970’li yıllara kadar burada
Azerbaycan Türkleri yaşıyordu, o tarihten sonra etnik temizliğe tabi tutulup kitle
hâlinde Azerbaycan’a sürüldüler, Aras nehri kıyısında
bir daha görünmediler,
sesleri de duyulmaz oldu.
Âşıkpaşa yazdığı tarihinde babasının Şeyh Yahya, onun babasının Şeyh
Selman, onun babasının Âşık Paşa, onun babasının da Baba İlyas olup Seyyid
Ebülvefâ’nın halifesi olduğunu kaydetmiştir (Atsız 2011:15).
Hacı Bektaş Velî’den bahseden en eski kaynak
Menâkıbu’l Arifin
Ahmet
Eflaki tarafından yazılmış, Hacı Bektaş eserde Mevlana’nın çağdaşı
olarak
gösterilmiştir. Ona göre Hacı Bektaş Velî’nin doğum ve ölüm tarihleri 1207-
1273’dür (Duran 2007:27).
Velâyetnâme’ye göre Hacı Bektaş Velî’ye “
Hünkâr
” denmesinin sebebi
bir kerametle ilgilidir. Şeyh Lokman Perende abdest almak için bir ibrik su istemiş,
Bektaş da “Ne ola bir safâ nazar itseñüz mektebhâne içinden bir su çıksa” demiş.
Lokman Perende de gücünün buna yetmeyeceğini söyleyince Bektaş elini kaldırıp
dua edince Lokman Perende de âmin demiş ve aniden medreseden bir su çıkıp
kapıya doğru akmış Şeyh Perende bunu görünce “Hünkâr” demiş ve Bektaş’ın
lakabı böylece Hünkâr olmuştur (Duran 2007: 29, 37).
Âşıkpaşa Hacı Bektaş Velî’nin Anadolu’ya gelişini şöyle kaydetmiştir:
“
Bu Hacı Bektaş Horasan’dan kalktı, bir kardeşi vardı Menteş derlerdi, birlikte
Anadolu’ya gelmeye heves ettiler. Evvela doğru Sivas’a geldiler. O zamanda Baba
İlyas gelmiş, Anadolu’da oturur olmuştu, meğer onu görmek isteğiyle gelmişler.
Bu hacı Bektaş kardeşiyle Sivas’a Sivas’tan Baba İlyas’a, oradan Kırşehir’e,
Kayseri’ye geldiler. Menteş yine memleketine yöneldi. Hacı Bektaş kardeşini
178
Kayseri’den gönderdi, vardı Sivas’a çıktı oraya varınca eceli yetişti onu şehit
ettiler
” (Atsız 2011:206).
Velâyetnâme’ye göre Hacı Bektaş şeyhi Ahmet Yesevî tarafından
Anadolu’ya gitmekle görevlendirilmiştir (Duran 2007:30).
Osmanlı sultanlarının Osman gaziden başlayarak tasavvuf ehlini koruyup
kolladıkları bilinmektedir ve bunun en güzel örneği Fatih Sultan Mehmet’in Molla
Câmî’ye felsefeci, sûfî ve kelamcıların görüşlerini değerlendirdiği
Dostları ilə paylaş: