1
AKUT PANKREATĠTTE ETYOLOJĠ
Dr.Ahmet Dobrucalı
Akut pankreatite yol açtığı bilinen sebepler giderek artarken idyopatik pankreatit teşhisi koyulan vakaların
sayısı da giderek azalmaktadır. Bilindiği gibi biliyer sistem taş hastalığı ve alkol, akut pankreatitte iki temel
etyolojik faktör olma özelliğini sürdürmektedir. Safra taşları ve alkol birlikte akut pankreatit vakalarının %75 ila
90 ından sorumludur (Şekil-1). Bu iki ana etyolojik faktörden birinin diğerine üstünlüğü sosyoekonomik, etnik
ve kültürel farklılıklara göre değişiklik gösterebilmektedir. Sedanter yaşam tarzının hakim olduğu toplumlarda,
hiperlipidemi, diabet ve hipotiroidi gibi metabolik bozuklukların varlığında etyolojide safra taşları ön planda yer
alırken alkol tüketiminin belirgin olduğu toplumlarda, özellikle genç erişkinlerdeki pankreatitlerin etyolojisinde
alkol önemli rol oynamaktadır.
Genel olarak değerlendirildiğinde safra taşları akut pankreatit vakalarının %40-45 inde etyolojik faktör olarak
görülürken alkol en sık görülen sebepler arasında ikinci sırada yer alır (%30-35). Diğer sebepler %10 dan az bir
oranı oluştururken vakaların yaklaşık olarak 1/4 inde etyolojik bir sebep bulunamaz (idiyopatik pankreatit).
ġekil-1. Akut pankreatit etyopatogenezinde rol oynayan sebeplerin dağılımı
BĠLĠYER SĠSTEM TAġ HASTALIĞI, MĠKROLĠTHĠASĠS VE SAFRA ÇAMURU
Safra taşları obstrüktif pankreatit sebepleri arasında en sık görülendir ve akut pankreatit vakalarının %40-45
inden sorumludur. Batı ülkelerinde bu sıklık %35 e kadar düşebilimektedir (1). Safra kesesinde taş olan
hastaların sadece %3-7 sinde pankreatit gelişmekle birlikte kolesistektomi ve koledoğun taşlardan
temizlenmesinin pankreatit rekürrensini önlediği bilinmektedir.
Safra taşına bağlı pankreatitin kadınlarda fazla görülmesi safra taşının kadınlarda daha sık görülmesine bağlı
olabilir ancak safra taşına bağlı pankreatit gelişme riski erkeklerde kadınlara göre rölatif olarak daha yüksektir
(relatif risk 12 ye karşılık 25) (2). Küçük taşların (mikrolithiasis) sistik kanalı geçerek ampullada tıkanıklığa yol
açma olasılığı fazla olduğundan 5mm den daha küçük taşların varlığında akut pankreatit daha sık görülür.
Safra çamuru kolesterol monohidrat kristalleri ve kalsiyum biluribinat granüllerinden meydana gelir ve safra
kesesi içinde visköz bir süspansiyon halinde bulunur. Bazen 5mm den küçük kalküller içerebilir. Safra çamuru
çoğunlukla asemptomatiktir. Ultrasonografide, yer değiştiren, düşük amplitüdlü ve akustik gölge vermeyen
yansımalar gösterir ve bazen de tabakalar halinde görülür (3). Safra çamuru hemen daima fonksiyonel veya
mekanik sebeplere bağlı safra stazı varlığında oluşur. Bazı ilaçlar (sefalosporin gurubu antibiyotikler-
ceftriaxone) safrada aşırı konsantre olduğunda safra ile reaksiyona girerek çamur oluşumuna yol açabilir (4,5).
Safra çamurunun pankreatite yol açabildiğini ve kolesisektomi, papillotomi ve ursedeoksikolik asit tedavisinin
tekrarlayan akut pankreatit ataklarını engelediğini gösteren kontrolsüz çalışmalar mevcuttur (6,7). Akut
Alkol
(%30)
Hipertrigliseridemi
Hiperkalsemi
ERCP
Enfeksiyon ve toksinler
Travma
Konjenital anomaliler
Postoperatif
Vaskülitler
Otoimmun panreatit
Herediter
Oddi disfonksiyonu
Biliyer sistem taş hastalığı
(%45)
İdyopatik
(%10-15)
2
pankreatit geçiren hastalarda safra kesesinde safra çamuru bulunduğunda tekrarlayan pankreatit ataklarının
önlenmesi bakımından kolesistektomi önerilmelidir.
ALKOL
Alkol akut pankreatit vakalarının yaklaşık 1/3 inden (%30-35) sorumludur. Alkol tüketiminin fazla olduğu
toplumlarda bu oran daha yüksek olabilir. Klasik olarak kronik alkol kullanımı kronik pankreatit
oluşturduğundan alkole bağlı akut pankreatit tablosu ile gelen bir hastada genellikle altta bir kronik pankreatit
olduğu düşünülür. Kronik alkol kullanımı devam ettiğinde 10 ila 20 yıl içinde kronik pankreatit gelişir. Kronik
alkol kullanan hastaların %10 kadarında diğer formlardan ayırt edilemeyen akut pankreatit atağı oluşur.
Hastalığın erken dönemlerinde pankreatit atağı oluştuğunda altta yatan kronik pankreatitin teşhisi doku biyopsisi
yapılmadığında oldukça güçtür.
Alkole bağlı pankreatitin mekanizması tam olarak anlaşılmış değildir. Oddi sfinkterinin relaksasyonu ile birlikte
duodenum içeriğinin pankreatik kanala reflüsü, Oddi spazmı ve safranın pankreatik kanala reflüsü, pankretik
kanalda geçirgenliğin artması ve aşırı miktarda enzim sekresyonu, enzim aktivasyonu ve asiner hücrelerde
lizozomal sekresyonların artması ileri sürülen hipotezlerdir. Alkol parasempatik tonusu artırarak kolesistokinin
salınımını ve pankreas sekresyonunu uyarmak suretiyle de pankreatit oluşumunu kolaylaştırabilir. Alkol alımı
sonrasında oluşan gastroduodenitin Oddi sfinkterinde spazm yaratarak pankreatit oluşturabileceği veya en
azından bu mekanizmanın pankreatit gelişimine katkıda bulunabileceği de ileri sürülmüştür (8).
Diğer bir hipotez de kronik alkol kullanımının pankreatik sekresyondaki protein konsantrasyonunu artırarak
küçük pankreatik kanallarda tıkanıklık olıuşturması ve etanol veya metabolitlerinin asiner hücrelerde
hasarlanmaya yol açmasıdır (Toksik-metabolik hipotez) (9,10).
Pankreatit gelişmesi için alınması gerekli olan alkol miktarı halen tartışmalı olmakla birlikte 8-10 yıl boyunca
günde 80g ve üzerinde (80-120g/gün) alkol tüketen insanların akut pankreatit gelişme riskine sahip oldukları
kabul edilmektedir. Gastrik ve hepatik alkol dehidrogenaz aktivitesi düşük şahıslarda bu miktarlar daha az
olabilir. Kronik alkol tütetimi olmayan bir insanda bir seferde yüksek dozda alkol alımından sonra da pankreatit
oluşabilir.
HĠPERTRĠGLĠSERĠDEMĠ
Hipertrigliseridemi akut pankreatit vakalarının yaklaşık %1-4 ünden sorumludur. Serum trigliserid seviyelerinin
1000mg/dl nin üzerinde olması akut pankreatit atağını tetikleyebilir. Literatürde 500-1000mg/dl arasındaki
trigliserid seviyelerinde bile akut pankreatit gelişebileceği bildirilmektedir. Hipertrigliseridemi sonucunda oluşan
akut pankreatit vakalarında ortalama trigliserid seviyeleri genellikle 4500mg/dl civarındadır.
Hiperşilomikronemi ve VLDL seviyesindeki artış nedeniyle hastaların açlık serumları süt gibi bulanıktır.
Özellikle lipid metabolizması bozukluğu ve ileri derecede hipertrigliseridemisi olan ve erken yaşta pankreatit
geçiren çocuklarda bu ilişki belirgindir. Bu çocuklarda homozigot lipoprotein lipaz veya APO-C2 eksikliği söz
konusudur. Serum trigliserid düzeyinin 400mg/dl altına çekilmesi pankreatit ataklarını engeller.
Hiperşilomikronemisi olan erişkinlerin çoğunda hafif formda tip-1 veya tip-5 hiperlipoproteinemi ve serum lipid
düzeyini yükselten ilave patolojiler bulunur (Kronik alkol kullanımı, obezite, diabetes mellitus, obezite,
hipotiroidi, gebelik, nefrotik sendrom, östrojen, tamoxifen, kortikosteroid tedavisi gibi). Alkol kullanma
alışkanlığı olan insanların çoğunda alkol alımını takiben kan trigliserid seviyelerinde geçici yükselmeler olabilir
ve bu artış alınan alkol dozu ile doğru orantılıdır. Şiddetli hipertrigliseridemisi olan alkolik hastaların çoğunda
bir genetik lipoprotein metabolizma bozukluğu bulunur.
Hipertrigliseridemiye bağlı pankreatit tipik olarak üç tip hasta gurubunda görülür (11,12).
1-Hipertrigliseridemisi bulunan ve glisemi kontrolü iyi olmayan diabetik hastalar
2-Hipertrigliseridemisi bulunan alkolik hastalar
3-Diabetik, alkolik veya obez olmayıp diyet veya ilaç kullanımına bağlı hipertrigliseridemisi olanlar
Hipergliseminin neden olduğu pankreatitin patogenezi hakkındaki bilgiler kısıtlıdır. Serbest yağ asidi
salınımındaki artışın pankreatik asiner hücrelerde ve kapiller endotelde hasarlanmaya yol açabileceği
düşünülmektedir. Hipertrigliseridemiye bağlı akut pankreatitin kliniği diğer sebeplere bağlı pankreatitten farklı
değildir. Karın ağrısı, bulantı ve kusma ençok görülen semptomlardır. Hiperlipemik plazmada (hipertriglisemi)
serum amilaz seviyesi ölçümü düşük sonuç verebileceğinden bu vakalarda pankreatit atağı sırasında serum
amilaz seviyeleri yüksek bulunmayabilir (13).
3
Tablo-1. Akut pankreatit etyolojisinde rol oynayan sebepler
Toksik-Metabolik nedenler
Alkol
Hipertrigliseridemi
Hiperkalsemi
İlaçlar (Bkz. Tablo-2)
Organofosfatlar
Akrep zehiri
Metilen klorid
Mekanik (obstrüktif) nedenler
Koledokolithiasis / mikrolithiasis
Ampuller ve periampuller obstruksiyon
(Divertikül, kist, koledokosel, polip,tümör, stenoz,infeksiyon, Crohn hastalığı,kör lup)
Oddi sfinkteri disfonksiyonu
Pankreas divisium
Pankreatik kanal obstrüksiyonu
(Tümör, müsinöz duktal ektazi, neoplazik darlıklar)
Konjenital malformasyonlar
(Anüler pankreas)
Travma (Künt veya delici travmalar)
Diğer nedenler
Yatrojenik
(Postoperatif, ERCP, endoskopik sfinkterotomi, Oddi sfinkter manometrisi)
Travma
Kistik fibrozis
Vasküler
(Hipotansiyon, vaskülitler, hiperkoagülasyonkla giden bozukluklar,embolizm)
İnfeksiyonlar
(CMV,Tbc.,coxsackie virus, kabakulak,HIV,parazitler)
Herediter pankreatit
Otoimmun pankreatit
Hipotermi
Penetre peptik ülser
HĠPERKALSEMĠ
Hiperkalsemiye yol açabilecek herhangi bir hastalıkta birlikte pankreatit görülebilir. Hiperkalsemide görülen
pankreatitin patogenezinden kalsiyumun pankreatik kanallarda birikmesi ve pankreas parenkiminde tripsinojeni
aktive etmesi gibi mekanizmalar sorumlu tutulmuştur (14,15). Hiperparatiroidi tüm akut pakreatit vakalarının
%0.5 inden sorumludur ve hiperparatiroidi vakalarının %0.4-%1.5 unda akut pankreatit gelişmektedir. Farelerde
akut kalsiyum infüzyonunun tripsinojenin tripsine dönüşmesine, hiperamilazemiye ve akut pankreatitin
morfolojik değişikliklerinin oluşmasına yol açtığı gösterilmiştir (14). Kronik hiperkalsemi olgularında pankreatit
sıklığının düşük olması patogenezde başka faktörlerin de rol oynayabileceğini düşündürmüştür.
Seyrek olarak metastatik kemik hastalıkları, total parenteral beslenme, sarkoidoz, D vitamini toksisitesi ve
yüksek dozda kalsiyum infüzyonu sonrasında da pankreatit gelişebilir (16).
ĠLAÇLAR VE TOKSĠNLER
Akut pankreatit vakalarının yaklaşık %0.3 ile %1.4 ünden herhangi bir amaçla kullanılan ilaçlar sorumludur ve
bu sıklık giderek artmaktadır. Bugüne kadar akut pankreatite yol açtığı düşünülen 50 nin üzerinde ilaç
bildirilmiştir (Tablo-2). Herhangi bir ilacın pankreatite yol açtığını söyleyebilmek için pankreatite yol
açabilecek diğer sebeplerin bulunmaması, suçlanan ilacın kesilmesinden sonra pankreatitin gerilemesi ve ilacın
tekrar kullanılmasıyla pankreatit atağının tekrarlaması gibi bulguların varlığı aranır.
İlaca bağlı pankreatitin patogenezi tam olarak bilinmemekle birlikte alerjik reaksiyonlar (6-Mercaptupurin,
aminosalisilatlar, sulfonamidler) veya direkt toksisite (diüretikler, sülfonamidler) olabileceği ileri sürülmüştür.
Didanosine ve tetrasiklin in alkole karşı duyarlılığı artırarak da etki gösterdiği düşünülmektedir. Geçmişte
kortikosteroidler suçlanmışsa da günümüzde kortikosteroidlerin pankreatit oluşturduğuna dair güçlü deliller
yoktur. Steroid kullanımına bağlı pankreatit gelişen vakaların çoğunda pankreatite yol açabilecek başka
patolojilerin varlığı sözkonusudur (17,18,19).
İlaca bağlı pankreatiti klinik olarak diğer sebeplere bağlı pankreatitlerden ayırmak mümkün değildir ancak
prognozu oldukça iyidir(19). İlaç kullanım anamnezinin dikkatle sorgulanması tanıda yardımcı olabilir.
4
İmmunolojik mekanizmaların rol oynadığı alerjik reaksiyonlarla birlikte olan pankreatitler ilacın alınmasından
birkaç hafta sonra meydana gelebilir ve birlikte eozinofili veya cilt döküntüleri bulunabilir. Aksine, valproik asit,
pentamidine* veya didanosine** kullanımına bağlı akut pankreratit ilacın kullanılmaya başlanmasından aylar
sonra oluşabilir. Burada ilacın pankrerasta birikerek toksisite oluşturması sözkonusudur. *
(Tripanozomatid
protozoonlara karşı özellikle AIDS vakalarında parenteral yolla kullanılan ve solunum, dolaşım, sinir sistemi ve pankreasta sık olarak
toksik etki oluşturan bir aromatik diamidin),
**
(Retroviral enfeksiyonların tedavisinde kullanılan ve özellikle nöropati, ishal, hiperürisemi
ve pankreatit gibi tosik etkilere sahip olan bir sentetik deoksiadenozin analoğu).
Bazı toksinlerin vücuda alınması da pankreatit oluşturabilir. Batı Hint adalarında yaşayan bir akrep türü olan
‘Titius Trinitatis’ zehiri akut pankreatite yol açar. Akrep toksini muhtemelen pankreatik nöronlardan asetilkolin
salınımını artırarak pankreatik asiner hücrelerin aşırı stümülasyonuna sebep olarak pankreatit oluşturmaktadır.
Antikolinesteraz insektisitler de aynı mekanizma ile pankreatit oluşturabilirler (1).
Tablo-2. Akut pankreatite yol açabilecek ilaçlar
Azathiopurine Tetrasiklinler
6-mercaptopurine Metronidazol
Didanosine Eritromisin
Pentamidine Nitrofurantoin
Sülfonamidler İzoniasid
Salisilatlar Cimetidine
ACE inhibitörleri Ranitidine
Valproik asit Sulindac
Furosemide Asetaminofen
Metildopa Thiazidler
Östrojenler Kortikosteroidler (?)
ERCP (ENDOSKOPĠK RETROGRAD KOLANJĠOPANKRETOGRAFĠ) SONRASI PANKREATĠT
ERCP klinik pratikte giderek artan sıklıkta kullanılmakta olan bir teşhis ve tedavi yöntemidir. Pankreatit ERCP
nin ciddi komplikasyonlarından biridir. Diagnostik ERCP yapılan vakaların %3 ünde, terapötik ERCP yapılan
vakaların da %5 inde pankreatit gelişir ve yüksek riskli hasta gurubunda bu oran %25 e kadar çıkabilir. Oddi
sfinkteri manometrisi yapılan vakaların yaklaşık 1/4 inde akut pankreatit oluşabilmektedir. Sfinkter Oddi
manometrisi sırasında sıvı infüzyonunun yanısıra aynı zamanda sıvıyı aspire edebilen manometrik kateterlerin
kullanılmasıyla pankreatit riski azaltılabilmektedir.
ERCP yapılan vakaların %35-70 inde işlem sonrasında asemptomatik hiperamilazemi görülür. Serum amilaz
seviyelerinin yükselmesine rağmen bu hastaların ancak %7-10 unda hafif-orta şiddette, %1-3 ünde de ağır
derecede pankreatit gelişir. Mortalite %0.01 civarındadır (20). ERCP sonrası gelişen pankreatitlerin büyük
çoğunluğunu hafif şiddette pankreatitler oluşturur ve hastanede kalma süresi genelde 4 günden azdır. Bununla
birlikte orta (hastanede kalma süresi 4-10gün ) ve ağır (hastanede kalma süresi >10 gün) şiddette pankreatit
vakalarında hastanede kalma süresi uzayabilir. Bu tür sınıflamalar pankreatitin şiddetini belirlemede kullanılan
kriterlerin farklı olması nedeniyle değişik merkezlere göre farklılık gösterir. ERCP sonrasında serum amilaz
seviyesininin normalin 5 katına kadar yükselmesi pankreatit için bir kriter olarak alındığında insidens düşerken
bir geceden fazla hastanede kalmayı gerektirecek karın ağrısı ile birlikte serum amilaz seviyesinde normalin iki
katından daha fazla artış kriter olarak alındığında insidens artmaktadır.
ERCP e bağlı pankreatitte risk faktörleri hastaya ve uygulanan tekniğe bağlı olmak üzere iki gurupta
incelenebilir (21).
Hastaya bağlı faktörler:
-Daha önceki ERCP de pankreatit oluşmuş olması
-Oddi sfinkteri disfonksiyonu
-Kadın hasta
-Serum biluribin seviyesinin normal olması
-Kronik pankreatitin bulunmaması
-Genç yaş gurubunda olmak
Tekniğe bağlı faktörler:
-Güç kanülasyon
-Pankreas kanalına tekrarlayan kontrast enjeksiyonu
-Sfinktere balon dilatasyonu yapılması
5
-Pankreatik sfinkterotomi
-Pre-cut sfinkterotomi
-Pür koagülatif akımla kesi yapılması
Daha önceki ERCP sonrasında pankreatit gelişen vakalarda sonraki ERCP lerde de pankreatit gelişme riski
yüksektir. Daha önce akut pankreatit öyküsü bulunan vakalarda ERCP sonrası gelişen pankreatitin prognozu
daha iyidir. Noniyonik ve düşük osmolariteli kontrast maddelerin kullanımı pankreatit gelişme riskini
azaltmaktadır (22).
[ERCP sonrası gelişen pankreatitin önlenmesinde kullanılan ilaçlar arasında sadece somatostatin ve gabexate mesylate etkili bulunmuştur.
Somatostatin pahalı olduğundan ve herzaman bulunamadığından yaygın olarak kullanılabilen bir ilaç değildir. Onun yerine denenen
octreotide (sandostatin) ise etkili bulunmamıştır. Octreotid Oddi sfinkter basıncını artırması nedeniyle kanülasyonu güşleştirebilir ve bazı
vakalarda pankreatite yol açabilir. IL-10 ile yapılan çalışmalardan elde edişlen sonuçlar çelişkili bulunduğundan rutin kullanıma
girmemiştir. Pankreas kanalına geçici stent yreleştirilmesi ve botox enjeksiyonu uygulanabilecek diğer yöntemlerdir. Geçici stent
yerleştirilmesi yüksek risk gurubundaki hastalarda ERCP sonrası pankreatitin önlenmesi amacıyla tavsiye edilmektedir. ]
PANKREAS DĠVĠSĠUM VE DUODENUM, AMPULLA VE KOLEDOKTAKĠ YAPISAL
BOZUKLUKLAR
Pankreas divisium (PD) embriyolojik gelişim sırasında dorsal ve ventral pankreasın birleşememesi sonucunda
oluşur. Otopsi ve ERCP sonuçlarına göre görülme sıklığı yaklaşık %7 civarındadır. PD ve pankreatit arasındaki
ilişki kesin olarak gösterilmiş değildir. Asemptomatik pankreas divisiumlu hastaların %95 inde teşhis başka bir
sebeple yapılan ERCP sırasında koyulmaktadır. PD u olan hastalarda pankreatit çocukluk yaşlarında değil
genelde erişkin yaşlarda görülmektedir. Karın ağrısı olan PD lu hastaların büyük çoğunluğunda pankreatite ait
bir bulgu olmaksızın irritabl barsak hastalığı semptomları ve karın ağrısına yol açabilecek başka bir patoloji
bulunmaktadır. PD lu hastaların %21 inde kistik fibrozis gen mutasyonu tesbit edilmiştir ve bu oran idyopatik
pankreatitli vakalardakine yakındır (23). Bununla birlikte PD lu vakalarda minor papilladaki relatif darlığın
pankreas sekresyonunun akışını engelleyerek kanal içi basıncı artırdığı ve pankreatite sebep olduğu şeklinde bir
patogenetik mekanizma yaygın olarak kabul görmektedir. Minor papilla sfinkterotomisi, veya minor papillaya
stent yerleştirilmesinden sonra pankreatit ataklarının kesilmesi bu düşünceyi desteklemektedir (24,25). PD lu
hastaların % 60 ında cerrahi sfinkteroplastiden sonra karın ağrısı geçmekte, %80 inde de pankreatit atakları
tekrarlamamaktadır (26). Aksine kronik pankreatit veya başka bir pankreatik patoloji nedeniyle kronik karın
ağrısı olan hastalarda cerrahi veya endoskopik sfinkterotomi ağrı şiddetinde bir azalma oluşturmamaktadır.
PD lu ve rekürran pankreatiti olan hastalarda papillotomiden sonra ağrı ve pankreatit ataklarının geçip
geçmeyeceğini kestirmek güçtür. İV Sekretin testi bu konuda yardımcı olabilir. İV sekretin verilmesinden 15-
30 dk. sonra ultrasonografik olarak pankreas kanalı çapında 1mm veya daha fazla bir genişleme saptanması
testin pozitif olduğunu, pankreatik sekresyon akışında bir engel bulunduğunu ve sekresyonun aksesuar papilla
yoluyla boşalımında bir güçlük olduğunu gösterir. Testin pozitif bulunduğu vakaların papillotomiden daha
belirgin fayda göreceği kabul edilmektedir (24).
Anüler pankreas, duodenal duplikasyon, duodenal kistler ve intraluminal duodenal divertiküller gibi duodenum
anomalileri akut pankreatite yol açabilirler. Bu hastalarda pankreatit oluşumundan duodenum içi basıncın
artması sonucunda pankreatik enzimlerin pankreatik kanala reflüsü sorumlu tutulmuştur.
Duodenumun villöz adenomları, papilla tümörleri, periampuller kistler ve duodenumun Crohn hastalığı da akut
pankreatite sebep olabilecek diğer yapısal bozukluklar arasında sayılabilir. Bu durumda pankreatik kanalın
tıkanması pankreatitin başlıca sebebidir. Crohn hastalığında papillanın inflamasyon nedeniyle tıkanması yanında
pankreasa fistülizasyon, ileal hastalık sonucu oluşan safra yolu taşları, sklerozan kolanjit ve hastalığın
tedavisinde kullanılan ilaçların (SALP, azothiopurin vb.) da pankreatitte sebep olabileceği unutulmamalıdır.
Sklerozan kolanjiti ve özellikle 5cm den daha büyük koledokal kisti olan hastalarda akut pankreatit görülebilir.
Bu hastalarda koledok ve pankreas kanalı birleşerek ortak bir kanal halinde duodenuma açılmaktadır. Safranın
pankreatik kanala regürjitasyonu ve geniş kolodok kisti tarafından pankreatik kanalın kompresyonu
patogenezden sorumlu tutulmuştur (27).
Pankreatik kanalın benin ve primer veya metastatik malin tümörleri, parazit enfestasyonları (askaris
lumbrikoides, klonorsis sinensis) kanalda tıkanıklığı yol açmak suretiyle pankreatit oluşturabilirler (28,29).
Pankreas kanseri vakalarının %3 ünde hastalık akut pankreatit kliniği ile kendini gösterebilir. Seyrek olarak
pankreasın metastatik tümörlerinde pankreatit görülebilir.
Kistik fibrosis genellikle çocukluk yaşlarında pankreatit oluşturan bir hastalık olmakla birlikte vakaların küçük
bir kısmında pankreatit genç erişkin yaş döneminde hastalığın ilk bulgusu olabilir.
ODDĠ SFĠNKTERĠ DĠSFONKSĠYONU (OSD)
6
Oddi sfinkteri disfonksiyonu (OSD), sfinkterdeki fonksiyonel veya striktürel bozukluk sonucu meydana gelen
semptomların oluşturduğu bir tablodur. OSD nun başlıca iki tipi bulunur; Sfinkterin bazal basıncının artmış
olduğu sfinkter fibrozu ile birlikte olan tip (sfinkter stenozu) ve sfinkter fonksiyon bozukluğu (sfinkter
diskinezisi) ile birlikte olan tip. Oddi sfinkteri stenozunda bazal sfinkter basıncı yükselir (>40mmHg) ve
amilnitrit ve nifedipin gibi düz kas gevşetici ajanlarla azalmaz. Oddi sfinkteri diskinezisinde de bazal sfinkter
basıncı yüksek olmakla birlikte düz kas gevşetici ajanlar uygulandığında basınç düşer. Sfinkterdeki fazik
kontraksiyonların şiddetinde, frekansında ve retrograd dalga ileti sıklığında artış ve kolesistokinin
enjeksiyonlarına paradoksal cevap alınması Oddi sfinkteri dsikinezisinin diğer manometrik bulgularıdır.
Kolesistokinin normalde sfinkter basıncını düşürdüğü halde
sfinter diskinezisi olan vakalarda kolesistokinin
uygulanması ile sfinkter basıncı yükselir (30).
OSD vakalarının %10 kadarında tekrarlayan pankreatit atakları görülebilir. OSD daki pankreatit atakları genelde
tekrarlayan karın ağrıları ile seyreden ve klinik olarak farkına varılamayan hafif seyirli ataklar şeklindedir. OSD
olan hastaların 1/3 inde pankreasta kronik pankreatit bulguları saptanırken kronik pankreatitli hastaların da
yaklaşık %85 inde OSD bulgularına rastlanmaktadır (31). Oddi sfinkteri manometrisinde OSD bulguları olan
idyopatik
pankreatitli
hastalarda
sfinkterotomi
yapılması
pankreatit
ataklarının
tekrarlamasını
engellemektedir.(32). OSD da karın ağrısının pankreatite bağlı olup olmadığını anlamak herzaman mümkün
olamayabilir. Bu hastalarda somatizasyon, ağrı persepsiyonunda değişiklik, duodenal hiperaljezi, depresyon ve
obsesif kompulsiv kişilik yapısı gibi özelliklerin sık görüldüğü bilinmektedir (33).
Oddi sfinkteri manometerisi sırasında pankreatik kanalın kanülasyonu pankreatite yol açabilir (%30).
[Sağlıklı kişilerde ortalama koledok içi basınç 15 mmHg, Oddi sfinkterinin bazal basıncı ise 25mmHg (3-35mmHg) arasındadır.
Sfinkterin fazik kontraksiyonlarının amplitüd ve freakansı ise sırasıyla 135mmHg (120-200mmHg ) ve 6/dk (3-12/dk) dır.
Klinik bulgularına göre OSD üç guruba ayrılabilir;
Gurup-1: Bu gurup OSD kesin olarak bulunan hastaları kapsar, aşağıdaki kriterlerin tümünün bulunması gerekir;
-Tipik biliyer traktüs ağrısı.
-Serum alkali fosfataz ve /veya biluribin seviyelerinde normalin en az iki katı artış.
-Koledok çapının 12 mm den kalınolması
-ERCP sırasında verilen kontrast madde boşalımında gecikme.
Gurup-2: Bu gurupta OSD olma olasılığı olan hastalar bulunur;
-Tipik biliyer traktüs ağrısı.
-1.guruptaki 2,3 veya 4. kriterlerden bir veya ikisinin bulunması.
Gurup-3: Bu gurupta ‘idyopatik rekürran pankreatit’ li hastalar bulunur;
-Bir veya daha fazla sayıda pankreatit atağı geçirilmesi.
-Biliyer traktüs veya pankreasta striktürel bir anormalliğin olmaması ve alkol alımı hikayesinin bulunmaması. (30).
TRAVMA
Penetran veya künt travmalar sonrasında pankreas hasarlanabilir ve pankreatit oluşabilir. Bir çok olguda diğer
batın içi organlar da etkilenir. Otomobil kazalarında olduğu gibi karına gelen künt travmalarda pankreas
vertebraların önünde sıkışarak zarar görebilir. Bu tür travmalarda pankreasta hasarlanma olup olmadığının
anlaşılması yapılacak cerrahi girişimin sınırlarının belirlenmesi bakımından önemlidir. Karın travmalarından
sonra pankreasta hasarlanma olmadan da serum amilaz seviyesinin yükselebileceği unutulmamalıdır.
Bilgisayarlı tomografi (BT) tanıda yardımcıdır. Pankreasta genişleme, ödem, subkapsüler hematom ve
pankreatik kanalda hasarlanma olduğunda pararenal bölgede sıvı birikimi BT de görülebilecek bulgulardır. Bazı
vakalarda pankreasta hasarlanma olmasına rağmen BT travmadan sonraki 24-48 saat içinde normal bulgular
verebilir. Klinik ve radyolojik bulgular pankreatik hasarlanmanın varlığını düşündürdüğünde kesin tanı için
ERCP yapılması gerekir. Pankreas kanalı sağlam olduğunda ve karın içindeki diğer organlarda belirgin bir
hasarlanma bulunmadığında cerrahi girişime gerek yoktur. Pankreatik kanalda yırtılma saptandığında,diğer karın
organlarında bir hasarlanma yoksa pankreas kanalına stent yerleştirilmesi yeterli olabilir. Pankreasın travmatik
hasarlanmalarından sonra vakaların yaklaşık 1/3 inde eksternal fistüller oluşmaktadır. Karaciğer, dalak,
böbrek,duodenum ve kolon gibi diğer batın içi organlardaki hasarlanma ciddi olmadığı taktirde pankreatik
travmalarda prognoz genelde iyidir. Pankreas kanalındaki hasarlanma striktür ve obstrüktif pankreatit
oluşumuna sebep olabilir (34,35).
POSTOPERATĠF PANKREATĠT
7
Postoperatif pankreatit diğer sebeplere bağlı olarak gelişen pankreatitlere oranla daha yüksek bir mortaliteye
sahiptir. Safra yollarına, mideye ve pankreas çevresindeki dokulara yönelik cerrahi girişimler sonrasında
pankreatit oluşabilir.
Karaciğer transplantasyonlarından sonra hastaların %6 sında akut pankreatit gelişir ve vakaların 1/3 i kaybedilir.
Renal transplantasyonlar ve kardiyopulmoner bypass dan sonra oluşan pankreatitlerde de benzer mortalite
oranları söz konusudur. Mortalitenin yüksek oluşundaki önemli faktörlerden biri teşhisin gecikmesi ve
postoperatif dönemde kulanılan analjeziklerin karın ağrısını gizlemeleridir. Hipotansiyon, infeksiyonlar ve
kullanılan ilaçlar da postoperatif pankreatit gelişimine katkıda bulunabilecek diğer faktörlerdir (36).
GEBELĠK
Gebelikte akut pankreatit çok nadir görülen bir durumdur ve yaklaşık olarak 10.000 gebelikte bir görülür.
Gebelik sırasında görülen pankreatitin %70-90 ında sebep safra taşıdır ve semptomatik taş hastalığında görülme
sıklığı daha fazladır. Alkol, hipertrigliseridemi, hiperkalsemi ve travma gebelik sırasında oluşan akut pankreatite
sebep olabilecek daha nadir diğer sebeplerdir. Hastalığın kliniği gebe olmayanlardan farklı değildir. Pankreatit
gelişen gebelerde erken doğum riski artmıştır. Fetal kayıp %10-37, maternal kayıp ise %3-20 arasında
değişebilen oranlarda bildirilmiştir.
Safra kesesi taş hastalığı gebe kadınların %8 inde görülür. Genç yaşta (<25) çok doğum yapan (>2) gebelerde
safra taşı oluşma riski artmaktadır. Gebelik sırasında değişen östrojen ve progesteron seviyelerinin safranın
bileşimini ve safra kesesi motilitesini etkilemesinin taş oluşumunu kolaylaştırdığı düşünülmektedir. Östrojen
safrada kolesterol satürasyonunu artırarak, progesterone da safra kesesi boşalımını geciktirrerek safra
kesesinde taş oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Gebelik sırasında kadınların %30 unda biliyer sistemde safra
çamuru oluşmakta ve %2 sinde de yeni safra taşı gelişmektedir. Risk 2 ve 3 trimestrede ve postpartum dönemde
1. ayda artmaktadır. Yapılan çalışmalarda postpartum dönemdeki gebelerin %26 sında safra çamuru, %5 inde de
safra taşı bulunduğu gösterilmiştir. Aynı gebelerin ultrasonografi ile 1 yıllık takiplerinde daha önce safra
çamuru saptanan gebelerin %95 inde bu görünümün kaybolduğu, safra kesesinde taş saptanan gebelerin ise
sadece %13 ünde safra kesesinin normal göründüğü tesbit edilmiştir. Epidemiyolojik çalışmalar kadınların
doğumdan sonraki 5 yıl içinde safra taşı oluşumu bakımından normal popülasyona göre artmış bir riske sahip
olduklarını göstermiştir.
Safra kesesi taşına bağlı komplikasyonlar gebelerde jinekoloji dışı cerrahi girişim gerektiren sebepler arasında
appendektomiden sonra ikinci sırada yer almakla beraber semptomatik hastalık seyrek görülür. Safra taşı olan
gebelerin yaklaşık %60-80 i asemptomatiktir ve teşhis genellikle rutin olarak yapılan ultrasonografik inceleme
sırasında tesadüfen koyulur. Akut kolesistit seyrek görülen bir komplikasyondur (1-8/10.000). Gebelikte
koledok taşı nadirdir ve kolesistektomi yapılan gebelerin ancak %10 unda saptanır. Gebelik döneminde görülen
sarılıkların yaklaşık %7 si koledok taşına bağlıdır. Gebelikteki biliyer sistem taş hastalığının ciddi bir
komplikasyonu olan akut pankreatit gebelik sırasında görülen pankreatitlerin %70-90 ından sorumludur ve
genellikle 3.trimestrde görülür.
[Tanıda anamnez, serum amilaz seviyesi ölçümü ve ultrasonografi yardımcıdır. Koledokda taş varlığının gösterilmesinde kullanılabilecek
diğer güvenli bir yöntem de endoskopik ultrasonografidir. MR kolanjiografi özellikle 1.trimestrdeki vakalarda önerilmez. Biliyer
obstruksiyonu, kolanjiti veya pankreatiti olan gebelerde ERCP ve papillotomi- taş ekstraksiyonu önerilmektedir. Gebe hastada ERCP
sırasında komplikasyon görülme oranı %8 civarındadır. Gebelik sırasında ERCP nin ne zaman yapılacağı konusu halen tartışmalıdır.
Radyasyon hasarı ve düşük olasılığının daha az olması nedeniyle 2.trimestr en uygun zaman gibi görünmektedir. İşlem sırasında uterusun
alacağı dozun mümkün olduğunca azaltılmasına çalışılır. Teratojenitenin önlenmesi amacıyla fetusun alacağı kümülatif radyasyon dozunun
500 mrem (0.5 rad) den az olması gerekir. Kontrast madde olarak gebeye ve fetusa toksik olmaması nedeniyle Diatriozate tercih edilir.
Psödokist, apse ve nekrotizan pankreatit gelişen vakalarda gerekirse cerrahi veya endoskopik girişim uygulanmalıdır (37). Cerrahi girisim 2.
trimestrde daha güvenlidir. 3.trimestrde kolesistektomi erken doğum riskini artırmaktadır. Gebelikte Laparoskopik kolesistektomi giderek
artan bir sıklıkla kullanılmaktadır.]
Gebelik sırasında görülen pankreatitin diğer bir sebebi de hiperlipidemi olabilir. Özellikle 3.trimestrde
trigliserid seviyeleri artarsa da seyrek olarak 300mg/dl nin üzerine çıkar, ancak lipid metabolizması bozukluğu
olan kadınlarda bu artış daha belirgin olabilir.
ENFEKSĠYONLAR
Bir çok infeksiyon ajanı akut pankreatit oluşturabilir. Bir infeksiyon ajanının pankreatit oluşturduğunu
söyleyebilmek için organizmanın pankreas dokusunda veya pankreatik kanalda kültür veya boyama teknikleri
ile gösterilmesi gerekir. Pankreatik sekresyonda ve kanda sorumlu olduğu düşünülen organizmanın üretilmesi
veya karakteristik pankreatit bulguları ile birlikte serolojik testlerin pozitifliği tanıda yardımcı olabilir. Herhangi
bir enfeksiyon ajanına bağlı karakteristik bir klinik tablo varlığında akut pankreatit geliştiğinde pankreatitten bu
organizmanın sorumlu olabileceği düşünülmelidir. İnfeksiyon ajanı pankreatit oluşturmadan da pankreasta
bulunabileceğinden idyopatik pankreatitte rutin olarak bir infeksiyon etkeninin aranmasına gerek yoktur.
8
Virüsler (kabakulak, koksaki virüs, hepatit B, sitomegalovirüs, varisella zoster, herpes simpleks, Epstein-Barr,
hepatit A ) , bakteriler ( mycoplazma, legionella, leptospira, salmonella, tüberküloz ve bruselloz), mantarlar
(aspergillus, kandida albikans) ve parazitler (Toksoplazma, kriptosporidium, askaris, klonorsis sinensis)
pankreatit oluşturabilir. Askaris papilla yoluyla pankreatik kanala girerek kanalı tıkamak suretiyle pankreatite
sebep olabilir.
AIDS li hastalarda akut pankreatit görülme sıklığı artmıştır. Pankreası etkileyen enfeksiyonlar bu hastalardaki
pankreatitlerin 2/3 sinden sorumludur. En sık görülen enfeksiyon etkenleri CMV, Toxoplazma gondii,
cryptosporidium, Mycobacterium tuberculosis ve Mycobacterium avium dur. AIDS li hastaların tedavisinde
kullanılan didanosine, pentamidine ve co-trimoksazol gibi ilaçlar da pankreatitte yol alçabilirler (1,12).
VASKÜLER HASTALIKLAR
İskemi seyrek olarak pankreatite yol açabilir. Genellikle hafif şiddette pankreatit gelişmekle birlikte bazı
vakalarda fatal nekrotizan pankreatit görülebilir. Vaskülitler (SLE, PAN), atheromatöz emboliler, intraoperatif
hipotansiyon, hemorajik şok, aşırı dozda ergotamin kullanımı, hepatosellüler kanserin transarteriyel
kemoembolizasyonu ve kardiyopulmoner bypass iskemik pankreatitin görülebileceği durumlar arasında
sayılabilir (16,38,39,40,41). Poliarteritis nodosalı hastaların yaklaşık %4 ünde pankreatit gelişebilmektedir.
Akut pankreatit seyrek olmakla birlikte sistemik lupuslu hastalarda ilk belirti olabilir. Bu hastalarda vaskülitin
diğer sistemik bulgularının da klinik tabloya eşlik etmesi tipiktir. Bazı vakalarda BT bulguları silik olabilir (42).
Kalp cerrahisi uygulanan hastaların %25 inde serum amilaz seviyeleri yükselmekte ve hastaların %1 inde
nekrotizan pankreatit gelişmektedir (16). Preoperativ renal yetersizlik, postoperatif hipotansiyon ve yüksek
dozda kalsiyum infüzyonu kardiyopulmoner bypass sonrasında pankreatit gelişme riskini artıran faktörleridir
(43).
OTOĠMMUN (SKLEROZAN) PANKREATĠT
Otoimmun pankreatit ilk kez Sarles ve ark. Tarafından 1965 de hipergamaglobulinemisi olan bir hastada
tanımlanmıştır. Daha sonra primer otoimmun pankreatitin diğer otoimmun hastalıklara eşlik eden pankreatitten
farklı bir hastalık olduğu anlaşılmış ve primer otoimmun (sklerozan) pankreatit deyimi kullanılmaya
başlanmıştır. Erkek:kadın oranı 3:1 dir. Her iki cinste eşit sıklıklta görüldüğünü bildiren yayınlar da mevcuttur.
Radyolojik olarak pankreatik kanalda düzensiz daralmalar,pankreasta ödematöz genişleme, obstrüktif sarılık ve
hipergamaglobulinemi başlıca klinik bulgularıdır. Pankreasta kist formasyonu ve kalsifikasyon görülmemesi
tipiktir. Serumda IgG4 ve IgG4 içeren dolaşan immun kompleks seviyeleri artmıştır ve streoid tedavisi
sonrasında normal düzeylere iner. IgG4 alt sınıflarını içeren immun komplekslerinin oluşumunun hastalığın
ortaya çıkmasında rol oynadığı düşünülmektedir. Serum anti-nükleer, anti-laktoferrin, anti-karbonik anhidraz 2
ve daha seyrek olarak da anti-düzkas antikorları ve romatoid faktör pozitif bulunabilir. Ayırıcı tanıda birlikte
bulunabilecek Sjögren sendromu gibi diğer otoimmun hastalıkların düşünülmesi gerekir.
Alkolik pankreatitteki dukt distorsiyonu, kalsifikasyon, psödokist oluşumu ve nekrozun aksine otoimmun
pankreatitin histolojik bulguları orta ve büyük çaptaki interlobuler duktusların çevresinde tıkanmaya ve fibroza
yol açan lenfositik iltihabi hücre infiltrasyonudur.
Primer otoimmun pankreatitte klinik bulgular genelde siliktir ve akut ağrılı ataklar daha nadirdir. Obstrüktif
sarılık sık görülür. Steroid tedavisine semptomatik ve radyolojik yanıt alınması karakteristiktir. Bu hastalarda
diğer pankreatitlerden farklı olarak pankreastan insülin sekresyonu genellikle normal düzeyde devam eder
(44).
HEREDĠTER PANKREATĠT
Herediter pankreatit tekrarlayan akut pankreatit atakları ile seyreden ve otozomal dominant geçiş gösteren
kalıtsal bir hastalıktır. Hastaların hemen tümünde tekrarlayan ataklar sonunda ekzokrin ve endokrin yetersizlik
le seyreden kronik pankreatit gelişir. En az iki aile bireyinde pankreatit görülmesi ve karın ağrılarının çocukluk
döneminde başlaması halinde herediter pankreatitten şüphelenmek gerekir (45). Hastaların çoğu tanı
konulmadan önce peptik ülser ve sebebi bilinmeyen kronik karın ağrısı nedeniyle izlenirler. İlk ağrı peryodundan
sonra yapılan incelemelerde genellikle pankreas kanalı içinde taş bulunur. Bazı hastalarda bu taşlar kalsiyum
taşı olmayıp radyolusent protein taşları olabilirler.
Herediter pankreatitte genetik defektin 7 kromozomun uzun kolunda (7q35) yerleşmiş olan katyonik tripsinojen
genindeki (PRSS1) mutasyonlar olduğu anlaşılmıştır. Bu güne kadar R117H (R122H), N211 (N291) ve daha az
olarak ta A16V olmak üzere üç çeşit mutasyon tanımlanmıştır. Bu mutasyonlar sonucunda normalde tripsinin
pankreas içindeki aktivasyonunu engelleyen mekanizmalar aksamakta (pankreatik sekretuar tripsin inhibitörü )
ve tripsinin pankreas içinde otoaktivasyonu sonucunda pankreatit oluşmaktadır. R122H mutasyonu saptanan
9
hastalarda pankreatit semptomları daha erken yaşlarda ortaya çıkar ve bu guruptaki hastalarda pankreasın
ekzokrin yetersizliğine daha sık rastlanır. Endokrin pancreas yetersizliği R122H ve N291 mutasyon guruplarında
aynı sıklıkta görülür. Her iki gurupta da alkol kullanımı semptomların ortaya çıkmasına yol açabilir. (46)
Herediter pankreatitli hastalarda pankreas kanseri görülme sıklığı normal popülasyona göre yaklaşık 50 kat daha
fazladır ve daha erken yaşlarda ortaya çıkma eğilimindedir. (70 yaşındaki kümülatif risk %40) (46,47).
[30 yaş üzerindeki herediter pankreatitli hastaların radyolojik yöntemlerle (CT, endosonografi) taranması, ERCP sırasında elde edilen
pankreas sekresyonunda k-ras mutasyonu araştırılması ve pozitif bulunan vakaların p53, p16 ve aberran metilasyon yönünden genetik
analizi pankreatik duktal karsinomun erken dönemde teşhisinde yardımcı olabilir. Bazı merkezler bu hastalarda total pnakreatektomi
yapılmasını tavsiye etmektedir.] (48).
ĠDYOPATĠK PANKREATĠT
Akut pankreatit vakalarının yaklaşık 1/4 inde etyolojik faktör saptanamaz. Bu vakaların çoğunda (>%95) ilk
ataktan sonra genellikle hastalık tekrarlamaz ve genellikle sebebin araştırılmasına yönelik ayrıntılı tetkiklerin
yapılmasına gerek yoktur. İdyopatik pankreatit düşünülen hastalarda pankreatit atağı ikiden fazla tekrarladığında
biliyer etyolojinin uzaklaştırılması bakımından laparoskopik kolesistektomi ve endoskopik sfinkterotomi
önerilebilir. Kolesterol kristallerinin saptanması amacıyla safranın mikroskopik incelenmesi tanıda yardımcı
olabilecek bir testtir ancak testin negatif olması kolesistektomi yapılması düşünülen vakalarda sonucu
etkilemeyeceğinden rutinde kullanılan bir test değildir (49). Safra taşı olmadığından emin olunan idyopatik
pankreatitli vakalarda mutlaka yapılması gereken ikinci şey pankreas kanseri olasılığının uzaklaştırılmasıdır.
(12). Prospektif çalışmalarda idyopatik pankreatit vakalarının 2/3 ila 3/4 ünde sebebin aslında biliyer
mikrolithiasis olduğu saptanmış ve bu hastaların kolesistektomi ve sfinkterotomiden fayda görebilecekleri ileri
sürülmüştür. (50,51) (Tablo-3). İdyopatik pankreatitli vakalarda tavsiye edilen diğer bir yaklaşım pankreatit
atağı sonrasında biliyer etyoloji olasılığının uzaklaştırılması amacıyla 3 yıl boyunca 3-6 aylık aralarla biliyer
sistem ultrasonografisinin yapılmasıdır.
ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN AKUT PANKREATĠT
Çocuklarda pankreatite yol açan sebepler erişkinden farklıdır. Literatürde akut pankreatit tanımlanan en küçük
olgu 1 aylıktır. Çocukluk çağında geçirilen pankreatitlerin yaklaşık %20 sinden travma, %20 sinden biliyer
sistem hastalıkları, %15 inden farmakolojik ajanlar, %10 undan enfeksiyonlar, %6 sından konjenital anomaliler
(pankreas divisium, pankreatik duktal kistler vb.) sorumluyken vakaların %20 sinde bir sebep bulunamaz (51).
Tablo-3. Ġdyopatik akut pankreatittte etyoloji
Okült biliyer sistem taş hastalığı (Ultrasonografi negatif)
Teşhis edilmemiş hipertrigliseridemi
Oddi sfinkteri, safra ve pankreas kanalındaki anomaliler
Pakreas kanseri, ampulla tümörü
Oddi sfinkter disfonksiyonu
Kistik fibrozis
KAYNAKLAR
1- DiMagno EP, Chari S. Acute pancreatitis. Acute pancreatitis. In: Gastrointestinal and liver disease. Eds:
Sleisenger M, Friedman LS Saunders,New York,2002,s:551-671.
2- Moreau JA, Zinsmeister AR, Melton LJ, et al: Gallstone pancreatitis and the effect of cholecystectomy. Mayo
Clin Proc 63:466, 1988.
3- Ko CW, Sekijima JH, Lee SP: Biliary sludge. Ann Intern Med 130:301, 1999
4- Lopez AJ, O"Keefe , Morrissey M, et al: Ceftriaxone-induced cholilithiasis. Ann Intern Med 115: 712, 1991.
5- Ettestad PJ, Campbell GL, Welbel SF, et al: biliary complications in the treatment of unsubtantiated Lyme
disease. J Infect Dis 171:356, 1995
10
6- Ros E, Navarro S, Bru C, et al: Occult microlithiasis in "idiopathic" acute pancreatitis: Prevention of relapses
by cholecystectomy or ursodeoxycholic acid therapy. Gastroenterology 101: 1701, 1991.
7- Lee S, Nichols JF, Park HZ: Biliary sludge as a cause of acute pancreatitis, N Engl J Med 326:589, 1992
8- Morgenroth K, Kozuschek W. Etiology of pancreatitis.In:Pancreatitis Eds: Morgenroth K, Kozuschek W.
Solvay Pharm. New York 1991,s:30-33.
9- Korsten MA, Haber PS, Wilson JS, et al: The effect of chronic alcohol administration on cerulein-induced
pancreatitis. Int J Pancreatol 18:25, 1995.
10- Foitzik T, Fernandez-del Castillo C, Rattner DW, et al: Alcohol selectively impairs oxygenation of the
pacnreas. Arch Surg 130:357, 1995.
11-Glueck CJ, Lang J. Hamer T, et al: Severe hypertrigliyceridemia and pancreatitis when estrogen replacement
therapy is given to hypertriglyceridemic women. J Lab Clin Med 123:18, 1994.
12- Bank S. Acute pancreatitis.In: Clinical practice of Gastroenterology. Ed:Brandt LJ. Current Medicine Inc.
Philadelphia, Vol:2, 1999,pp:1159-1169.
13- Fortson MR, Freedman SN, Webster PD 3 rd: Clinical assesment of hyperlipidemic pancreatitis. Am J
Gastroenterol 90:2134, 1995.
14- Mithofer K, Fernandez-del Castillo C, Frick TW: Acute hypercalcemia sauses acute pancreatitis and ectopic
trypsinogen activation in the rat. Gastroenterology 109:23, 1995.
15- Ward JB, Petersen OH, Jenkins SA. Et al: Is an elevated concentration of acinar cytosolic free ionised
calcium the trigger for acute pancreatitis? Lancet 346:1016, 1995.
16- Fernández-del Castillo C, Harrienger W, Warshew AL, et al: risk factors for pancreatic cellular injury after
cardiopulmonary bypass. N Engl J Med 325:100, 1996.
17- Ruenzy M, Layer P: Drug-associated pancreatitis:Fact and fistion. Pancreas 13:100, 1996.
18- McArthur KE: Review article: Drug-induced pancreatitis. Aliment Pharmacol Ther 10:23, 1996.
19- Lankisch PG, Droege M, Gottebleben F: Drug-induced acute pancreatitis: Incidence and severity. Gut
37:565, 1995.
20-Aliperti
G:
Complications
related
to
diagnostic
and
therapeutic
endoscopic
retrograde
cholangiopancreatography. Gastrointest Endosc Clin North Am 6: 379, 1996.
21- Elta GH. Post-ERCP complications:Prevention and management. AGA Postgraduate course syllabus. May
17-18,Orlando 2003, pp: 133-137.
22- Chen HY, Abdulian JD, Excalante-Glorsky S, et al: Clinical outcome of post-ERCP pancreatitis:
relattionship to history of previous pancreatitis. Am J Gastroenterol 90:2120, 1995.
23- Choudari CP, YU AC, Imperiale TF, et al: Signicance of heterozygous cystic fibrosis gene (cystic fibrosis
transmemrane conductance regulator mutations) in idiopathic pancreatitis (abstract). Gastroenterogy 114:A447,
1998.
24- Warshaw AL, Simeone JF, Schapiro RH, et al: Evaluation and treatment of the dominant dorsal duct
syndrome (pancreas divisum redefined). Am J Surg 159:59, 1990.
25- Lans JI, Geenen JE, Johanson JF, et al: Pancreas divisum: To stent or not to stent. Gastrointest Endosc
38:430, 1992.
26- Lehman GA, Sherman S: Pankreas divisum. Diagnosis, clinical signicance, and management alternatives.
Gastrointest Endosc Clin North Am 5: 145, 1995
27- Swisher SG, Cates JA, Hunt KK, et al: Pancreatitis associated with adult choledochal cysts. Pancreas 9:633,
1994.
28- Heller SJ, Ferrari AP, Carr-Locke DL, et al: Pancreatic duct stricture caused by islet cell tumors. Am J
Gastroenterol 91:147, 1996.
29- Loftus EV, Ör, Olivares-Pakzad BA, Batts KP, et al: Intraductal papillary-mucinous tumors of the
pancreas-clinicopathologic features, outcome, and nomenclature. Gastroenterology 110:1909, 1996.
30- Fogel EL,Sherman S. Performance of Oddi Manometry. Clin Persp Gastroenterol 2001;4: 165-173.
31- Tarnasky PR, Hofman B, Aabakken L, et al: Sphincter of Oddi dysfunciton is associated with chronic
pancreatitis. Am J Gastroenterol 92:1125, 1997.
32- Novis BH, Bomman PC, Girdwood AW, et al: Endoscopic manometry of the pancreatic duct and sphincter
zone in patients with chronic pancreatitis. Dig Dis Sci 30:225, 1985.
33- Geenen JE, Hogan WJ, Doods WJ. Sfincter of Oddi. In: Gastroenterologic endoscopy. Ed: Sivak M. WB
Saunders Company. Philadelphia 1987,pp:735-51.
34- Madiba TE: Mokoena TR: Favurable prognosis after surgical drainage of gnushot, stab, or blunt trauma of
the pancreas. Br J Surg 82:1236, 1995.
35- Degiannis E, Levy RD, Potokar T, et al: distal pancreatectomy for gunshot injuries of the distal pancreas. BR
J Surg 82:1240, 1995.
36- Camargo CA, Greig PD, Levy GA, et al: Acute pancreatitis following liver transplantation. J Am Coll Surg
181:249, 1995.
11
37- Dobrucalı A.Gebelikte gastrointestinal sistem hastalıkları. Gastroenterolojide klinik yaklaşım. Ed: Yurdakul
İ,ŞentürkH,Tuncer M,Göksoy E. Deomed yayıncılık,Istanbul 2004,pp:215-228.
38- Takasaki M, Yorimitsu Y, Takahashi I, et al: Systemic lupus erythematosus presentinf with drug-unrelated
acute pancreatitis as an inintial manifestation. Am J Gastroenterol 90:1172, 1995.
39- Watts RA, Isenberg DA: Pancreatic disease in the autoimmune theumotic disorders. Semin Arthritis Rheum
19:158, 1989.
40- Molenaar W, Lamers CB: Cholesterol crystal embolization to liver, gallbladder, and pancreas. Dig Dis Sci
41: 1819, 1996.
41- Warshaw AL, O Hara PJ: susceptibility of the pancreas to ischemic injury in shock. Ann Surg 188: 197,
1978.
42- Duncan HV,Achara G. A rare initial manifestation of systemic lupus erythematosus- Acute pancreatitis: A
case report and review of the literature JABEP 2003;16:334-338.
43- Reilly PM, Toung TJ, miyachi M, et al: Hemodynamics of pancreatic ischemia in cardiogenic shock in pigs.
Gastroenetorloy 113:938, 1997.
44- Khalid A, Whitcomb DC. The importance of autoimmune pancreatitis. Gastroenterology 2001;121:1518-
1519.
45-Comfort MW, Steinberg AG: Pedigree of a family with hereditary chronic delapsing pancreatitis.
Gastroenterology 21:54, 1952.
46-Sweeney J,Ulrich CD.Genetics of pancreatic disease. Clin Persp Gastroenterol 2002;5:110-116.
47- Lowenfels AB, Maisonneuve P, DiMagno EP, et
al:
Hereditary pancreatitis andthe risk of pancreatic cancer.
J Natl Cancer Inst 89:442, 1997.
48- Charnley RM. Hereditary pancreatitis.World J Gastroenterol 2003;9:1-4.
49- Steinberg WM, Geenen JE, Bradly EL 3 rd, et al: Controversies in clinical pancreatology. Reccurrent
"idiopathic" acute pancreatitis: Should a laparoscopic cholecystectomy be the first procedure of choice? Pancreas
13:329, 1996.
50- Grendell JH. Acute pancreatitis.Clin Persp Gastroenterol 2000;3:327-333
51- Steinberg W,Tenner S. Acute pancreatitis. N Eng J Med 1994;330:1198-1210.
Dostları ilə paylaş: |