Klinik Gelişim
Kişilik bozuklukları konusu son 30 yılda giderek daha
çok ilgi odağı olmuştur. Bunun başlıca üç nedeni vardır.
Birincisi, sosyo-kültürel ve aile ilişkilerindeki değişiklik-
lere bağlı olarak, kişilik bozukluklarına rastlanma sıklı-
ğındaki artıştır. İkincisi, kişilik bozukluklarının aile içi
ilişkilerde, sosyal ve mesleki uyumda önemli sorunlara
yol açmasıdır. Üçüncü etken de, kişilik bozukluklarında
daha önce pek bir şey yapılamayacağı inancı yaygınken,
giderek tedavi edilebilir olduğunun görülmesidir.
Tanım
Kişilik bozuklukları; kişinin kendi kültürüne göre, bek-
lenenden önemli ölçüde sapmalar gösteren, süreklilik
arz eden bir iç yaşantılar ve davranışlar örüntüsüdür.
Ergenlik ya da genç erişkinlik yıllarında başlar, zamanla
kalıcı olur ve sıkıntıya ya da işlevsellikte bozulmaya yol
açar. Herkeste çeşitli biçimlerde görülebilecek kişilik
özelliklerinin, kişilik bozukluğu olarak değerlendirilebil-
mesi için, bunların esneklikten yoksun ve uyum bozucu
olması, işlevsellikte belirgin bir bozulmaya ya da kişisel
sıkıntıya neden olması gerekmektedir.
1
Değişmeyen bu tutum ve davranış kalıpları şu alanlarda
kendini gösterir:
Düşünce farklılıklarında (kişinin kendisini, başkala-
rını ve olayları yorumlama biçiminde),
Duygulanım farklılıklarında (duygusal tepkilerin
görülme aralığı, yoğunluğu, değişkenliği ve uygun-
luğu),
İnsanlar arası ilişkilerde yaşanan zorluklarda,
İtkilerini kontrol etmekte yaşanan zorluklarda.
1
Epidemiyoloji
Ülkemizde kişilik bozukluklarının yaygınlığı ile ilgili
araştırmalar yapılmamıştır. ABD ve diğer bazı ülkelerde
yapılan araştırmalarda, kişilik bozukluklarının yaygınlığı
%10- 30 arasında bildirilmektedir. Sınırda (borderline)
kişilik örgütlenmesine ise genel nüfus içinde rastlanma
oranı %20-30’dur. Psikiyatrik başvurusu olanlarda ise
%40 oranında rastlanır.
2
1.
2.
3.
4.
Ayırıcı Tanı
Psikoz-nevroz ayrımından
nevroz-sınırda-psikoz ayrımına
20-30 yıl öncesine kadar psikiyatrik bozukluklar psi-
kotik ve nevrotik olarak ayrılmaktaydı. Psikoz, gerçeği
değerlendirme yetisinin ve içgörünün olmaması ile nev-
rotik sorunlardan ayrılmaktaydı. Daha sonraki yıllarda,
psikozlarla nevrozlar arasındaki sınırda yer alan bir grup
insan daha olduğu fark edildi. Psikoza yakın ama psikoz
olmayan, fakat nevrotik gruptan da farklı olan bu grup,
“sınırda” olarak adlandırıldı. Bu grup, gerçeği değer-
lendirme yetisinin dolayısıyla, varsanı ve hezeyanların
olmaması ile psikozlardan, kimlik bütünlüğünün olma-
ması ve ilkel savunma mekanizmalarının kullanılması ile
nevrozlardan ayrılmaktadır.
3,4
Kernberg,
3,4
nevrotik, sınırda ve psikotik kişilik örgüt-
lenmeleri arasında, şu üç nitelik açısından fark olduğunu
belirtmiştir;
Kimlik bütünlüğü
Savunma mekanizmaları
Gerçeği değerlendirme yetisi (Tablo 1).
Kimlik bütünlüğü
Kimlik bütünlüğü; kendilik ve nesne tasarımlarının bü-
tünlüklü, kararlı ve tutarlı olması anlamına gelir. Kendi-
lik tasarımı, kişinin kendisi hakkında; nesne tasarımları
da, başta önemli ilişkileri olmak üzere, başkaları hak-
kındaki kanaatlerinin bileşkesidir. Bir bölümü bilinçli,
bir bölümü bilinçdışıdır. Nevrotiklerde, kişinin kendi
hakkındaki kanaati bütünlüklü ve kararlıdır. Nasıl bir
insan olduğuna, nelerden hoşlandığına ya da hoşlanma-
dığına, neleri önemsediğine dair duygu ve düşünceleri
pek değişmez. Oysa sınırda kişilik örgütlenmesi gösteren
kimselerde bütünlüklü ve kararlı bir kendilik tasarımı
yoktur. Bazen kendisine çok güvenir ve değerli bulur-
ken, bazen hiç güvenmez ve çok değersiz, işe yaramaz
biri olduğunu düşünür ve hisseder. Nelerden hoşlandı-
ğına, neleri önemsediğine ilişkin duygu ve düşünceleri
a.
b.
c.
Kişilik Bozuklukları
Doğan ŞAHİN
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul
Tablo 1: Kernberg’e Göre Nevrotik, Sınırda ve Psikotik Örgütlenme Ayırımı
Grup
Kimlik Bütünlüğü
Savunma Mekanizmaları
Gerçeği Değerlendirme
Nevrotik
Tam
Üst düzey
Tam
Sınırda
Kimlik Dağınıklığı
İlkel
Korunmuş
Psikotik
Yok
Alt düzey
Bozuk
Klinik Gelişim
de çok çabuk değişir. Kişinin kendini algılayışı ve davra-
nışları dengesiz ve tutarsızdır. Nasıl bir insan olduğuna
ilişkin sorulara ya anlamlı yanıtlar veremezler ya da farklı
zamanlarda farklı kendilik parçalarının etkinleşmesine
bağlı olarak birbiriyle tutarsız tanımlamalar yaparlar.
Bazen aynı görüşme içinde, bazen de daha aralıklı olarak
hem kendilerini tanımlayışları, hem de tutum ve davra-
nışları arasında belirgin tutarsızlıklar gözlemlenir.
3,4
Kendilik tasarımlarının olduğu kadar, nesne tasarımları
da bütünleşmemiştir. Hayatındaki önemli kişilere ilişkin
algılayışları ve değerlendirmeleri de anlamlı bir bütün-
lük oluşturmayacak denli yüzeysel ve dağınıktır. Annesi,
babası ve kardeşlerinin nasıl kimseler olduğuna ilişkin
sorulara yanıt verirken ya da onlardan bahsederken, ya
görüşmecinin zihninde bir kişiyi canlandırmaya el ver-
meyecek ölçüde bilgiden yoksun veya dağınık bilgiler
aktarırlar ya da tutarlı bir kişilik çizseler bile, bir süre
sonra bununla hiç uyuşmayan ve tam tersi özelliklerin-
den söz ederler.
Kimlik bütünlüğünün olmaması, aynı zamanda kronik
boşluk duygusu ve can sıkıntısı, yalnızlığa ve terk edil-
meye tahammülsüzlüğün varlığı ile de gözlemlenebilir.
Kendilik tutarlılıkları ve değerleri başkalarının varlığına
bağlı olduğu için, yalnızlığa tahammül edemezler ve
zorlayıcı bir tarzda sosyal olma ihtiyacı hissederler. Bu
durum nesne sürekliliğinin olmamasına bağlıdır. Dola-
yısıyla ancak tutarlı değerleri olan yapılaşmış bir grup
içinde, bu grubun bir parçası olarak tutarlı bir kişilik
sergileyebilirler. Eksik kendilik duygularını, içinde bu-
lundukları sabit gruba göre düzenleyebilirler, bu eksik-
liklerini grupta giderebilirler.
3,4
Duygusal, düşünsel ve davranışsal bakımdan tutarlı bir
kişilik sergileyemez; şiddetli duygusal dalgalanmalar, uç
noktalara varan yargılar, dramatik davranışlar sergilerler.
Dolayısıyla da tutarlı ve belli kararlılıkları olan bir ilişki
sürdüremezler, ilişkilerinde sıcak ve empatik olamazlar.
Savunma mekanizmaları
Nevrotik düzeydeki vakalar; bastırma (represyon) ve
bastırmaya yardımcı olan karşıt tepki oluşturma (reaksi-
yon formasyon), yalıtma (izolasyon), yap boz (undoing),
entellektüelleştirme, ussallaştırma (rasyonalizasyon),
döndürme (konversiyon) gibi savunma mekanizmalarını
kullanırlarken; sınır vakalar, temel savunma mekanizma-
sı olarak bölmeyi (splitting) ve ona yardımcı mekanizma-
lar olarak da ilkel idealleştirmeyi (primitif idealizasyon),
yansıtmanın ilkel türlerini, tüm güçlülük ve değersizleş-
tirmeyi (omnipotans- devalüasyon) kullanırlar.
Sınırda vakalarda savunma mekanizmaları, aynı anda or-
taya çıktığı takdirde anksiyete yaratacak olan, çelişik ego
durumlarını ayrı tutmaya yarar. Çatışmanın bileşenleri,
birbirinden çok iyi ayrışmamış ortak id-ego matriksi içinde,
yani aynı sistem içindedir. Ego ve id çok iyi ayrışmamıştır,
dürtüler egoya nüfuz etmiştir. Dolayısıyla da çatışan du-
rumlar, dürtü ile yüklü ego durumlarıdır. Bunları bölme
ile birbirinden ayrı tutmak suretiyle, çatışma giderilmeye
çalışılır. Bunun bedeli olarak da, ego zayıflığı ve kimlik
dağınıklığı ortaya çıkar. Bölmenin kullanımı bütünlüklü
kendilik ve nesne temsillerinin gelişimini engellemekte,
bu da kimlik dağınıklığına neden olmaktadır.
3,4
Bölme, yukarıda söz edildiği gibi kendilik ve nesne tasa-
rımlarının tutarsızlığı ya da bütünleşmemiş olması yanı
sıra; davranışların, değerlerin, çeşitli konulardaki tutum-
ların ve kısa dönemli yaşam biçimlerinin farklılığında da
kendini gösterebilir. Dönemsel olarak çok farklı yaşam
tarzları gösterebilirler; bir dönem impulsif bir tarzda
rastgele cinsel ilişkiler kuran biri, daha sonra cinsellik-
ten tamamen uzak, dindar bir yaşam sürebilir, sonra da
bambaşka bir yaşam tarzına geçebilir.
3,4
Kendileri, ötekiler ve ilişkileriyle ilgili değerlendirmele-
rinin çarpıtılmış, karikatürize edilmiş, kutuplaştırılmış,
gerçeklikten saptırılmış uç noktalara salınımıyla birlikte
giden, şiddetli duygu ve heyecan dalgalanmaları, aynı
zamanda kimlik dağınıklığının da bir parçasıdır.
3,4
Gerçeği değerlendirme
Gerçeği değerlendirme, kişinin kendi ile kendi olmaya-
nı, iç ile dış kökenli uyaranları ayırt edebilmesi ve kendi
duygularını, davranışlarını ve düşüncelerini gerçekçi bir
şekilde değerlendirebilmesidir. Klinik olarak gerçeği de-
ğerlendirme; hezeyan ve varsanılara kapılmama, garip,
gerçek dışı düşünce ve duyguların bulunmaması, baş-
kalarının gerçeklikle ilgili düşüncelerine uygun şekilde
yaklaşabilme gibi özelliklerle karşımıza çıkar.
Sınırda vakalarda gerçeği değerlendirme kapasitesi
korunmuştur; ancak zaman zaman geçici psikotik çö-
zülmeler, paranoid epizodlar, kendine yabancılaşma ve
gerçeğe yabancılaşma deneyimleri gibi tablolar görülebi-
lir ve genellikle bunlar psikoterapotik manevralar, has-
taneye yatırılma veya düşük doz antipsikotik tedavisiyle
düzeltilebilir.
Kişilik Bozukluğu Türleri
DSM, kişilik bozukluklarını üç ana grupta sınıflandır-
mıştır.
Bunlardan A ve B kümeleri daha çok sınırda kişilik
örgütlenmesi gösterirken, C kümesi daha çok nevrotik
örgütlenme gösteren bireyleri içerir (Tablo 2).
Tablo 2: DSM’ye Göre A, B ve C Kümeleri
A Kümesi
B Kümesi
C Kümesi
Paranoid KB
Antisosyal KB
Çekingen KB
Şizoid KB
Sınırda (Borderline) KB
Bağımlı KB
Şizotipal KB
Histrionik KB
Obsesif Kompülsif KB
Narsisistik KB
Klinik Gelişim
A Kümesi Kişilik Bozuklukları
Paranoid kişilik bozukluğu
Temel özelliği, başkalarının davranışlarını kötü niyetli
olarak yorumlayıp, sürekli bir güvensizlik ve kuşkuculuk
içinde olmalarıdır. Prevalansının; genel toplumda %0,5-
2,5 arasında, yataklı psikiyatri kurumlarında % 10-30
arasında ve ayaktan psikiyatrik tedavi kurumlarında %
2-10 arasında olduğu bildirilmiştir.
1
1. Yeterli bir temele dayanmaksızın, başkalarının kendi-
lerini sömürdüğünden, aldattığından ya da kendileri-
ne zarar verdiğinden kuşkulanırlar.
Yeni tanıştıkları kimselere güvenmez, uzun süre on-
ları gözlemlerler, bir aldatılmayla karşı karşıya gelme-
mek için son derece ihtiyatlı davranırlar. İnsanlarla
ilişkilerine hiç güvenmeyerek ve kuşku ile başlarlar,
zamanla belli bir oranda güven duysalar bile kimse-
ye tam olarak güvenmez, küçük bir olaydan birine
olan güvenlerini kaybederler. Dolayısıyla da hiçbir
zaman gerçek bir dost edinemezler. Eşlerinin ya da
çocuklarının davranışlarından bile, onların kendisini
aldattıkları ya da yalan söylediklerine dair sonuçlar
çıkarabilirler.
2. Dostlarının ya da iş arkadaşlarının kendisine olan bağ-
lılığı ve güvenirliliği üzerine yersiz kuşkuları vardır.
Uzun zamandır tanıyor ve arkadaşlık ediyor olsalar
bile, kimseye tam olarak güvenemezler. Arkadaşlarının
arkasından konuşup konuşmadıkları, kendisine karşı
iyi davransalar bile, içlerinde kendilerine karşı kötü
bir niyetlerinin olup olmadığını sorgularlar. Mesela bir
doğum gününe çağrıldıklarında hatta ısrar edildiğinde
bile, belki de sadece usulen çağırmışlardır ve gerçek-
ten istemiyorlardır gibi değerlendirebilirler.
3. Söylediklerinin kendisine karşı kötü niyetle kullanı-
lacağından yersiz yere korktuklarından ötürü başka-
larına sır vermek istemezler.
Özel yaşamlarına ait bilgileri yakın arkadaşlarından
bile gizlerler. Uzun süredir arkadaşlık ettikleri biri-
ne, mesela, bir kardeşlerinin psikiyatra gittiğini veya
babasının alkol kullandığını ya da anne babasının
ayrılmış olduğu gibi ileride aleyhine kullanılabilece-
ğini varsaydığı şeyleri söylemezler. Kendi hakkında
vereceği bilgilerin ileride aleyhlerine kullanılacağın-
dan kuşkulanırlar. Bu kişiler psikiyatra geldiklerinde
de, haklarında tutulan kartların ve dosyaların ne ka-
dar güvenle saklandığı, bunlara başkalarının ulaşıp
ulaşamayacağı ya da ileride bu bilgilerin karşısına
çıkarılıp çıkarılmayacağı konusunda rahat edemez-
ler. Dolayısıyla, terapistlerine bile güvenmez, bazen
küçük olaylardan güvenlerini yitirip, tedaviyi yarım
bırakabilirler.
4. Sıradan sözlerden ya da olaylardan aşağılandıkları ya
da gözdağı verildiği biçiminde anlamlar çıkarırlar.
Hezeyan düzeyinde olmamakla birlikte, kendileriyle
hiçbir ilgisi olmayan olaylardan, kendileriyle alay
edildiği ya da tehdit edildiklerine dair anlamlar çı-
karırlar. Referans fikri olarak adlandırılan bu belirti,
başkalarını sıklıkla yanlış anlamalarına, olaylardan
gerçek olmayan sonuçlar çıkarmalarına neden olur.
5. Sürekli kin beslerler, onur kırıcı davranışları, haksız-
lıkları ya da görmezlikten gelinmeyi bağışlamazlar.
Özellikle çoğu, çeşitli referans fikirlerine bağlı olsa
da, insanların kendilerine karşı gösterdikleri ya da
kendilerinin öyle sandığı onur kırıcı davranışları
unutmazlar. Bir sabah, fark etmediği için selam ver-
meyen birini akıllarının bir köşesine yazar ve bunlara
tepki göstermeden kin beslerler ama bazen de ani
tepkiler gösterebilirler.
6. Başkalarınca anlaşılır olmayan bir biçimde, karak-
terine ya da itibarına saldırıldığı yargısına varır ve
öfkeyle ya da karşı saldırı ile birden tepki verirler.
Tanımadığı kişilere “ne bakıyorsun?” diye bağıran
kimseler çoğunlukla bir referans fikrinin etkisiyle
kendisiyle alay edildiğini sanan birileridir.
7. Haksız yere eş veya sevgililerinin sadakatinden kuş-
kulanırlar. Sürekli onların kendisini aldattığından,
başkalarıyla ilgilendiklerinden şüphelenirler.
Geç açılan ya da kapalı bir telefonu hemen aldatılıyor
olabileceklerinin kanıtı olarak yorumlar, eşleri ya da
sevgilileri biraz geç kalsa, başka biriyle zaman geçiri-
yor olabileceklerine yorumlarlar.
Şizoid kişilik bozukluğu
Temel özelliği, sosyal ilişkilere, yakınlık kurmaya isteksiz
olma ve duygulanım kısıtlılığıdır. Asosyaldirler. Görül-
me sıklığı ile ilgili araştırmalar yeterli bir kanaat oluştur-
maktan uzaktır. Çünkü, saha araştırmalarına katılmak
istemeyecekleri gibi klinik başvuruları da çok azdır.
1. Ailenin bir parçası olmadığı gibi, ne yakın ilişkilere gir-
mek ister, ne de yakın ilişkilere girmekten zevk alırlar.
Aile içinde kendilerini diğerlerinden uzak hisseder ve
aile içi sosyalleşmeye katılmazlar. Evdeki zamanlarını
genellikle tek başlarına, odalarında geçirmeyi yeğler-
ler. İnsanlarla tanışmak ve yakınlaşmak konusunda
isteksizdirler. Eve gelip gidenle ilgilenmez, misafirle-
rin yanına çıkmak istemezler. Ailenin topluca yaptığı
etkinliklerden, ziyaretlerden uzak dururlar.
2. Hemen her zaman tek bir etkinlikte bulunmayı tercih
ederler.
İlgi duydukları alanlar genellikle insan ilişkisi gerek-
tirmeyen ve çoğunlukla felsefe, matematik, bilgisayar
programlama gibi, soyut konulardır. Şizoidlerin bir-
çoğu bilgisayar programcılığı, felsefe, matematik gibi,
daha çok kendi başına yapılan alanlarda çalışırlar. An-
cak, ilgi duydukları şeylere karşı da büyük bir tutkuları
olmaz, adeta insanlardan uzaklaşmak için rakamların
veya düşüncelerin dünyasını tercih ederler.
3. Başka biriyle cinsel deneyim yaşamaya kaşı ilgisi var-
sa bile çok azdır.
Klinik Gelişim
Cinsel arzu duymalarında bir sorun olmamasına
karşın, insanlarla tanışmak ve yakınlaşmak konusun-
daki isteksizlikleri, bir cinsel eş bulma uğraşılarını
da, onlar için zahmetli bir şeye dönüştürür. Biriyle
tanışma, bir süre flört etme, yemeğe çıkma, sinemaya
gitme gibi şeyler, kendilerine zahmetli geldiğinden
böyle zahmetlere katlanmaktansa, cinsel ilişki kur-
maktan da vazgeçerler. Ayrıca başka bir insanın ve
bir ilişkinin sorumluluğunu almak istemezler. Ancak
böylesi zahmetli uğraşılar ve duygusal yakınlık ge-
rektirmeksizin bir cinsel ilişki fırsatı olursa ve karşı
taraf sorumluluk talebinde bulunmuyorsa, çok fazla
seçici olmaksızın cinsel ilişki kurabilirler.
4. Alsa bile çok az etkinlikten zevk alırlar. Başkalarının
ısrarıyla bazı etkinliklere katılsalar bile çok keyif al-
mazlar.
Bir yılbaşı akşamında ya da doğum günü partisinde
herkes eğlenirken şizoidler keyif almazlar. Anlatılan
fıkralara, yapılan esprilere ya da oynan bir oyuna iç-
tenlikle katılmazlar.
5. Birinci derece akrabaları dışında yakın arkadaşları ve
sırdaşları yoktur.
Aile üyeleri ile çok yakın olmadıkları gibi, yakın arka-
daşları ve dostları olmaz. Sosyal aktivitelere katılmaz,
okul ya da iş yerinde arkadaş edinmezler.
6. Başkalarının övgü ve eleştirilerine karşı ilgisizdirler.
Haklarında söylenen iyi ya da kötü şeylere karşı ilgi-
sizdirler. Övgüleri de, eleştirileri de benzer bir kayıt-
sızlıkla karşılarlar.
7. Duygusal soğukluk, kopukluk ya da tek düze bir
duygulanım gösterirler.
Çok güldükleri, neşelendikleri ya da çok üzgün veya
kızgın oldukları görülmez. Şiddetli duygusal tepkiler
göstermezler. Birçok olaya karşı ilgisiz gibidirler. Ko-
nuşurken ya da insanlarla bir aradayken de, güçlü bir
duygusal tepki göstermezler. Her zaman tek düze ve
yüzeysel bir duygulanımları vardır.
Şizotipal kişilik bozukluğu
Temel özelliği, yakın ilişkilerde birdenbire rahatsızlık
duyma ve yakın ilişkilere girebilme becerisinde azalma
ile belirli, toplumsal ve kişiler arası yetersizliklerin yanı
sıra, bilişsel ya da algısal çarpıklıkların ve alışılagelenin
dışında davranışlardır. Genel popülasyonda görülme
sıklığı %3’tür.
1. Referans fikirleri vardır. Kendisiyle hiç ilgisi olmayan
olaylardan kendisiyle ilgili anlamlar çıkarır.
Çeşitli iddialarını, bu tür yorumlarla desteklerler.
Diyelim, cinlerin kendisiyle temas halinde olduğu
iddiasında iseler, tanımadığı bir insan kendisine
baktığında, bunu cinlerin yaptırmış olabileceğini dü-
şünürler. Rakamlardan, harflerden anlamlar çıkarır,
bunları kendileri ile ya da inandıkları şeylerle ilgili
delillermiş gibi yorumlarlar.
2. Davranışları etkileyen ve kültürel değerlerle uyumlu
olmayan, acayip inanışları ya da büyüsel düşünceleri
vardır.
Telepati, altıncı his, büyü, nazar gibi birçok batıl
inanca sahiptirler. Bazısı, çeşitli olayları uzaylıların,
dünya ile iletişim halinde olduğu biçiminde yorum-
lar. Fallara, burçlara inanır, yaşamlarını bunlara göre
yönlendirirler. Şizotipallerin zeki ve becerikli olanla-
rı genellikle, medyumluk, tarotçuluk, falcılık ya da
UFO dernekleri gibi işlerle uğraşırken; entelektüel
kapasitesi sınırlı olanları ise genellikle bunların pe-
şinde dolaşır. Fal baktırmadan karar alamayan ya da
yaşamında bir değişiklik yapmayıp falcılardan, büyü-
cülerden medet uman insanların çoğu şizotipal kişi-
lik bozukluğu vakalarıdır. Dünyayı ve olayları hep
gerçek dışı varlıkların etkileriyle açıklar ve bunlara
ilişkin önlemler alırlar.
3. Olağan dışı algısal yaşantıları, bunlar arasında da be-
densel ilüzyonları vardır.
Halüsinasyona yakın, algı bozuklukları gösterirler.
Bir varlığın kendisini izlediği, ölmüş annesinin ru-
hunu hissettiği, yüzünün değişmekte olduğu gibi,
algı bozuklukları gösterirler. Olayları yanlış yorum-
lamaları yanında, bu algı bozuklukları da inandıkları
şeylerin gerçek olduğuna dair inançlarını kuvvetlen-
dirir. Psikotik bir hezeyan boyutunda olmasa bile, bu
inanışların aksine ikna edilmeleri oldukça zordur.
Çünkü hemen her şeyi, bu gerçek dışı düşünceleri-
nin kanıtları olarak yorumlarlar.
4. Acayip düşünüş biçimi ve konuşma gösterirler (çev-
resel, mecazi, aşırı ayrıntılı, basmakalıp).
Çevresel konuşma, sorulara yanıt vermeyip çok
uzaktan bağlantılı başka bir şey konuşmaktır. Mecazi
konuşma, sorulan sorulara doğrudan yanıt verme-
yip, bir hikmet, gizli bir anlam içeriyormuş izlenimi
uyandıran, dolaylı konuşmalara denir. Aşırı ayrıntılı
konuşma, konunun esasını anlatmayıp, konuşma
boyunca bir sürü ayrıntı içinde dağılan bir konuşma
biçimidir. Basmakalıp konuşmada ise, hasta sorulara
kişisel fikrini söylemek yerine genel geçer basmaka-
lıp fikirlerle yanıt verir. Bu tür konuşma, gerçeklerle
yüzleşmeme ve inkarı pekiştirmeye hizmet eder. Bir
süre sonra, karşısındaki bu konuşma biçiminden yo-
rulur ve dinlememeye başlar. Böylelikle, aslında açık-
ça ifade etmediği düşüncelerinin, kabul gördüğünü
düşünmeye başlarlar.
5. Kuşkuculukları ya da paranoid düşünceleri vardır.
Şizotipaller, paranoid kişilik bozukluğu vakalarının
kimi özelliklerini de gösterirler. En az bir paranoid
Dostları ilə paylaş: |