Sürekli Eğitim
Continuing Medical Education
Vitiligo Dışı Hipopigmentasyon Bozuklukları
Hypopigmented Disorders Except Vitiligo
122
Ya z›fl ma Ad re si/Ad dress for Cor res pon den ce:
Dr. Asena Çiğdem Doğramacı, Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı,
Hatay, Türkiye E-posta: catahan85@yahoo.com
Özet
Çocuklardaki hipopigmentasyon bozuklukları çeşitli konjenital ve edinsel hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bu hipopigmente
lezyonlar yaygınlıklarına göre generalize ve lokalize olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Klinik bulgulardaki farklılıklar, pigment kaybının
derecesi, ilişkili morfolojik bulgular hastalıkların ayrımında kullanılan önemli göstergelerdir. Bu derlemede çocuklarda hipopigmentasyon
ile seyreden vitiligo dışındaki deri hastalıkları irdelenmektedir. (Türk derm 2011; 45 Özel Sayı 2: 122-6)
Anah tar Ke li me ler:
Hipopigmentasyon, çocuk, vitiligo dışı
Sum mary
Hypopigmentation disorders in children can be due to a wide variety of congenital and acquired diseases. They can be classified on
the basis of lesion extent, and can generally be divided into disorders with localized or generalized lesions. Clinical findings,
comprising the degree of pigment loss and associated morphological findings are used to further distinguish the disorders. This
review deals with skin diseases with hypopigmentation other than vitiligo as the main clinical presenting feature in children. (Turk -
derm 2011; 45 Suppl 2: 122-6)
Key Words
: Hypopigmentation, pediatric, other than vitiligo
Türk derm-De ri Has ta lık la rı ve Fren gi Ar şi vi Der gi si, Ga le nos Ya yı ne vi ta ra f›n dan ba s›l m›fl t›r.
Turk derm-Arc hi ves of the Tur kish Der ma to logy and Ve ne ro logy, pub lis hed by Ga le nos Pub lis hing.
DOI: 10.4274/turkderm.45.s21
www.turk derm.org.tr
Asena Çiğdem Doğramacı
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, Hatay, Türkiye
Gi rifl
Melanositler melanin pigmenti yapmakla görevli hücrelerdir.
Melanositlerin fonksiyonlarının bozulması veya ortadan
kalkması hipopigmentasyon veya depigmentasyona yol
açar
1,2
. Çocuklardaki hipopigmentasyon bozuklukları çeşitli
konjenital ve edinsel hastalıklara bağlı olabilir. Hastanın
değerlendirilmesinde ailesel insidans, başlangıç yaşı ve
gelişim, medikasyon kullanımı, kimyasal maddelerle temas ve
sistemik bulguların varlığının irdelenmesi gerekir.
Hipopigmente lezyonlar, generalize ve lokalize olmak üzere iki
gruba ayrılabilir.
Generalize Hipopigmentasyon Bozuklukları
Albinizm
Albinizm, tutulan dokulara göre ikiye ayrılabilir. Oküler albinizm
(OA) sadece gözlerin tutulduğu, okülokütanöz albinizm (OKA)
ise göz, deri ve saçın pigmentasyonunda yaygın bir azalmayla
karakterize melanin biyosentezi bozukluklarının herediter bir
grubudur. Albinizmin bütün formlarının prevalansı dünya
genelinde önemli ölçüde değişiklik göstermekle birlikte yaklaşık
17.000’de bir oranındadır
3
.
Oküler sistemdeki değişiklikler spesifik olup, tanısal önem
taşır. OKA ve OA’in bütün tiplerinde değişik derecelerde
konjenital nistagmus, fotofobi, irisin ve retinal epitelin
hipopigmentasyonu, foveal hipoplazi, kırma kusurları,
azalmış görme keskinliği ve bazen renkli görmede bozulma
vardır
4
. Albinizmde en temel değişiklik optik sistemde
görülür. Optik sinirlerin yanlış rotası, optik kiazmadaki aşırı
çaprazlaşma ile birlikte karakteristik bir bulgudur. Strabismus
ve azalmış stereoskopik görme ile sonuçlanır. Yanlış yönelimin
yokluğu albinizm tanısını dışlar. Ayrıca OKA’nın tüm
tiplerindeki görme keskinliğinde azalma ve oküler nistagmus
varlığı, OKA’yı konjenital hipopigmentasyonun diğer
formlarından ayırt ettirici özelliklerdir
5
.
OKA’nin klinik spektrumu değişiklikler gösterir. Orta derecedeki
formlarda (OKA1B, OKA2, OKA3 ve OKA4) uzun sürede bir miktar
pigment birikimi görülürken, OKA1A formunda yaşam boyu melanin
üretiminin komple yokluğu ile en şiddetli tipi olduğu görülür.
OKA 1: OKA1 kromozom 11q 14,3 üzerinde tirozin geni (TYR)’ndeki
mutasyonlarla oluşur. Otozomal resesiftir.
a-OKA 1A, tirozinaz enziminin hiç olmadığı en şiddetli formdur. Saç,
kirpikler, kaşlar ve deri beyazdır, irisler açık renklidir ve daima tam
saydamdırlar. Görme keskinliği oldukça azalmıştır ve fotofobi
şiddetlidir. Pigment gelişmez ve amelanotik nevuslar mevcut olabilir.
Semptomlar yaşla değişiklik göstermez.
b-OKA 1B’de tirozinaz aktivitesi azalmıştır. Yıllar içinde hasta biraz
koyulaşır (sarı-mutant albinizm).
c-OKA TS (Temperature sensitive)’de tirozinaz 35 derece altında
fonksiyon görebilir. Bu durumda ileri yaşlarda soğuk olan akral
bölgelerde bir miktar pigmentasyon gözlenir.
OKA 2: P gen mutasyonu vardır ve bu sorumlu olan gen, kromozom
15q11.2-q12’de yerlesir Pigmentasyon normalden hiçe kadar
değişebilir, yenidoğan hemen daima pigmentli kıla sahiptir. Nevus ve
çiller yaygındır. İris rengi değişiklik gösterir ve OKA1A’da görülen
pembe gözler genellikle mevcut değildir. Görme keskinliği genellikle
OKA1’den daha iyidir. Görme aktivitesi 3/10’a erişebilir.
OKA 3 (Rufous albinizm): TRP-1 (Tirozinaz Related Protein 1)
mutasyonu mevcuttur. Sadece zencilerde tanımlanmış olup kırmızı
saça ve kırmızımsı kahverengi cilde sahip zenciler oluşur.
OKA 4: Yeni tanımlanmış bir OKA tipidir ve hastalıktan membran
ilişkili transporter protein gen sorumludur. Ancak fonksiyonu halen
tam olarak açığa kavuşmamıştır. OKA4 klinik bulgularla OKA2’den
ayırtedilemeyebilir.
OA: X’e bağlı geçiş paterni gösterir. Taşıyıcı kadınların funduslarında
çamur sıçramış fundus görünümü vardır. Hastaların deri biyopsisinde
makromelanozomların izlenmesi ile tanı konulur.
OKA’ da tanı karakteristik oküler semptomlarla birlikte saç ve derinin
hipopigmentasyonunun klinik bulgularıyla konur. Patolojik olarak
incelendiğinde epidermis ve kıl folliküllerinde melanosit sayısı
normaldir. Melanositlerin ve komşu keratinositlerin melanin içeriği,
pigmenter dilüsyonun derecesine bağlı olarak azalmış veya yoktur.
OKA prenatal tanısı da mümkün olan hastalıklardandır. Gebeliğin 10-
12. haftalarında koriyonik villus örnekleme (CVS) veya daha ileri
haftalarda amniyosentezle elde edilen DNA’dan yararlanılarak OKA’in
prenatal tanısı da günümüzde mümkün olmaktadır.
Ayırıcı tanıda mental retardasyon varlığı ile giden OKA tip 2 mevcut
ise Prader-Willi ve Angelman sendromlarını düşünülmelidir. Kanama
diyatezi Hermansky-Pudlak sendromuna, yapısal göz ve nörolojik
anormallikler ise Cross sendromuna işaret eder. Chediak-Higashi
sendromu, Griscelli sendromu, Elejalde sendromu primer defektin
melanozom transferi olduğu gümüsümsü gri saç renkli sendromik
albinizm hastalıklarını temsil ederler. Ancak, melanin sentezi süreci
etkilenmediği için okülokutanöz albinizmden ayrılırlar.
1,5,6
Albinizmin primer tedavi yoktur. Fotosensitivite ve deri kanserleri
daima göz önünde tutulmalı dolayısıyla hastalara güneşten
koruyucular ve güneş gözlükleri önerilmelidir.
Chediak-Higashi Sendromu
Chediak-Higashi sendomu (CHS) çocuklarda seyrek görülen otozomal
resesif geçiş gösteren bir hastalıktır
1
. Değişen derecelerde parsiyel
okülokutanöz albinizm, nötropeni, kemotaksiste ve bakterisidal
aktivitede bozuklukluğun eşlik ettiği tekrarlayan pyojenik
enfeksiyonlar, trombosit yokluğuna bağlı kanamaya yatkınlık görülür.
CHS geni LYST ve CHS1 olarak adlandırılmış olup 1996 yılında
tanımlanmıştır ve 1q42-43’te lokalizedir
7
. CHS’li hastalarda
lökositlerdeki ve fibroblastlardaki lizozomlar, trombositlerdeki dens
yapılar, nötrofillerdeki azurofilik granüller ve melanositlerin
melanozom organellerinin sentezinden sorumlu ortak yolun
etkilendiğini gösterir şekilde genellikle daha büyük ve irregüler
morfolojiye sahiptirler. Büyük fakat az melanin içeren granüllerin
üretilmesi sonucu hematopoetik dokularda, saçlar, gözler, adrenal
bezler, deri, hipofiz, gastrointestinal organlar, periferik sinirlerde ve
diğer organlarda anormallikler ortaya çıkar
1,7
. Parsiyel albinizm,
gümüş açık renkli saç ve fotofobi ile genellikle erken infantil dönemde
fark edilir ve saç rengi açık renkten koyu kahverengiye kadar değişir,
fakat hepsi gümüşsü bir saç rengini gösterirler. Doğumdan hemen
sonra adenopati, apati, gingivit, miliaria, sarılık, ciddi piyodermi,
tekrarlayan akciğer infeksiyonları, tespit edilemeyen infeksiyona
rağmen ateş gibi belirtiler ortaya çıkmaktadır. Hastaların büyük
çoğunluğu (%90) hayatın ilk 10 yılında pyojenik infeksiyon, hemoraji,
hızlanan fazda komplikasyonlar nedeniyle kaybedilir. %10’luk kısmı ise
ergenliğe kadar önemli hastalık geçirmez. Ancak progressif ağır
nörolojik komplikasyonlar nedeniyle başkalarına bağımlı hale gelirler.
Tanı için dev granüllerin lökositlerde ve onların kemik iliğindeki
prekürsörlerinde gösterilmesi gerekmektedir. Granüller peroksidaz
pozitiftir. Cilt biyopsileri genellikle normal olarak görülür, ancak
melanin makroglobülleri de görülebilir. Ultrastrüktürel incelemelerle
geniş anormal tip, stage IV melanozomlar tespit edilebilir
7
.
Hermansky-Pudlak Sendromu
Okülokütanöz albinizm, kanama diyatezi ve çeşitli organlarda seroid
lipofüksin birikimi ile karakterize otozomal resesif genetik hastalıktır.
Toplumda çok nadir görülmekle birlikte, Kuzeybatı Porto Riko’da
sıklığı yaklasık 1:1800’dir
8
. Hermansky-Pudlak sendromundan (HPS)
sorumlu 7 farklı gen defekti olduğu bilinmektedir. Gen kromozom
10q23 olarak 1995’te saptanmıştır. Bunun, organel-zar fonksiyonu ile
ilgili kalsiyum ATPaz aktivitesi veya kalsiyum kanal bütünlüğünde rol
oynadığı düsünülmektedir
9
. Hastaların deri, saç ve gözdeki pigment
dağılımı, yaşı ve etnik yapısına bağlı olarak çok önemli klinik
değişiklikler göstermekte olup, bazen sadece göz bulguları bulunabilir.
Deri ve kıl folikülü melanositleri elektron mikroskopi ile incelendiğinde,
bunların eşit düzeyde melanize melanozomlar içermediği görülmüştür.
İn-vitro ortamda kıl folikülü ile L-tirozinin işleme sokulmasıyla yapılan
kıl folikülü inkübasyon testi, bu kişilerdeki tirozinaz aktivitesi nedeniyle
pozitif olmakla birlikte, bunlardaki hipomelanizasyonun nedeni belli
değildir
10
.
HPS’de fotofobi, strabismus, azalmış görme keskinliği, translusent
irisler ve nistagmusu içeren göz bulguları mevcuttur. Deride minör
travmalarla morarmalar, epistaksis, jinjval kanama, postpartum
hemoraji ile seyredebilir. Bu sendromda tanı önemli olup, olgular
kanama riski yanında, granülomatöz kolit ve uzun dönemde pulmoner
fibroziz gelişmesi açısından risk altındadırlar. Fatal kanama riski
nedeniyle hastalara aspirin ve non-steroid anti-inflamatuvar ilaçlardan
kaçınmaları önerilmelidir.
Griscelli Sendromu
Griscelli sendromu (GS), nörolojik anormallikler, immün yetmezlikle
birlikte görülen veya herhangi bir anormalliğin eslik etmediği gümüs
gibi saç rengi ile kendini gösteren nadir rastlanan otozomal resesif bir
hastalıktır
1
. CHS’dan farklı olarak GS’de granülositlerde dev granüllere
Asena Çiğdem Doğramacı
Vitiligo Dışı Hipopigmentasyon Bozuklukları
Türk derm
2011; 45 Özel Sayı 2: 122-6
123
www.turk derm.org.tr
rastlanmaz. Saçın mikroskopik incelemesinde karakteristik olarak kıl
şaftı boyunca dağılmış büyük pigment grupları görülür.
GS tip 1 gümüşümsü gri saç rengi, açık ten rengi, erken baslangıçlı ağır
psikomotor gerilik ve normal immün sisteme sahip hastaları temsil
etmektedir. Melanosit ve nöronal hücrelerde organel transportunu
düzenleyen, kromozom 15q21 üzerinde lokalize miyozin Va’da
(MYO5A) olusan bir mutasyon sonucu oluşur
11
. GS tip 2, gümüsümsü
gri saç rengi, deri ve iç organlarda sık infeksiyon, hızlanmış fazlı
hemofagositik lenfohistiyositoz ve primer nörolojik hastalığın söz
konusu olmadığı durumda değisken nörolojik defektlere sahip hastaları
temsil eder. Kromozom 15q21 üzerinde MYO5A geninden 1.6 cM’den
daha az uzakta localize Rab27a (RAB27A) geninde mutasyon sonucu
oluşur. GS tip 3, hastalığın sınırlı halini ifade eder ve saç ve deride
hipopigmentasyonla karakterizedir. Sinir sistemi ve immun sistemde
herhangi bir anormallik yoktur
11
. Gümüşümsü gri saç rengi GS dışında
CHS ve Elejalde sendromunda da görülür. Ancak CHS’de pigment
kümeleri küçüktür ve kıl saftı boyunca homojen dağılmıstır. Periferik
yaymada granülositler içinde dev granüller vardır
12
.
Elejalde Sendromu
Nöroektodermal melanozomal sendrom olarak da bilinen Elejalde
sendromu (ES) ilk olarak 1979 yılında gümüşümsü gri saç, bronz deri
rengi, santral sinir sisteminde ağır disfonksiyon ve normal immun
sistem şeklinde bildirilmiştir. Bazı yayınlarda ES’nin GS1 ile ilişkili veya
allelik olabileceği ileri sürülürken diğerlerinde farklı antiteler olduğu
yazılmıştır
12
. ES, MYO5A’ daki mutasyonlarla ilişkilidir, ancak gen
mutasyonu henüz tanımlanmamıştır.
Cross Sendromu
Cross sendromu (CS) albinizm, mikroftalmi, küçük ve opak kornea,
spastik yapı, zeka geriliği, kubbe damak, dişeti hipertrofisi ve skolyoz
bulgularından oluşan otozomal resesif genetik bir hastalıktır. Cross-
McKusick-Breen sendromu; oküloserebral hipopigmentasyon sendromu
olarak da bilinir
6
.
Fenilketonüri
Otozomal resesif geçişli bir fenilalanin metabolizması bozukluğu olan
bu hastalıkta fenilalanini tirozine çeviren fenilalanin hidroksilaz enzimi
eksik ya da hiç yoktur. Proteinli gıdalarda bulunan fenilalaninin,
karaciğerde metabolize edilememesi sonucu fenilalanin ve
metabolitlerinin kan ve dokularda birikmesi sonucu klinik bulgular
görülür. Deri, saç ve gözlerde pigmentasyon azlığı, erken diyet
uygulanmazsa mental retardasyonla karakterizedir
2,13
.
Menkes Sendromu
Menkes sendromu (MS), prematür doğum öyküsü, genellikle ilk
aylarda başlayan hipotermi, hipotoni, beslenme güçlüğü, kusma,
konvülsiyon, yönde dismorfizm, ilerleyici nörolojik dejenerasyon,
depigmente ve anormal saç görünümü, vasküler yapı ve kemik yapıya
ait anomaliler ile karakterize X’e bağlı resesif kalıtılan bir hastalıktır.
Hastalık, bakır transporte eden ATPaz’ı kodlayan gendeki mutasyon
sonucu gelişir ve Xq12-q13’te yerleşir. Bu genin ürünü, bakır
transporte eden zar proteinidir ve disfonksiyonu barsak hücrelerinden
kan dolaşımına bakır geçişini önler. Bozulmuş lizil oksidaz ve tirozinaz
fonksiyonları deri bulgularına neden olur
1
.
Menkes hastalığında görülen tipik bulgular genellikle 3-6 ay arasında
belirginleşmekte ve tanı bu klinik bulgularla düşünülmektedir. Tanıyı
destekleyecek en önemli bulgular saç bulgularıdır. Doğumda normal
ya da seyrek olan saçların yerini üç hafta ile beş ay arasında kısa, ince,
kırılgan, açık renkte saçlar alır. Hastalarda saç renginde açılma,
yünümsü saç, pili torti ve trikoreksis nodoza görülebilmektedir.
Tirozinaz enzimi aktivitesinin bozulması tirozinden melanin sentezini
bozarak saçlarda pigment kaybına neden olmaktadır.
Menkes hastalığında klinik bulgularla düşünülen tanı, serum bakır ve
seruloplazmin düzeyinde düşüklüğün gösterilmesiyle doğrulanır.
Prenatal tanı, amniotik hücre kültürlerinde ya da korion villus
örneklerinde bakır birikimin gösterilmesi ile yapılabilir. Taşıyıcı fetus da
bu yolla tanımlanabilir
14
.
Ektrodaktili-Ektodermal Displazi-Yarık Dudak/Damak Sendromu
(EEC Sendromu)
EEC sendromunda pigmenter dilüsyon ve iskelet defektleri birlikte
görülür. El ve ayaklarda “ısta koz-pençe (lobster claw)” deformiteleri
yarık dudak-damak sendromunun kolayca tanınmasını sağlar. Kutanöz
özellikler diffüz hipopigmentasyon ile saç ve derinin kuruluğudur
5
.
Nutrisyonel Bozukluklar
Uzun süreli total parenteral nutrisyon alan çocuklarda selenyum
eksikliğine bağlı olarak saç ve deride pigment kaybı bildirilmiş, bu
hastalarda selenyum tedavisi ile repigmentasyonun sağlandığı
gösterilmiştir. Yine ciddi malnutrisyonu olan çocuklarda tirozinaz
enziminin bağlı olduğu bakır metabolizmasındaki bozukluk sonucu
saç ve derilerinde diffuz hipopigmentasyon bildirilmiştir
5
.
Lokalize Hipopigmentasyon Bozuklukları
Piebaldizm
Otozomal dominant kalıtılan, vitiligo benzeri amelanotik maküllerle ve
beyaz perçemle seyreden nadir görülen kongenital bir hastalıktır.
Kromozom 4q12’de yerleşmiş, C-kit veya CD117 geni olarak da bilinen
KIT proto-onkojenindeki mutasyon sonucu oluşur
15
. Bu genin protein
ürünü; tirozin kinaz reseptörüdür ve mast hücreleri, melanosit gibi
çeşitli hücrelerin plazma membranında yerleşir. Hastalığın klinik
bulguları ve fenotipik şiddeti, KIT genindeki bu mutasyonun yeri ile
ilişkilidir. Histopatolojik incelemede melanositler ve melaninin tam
yokluğu veya azalmış yoğunluğu görülür.
Piebaldizmde lökodermal alanlar içerisinde hiperpigmente alanların
bulunması vitiligodan ayırt edilmesini sağlar. Bu lezyonlar sıklıkla baş,
gövde, kol ve bacaklarda orta hatta yerleşir, el ve ayak sırtlarında görülmez.
Piebaldizm doğumda varken ve sabit kalırken, vitiligo genellikle doğumda
ortaya çıkmaz ve oluştuktan sonra genişleyerek yayılır. Piebaldizmde deri
lezyonlarına nadir olarak heterokromi ve sağırlık eşlik edebilir. Dolayısıyla
piebaldizm tanısı, klinisyen için; Waardenburg sendromu ve Woolf
sendromu açısından uyarıcı olmalıdır. Hastalar mutlaka görme ve duyma
muayeneleri ile değerlendirilmelidirler. Piebaldizm ayrıca Ziprkowski-
Margolis sendromundan da ayırt edilmelidir
16
.
Waardenburg Sendromu
Waardenburg sendromu (WS) ilk kez 1951 yılında Waardenburg
tarafından tanımlanmış olup; ciltte ve irisde pigment bozukluğu,
sensorinöral işitme kaybı, distopia kantorum (iç kantusların laterale
yer değiştirmesi) ve saçta beyaz perçem ile karakterizedir
17
. Görülme
sıklığı açısından cinsler ve ırklar arasında fark yoktur. Bu sendromda
melanosit gelişimi için gerekli olan genlerde mutasyon izlenmekte ve
sonuçta melanosit gelişimi bozularak hastalık gelişmektedir.
WS'nun 4 alt grubu olup WS-Tip 1, otozomal dominant olarak geçer
ve vakaların %99’unda distopia kantorum saptanır. Vakaların tama
yakınında 2q35’de PAX3 mutasyonu tespit edilmiştir. Tip 2 yine
otozomal dominant geçer ancak bu tipte işitme kaybı ve heterokromi
Asena Çiğdem Doğramacı
Vitiligo Dışı Hipopigmentasyon Bozuklukları
Türk derm
2011; 45 Özel Sayı 2: 122-6
124
www.turk derm.org.tr
ön plandayken distopia kantorum saptanmaz veya nadirdir. Genetik
olarak heterojen bir grup olup %15 vakada 3p12,3-p14,1’de MITF
mutasyonu saptanır. Tip 3 (Klein-Waardenburg) sıklıkla sporadiktir.
PAX3 geninde mutasyon bildirilmiştir. WS-1'deki bulgulara kas-iskelet
sistemi anormalliği eşlik eder. WS-4’de (Shah- Waardenburg
sendromu) ise EDN3 ve EDNRB genlerindeki mutasyon mevcut olup
Hirshsprung hastalığı WS-2'deki bulgularla beraberdir
18
.
Saç bulguları içinde beyaz perçem en sık görüleni olup hastaların
%17-58,4’ünde görülür
19
. Nadiren bunun rengi kırmızı, kahve veya
siyah olabilir. Ayrıca kirpik, kaş ve vücut kıllarında normalden erken
ağarma görülebilir. Ciltte hipopigmentasyon alanları veya normal cilt
üzerinde hiperpigmente maküller izlenebilir.
Tuberoz skleroz
Tuberoz skleroz (TS), tüm organlarda görülebilen ancak en sık deri,
beyin, göz, kalp ve böbrekleri etkileyen hamartomlar ile karakterize,
otozomal dominant geçiş gösteren herediter, nörokütanöz bir
hastalıktır. Yaygınlığı yaklaşık 6.000-12.000 canlı doğumda bir olarak
bildirilmektedir
20
. Sorumlu genler, TSC1 (hamartini kodlar) ve TSC2
(tuberini kodlar)’dir. Her iki gen ürününün de büyüme kontrol genleri
olduğu düşünülmektedir
21
.
Mental retardasyon, konvulsiyon ve sebase adenomlar TS’un klasik
klinik triadını oluşturur. Bölgesel alanlarda hipopigmente maküller
çoğunlukla doğuştan mevcut olup sıklıkla hastalığın ilk bulgusu olarak
görülür. Hipopigmente lezyonlar konfeti, ash-leaf şeklinde (dişbudak
ağacı yaprağı görünümü), poligonal, dermatomal veya yuvarlak
(mercimek büyüklüğünde) olabilir. Ancak diş-budak ağacı yaprağı
şeklinde olanları TS için daha tipiktir. Sendromun diğer deri bulguları
ise adenoma sebaseum, shagreen plakları, fibromlar (periungual,
subungual, oral), diffüz bronzlaşma ve kafeola makülleridir
22
. Epilepsi
nöbetleri ve mental retardasyon, fakomlar, papilla ödemi, optik atrofi,
optik diskte solukluk, beyin kalsifikasyon ve tümörleri, renal
fibroadenomlar, kalpte rabdomyomlar, kistikkemik defektleri,
hipotalamus, KC, pankreas, testis ve tiroid hamartomları tabloya eşlik
edebilen diğer sistem bulgularıdır.
Üç veya daha fazla hipopigmente makülleri olan bebeklerin olası TS
tanısı açısından takipleri önerilmektedir. Beyaz maküllere nöbetin de
eşlik etmesi TS ihtimalini artırır. Diş-budak ağacı yaprağı şeklindeki
maküllerin ayırıcı tanısında en önemli bozukluk nevus
depigmentozustur. Her ikisinde de histolojik bulgular nonspesifik olup
epidermiste melaninin yokluğu değil, azalması görülür dolayısıyla
ayrımı ancak klinik olarak yapılabilir. Tamamen sağlıklı bir infantta bir
veya iki hipopigmente makül olması tamamen TS’u dışlamamakla
birlikte (%10 olguda tek bir hipopigmente makül şeklinde görülebilir),
nevus depigmentozus tanısı daha muhtemeldir. Vitiligo ve
piebaldizmde fonksiyon gören melanositler olmadığından klinik olarak
saf beyazdır ve Wood ışığı ile berrak beyaz olarak görülürler. Bu
durum nevus depigmentozus ve tuberoz sklerozdakinin tersidir.
Nevus Depigmentozus
Nevus depigmentozus (ND) genellikle doğumda mevcut olan iyi sınırlı
hipomelanoz olarak bilinir ve yaşam boyunca nisbi boyutunu ve
dağılımını korur. Çoğunlukla gövde ve ekstremitelerin proksimalinde,
tek taraflı ve dermatomal yerleşimli, orta hattı geçmeyen düzensiz
kenarlı hipopigmentasyonla karakterizedir. Bazı otörler ilk ortaya
çıkışını farklı yaşlarda bildirmişlerdir, bunun nedeni muhtemelen,
infantların ya da küçük çocukların bronzlaşmamış olması ve ND
lezyonlarının renk kontrastının görülebilir hale geçememiş olması
olabilir. ND sporadik olarak oluşur ve bilinen bir kalıtım biçimi veya
ailesel yatkınlığı yoktur
23
. Lezyonel deride yapılan histolojik
çalısmalarda, perilezyonel deriye göre melanozom yoğunluğunda
belirgin azalma ancak melanosit sayısında değişken sonuçlar
gözlenmiştir. ND’nin patofizyolojisinin fetal melanositlerdeki gelişimsel
bir defekte, özellikle melanositlerden keratinositlere melanozom
transferindeki bir defekte bağlı olabileceği düşünülmektedir
24
.
Lezyonlar homojen bir şekilde hipomelanotiktir ve Wood ışığı
muayenesinde, vitiligoda görülen tebeşir beyazı belirginleşmenin
aksine lezyonda kirli beyaz bir belirginleşme gözlenir. ND’li hastaların
çoğunda tek lezyon olduğu bildirilmiştir. Ayırıcı tanıda vitiligo,
idiyopatik guttat hipomelanozis, tuberoz skleroz, Ito hipomelanozu ve
nevus anemikus düşünülmelidir. Vitiligo ND’den akkiz bir hastalık
olması homojen süt ya da tebeşir beyazı rengi ve keskin sınırlarıyla
ayrılır. Vitiligodaki amelanotik maküller, özellikle normalde
hiperpigmente olan ve tekrarlayan friksiyon ve travmaya maruz kalan
bölgeleri tutar. Vitiligonun doğal süreci tahmin edilemez, ancak sıklıkla
ani baslangıç gösterir, bir süre ilerleme ve sonra stabil kalma süreci
olur. Histolojik olarak vitiligo genellikle deri pigmentine tam kayıp ve
melanositlerin tamamen yoksun olduğu iyi sınırlı lezyonlarla
karakterizedir. İdiopatik guttat hipomelanozis daha ileri yaşlarda,
ekstremitelerin güneşe maruz kalan ekstansör bölgelerinde birkaç ya
da çok sayıda keskin sınırlı beyaz maküllerle karakterizedir. ND,
segmental tuberoz sklerozdan diğer hipomelanotik maküller, diğer
deri bulguları ve nörolojik bulgularının olması ile ayırd edilebilir.
ND’nin tersine Ito hipomelanozu genellikle sistemik anomaliler ile
birliktedir. Nevus anemikus ise kenarları diaskopi ile belirsiz, lokalize
vazokonstrüksiyon ile karakterizedir
25
.
Nevus Anemikus
Damar bozukluğuna bağlı olarak geliştiği düşünülen, konjenital, ailesel
olmayan bir anomalidir. NA normal sağlıklı bir kiside izole bir bulgu
olmakla birlikte nadiren nörofibromatoz gibi genodermatozlar veya
vasküler malformasyonlar ile birlikte görülebilir. Nevüs anemikus
lezyonlarına lam ile baskı uygulandığında normal deri ile lezyonlu deri
arasındaki renk farklılığının ortadan kaybolduğu görülür. Lezyon sert
bir cisimle çizildiğinde eritem oluşmaması ve Wood ışığı ile görünmez
hale gelmesi önemli bir özelliğidir
25
.
Ito’ nun Hipomelanozu
Ito hipomelanozu (IH) Blaschko çizgilerini takip eden düzensiz sınırlı
girdapsı hipopigmente çizgilenmeler ve plaklarla karakterize
nörokutan bir hastalıktır. Kız erkek oranı yaklaşık 2,5:1 dir. IH
olgularında pigmente lezyonlar doğumda fark edilebileceği gibi
çocukluk döneminde de belirginleşebilir. İnkontinensiya pigmenti
olgularından farklı olarak inflamasyon ya da verrüköz değişiklikler
saptanmaz. Karakteristik girdap benzeri, lineer ya da yama tarzı
lezyonlar dışında, dama tahtası paterni, zosteriform veya dermatomal
tutulum gösteren olgular da gözlenmiştir. Mental retardasyon,
epilepsi, strabismus, hipertelorizm, konuşmada gecikme, kulaklarda
malformasyon, kolbacak uzunluklarında orantısızlık, eozinofili ve
terleme gibi deri dışı nörolojik ve kas-iskelet sistemi anormallikleri
tabloya eşlik edebilen diğer bulgulardır
26
.
Inkontinentia Pigmenti
X’e bağlı dominant geçiş gösteren ve lineer tarzda cilt lezyonlarıyla
karakterize bir hastalıktır. İP %95 oranında kız çocuklarda ortaya
çıkarken, mutasyona uğramış X kromozomunu taşıyan erkek çocuklar
ise çoğunlukla ölürler. Hastalıkta ilk ortaya çıkanlar genellikle deri
Asena Çiğdem Doğramacı
Vitiligo Dışı Hipopigmentasyon Bozuklukları
Türk derm
2011; 45 Özel Sayı 2: 122-6
125
www.turk derm.org.tr
bulguları olup olguların %90’ından fazlasında rastlanır ve dört
dönemde incelenirler. Bunlar arasında birinci dönemde eritem, püstül,
Blaschko çizgileri boyunca vezikül ve büller; ikinci dönemde keratotik
papül veya plaklar, verrüköz lezyonlar; üçüncü dönemde Blaschko
çizgileri boyunca hiperpigmente çizgiler; dördüncü dönemde ise
hipopigmentasyon, atrofi ve skar dokusu tipiktir
27,28
.
Hipopigmente Mikozis Fungoides
Mikozis fungoides primer kutanöz T-hücreli lenfomaların en sık görülen
tipidir. Mikozis fungoides primer olarak erişkinlerde görülürken,
hipopigmente tipi daha çok çocuklarda ve genç erişkinlerde
görülmektedir. Mikozis fungoidesin hipopigmente lezyonları tek başına
olabileceği gibi, eritematöz makül, plak veya tümörlerle birlikte olabilir.
Klinik olarak hipopigmente mikozis fungoidesin ayırıcı tanısında vitiligo,
atopik dermatit, pitriazis likenoides kronika, postinflamatuvar
hipopigmentasyon, lepra, tinea versikolor ve pitriazis alba
düşünülmelidir. Hipopigmente mikozis fungoidesin tanısı ancak klinik ve
patolojik korelasyon ile konulabilir
29
.
Pitriazis Alba
Pitriazis alba (PA), her iki cinste eşit oranda ve sıklıkla atopik çocuklarda
ve gençlerde görülen bir hipomelanozdur. PA’nın egzamatöz bir
dermatit olduğu ve hipomelanozun da postinflamatuar olduğu
düşünülmektedir. Tipik lezyon çoğunlukla koyu deri rengine sahip
kişilerde, sınırları keskin olmayan soluk pembe veya açık kahverengi
yuvarlak bir maküldür. Eritem zamanla solar, renk beyaza dönüşür, ince
bir kepek eşlik edebilir. Yüz, özellikle alın orta kısmı, yanaklar, göz ve
ağız çevresi sık tutulur, ancak boyun, gövde, sırt, ekstremiteler ve
skrotumda da lezyonlar görülebilir. Genellikle asemptomatiktir, bazen
yanma ve kaşıntı olabilir. Yaşla gerileme eğilimindedir. Atopik zemini
olanlarda yaygın ve uzun seyirli olabilir. Belirsiz sınırı, ince skuamı ve
grimsi beyaz rengi ile vitiligodan ayrılabilir
30
.
Tinea Versikolor
Tinea versikolor (TV), lipofilik bir maya olan Malassezia furfur ile meydana
gelen, epidermisde sebase glandların bulunduğu yerlerdeki stratum
corneum’un bir infeksiyonudur. TV, daha çok sıcak ve nemli iklimlerde
yaşayanlarda görülür, bu yüzden her yaz tekrarlayabilir. Genellikle gövde,
boyun ve kollarda küçük yuvarlak veya oval sınırları belirgin
hiperpigmente veya hipopigmente maküler lezyonlar şeklinde görülür.
Lezyonlar birleşmeye eğilimlidir ve üzerinde ince skuamlar vardır. Yamaları
çevresindeki cilt daha pembe, bakırımsı kahverengi veya soluk olabilir.
Çocuklarda özellikle yüz tutulumu sık görülür. Üzeri skuamlı lezyonlardan
yapılan kazıntı materyalinin KOH ile hazırlanıp, mikroskopta incelenmesi
ile tanı konulabilir. Ayrıca wood ışığı ile lezyonda sarı-yeşil bir floresans
oluşması tinea versikoloru destekleyen bir bulgudur.
Kay nak lar
1.
Bolognia JL: Disorders of hypopigmentation and hyperpigmentation.
Textbook of Pediatric Dermatology. Ed. Harper J, Oranje A, Prose N. Oxford,
Blackwell science, 2000;837-79.
2.
Ruiz-Maldonado R: Hypomelanotic conditions of the newborn and infant.
Dermatol Clin 2007;25:373-82.
3.
Witkop CJ: Albinism: hematologic-storage disease, susceptibility to skin
cancer, and optic neuronal defects shared in all types of oculocutaneous and
ocular albinism. Ala J Med Sci 1979;16:327-30.
4.
King RA, Summers CG: Albinism. Dermatol Clin 1988;6:217-28.
5.
Tey HL: A practical classification of childhood hypopigmentation disorders.
Acta Derm Venereol 2010;90:6-11.
6.
Scheinfeld NS: Syndromic albinism: a review of genetics and phenotypes.
Dermatol Online J 2003;9:5.
7.
Doğan M, Açıkgöz M, Bay A, ve ark: Chediak-Higashi sendromu. Nobel Med
2009;5:65-7.
8.
Gahl WA, Brantly M, Kaiser-Kupfer MI, et al: Genetic defects and clinical
characteristics of patients with a form of oculocutaneous albinism
(Hermansky-Pudlak syndrome). N Engl J Med 1998;338:1258-64.
9.
Harrison C, Khair K, Baxter B, et al: Hermansky-Pudlak syndrome: Infrequent
bleeding and first report of Turkish and Pakistani kindreds. Arch Dis Child
2002;86:297-301.
10. Nguyen T, Wei ML: Characterization of melanosomes in murine Hermansky-
Pudlak syndrome: Mechanisms of hypopigmentation. J Invest Dermatol
2004;122:452-60.
11. Sanal O, Yel L, Kucukali T, et al: An allelic variant of Griscelli disease:
presentation with severe hypotonia mental-motor retardation, and
hypopigmentation consistent with Elejalde syndrome (neuroectodermal
melanolysosomal disorder). J Neurol 2000;247:570-2.
12. Bahadoran P, Ortonne JP, Ballotti R, de Saint Basile G: Comment on Elejalde
syndrome and relationship with Griscelli syndrome. Am J Med Genet
2003;116:408-9.
13. Walter JH: Late effects of phenylketonuria. Arch Dis Child 1995;73:485-6.
14. Gu YH, Kodama H, Sato E, et al: Prenatal diagnosis of Menkes disease by
genetic analysis and copper measurement. Brain Dev 2002;24:715-8.
15. Chong KL, Common JE, Lane EB, Goh BK: A novel mutation in the kinase
domain of KIT in an Indian family with a mild piebaldism phenotype. J
Dermatol Sci 2010;59:206-9.
16. More V, Sharma R, Thomas V: Piebaldism. Indian Pediatr 2011;48:665-6.
17. Arca E, Özkan I, Taştan HB, Gür AR: İki Waardenburg Sendromu Olgusu.
Türkderm 2006;40(Özel Ek B):B64-7.
18. Tachibana M, Kobayashi Y, Matsushima Y: Mouse models for four types of
Waardenburg syndrome. Pigment Cell Res 2003;16:448-54.
19. Krishtul A, Galadari I: Waardenburg syndrome: case report. Int J Dermatol
2003;42:651-2.
20. Osborne JP, Fryer A, Webb D: Epidemiology of tuberous sclerosis. Ann N Y
Acad Sci 1991;615:125-7.
21. Tomasoni R, Mondino A: The tuberous sclerosis complex: balancing
proliferation and survival. Biochem Soc Trans 2011;39:466-71.
22. Sener S, Sasmaz S: Segmental tuberous sclerosis in a patient presenting as
unilateral facial angiofibromas, periungual fibromas and Shagreen patch. Eur
Rev Med Pharmacol Sci 2011;15:980-2.
23. Lee HS, Chun YS, Hann SK: Nevus depigmentosus: clinical features and
histopathologic characteristics in 67 patients. J Am Acad Dermatol
1999;40:21-6.
24. Kim SK, Kang HY, Lee ES, Kim YC: Clinical and histopathologic characteristics
of nevus depigmentosus. J Am Acad Dermatol 2006;55:423-8.
25. Lai LG, Xu AE: In vivo reflectance confocal microscopy imaging of vitiligo,
nevus depigmentosus and nevus anemicus. Skin Res Technol 2011;17:404-
10.
26. Ruiz MR, Toussaint S, Tamayo L, et al: Hypomelanosis of Ito: diagnostic
criteria and report of 41 cases. Pediatr Dermatol 1992;9:1-10.
27. Berlin AL, Paller AS, Chan LS: Incontinentia pigmenti: a review and update on
the molecular basis of pathophysiology. J Am Acad Dermatol 2002;47:169-
87; quiz 188-90.
28. Happle R: A fresh look at incontinentia pigmenti. Arch Dermatol
2003;139:1206-8.
29. Ardigo M, Borroni G, Muscardin L, et al: Hypopigmented mycosis fungoides
in Caucasian patients: A clinicopathologic study of 7 cases. J Am Acad
Dermatol 2003;49:264-70.
30. Jadotte YT, Janniger CK: Pityriasis alba revisited: perspectives on an enigmatic
disorder of childhood. Cutis 2011;87:66-72.
Asena Çiğdem Doğramacı
Vitiligo Dışı Hipopigmentasyon Bozuklukları
Türk derm
2011; 45 Özel Sayı 2: 122-6
126
www.turk derm.org.tr
Dostları ilə paylaş: |