ZİHİNSEL ANTRENMAN
*Yrd. Doç. Dr.Kemal Nuri Özerkan
*İstanbul Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Öğretim Görevlisi
Sporcular, fiziksel antrenmanların yanında psikolojik antrenmanlardan da yararlanmaktadırlar.Psikolojik antrenmanlar, genellikle,fiziksel antrenmanlardan daha az kullanılmaktadır. Biz bu yazımızda psikolojik antrenmanların içinde az bilinen ya da daha da az kullanılan yöntemlerden söz edeceğiz:
Fiziksel bir eylem yapmadan sadece zihni kullanarak belli bir amaca yönelik (bilinen bir hareketin geliştirilmesi ya da yeni bir hareketin öğrenilmesi olarak yapılan hazırlık çalışmasına "zihinsel antrenman" denir.
Zihinsel Antrenman, Eberspacher'e göre üç bölümde ele alınır(1):
1-Kendi kendine konuşma (subvokal) antrenmanı
2-Gizli algı antrenmanı,
3-Kendini hayal Etme (ideomotor) antrenmanı.
Kendi kendine konuşma antrenmanı: Sporcu belli bir hareketin nasıl yapılması konusunda zihinsel olarak kendisiyle konuşur.
Gizli algı antrenmanı: Burada sporcu, idealize ettiği bir sporcuyu (şampiyonu vb.) belli bir hareketi yaparken zihninde canlandırır, hayal eder.
Kendini hayal etme (ideomotor)antrenmanı: Sporcu, kendisinin belli bir hareketi yaptığını tasar/ar ve o sırada tüm ayrıntıları gözden geçirerek eksiklerini belirler.
Zihinsel antrenmanın bir hekim,psikolog ya da antrenör yardımıyla yapılabileceği de düşünüldüğünde,kanımızca üstteki maddelere dış yardımlı zihinsel antrenman hatta grup / takımın tamamıyla aynı anda da yapılabilecek olan toplu zihinsel antrenman ayrımını da eklemek gereklidir.
Dünyadaki çeşitli Zihinsel Antrenman örneklerini şöyle sıralayabiliriz:
Eski bir NASA araştırmacısı olan Dr. Charles A.Garfield (*), imgeleme (hayal kurma) ve fiziksel performans arasındaki ilişki üzerine Sovyetler'in araştırmalarından söz etmektedir.
Bunlardan birinde, dünya sıralamasındaki bir Sovyet atletizm takımı dört gruba ayrılmıştır:İlk grup eğitim süresinin tamamını eğitimle değerlendirmiştir.İkinci grup bu sürenin % 75 'ini eğitimle değerlendirmiş, kalan%25'lik süre içinde ise imgeleme yaparak sporda yapabilmeyi istedikleri hareketleri ve elde etmek istedikleri başarıları tam olarak zihinlerinde canlandırmıştır.Üçüncü grup eğitim süresinin %50'sini eğitime, diğer % 50'sini imgelemeye ayırmıştır.Dördüncü grup ise bu sürenin %25'ini eğitime, % 75 'ini de imgelemeye ayırmıştır.
Bu dönemin sonunda, olimpiyat sonuçlarında, New York, Lake Placid'deki, 1980 Kış Olimpiyatları'nda uygulamadaki en büyük başarıyı dördüncü grup gösterdi ve onları sırasıyla üçüncü, ikinci ve birinci gruplar izlemiştir(2).
Avusturyalı psikolog Alan Richardson, basketbol oyuncularıyla yaptığı çalışmalar sonunda buna benzer sonuçlar elde ettiğini bildirmiştir:
Üç ayrı grup basketbol oyuncusunun serbest atış yeteneğini incelemiş, sonra ilk gruba günde yirmi dakika serbest atış çalışması yapmasını söylemiştir.
İkinci gruptan hiçbir çalışma yapmamasını isteyen Richardson, üçüncü gruptan da, günde yirmi dakika boyunca, kusursuz serbest atışlar yaptıklarını düşünmelerini istemiştir. Richardson'ın elde ettiği sonuçlara göre, hiçbir şey yapmayan grup - doğal olarak hiçbir gelişme göstermemiştir. Ilk grup % 24'lük bir gelişme göstermiş ama üçüncü grup yalnızca imgeleme gücüyle % 23'lük gelişme göstermiştir ki; bu hemen hemen antrenman yapan grubun başarısıyla eşdeğerdedir(3)
"Bu zihinsel (mental) eğitimin özünde, psişik olarak kendi kendini kontrol etmek yatar. Atletler gevşeme ve zihinde canlandırma tekniğini kullanmışlardır. Bu çalışmada bir atlet, performansını zihinsel (mental) olarak prova eder. Örneğin sırıkla yüksek atlama yapacak biri, dünya rekorunu kıracak bir yüksekliğe kaldırılmış olan çubuğa zihinsel olarak gözünü diker.
Her ayrıntıyı gözünde canlandırır: Sırığı alması, sıkı sıkı kavraması, atlamak üzere koşması, çubuğu yere bastırması, bedenin ağırlığını hissetmesi ve kendisini çubuğuyla başarıyla aşarken görmesi. "(4)
Rus araştırmacılar bu tekniğe Sinirkas programlaması (neuromuscular programming) adını vermişlerdir. Bu yönteme göre, sinir sistemi, gerçek olay ile olayın imajı arasındaki farkı ayıramamakta, böylece bu zihinde canlandırma süreci, sinir sisteminin belli bir başarıyı gösterme konusunda eğitilmesine yaramaktadır.
ZİHİN GÜCÜNÜN ÖNEMİ
Yüksek atlama, uzun atlama gibi kısa süre içinde belli bir hareketi belli bir stilde tekrarlamayı gerektiren spor dallarında yoğun olarak kullanılan imgeleme yöntemi gittikçe diğer spor dallarında da kullanılmaya başlanmıştır. Burada beyindeki merkezi sinir sisteminden kaslara uyarı sinyallerini gitmesi amaçlanır.
1961 yılında Dr.ikai ve Dr.A.H.Steinhaus birlikte yazdıkları "Some modifying the expression of Human Strength" adlı eserde, hipnoz etkisiyle uyutularak "çok güçlü oldukları ve bu gücü sonuna kadar kullanabilecekleri telkini verilen" sporcuların, hipnoz halinde iken normal zamanlara göre maksimal güçlerinden %30 daha fazla bir ağırlık kaldırabildiklerini ortaya koymuşlardır(5). O tarihe kadar antrenman, teknik ve kondisyon özellikleri geliştirilmek üzere yaptırılıyordu. Ve inanılıyordu ki, teknik ve kondisyon özellikleri geliştirilen sporcu, maksimal verim gücüne eriştirilmiş demektir.
Bu teorinin Dr.ikai ve Steinhaus tarafından yıkıIması, üstelik % 30 gibi büyük bir kullanılamayan rezervin ortaya çıkışı, bu rezervlerin nasıl kullanılabilir hale getirileceğini araştırma çabalarını doğurdu.
O günlerde araştırmacıların en büyük yanılgısı, fiziksel gelişim için mutlaka fiziksel bir uyarım olması gerektiği inancıydı. Oysa Dr.ikai ve Steinhaus,fiziksel bir uyarı olmadan da insan organizmasının verim gücünde artış olabileceğini ortaya atmışlardı.
Daha 1873 yılında Dr. W. B. Carpenter, "ideomotor ve Carpenter Etki Kanunu" adını verdiği teorisini ortaya koymuştu: "Herhangi bir algı, o algıyı oluşturan organizmada, o algının gerektirdiği eylemi yapmak için bir istem oluşturur. Bu istemle yapılan eylem, o algı olmadan yapılan aynı tip eylemden daha olumlu sonuç verir. "(6)
1967 yılından beri performans yükseltmek amacıyla hipnoz ve zihinde canlandırma teknikleriyle uğraşan Lee Pulos, "ipnoz ve ötesi" kitabında şu gözlemlerine yer veriyor:
"Atletlerle çalışmalarım Kanada Kadınlar Milli Voleybol Takımı'yla başladı. Amaç kişinin tüm fonksiyonlarının geliştirilmesinde hipnozun kullanılıp kullanılmayacağını belirlemekti. Hipnoz teriminden çok genellikle" düşünme eğitimi" terimini kullandık. Takıma posthipnotik(**) telkin verildi, böylece pratik çalışma ya da oyun sırasında konsantrasyonları yükselecek, rakip oyunculara, topa ve takım arkadaşlarına odaklanacaktı. Bu posthipnotik telkine ayrıca şu da eklendi: Dış gürültüler, sesler, dikkati dağıtan düşünceler geri planda sönük kalacak ve oyun üzerindeki konsantrasyonu bozmayacaktır.
Takımdaki her bayan sporcuya otohipnoz öğretildi. Çoğu, oyunla ilgili çeşitli uygulamalarını güçlendirmek için kendi kendine hipnozu haftada dört beş kezkullandı. Öğretilen tekniğin bir yan faydası oldu: Sporcuların çoğu öğrenciydi ve otohipnozu ders çalışma ve okuma üzerindeki konsantrasyonlarını artırmada kullandılar. Hipnoz sayesinde .çalışma alışkanlıklarının geliştiğini ve her hafta antrenmana ayırdıkIarı zaman için üzülmelerine gerek kalmadığını anladıklarında kendilerini voleybola daha çok verdikleri görüldü. (7)
Lee Pulos, çalışmaları sırasında, Bilinçaltının daha önce edinmiş olduğu bilginin, performansı nasıl artıracağını da araştırır(8): "Olimpiyat koşucusu bir kadın atletle çalıştım. Kendisi Mexico City'de olimpiyat oyunlarındaki bir antrenman koşusunda gayri resmi 100 metre dünya rekorunu kırmıştı. Ama şimdi aynı performansı yeniden gösteremiyordu ve kendisinden daha düşük seviyede olduğunu kabul ettiği atletler tarafından geçildiği için formunu kaybettiğini düşünüyordu. Vancouver'deki Simon Fraser Üniversitesi'ne bağlı fiziksel dayanıklılık laboratuarında onunla çalışma yaptık. Bir antrenman aletinin tablasında koşuyormuş gibi varsayılarak bir EKG cihazına ve solunum hız ve miktarını ölçen spirometreye bağlandı. Kendisine hipnoz uygulandı, hem start hem de 200 ve 300 metre koşu çalışmaları için zihinsel (mental) bir antrenmana alındı. Kaslarındaki görülebilir gerilmelerin yanı sıra, bağlandığı cihaz da dikkate değer değişmeler kaydediyordu. Solunum hız ve miktarı maksimum tempodaki bir koşu düzeyindeydi. Kalbi yüzdeyüz on iki daha hızlı atıyordu. Hayatının en iyi performansını sergilediği Mexico City'deki o koşuya hipnotik olarak geri dönmüştü. Şimdi koşuyu adeta ağır çekim izleyebiliyor ve yarışın ayrıntılarını görebildiğigibi bedenindeki duyumları da hissedebiliyordu. Trans imajinasyonundan çıkarıldıktan sonr,a neden o derece iyi bir performans gösterdiğinin ve antrenmanıyla ilgili tüm ayrıntıların hemen farkına vardı. Daha sonraki yarışmada gelişme gösterdi ve eski formuna kavuştu.
Michigan Üniversitesi Tıp Merkezinden Dr.Howard Shevrin'in çalışmalarına göre, ekranda saniyenin binde biri kadar bir süre için gösterilen korku kelimesi bile, kişinin beynindeki elektrodları etkileyebilmekte, ölçüm araçları beynin yüzeyindeki elektriksel faaliyeti ve gizli mesaj olarak alınan korku kelimesinin etkilerini ölçebilmekte ve bir cevap verildiğini kaydedebilmektedir. Shevrin' e göre, ekrana bakmakta olan kişinin, o kelimeyi gördüğünün farkında olması şart değildir. Ama zihin onu algılamış ve tepki göstermiştir(9).
Korkunun sporcu üzerindeki en olumsuz etkisi, konsantrasyonu bozabilmesi ve sporcunun performansını düşürmesidir. Buna göre zihinsel antrenmanlara, korkunun önlenmesi veya azaltılmasına yönelik alıştırmaların da eklenmesinin etkili olacağı kanısındayız.
KAYNAKÇA
(1) ikizler, C. ve Karagözoğlu,C;Sporda Başarının Psikolojisi, Istanbul, 1997,5.119.
(*) Şu anda California, Berkeley'de Uygulamalı Bilimler Enstitüsü Başkan'dır.
(2) Charles A.Garfield; Peak Performance: Mental Training Techniques of the World's Greatest Athletes (New York: Warner Books, 1984), 5.16.
(3) Mary Orser & Richard Zarro; Changing Your Destiny (New York: Harper & Row, 1989),5.60.
(4) Pulos, Lee; ipnoz ve ötesi; istanbul, 1994, 5.92..
(5) Renklikurt, Turgay; Antrenman ve Fizyolojik Özellikleri, istanbul, 1973, s.95.
(6) Renklikurt, Turgay; Antrenman ve Fizyolojik Özellikleri, istanbul, 1973,5.96.
(**) Posthipnotik telkin: Hipnoz seansı sırasında süjeye (hipnoz uygulanan kişiye), seans sonrasında uygulaması için verilen telkin.
(7) Pulos, Lee; ipnoz ve ötesi; istanbul, 1994, s.100-101.
(8) Pulos, Lee; ipnoz ve ötesi, istanbul, 1994, s. 101-102.
(9) Waitley, Denis.. Kazanmanın Yeni Dinamiği, İstanbul (tarihsiz), s.81-82.
(11) Dr.Restak, RichardM; The Mind (New York: Bantam, 1988), p. 1
Pozitif Düşünce Başarıya Götürüyor :
Rehberlik uzmanı Asım Kurumahmut, pozitif düşüncenin insanları başarılı kıldığını belirtti.
İnsanların çoğunluğunun yaptıkları işle ilgili çalıştıklarını ancak yine de başarılı olamadıklarını söyleyen Kurumahmut, "İnsanların birçoğu yapmak istediği iş için gerekli ilk adımları atmadan, zihnen yenilgiye hazır bir psikoloji taşıyor" dedi. Yenilgiye hazır bir insanın başarısının şansa kaldığını dile getiren rehberlik uzmanı Kurumahmut, Fransızlar'ın kahramanı Jean Dark'ın, "Bütün savaşlar ilk önce insanın zihninde kazanılır" sözünü hatırlattı. Beyninde başaracağına inanmayan insanların zaten uygulamada da gerekli olan enerjiyi kendinde bulamayacaklarını ifade eden Kurumahmut, "Bir işi başarmanın en önemli motoru insan beynidir, zihnidir. Eğer beynimizdeki engelleri ortadan kaldırabilirsek, başaramayacağımız hiçbir iş yoktur. Örneğin bir öğrenci matematik dersinin başına oturduğunda kafasında 'Ben bu dersi anlayamam, başaramam' veya bir işadamı, 'İşler kötü' düşüncesini taşıyorsa kendileri için en büyük engeli oluşturuyorlar demektir" şeklinde konuştu.
Hayatta başarıyı yakalayabilmiş ya da yakalayacak olanların her zaman pozitif düşünceyi taşımış insanlar arasından çıktığını, bundan sonra da böyle olacağını vurgulayan Kurumahmut, "Her olumsuzluğu ve yanlışlığı, hedefe atılan bir adım olarak gören Edison, bu olumlu düşüncesinin karşılığını fazlasıyla almıştır. O nedenle şimdiden kafamızdaki olumsuz düşünceleri fert ve millet olarak öldürmeliyiz. Çünkü insanları ve ülkeleri pozitif düşünceler başarıya götürür" dedi.
Dostları ilə paylaş: |