Kendiniz üçün ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkup sakının və bilin ki elbette ONA kavuşacaksınız. İman edenlere müjde ver.
Dedik ki: "Kendiniz üçün ileriye hazırlık yapın..." ifadesiyle -ki hitap erkeklere ya da kadın-erkek bütün insanlara yöneliktir- evlenme və üreme yoluyla insan türünün devamını sağlayıcı bir teşvik kastedilmiştir. Bu kadarı var ki, yüce Allah, insan türünün devamı ilə, sadece dininin yaşamasını, tevhid mesajının yayılmasını və kendisine kulluk esasına dayalı sistemin evrensel çapta hakimiyetini ister: "Mən, cinleri və insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat, 56) Əgər yüce Allah, insanlara hayatları və varlıklarının devamı ilə ilgili bir şey emretmişse, kesinlikle bu hususu, Rablerine yönelik ibadetle bağlantılı olarak algılamaları üçün emretmiştir. Sırf yeryüzündeki varlıklarını sürdürmeleri, işkembelerini doyurmak və cinsel arzularını tatmin etmek üçün yaşamaları, azgınlık və gaflet çöllerinde yitip gitmeleri kastedilmiş değildir.
Gerçi "Kendiniz üçün ileriye hazırlık yapın..." ifadesinden maksat, üreme və insanlık camiasına yeni bireyler kazandırmaktır -ki insanlık camiası hər an ölüm aracılığı ilə birçok bireyini yitirmekte, zamanın geçmesi sonucu sayıları azalmaktadır.- Fakat bunlar əsl məqsəd değildir. Tersine, məqsəd, neslin devamı, salih ameller işleyen bireylerin kazanılması aracılığı ilə yeryüzünde Allah'ın zikrinin kalıcılık kazanmasıdır. Heç kuşkusuz yeryüzünde Allah'ın zikrini kalıcı kılmaya yönelik olarak dünyaya gelmeleri sağlanan salih amelli bireylerin kazandıkları sevaplar, həm kendilerinin həm də salih atalarının hanesine yazılır: "Onların önde takdim ettikleri və eserlerini biz yazarız." (Yasin, 12)
Bu açıklamamızla, "kendileri üçün ileriye takdim və hazırlık yapma" ifadesiyle, kıyamet günü üçün önceden salih ameller sunma, anlamı kastedildiği belirginlik kazanıyor. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur: "O gün kişi ellerinin önə sürdüğü şeylere bakar." (Nebe, 41) "Hayır olarak kendi nefisleriniz üçün önceden ileri sürdüğünüz şeyleri, daha hayırlı və daha büyük bir əcr olarak Allah katında bulursunuz." (Müz-zemmil, 20) Bu açıdan, "Kendiniz üçün hazırlık yapın. Allah'tan korkup sakının və bilin ki elbette ONA kavuşacaksınız..." ayeti, "Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın üçün neyi takdim ettiğine (ileri sürdüğüne) baksın. Allah'tan korkun. Heç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." (Həşr, 18) ayetine benzemektedir. Bu halde, -Allah herkesten daha yaxşı bilir- "Kendiniz üçün takdim edin/əldə et (ileriye hazırlık yapın)." ifadesinden maksat, Allah'ın rızasına yönelik olarak salih ameller takdim etmektir. İnsanlık camiası üçün yararlı olacaklarını umarak çocuk sahibi olmayı amaçlamak də salih əməl kavramının kapsamına girer. "Allah'tan korkup sakının." ifadesi ilə də, tarla diye nitelenen kadınlarla cinsel ilişkiye girme, Allah'ın bu hususta belirlediği sınırları aşmama, ONun öngördüğü doğrultuda hareket etmekten kaçınmama və haramlara bulaşmama gibi salih amellerin şahsında somutlaşan takva duygusu kastedilmektedir. "Və bilin ki elbette ONA kavuşacaksınız." ifadesi ilə, Allah'tan korkup sakınmaya yönelik bir işaret vardır. Buradaki korku isə, kıyamet günü və kötü hesaptan duyulan endişedir, korkudur. Nitekim, yukarıda değindiğimiz Həşr Surəsinin ilgili ayetinde iştirak edən, "Allah'tan korkun. Heç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." ifadesi ilə də, "korku" anlamında "takva" kastedilmiştir. "Bilin" diyerek bilgiye emretmek və bu emirde də bilginin gerektirdiği şeyleri, yani dikkatli olma, korunma və sakınmayı kastetmek, konuşma və yazı dilinde (söz sanatında) sıkça başvurulan bir yöntemdir. Nitekim yüce Allah bir ayəs(n)i kerimede şöyle buyurur: "Və bilin ki muhakkak Allah, kişi ilə kalbi arasına girer." (Ənfal, 24) Yani, Allah'ın sizinle kalbinizin arasına girmesinden korkun-sakının. Salih ameller işlemek və hesaplaşma gününden korkmak, imanla direkt ilişkisi bulunan olgular olduğu üçün, ayetin sonunda şöyle bir değerlendirme cümlesi yer/yeyər almıştır: "İman edenlere müjde ver." Nitekim Həşr Surəsinin ilgili ayetinin "Ey iman edenler..." diye başlaması də bu ilgiden dolayıdır.
AYETlerİN hədislər işığında şərhi
et-Dürr'ül-Mensur təfsirində Ahmed, ABŞ b. Humeyd, Daremi, Müslim, Əbu Davud, Tirmizi, Nəsəs(n)i, İbn Mace, Əbu Yala, İbn Münzir, Əbu Hatem, en-Nuhas (en-Nasih adlı eserinde), Əbu Hayyan və Beyhaki (Sünen'inde) Ənəsdən rivayet ederler: "Yahudiler, kadınları aybaşı halindeyken onları evden çıkarır, onlarla birlikte yemez və içmezlerdi. Evlerde onlarla bir arada bulunmazlardı. Bu durumla ilgili olarak Rəsulullah efendimize (s. a. a) bir soru soruldu. Bunun üzerine yüce Allah bu ayeti indirdi: "Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. Də ki: O, bir eziyet (və rahatsızlık halidir). Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın..." Ayetin inişi üzerine Rəsulullah efendimiz (s. a. a) "Aybaşı halinde, kadınlarınızla bir arada oturun və cinsel birleşme hariç hər şeyi yapabilirsiniz." dedi. Bunu duyan Yahudiler: "Bu adam, her şeyde mutlaka bize muhalefet edecektir." dediler. Useyd b. Hudayr və Ubad b. Bişr, Rəsulullaha gelerek: "Yahudiler, şöyle, şöyle dediler. Şimdi biz kadınlarımızla cinsel ilişkiye girmeyelim mi?" dediler. Bunun üzerine, Re-sulullahın yüzünün rengi değişti. Öyle ki biz, onun bu iki adama kızdığını sandık sonra adı geçen iki şahıs oradan ayrıldılar. O sırada bir qab dolusu süd Rəsulullaha hediye olarak sunuldu. Rəsulullah o ikisini çağırıp onlara bu sütten içirdi. Bunun üzerine onun bu ikisine kızmadığını anladık."
et-Dürr'ül-Mensur təfsirində Süddi kanalıyla şöyle rivayet edilir: "Sana kadınların aybaşı halini sorarlar." Bu soruyu soran Sabit b. Dehdah'tı.
Bu rivayetin benzeri, Mukatil'den də rivayet edilmiştir.
et-Tehzib adlı eserin bir yerinde, İmam Cəfər Sadık'ın "Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin." ifadesiyle ilgili olarak: "Bu ayə, çocuk sahibi olma isteğiyle ilgilidir. Allah'ın size emrettiği yerden çocuk isteyin." dediği rivayet edilir.
el-Kafidə deniliyor ki: İmam Cəfər Sadık'a soruldu ki: "Karısı aybaşı halinde olan bir erkek, karısından nə kadar yararlanabilir?" İmam buyurdu ki: "Önü (cinsel organı) hariç hər tarafından yararlanabilir."
Yine aynı eserde, İmam Cəfər Sadık'ın (ə.s) aybaşı halinin son günlerinde hayız kanı kesilen kadınla ilgili olarak "Əgər kocasının uzun süre cinsel ilişki kurmamasından dolayı, şehevi arzuları şiddetlenmişse, karısına cinsel organını yıkamasını emretsin və dilerse kadın gusül almadan ilişki kursun." dediği rivayet edilir. Bir diğer rivayete göre, İmam Cəfər Sadık (ə.s), "Bana göre, kadının gusül alması daha iyidir." demiştir.
Mən deyərəm ki: Bu konuyla ilgili bir çox rivayet vardır. Bu rivayetler genellikle, ayetteki "temizlenme" anlamına gelen ifadenin "yethurne" şeklinde okunmasını pekiştirir niteliktedir. Bu isə, "kanın kesilmesi" anlamına gelir. Nitekim "yethurne" və "yettahharne" kelimelerinin arasındaki fərq vurgulama bakımından, ikincisinin "temizlenmeyi kabul etme" anlamına geldiği söylenmiştir. Dolayısıyla ikincisinde isteğe bağlılık anlamı bulunduğu üçün gusletmeye də uygundur. Birincisi isə, temizliğin meydana gelişi demektir. Bunda də isteğe bağlılık anlamı söz mövzusu değildir. Dolayısıyla, buna uygun olan kanın kesilmesi ilə birlikte oluşan temizlik halidir. Əgər "tatahhur" kelimesi ilə, "yıkama" kastedilmişse, bu yıkamanın müstehaplığını ifade edər. Şayet "gusletme" anlamı kastedilmişse, bu da gusülden sonra cinsel ilişki kurmanın müstehaplığını ifade edər. Nitekim İmam Cəfər Sadiq (ə.s): "Bana göre, kadının gusül alması daha iyidir." sözü ilə bu anlamı vurgulamıştı. Bundan önceki yani kanın kesilmesi ilə guslün alınması arasındaki zamanda, ilişki kurmanın haram olduğunu ifade etmez. Çünkü "yethurne"nin cinsel ilişki yasağı üçün konulmuş bir sınır olmasıyla bağdaşmaz.
el-Kafidə, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s): "Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri də sever." ifadesiyle ilgili olarak: "Cahiliye döneminde insanlar pamuk və taşlarla istinca ediyorlardı. (özlərini temizliyorlardı.) Sonra abdest almaları öngörüldü. Bu, güzel bir uygulamaydı. Rəsulullah (s. a. a) abdest alınmasını, emretti, kendisi də su ilə temizlenmeye dikkat etti. Bunun üzerine yüce Allah: "Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri də sever." ayetini indirdi." dediği rivayet edilir.
Mən deyərəm ki: Aynı anlamı destekleyen bir çox rivayet vardır. Bu rivayetlerin bazısında, ilk dəfə su ilə temizlenen zatın Bera b. Azıb olduğu, onun bu davranışını destekler mahiyette ayə indiği və Resulul-lahın uygulamasının də bunu pekiştirdiği rivayet edilir.
Yine aynı eserde Salam b. Müstenir'in şöyle dediği rivayet edilir: "Bir gün İmam Əbu Cafer'in (İmam Məhəmməd Misin) (ə.s) yanında bulunuyordum. O sırada Hamran b. AYAN geldi və ona bazı şeyler sordu. Hamran gitmek üzereyken, İmam Əbu Cafer'e şöyle dedi: "Sana bir şey ifadə edəcəyəm. -Allah aramızdaki varlığını uzun süreli kılsın və bizi senden yararlandırsın- Biz senin yanına geldiğimiz zaman, çıkıp giderken kalplerimiz incelmiş, nefislerimiz dünyadan ilgisini kesmiş olar, insanların sahip oldukları bu malları önemsiz görmeye başlarız. Sonra yanından çıkar gideriz. Halkla və tüccarlarla kaynaşırız. Bu sefer dünya bize sevimli görünmeye başlar."
İmam Məhəmməd Mis dedi ki: "Bəli, kalptir bunlar. Bazen katı, bazen yumuşak olurlar. Amma Hz. Muhammed'in (s. a. a) ashabı, "Ya Re-sulullah, biz münafık olmaktan korkuyoruz." demişlerdi. Rəsulullah: "Niçin böyle bir endişe taşıyorsunuz ki?" deyince bu cevabı vermişlerdi: "Senin yanında olduğumuz zaman, bizi uyarıyor, teşvik ediyorsun. Bunun üzerine kalbimiz yumuşar, dünyayı unuturuz, hər şeyden el-etek çekeriz. Öyle ki, senin yanında olduğumuz halde ahireti, cenneti və cehennemi gözlemliyor gibi oluruz. Amma senin yanından ayrılıp bu evlere girdiğimizde, çoluk çocuğumuzu kokladığımız, ailemizi gördüğümüzde, senin yanındayken içinde bulunduğumuz halden neredeyse əsər kalmıyor. Sanki heç böyle bir hal yaşamadık gibi. Sence, bizim bu halimiz nifak değil midir?" Rəsulullah onlara bu cevabı verdi: "Hayır. Bu Şeytan'ın saptırma amaçlı girişimleridir. Dünyaya eğilim göstermenizi istiyor. Allah'a andolsun, əgər siz tasvir ettiğiniz hal üzere kalsaydınız, meleklerle musafaha edər və su üzerinde yürürdünüz. Əgər siz günah işleyip sonra də Allah'tan bağışlanma dileyen kimseler olmasaydınız, yüce Allah, günah işleyen, ardından Allah'tan bağışlanma dileyen və Allah tarafından bağışlanan kimseler yaratırdı. Heç şüphesiz mömin sınanır günahlara düçar olar və ardından tevbe edər." Allah'ın: "Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri də sever." sözünü duymadınız mı? Yüce Allah'ın bu ayetinden haberiniz yoxmu?: "Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra ona tevbe edin/əldə et. "[113]
Mən deyərəm ki: Benzeri bir hadisi Tefsir'ul-Ayyaşi'de rivayet edilmiştir. Resulullah efendimizin (s. a. a) "Əgər siz tasvir ettiğiniz hal üzere kalsaydınız" sözü vilayet (velilik) makamına yönelik bir işarettir. Bu makamın özelliği, dünyadan yüz çevirip Allah katında olan şeylere yönelmektir. Daha önce "Onlara bir musibet isabet ettiğinde..." (Bakara, 156) ayetini tefsir ederken, velilik makamı ilə ilgili bazı açıklamalarda bulunmuştuk.
"Əgər siz günah işleyen..." sözü ilə də Efendimiz (s. a. a) kaderin sırrına işaret etmektedir. Kader, yüce Allah'ın isimleriyle ilgili hükümlerin fiiller mertebesine və olayların, gelişmelerin teferruatına Esmaullah kavramlarının gerektirdiği doğrultuda akışıdır. "Heç bir şey yoktur ki, hazineleri bizim katımızda olmasın." (Hicr, 21) ayetini və kaderle ilgili diğer ayetleri incelerken, konuya ilişkin ayrıntılı açıklamalarda bulunacağız.
"Allah'ın:'Şüphesiz Allah, tövbe edenleri sever, temizlenenleri də sever.' sözünü duymadınız mı?" ifadesi, İmam Məhəmməd Misə (ə.s) aittir və hitap də Hamran'a yöneliktir. Bu ifadede, tövbe və temizlik kavramları, günahlardan vazgeçip Allah'a dönme, günahların nefis üzerine çöreklenmiş tortularını, pisliklerini və ürək üzerindeki pasını giderme şeklinde açıklanmıştır. Bu yaklaşım; hükmün mertebelerini, bazı mertebelerin hükmüne göre belirlemeye bir örnek oluşturmaktadır. Aynı yaklaşım "Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunamaz." (Vakıa, 79) ayeti ilə ilgili olarak də ortaya konmuştur. Yani bu ayetten hareketle: "Kitaba ilişkin bilgi, temizlenip-arınmış Ehlibeytin yanındadır." denildiği gibi, "Temizlenmeden (abdest-gusül olmadan) Qurana dokunmak, haramdır." şeklinde bir hüküm də algılanmıştır.
Nitekim, "Heç bir şey yoktur ki, hazineleri bizim katımızda olmasın; onu ancak belirlenmiş bir miktar ilə indiririz." (Hicr, 21) ayetine göre, varlık aləmi, yaratılmışlar dünyası, Allah katındaki hazinelerden başlayıp, ən alt yaratılış katmanlarına kadar peyderpey inmektedir. Aynı şekilde kaderlere ilişkin hükümler də ancak, hakikatler menzillerinden geçerek inerler. (Dikkat edin/əldə et!) "Sana kitabı indiren Odur. ONdan bir kısım ayetler muhkemdir." (Al/götürü İmran, 7) ayetini incelerken, bu konuya ilişkin olarak daha detaylı bilgiler sunacağız.
Şimdi, yukarıda işaret ettiğimiz hususa biraz daha aşina olmuş gibiyiz. Orada dedik ki: Ayetin zahirine bakarsak, ayette geçen "tövbə" və "temizlenme" kavramlarından maksat, su ilə yıkanmadır. Bu isə, pislikten arındırmak suretiyle bedeni Allah'a döndürmek demektir.
Yine daha önce, Tefsir'ul-Kummi'den naklen sunduğumuz, Resu-lullah efendimizin (s. a. a) bu sözünün anlamı də belirginlik kazanmış oluyor: "Yüce Allah, İbrahim'e (ə.s) hanifiyet'i indirdi. Bu isə temizlik demektir; temizlik isə on kısma bölünür. Beşi başla, beşi də bedenle ilgilidir. Başla ilgili olanlar şunlardır: Bıyıkları kısaltmak, sakalları uzatmak, saçları kesmek, misvak, dişlerin arasını temizlemek. Bedenle ilgili olanlar də şunlardır: Bedendeki kılları almak, sünnet olmak, tırnak kesmek, cenabet olduktan sonra gusül almak və su ilə temizlenmek. İşte bu, Hz. İbrahim'in getirdiği temiz hanifliktir. Bunlar yürürlükten kaldırılmamıştır və kıyamete kadar də kaldırılmayacaktır." Bu hususların temizlikten sayıldığına dair bir çox rivayet vardır. Bazılarında ağda yaptırmak də temizlik olarak nitelendirilmiştir.
Tefsir'ul-Ayyaşi'de, "Kadınlarınız sizin tarlanızdır." ifadesi ilə ilgili olarak, Muammer b. Hallad'ın İmam Ebu'l-Hasan er-Rıza'dan (ə.s) şöyle rivayet ettiği belirtilir: "İmam buyurdu ki, "Kadınlara kıçlarından yanaşma hakkında nə diyorsunuz? Dedim ki: "Medinelilerin bunda bir sakınca görmediklerini duydum." Bunun üzerine İmam şöyle dedi: "Yahudiler, bir adam arkadan karısına yanaşırsa, doğacak çocuk şaşı olar, derlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah, "Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza dilediğiniz gibi varın." ayetini indirdi. Yani ister önden, ister arkadan yanaşın. Bu aynı zamanda, kadınlarla tərs ilişki kurma hususunda Yəhudilərə muhalefet niteliğindeydi.
Yine aynı eserde, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) ayəs(n)i kerime ilə ilgili olarak: "Normal məkana (vajinaya) erkeğin önden ya da arkadan yanaşması fark etmez." dediği rivayet edilir.
Aynı eserde, Əbu Basir kanalıyla İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) şöyle rivayet edilir. "Əbu Basir deyər ki: "Karısı ilə tərs ilişki kuran adamın durumunu İmam'a sordum. Bunu xoş karşılamadı və şöyle dedi: "Sakın kadınların anüs (makat)ından ilişkiye girmeyin. "Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın." ayetinin anlamı, "dilediğiniz zaman onlara varın" şeklindedir."
Aynı eserde Fetih b. Yezid el-Curcaninin şöyle dediği rivayet edilir: "Bunun gibi bir hususla ilgili olarak fikrini öğrenmek üzere İmam Rıza'ya (ə.s) bir mektup yazdım. Bana şöyle bir cevap geldi: "Cariyesi ilə tərs ilişki kuran birinden soruyorsun. Kadın bir oyuncak gibidir. İncitilmemesi gerekir və o, yüce Allah'ın buyurduğu gibi tarladır."
Mən deyərəm ki: Bu anlamda bir çox hadis, Ehlibeyt İmamları'ndan aktarılmıştır. əl-Kafi, et-Tehzib, Tefsir'ul-Ayyaşi və Tefsir'ul-Kummi'de bunları görmek mümkündür. Bu rivayetlerin tümü şuna delalet edər: Ayəs(n)i kerime kadınlara arkadan (vajinadan olmak koşuluyla) də yanaşılabileceğinden kənar bir şeye delalet etmez. Ayyaşi'nin Abdullah b. Əbu Ya'fur kanalıyla rivayet ettiği: "Əbu Abdullah'a (ə.s) kadınlara kıç-larından yanaşmayı sordum. "Bunun bir sakıncası yoktur" dedi və "Ka-dınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın." ayetini o-kudu." rivayetini də bu şekilde yorumlamak mümkündür.
Mən deyərəm ki: Kadınlara kıçlarından yanaşma ilə, arkadan vajinayı kullanmanın kastedildiği açıktır. Ayəs(n)i kerime buna delalet etmektedir. Nitekim az önce sunduğumuz Muammer b. Hallad'ın aktardığı hadis də bunu göstermektedir.
et-Dürr'ül-Mensur təfsirində İbn Asakir Cabir b. Abdullah'tan rivayet edər: Ensar erkekleri kadınlarla klasik (kadın altta, erkek üstte və önden) şekilde ilişki kurardı. Fakat Kureyş erkekleri çeşitli şekiller denerlerdi. Kureyşli bir erkek ensardan bir kadınla evlendi. Kadınla bildiği şekilde ilişki kurmak isterken, kadın bunu reddetti və "Ancak klasik ilişki tarzını uygulayabilirsin." dedi. Karı-kocanın bu anlaşmazlığı Resulullah'a ulaştırıldı. Bunun üzerine bu ayəs(n)i kerime indi: "Tarlanıza dilediğiniz gibi varın." Yani ister ayakta, ister oturarak, ister yatarak ilişki kurun. Amma hər durumda də tək kanalı kullanın (tərs ilişki kurmayın).
Mən deyərəm ki: İncelemekte olduğumuz ayetin eniş sebebi ilə ilgili olarak çeşitli kanallardan sahabenin konuya ilişkin görüşleri və değerlendirmeleri aktarılmıştır. Benzeri bir yaklaşım də İmam Rıza'dan (ə.s) rivayet edilmiştir. Yukarıda, ed-Dürr'ül-Mensur təfsirindən alıntı yaptığımız rivayette geçen "tək kanaldan" maksat kadınlarla sadece, önden ilişki kurulabileceğidir. Çünkü, kadınlarla tərs ilişki kurmanın haramlığına ilişkin olarak Ehlisünnet kanallarından bir çox hadis vardır. Bunlar, bir çox sahabiye dayandırılarak değişik kanallardan Resulul-lah'tan (s.ə.s.) aktarılmıştır. Gerçi bizim mezhebimize mensup bilginlerin Ehlibeyt İmamları'ndan ettikleri rivayetlere göre onlar (ə.s) kadınlarla tərs ilişki kurmayı şiddetli mekruh saymakla beraber caiz görmüşlerdir. Ancak, Ehlibeyt İmamları (ə.s) daha önce açıkladığımız gibi bu hususta, "Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın." ayetini kanıt olarak sunmamışlardır. Onlar (ə.s) Quranı Kerim'de Hz. Lutdan (ə.s) aktarılan, "Əgər yapmak istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım." (Hicr, 71) sözleri kanıt göstermişlerdir. Çünkü Hz. Lut (ə.s) onların kadınların cinsel organlarına ilgi duymadıklarını bile bile kızlarını onlara takdim etmiştir. Quranı Kerim'de bu hükmü nesheder niteliğiyle başka bir ayə də yoktur.
Bununla beraber, Ehlisünnet kaynaklarınca aktarılan sahabe görüşlerinde də konu üzerinde görüş birliği sağlanmadığı görülür. Rivayete göre, İbn Ömər, Malik b. Ənəs, Əbu Said Hudri və başkaları, kadınlarla tərs ilişki kurmakta bir sakınca görmezlerdi və bu hususta "Kadınlarınız sizin tarlanızdır." ayetini delil kabul ederlerdi. Hatta, İbn Ömərin: "Bu ayə, kadınlarla tərs ilişki kurmanın caizliğini vurgulamak üçün inmiştir." dediği də rivayet edilmiştir.
Söz gelimi et-Dürr'ül-Mensur təfsirində Darekutni'nin "Garaib-i Malik"te Nafi'ye dayandırarak şöyle rivayet ettiğini nakleder: Bir gün İbn Ömər bana dedi ki, "Ey Nafi, bu mushafı al/götür və beni dinle." "Kadınlarınız sizin tarlanızdır tarlanıza dilediğiniz gibi varın." ayetine kadar okudu və bana şöyle dedi: "Biliyor musun ey Nafi, bu ayə kimin hakkında inmiştir?" "Hayır," dedim. Dedi ki: "Karısı ilə tərs ilişki kuran ensardan bir adam hakkında inmiştir. Adamın bu tavrını xalq yadırgadı. Bunun üzerine yüce Allah, "Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın." ayetini indirdi." Dedim ki: "Adam karısının cinsel organına yanaştığı üçünmü yadırganmıştı, yoksa karısının maketindən yanaştığı üçünmü?" "Hayır, karısının maketindən yanaştığı üçün yadırganmıştı." dedi."
Mən deyərəm ki: Bu görüş, bir çox kanaldan İbn Ömərə dayandırılmıştır. İbn Abdulbirr deyər ki: "İbn Ömere dayandırılan bu rivayetler sahihtir. Onun meşhur görüşüdür."
Yine "et-Dürr'ül-Mensur'da, İbn Raheveyh, Əbu Yala, İbn Cerir, et-Tahavi Müşkil'ül-Asar adlı eserde, İbni Mürdeveyh hasen bir rivayet zinciriyle Əbu Said Hudri'den şöyle rivayet ederler: "Adamın biri karısı ilə tərs ilişki kurmuştu. Xalq adamın bu tavrını normal karşılamadı. Bunun üzerine, "Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın." ayeti indi."
Aynı eserde, el-Hatib, Malik'in ravilerinden Əbu Süleyman el-Cev-zecani'nin şöyle dediğini belirtir: "Malik'ten eşlerle anüsten cinsel ilişki kurma hakkında bir soru sordum; bana dedi ki: "Şimdi böyle bir ilişkiden dolayı gusül aldım."
Adı geçen eserin bir yerinde, Tahavi İsbağ b. Ferec'ten o da Abdullah b. Kasım'dan şöyle rivayet edər: "Dinimle ilgili olarak kendisine uyduğum heç bir üstadımın bu işin, yani kadınlarla anüsten ilişki kurmanın halal oluşundan şüphe ettiğine rastlamadım. "Kadınlarınız sizin tarlanızdır." Bundan daha açıq bir hüküm olabilir mi?"
Sünen-i Əbi Davud'da İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilir: "İbn Ömər -Allah günahlarını bağışlasın- putperest ensardan bu grubun, Əhli-kitab Yəhudilərdən bu grupla beraber olduklarını sanmıştır. Ensar cahiliye döneminde, Yəhudilərin bilgice kendilerinden üstün olduklarını düşünüyorlardı. Bu yüzden onların bir çox fiilini taklit ediyorlardı. Ehlikitabın bir özelliği də kadınlarla sadece vajinadan ilişki kurmalarıydı. Bu kadınları memnun etme bakımından uygun bir yöntemdi. Ensarın bu grubu bu hususta Ehlikitaba uyuyorlardı. Kureyşliler isə, cinsel ilişki noktasında son derece özgür davranıyorlardı. Önden, arkadan və kürək üstü yatarak olmak üzere çeşitli fanteziler deniyorlardı. Muhacirler Medine'ye geldikleri zaman, içlerinden biri ensardan bir kadınla evlendi. Adam onunla də aynı tarzda ilişki kurmak istedi, fakat kadın bunu kabul etmedi və "Biz bu güne kadar hamı/həmişə bir tarzda ilişki kurduk. Aynı yolu deneyeceksen buyur, aksi taktirde benden uzaq dayan." dedi. Karı-koca arasındaki bu tartışma açığa çıktı və bilahare Rəsulullaha ulaştı. Bunun üzerine bu ayəs(n)i kerime indi: "Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza dilediğiniz gibi varın." İster önden, ister arkadan, ister sırt üstü yatarak... Yeter ki üreme organından olsun."
Mən deyərəm ki: Suyuti et-Dürr'ül-Mensur təfsirində bu olayı, başka kanallardan Mücahid və İbn Abbas'tan də rivayet etmiştir.
Yine aynı eserde, İbn Abdulhakem şöyle rivayet edər: "Şafii bu konuda Muhammed b. Hasan'la tartıştı. Karşı kanıt olarak İbn Hasan "tarla" niteliğinin ancak kadının cinsel organı üçün söz mövzusu olabileceğini iddia etti və: "Kadının cinsel organı dışındaki bölgeler cinsel ilişki anlamında haramdır." dedi. Şafii ona bu cevabı verdi: "Əgər adam kadının bacaklarının arasını ya da karnının etini bu məqsəd üçün kullanırsa, sence burada "tarla" niteliğine uygun bir durum varmı?" İbn Hasan: "Hayır" dedi. Şafii: "Peki adam böyle yaparsa bu haram mıdır?" diye sordu, İbn Hasan: "Hayır" dedi. Bunun üzerine Şafii: "Öyleyse, kendinizin də kabul etmediğiniz bir şeyi nə diye kanıt olarak sunuyorsun?" dedi."
Adı geçen eserde, İbn Cerir, İbn Əbu Hatem Said b. Cübeyr'den şöyle rivayet ederler: "Mən və Mücahid, İbn Abbas'ın yanında oturduğumuz bir sırada, adamın biri yanına geldi və şöyle dedi: "Kadınların aybaşı haline ilişkin ayə hakkında rahatlatıcı bir açıklama yapmaz mısınız?"
İbn Abbas: "Yaparım" dedi və: "Sana kadınların aybaşı halını sorarlar.... Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin." ayetini okudu. Sonra şöyle dedi: "Yani hayız kanının geldiği yerden onlara gidin. Çünkü qan kesilmeden önce bu yerden ilişki kurman yasaklanmıştı." Adam: "Ya "Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın." ayetine nə dersin?" diye sordu. İbn Abbas: "Yazıklar olsun sana, anüsten tarla mı olurmuş? Əgər senin bu dediğin doğru olsaydı "aybaşı halına ilişkin" ayetin bir hükmü kalmazdı. Çünkü kadının bir tarafı meşgul olunca öteki tarafıyla ilişki kurulurdu. Ancak "dilediğiniz gibi varın" ifadesi "dilediğiniz zaman; gece veya gündüz onlarla ilişki kurabilirsiniz" demektir."
Mən deyərəm ki: Gördüğün gibi, İbn Abbas'ın ayetten çıkardığı bu sonuç, yanlıştır. Çünkü "kadınların aybaşı halına" ilişkin ayə, sadece, aybaşı halında kadınlarla vajinadan ilişki kurmanın haramlığına delalet etmektedir. Şayet kadınların tarla olduğundan söz eden ayə, kadınlarla anüsten ilişki kurmanın caizliğine delalet etseydi, iki ayə arasında kesinlikle bir karşıtlık olmazdı, dolayısıyla kadınların tarla olduğundan söz eden ayə kadınların aybaşı halına ilişkin ayetin hükmünü neshetmiş (yürürlükten kaldırmış) olamaz. Kaldı ki, daha önce də vurguladığımız gibi, kadınların tarla olduğundan söz eden ayə, sanıldığı gibi, kadınlarla anüsten ilişki kurmanın caizliğine delalet etmez. Bazı rivayetlerde, İbn Abbas'ın "Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin." ifadesinden hareketle, kadınlarla anüsten ilişki kurmanın haram olduğuna ilişkin görüş belirttiği nakledilmiştir. Nə var ki, bu cür bir kanıtlamanın son derece yanlış olduğunu ortaya koymuştuk. Ayəs(n)i kerime, sadece, aybaşı kanaması devam ettiği sürece, kadın temizlenmedikçe, vajinadan ilişki kurmanın haram olduğuna delalet ediyor. Başka hususlara ilişkin bir açıklama getirmiyor. Kadınların tarla olduğundan söz edən ayetse, sadece tarlanın istendiği gibi, serbestçe kullanılabileceğine delalet etmektedir. Aslında bu mesele, Fıkıh bilimini ilgilendirir. Bizse, ayetlerin işaret ettikleri hususlar miktarınca, konu üzerinde durmayı amaçladık.