bir a book, a car, a movie (bir kitap, bir araba, bir film)



Yüklə 0,65 Mb.
səhifə65/114
tarix28.07.2020
ölçüsü0,65 Mb.
#32310
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   114
vocabularyy














1198) grant; (isim, fiil)










i.; hibe, bağış, burs    f.; hibe etmek, bağışlamak, kabul etmek

My request was granted. (Ricam kabul edildi.)






















1199) grass; (isim, fiil)










i.; ot, çim,otlak, çimen, yeşillik     f.; otlatmak




Keep off the grass. (Çimlere basmayınız.)

























1200) grave; (isim, fiil)










i.;  mezar,kabir     f.; oymak, kazımak







There were faded flowers on the grave.(Mezarın üstünde solmuş çiçekler vardı.)



















1201) gray;  (isim, sıfat, fiil)










i.; gri      s.; gri, boz     f.; ağarmak, kırlaşmak




We saw a gray bear in the forest. (Ormanda gri bir ayı gördük.)



















1202) great; (sıfat)













harika, müthiş,mükemmel, büyük, kocaman




It is a great pleasure for me to be with you. (Sizlerle birlikte olmak benim için büyük bir onur.)



















1203) greatest; (sıfat)










en büyük, azami













You did me the greatest favour ever. (Bana şimdiye kadarki en büyük iyiliği yaptın.)



















1204) green; (sıfat, fiil, isim)










s.; yeşil  f.; yeşermek  i.; yeşil alan, golf sahası




He was wearing a green jacket. (Yeşil bir ceket giyiyordu.)



















1205) grocery; (isim)










market, meyve-sebze dükkanı, bakkallık







We bought some fruits and vegetables from the grocery. (Marketten biraz meyve ve sebze aldık.)





































1206) ground; ( isim, fiil)










i.; yer, zemin  f.; yere indirmek, karaya oturtmak




I saw something fall to the ground. (Yere bir şeyim düştüğünü gördüm.)



















1207) group; (isim, fiil)










i.; grup, öbek, takım  f.; gruplandırmak, sınıflandırmak

A group of girls were playing in the park. (Bir grup kız parkta oyun oynuyordu.)



















1208) grow; (fiil)













büyümek, gelişmek, yetişmek







He grew up in a rich family. (Zengin bir ailede büyümüştü.)



















1209) growing; (isim, sıfat)










i.; büyüme, gelişme   s.; büyüyen, gelişen, artan




There is a growing demand to tobacco products. ( Tütün ürünlerine artan bir talep var.)



















1210) growth; (isim)













büyüme, gelişme, yetişme










The policies aim at sustaining economic growth. (Politikalar ekonomik büyümeyi sürdürmeyi amaçlıyor.



















1211) guarantee; (isim, fiil)










i.; garanti, teminat, güvence   f.; garanti altına almak, temin etmek, güvence vermek

He guaranteed me that it would never happen again. (Bunun bir daha olmayacağına dair bana garanti verdi.)



















1212) guard; (fiil, isim)










f.;korumak, himaye etmek    i.; muhafız, koruma , bekçi, gardiyan

Three guards are  waiting in front of the prison. (Hapishanenin önünde üç gardiyan bekliyor.)



















1213) guess; (isim, fiil)










i.; tahmin, varsayım   f.; tahmin etmek, zannetmek




I guess you know the answer. (Sanırım cevabı biliyorsun.)



















1214) guest; (isim)













misafir, konuk













We arranged room for our guests. (Misafirlerimiz için oda ayarladık.)



















1215) guide; (isim, fiil)










i.; rehber, kılavuz    f.; rehberlik etmek, yol göstermek

The guide informed us about the ancient city. (Rehber, bizi antik kent hakkında bilgilendirdi.)



















1216) guideline; (isim)










kılavuz, ilke, prensip










We have very strict guidelines here. (Burada çok katı prensiplerimiz vardır.)



















1217) guilty; (sıfat)













suçlu, günahkar


Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   114




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin