Eylül 2016 İstanbul/Türkiye



Yüklə 6,61 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə30/59
tarix18.01.2017
ölçüsü6,61 Mb.
#5811
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   59

5. Cemaatin Önemi

Hoca Ahmed Yesevî, cemaate özel bir önem verir. Daha sonra Mevlânâ’da 

(1207-1273) genişçe işlenecek olan cemaat konusu, Yesevî’nin yaklaşımında 

da oldukça önemlidir ve Müslüman toplumda birlik için gereklidir. Ahmed 

Yesevî, 53. Hikmet’te şöyle der:

Cemaata gitmeyip namazı terk eyleyenler

Şeytan ile bir yerde, derk-i esfel’de gördüm.

Bu  noktada  Mevlânâ’nın  bu  konudaki  yaklaşımını  vermekte  fayda  var-

dır. “Insanı görünüşte küçük âlem, ama hakikatte büyük alem olarak gören 

Mevlânâ,


23

 “Topluluk rahmettir” hadisinden hareketle birlik halinde yaşama-

nın, toplumdan ayrı hareket etmemenin önemine atıfta bulunur. Örneğin fare 

ile kurbağanın dostluk hikayesini

24

 anlatırken de, aslan, kurt ve tilkinin avlan-



ma hikayesini

25

 anlatırken de, daha baştan bu hadisi zikretmektedir. Mevlânâ, 



evlenmenin önemini anlatırken de aynı hadisi zikretmekte ve topluluğun in-

san için ne kadar anlamlı olduğunu izah etmeye çalışmaktadır: 

Islam dininde evlenmemek yoktur. Topluluk rahmettir. (H) Mus-

tafa (Allah’ın salatı ve selamı onun üzerine olsun) toplulukla çalıştı

Çünkü ruhların topluluğunun çok büyük eserleri vardır. Insan tek ve 

yalnızken bu eser hasıl olmaz. Mescidleri yapmanın sırrı, mahalle hal-

kının orada toplanması, Allah’ın rahmeti ve [elde edilecek faydanın] 

artmasıdır.  (…)  Cami’yi  şehir  halkının  toplanması  için  yapmışlardır. 



Kabe’yi  ziyaret  etmeği  de  dünyadaki  insanların  çoğunun,  birçok  şe-

hirlerden  ve  iklim  bölgelerinden  gelip  orada  toplanmaları  için  vacip 

kıldılar.

26

Burada Mevlânâ, toplumun, toplumsallığın temeline evlenmeyi ve dolayı-



sıyla aileyi yerleştirmektedir. Mevlânâ’nın toplumun varlığının devamını ev-

lilikle izah etmesi, orijinal bir yaklaşım olarak görülebilir. Insanın tek başına 

23

  Abdülbâki Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, 2. bs., MEGSB Yay., Istanbul 1985, c. IV, s. 85



24

  A. Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, c. IV, s. 407 vd.

25

  Mevlânâ,  Mesnevî.  http://www.yesilyol.net/modules.php?name=mesnevi&op=  content 



&tid= 5&query =topluluk, 24.03.2006

26

  Mevlânâ, Fîhi Mâfih, Çev. M. Ü. Anbarcıoğlu, MEGSB Yay., Istanbul 1990, ss. 100-101



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 347


yaşayamayacağı ve bir eser hasıl edemeyeceği vurgusu, insan için toplumun 

hayatîliğini ortaya koyması bakımından oldukça önemlidir. Bu yaklaşım, ge-

rek Batı’da gerekse Islam dünyasında bazı ünlü düşünür ve bilim adamlarının 

görüşlerini  önceleyen  bir  yaklaşımdır.  Örneğin  J.  J.  Rouesseau  ve  Ibn  Hal-

dun’un toplum yaklaşımları açısından durum böyledir.”

27

“Câminin  Mevlânâ  tarafından  ‘tamamen’  ‘sosyolojik’  yorumu,  oldukça 



dikkat  çekicidir.  Mevlânâ,  mescidlerle  mahalle  birlikteliğinden  cami  ile  şehir 

birliğine oradan da Kâbe ile evrensel birlikteliğe geçmekte ve böylece ibadet 

yerlerinin sosyal anlamını ortaya koymaktadır. Esasen Mevlânâ, bu yaklaşı-

mıyla ibadet yerlerini sosyolojik temelde anlamlandırmakta, toplumsal hayat 

için onların ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Mevlânâ, 

Topluluğa dost ol. (…)

Zira kalabalık ve kervan halkının çokluğu, yol vurucuların belini kı-

rar, onları kahreder.”

28

diyerek  birlik  olmanın,  dayanışma  halinde  bulunmanın  birey  için  ne  kadar 



önemli olduğunu

29

 belirtmiş olur. Mevlânâ için toplumda birlik halinde ol-



mak, son derece önemlidir:

Dostlar,  dostlar!  Birbirinizden  ayrılmayın!  Başınızdan  kaçamak 

heveslerini atın! 

Mademki hepiniz birsiniz, ikilik havası çalmayın. Vefa sultanı emre-

diyor: Vefasızlık etmeyin!

30

Cemaatten bir an bile ayrılmanın şeytanın hilesinden ibaret olduğu görü-



şünde olan

31

 Mevlânâ, topluluktan ayrılmanın çok tehlikeli bir şey olduğunu 



kurt-kuzu metaforuyla anlatmaya çalışır. Mevlânâ’nın yaklaşımında,

27

  Ejder Okumuş, “Mevlana`da Sosyolojik Okuma”, KHukA Kamu Hukuku Arşivi, 9: 2, ss. 63-70



28

  Mevlânâ, Mesnevî, Çev. V. Izbudak, Gözden geçiren: A. Gölpınarlı, MEGSB Yay., Istanbul 1991, 

c. II, ss. 165 

29

  Mustafa Tekin, Mevlana Pergelinde Toplum, Konya Büyükşehir  Belediyesi Kültür Yay., Konya 



2005, s. 64

30

  Mevlânâ, Mevlânâ’nın Rubaileri, Çev. M. N. Gençosman, MEGSB Yay., Istanbul 1988, s. 131



31

  Mevlânâ, Mesnevî, Çev. V. Izbudak, Gözden geçiren: A. Gölpınarlı, MEGSB Yay., Istanbul 1991, 

c. II, s. 166


348  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Kurt, çok kere sürüden ayrılıp yalnız başına giden kuzucağızı tutar. 

Sünneti, topluluğu bırakan kişi, bu yırtıcı canavarlarla dolu yerde kendi 

kanını dökmez de ne yapar? Sünnet yoldur, topluluk da yoldaşa benzer; 

yolsuz, yoldaşsız, darlığa düşersin.

32

 

Mevlânâ, aynı yerde buradaki kurdun şeytan olduğunu da belirterek top-



luluktan ayrılmanın tehlike boyutlarını ortaya koyar.”

33

“Meşhur  Osmanlı  düşünürlerinden  Kınalızâde  Alî  Efendi  (1511-1571), 



Mevlânâ’nın toplum yaklaşımından hareketle insanların bir araya gelerek ya-

şamalarının zorunlu olduğu üzerinde durmaktadır:

Bilindiği  gibi  insan  uzuvlarından  bazısı  âmir,  bazısı  da  âmir  uzva 

bağlıdır.  Meselâ:  Ciğer,  insan  ruhunun  canlı  kalmasında  kalbe  muh-

taçtır. Kalp de tabiî ruhla ciğere muhtaçtır. Ikisi de şahsın rûhu ve his 

kuvveti bulmak da dimağa, dimağın canlılığının korunmasında da kalp 

ve ciğere muhtaçtır. Bunun gibi insanların bazısı reis (idareci), bazısı 

da idare edilendir. Bazısı bazısından istifade eder. Her biri bir yönden 

birbirlerine muhtaçtırlar. Bu duruma göre insanların kendi cinsleri ile 

bir arada yaşamaları, birbirlerine yardımda bulunmaları zarurîdir.



Mesnevî:

Insanoğlu birbirlerinin uzuvlarıdır. 

Çünkü hepsi aynı cevherden yaratılmışlardır.

Eğer uzuvlardan biri hastalanırsa,

Diğer uzuvlarda huzur ve rahat kalmaz…

………………………

Insanlardan ayrılıp, dağ başlarında ve mağaralarda yaşayanlar, bunu 

dindarlık ve insanlık kemali zannedenler vardır. (…)

34

Esasen Mevlânâ’nın topluluk vurgusu, onun tevhid ve vahdet-i vücûd an-



layışıyla paralellik arz etmektedir. Birlik, her şeyden önce gelir. Tevhidî birlik-

telik, sadece Allah’ın birliğini değil, sosyal birliği de ifade eder. Islâm, tevhid 

32

  A. Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, c. IV, s. 90



33

  Ejder Okumuş, “Mevlana`da Sosyolojik Okuma”, ss. 63-70

34

  Kınalızâde Ali Efendi, Devlet ve Aile Ahlâkı, Haz. A. Kahraman, Tercüman 1001 Temel Eser, 



Istanbul ty., s. 137

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 349


inancıyla iman planında Allah’ın birliğine, Allah’tan başka hiçbir ilah olma-

dığına inanmayı getirirken sosyal planda hem kurumları arasında anlamlı bir 

bütünleşme olan sosyal bir yapı meydana getirmekte, hem de bireyleri böyle 

bir sosyal yapının gerektirdiği rolleri icra etmeye hazırlamaktadır.

35

 Böylece 



birey-toplum  ilişkisi  de  denge  temelinde  sağlanmış  olmaktadır.  Anlaşıldığı 

kadarıyla  Mevlânâ’nın  yaklaşımında  birey  ve  toplum  aynı  bütünün  değişik 

boyuttaki görünüşleridir.”

36

Yesevî’nin  cemaat  yaklaşımının  Mevlânâ  tarafından  genişçe  ele  alındığı 



söylenebilir.

6.Toplumda Güzel Ahlâkın Hayatîliği

Hoca Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet’i aslına bakılırsa bir ahlâk kitabıdır. 

Denilebilir ki bu eser, baştan sona toplumda iyi/güzel ahlâkın ne kadar hayatî 

olduğunu ortaya koymaktadır. Ahlâk sosyolojisi açısından Yesevî’nin dikkate 

değer yaklaşımları olduğu söylenebilir. Bir örnek vermek gerekirse, âlimin, 

hâkimin, imamın, müftünün konumuna uygun davranmaması, insanları is-

tismar etmesi hususunda şöyle demektedir:

Hakk kulları dervişler hakikati bilmişler

Hakk’a âşık olanlar Hakk yoluna girmişler.

Hakk yoluna girenler, Allah diye yürüyenler

Erenler izini izleyip memleketten geçmişler.

Evrenin övüncü Mustafa, öyle dedi merhaba,

Mirâc gecesi deyip fakr yolunu almışlar.

Gönül vermeyip dünyaya, el uzatmayıp harama,

Hakk’ı seven âşıklar ahaliden geçmişler

Dünya benim diyenler, cihan malını alanlar,

Kerkenez kuşu gibi olup o harama batmışlar.

Molla, müftü olanlar, yanlış fetva verenler

Akı kara eyleyenler o cehenneme girmişler.

35

  Bilgiseven, A. Kurtkan, Din Sosyolojisi, Filiz Yay., Istanbul 1985, s. 312



36

  Ejder Okumuş, “Mevlana`da Sosyolojik Okuma”, ss. 63-70



350  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Kadı, imam olanlar, haksız dâva eyleyenler

O eşek gibi olarak yük altında kalmışlar.

Haram yiyen hakimler, rüşvet alıp yiyenler

Kendi parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.

Tatlı tatlı yiyenler, türlü türlü giyenler,

Altın tahta oturanlar toprak altında kalmışlar.

Mümin kullar, sâdıklar, sıdkı ile duranlar

Dünyalığını sarf edip cennet hûrisini kucaklamışlar

Kul Hoca Ahmed bilmişsin, Hakk yoluna girmişsin,

Hakk yoluna girenler Hakk cemalini görmüşler.

37

Bu dizelerde ifade edilen olumsuz hususları, kötü ahlâki tutum ve davra-



nışları, aynı zamanda Yesevî’nin kendi dönemindeki bazı toplumsal aktör ve 

gruplara yönelttiği eleştiriler olarak da anlamak mümkündür. Şu dizeler de 

bu şekildedir:

Ulu küçük yaranlardan edeb gitti

Kız ve zayıf gençlerden haya gitti

“Haya imandandır” deyip Rasûl dedi

Hayâsız kavim acaipler oldu dostlar

Müslüman müslümanı eyledi katil

Haksızı tutub haklı işleri kıldı batıl

Mürid pirine kılmadı yüz ve hatır

Nasıl kötü zamanlar oldu dostlar

Dünya ehli halkımızda cömertlik yok

Padişahlarda vezirlerde adalet yok

Dervişlerin duasında kabul edilme yok

Türlü bela halk üstüne yağdı dostlar

37

  Dîvân-ı Hikmet, 99. Hikmet



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 351


Ahirzaman bilginleri zâlim boldu

Hoşgeldin deyiciler bilgin oldu

Hakk’ı söyleyen dervişlere düşman oldu

Nasıl kötü zamanlar oldu dostlar

38

   


Görüldüğü üzere Ahmed Yesevî, toplumu ahlâk bakımından bir okumaya 

tâbi tutmaktadır.

Pîr, riyakarlığı, gösterişçi dindarlığı da ahlâk noktasında ele alır:

Ahir zaman şeyhi düzeltir dış görünüşünü

Zühd ve takva kılmayıp bozar iç alemini

Keramet der gaflet uykusunda gördüklerini

Riya ile halka kendini satar dostlar

39

7. Türbe

Hoca Ahmed Yesevî’nin Yesi’deki türbesi, yöreden ve farklı bölgelerden 

gelen insanların ziyaretleriyle dolup taşmaktadır. Gerek Zilhicce ayında yapı-

lan ziyaretler, gerekse diğer zamanlarda yapılan ziyaretler, oldukça önemlidir. 

Derdi olan, cenazesi olan, düğünü olan, yeni evlenen vd. kimselerin türbeyi 

ziyaretleri, dikkat çekicidir. 2014 yılında araştırmacı tarafından buraya yapı-

lan ziyarette bunlar gözlemlenmiştir. Eski Sovyetler Birliği yönetimi altınday-

ken Islam’ı yaşama konusunda çekilen sıkıntılar karşısında da bu türbenin 

oradaki Türkler nezdinde ayrı bir önemi olmuştur. 

Ahmet Yesevî’nin Türbesi Camii Hazret’in bulunduğu Yesi, orada ve hav-

zada yaşayan insanlar tarafından adeta kutsal bir mekan ve belde olarak al-

gılanmakta ve muamele görmektedir. Gerçekten de Türkistan’ın birçok ye-

rinden  insanlar,  Yesi’ye  Yesevî’nin  kabrini  ziyaret  için  akın  ederek  gelmek-

tedirler. Orada yaşayan Türklerin halk dinî inancına göre Ahmet Yesevî’nin 

kabrini ziyaret etmenin haccetme benzeri sevabı vardır. Bazı zengin Kırgızlar, 

Kazaklar, cenazelerini Ahmet Yesevî’nin mezarı civarına gömmek için Yesi’ye 

giderler.  Hatta  bazı  zenginlerin  daha  hayatlarındayken  türbe  civarında  arsa 

veya toprak satın alıp öldükleri zaman oraya gömüldükleri vakidir. 

38

  Dîvân-ı Hikmet, 89. Hikmet



39

  Dîvân-ı Hikmet, 85. Hikmet



352  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî



8. Yesevilik

Hoca  Ahmed  Yesevî’yi  sosyolojik  açıdan  anlama  noktasında  önemli  bir 

husus da, onun görüş, düşünce ve yolunu esas alan, farklı Türk coğrafya ve 

toplumlarında onun yolunu sürdüren halifelerinin olması

40

 ve onun adını ta-



şıyan bir tarikatın ortaya çıkmasıdır. Yeseviye veya Yesevilik adıyla bilinen bu 

tarikat,  Islam  dünyasında  önemli  bir  taraftar  ve  mensup  kitlesine  sahiptir. 

Hoca  Ahmed  Yesevî’nin  tarikatı  olarak  Yesevilik,  Islam’ın  Türkler  arasında 

yayılmasında, öğrenilmesinde, algılanması ve tecrübe edilmesinde önemli et-

kilere sahip olmuştur. Yesevilik tarikatı, çeşitli tartışmalar ve görüş ayrılıkları 

olmakla birlikte Türk dünyasındaki farklı tarikatları, ekolleri ve sûfî anlayış-

ları çeşitli biçim ve içeriklerde etkilemiştir.

Sonuç

Hiç şüphesiz sosyolojik okuma yaklaşımıyla Hoca Ahmed Yesevî daha ge-

niş bir konudur. Fakat bu çalışma bu noktada daha geniş çalışmalar için bir 

başlangıç olarak düşünülebilir. Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî’nin özel-

likle Dîvân-ı Hikmet’te konulara yaklaşımını, Islam anlayışını, Islam’ı Türk-

lere anlatma ve öğretme yöntemini sosyolojik açıdan ele almanın, O’nu daha 

doğru anlamaya, onun temsil ettiği çizgiyi ve o çizginin zihniyet dünyasını 

daha iyi kavramaya çok önemli katkılarda bulunacağı açıktır.

Bu sınırlı çalışmada yapılmak istenen, Yesevî’nin Islam anlayışı ve Islam’ı 

Türklere  öğretme  yaklaşımını,  topluma  rehberliğini,  topluma  açık  yönünü, 

olaylara bakış açısını anlamaya çalışmaktır. 

Sonuç  olarak  Hoca  Ahmed  Yesevî,  Türklere  Islam  dinini  sûfi  bir  bakış 

açısı/yorum ile Türk dili vasıtasıyla öğretme yoluna gitmiştir. Islam’ı basit-

leştirmek ve kolaylaştırmak suretiyle insanlara sunmuş ve bunda da başarılı 

olmuştur.

Yesevî, Dîvân-ı Hikmet adlı eserinde Türkçe ile Islam’ı anlatma, insanlara 

yumuşak davranma, sevgi ile yaklaşma, toplumun dertleriyle dertlenme, pay-

laşımcı olma, cömertlik, toplum adamı olma, gerçek âlimin toplum için öne-

mi, sahte âlim ve şeyhin toplum için tehlikeli oluşu, güzel/iyi ahlâkın birey ve 

toplum için ne kadar hayatî olduğunu vd. ortaya koymaktadır.

Hoca Ahmed Yesevî’nin toplumsal yönünün anlaşılmasına katkı sunması 

bakımından Yesi’deki türbesinin toplumsal boyutları ve Yesevilik tarikatının 

bugüne kadar kitleleri etkilemeye devam etmesi hususu da önemlidir.        

40

  Bkz. Kadir Özköse, “Ahmed Yesevî ve Dîvân-ı Hikmet”, Tasavvuf, 7/16, 2006, ss.293-312



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 353


Kaynakça

Ali Efendi, Kınalızâde, Devlet ve Aile Ahlâkı, Haz. A. Kahraman, Tercüman 1001 Temel Eser, 

Istanbul ty.

Barkan, Ömer Lütfi, “Osmanlı Imparatorluğunda Bir Iskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak 

Vakıflar ve Temlikler: Istila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler”, Vakıflar Der-

gisi, Sayı: 2, 1942, ss. 279-304

Bilgiseven, A. Kurtkan, Din Sosyolojisi, Filiz Yay., Istanbul 1985

Gölpınarlı, Abdülbâki, Mesnevî ve Şerhi, 2. bs., MEGSB Yay., Istanbul 1985

Hoca Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2001

Hoca Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, Haz. Hayati Bice, TDVY., Ankara 2008 (http://www.

divanihikmet.net/hikmet1.html#header, 08.08.2016)

Mevlânâ, Mevlânâ’nın Rubaileri, Çev. M. N. Gençosman, MEGSB Yay., Istanbul 1988

Mevlânâ, Fîhi Mâfih, Çev. M. Ü. Anbarcıoğlu, MEGSB Yay., Istanbul 1990

Mevlânâ, Mesnevî, Çev. V. Izbudak, Gözden geçiren: A. Gölpınarlı, MEGSB Yay., Istanbul 1991

Mevlânâ,  Mesnevî.  http://www.yesilyol.net/modules.php?name=mesnevi&op=  content 

&tid= 5&query =topluluk, 24.03.2006

Okumuş, Ejder, Ibn Haldun ve Osmanlı’da Çöküş Tartışmaları”, Divan, Sayı: 6: 1, 1999, ss. 

183-209

Okumuş, Ejder, “Mevlana`da Sosyolojik Okuma”, KHukA Kamu Hukuku Arşivi, 9: 2, ss. 63-70



Okumuş, Ejder, “Evliya Çelebi Kütahya’da”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

Sayı: XXVI, 2007, ss. 83-120

Okumuş, Ejder, “Marifetname’de Beden”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi (Elektronik 

dergi), VIII: 1, 2008, ss. 9-43

Okumuş, Ejder, Osmanlı’nın Gözüyle İbn Haldun, 2. bs., Iz Yay., Istanbul 2009 

Okumuş, Ejder, “Ibn Haldun’da Kur’an’ı ‘Sosyolojik’ Okuma”. Diyanet İlmi Dergi (Kur’an’ın 

Nüzûlünün 1400. Yılı Anısına Kur’an Özel Sayısı), (2010), ss. 331-336

Okumuş, Ejder, “Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde “Sosyoloji”nin Işaretleri”, Doğumunun 



400. Yılında Uluslararası Evliya Çelebi Sempozyumu, Kütahya Valiliği, Kütahya, 23-26 Mart 2011. 

Okumuş, Ejder, “Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde Diyarbakır”, e-Şarkiyat İlmi Araştırma-



lar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633, Sayı: VII, 2012, ss. 14-51.

Okumuş, Ejder, Evliya Çelebi’nin Gözüyle-Gezdi, Gördü, Yazdı, Lotus Yay., Ankara 2012 

Okumuş, Ejder, Dinin Toplumsal İnşası, Akçağ Yay., Ankara 2015

Onat, Hasan, “Ahmet Yesevi’nin Din Anlayışı ve Bektaşilikteki Bazı Yansımaları”,  http://

www.hasanonat.net/index.php/89-ahmet-yesevi-nin-din-anlay-s-ve-bektasilikteki-baz-yans-ma-

lar, 08.08.2016

Özköse, Kadir, “Ahmed Yesevî ve Dîvân-ı Hikmet”, Tasavvuf, 7/16, 2006, ss.293-312

Tekin, Mustafa, Mevlana Pergelinde Toplum, Konya Büyükşehir  Belediyesi Kültür Yay., Konya 

2005


Evliya Çelebiye Göre  

Diyar-ı Rumdaki Yesevi Halifeleri



Emin KIRKIL*

Giriş

Bu bildiriye Türk Dünyasının iki büyük şahsiyetini bir araya getirmek ve 

birlikte anma fırsatını bulmuş olmanın benim için büyük bir saadet olduğunu 

belirterek başlamak istiyorum.

Birisi bütün bir Türk Dünyasının manevi mimarı, bütün bir Türklük âle-

mini doğudan batıya asırlarca aydınlatan gönüller güneşi, Türk-i Türkan, Pir-i 

Türkistan Hoca Ahmet Yesevî, diğeri Türk tarihinin en büyük gezgini seyyah-

ı fakir Evliya Çelebi… Ilginçliğe bakın ki 17. yüzyıl adamı olan Evliya Çelebi, 

Osmanlı ülkesi hakkında bilgi verirken Ahmet Yesevî ve onun Diyar-ı Rum’a 

gelmiş olan halifeleri hakkında bilgi verir. Evliya Çelebi’nin Yesevî’ye bu ilgi-

sinin akrabalık iddiasından kaynaklandığı açıktır. Onu her andığında atamız, 

ceddimiz, büyük dedemiz gibi vasıflarla anar. Şayet Çelebi’nin bu iddiasının ta-

rihî bir değeri varsa şüphesiz Istanbul’un fethi sırasında Fatih’in bayraktarı 

olan  dedesi  Yavuzer  (belki  de  Özbek)  vasıtası  ile  olduğu  düşünülebilir  ise 

de

1



 bunun tarihî bir kıymeti olduğunu düşünmek zordur

2

. Türk yurtlarının 



birçoğunda Yesevî’ye olan saygıdan dolayı ailelerin kendilerini bu büyük zata 

nispet ettikleri gözlemlenmektedir. Hokand çevresinde soyunu Yesevî’ye bağ-

layan şahıslara ezler denilmektedir ki bu isim azizler deyiminin halk dilindeki 

söylenişinden ibarettir

3

.

Burada çok kısa olarak Diyar-ı Rum tabirine temas etmek gerekir mi bil-



miyorum. Sözlük ve tarihi anlamıyla birçok izah yapılır şüphesiz. Ama kana-

atimce Türk için, Diyar-ı Rum; ülkü hâline getirdiğimiz belde, bir boyutuyla 

*  Yrd. Doç. Dr., Celal Bayar Üniversitesi Tarih Bölümü, eminkirkil@hotmail.com

1

  Mücteba ILGÜREL, “Evliya Çelebi” DİA C.XI, Istanbul 1995, s. 529.



2

  M. Cavid BAYSUN, “Evliya Çelebi” İA, C. IV, Istanbul 1993, s. 401.

3

  Fuad KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara 1981, s. 69 n



62

.


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 355


kızıl elma, sonuçta bizim yapmaya karar verdiğimiz topraklar için kullanıl-

mıştır  sanki…  Bu  nedenle  bir  zamanların  Anatoliası  da  Trakyası  da  bizim 

tarafımızdan Diyar-ı Rum olarak adlandırılmıştır.

Ahmet Yesevî’nin Batı Türkleri arasındaki etkisi, bugün Anadolu diye isim-

lendirilen Diyar-ı Rum topraklarının Türk-Islam yurduna dönüştürülmesinde 

daha açık bir şekilde görülür. Bu süreçte Yesevî geleneğinde yetişmiş birçok 

sufi derviş Horasan veya Türkistan’dan Diyar-ı Rum’a gelerek irşad vazifesinde 

bulunmuşlardır. Büyük bir çoğunluğu Yesevî halifesi olarak nitelendirilen bu 

sufilerin büyük bir kısmı inancın olgunlaşması kadar nüfusun oluşmasında 

da önemli katkılar sağlayarak bir kolonizatör hizmetine soyunmuşlardır. Bu 

öylesine kabullenilmiş, öylesine kökleşmiş bir gelenek hâline dönüşmüştür 

ki Istanbul’un fethinde bile etkin rol oynayan sufiler arasında Yesevî halifesi 

tanımlaması ile karşımıza çıkmaktadır.

Osmanlı ülkesini dolaşan Evliya Çelebi gezdiği memleketlerdeki veli tür-

beleri arasında özellikle Yesevî halifesi olarak nitelendirilenleri hakkında bilgi 

vermektedir. 



Hacı Bektaş-ı Veli

Yesevî dervişlerinin Hacı Bektaş ile olan ilişkilerinden dolayı birçok kez 

ondan bahseden Evliya Çelebi, Hacı Bektaş ile ilgili menkıbevi bilgiler verir.

Tokat’tan  bahsederken;  “567  [1172]  tarihinde  Selçuklulardan  Melik  Iz-

zeddin Kılıc Arslan Şah ibn Mesud Ermeni kavmi elinden bilek zoruyla kızgın 

kılıç vurup keferenin derman damarların kesip fethetmiştir. Sonra Konya’da 

Sultan Alaeddin’in iktidarı son bulduğu sırada Ermeni ve Rum kefereleri fır-

sat bulup bu kaleyi bir yolunu bulup işgal eylemişlerdi. O sene Sultan Hacı 

Bektaş Veli-yi Horasani büyük atamız Türk i~ Türkan Hoca Ahmed Yesevî iz-

niyle Horasan’dan Rum diyarına gelip Osmanoğlu’nun ilk çıkışlarında Ertuğ-

rul’a ve Osmancık’a yardım etmeye geldiğinde bu Tokat Kalesine yakın gelir-

ken bütün kefere karşılamaya çıkıp şehrin kuzeyi dışında Sümbüllü adındaki 

Meram Bağına kondurup izzet ikram ettiler. Hazret-i Hacı Bektaş Veli kefere-

den bu kaleyi istedi, vermediler. “Inşaallah yakın zamanda Yıldırım  gibi bir 

er çıkıp bunu feth eder” diye Sümbüllü adlı makamda bir halifesini seccade 

sahibi edip orada alıkoydu. Hala Sümbüllü Sultan namıyla meşhur bir kutup 

kimse  orada  gömülüdür.  Sonra  Horasan  Sultanı  Karaman  diyarına  yola  çı-

kıp yine Horasan erenlerinden Hazret-i Sultanu’l-ulema ve Hazret-i Mevlana 

ile müşerref olup Rum seyahatini etti. Yaradanın hikmeti zaman geçmesiyle 


356  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Selçuklular devleti son bulup 600[1300] tarihinde yine Hazret-i Mevlana ve 

Hazret-i Bektaş Veli izniyle devlet Ertuğrul’a doğrulup nice fetihler etti. Az 

müddette Söğütçük adlı kasabada Ertuğrul vefat edip devlet Osmancığa yüz 

tuttu, cülusu tarihi “Evvela Osman” lafzıdır. Sözün özü, Hazret-i Hacı Bek-

taş Veli Osmancık ile Bursa fethine memur olup Osmancık nikris hastalığına 

tutulduğundan Konya’ya gitti. Yerine oğlu Orhan Gazi’yi Bursa üzre muha-

saraya koyup tam (-—) ay dolup Osman Gazi vefat ettiği an Bursa feth oldu. 

Orhan  ilk  defa  Bursa  içinde  Hacı  Bektaş  Veli  izniyle  sikke  ve  hutbe  sahibi 

olup müstakil padişah oldu. Sonra Horasan Sultan Hacı Bektaş Veli Kırşehri 

adındaki şehirde merhum oldu.

Sonra onların inci saçan sözleri bereketiyle Yıldırım Han ortaya çıkıp der-

ya gibi asker ile bu Tokat Kalesi’ni kuşatıp bilek zoruyla 795 [1393] tarihinde 

Tokat Kalesi’ni fethetti. Aynı sene içinde Amasya’yı da fethetti.

Yukarıda gecen Sümbüllü Baba Tekkesi yakınında bağlar içre Taşoluk Tek-

kesi adlı tekkede hala bir tuhaf renkli taş vardır. Bir tarafı oluk gibi kazılmıştır 

ve üzerinde Ibri hattı yazılmıştır. Eski zamanlarda geçmiş âlimler mi yahut 

eski kâhinler mi bu taşa üç satır hat ile bir tılsım harfleri yazmış, günde bi-

rer kere bu sert taştan süt akarmış ve bir saat sonra yine kesilirmiş. Hazret-i 

Resulullah saadetle yeryüzüne ayak bastığında yüz binlerce tılsımların etkisi 

kaybolunca bu da harap olur. 

Hatta bu diyar kefere elinde iken Hacı Bektaş Veli, kefereden bu kaleyi Os-

mancık’a isteyince Ermeniler sultandan keramet isteyip, “Şu taştan zaman ile 

süt akardı, yine aksa. Bu kaleyi senin Osmancığına tamamen teslim edelim” 

derler. Hemen Bektaş Veli bir kere, “Ey taş, Allah’ın izniyle ak süt ak” deyince 

yedi saat süt akıp Sümbüllü deresinden süt akar. Sonra kefereler sözlerinde 

durmayıp Tokat Kalesi’nin anahtarlarını vermediklerinde süt kesildiğini Er-

meniler  “Sihirdir”  diye  yazmışlardır.  Hâlâ  o  taş  oluk  durduğu  için  Taşoluk 

Tekkesi adıyla gezinti yeridir

4

.


Yüklə 6,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin