Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi


SS-9 BEVACİZUMAB İLE TEDAVİ EDİLEN METASTATİK KOLOREKTAL



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə24/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   73

SS-9
BEVACİZUMAB İLE TEDAVİ EDİLEN METASTATİK KOLOREKTAL 
KANSERLİ HASTALARDA PROGNOSTİK FAKTÖR OLARAK 
PROTEİNÜRİ
MÜKREMİN UYSAL , HAKAN BOZCUK , SEMA SEZGİN GÖKSU, 
ALİ MURAT TATLI , DENİZ ARSLAN , ŞEYDA GÜNDÜZ , HASAN 
ŞENOL COŞKUN , MUSTAFA ÖZDOĞAN , BURHAN SAVAŞ 
 
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ, İÇ HASTALIKLARI ABD, TIBBİ 
ONKOLOJİ, ANTALYA

106
Amaç:
Metastatik  koloraktal  kanserde  (mKRK)  yaygın  olarak 
kullanılan  bevacizumabın  klinik  survival  üzerine  olan  faydası 
kanıtlanmıştır. Ancak görülecek klinik fayda ile ilişkili olabilecek 
parametrelere ihtiyaç vardır. Bu çalışmamızda klinik fayda ve 
prognozun  proteinüri  ve  diğer  parametrelerle  olan  ilişkisine 
bakıldı.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmamıza  bevacizumab  alan  mKRK’li  hastalar  alınmıştır. 
Hipertansiyon,  24  saatlik  idrarda  proteinüri  ve  diğer  rutin 
parametreler  tedavi  başlamadan  önce  ve  tedavi  süresince 
belli  aralıklarla  kaydedildi.  Kemoterapinin  4.  küründen 
sonra tedavi yanıtları değerlendirildi. Bir yıllık takip sonunda 
çeşitli  parametrelerin  ve  özellikle  proteinürinin  elde  edilen 
progresyonsuz sağkalım (PSK) ve yanıt ile ilişkisine bakıldı.
Bulgular:
Çalışmaya 36 ardışık hasta alınmıştır. Hastaların 20’si (%55.6) 
erkek,  16’sı  (%44.4)  kadın  ve  ortalama  yaşı  57  idi.  Genel 
median PSK 275 gün (9.8 ay) bulundu. Bazal proteinüri değeri 
114 mg/gün’den fazla olanlarda median PSK 184 gün (6.5 ay) 
gibi daha düşük iken (p=0.046), bazal proteinüri değeri 114mg/
gün’e  eşit  veya  düşük  olanların  ise  median  PSK’sına  henüz 
ulaşılamamıştır.  Yine  yüksek  LDH  düzeyi  olanlarda  PSK’nın 
daha kısa olduğu görüldü (p=0.0024, Exp(B)=23). Bevacizumab 
yanıtının  performans  satatüsünün  iyi  olduğu  (p=0.05),  tek 
karaciğer metastazı olan (p=0.034), tedavi sırasında hipertansif 
seyreden hastalarda (p=0.034) daha iyi olduğu görüldü.
Sonuç:
Çalışmamızda  bazal  proteinüri  ve  LDH  değerlerinin 
bevacizumab bazlı tedavi alan mKRK’li hastalarda prognostik 
olabileceğini  gösterdik.  Literatürde  bazal  proteinürinin 
bevacizumab bazlı tedavi alan hastalarda prognostik olduğunu 
gösterir bilgi mevcut değildir. Ayrıca tedaviden görülen fayda 
ile  performans  durumu,  tek  karaciğer  metastazı  ve  tedavi 
sırasında  gelişen  hipertansiyon  arasında  literatürle  uyumlu 
bir  ilişki  bulundu.  Bevacizumab  alan  mKRK’li  hastalarda 
bazal  proteinürinin  prognostik  önemini  göstermiş  olmamız 
bevacizumabın daha odaklı kullanımı için önemli bir adımdır. 
Bazal proteinüri seviyesinin prediktif bir rolü olup olmadığının 
ek  çalışmalarla  incelenmesinin  pratik  ve  klinik  önem  taşıdığı 
düşüncesindeyiz.
SS-10
LUMİNAL, HER-2 POZİTİF VE TRİPLE NEGATİF ALT TİPLERİN 
GELİŞİMİNDE BİLİNEN MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ 
AYNI ETKİYE Mİ SAHİPTİR?
FATMA P. TÜRKÖZ , MUSTAFA SOLAK , ÖZGE KESKİN , İBRAHİM 
PETEKKAYA , FURKAN SARICI , KADRİ ALTUNDAĞ 
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Meme  kanseri  alt  tiplerin  klinik  ve  sağkalım  farklılıkları 
iyi  tanımlanmasına  karşın,  etyolojik  farklılıkları  yeterince 
aydınlatılamamıştır.  Bu  çalışmada  literatürde  tanımlanmış 
risk  faktörleri  ile  meme  kanseri  alt  grupları  arasındaki  ilişki 
incelendi.
Gereç ve Yöntem:
Meme kanserli 1884 hastanın ilk doğum, menarş ve menopoz 
yaşları,  çocuk  sayısı,  laktasyon  süresi,  aile  öyküsü,  sigara, 
obezite,  oral  kontraseptif  kullanımı,  hormon  replasman 
tedavisi (HRT) ve in vitro fertilizasyon (IVF) öyküsü retrospektif 
olarak tarandı.
Bulgular:
Hastaların 1249’unda luminal A, 234’ünde luminal B, 169’unda 
HER-2 pozitif ve 232’sinde triple negatif meme kanseri (TNBC) 
görüldü. 40 yaş ve üzerinde, luminal A (OR 1.41 %95 CI:1.15-
1.74;  p=0.001)  ve  HER-2  pozitif  (OR:1.51,  %95  CI:1.01-2.25; 
p=0.04)  meme  kanseri  riskinin  artttığı  saptandı.  Nullipar 
kadınlarda (OR 1.48, %95 CI:1,03-2,13; p=0.03) ve ilk doğumunu 
≥30  yaşında  gerçekleştirenlerde  (OR  1.25  %95  CI:0.83-1.88; 
p=0.04)  luminal  A/B  meme  kanseri  riskinde  artış  izlenirken, 
≥2  çocuğu  olan  kadınlarda  luminal  A/B  meme  kanseri  riski 
azalmaktaydı  (OR  0.68,  %95  CI:0.47-0.97;  p=0.03).  Emzirme 
luminal  meme  kanseri  riskini  azaltan  diğer  bir  faktördü  (OR 
0.74,  %95  CI:0.53-1.04;  p=0.04).  Postmenopozoal  ≥5  yıl  HRT 
kullanımı, HER-2 pozitif (OR 2.20, %95 CI:0.93-5.17; p=0.04) ve 
luminal A (OR 1.87, %95 CI:0.93-3.90, p=0.02) meme kanseri 
gelişimi için ciddi risk oluşturmaktaydı. Obezite premenopozoal 
kadınlarda TNBC riskini artırırken (OR 1.90 %95 CI:1.00-3.61; 
p=0.03), luminal meme kanseri riskini azalmaktaydı (OR 0.50 
%95  CI:0.32-0.76;  p=0.002).  Erken  menarş  (<12  yaş),  geç 
menopoz (≥55 yaş), aile öyküsü, postmenopozoal obezite, oral 
kontraseptif kullanımı, IVF ve sigara gibi risk faktörlerinin ise, 
luminal A/B, TNBC ve HER-2 pozitif meme kanseri gelişiminde 
benzer etkiye sahip oldukları görüldü.
Sonuç:
Hormonal risk faktörleri literatürle uyumlu olarak, luminal A/B 
meme kanserleri ile; obezite özellikle premeopozoal kadınlarda 
artmış  TNBC  riski  ile  ilişkilidir.  Yaş  ve  postmenopozoal  HRT 
kullanımı HER-2 pozitif meme kanseri riskini artıran faktörlerdir. 
Çalışmamızın sonuçları meme kanseri risk faktörleri ile tümör 
alt grupları gelişimi arasında anlamlı bir heterojenite olduğunu 
göstermektedir.
SS-11
TIBBİ ONKOLOJİ ÇALIŞANLARINDA DEPRESYON *TOG DESTEK 
TEDAVİLER GRUBU ÇALIŞMASI
DİLŞEN ÇOLAK 
1
, ARZU AKŞAHİN 
2
, ÖZGÜR ÖZYILKAN 
3
, HANDE 
TURNA 
4
, TÜLAY AKMAN 
5
, TUĞBA YAVUZŞEN 
5
, ÜLKÜ ARSLAN 
YALÇINTAŞ 
6
, NALAN BABACAN 
7
, BURÇİN BUDAKOĞLU 
6
 
 

SB DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EAH 

SB KAYSERİ EAH  

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ  

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 

SB ABDURRAHMAN YURTASLAN EAH 

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
Amaç:
Çalışmamızda  Tıbbi  Onkoloji  çalışanlarında  depresyon 
prevelansının saptanması amaçlandı.

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
107
Gereç ve Yöntem:
Depresyon  taraması  amacıyla  Beck  Depresyon  Ölçeği  (BDÖ) 
uygulandı.  BDÖ’nde  17  ve  üzerindeki  puanların  tedavi 
gerektirebilecek depresyonu %90 üzerinde bir doğrulukla ayırt 
edebildiği kabul edilmekte olup, çalışmamızda da bu değer esas 
alınmıştır. Çalışma 19. Ulusal Kanser Kongresi’nde, ve Ankara, 
İzmir, Adana, İstanbul ve Kayseri illerimizde uygulanmıştır.
Bulgular:
Çalışmaya  toplam  219  Tıbbi  Onkoloji  çalışanı  katıldı. 
Katılımcıların 59’u erkek, 160’ı kadın, ortanca yaş 36 (18-58) idi. 
Katılımcıların 100’ü hemşire, 78’i doktor, 40’ı yardımcı sağlık 
personeli  olup  133’ü  Üniversite  Hastanelerinde,  74’ü  Eğitim 
ve Araştırma Hastanelerinde, 7’si Devlet Hastanelerinde, 4’ü 
özel sağlık kuruluşlarında ve 1’i Hemşirelik Yüksek Okulu’nda 
çalışmaktaydı.  Katılımcıların 29’unda  (%13.2)  BDÖ ≥17 olup, 
depresyon için anlamlı kabul edildi. BDÖ, kadın katılımcıların 
25’inde(% 15.6) ve erkek katılımcıların 4’ünde (%6.7) ≥17 idi 
(p=0.08).  Hemşirelerin  %18’inde,  doktorların  %  8.9’unda  ve 
yardımcı  sağlık  personellerinin  %10’unda  BDÖ  ≥17  olarak 
saptandı (p=0.169). Katılımcıların 52’si çalışma ortamlarındaki 
uyumu  çok  iyi,  126’sı  iyi,  34’ü  orta  ve  4’ü  kötü  olarak 
tanımladı.  Bu gruplarda BDÖ≥17 yüzdesi sırasıyla %3.8, %10.3, 
%32.3  ve  %50’ydi  (p=0.000).  Katılımcılardan  68’i  hasta  ve 
hasta yakınlarıyla ilişkilerini çok iyi, 135’i iyi ve 15’i orta olarak 
tanımladı. Bu gruplarda BDÖ≥17 oranı sırasıyla %10.2,  %11.1 
ve %46 idi (p=000).
BDÖ≥17  olan  29  katılımcının  sadece  4’ü  psikolojik  destek 
almaktaydı.  On  altısı  halen  psikolojik  desteğe  ihtiyacı 
olabileceğini düşünmekle birlikte bir girişimde bulunmamıştı. 
Bir diğeri ihtiyacı olabileceğini düşünmekle birlikte psikoloğa/
psikiyatra gidilmesine karşıydı. Çalışma sırasında BDÖ≤17 olan 
5 katılımcı halen psikolojik destek almaktaydı.  Yirmi altı diğer 
katılımcı geçmişte bir dönem destek almıştı.
Sonuç:
Onkoloji alanında çalışanlarda depresyon önemli bir sorundur. 
Farkındalığın  artırılması  ve  çözüme  yönelik  adımlar,  gerek 
çalışanlarımızın  korunmasında  gerekse  hizmet  kalitesinin 
arttırılmasında  önemli  olacaktır.  İşyerindeki  uyum  ve  hasta/
hasta  yakınlarıyla  iletişim  becerisi  depresyon  açısından 
koruyucu  olabilir.  Bununla  birlikte,  depresyondaki  kişilerin 
çevresel uyum ve iletişim yetileri ve konuya ilişkin algılarının 
bozulmuş olması da muhtemeldir.
SS-12
GERİATRİK YAŞ GURUBU MEME KANSERLİ HASTALARDA 
FONKSİYONEL YAŞAM AKTİVİTELERİNİN VE YANDAŞ 
HASTALIKLARIN SAĞKALIMA ETKİSİ
ÖZLEM SÖNMEZ 
1
, ÜLKÜ YALÇINTAŞ ARSLAN 
2
, KAAN 
HELVACI 
2
, ÜMMÜGÜL ÜYETÜRK 
3
, İBRAHİM TÜRKER 
4

BURÇİN BUDAKOĞLU 
2
, BERNA ÖKSÜZOĞLU 
2
 
 

SAKARYA EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ 

DR.A.Y.ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ TİBBİ ONKOLOJİ 
KLİNİĞİ 

ABANT İZZET BAYSAL Ü.İÇ HASTALIKLARIBD. 

TRABZON EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Bu çalışma, 01.02.2009 - 01.07.2011 tarihleri arasında 65 yaş ve 
üzerinde  tanı almış 159 meme kanserli kadın hastanın dosyası 
taranarak  yandaş  hastalıkların  ve  fonksiyonel  kapasitenin 
sağkalıma  etkisinin  değerlendirilmesi    amacıyla  retrospektif 
olarak yapıldı.
Gereç ve Yöntem:
Hastaların  fonksiyonel  durum  değerlendirmeleri  Katz’ın 
Temel  Günlük  Yaşam  Aktiviteleri  (TGYA)  indeksi  ve  Lawton 
ve  Brody’nin  Enstrümental  Günlük  Yaşam  Aktiviteleri  indeksi 
(EGYA) kullanılarak yapıldı.
Bulgular:
Ortanca  yaş  71  yıl  (range:  65-  91)  olup    22  hasta  tanı 
anında  metastatik hastalığa sahipti.  Ortanca takip süresi 27 ay 
(range: 6 –139) idi. TGYA’ne göre yapılan değerlendirmede 121 
hastanın (%76.1) bağımsız, 34 hastanın yarı bağımlı (%21.4), 4 
hastanın (%2.5) bağımlı olduğu; EGYA ölçeklendirmesine göre 
yapılan  değerlendirmede  ise  69  hastanın  bağımsız  (%43.4), 
67 hastanın yarı bağımlı (%42.1), 23 hastanın (%14.5) bağımlı 
olduğu görüldü. Hastaların 69’u(%43.3) bir , 62’si (%39.0) iki ve 
26’sı  (%16.4)   3 veya daha fazla yandaş hastalığa sahipti.
TGYA  skalasına  göre  bağımsız  hastalarda,  toplam  sağkalım 
(TSK)  yarı  bağımlı  ve  bağımsız  olanlara  göre  anlamlı  olarak 
daha iyiydi (p<.0001). Metastatik olmayan hasta alt grubunda 
da, HSK(hastalıksız sağkalım) sonuçları bağımsız hastalar lehine 
olarak bulundu (p=0.001).
EGYA    skalasına  göre  yapılan  değerlendirmede  HSK  bağımsız 
hastalar lehine bulundu p=0.27. Birden fazla yandaş hastalığa 
sahip olmak TSK’yı olumsuz yönde etkilemekteydi(p=.020).
Kaplan-Meier sağkalım analizinde, bağımsız hastalar için 5-yıllık 
TSK  % 90.7, yarı bağımlı hastalar için %76.1 ve bağımlı hastalar 
için  %60.4  olarak    kestirildi.  Ayrıca,  üçlü  negatif    fenotipe 
sahip olmak  ve  tanı anındaki evre sağ kalımı olumsuz yönde 
etkilemekteydi(p=.023 ve p=.001, sırası ile).
Metastatik  olmayan  hasta  alt  grubunda  çoklu  regresyon 
analizinde evre, üçlü negatif histolojiye sahip olmak ve  GYA, 
TSK  için  anlamlılığını  korumaktaydı:  p=  0.008  HR:  3.17(CI: 
1.35-7.44)  ve  p=0.027,HR:2.78(CI:1.172-6.91)  ve  p=0.006 
HR:0.29(CI:0.12-0.70).
Sonuç:
Sonuç  olarak,  yaşlı  meme  kanserli  hastalarda  günlük  yaşam 
aktiviteleri  değerlendirmesi  ve  yandaş  hastalıklar,  meme 
kanseri  alt  grubu  ve  evre  kadar  sağ  kalımı  belirlemede 
önemlidir.

108
SÖZEL BİLDİRİLER
S-1 “T2N0” MEME KANSERİ: TÜMÖR ÇAPINA GÖRE FARKLI 
İKİ PROGNOSTİK GRUPTAN OLUŞMAKTADIR
ÇAĞATAY ARSLAN 
1
, UĞUR ŞAHİN 
2
, CEMAL 
KIZILARSLANOĞLU 
2
, MUSTAFA SOLAK 
3
, İBRAHİM GÜLLÜ 
3

YAVUZ ÖZIŞIK 
3
, KADRİ ALTUNDAĞ 
3
 
 

İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ MEDİKAL 
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİMDALI 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİMDALI
Amaç:
TNM sistemine göre T2N0 evresindeki meme kanserli olguları 4 
cm altı ve üstü şeklinde iki gruba ayrılarak prognozları ve klinik 
ve patolojik özelliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
1998  ve  2012  yılları  arasında  HÜTF  Onkoloji  Hastanesi, 
Medikal  Onkoloji  Bölümü’nde  takip  edilen  2200  meme 
kanseri hastasının verisi retrospektif olarak tarandı. T2 (2-4,9 
cm) hastalar T2a (2-3,9 cm) ve T2b (4-4,9 cm) olarak ayrıldı ve 
verileri analiz edildi.
Bulgular:
Toplam 333 hastanın verisi değerlendirildi. T2a grubunda 268, 
T2b grubunda 65 hasta vardı. Hastaların tamamı kadındı. T2a 
grubundaki  hastalar  daha  yaşlıydı  (50.8±11  vs  46.2±10.1;  p= 
0.003).  İki  grupta  hastalar  histopatolojik  alttip,  tümör  gradı,  
ER, PR, cerbB2 durumu, adjuvan kemoterapi, hormonoterapi, 
trastuzumab  ve  radyoterapi  uygulama  oranları  açısından 
benzerdi.  T2b  grubunda  premenopozal  hasta  oranı  daha 
yüksekti (n=39; %60 vs n=100; %37.3; p=0.003). T2a grubunda 
25  hastada,  T2b  grubunda  13  hastada  nüks  izlenmişti.T2a 
grubunda  ortanca  PFS’a  ulaşılamadı.  Ortalama  PFS  278±24 
(%95 CI; 231–325) ay olarak hesaplandı. T2b grubunda ortanca 
PFS  96.5  (min–max:  66–127)  ay  idi  (p=0.02).  Yeterli  olay 
gerçekleşmediği için OS verisi sunulamamıştır.
Sonuç:
T2N0 
evresindeki 
hastaların 
T≥4 
cm 
olanların 
prognozlarının kötü olduğu gösterilmiştir. Daha büyük hastaları 
içeren çalışmalar ile desteklenecek bu bulgu T2N0 evresindeki 
hastalarda adjuvan tedavi kararı verirken yararlı olabilecektir.
S-2
YÜKSEK Kİ67 PROLİFERASYON İNDEKSİ KISA SAĞKALIM 
SÜRESİ İLE İLİŞKİLİDİR
SAADETTİN KILIÇKAP 
1
, YALÇIN KAYA 
2
, ERSİN TUNCER 
3

BİRSEN YÜCEL 
4
, ŞAHANDE ELAGÖZ 
3
 
 

CÜTF TIBBİ ONKOLOJİ 

DAHİLİYE 

PATOLOJİ 

RADYASYON ONKOLOJİSİ
Amaç:
Ki67  proliferasyon  indeksinin  meme  kanserinde  prognostik 
önemi olduğunu destekleyen çalışmalara karşın rutin kullanımı 
halen standart kılavuzlarda yerini alamamıştır.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde  takip  edilen  ve  Ki67  düzeyi  bilinen  meme 
kanserli  hastaların  verilerine  hastane  kayıtlarından  ulaşıldı. 
Nüfus kayıt sistemi kullanılarak elde edilen verilerle sağkalım 
süreleri hesaplandı.
Bulgular:
Çalışmada  yaş  ortalaması  53±12  olan  toplam  222  meme 
kanserli  hasta  değerlendirildi.  Yüzde  63  olgu  postmenopozal 
idi. Olguların %79’u invaziv duktal karsinom idi. En sık görülen 
evre %45 ile evre 2 idi. Hastaların %63’ü ER(+), %58’I PR(+), 
%28 Her2(+), %39 grad 2 idi. Subtipler %69 Luminal A/B, %18 
üçlü negatifti. Ortanca Ki67 seviyesi %20 bulundu. Ki67 düzeyi 
ortanca değere gore düşük ve yüksek olarak iki gruba ayrıldı. 
Yüksek  Ki67  T  ve  N  stage,  evre,  ER,  PR,  Grad  ve  subtip  ile 
anlamlı derecede ilişkili idi. Ortanca izlem süresi 30 ay (2-140) 
olan çalışmada evre (p<0,001), Ki67 (p=0,001), Her2 (p=0,031) 
ve grad (p=0,003) sağkalım için prognostik faktörlerdi. 5-yıllık 
sağkalım oranları Ki67 yüksek olgularda %67, düşük olgularda 
%99 idi.
Sonuç:
Yüksek  Ki67  seviyesi  meme  kanserli  olgularda  prognozu 
belirleyen bir faktördür. Rutinde kullanımı yararlı olabilir.
S-3
OPERE MEME KANSERLİ HASTALARDA, KOMPLEKS 
DEKONJESTİF FİZYOTERAPİ İLE LENFÖDEM TEDAVİSİNİN 
SONUÇLARI
HANİFE ABAKAY 
1
, ABDULLAH BÜYÜKÇELİK 
3
, HASAN MUTLU 
2
 
 

ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ, FİZİK TEDAVİ VE 
REHABİLİTASYON KLİNİĞİ, KAYSERİ, TÜRKİYE 

ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ KLİNİĞİ, 
KAYSERİ, TÜRKİYE 

ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, İÇ HASTALIKLARI 
A.B.D., İSTANBUL, TÜRKİYE
Amaç:
Kol  lenfödemi,  mastektomi  ve  aksiller  diseksiyon  sonrasında 
sıklıkla  karşılaşılan  bir  sorundur.  Multidisipliner  kompleks 
dekonjestif  fizyoterapi,  sıklıkla  primer  tedavi  olarak 
kullanılmaktadır.  Bu  çalışmada,  kompleks  dekonjestif 
fizyoterapinin (KBF), mastektomi ve aksiller diseksiyon geçirmiş 
opere  meme  kanserli  hastalarda  üst  ekstremite  lenfödemi 
üzerine etkisini araştırmak amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya,  meme  kanseri  nedeniyle  mastektomi  ve  aksiller 
diseksiyon yapılmış ve sonrasında üst ekstremitede unilateral 
lenfödem  gelişen  12  kadın  hasta  alındı.  Hastalara  5  hafta 
süreyle, haftada 5 gün olmak üzere toplam 25 seans, manuel 
lenf  drenajı-cilt  bakımı  kompresyon  bandajı-egzersiz’den 
oluşan  oluşan  KBF  programı  uygulandı.  Tedavi  öncesi  (T.Ö.) 
ve  sonrası(T.S.)(tedaviden  5  hafta  sonra)  lenfödem,  çevre 
ölçüm  yöntemleri  kullanılarak  değerlendirildi.  Çevre  ölçümü, 
metakarpofalangeal eklem (MKF), metakarpal kemiklerin orta 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
109
noktasından,  el  bileği,  karpal  kemiklerin  10  cm  üstü,  20  cm 
üstü, dirsek-olekranon, dirsekten 10 cm üstü ve aksilla olmak 
üzere toplam 9 noktadan alındı. Sağlıklı karşı ekstremitenin de 
aynı mezura ile ölçümleri yapıldı.
Bulgular:
Çevre ölçümü, metakarpofalangeal eklem (MKF), metakarpal 
kemiklerin  orta  noktasından,  el  bileği,  karpal  kemiklerin  10 
cm üstü, 20 cm üstü, dirsek-olekranon, dirsekten 10 cm üstü 
ve aksilla bölgesini içeren bütün noktalarda anlamlı düzelme 
mevcuttu.
Sonuç:
Çalışmamızın  sonuçları,  KBF’nin  LÖ’i  azaltmada  etkili 
olduğunu  göstermektedir.  Ancak  daha  fazla  hasta  sayısı, 
hastaların uzun süreli takip edilmesinin ve hastaların ağrı ve 
ekstremite fonksiyonelliğinin de değerlendirilmesi gerektiğini 
düşünüyoruz.
S-4
ERKEN EVRE MEME KANSERİ İLE TEDAVİ GÖREN OLGULARDA 
GÖRÜLEN KOMPLİKASYONLAR VE KOMORBİD DURUMLAR
BANU ERKALMA ŞENATEŞ , HANDE TURNA , MEHMET 
AKİF ÖZTÜRK , DENİZ TURAL , ÖZCAN YILDIZ , MUSTAFA 
ÖZGÜROĞLU , FUAT DEMİRELLİ , EVİN BÜYÜKÜNAL , SÜHEYLA 
SERDENGEÇTİ  
 
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ
Amaç:
Erken  evre  meme  kanseri  tanısıyla  tedavi  edilmiş  olgularda 
görülen komplikasyonları ve komorbid hastalıkları ve tedavilerle 
ilşkisini  belirlemektir.
Gereç ve Yöntem:
2000-2005 yılları arasında erken evre meme kanseri tanısıyla 
tedavi görmüş olguların dosyaları retrospektif olarak incelendi. 
Hastaların  demografik  özellikleri,tedavileri  sürerken  gelişen 
veya  takiplerinde  saptanan  komplikasyonlar  ve  komorbid 
durumlar ve tedavilerle iişkileri değerlendirildi.
Bulgular:
Toplam  573 hastanın (569 kadın, 4 erkek) ortalama yaşı 51 ( 
21-86  ±12yıl),  takip  süresi  68  ay  (1-138±34ay)  idi.  Kadınların 
256’sı (%52.4) premenopozal, 18’i (%3.8) perimenopozal, 214’ü 
(%43.8)  ise  postmenopozal  dönemdeydi.Hastaların  %72.8’i 
(415)  adjuvan  kemoterapi  almış,  %19.2’si    (110)  adjuvan 
kemoterapi  almamış,  %  8’nin    (46)    bilgilerine    kayıtlardan 
ulaşılamamıştır.  Hastaların    %61.6’sına  (353  )  adjuvan  RT 
uygulanmış;  %24.8’üne  (n=142)  uygulanmamış,    %13.6’nın 
(78)    bilgisine    ulaşılamamıştır.  Hastaların  ortalama  sağkalım 
süresi  129.3  ay±1.6      (GA  126.3-132.5  ay  ),  5  yıllık  sağkalım 
oranı % 96.2 olarak saptanmıştır. 16 olguda (%2.8) ikinci primer 
malignite saptanmıştır.
Sonuç:
Antrasiklin’li  kemoterapi  alanlarda  anemi(p<0.001)  ve  hep
atosteatoz(p=0.007);alkilleyici  içeren  kemoterapi  alanlarda 
hepatosteatoz  (p=0.018)  ve  karaciğer  enzim  yüksekliği 
(p=0.025),  taksan’lı  kemoterapi  alanlarda  karaciğer  enzim 
yüksekliği ( p=0.024) ve tiroid fonksiyon bozuklukları(p=0.047) 
anlamlı olarak artmış bulunmuştur.
Hormonal tedavi ile hepatosteatoz (p=0.002),osteopeni/osteoporoz 
(p=0.006),anemi  (p<0.001),  tamoksifen  ile  hepatosteatoz 
(p=0.001), diabet(p=0.021), anemi(p=0.04), aromataz inhibitörleri 
ile hepatosteatoz (p=0.008),diabet(p=0.017),dislipidemi (p<0.001) 
ve  osteopeni/osteoporoz  (p<0.001),  radyoterapi  ile  tiroid 
fonksiyon  bozukluğu(p=0.013),  dislipidemi  (p=0.042),  osteopeni/
osteoporoz(p=0.049), akciğer fibrozu(p=0.009) ve anemi(p<0.001)
arasındaki ilişki anlamlı bulunmuştur.
S-5
AROMATAZ İNHİBİTÖRÜNE BAĞLI OSTEOPOROZ 
POSTMENOPOZAL OSTEOPOROZDAN FARKLIDIR
HASAN MUTLU 
1
, ZEKİ AKÇA 
3
, GÜLER SİLOV YORULMAZ 
2

ABDÜLSAMET ERDEN 
2
, TUNCAY ASLAN 
2
, HANİFE ABAKAY 
1

ABDULLAH BÜYÜKÇELİK 
1
 
 

ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ 

KAYSERİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 

MERSİN DEVLET HASTANESİ
Amaç:
Meme kanseri tedavisinde kullanılan aromataz inhibitörlerinin 
iyi  bilinen  yan  etkilerinden  biri  osteoporozdur.  Çalışmamızda 
aromataz  inhibitörlerine  bağlı  osteopeni  veya  osteoporozun 
postmenopozal  osteopeni  veya  osteoporozdan  farkı 
incelenmiştir.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin