Türkçesi: Hilmi Ziya Ülken



Yüklə 1,19 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə19/119
tarix17.05.2022
ölçüsü1,19 Mb.
#58305
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   119
Etika - Spinoza

Paire de Segment.


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 
85
onların  fikirleri  o  zaman  yalnızca  daire  fikrine  dahil  oldukları  için  değil, 
aynı  zamanda  bu  daire  parçası  (segment)  çiftlerinin  varlığını  kuşatmaları 
bakımından  vardırlar;  böylece  onlar  çiftlerin  başka  fikirlerinden  ayrılır­
lar.
Önerme IX
Tanrı  fiil  (alct)  halinde  var  olan  tekil  bir  şeyin  fikrinin  nedenidir,  an­
cak  bu  sonsuz  olması  bakımından  değil,  fiilde  var  olan  başka  tekil  bir 
şeyin  başka  bir  fikriyle  duygulanmış  gibi  göz  önüne  alınması  bakımın­
dandır. Nitekim o da bir üçüncüyle duygulanmış olması bakımından ne­
dendir ve bu sonsuzca böyle gider.
Kanıtlama
Fiilde  var  olan  tekil  bir  şeyin  fikri  düşüncenin  tekil  tavrıdır  ve  başka 
tavırlardan farklıdır (önerme sonucu ve scolie; önerme 8); nitekim (öner­
me 6) mutlak olarak düşünen bir şey değil, aynı zamanda başka bir düşün­
me  tavrı  ile  duygulanmış  gibi  görülmesi  (önerme  8,  bölüm  I)  o  da  başka 
bir  tavırla  duygulanmış  gibi  göz  önüne  alınması  bakımından  Tanrı  onun 
nedenidir.  Ve  bu  sonsuzca  böyle  gider.  Halbuki  (önerme  7)  fikirlerin 
düzen  ve  bağlantısı  nedenlerin  düzen  ve  bağlantısının  aynıdır:  öyle  ise 
başka  bir  fikir  veya  Tanrı  tekil  bir  şeyin  fikrinin  nedenidir.  (Başka  bir 
fikirle duygulanmış gibi göz önüne alınmak üzere) ve bundan da bir başka­
sıyla duygulanmış gibi göz önüne alınmak üzere sonsuzca bu böyle gider.
Önerme sonucu
Herhangi  bir  fikrin  tekil  objesinde  meydana  gelen  her  şey,  sırf  bu 
objenin fikrine sahip olması bakımından Tanrının bilgisine girer.
Kanıtlama
Herhangi  bir  fikrin  objesinde  meydana  gelen  her  şeyin  fikri  yalnız 
sonsuz  olması  bakımından  değil,  fakat  (önceki  önerme)  tekil  bir  şeyin 
başka bir fikirle duygulanmış gibi alınması bakımından da Tanrıda vardır 
(önerme  3);  fakat  (önerme  7)  fikirlerin  düzen  ve  bağlantısı  şeylerin  dü­
zen  ve  bağlantısının  aynıdır:  Öyle  ise  herhangi  bir  tekil  objede  olan  her 
şeyin  bilgisi,  sırf  bu  objenin  fikrine  sahip  olması  bakımından  Tanrıda 
vardır.


86 ETİKA
Önerme X
Cevherin varlığı insanın özüne ait değildir, başka deyişle insanın şeklini 
meydana getiren bir cevher değildir.
Kanıtlama
Gerçekten,  cevherin  varlığı,  zorunla  varlığı  kuşatır  (önerme  7,  bölüm 
I), o halde eğer cevherin varlığı insanın özüne ait olsaydı, cevherin verilmiş 
olduğu varsayılınca, bundan dolayı insan da zorunlu olarak verilmiş ola­
caktı (tanım 2) ve bunun sonucu olarak insan zorunlu olarak var olacak­
tı ki bu da saçmadır (aksiyom I); o halde cevherin varlığı, vb.
Scolie
Bu  önerme  de  beşinci  önerme,  bölüm  I  ile  kanıtlanmıştır  ki,  orada 
aynı  tabiatta  iki  cevherin  var  olamayacakları  gösterilmişti.  Madem  ki 
birçok  insanlar  var  olabiliyor,  öyle  ise  insanın  şeklini  meydana  getiren 
cevherin varlığı değildir. Bu önerme de kendi apaçıklığını cevherin başka 
özeliklerinden çıkarır. Çünkü cevher tabiatı bakımından, sonsuz, değişmez 
ve bölünmez vb.’dir.
Önerme sonucu
Buradan  şu  sonuç  çıkar  ki,  insanın  özü  Tanrının  sıfatlarının  bazı 
tavırlaşmaları  üzerine  kurulmuştur.  Zira  cevherin  varlığı  insanın  özüne 
ait  değildir  (önceki  önerme).  Öyle  ise  (önerme  15,  bölüm  I)  cevher  Tan­
rıda var olan ve Tanrı olmadan var olmayan ve tasarlanmayan bir şeydir, 
başka deyişle (önerme sonucu, önerme 25, bölüm I) belirli ve gerektirilmiş 
bir  tarzda  Tanrının  tabiatını  ifade  eden  bir  duygulanış  (affection)  veya  bir 
tavırdır.
Scolie
Herkes  kabul  etmelidir  ki,  hiçbir  şey  Tanrısız  var  olamaz  ve  tasarla­
namaz. Zira herkes kabul eder ki, Tanrı gerek özleri gerek varlığı bakımın­
dan  her  şeyin  biricik  nedenidir.  Yani  Tanrı,  yalnız  dendiği  gibi,  oluşuna 
göre (fieri) şeylerin nedeni değildir, aynı zamanda varlığına göre de (esse) 
şeylerin  nedenidir.  Ancak  bununla  birlikte  birçokları  derler  ki  bir  şeyin 
var  olmasını  ve  tasarlanmasını  gerektiren  nesne,  o  şeyin  özüne  aittir  ve 
bunun  sonucu  olarak  da  zannederler  ki  ya  Tanrının  tabiatı  yaratılmış


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 
87
şeylerin özüne aittir, ya da yaratılmış şeyler Tanrısız var olabilirler, ya da 
tasarlanabilirler;  fakat  daha  kesin  olan  cihet  onların  kendi  kendileriyle 
uyuşmamalarıdır  ve  ben  öyle  tasavvur  ederim  ki  bütün  bu  yanlışlıkların 
nedeni  akıl  yürütme  tarzlarına  pek  az  düzen  vermiş  olmalarından  ileri 
geliyor.  Tanrının  tabiatı  hem  bilgi  hem  tabiat  bakımından  önce  geldiği 
için,  her  şeyden  evvel  yapmaları  gerektiği  gibi,  Tanrının  bu  tabiatını  göz 
önüne  alacak  yerde,  bilgi  düzeninde  onun  en  sonra  geldiğini  ve  duyu 
objeleri  adı  verilen  şeylerin  hepsinden  önce  geldiğini  zannettiler.  Bura­
dan,  onların  tabiî  şeyleri  göz  önüne  aldıkları  sırada,  Tanrısal  tabiattan 
hiçbir  şeyi  düşünmemiş  oldukları  sonucuna  varılır  ve  sonradan,  tanrısal 
tabiatı göz önüne almaya kalktıkları zaman, tabiî şeylere ait bilgiyi temel­
lendirmek için kullanmış  oldukları ilk  varsayımlarından (fiction) fazla bir 
şey  düşünemediler  ve  bu  onların  tanrısal  tabiatı  bilmelerine  asla  yardım 
edemiyordu. Öyle ise, kendi kendileriyle bu kadar çelişik olmalarında şa­
şılacak  bir  nokta  yoktur.  Fakat  bunu  bir  yana  bırakalım.  Biricik  dileğim 
burada,  kendisi  olmadan  ne  var  olacak  ne  tasarlanabilecek  nesnenin,  bir 
şeyin  özüne  aittir  dememekliğimin  sebebini  meydana  koymaktır,  bu  se­
bep  de  şudur:  Tekil  şeyler  Tanrısız  ne  var  olabilirler,  ne  tasarlanabilirler 
ve bununla birlikte Tanrı bu şeylerin özüne ait değildir. Fakat ben şunun 
zorunlu  sonucu  olarak,  varlığını  kurmaksızın  koyamayacağınız,  o  varlığı 
yok etmeksizin kaldıramayacağınız, ya da kendisi olmadan şeyin var ola­
mayacağı ve tasarlanamayacağı ve tersine, şey olmadan kendisi var olama­
yan ve tasarlanamayan bir şeyin özünü meydana getirdiğini söyledim.
Önerme XI
İnsan  ruhunun  önce  fiilî  (aktüel)  varlığını  teşkil  eden  şey,  fiil  (actu) 
halinde var olan tekil bir şeyin fikrinden başka bir şey değildir.
Kanıtlama
İnsanın  özü  (önceki  önermenin  sonucu)  Tanrının  sıfatlarının  bazı  ta­
vırlarıyla yani (aksiyom 2) düşünme tavırlarıyla (aksiyom 3) kurulmuştur. 
Bütün  bu  tavırlardan  (aksiyom  III)  fikir  tabiatça  ilkidir;  bu  fikir  bilinin­
ce,  tabiatça  fikrin  ilk  olduğu  başka  tavırların  da  bu  fertte  bulunmaları 
gerekir (aksiyom IV); o halde İnsan Ruhunun varlığını ilk meydana geti­
ren şey bir fikirdir, bununla birlikte o var olmayan bir şeyin fikri değildir. 
Zira  aksi  halde  (önerme  sonucu,  önerme  VIII)  bu  fikrin  var  olduğu  söy­


88 ETİKA
lenemez. Bu, o zaman, fiil halinde (actu) var olan bir şeyin fikri olacaktır, 
yoksa sonsuz bir şeyin fikri olmayacaktır. Gerçekten, sonsuz bir şey (öner­
me  21  ve  22,  bölüm  1)  her  zaman  zorunlu  olarak  var  olmalıdır.  Halbuki 
(aksiyom  I)  bu  saçmadır;  o  halde  ilk  önce  insan  Ruhunun  fiilî  varlığını 
kuran şey, fiil halinde var olan tekil bir şeyin fikridir.
Önerme sonucu
Buradan  şu  sonuç  çıkar  ki,  insan  Ruhu  Tanrının  sonsuz  zihninin  bir 
parçasıdır:  ve  bundan  dolayı  insan  Ruhu  filân  veya  falan  şeyi  kavrıyor 
(algılıyor)  dediğimiz  zaman,  Tanrının  sonsuz  olması  bakımından  değil, 
fakat insan Ruhunun tabiatıyla ifade edilmiş olması veya insan Ruhunun 
özünü  kurması  bakımından,  Tanrının  filân  veya  falan  fikri  olmasından 
başka şeyi anlamıyoruz ve yalnız insan Ruhunun tabiatını meydana getir­
mesi  bakımından  değil,  insan  Ruhuyla  birlikte  başka  bir  şeyin  fikrine  de 
sahip olması bakımından, Tanrının filân veya falan fikri olduğunu söyle­
diğimiz zaman, insan Ruhunun bir şeyi parça halinde ve upuygun olma­
yarak (inadéquate) kavradığını söylemiş oluruz.
Scolie
Okuyucular şüphesiz burada sıkıntıya düşmüş bulunacaklar ve onları 
durduracak birçok şeyler akıllarına gelecektir; bunun içindir ki ben onlar­
dan benimle birlikte ağır adımlarla yürümelerini ve bütün eseri okumadık­
ça hiçbir hüküm vermemelerini dilerim.
Önerme XII
İnsan  Ruhunu  meydana  getiren  fikrin  objesinde  olacak  olan  her  şey 
bu  Ruh  tarafından  kavranmalıdır  (algılanmalıdır)  ; başka deyişle  bir fikir 
zorunlu  olarak  orada  vardır;  yani,  insan  Ruhunu  meydana  getiren  fikrin 
objesi  bir  beden  (cisim)  ise,  bu  bedende  Ruh  tarafından  kavranmayan 
hiçbir şey olmayacaktır.
Kanıtlama
Gerçekten, herhangi bir fikrin objesinde meydana gelen şeyler hakkın­
da, bu objenin fikri ile duygulanmış sayılması (önerme IX), yani herhangi 
bir şeyin ruhunu teşkil etmesi bakımından Tanrının zorunlu bilgisi vardır. 
O halde Tanrı insan ruhunun tabiatını teşkil etmesi bakımından, insan


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 
89
Ruhunu meydana getiren fikrin objesinde vuku bulan her şeyin bilgisine 
zorunlu olarak sahiptir, yani (önerme sonucu, önerme 11) bu şeyin bilgi­
si zorunlu olarak Ruhta olacaktır. Yahut, aynı anlama gelmek üzere, Ruh 
bu şeyi kavrar.
Scolie
Bu önerme,  görülebileceği  gibi, VII’nci önermenin scolie’si yardımıy­
la daha besbelli kılınmıştır ve daha açık anlaşılmaktadır.
Önerme XIII
İnsan  Ruhunu  teşkil  eden  fikrin  objesi,  cisimdir  (bedendir),  yani  fiil 
halinde (actu) var olan uzamın bir tavrından başka bir şey değildir.
Kanıtlama
Eğer  beden  gerçekten  insan  Ruhunun  objesi  olmasaydı,  bedenin 
duygulanışlarının  (affection)  fikirleri,  ruhumuzu  teşkil  etmesi  bakımın­
dan  Tanrıda  var  olmayacaklardır  (Önerme  sonucu,  önerme  9).  (Fakat 
başka  bir  şeyin  ruhunu  teşkil  etmek  üzere  Tanrıda  var  olacaklardı),  yani 
(önerme  sonucu,  önerme  11)  bedenin  duygulanışlarının  (affection)  fikir­
leri  Ruhumuzda  var  olmayacaktı.  Halbuki  (aksiyom  4)  bizde  bedenin 
duygulanışlarının fikirleri vardır, o halde insan Ruhunu teşkil eden fikrin 
objesi  beden  veya  fiil  halinde  var  olan  cisimdir  (actu).  Zaten  eğer  Ruhun 
bedenden  başka  bir  objesi  olmuş  olsaydı,  peşinden  bir  eser  doğurmayan 
hiçbir  şey  bulunmadığı  için  (önerme  34,  bölüm  I),  onun  (önerme  11) 
ruhumuzda  bu  eserin  bir  fikrine  zorunlu  olarak  sahip  olması  gerekirdi. 
Halbuki  (aksiyom  5)  buna  ait  hiçbir  fikir  yoktur;  o  halde  ruhumuzun 
objesi var olan bedenden ibarettir ve başka bir şey değildir.
Önerme sonucu
Buradan  şu  sonuç  çıkar  ki  insan,  can  (tin)
3
  ve  tenden  ibarettir  ve 
insanın teni onun hakkındaki duygumuza uygun olarak vardır.
3)  Ruh  ve  Beden.  -  Can  ve  Ten  kelimelerini  eski  tasavvuf  edebiyatı  da  kullanıyor.  Tin, 
Kâşgarlı  Mahmud’a  göre  “ruh”  demekse  de  bugünkü  Türkçede  yoktur.  Belki  Geist  karşılığı 
kullanılabilir.  Spinoza’da  “can”  kelimesini  kullanınca  hayatla  karışmakta  ve  onun  anladığını 
tam  karşılamamaktadır.  Bunun  için  eskisi  gibi  ruh  ve  beden  kelimelerini  devamlı  olarak  kul­
landık.


90 ETİKA
Scolie
Söylemiş olduklarımızdan, yalnız insan Ruhunun bedenle (tenle) bir­
leşik  olduğu  değil,  aynı  zamanda  canla  tenin  birliğinden  ne  kastedildiği 
de  anlaşılır.  Halbuki  eğer  önce  tenimizin  tabiatına  dair  upuygun  bir  bil­
gisi yoksa, hiç kimse bu birleşmeyi upuygun ve seçik bir surette bilemez: 
Zira  şimdiye  kadar  gösterdiklerimiz  bütün  tenler  için  ortaktır  ve  yalnız 
insanlara mahsus değildir ve türlü derecelerde de olsa, başka bütün canlı 
fertlere  de  aittir.  Gerçekten  Tanrının  insan  teni  hakkında  nasıl  fikri  var­
sa, nedeni olduğu herhangi bir şey hakkında da zorunlu olarak fikri var­
dır.  Bundan  dolayı,  insan  teninin  fikri  üzerine  bütün  söylediğimiz,  ister 
istemez, herhangi bir şeyin fikri için anlaşılmış olmalıdır. Bununla birlik­
te objelerin birbirlerinden ayrıldıkları gibi fikirlerin de birbirlerinden fark 
etmelerini  ve  bu  fikrin  objesinin  başka  bir  fikrin  objesinden  daha  yetkin 
olması  ve  daha  çok  gerçeği  kavramasına  göre,  bir  fikrin  başka  bir  fikir­
den daha yetkin olması ve daha çok gerçeği kavramasını inkâr edemeyiz. 
Böylece insan ruhuyla başka ruhlar arasındaki farkı ve başkalarıyla ken­
di arasındaki yetkinlik derecesini belirtmek için, söylemiş olduğumuz gibi, 
objesinin  yani  insan  teninin  tabiatını  bilmek  zorunludur.  Fakat  onu  bu­
rada  açıklayamam  ve  zaten  bu  açıklama,  kanıtlamak  istediğim  şey  için 
de zorunlu değildir. Bununla birlikte diyeceğim ki, genel olarak bir tende 
başka  tenlerden  ziyade  birçok  tenlere  aynı  zamanda  tesir  etme  ve  onları 
duyma  yetisi  varsa  onun  ruhunun  başka  ruhlardan  ziyade  birçok  şeyleri 
aynı  zamanda  algı  ile  kavramaya  yetisi  var  demektir;  yine  söyleyeceğim 
ki,  bir  tenin  etkileri  (aksiyonları)  ne  derece  yalnız  kendisine  bağlı  ise  ve 
başka  tenler  etki  alanında  ona  ne  derece  az  yardım  ederlerse,  onun  ruhu 
da o kadar yetkin olarak kavramaya elverişlidir. Buradan, bir ruhun başka 
ruhlara üstünlüğünü bilebiliriz, sonradan tenimiz hakkında neden dolayı 
çok  bulanık  (müphem)  bir  bilgimiz  olduğunu  görebiliriz;  yine  buradan, 
ileride  çıkaracağım  başka  birçok  sonuçlar  da  görülebilir.  Bu  sebepledir 
ki,  bu  noktayı  daha  çok  inceleyerek  açıklamak  ve  kanıtlamak  gerektiği 
kanısına  vardım.  Ve  bunun  için  de,  genel  olarak  tenin  tabiatı  üzerine  bir 
şeyler söyleyerek işe başlamam zorunludur.
Aksiyom I
Bütün cisimler hareket veya sükûn halindedir.


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 91
Aksiyom II
Her cisim ya daha hızlı ya daha ağır hareket eder.
Lemma I
Cisimler birbirinden hareket veya sükûn, hızlılık veya ağırlık sebebiyle 
ayrılırlar, yoksa cevherleriyle ayrılmazlar.
Kanıtlama
Bu  önermenin  ilk kısmını kendi başına apaçık görüyorum. Cisimlerin 
(tenlerin)  cevhere  nispetle  birbirlerinden  ayrılmamalarına  gelince,  bu 
da  gerek  VlII’inci  önerme,  gerekse  V’inci  önermenin  I’inci  bölümü  ile 
apaçık görülüyor. Nitekim XV’inci önermenin scolie’sinde söylenmiş olan 
şeyler daha açık olarak kanıtlanmıştır.
Lemma II
Bütün cisimler bazı şeylerde uygundurlar (convenir).
Kanıtlama
Gerçekten  bütün  cisimler  (tenler)  aynı  ve  tek  sıfatın  kavramını  kap­
samaları  bakımından  birbirleriyle  ilgilidirler  (tanım  1);  bundan  sonra  da 
bazen  daha  hızlı,  bazen  daha  ağır  hareket  edebilmeleri  bakımından  ve 
mutlak olarak söylenirse hareket veya sükûna elverişli olmaları bakımın­
dan birbirlerine uygundurlar.
Lemma III
Hareket  veya  sükûn  halinde  bulunan  bir  cisim,  kendisi  de  hareket 
veya  sükûn  halinde  bulunan  bir  başka  cisim  tarafından,  o  da  başka  bir 
cisim  tarafından  ve  böyle  sonsuzca  hareket  veya  sükûnla  gerektirilmiş 
olmalıdır.
Kanıtlama
Cisimler  (tanım  1),  birbirlerinden  hareket  veya  sükûnları  dolayısıyla 
ayrılmış  olan  tekil  (lemma  I)  şeylerdir.  Halbuki  (önerme  24,  bölüm  I) 
her  cisim  başka  tekil  bir  şey,  yani  (önerme  6)  kendisi  de  hareket  veya 
sükûn  halinde  bulunan  (aksiyom  I)  başka  bir  cisim  tarafından  zorunlu 
olarak hareket veya sükûnla gerektirilmiş olmalıdır; öyle ise aynı sebeple


92 ETİKA
bu  cisim  başka  bir  cisim  tarafından,  o  cisim  de  bir  başkası  tarafından 
sonsuzca gerektirilmiş değilse, hareket veya sükûn halinde bulunamaz.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, hareket halindeki bir cisim başka bir cisim 
tarafından  sükûnda  gerektirilinceye  kadar  hareket  eder  ve  sükûn  halin­
deki  bir  cisim  başka  bir  cisim  tarafından  hareketi  gerektirilinceye  kadar 
sükûn halinde kalır; bu da kendiliğinden anlaşılır; zira diyelim ki hareket 
halinde  başka  cisimlerden  ayırarak  A  cisminin  sükûn  halinde  olduğunu 
varsaydığım  zaman,  A  cisminin  sükûnda  olduğunu  söylemekten  başka 
bir şey yapamam. Sonradan A cismi harekete geçecek olursa, bu şüphesiz 
sükûn halinde bulunandan ileri gelemez; zira sükûn halinde bulunmasın­
dan  başka  buradan  hiçbir  şey  çıkarılamaz.  Eğer  tersine  olarak,  A  cismi 
hareket  halinde  varsayılırsa,  A  cismini  ne  zaman  düşünecek  olsak,  onun 
için hareket halinde olduğunu söylemekten başka bir şey yapamayız. Son­
radan  A  cismi  sükûn  halinde  bulunsa,  bu  sükûn  önceden  sahip  olduğu 
hareketten  ileri  gelemez;  zira  bu  hareketten,  A  cisminin  hareket  halinde 
olmasından başka bir şey çıkarılamaz. Bu da A cismine girmiş olmayan bir 
şeyden, yani onun sükûnunu gerektirmiş olan bir dış nedenden ileri gelir.
Aksiyom I
Bir  cismin  başka  bir  cisimle  duygulanmış  olduğu  bütün  tarzlar,  hem 
duygulanmış cismin tabiatından, hem de onu duygulayan cismin tabiatın­
dan  çıkarlar;  o  suretle  ki  bir  ve  aynı  cisim,  onu  hareket  ettiren  cisimlerin 
farklılığına göre türlü tarzlarda hareket etmiştir ve buna karşı, türlü cisim­
ler tek ve aynı cisim tarafından ayrı ayrı tarzlarda hareket ettirilmiştir.
Aksiyom II
Hareket  eden  bir  cisim  hareket  haline  koyamadığı  sükûn  halindeki 
bir cisme çarptığı zaman, hareketine devam edebilecek tarzda yansılanmış­
tır  ve  kendisine  rastlanan  sükûn  halindeki  cismin  yüzeyiyle  teşkil  ettiği 
yansıma  hareketinin  çizgisiyle  olan  açı,  aynı  yüzeyle  teşkil  ettiği  gelme 
hareketinin meydana getirdiği açıya eşittir.
Söylemiş olduğumuz şey, birbirlerinden hızları ve ağırlıklarıyla, hare­
ket  ve  sükûnlarıyla  ayrılan  en  basit  cisimler  için  anlaşılır.  Şimdi  bileşik 
cisimlere geçelim.


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 
93
Tanım
Eğer aynı büyüklükte veya farklı büyüklükte bazı cisimler başka cisim­
lerle o derece sıkışmış olsalar ki karşılıklı olarak birbirlerine dayanmış ve 
tutunmuş bulunsalar, ya da (belirli bir ilgiye göre) hareketlerini birbirle­
rine nakledecek derecede aynı veya farklı hızda hareket etmiş olsalar, bu 
cisimlerin birbirleriyle birleşmiş olduklarını ve hepsinin birden tek ve aynı 
cisim, yani cisimlerin birleşmesiyle ötekilerden ayrı, tek ve aynı ferdi teşkil 
ettiklerini söyleriz.
Aksiyom III
Bir ferdin veya bileşik bir cismin kısımlarını birbirine dayandıran yü­
zeyler  ne  kadar  büyük  veya  ne  kadar  küçükse  onlar  o  kadar  güç  veya  o 
kadar  kolay  durumlarını  değiştirebilirler.  Ve  bunun  sonucu  olarak  bir 
ferdin  başka  bir  şekil  alması  o  kadar  güç  veya  o  kadar  kolay  olabilir. 
Bundan dolayı, parçaları büyük yüzeyler üzerinde karşılıklı olarak birbirle­
rini tutan ve birbirlerine dayanan cisimlere sert diyeceğim; parçaları küçük 
yüzeylere dayanan cisimlere yumuşak diyeceğim. Parçaları birbirleri ara­
sında hareket eden cisimlere de sıvı diyeceğim.
Lemma IV
Eğer birçok cisimden bileşik olan bir cisimden veya fertten bazı cisimler 
ayrılacak  ve  onların  yerini  aynı  sayıda  ve  aynı  tabiatta  başkaları  alacak 
olursa bu fert, şeklinde hiçbir değişiklik olmaksızın, kendi tabiatını önceki 
gibi saklayacaktır.
Kanıtlama
Cisimler  gerçekten  (lemma  I)  cevherleri  bakımından  birbirlerinden 
ayrılmazlar ve (önceki tanım) ferdin şeklini meydana getiren şey, cisimle­
rin  birleşmesidir.  Halbuki  varsayıma
4
  göre  bu  şekil,  cisimde  sürekli  bir 
değişme olsa bile daima aynı kalır. O halde fert gerek cevheri dolayısıyla 
gerekse tavırları dolayısıyla önceki gibi tabiatını koruyacaktır.
Lemma V
Eğer bir ferdi meydana getiren kısımlar, aralarında önce var olan aynı 
hareket veya sükûn oranını saklamak üzere, ya daha büyük ya da daha
4) Hipotez.


94 ETİKA
küçük  olurlarsa,  bu  fert  şeklinde  hiçbir  değişiklik  olmaksızın,  sahip  ol­
duğu tabiatı saklayacaktır.
Kanıtlama
Bu  lemma’nın  kanıtlanması  önceki  lemma’nın  kanıtlanmasının  aynı­
dır.
Lemma VI
Bir ferdi  meydana getiren  bazı cisimler bir yana doğru çevrilmiş olan 
hareketlerini bu harekette devam edecek ve eskisi gibi birbirleriyle ortak­
lık  edecek  tarzda  hareketlerini  çevirmek  zorunda  kalırlarsa  bu  fert,  şek­
linde hiçbir değişiklik olmaksızın tabiatını koruyacaktır.
Kanıtlama
Bu lemma kendiliğinden anlaşılıyor, zira tanıma göre, bu ferdin şeklini 
her zaman sakladığı varsayılmıştır.
Lemma VII
Bundan  başka,  bu  tarzda  bileşik  bir  fert,  gerek  bütünlüğüyle  hareket 
etsin, gerek sükûn halinde bulunsun, gerek şu yana gerek bu yana doğru 
hareket  etsin,  her  parçanın  kendi  hareketini  saklaması  ve  önce  olduğu 
gibi bu hareketi ötekilerine taşıması şartıyla, tabiatını korur.
Kanıtlama
Bu lemma ferdin tanımıyla apaçık anlaşılır; IV’üncü lemma’dan önceye 
bakınız.
Scolie
O  halde  buradan,  bileşik  bir  ferdin  yine  kendi  tabiatını  her  zaman 
korumak üzere hangi şartlarla nasıl olup da türlü tarzlarda duygulanabi­
leceğim  görüyoruz.  Şimdiye  kadar  en  basit  cisimlerden  bileşik  olup  bir­
birlerinden  hareket  ve  sükûn,  hızlılık  ve  ağırlık  bakımından  ayrılan  bir 
ferdi  tasarladık.  Şimdi  farklı  tabiatta  birçok  fertten,  bileşik  bir  başkasını 
tasarlarsak,  onun  kendi  tabiatını  korumak  üzere,  başka  birçok  tarzlarla 
duygulanabildiğim göreceğiz: Zira parçalarından her biri birçok cisimden 
bileşik  olduğu  için,  her  parça  (önceki  lemma)  tabiatında  hiçbir  değişiklik


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 95
olmaksızın, bazen daha ağır bazen daha hızlı hareket edebilecek ve bunun 
sonucu  olarak  hareketlerini  bazen  daha  hızla,  bazen  daha  ağırlıkla  başka 
parçalara iletebilecektir.
Bu ikinci fertlerden bileşik üçüncü bir fert türünü tasarlasak, bu üçün­
cü ferdin şeklinde hiçbir değişiklik olmaksızın başka birçok tarzlarda duy­
gulanabileceğim  göreceğiz.  Ve  böyle  sonsuzca  düşünecek  olursak,  bütün 
Tabiat  parçalarının,  yani  bütün  cisimlerin,  bu  bütünsel  ferdin  tavrında 
hiçbir değişiklik olmaksızın, sonsuz bir tarzda değişikliğe uğrayan tek ve 
aynı  fert  olduğunu  kolaylıkla  tasarlarız.  Eğer  maksadım  burada  açıktan 
açığa  (ex  professo)  cisimlerden  bahsetmek  olsaydı,  bunu  uzun  uzadıya 
izah  eder  ve  kanıtlardım;  fakat  önce  söyledim  ki,  başka  bir  amacım  var 
ve bundan bahsetmenin biricik sebebi, kanıtlamasına karar verdiğim şeyi 
burada sonuçlamanın benim için kolay olmasıdır.
Postulat I
İnsanın  teni  (bedeni),  her  biri  çok  bileşik  olan  türlü  tabiatta  birçok 
fertten birleşiktir.
Postulat II
İnsan tenini terkip eden fertler arasında, sıvı olanları, yumuşak olanları 
ve sert olanları vardır.
Postulat III
İnsan  tenini  terkip  eden  fertler  ve  bunun  sonucu  olarak  asıl  insan 
bedeni, dış cisimlerden birçok tarzlarda duygulanmıştır.
Postulat IV
İnsan  teninin,  korunmak  için,  kendisini  sürekli  olarak  yenileştiren 
ve büyüten birçok başka cisimlere ihtiyacı vardır.
Postulat V
İnsan  teninin  sıvı  olan  bir  kısmı,  bir  dış  cisim  tarafından  çok  kere 
yumuşak bir cisme çarpacak surette, gerektirildiği zaman, bu kısım yüze­
yini  değiştirir  ve  böylece  onun  üzerinde  kendisini  iten  dış  cismin  bazı 
izlerini bırakır.


96 ETİKA
Postulat VI
İnsan  teni  dış  cisimleri  pek  çok  biçimlerde  hareket  ettirebilir  ve  on­
lara pek çok tarzlar (biçimler) verebilir.
Önerme XIV
İnsan ruhu çok şeyi algı ile kavramaya elverişlidir ve bedeninden faz­
la birçok biçimler verebilmeye elverişlidir.
Kanıtlama
Gerçekten  insan  teni  (postulat  3  ve  6)  dış  cisimlerle  birçok  tarzlarda 
duygulanmıştır (ve o dış cisimleri birçok tarzlarda duygulandırmaya elve­
rişlidir).  Halbuki  (önerme  12)  insan  Ruhu  insan  teninde  meydana  gelen 
her şeyi algıyla kavramalıdır; o halde insan Ruhu algıyla kavramaya elve­
rişlidir vb...
Önerme XV
İnsan Ruhunun şekilli varlığını kuran fikir basit bir fikir değildir, fakat 
birçok fikirlerden bileşik olan bir fikirdir.
Kanıtlama
İnsan  Ruhunun  şekilli  varlığını  meydana  getiren  fikir  (önerme  13) 
pek  çok  sayıda  fertten  bileşik  olan  (postulat  1)  ten  fikridir.  Öyle  ise 
(önerme  sonucu,  önerme  VlII’in  önerme  sonucu)  teni  terkip  eden  her 
ferdin  fikri  zorunlu  olarak  Tanrıdadır;  o  halde  (önerme  7)  insan  teni­
nin  fikri  onu  terkip  eden  pek  çok  sayıda  kısımların  fikirlerinden  bileşik­
tir.
Önerme XVI
İnsan  teninin  dış  cisimlerle  herhangi  bir  tarzda  duygulanmış  olduğu 
fikir, insan teninin tabiatı ile dış cismin tabiatını kucaklamalıdır.
Kanıtlama
Gerçekten,  bir  cismin  bütün  duygulanış  tarzları,  duygulanan  cismin 
tabiatından  ve  onu  duygulandıran  cismin  tabiatından  çıkar  (aksiyom  I. 
önerme  sonucundan  sonra  lemma  3).  Böylece  bu  tavırların  fikri  (ak­
siyom  IV.  Bölüm  I)  bu  iki  cismin  fikrini  kavrayacaktır;  o  halde  insan


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 97
teninin (bedeninin) bir dış cisimle herhangi tarzda duygulandığı zamanki 
duygulanış fikri insan teninin ve bir dış cismin tabiatını kapsar.
Önerme  sonucu  I 
Buradan  şu  sonuç  çıkar  ki,  1°)  insan Ruhu kendi  bedeninin tabiatı  ile 
birlikte birçok cisimlerin tabiatını da tasarlar.
Önerme  sonucu  II 
Buradan yine şu sonuç çıkar ki, 2°) dış cisimler hakkında edindiğimiz 
fikirler  dış  cisimlerin  tabiatından  ziyade  tenimizin  halini  gösterirler:  bu 
benim ilk kısmın Ek’inde birçok örnekle açıklamış olduğum şeydir.
Önerme  sonucu  XVII 
Eğer  insan  teni  (bedeni)  bir  dış  cismin  tabiatını  kuşatacak  bir  tarzda 
duygulanmış ise, insan Ruhu bu dış cismi fiil halinde var veya kendisine 
hazır gibi görecektir: Ta ki beden bu dış cismin var olmasına, hazır bulun­
masına engel olan başka bir duygulanışla duygulanmış olsun.
Kanıtlama
Önerme  apaçık  görülüyor.  Zira  insan  bedeni  bu  tarzda  duygulanmış 
oldukça,  insan  Ruhu  (önerme  12),  bedenin  bu  duygulanışını  daima  göz 
önüne  alacaktır,  yani  (önceki  önerme)  dış  cismin  tabiatını  kavrayan  fiil­
de  verilmiş  oluş  tarzının  fikrine  sahip  olacaktır;  başka  deyişle  ona  engel 
olmak  şöyle  dursun,  tersine,  dış  cismin  tabiatının  varlığını  ya  da  hazır 
bulunmasını  gösteren  bir  fikre  sahip  olacaktır.  Ve  böylece  (önerme  so­
nucu,  önceki  önerme)  insan  Ruhu  dış  cismi  fiilde  var  gibi  veya  fikrinde 
hazır gibi görecektir.
Önerme sonucu
Eğer  insan  bedeni  dış  cisimlerle  duygulanmış  ise  bu  cisimler  var  ol­
masa ve hazır bulunmasa bile, ruh onları hazırmış gibi görecektir.
Kanıtlama
Dış  cisimler  insan  bedeninin  sıvı  kısımlarının  yumuşak  kısımlarına 
çarpmalarını gerektirdiği zaman, bu yumuşak kısımların yüzeyleri değişir; 
bu  suretle  sıvı  kısımları  alışık  olduklarından  başka  tarzda  yansırlar  ve


98 ETİKA
daha  sonra  da  kendiliğinden  hareketleriyle,  yeni  yüzeylere  itildikleri  za­
mankinin aynı yansırlar; bunun sonucu olarak bu suretle yansımaya devam 
ettikleri  zamanda  insan  bedenini  tıpkı  önceki  gibi  duygulandıracaklar  ve 
bu  duygulanıştan  Ruh  yeniden  düşünceyi  teşkil  edecektir,  yani  Ruh  dış 
cismi  yeniden  hazır  gibi  görecektir  ve  insan  bedeninde  sıvı  kısımlar  ne 
zaman kendiliğinden hareketleriyle aynı yüzeylerle karşılaşsa bu meyda­
na  gelir.  Bunun  içindir  ki,  insan  bedeninin  bir  defa  duygulanmış  olduğu 
dış cisimler artık var olmadığı zaman dahi, bedenin bu etkisi tekrar edil­
dikçe Ruh onları hazırmış gibi görecektir.
Scolie
Öyle  ise  biz,  çoğu  kere  olduğu  gibi,  artık  var  olmayan  şeyleri  nasıl 
olup da hazırmış gibi karşılayabileceğimizi görüyoruz. Nitekim bu başka 
nedenlerden  de  ileri  gelebilir.  Fakat  (asıl  nedeniyle  ispat  etmişim  gibi) 
söylemek  istediğimi  kanıtlamaya  yarayabilecek  birisini  göstermem  bana 
yeter.  Bununla  birlikte,  hakiki  sebepten  (raison)  çok  uzaklaşmış  olaca­
ğımı  zannetmiyorum,  çünkü  çıkardığım  bütün  postulatlarda  hemen  de­
neyle  kanıtlanmış  olmayan  hiçbir  şey  bulunmuyor,  duygularımızın  bize 
söylediği  tarzda  insan  teninin  var  olduğunu  gösterdikten  sonra  artık  bu 
deneyin  varlığından  şüphe  etmeye  hakkımız  yoktur  (önerme  sonucu, 
önerme 13). Bundan başka, diyelim ki, asıl Pierre’in ruhunun özünü mey­
dana getiren Pierre fikri ile başka bir insanın, diyelim ki Paul’ün kafasın­
daki Pierre fikri arasında ne fark olduğunu açıkça biliyoruz (önceki önerme 
sonucu  ve  II.  önerme  sonucu,  önerme  16).  Gerçekten  bu  iki  fikirden 
birincisi doğrudan doğruya Pierre’in varlığının özünü ifade eder ve Pierre 
var  oldukça  onun  varlığını  kuşatır,  ikincisi  tersine  olarak,  Pierre’in  ta­
biatından  ziyade  Paul’un  teninin  halini  gösterir.  Ve  böylece  Paul’ün  te­
ninin  hali  sürüp  gittikçe,  Paul’un  ruhu,  Pierre  var  olmasa  bile  onu  var 
gibi tasarlayacaktır. Fakat kullanılan terimleri kullanmamız için, bize on­
ların  şekillerini  tasvir  etmeseler  bile,  dış  cisimleri  bize  hazır  gibi  tasvir 
eden  insan  teninin  duygulanışlarına  şeylerin  imajları  (hayalleri)  diyece­
ğiz; ve ruh, şeyleri bu tarzda temaşa ettiği zaman, onu hayal ettiğini söy­
leriz. Burada yanlışın ne olduğunu göstermeye başlamak için, kendi başına 
göz önüne alınan Ruhun güçlerinde yanlışların bulunmadığını ya da ruhun 
hayal  ederken  aldanmadığını,  yalnız  bu  şeyleri  varlığından  soyutlayan 
fikri  eksik  ve  onlardan  meydana  gelen  hayalleri  (imajları)  hazır  gibi  göz


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 99
önüne  almaları  bakımından  aldandığını  fark  etmenizi  dilerim.  Zira  eğer 
ruh  var  olmayan  şeyleri  var  gibi  hayal  ederek  aynı  zamanda  bu  şeylerin 
gerçekten  var  olmadıklarını  bilmiş  olsaydı,  bu  hayal  etme  gücüne  kendi 
tabiatının  bir  eksikliği  değil,  bir  özeliği  (hassası)  gözüyle  bakacaktı;  hele 
bu hayal etme (imaginer) gücü yalnız onun tabiatına bağlı olsa, yani (tanım 
7, bölüm I) ruhun bu hayal etme gücü hür olsaydı!
Önerme XVIII
Eğer insan bedeni iki veya daha çok cisimden aynı zamanda duygulan­
mış  bulunsa,  ruh  bu  cisimlerden  birini  her  ne  zaman  hayal  edecek  olsa, 
başkalarını da aynı zamanda tekrar hatırlayacaktır.
Kanıtlama
Ruh  (önerme  sonucu)  bir  cismi  şu  sebeple  hayal  eder  ki,  insan  teni, 
kısımlarından bazıları bir dış cisimle itilmiş olduğu zaman, bedenin duygu­
lanış tarzında bu dış cismin izlerinden duygulanmış ve ona hazırlanmıştır. 
Fakat  (varsayıma  göre)  cisimde  o  zaman,  ruhun  iki  cismi  aynı  zamanda 
hayal  edebilme  yatkınlığı  vardır;  böylece  ruh  bundan  dolayı  iki  cismi 
aynı  zamanda  hayal  edecektir  ve  onlardan  birini  hayal  ettiği  zaman  he­
men ötekini de hatırlayacaktır.
Scolie
Buradan biz kolaylıkla belleme gücünün (hafızanın) ne olduğunu tasar­
larız.  Gerçekten  o, insan teninin dışında  olan objelerin tabiatını kavrayan 
bir  fikirler  zincirlenmesinden  başka  bir  şey  değildir  ve  bu  zincirlenme 
insan teninin duygulanışlarının düzenine göre ruhta meydana gelir.
İlk olarak diyorum ki, insan bedeni dışındaki şeylerin tabiatını kuşatan 
yalnız  bu  fikirler  zincirlenmesidir,  yoksa  bu  şeylerin  tabiatını  izah  eden 
fikirler  değildir.  Zira  bunlar,  gerçekte,  (önerme  16)  hem  kendi  tabiatını, 
hem  dış  cisimlerin  tabiatını  kuşatan  insan  bedeninin  duygulanışına  ait 
fikirlerdir.
İkinci  olarak  diyorum  ki,  bu  zincirlenme  ruhun  objeleri  ilk  nedenle­
riyle  kavramalarına  yarayan  zihin  düzenine  göre  (gerçekleşen  fikirlerin 
zincirlenmesinden onları ayırmak maksadıyla, insan bedeninin duygulanış­
larının sırası ve düzenlenmesine göre) meydana gelir, öyle bir zincirlenme 
ki,  ruhun  şeyleri  ilk  nedenleriyle  algılamasını sağlar  ve bütün insanlarda


100 ETİKA
aynıdır.  Yine  bu  yüzden  ruhun  niçin  bu  suretle  bir  şeyin  düşüncesinden 
hemen birincisiyle hiçbir benzeyişi olmayan başka bir düşünceye geçtiği­
ni,  açıkça  biliyoruz.  Diyelim  ki,  bir  Romalı  pomum  kelimesinin  düşünce­
sinden  bu  heceli  sesle  hiç  benzeyişi  olmayan  bir  yemişin  düşüncesine 
geçer.  Romalının  bedeninin,  çoğu  kere,  ikisinden  de  duygulanmış  ol­
masından  başka,  onlar  arasında  ortak  hiçbir  şey  yoktur.  Yani  aynı  kimse 
yemişi görmüş olduğu gibi, çoğu kere pomum kelimesini işitmiştir. Böyle­
ce alışkanlık her birinin bedeninde şeylerin hayallerini düzenlediğine göre, 
onlardan  her  biri  bir  düşünceden  başka  bir  düşünceye  geçer.  Örneğin, 
kumda  bir  atın  izlerini  gören  bir  asker  at  düşüncesinden  hemen  bir  atlı 
düşüncesine  ve  buradan  da  savaş  düşüncesine  geçecektir.  Bir  köylü  ise, 
tersine,  bir  at  düşüncesinden  bir  saban,  bir  tarla vb. düşüncelerine  geçe­
cektir; böylece her biri şeylerin hayallerini şu ya da bu tarzda birleştirmeye 
alışmış olduğuna göre, aynı düşünceden şu ya da bu düşünceye geçecek­
tir.
Önerme XIX
İnsan  ruhu  asıl  insan  bedenini  bilmez  ve  onun  var  olduğunu  ancak 
bedenin duygulandığı duygulanışların fikirleri ile bilir.
Kanıtlama
İnsan  ruhu,  gerçi,  her  tekil  şeyin  başka  bir  fikrinden  duygulanmış 
sayılması  bakımından,  Tanrıdan  olan  (önerme  9)  insan  bedeninin  fikri 
veya  bilgisidir  (önerme  13),  yahut  (önerme  4)  insan  bedeni  sürekli  ola­
rak  büyüyüp  gelişen  çok  büyük  sayıda  cisimlere  muhtaç  olduğu  için  ve 
fikirlerin düzen ve bağlantısı şeylerin düzen ve bağlantısının aynı olduğu 
için (önerme 7), çok büyük sayıda tikel şeylerin fikirlerinden duygulanmış 
sayılmaları  bakımından  bu  fikir  Tanrıda  olacaktır.  O  halde  Tanrı,  insan 
ruhunun tabiatını teşkil ettiği için değil, çok büyük sayıda başka fikirler­
den  duygulanması  bakımından  insan  bedeninin  fikrine  sahiptir  veya  in­
san  bedenini  bilir.  Yani  (11’inci  önermenin  önerme  sonucu)  insan  ruhu, 
insan  bedenini  bilmez,  fakat  bedenin  duygulanış  fikirleri,  insan  ruhunun 
tabiatını  meydana  getirmesi  bakımından  Tanrıdadır,  başka  deyişle,  Ruh 
bu  duygulanışları  algılar  (önerme  12)  ve  bunun  sonucu  olarak  asıl  insan 
bedenini  algılar  (önerme  6)  ve  onu  fiil  halinde  varmış  gibi  algılar  (öner­
me 17); yalnız bu bakımdan insan ruhu asıl insan bedenini algılar.


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 01
Önerme XX
İnsan Ruhu  hakkında Tanrının bir fikri  veya bilgisi  vardır ki; bu fikir 
veya bilgi, insan Bedeninin fikri veya bilgisiyle aynı tarzda Tanrıya bağlı­
dır ve ona nispet edilir.
Kanıtlama
Düşünce  Tanrının  bir  sıfatıdır  (önerme  I)  ve  böylece  (önerme  3)  ge­
rek  kendi  başına, gerek bütün duygulanışlarıyla ve insan Ruhundan do­
layı da (önerme 11) bir fikir Tanrıda verilmiş olmalıdır. İkincisi, bu fikrin 
varoluşu veya Ruhun bilgisi, sonsuz olması bakımından değil, fakat tekil 
bir  şeyin  başka  bir  fikriyle  duygulanmış  olması  bakımından,  Tanrıdan 
çıkmalıdır  (önerme  9).  Fakat  fikirlerin  düzen  ve  bağlantısı  şeylerin  dü­
zen  ve  bağlantısının  aynıdır  (önerme  7),  o  halde  insan  Ruhu  hakkındaki 
bu fikir veya bilgi, Beden hakkındaki fikir veya bilgi ile aynı tarzda Tan­
rıya bağlıdır ve Tanrıya nispet edilmiştir.
Önerme XXI
Asıl  Ruh  bedenle nasıl birleşmişse, bu  Ruh fikri  de ruhla  aynı  suretle 
birleşmiştir.
Kanıtlama
Şu  sonucu  çıkardık  ki  (önerme  12  ve  13)  Ruh  Bedenle,  (can  tenle) 
birleşmiştir,  çünkü  beden  ruhun  objesidir  ve  bundan  dolayı  aynı  sebep­
ten, Ruh fikri, kendi objesiyle birleşmelidir, tıpkı Ruhun Bedenle birleşmiş 
olduğu gibi asıl Ruhla birleşmiş olmalıdır.
Scolie
Önerme  7’nin  scolie’sinde  söylediğim  şey  vasıtasıyla  bu  önerme  çok 
daha  açık  anlaşılır;  gerçekten  biz  orada  göstermiştik  ki,  Beden  fikri  ve 
asıl  Beden,  yani  (önerme  13)  can  ve  ten,  bazen  düşünce  sıfatıyla  tasarla­
nan,  bazen  uzam  sıfatıyla  görülen  yalnız  ve  aynı  ferttir.  Nitekim  Ruh  ve 
Ruh  fikri  tek  ve  aynı  sıfat  içinde,  yani  Düşünce  sıfatı  içinde  tasarlanan 
tek ve aynı şeyden ibarettir. Diyorum ki, Ruh fikrinin varlığı ve asıl Ruhun 
varlığı  aynı  düşünme  gücünün  aynı  zorunluluğu  ile  Tanrıdadırlar.  Zira, 
gerçekten  Ruh  fikri,  yani  fikrin  fikri,  obje  ile  hiçbir  münasebeti  olmayan 
düşünmenin  bir  tavrı  gibi  görülmesi  bakımından  fikrin  şeklinden  başka


102 ETİKA
bir şey değildir; nitekim bir şeyi bilen bir kimse bundan dolayı onu bildi­
ğini biliyor ve aynı zamanda bildiğini bildiğini biliyor ve bu sonsuzca böy­
le gider; fakat bundan daha ileride bahsedeceğiz.
Önerme XXII
İnsan  Ruhu  yalnız  Bedenin  duygulanışlarını  değil,  aynı  zamanda  bu 
duygulanışların fikirlerini de algılar.
Kanıtlama
Duygulanışların  fikirlerinin  fikirleri,  duygulanışların  fikirleriyle  aynı 
tarzda  Tanrıdan  çıkarlar  ve  Tanrıya  nispet  edilirler,  bu  da  yukarıdaki 
20’nci  önerme  gibi  kanıtlanır.  Halbuki  beden  duygulanışlarının  fikirleri 
insan  Ruhundadır  (önerme  12)  yani  (önerme  sonucu,  önerme  11)  İnsan 
Ruhunun  özünü  meydana  getirmeleri  bakımından  Tanrıdadır.  Öyle  ise 
bu  fikirlerin  fikirleri,  insan  Ruhunun  bilgisine  veya  fikrine  sahip  olmak 
bakımından  Tanrıda  vardır,  yani  (önerme  21)  bu  sebeple  yalnız  Bedenin 
duygulanışlarından  değil,  bu  duygulanışların  fikirlerini  de  kavrayan  in­
san Ruhunda var olacaklardır.
Önerme XXIII
Ruh,  kendi  kendisini  ancak  Bedenin  duygulanışlarının  fikirlerini  ka­
vraması bakımından bilir.
Kanıtlama
Ruhun  fikri  veya  bilgisi  (önerme  20)  Beden  fikri  veya  bilgisiyle  aynı 
tarzda Tanrıdan çıkar ve Tanrıya nispet edilmiştir. Madem ki, şimdi (öner­
me  19)  insan  Ruhu  yalnız  asıl  insan  Bedenini  biliyor;  yani  (önerme  11’in 
önerme sonucu) madem ki insan Bedeninin bilgisi (Tanrının insan Ruhu­
nun tabiatını teşkil etmesi bakımından) Tanrıya nispet edilmiyor; o halde 
Ruh bilgisi, insan Ruhunun özünü meydana getirmesi bakımından Tanrıya 
nispet  edilmez  ve  böylece  (önerme  sonucu,  önerme  11)  insan  Ruhu  bu 
anlamda  kendi  kendisini  bilmez.  Bundan  başka,  Bedenin  duygulanmış 
olduğu  duygulanışların  fikirleri  asıl  insan  Bedeninin  tabiatını  kuşatırlar, 
(önerme  sonucu,  önerme  16)  yani  (önerme  13)  Ruhun  tabiatıyla  uyuşur­
lar; o halde bu fikirlerin bilgisi zorunlu olarak Ruh bilgisini kuşatır. Fakat


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 03
(önceki önerme) bu fikirlerin bilgisi insan ruhundadır; öyle ise Ruh kendi 
kendisini ancak bu yolda bilir.
Önerme XXIV
İnsan  Ruhu  insan  Bedenini  terkip  eden  parçalara  ait  upuygun 
(adéquat) bilgiyi kuşatmaz.
Kanıtlama
İnsan Bedenini terkip eden parçalar, insan Bedeni ile hiçbir ilgisi olma­
yan  fertler  gibi,  göz  önüne  alınabilmeleri  bakımından  değil,  hareketlerini 
ancak  gerektirilmiş  bir  tarzda  birbirlerine  ulaştırmaları  bakımından  Be­
denin  özüne  aittirler  (lemma  3’ten  sonra  gelen  tanım).  Gerçekten,  insan 
Bedeninin  kısımları  (postulat  I),  öyle  birtakım  birleşik  fertlerdir  ki,  bu 
fertlerin  parçaları  tabiatı  ve  şeklini  bozmaksızın  insan  Bedeninden  ayrı­
labilir,  (aksiyom  1,  lemma  3’ten  sonra),  bundan  dolayı  (önerme  3)  her 
parçanın  fikri  veya  bilgisi,  bu  parça  tabiat  bakımından  önce  gelen  tekil 
bir  şeyin  başka  bir  fikriyle  duygulanmış  olarak  görülmesi  (önerme  9) 
bakımından  Tanrıda  var  olacaktır  (önerme  7).  İnsan  Bedenini  terkip 
eden her kısım için de aynı şeyi söylemek gerekir. Böylece insan Bedeni­
ni  terkip  eden  her  kısmın  bilgisi  yalnız  insan  Bedeni  hakkında  fikri  ol­
ması,  yani  (önerme  13)  insan  Ruhunun  tabiatını  kurması  bakımından 
değil,  tikel  şeylerin  birçok  fikirleriyle  duygulanmış  olması  bakımından 
Tanrıda  bulunmaktadır.  Öyle  ise  (önerme  sonucu,  önerme  11)  insan 
Ruhu insan Bedenini terkip eden kısımların upuygun bilgisini kuşatmaz.
Önerme XXV
İnsan Bedenine ait herhangi bir duygulanışın fikri dış cisme ait upuy­
gun bilgiyi kuşatmaz.
Kanıtlama
Gösterdik  ki  insan  Bedenine  ait  bir  duygulanışın  fikri,  dış  cismin  in­
san  Bedenini  herhangi  bir  tarzda  gerektirmesi  bakımından  bu  dış  cismin 
tabiatını  kuşatır  (önerme  16).  Halbuki  dış  cismin  insan  Bedenine  bağlı 
olmayan bir fert olması bakımından bu dış cismin bilgisi, ya da fikri Tan­
rıdadır.  Tanrı,  başka  bir  şeyin  fikrinden  duygulanmış  gibi  görülmesi 
bakımından  bu  fikir  tabiatça  dış  cisimden  öncedir  (önerme  7).  O  halde


104 ETİKA
dış  cisme  ait  upuygun  bilgi,  insan  Bedeninin  duygulanışlarının  fikrine 
sahip  olması  bakımından  Tanrıda  değildir;  aynı  anlama  gelmek  üzere, 
insan  Bedenine  ait  duygulanışın  fikri  dış  cisim  hakkındaki  uygun  bilgiyi 
kuşatmaz.
Önerme XXVI
Ruh,  fiil  halinde  var  olması  bakımından  bir  dış  cismi,  ancak  kendi 
Bedenini duygulanışlarına ait fikirlerle kavrar.
Kanıtlama
Eğer insan Bedeni bir dış cisimle hiçbir tarzda duygulanmış değilse, o 
halde  (önerme  7)  insan  Bedeninin  fikri  (önerme  12)  yani  insan  Ruhu  bu 
cismin varlığı fikriyle hiçbir surette duygulanmamıştır, ya da insan Ruhu 
hiçbir  suretle  bu  dış  cismin  varlığını  kavramaz.  O  halde  (önerme  16  ve 
önerme sonucu), insan Bedeninin herhangi bir tarzda bir dış cisimle duy­
gulanmış olması bakımından, insan Ruhu dış cismi kavrar.
Önerme sonucu
insan Ruhu, dış cismi hayal etmesi bakımından, bu cisme dair upuy­
gun bir bilgiye sahip değildir.
Kanıtlama
İnsan  Ruhu  dış  cisimleri  kendi  Bedeninin  duygulanışlarının  fikirle­
riyle göz önüne aldığı zaman, biz, o hayal ediyor, diyoruz (scolie, önerme 
17).  Halbuki  insan  Ruhu  dış  cisimleri  ancak  kendi  Bedeninin  duygula­
nışlarının  fikirleri  yardımıyla,  fiilde  var  gibi  hayal  edebilir  (önceki  öner­
me)  ;  o  halde  (önerme  25)  insan  Ruhunun  bu  cisimleri  hayal  etmesi  ba­
kımından dış cisimlere ait upuygun bilgisi yoktur.
Önerme XXVII
İnsan Bedenine ait herhangi bir duygulanışın fikri, insan Bedeni hak­
kında upuygun bilgiyi kavramaz.
Kanıtlama
İnsan  Bedeninin  herhangi  duygulanışına  ait  her  fikir,  bu  Bedeninin 
belirli bir tarzda duygulanmış gibi görünmesi bakımından, insan Bedeni­


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 05
nin tabiatını kuşatır, fakat insan Bedeninin başka birçok tarzlarda duygu­
lanmış olabilen bir fert olması bakımından, onun fikri vb... (25’inci öner­
menin kanıtlanmasına bkz.).
Önerme XXVIII
İnsan Bedeninin duygulanışlarının fikirleri, yalnız insan Ruhuna nis­
pet edilirse, açık ve seçik değil, fakat karışıktırlar (bulanıktırlar).
Kanıtlama
İnsan Bedeninin duygulanışlarının fikirleri, gerek dış cisimlerin tabiatı­
nı  gerekse  asıl  insan  Bedeninin  tabiatını  gerçekten  kuşatır  (önerme  16) 
ve yalnız insan Bedeninin tabiatını değil, kısımlarının tabiatını da kuşat­
ması  gerekir:  Zira  (postulat  3)  duygulanışlar  insan  Bedenine  ait  kısım­
ların  ve  bunun  sonucu  olarak  bütün  Bedenin  duygulanmış  olduğu  oluş 
tarzlarıdır. Fakat (önerme 24 ve 25) dış cisimlere ait upuygun bilgi, nite­
kim insan Bedeninin kısımlarına ait upuygun bilgi, insan Ruhundan duy­
gulanmış  gibi  görüldüğü  için  değil,  başka  fikirlerden  duygulanmış  diye 
alındığı  için  Tanrıdadır:  o  halde  ancak  insan  Ruhuna  nispet  edilen  duy­
gulanışların fikirleri öncüllerden çıkan sonuçlar gibidir, yani açıkça görül­
düğü gibi, karışık fikirlerdir.
Scolie
Yalnız başına göz önüne alındığı zaman insan Ruhunun tabiatını kuran 
fikrin  açık  ve  seçik  olmadığı  kanıtlanmıştır;  nitekim  insan  Ruhunun  fikri 
ve  Bedeninin  duygulanışlarının  fikirlerinin  fikirleri,  yalnız  Ruha  nispet 
edilmeleri  bakımından  açık  ve  seçik  olmadıkları  da,  kolayca  görüleceği 
üzere, kanıtlanmıştır.
Önerme XXIX
İnsan Bedenine ait herhangi bir duygulanışın fikrinin fikri insan Ruhu­
na ait upuygun bilgiyi kuşatmaz.
Kanıtlama
Gerçekten  insan  Bedeninin  duygulanışının  fikri  (önerme  27)  insan 
Bedeninin upuygun bilgisini kuşatmaz, ya da onun tabiatını upuygun tarz­
da ifade etmez, yani (önerme 13) Ruhun tabiatıyla upuygun bir bilgisi


1 0 6   ETİKA
yoktur; bunun sonucu olarak  (aksiyom 6, bölüm  I), bu fikrin fikri Ruhun 
tabiatını  upuygun  bir  tarzda  ifade  etmez  veya  Ruhun  upuygun  bilgisini 
kuşatmaz.
Önerme sonucu
Buradan  şu  sonuç  çıkar  ki,  insan  Ruhu  tabiatın  ortak  düzenine  göre 
şeyleri her kavrayışında ne kendisi, ne Bedeni, ne de dış cisimler hakkın­
da  upuygun  bir  bilgiye  sahiptir.  Fakat  onun  ancak  bulanık  ve  eksik  bir 
bilgisi  vardır.  Gerçekten,  insan  Ruhu  kendi  kendisini  ancak  Bedenin 
duygulanışlarının fikirlerini kavraması bakımından bilir (önerme 23). Hal­
buki (önerme 19) insan Ruhu kendi Bedenini ancak duygulanışların fikir­
leri  ile  kavrar,  ya  da  yalnız  onlarla  (önerme  26)  dış  cisimleri  (de)  kavrar; 
öyleyse  insan  Ruhu  fikirlerine  sahip  olması  bakımından  ne  kendisi  için 
(önerme  29)  ne  kendi  Bedeni  için  (önerme  27),  ne  de  dış  cisimler  için 
(önerme 25) asla upuygun bir bilgiye sahip değildir. Fakat yalnız bulanık 
ve eksik bir bilgisi vardır (önerme 28).
Scolie
Açıkça  söylüyorum  ki,  tabiatın  ortak  düzeninde  objeleri  kavradıkça, 
yani birçok şeyin aynı zamanda temaşa edilmesi suretiyle onların araların­
daki farkları, ilgileri ve karşıtlıkları anlamak için gerektiği zamanlar değil 
de, şeylerin rastgele (tesadüfi) karşılaşmasıyla şu veya bu objenin temaşası 
için  dışarıdan  gerektirildiği  zamanlar;  insan  Ruhunun  hem  kendisi  hem 
Beden,  hem  de  dış  cisimler  için  ancak  bulanık  ve  eksik  bir  bilgisi  vardır. 
Gerçekten Ruh ya bu ya başka bir tarzda içinden yatkın bulunduğu zaman­
lar,  şeyleri  -birazdan  göstereceğim  gibi  -  açık  ve  seçik  bir  tarzda  temaşa 
eder.
Önerme XXX
Bedenimizin  süresine  dair  ancak  çok  upuygun  olmayan  (inadéquate) 
bir bilgimiz olabilir.
Kanıtlama
Bedenimizin  süresi  kendi  özüne  (aksiyom  I)  ya  da  Tanrının  mutlak 
tabiatına  (önerme  21,  bölüm  I)  bağlı  değildir,  fakat  (önerme  28,  bölüm 
I) öyle birtakım nedenlerle var olmaları ve etki yapmaları gerektirilmiştir


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 
1   0 7
ki,  bunların  da  var  olmaları  ve  etki  yapmaları  kesin  ve  gerektirilmiş  bir 
biçimde  başka  nedenlerle  gerektirilmiştir  ve  bu  sonsuzca  böyle  gider.  O 
halde  Bedenimizin  süresi  tabiatın  ortak  düzenine  ve  şeylerin  yapılışına 
bağlıdır.  Şeylerin  kuruluş  tarzlarına gelince,  Tanrının yalnız  insan  Bede­
ni için bir fikre sahip olması bakımından değil, fakat her şeyi için fikirleri 
olması bakımından, bu hususta upuygun bilgisi vardır. O halde, Bedenimi­
zin süresi hakkındaki bilgi, eğer yalnızca Ruhun tabiatını kurması bakımın­
dan göz önüne alınırsa, çok upuygun olmayan bir tarzda Tanrıdadır, yani 
(önerme  sonucu,  önerme  2)  bu  bilgi  son  derece  upuygun  olmayan  bir 
tarzda Ruhumuzda bulunmaktadır.
Önerme XXXI
Dışımızda bulunan tekil şeylerin süresine dair ancak son derece upuy­
gun olmayan bir bilgiye sahip olabiliriz.
Kanıtlama
Gerçekten, tekil şey insan Bedeni gibi belirli ve gerektirilmiş bir biçim­
de var  olmak  ve etki yapmak için  başka bir tekil  şey tarafından, o da bir 
başkası  tarafından,  bu  suretle  sonsuzca  giderek  gerektirilmiş  olmalıdır 
(önerme  28,  bölüm  I).  Halbuki  (önceki  önermede)  tekil  şeylerde  ortak 
olan özelik (hassa) yardımıyla kanıtladığımız gibi, kendi Bedenimiz üze­
rine ancak son derece upuygun olmayan bir bilgiye sahip olduğumuz için, 
öyle ise tekil şeylerin süresi içinden aynı şeyi, yani bu hususta son derece 
upuygun olmayan bir bilgiye sahip olabileceğimiz sonucunu çıkarmamız 
gerekir.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, bütün tikel şeyler zorunsuzdur (contingent) 
ve bozulmaya elverişlidir, zira onların sürelerine dair hiçbir upuygun bil­
giye sahip olamayız (önceki önerme) ve bizim şeylerin zorunsuzluğu, olum­
sallığı  (contingence)  ve  bozulma  imkânı  deyince  anlamamız  gereken  şey 
budur,  (scolie  1,  önerme  33,  bölüm  I)  zira  (önerme  29,  bölüm  I)  bundan 
başka zorunsuz hiçbir şey yoktur.
Önerme XXXII
Bütün fikirler Tanrıya nispet edilmeleri bakımından doğrudurlar.


1 0 8   ETİKA
Kanıtlama
Gerçekten  Tanrıda  bulunan  bütün  fikirler  objelerine  tam  uygundur­
lar  (önerme  sonucu;  önerme  7).  O  halde  (aksiyom  6,  bölüm  I)  bütün 
fikirler Tanrıya nispet edilmeleri bakımından doğrudurlar.
Önerme XXXIII
Fikirlere, yanlış dedirtebilecek onlarda pozitif hiçbir taraf yoktur.
Kanıtlama
Bu  önermeyi  inkâr  ederseniz,  eğer  kabilse  hatanın,  yani  yanlışlığın 
şeklini  meydana  getiren  düşünmenin  pozitif  bir  tavrını  tasarlayınız.  Bu 
düşünme  tavrı  Tanrıda  olamaz,  (önceki  önerme)  ve  Tanrının  dışında  ise 
hiçbir  şey  ne  var  olabilir  ne  tasarlanabilir  (önerme  15,  bölüm  I),  o  halde 
fikirlere yanlış dememize sebep olacak pozitif hiçbir cihet yoktur.
Önerme XXXIV
Bizde mutlak olan, yani upuygun ve yetkin olan her fikir doğrudur.
Kanıtlama
Bizde upuygun ve yetkin bir fikrin bulunduğunu söylediğimiz zaman, 
Ruhumuzun özünü meydana getirmesi bakımından Tanrının upuygun ve 
yetkin bir fikre sahip olmasından başka bir şey söylemiş olmayız (önerme 
sonucu,  önerme  11)  ve bunun sonucu olarak  (önerme  32)  böyle  bir fikrin 
doğru olduğundan başka bir şey söylemiş olmayız.
Önerme XXXV
Yanlışlık  ve  hata,  upuygun  olmayan  ya  da  eksik  ve  bulanık  fikirleri 
olan bilgi yokluğundan ya da eksikliğinden ibarettir.
Kanıtlama
Fikirlerde yanlışlık şeklini meydana getiren pozitif hiçbir cihet yoktur 
(önerme 33). O yanlışlık mutlak bilgi yoksunluğundan ibaret değildir; zira 
aldanabilen ve aldatılabilen Bedenler değil, Ruhlardır; o hele mutlak bil­
gisizlikten  de  ibaret  değildir;  zira  bilmemek  ve  yanılmak  farklı  şeylerdir. 
Öyle ise o, şeylerin upuygun olmayan bilgisinden, yani upuygun olmayan 
ve karışık fikirleri içine alan bir bilgi yoksunluğundan ibarettir.


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 
1 0 9
Scolie
Bu  kısmın  (önerme  17)  scolie’sinde,  yanılmanın  nasıl  bilgi  yoksunlu­
ğundan  ibaret  olduğunu  açıkladım;  fakat  bunu  daha  iyi  açıklamak  için 
aşağıdaki şu örneği vereceğim.
İnsanlar  hür  olduklarını  zannederek  aldanıyorlar:  Bu  sanı  yalnız  ha­
reketlerinin  (aksiyonlarının)  şuuruna  sahip  olmaları  ve  onları  gerektiren 
(belirleten)  nedenleri  bilmemelerinden  ileri  geliyor.  O  halde  hürlükleri­
nin  fikri  ancak  aksiyonlarının  hiçbir  nedenini  bilmemeleri  üzerine  da­
yanmaktadır.  Zira  insani  etkilerin  (aksiyonların)  iradeye  bağlı  olduğunu 
söyledikleri zaman, bu sözleri, karşılığında hiçbir fikir bulunmayan keli­
melerden  ibarettir.  Çünkü  onlar  iradenin  ne  olduğunu  ve  Bedeni  nasıl 
harekete  getirdiğini  bilmiyorlar;  daha  çok  iddiası  olanlar  ve  Ruha  dura­
cak  ve  oturacak  bir  yer  kuranlar  kendileriyle  alay  ettiriyorlar  ve  nefrete 
sebep oluyorlar. Nitekim güneşe baktığımız zaman, onun bizden 200 ayak 
uzaklıkta  olduğunu  hayal  ederiz  ve  bu  yanılma  yalnız  bu  hayal  gücü  ile 
kaim değildir. Fakat aynı zamanda onu böyle hayal ettiğimiz sırada hakikî 
uzaklığını ve bu hayal gücünün nedenini bilmememizden ileri gelmekte­
dir.  Gerçi  sonradan  onun  dünyadan  600  arz  veya  diyametreden  daha 
fazla  uzaklıkta  olduğunu  kabul  ediyorsak  da  bununla  birlikte  onu  her 
zaman  daha  yakın  diye  hayal  ediyorduk.  Zira  güneşin  gerçek  uzaklığını 
bilmediğimiz için değil, Bedenimizin onunla duygulanmış olması bakımın­
dan güneşin özü Bedenimizin duygulanışını kavradığı için güneşi bu ka­
dar yakın diye hayal ediyorduk.
Önerme XXXVI
Upuygun  olmayan,  bulanık  olan  fikirler  de  zorunlu  olarak  upuygun 
(veya)  açık  ve  seçik  fikirler  kadar  objelerinin  tabiatına  bağlıdırlar  (on­
lardan çıkarlar).
Kanıtlama
Bütün  fikirler  Tanrıdadır  (önerme  15,  bölüm  I)  ve  Tanrıya  nispet 
edilmeleri  bakımından  (önerme  32)  doğru  ve  upuygundurlar,  (önerme 
sonucu,  önerme  7);  bundan  dolayı  ancak  herhangi  bir  şeyin  tekil  ruhuna 
nispet  edilmeleri  bakımından  upuygun  olmayan  ve  bulanık  olan  fikirler 
vardır  (önerme  24  ve  28).  Öyle  ise  upuygun  olmayan  ve  bulanık  olan 
fikirler  de  (önerme  sonucu,  önerme  6)  upuygun,  açık  ve  seçik  fikirler


1
 
1
 O ETİKA
kadar  ve  aynı  zorunlulukla  kendi  objelerinin  tabiatına  bağlıdırlar  (veya 
onlardan çıkarlar).
Önerme XXXVII
Bütün şeylerde ortak olan (lemma II) ve bütünde olduğu kadar parça­
da da bulunan şey, hiçbir tekil şeyin özünü meydana getirmez.
Kanıtlama
Eğer  bu  önermeyi  inkâr  ederseniz,  mümkünse  bütünde  ortak  olanın 
tekil bir şeyin özünü, diyelim B’nin özünü kurup kurmadığını tasarlayınız. 
O  halde  (tanım  II)  bu,  B  olmadan  ne  var  olabilir,  ne  tasarlanabilir.  Hal­
buki bu varsayıma aykırıdır; öyle ise o B’nin özüne ait olmadığı gibi hiç­
bir tekil şeyin de özünü meydana getirmez.
Önerme XXXVIII
Her şeyde ortak olan ve bütün olduğu kadar parçada da bulunan şey 
ancak upuygun bir tarzda tasarlanabilir.
Kanıtlama
A  bütün  cisimlerde  ortak  olan  ve  bütünde  olduğu  kadar  her  cismin 
parçalarında da bulunan bir şey olsun. A’nın upuygun bir tarzda tasarla­
nabileceğim  söylüyorum.  Gerçekten  A  fikri  (önerme  sonucu,  önerme  7) 
zorunlu  olarak  Tanrıda  yalnız  insan  Bedeninin  fikrine  sahip  olduğu  için 
değil,  aynı  zamanda  Beden  duygulanışlarının  fikirlerine  de  sahip  olması 
bakımından  upuygun  olacaktır  ki  bu  fikirler  (önerme  16,  25  ve  27)  insan 
Bedeninin olduğu kadar dış cisimlerin de tabiatını bir parça kavrayacak­
tır.  Yani  (önerme  12  ve  13)  bu  fikir  zorunlu  olarak,  insan  Ruhunu  kur­
ması  bakımından  Tanrıda  upuygun  olacaktır.  O  halde  Ruh  (önerme  so­
nucu,  önerme 11) zorunlu olarak A’yı upuygun bir tarzda kavrar ve onu 
yalnız  kendi  kendisini  kavraması  bakımından  değil, aynı zamanda  kendi 
Bedenini  ve  başka  bütün  dış  cisimleri  kavraması  bakımından  da  kavrar; 
o halde A başka bir tarzda tasarlanamaz.
Önerme sonucu
Buradan,  bütün  insanlarda  ortak  bazı  fikirler  ve  kavramların  var  ol­
duğu sonucu çıkar; zira (lemma 2) bütün cisimler bütün insanlar tarafın­


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 1 1
dan upuygun yani açık ve seçik olarak kavranması
5
 gereken (önceki öner­
me) bazı şeylere elverişlidir (convenir).
Önerme XXXIX
Eğer insan Bedeninin ve insan Bedenini daima duygulandırmakta olan 
bazı dış cisimlerin ortak özeliği varsa ve o, dış cisimlerin herhangi birinin 
parçasında olduğu kadar bütününde de bulunuyorsa, bu özelikten dolayı 
fikir Ruhta upuygun olarak bulunacaktır.
Kanıtlama
A  insan  Bedeniyle  ve  bazı  dış  cisimlerle  ortak  ve  onlara  vergi
6
  olan 
bir şey olsun ve aynı suretle dış cisimlerde olduğu kadar insan Ruhunda 
da bulunsun. Tanrı, yalnız insan Bedeninin fikrine sahip olması bakımın­
dan  değil,  aynı  zamanda  dış  cisimlerin  fikrine  sahip  olması  bakımından 
da  A  için  (önerme  sonucu,  önerme  7)  uygun  bir  bilgiye  sahip  olacaktır. 
Şimdi,  varsayalım  ki  insan  Bedeni  ortak  bir  yönü  olduğu  için  bir  dış  ci­
simle duygulanmış bulunsun, bu duygulanışın fikri A özelliğini çağıracak­
tır (önerme 16) ve bundan dolayı (önerme sonucu, önerme 7) A özelliği­
ni  kavraması  noktasından bu duygulanışın fikri, insan Bedeninin fikri ile 
duygulanmış olması bakımından, yani (önerme 13) Tanrının insan Ruhu­
nun tabiatını meydana getirmesi bakımından Tanrıda upuygun olacaktır;
o halde (önerme sonucu, önerme 11) bu fikir dahi insan ruhunda upuygun 
olacaktır.
Önerme sonucu
Bundan  şu  sonuç  çıkar  ki,  Bedenin  başka  cisimlerle  ortak  ne  kadar 
özeliği  varsa,  Ruh  da  birçok  şeyleri  o  kadar  upuygun  olarak  kavramaya 
yetkilidir.
Önerme XL
Ruhta, upuygun olan fikirlerden çıkan bütün fikirler de upuygundur­
lar.
5)  Burada kavrama kelimesi algılamanın 

Yüklə 1,19 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin