Türkçesi: Hilmi Ziya Ülken



Yüklə 1,19 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə20/119
tarix17.05.2022
ölçüsü1,19 Mb.
#58305
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   119
Etika - Spinoza

(percevoir)
 eşanlamı olarak kullanılmaktadır.
6)  Vergi olan sözünü 
(propre
) yani eski has olan karşılığı kullanıyorum: bu fazilet bu insana 
vergidir, gibi...


1 1 2 ETİKA
Kanıtlama
Bunun  böyle olduğu  apaçık görülüyor; zira bir fikrin Ruhta upuygun 
olan fikirlere bağlı olduğunu (onlardan çıktığını) söylediğimiz zaman, Tan­
rının  aklında  sonsuz  olması  bakımından  ya  da  birçok  tekil  şeyin  fikri  ile 
duygulanmış  olması  bakımından  değil,  yalnızca  insan  Ruhunun  özünü 
meydana getirmesi bakımından, Tanrının nedeni olduğu bir fikrin var ol­
masından başka bir şey söylemiş olmuyoruz (önerme sonucu, önerme 11).
Scolie
Söylemiş olduğum şeyle, ortak denilen ve akıl yürütmemizin temelle­
rini teşkil eden kavramların nedenini açıkladım. Fakat metodumuza göre 
asıl şey hakkında açıklamamız gereken bazı ortak aksiyomlar ya da kav­
ramların başka nedenleri de vardır. Böylece hangi kavramların öteki kav­
ramlardan  daha  faydalı  olduğu  ve  hangilerinin  hemen  hiç  kullanılma­
dığı, bundan başka hangilerinin ortak, hangilerinin açık ve seçik ve bun­
dan  dolayı  peşin  hükümden  arınmış  olduğu,  hangilerinin,  en  sonra  iyi 
temellenmiş olduğu gösterilecektir. Bundan başka ikinci denilen kavram­
lar  ve  bunun  sonucu  olarak  bu  kavramlar  üzerine  kurulan  aksiyomların 
kökleri  ve  düşüncenin  bana  vaktiyle  fark  ettirdiği  bunlarla  ilgili  başka 
hakikatler  meydana  çıkarılacaktır.  Fakat  bu  gözlemlerimi  başka  bir  kita­
ba ayırdığım ve aynı zamanda sözü fazla uzatarak can sıkmamak istedi­
ğim  için,  burada  bu  soruya  dair  daha  fazla  bir  şey  söylememeye  karar 
verdim. Bununla birlikte, bilinmesi zorunlu olan şeylerden hiçbirini eksik 
bırakmamak  için  Varlık,  Şey,  Bir  şey  gibi  aşkın  (transcendantal)  denilen 
terimlerin  köklerinin  nereden  geldiği  hakkında  birkaç  kelime  katacağım. 
Bu terimler, insan Bedeninin sınırlı olması dolayısıyla, ancak belirli sayıda 
seçik hayalleri kendisinde aynı zamanda teşkil edebilişinden ileri gelmek­
tedir  (hayalin  ne  olduğunu,  önerme  17’nin  scolie’sinde  açıkladım).  Eğer 
bu  sayı  aşarsa  bu  hayaller  birbirine  karışmaya  başlar  ve  eğer  Bedende 
kendi  kendisine  teşekkül  etme  gücünde  olan  bu  seçik  hayallerin  sayısını 
fazla aşacak olursa, onlarla hepsi büsbütün birbirine karışır, bu böyle olun­
ca, 17’nci önermenin önerme sonucu ve 18’inci önerme ile apaçık görülür 
ki  insan  Ruhunun,  kendi  Bedeninde  bu  hususta  teşkil  edebileceği  kadar 
hayali (imajı) aynı zamanda ve seçik olarak hayal edebileceği meydanda­
dır.  Fakat  hayaller  Bedende  büsbütün  birbirine  karışır  karışmaz  Ruh  da 
hiçbir  seçme  yapmaksızın  bütün  cisimleri  bulanık  olarak  hayal  edecek


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 13
ve  onları  sanki  Varlık,  Şey  vb.  gibi  bir  sıfat  içinde  anlayacaktır;  hayalle­
rin her zaman aynı kuvveti olmadığı ve bunlara benzer başka nedenlerde 
bunu açıklamak zorunlu olmadığı noktasında da bunun sebebi bulunabi­
lecektir. Zira kendi kendimize ileri sürdüğümüz amaç için, tek bir nede­
ni  göz  önüne  almamız  yeter;  gerçekten,  bütün  bunlar  bu  terimlerin  son 
derecede  bulanık  fikirler  belirttiğini  kanıtlamaya  yardım  eder.  İnsan,  at, 
köpek  vb.  gibi  tümeller  denen  kavramların  kökleri  buna  benzer  neden­
lerden,  yani  insan  Bedeninde  bunca  hayalin  (diyelim  ki  insanların)  aynı 
zamanda teşekkül etmesinden gelir. Bu hayallerin sayısı hayal gücü kuv­
vetini  büsbütün  değil,  Ruhun  ancak  onların  belirli  sayısını  özel  olarak 
her  adamın  rengi,  boyu,  vb.  gibi  küçük  farklarını  hayal  edebileceği  ka­
dar,  cismin  duygulanmış  olması  bakımından  ve  aralarındaki  oranı  seçik 
olarak  hayal  edebileceği  nispette  aşar.  Zira  Beden  özel  olarak  her  biriyle 
bu  oranda  duygulanmıştır  ve  “insanlar”  adıyla  Ruhun  ifade  ve  sonsuz 
tekil şeylere tatbik ettiği şey de budur. Gerçi söylediğimiz gibi tekil şeylerin 
gerektirilmiş  sayısını  hayal  edemez.  Fakat  belirtmek  gerekir  ki,  bu  kav­
ramlar bütün insanlarda aynı tarzda kurulamaz, ancak her birinde Bede­
nin  çoğu  kere  duygulanmış  olmasına  ve  Ruhun  daha  kolay  hayal  etmesi 
ve  hatırlamasına  göre  değişirler.  Diyelim  ki,  çoğu  kere  insanların  boy­
larına dikkatle bakanlar insanlar adıyla dik boylu bir hayvanı anlayacak­
lar, fakat ona başka bir orandan bakanlar ise insanlarda ortak olan başka 
bir hayali yani gülen, iki ayaklı, tüysüz, akıllı, vb. gibi bir hayvan hayalini 
teşkil  edeceklerdir.  Ve  nitekim  başka  şeyler  hakkında,  kendi  Bedeninin 
yetkisine göre tümel hayaller kurulacaktır. O halde yalnız şeylerin hayal­
leriyle doğal şeyleri açıklamak isteyen filozoflar arasında bunca tartışmalar 
ve kavgalar çıkmasına şaşmamalıdır.
Scolie II
Bütün bu söylediklerimiz, birçok şeyi kavradığımızı, tümel kavramla­
rı teşkil ettiğimizi açıkça kanıtlar:
1 - Bu tümel kavramları duyuların zihnimizde eksik, bulanık ve düzen­
siz  bir  tarzda  temsil  ettiği  tekil  şeylerden  teşkil  ederiz  (önerme  sonucu, 
önerme  29).  Bunun  içindir  ki  bu  algı  çeşitlerine,  bulanık  bir  deneyden 
gelen bilgi demeye alışkınızdır.
2 - Bazı kelimeleri işitince ya da okuyunca, diyelim ki, şeyleri hatırla­
mamız ve kendileriyle onları hayal etmemize yarayan fikirlere benzer fikir­


1 14 ETİKA
ler  kurmamıza  ait  belirtilerle  (önerme  sonucu,  önerme  18),  bundan  son­
ra  da  şeylere  ait  bu  iki  görüş  tarzına,  birinci  cinsten  bilgi  ve  sanı  ya  da 
hayal gücü diyeceğim.

- En sonra, şeylerin özelikleri (hassalan) hakkında fikirlerimiz ve or­
tak  kavramlarımız  olduğu  için  (önerme  sonucu,  önerme  38,  39  ve  onun 
önerme  sonucu  ve  önerme  40)  bu  tarzda  da  akıl  (raison)  ya  da  ikinci 
cinsten  bilgi  adını vereceğim.  Bu iki cins bilgiden başka, birazdan göste­
receğim gibi bir üçüncüsü vardır ki buna sezgili bilim adını vereceğiz. Bu 
bilgi  cinsi  Tanrının  bazı  sıfatlarının  şekilli  özü  hakkında  upuygun  fikir­
lerden  şeylerin  özü  hakkındaki  upuygun  fikre kadar  yayılır. Bütün bunu 
tek  bir  şey  örneği  ile  açıklayacağım.  İkincinin  birinciye  karşı  durumu  ne 
ise  dördüncünün  üçüncüye  karşı  durumu  aynı  olmak  üzere,  dört  sayı 
verilmiş  olsun.  Tüccarlar  ikinci  ile  üçüncüyü  çarpmak  ve  çarpımı  birin­
ciye bölmede tereddüt etmeyeceklerdir, çünkü hiçbir kanıtlama olmaksı­
zın  ustalardan  öğrendikleri  şeyi  henüz  unutmamışlardır,  ya  da  bu  usule 
ait çoğu kere pek basit sayılarda, ya da Öklides’in 7’nci kitabının 19’uncu 
önermesinin  kanıtlaması  kuvveti  ile  yani  orantılı  sayıların  ortak  özelliği 
kuvveti ile deney yapmışlardır. Fakat basit sayılarda bütün bunlara ihtiyaç 
yoktur.  Diyelim:  1,  2,  3  sayıları  verilmiş  olunca,  herkes  orantılı  dördün­
cü sayının 6 olduğunu görür ve ilk bakışta birinci sayının İkinciyle oranını 
görünce, daha açık olarak dördüncüyü buluruz.
Önerme XLI
Birinci cinsten bilgi, yanlışlığın biricik sebebidir. Fakat ikinci ve üçün­
cü cinsten bilgi zorunlu olarak doğrudur.
Kanıtlama
Önceki scolie’de söyledik ki, upuygun olmayan ve bulanık olan bütün 
fikirler birinci cinsten bilgiye aittirler; o halde (önerme 35) bu bilgi yanlış­
lığın  biricik  sebebidir.  Bundan  sonra  söyledik  ki,  upuygun  olan  fikirler 
ikinci  ve  üçüncü  cinsten  bilgilere  aittir;  o  halde  (önerme  34)  bu  bilgiler 
zorunlu olarak doğrudurlar.
Önerme XLII
İkinci  ve  üçüncü  cinsten  bilgi  -birinci  cinsten  bilgi  değil-  doğruyu 
yanlıştan ayırmayı bize öğretir.


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE t 1 5
Kanıtlama
Bu önerme kendiliğinden apaçıktır. Gerçekten, doğruyu yanlıştan ayır­
masını  bilen  kimse,  doğru  ve  yanlış  hakkında  upuygun  bir  fikre  sahip 
olmalıdır, yani (scolie 2, önerme 40) doğru ve yanlışı, ikinci veya üçüncü 
cinsten bilgiyle bilmelidir.
Önerme XLIII
Doğru bir fikre sahip olan aynı zamanda doğru bir fikre sahip olduğu­
nu da bilir ve bilgisinin hakikatinden şüphe edemez.
Kanıtlama
Bizde doğru olan fikir, insan ruhunun tabiatıyla ifade edilmesi bakımın­
dan, Tanrıda upuygun olan fikirdir (önerme 9’un, önerme sonucu aracılığı 
ile). Gerçekten, insan Ruhunun tabiatıyla ifade edilmesi bakımından T arın­
da upuygun olan bir A fikri olduğunu varsayalım. Bu A fikri ile aynı tarzda 
Tanrıya nispet edilen bir fikir, bu fikirden Tanrıda zorunlu olarak verilmiş 
olmalıdır (kanıtlaması tümel ya da evrensel olan 20’nci önerme). Fakat A 
fikrinin, insan Ruhunun tabiatı ile ifade edilmesi bakımından Tanrıya nispet 
edildiği varsayılmıştır: o halde A fikrinin fikri aynı tarzda Tanrıya nispet 
edilmelidir, yani (önerme sonucu, önerme 11) A fikrinin fikri, A upuygun 
fikrine sahip olan Ruhta da upuygun olacaktır. Öyle ise upuygun bir fikre 
sahip olan, yani (önerme 34) bir şeyi doğru olarak bilen kimse, aynı zamanda 
bilgisinin upuygun fikrine, başka deyişle doğru bir bilgiye sahip olmalıdır. 
Yani apaçık görüldüğü üzere aynı zamanda ondan emin olmalıdır.
Scolie
21 ’inci önermenin scolie’sinde, fikrin fikrinin ne olduğunu açıkladım; 
aynı  suretle  önceki  önermeni  kendiliğinden  apaçık  olduğunu  belirtmek 
gerektir. Gerçekten, doğru bir fikre sahip olan kimse, doğru fikrin yüksek 
kesinliği gerektirdiğini biliyor demektir; gerçi doğru bir fikre sahip olmak
bir  şeyi  yetkin  bir  surette  veya  mümkün  olduğu  kadar  en  iyi  bilmekten 
başka  bir  şeyi  gösteremez;  ve  şüphesiz  hiç  kimse,  bundan  şüphe  etmez, 
yeter ki fikrin bir tablo üzerindeki portre gibi dilsiz ve cansız bir şey olup 
yoksa düşünme tarzı, yani bilmenin bir fiili olmadığına inanmış olsun. Zira 
rica ederim, bana söyleyin, kim, bir şeyi önceden bilmiyorsa bu şeyi bildi­
ğini bilebilir? Yani kim, gerçekten bir şeyden önce emin değilse, bu şeyden


1 16 ETİKA
emin olduğunu bilebilir? Öte yandan, hakikat normu olan doğru fikirden 
daha  açık  ve  daha  kesin  ne  olabilir?  Şüphesiz  ışık  nasıl  kendi  kendisini 
tanıtıyor  ve  karanlıkları  açığa  çıkarıyorsa  hakikat  de  kendi  kendisinin  ve 
yanlışlığın  normudur.  Böylece  aşağıdaki  bütün  sorulara  cevap  verdiğimi 
zannediyorum; yani doğru bir fikrin yanlış bir fikirden açık objesiyle ilgili 
olması bakımından ayrıldığını, o halde doğru bir fikrin yanlış bir fikirden 
daha  çok  gerçeklik  ve  yetkinliği  olmadığı,  çünkü  onların  ancak  dışsal 

Yüklə 1,19 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin