bir a book, a car, a movie (bir kitap, bir araba, bir film)



Yüklə 0,65 Mb.
səhifə98/114
tarix28.07.2020
ölçüsü0,65 Mb.
#32310
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   ...   114
vocabularyy




1782) objective; (isim, sıfat)










i.; hedef, amaç   s.; nesnel, objektif, tarafsız




You should be more objective when criticising. (Eleştiri yaparken daha nesnel olmalısın.)



















1783) obligation; (isim)










zorunluluk, mecburiyet, mükellefiyet







Paying taxes is our legal obligation. (Vergi vermek bizim yasal zorunluluğumuz.)



















1784) observation; (isim)










gözlem, gözetim, inceleme










The suspect is being kept under observation. (Şüpheli gözlem altında tutuluyor.)



















1785) observe; (fiil)













gözlemlemek, incelemek










Have you observed any changes lately? (Son zamanlarda bir değişim gözlemledin mi?)



















1786) observer; (isim)










gözlemci, gözetmen, gözcü










According to the observers, the plane exploded shortly after take off. (Gözlemcilere göre uçak kalktıktan kısa bir süre sonra patlamış.)



















1787) obtain; (fiil)













elde etmek, edinmek, kazanmak, ele geçirmek




I finally obtained information from the professor. (Sonunda profesörden bilgi edindim.)



















1788) obvious; (sıfat)










belli, apaçık, bariz













It is obvious that you don’t want to come with us. (Belli ki bizimle gelmek istemiyorsun.)



















1789) obviously; (zarf)










apaçık, besbelli, açıkçası










You are obviously sleepy. (Apaçık uykusulusun.)






















1790) occasion; (isim)










fırsat, olay, durum, ortam










I can remember very few occasions from my childhood. (Çocukluğumdan çok az olayı hatırlayabiliyorum.)



















1791) occasionally; (zarf)










ara sıra, zaman zaman










These symptoms can occasionally  lead serious diseases. (Bu belirtiler zaman zaman ciddi hastalıklara yol açabilir.)



















1792) occupation; (isim)










iş, uğraş, meslek













What is your mother’s occupation? (Annenin mesleği nedir?)



















1793) occupy; (fiil)













işgal etmek, meşgul etmek, oyalamak, zamanını almak, tutmak

The capital has been occupied by the foreign military forces. (Başkent yabancı askeri güçler tarafından işgal edildi.)



















1794) occur; (fiil)













meydana gelmek, olmak, ortaya çıkmak







When did the event occur? (Bu olay ne zaman meydana geldi?)



















1795) ocean; (isim)













okyanus
















Ocean levels are rising. (Okyanus seviyesi yükseliyor.)



















1796) odd; (sıfat)













garip, tuhaf, acayip, sıradışı










There is something odd about that girl. (BU kızda tuhaf bir şeyler var.)



















1797) odds; (isim)













şans, olasılık, ihtimal










The odds are very much in favour. (Olasılıklar bizim tarafımızda. )



















1798) of; edat, fiil)













ed.; -nın, -nin, -den, -dan, hakkında     f.; bir şeyden övünerek bahsetmek

I showed him a photo of my dog. (Ona köpeğimin fotoğrafını gösterdim.)



















1799) off; (sıfat, zarf, fiil)










s.; kapalı, izinli, bozuk, uzak, kötü, yorgun   zf.; dışında, haricinde, uzakta   f.; öldürmek

As I reached the station, I got off the bus. (İstasyona vardığımda otobüsten indim.)



















1800) offense; (isim)










suç, gücenme, dargınlık, kırgınlık







I am sorry I meant no offense. (Afedersin, gücendirmek istememiştim.)



















Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   ...   114




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin