|
|
səhifə | 28/36 | tarix | 29.03.2017 | ölçüsü | 3,33 Mb. | | #12849 |
|
Türkçe Transcript (*)
|
Fevâkih(u)(s) vehum mukramûn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir.
|
Edip Yüksel Meali
|
Meyvelerle ağırlanacaklardır.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
42,43. Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
|
Süleyman Ateş Meali
|
(Türlü türlü) Meyvalar.Ve onlar ağırlanırlar.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Çeşit çeşit meyveler vardır. İkramla karşılanan kişilerdir onlar.
|
Yusuf Ali (English)
|
Fruits (Delights);(4062) and they (shall enjoy) honour and dignity, *
|
M. Pickthall (English)
|
Fruits..And they will be honoured
|
Sâffât Suresi
43
فِي جَنَّاتِ
cennetlerinde
|
النَّعِيمِ
Ni'met
|
Türkçe Transcript (*)
|
Fî cennâti-nna’îm(i)
|
Ali Bulaç Meali
|
Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde.
|
Edip Yüksel Meali
|
Nimet cennetlerinde.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
42,43. Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Ni'met cennetlerinde.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Nimetlerle dolu cennetlerdedirler.
|
Yusuf Ali (English)
|
In Gardens of Felicity,
|
M. Pickthall (English)
|
In the Gardens of delight,
|
Sâffât Suresi
44
عَلَىٰ
üzerinde
|
سُرُرٍ
tahtlar
|
مُتَقَابِلِينَ
karşılıklı otururlar
|
Türkçe Transcript (*)
|
‘Alâ sururin mutekâbilîn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar).
|
Edip Yüksel Meali
|
Karşılıklı koltuklar üzerinde.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
(Onlar) Karşılıklı tahtlar üzerindedirler.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Tahtlar üzerinde, karşılıklı otururlar.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Karşılıklı koltuklar üzerindedirler.
|
Yusuf Ali (English)
|
Facing each other on Thrones (of Dignity):
|
M. Pickthall (English)
|
On couches facing one another
|
Sâffât Suresi
45
يُطَافُ
dolaştırılır
|
عَلَيْهِمْ
önlerinde
|
بِكَأْسٍ
kadehler
|
مِنْ مَعِينٍ
akan kaynaktan
|
Türkçe Transcript (*)
|
Yutâfu ‘aleyhim bike/sin min me’în(in)
|
Ali Bulaç Meali
|
Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır.
|
Edip Yüksel Meali
|
Onlara pınarlardan doldurulmuş kadehler sunulur.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
45,46. İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Önlerinde akan kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Kaynaktan doldurulmuş kadehler dolandırılır çevrelerinde.
|
Yusuf Ali (English)
|
Round will be passed to them a Cup from a clearflowing fountain,
|
M. Pickthall (English)
|
A cup from a gushing spring is brought round for them,
|
Sâffât Suresi
46
بَيْضَاءَ
berrak
|
لَذَّةٍ
lezzetli
|
لِلشَّارِبِينَ
içenler için
|
Türkçe Transcript (*)
|
Beydâe leżżetin lişşâribîn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki).
|
Edip Yüksel Meali
|
Durudur, içenlere zevk ve lezzet verir.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
45,46. İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Berrak, içenlere lezzet veren bir içki.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Bembeyaz, içenlere lezzet sunan kadehler.
|
Yusuf Ali (English)
|
Crystal-white, of a taste delicious to those who drink (thereof),
|
M. Pickthall (English)
|
White, delicious to the drinkers,
|
Sâffât Suresi
47
لَا
yoktur
|
فِيهَا
onda
|
غَوْلٌ
sersemletme
|
وَلَا
ve olmazlar
|
هُمْ
onlar
|
عَنْهَا
onunla
|
يُنْزَفُونَ
sarhoş
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Lâ fîhâ ġavlun velâ hum ‘anhâ yunzefûn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
|
Edip Yüksel Meali
|
Onda ne başağrısı ne de sarhoşluk vardır.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Onda ne sersemletme var, ne onunla sarhoş olurlar.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Sersemletme/baş ağrısı yok onda. Sarhoş da olmazlar ondan.
|
Yusuf Ali (English)
|
Free from headiness;(4063) nor will they suffer intoxication therefrom. *
|
M. Pickthall (English)
|
Wherein there is no headache nor are they made mad thereby.
|
Sâffât Suresi
48
وَعِنْدَهُمْ
ve yanlarında (vardır)
|
قَاصِرَاتُ
kendilerini hapsetmiş
|
الطَّرْفِ
bakışlarıyla
|
عِينٌ
iri gözlü (eşler)
|
Türkçe Transcript (*)
|
Ve ’indehum kâsirâtu-ttarfi ‘în(un)
|
Ali Bulaç Meali
|
Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.
|
Edip Yüksel Meali
|
Yanlarında da, gözlerinin içine bakan güzel eşler...
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş iri gözlü eşler vardır.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Yanlarında, gözlerini onlara dikmiş, iri gözlü dilberler vardır.
|
Yusuf Ali (English)
|
And besides them will be chaste women, restraining their glances, with big eyes(4064) (of wonder and beauty). *
|
M. Pickthall (English)
|
And with them are those of modest gaze, with lovely eyes,
|
Sâffât Suresi
49
كَأَنَّهُنَّ
onlar gibi (eşlerdir)
|
بَيْضٌ
bembeyaz yumurta
|
مَكْنُونٌ
saklı
|
Türkçe Transcript (*)
|
Keennehunne beydun meknûn(un)
|
Ali Bulaç Meali
|
Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz).
|
Edip Yüksel Meali
|
Kornumuş yumurtalar gibidirler.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Saklı yumurta gibi bembeyaz eşler.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Korunmuş yumurtalar gibidir onlar.
|
Yusuf Ali (English)
|
As if they were(4065) (delicate) eggs closely guarded. *
|
M. Pickthall (English)
|
(Pure) as they were hidden eggs (of the ostrich).
|
Sâffât Suresi
50
فَأَقْبَلَ
dönmüş
|
بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ
birbirine
|
يَتَسَاءَلُونَ
soruyorlar
|
Türkçe Transcript (*)
|
Feakbele ba’duhum ‘alâ ba’din yetesâelûn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar:
|
Edip Yüksel Meali
|
Birbirlerine dönüp soruşurlar.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Derken birbirine dönüp sorarlar:
|
Süleyman Ateş Meali
|
Bunlar birbirine dönmüş soruyorlar:
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Birbirlerine dönüp bir şeyler sorarlar.
|
Yusuf Ali (English)
|
Then they will turn to one another and question one another.(4066) *
|
M. Pickthall (English)
|
And some of them draw near unto others, mutually questioning.
|
Sâffât Suresi
51
قَالَ
dedi
|
قَائِلٌ
bir sözcü
|
مِنْهُمْ
onlardan
|
إِنِّي
şüphesiz
|
كَانَ لِي
benim vardı
|
قَرِينٌ
bir arkadaşım
|
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Kâle kâ-ilun minhum innî kâne lî karîn(un)
|
Ali Bulaç Meali
|
Bir sözcü der ki: 'Benim bir yakınım vardı.'
|
Edip Yüksel Meali
|
İçlerinden biri der ki, "Benim bir arkadaşım vardı."
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
İçlerinden bir sözcü der ki: "Gerçekten benim bir arkadaşım vardı."
|
Süleyman Ateş Meali
|
Onlardan bir sözcü: "Benim, dedi, bir arkadaşım vardı."
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
İçlerinden bir sözcü şöyle der: "Benim yakın bir arkadaşım vardı."
|
Yusuf Ali (English)
|
One of them will start the talk and say: "I had an intimate companion (on the earth),(4067) *
|
M. Pickthall (English)
|
A speaker of them saith: Lo! I had a comrade
|
Sâffât Suresi
52
يَقُولُ
derdi ki
|
أَإِنَّكَ
sen
|
لَمِنَ الْمُصَدِّقِينَ
Doğrulayanlardan mısın ?
|
Türkçe Transcript (*)
|
Yekûlu e-inneke lemine-lmusaddikîn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
'Derdi ki: Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?'
|
Edip Yüksel Meali
|
"Şöyle konuşurdu, 'Sen de doğruluyor musun?' "
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Derdi ki: "Sen gerçekten inananlardan mısın?"
|
Süleyman Ateş Meali
|
Derdi ki: 'Sen doğrulayanlardan mısın?
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Derdi ki: "Sen gerçekten şunu tasdik edenlerden misin?"
|
Yusuf Ali (English)
|
"Who used to say, ´what! art thou amongst those who bear witness to the Truth (of the Message)?
|
M. Pickthall (English)
|
Who used to say: Art thou in truth of those who put faith (in his words)?
|
Sâffât Suresi
53
أَإِذَا
zaman mı?
|
مِتْنَا
biz öldüğümüz
|
وَكُنَّا
ve olduğumuz
|
تُرَابًا
toprak
|
وَعِظَامًا
ve kemik
|
أَإِنَّا
biz mi?
|
لَمَدِينُونَ
cezalanacağız
|
|
|
|
|
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|