The XXXVI International Scientific Symposium "Multidisciplinary Studies of the Turkish World" The 25 th of March 2023 ISBN: 978-605-72481-0-7 Eskishehir / Türkiye ---30---
“Gürcüstan, çocukluğumuzdan beri “gözlerimizi alamadığımız” bir diyardı. Geceleri o tarafa bakıp sabahlardık...” (Ruhi, 2016: 22).
Hatuna Nine, kalbi ve hayatı sınır tarafından bölünmüş olanlardandı... İsa’ya da, Muhammed’e de aynı
derecede saygıyı gösteriyordu..” (Ruhi, 2016: 35) ve hayatının sonunda insanlara şu güzel sözleri bırakmıştır:
“Sevinçten başka bir şey hatırlamıyorum, hiçbir şey...” (Ruhi, 2016: 41)
Sürgüne gönderilecek insanların kendi vatanlarından kopmaları kolay olmamıştır. Sonradan
anlatılanlara göre giderken insanlar toprağı, evlerinin duvarlarını ve ağaçları öperek onlara sanki canlı birer
varlıklarmışçasına veda etmişlerdir. Çünkü kesin olarak bildikleri bir hakikat vardır ki o da vatanlarına yani
öz topraklarına bir daha asla dönemeyecekleridir.
“Ülkemizde, toplumumuzda her şey olup biter, iyisiyle, kötüsüyle, ama bir kez buradan gidenler tüm güzel şeyleri hatıra olarak aldılar, işte bu iyiliği hatırlayarak, iyi örneklere dayanarak nesilleri yetiştirdiler. Bu yüzden vatanlarından ayrılmak zorunda kalan Gürcüler atalarının sıcaklığını kalplerinde taşırlar ki halen bu eğilim devam etmektedir...” (Khvedeliani & Altun, 2019:
53)
Bütün bunlar iz bırakmadan geçmemiş, bu hüzün o insanların bakışlarına yansımıştır. Tüm çelişkili
duygular sonsuza dek gözlere gömülüdür: aşk, üzüntü, sevda, umut, cana yakınlık, neşe, mutluluk, inanç,
özlem, umutsuzluk, acı... Gözleri, ruhsal durumlarının aynası olmuştur.
Türkiye’deki Gürcüler gözleri ile tanınırlar, ben öyle duymuşum, sadece bir Gürcü’nün gözlerinde
bütün duygular aynı anda gizlidir. Bir bakışında bütün dünya görülür, sadece gözlerinin içine dikkatlice
bakmanız gerek. Bu sözlerin gerçekliğini doğrulamak istedim, onların gözlerinin içine baktım ve ikna oldum.
“Canım Feda Olsun Sana” adlı kısa öyküsü özellikle ilgiye değer. Ağır hasta olan babasını görmeye
giden bir kız, bahçede sürekli telaş içinde olan babasını hatırlar, karşılaştıklarında, babası
“canım feda olsun sana” diye hitap ederdi kızına ki bu sözler kızın iç dünyasına dünyanın bütün renklerini katardı, hayatı çok
daha doğal ve çekici hale gelirdi:
“Canım sana feda” deyimin ne anlama geldiğini biliyor musun kızım? -
Biliyorum baba:
“senin acıların, hüzünlerin bana” bu anlama geliyor. Ve kızın bilincinde çocukluk yılları,
babasının tatlı sesi ve erdemli sözleri bir film kareleri gibi geçip gider. Adeta geçmişte kalan ama
unutulamayan bir hatıra gibi. Fakat “unutulmamış” mı yoksa “unutulamamış” mı sorusu asla yâddan çıkmaz.
Ve şimdi bile ölmekte olan baba, kızına son anda aynı sözlerle vedalaşır: Canım feda olsun sana! O anda ise,
atalarının toprağını kaybedenlerin ağzından çıkan bu sözlerin çok daha derin ve anlamlı olduğu hissine kapılır
insan.
“Sürgün, hüzünlü geçmişini her yere yanında taşımaktır. Terk edilmiş toprakların hasreti, hiçbir ilacın dindiremeyeceği dayanılmaz bir acıdır. Ruhun o terkedilmiş yeri özlüyor... Sanki bir parçan başka bir yerde kalmış gibi yaşıyorsun, hayat iki kat daha zor, zor ve acıdır... En neşeli şarkılara bile hüzün karışmıştır... Yeni bir dil öğreniyorsun ve varlığın bitmesin diye kendi dilini unutmamaya çalışıyorsundur.” (Khantadze, 2015)
Bir göçmenin hüznünü bundan daha iyi anlatmak mümkün değildir.
თვალებით