ÇÜTAD
Çukurova Üniversitesi
Türkoloji Araştırmaları Dergisi
Cilt 3, Sayı 2
Aralık 2018
31
kurmaca zamanı eşitleyen sahne (Kıran ve Eziler Kıran 2000:208) en
çok başvurulan yöntemdir. Kahramanların karşılıklı konuşmalarının
bolca yer aldığı romanda okuyucu olaylara anında tanık olur. Zamana
ait bir kavram olan sıklık, bir öyküde meydana gelen bir olayın
öykülemede kaç kez aktarıldığını gösterir (Kıran ve Eziler Kıran
2000:210). Genellikle bakış açılarındaki farklılığı hissettirmeye veya
vurguya yarayan sıklık Hayal-i Celâl’de çokça başvurulan bir yöntem
değildir. En dikkat çekici örnek Şeyda Bey’in Akile Hanım’ın kızıyla
değil Akile Hanım’ın kendisiyle evlenmek istediği yalanının
tekrarıdır. Şeyda Bey’in bilgisi dışında Zekavet Hanım tarafından
kurulan tuzağın bir parçası olarak Muttali Efendi’ye iletilen bu istek,
iki fa
rklı ortamda Muttali Efendi tarafından dile getirilmesine rağmen
Şeyda Bey ancak nikahtan sonra Muttali Efendi’ye hesap sormaya
gittiğinde bir üçüncü kez tekrarlanması durumunda konuyu kavrayıp
bir tuzağa düşürüldüğünü anlar. Romanda bir kez yaşanan ancak üç
kez dile getirilen bu olayın Şeyda Bey tarafından zamanında
anlaşılmaması kurulan entrikanın sonuca ulaşmasını sağlar.
Şair Evlenmesi’nde olayların aktarılması eş zamanlı bir
karakter gösterir. Olayların gerçekleşme zamanıyla bizim olaylara
tanık olmamız aynı zamana denk gelir. Her iki yazar da içinde
yaşadıkları dönemi hikâye ederler ve bu onların olayları
değerlendirme biçimlerini de etkiler. Yazarların Batılılaşma
konusunda benzer yaklaşımlara sahip olmaları olayları eleştirel ve
alaycı bir biçimde ele almalarına yol açar.
Dil ve Üslup
Bilindiği üzere her sanat dalının ve o dala ait türlerin kendine
özgü özellikleri bulunmaktadır. Ancak tarih boyunca bazen bilinçli
olarak bir sanat dalını veya bir türü bir diğerine yaklaştırma gayretleri
olmuştur. Örneğin şiiri nesre veya nesri resme yaklaştırma eğilimi
gibi. Türlerin saflığını büyük ölçüde yitirdiği ve sınırların daha fazla
esnekleştiği günümüzde bu çok daha olağan bir tutum olarak
görülmektedir. Bu bilinçli tercihlerin dışında bazen işi tam olarak
bilmemenin veya acemiliğin bir sonucu olarak da bu tür davranışların
sergilendiğini görmekteyiz. Tanzimat dönemi Batıya ait bazı türlerin
henüz keşfedilmiş olması ve kurallarının tam olarak algılanıp
uygulanamamış olmasıyla edebiyat tarihinde böyle bir aralığa işaret
eder. Terimlerin ve tanımların henüz yerli yerine oturmadığı bu
dönemde hikâye ile romanın birbirinin yerine kullanıldığına şahit
oluruz.
18
Daha önce de belirtildiği üzere Mehmet Celâl yazdığı eseri
18
Örneğin Halit Ziya, romanı konu edindiği eserine Hikâye başlığını seçer.
|