Prof. Dr. Hakan Uncu,
Yrd. Doç.Dr. Kamil Gülpınar
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Periferik Damar Cerrahisi Bilim Dalı
Damar Cerrahisinde
Komplikasyonlar
Yaşlanan nüfus ve birden çok bölgede aynı anda oluşabilen arter hastalıklarının tedavisi için uygulanan karotis,
aorta ve ekstremite damar ameliyatlarında büyük gelişmeler olmuş, yapılan ameliyat sayıları da artmıştır. Damar
cerrahlarının titiz ekip çalışmalarına rağmen, komplikasyon oranlarında önemli düşüşler sağlanamamakta, yeni
gelişen damar ameliyatları daha önce bilinmeyen yeni komplikasyonları da yanında getirmektedir. Damar
cerrahisi ameliyatlarının basit tedaviler ile düzeltilebilen minor komplikasyonları olabildiği gibi, hastanın hayatını
tehdit eden veya kalıcı hasarlar bırakan major komplikasyonlar da ortaya çıkabilir. Damar cerrahisi ameliyatlarının
komplikasyonları; sistemik, lokal non-vasküler ve lokal vasküler olarak üç gruba ayrılabilir. Hemoraji ve emboli
gibi erken lokal vasküler komplikasyonlar, greft tıkanıklığı ve infeksiyonu gibi geç lokal vasküler komplikasyonlar
önemlidir. Damar cerrahı muhtemel komplikasyonları ne kadar iyi bilirse, bunları önlemedeki başarısı da o kadar
yüksek olacaktır.
Dünyada damar hastalıklarında ve diabetteki artışla
birlikte, damar cerrahisi ameliyat sayıları artmakta ve
dolayısı ile damar cerrahi ameliyatlarına bağlı olarak
ortaya çıkan komplikasyonlarda da artış kaydedilmek-
tedir. Artan yaşlı nüfusu ve bu kişilerde asemptomatik
bile olsa, bir başka organda mevcut olan patolojiler se-
bebi ile damar cerrahisi ameliyatlarının morbiditesi
ve mortalitesini yükseltmektedir. Örneğin abdominal
aort anevrizması tanısıyla ameliyat edilen hastaların
% 3-4’ü 70 yaş üzerindedir ve tıptaki gelişmelere rağ-
men ameliyat mortalitesi ancak % 5-10’ lara indirile-
bilmiştir.
(1,2)
Öte yandan abdominal anevrizma rüptürü
gelişen hastaların ancak yarısı hastaneye ulaşabilmekte,
ulaşabilenlerin de yaklaşık % 25’inin ameliyattan önce
hayatını kaybettiği unutulmamalıdır.
(3)
Alt ekstremite
revaskülarizasyonu planlanan hastalarda % 80’nin üze-
rinde asemptomatik koroner arter hastalığı, % 50’nin
üzerinde çoğu asemptomatik olan karotis arter hastalığı
tesbit edilmiştir. Bütün bu yüksek oranlar damar cer-
rahisinin sistemik komplikasyon risklerini vurgulamak
açısından dikkat çekicidir.
(4,5)
Notlar
Damar cerrahisinde ortaya çıkan major kompli-
kasyonlar hastanın hayat kalitesini ve psikolojik du-
rumunu olumsuz etkilemekte, hastanede yatış süresini
ve tedavi maliyetini çok artırmakta, hastada kalıcı sekel
bırakabilmekte, fakat bunlardan çok daha önemli ola-
rak, sıklıkla hastanın hayatını tehdit etmektedir. Major
komplikasyonların yanında, önemli riskler getirmeyen
ve en fazla bir gece hastanede yatışı gerektiren minor
komplikasyonlar da vardır.
(6)
Bu açıdan damar cerra-
hisinde komplikasyonları major ve minor komplikas-
yonlar olarak iki grupta değerlendirmek mümkündür.
(Tablo 1) Fakat öte yandan damar cerrahisinde cerra-
hideki komplikasyonlar sistemik, lokal non-vasküler
ve lokal vasküler olmak üzere gruplandırılabilir. Bu-
rada, komplikasyonlar bu üç grup üzerinden değer-
lendirilecek ve bu planda ele alınacaktır:
I. SİSTEMİK KOMPLİKASYONLAR
II. LOKAL NON-VASKÜLER KOMPLİKASYONLAR
III. LOKAL VASKÜLER KOMPLİKASYONLAR
1. Sistemik Komplikasyonlar
Sistemik komplikasyonlar öncelikle hastaların yan-
daş hastalıklardan dolayı ortaya çıkarlar ve yedi grupta
toplanabilirler. (Tablo 2)
A. Kardiyak komplikasyonlar
Damar cerrahisi ameliyatlarından sonra ortaya çı-
kan sistemik komplikasyonlar arasında % 20’lerde olan
görülme oranları ile ilk sırada yer alan kardiyak komp-
likasyonlar ciddiyet açısından da ilk sıraya konmalıdır.
Çünkü periferik damar cerrahisinde morbidite ve mor-
talitenin en önemli sebebi kardiyak komplikasyonlardır.
Kardiyak komplikasyonların başında ise miyokard is-
kemisi ve miyokard infarktüsü yer alır. Arteriosklerozis
obliterans sistemik bir hastalıktır. Aynı anda vücudun
Tablo 1. Damar Cerrahisi Komplikasyonları
Tablo 2. Damar Cerrahisi Ameliyatlarında Sistemik
Komplikasyonlar
Prof. Dr. Hakan Uncu, Yrd. Doç.Dr. Kamil Gülpınar
182
Major komplikasyonlar
Minör komplikasyonlar
Hastanın hayatını tehdit edenler
Kalıcı sekel bırakmayanlar
Kalıcı sekel bırakanlar
Basit tedavi ile düzelenler
Ciddi bir ek tedaviyi gerektirenler
En fazla bir gün ek yatış süresi gerektirenler
Hastanede iki günden fazla ek yatış süresi gerektirenler
Hastanın hayat kalitesini olumsuz etkileyenler
Major komplikasyonlar
A. KARDİYAK
Miyokard iskemisi ve infarktüs
Kalp yetmezliği
Aritmi
Tansiyon problemleri
B. PULMONER
Ventilatöre bağlı kalmak
Bronkospazm
Atelektazi
Pulmoner ödem
ARDS
Plevral effüzyon
C. RENAL
Renal yetmezlik
Renal arter trombozu
Üreter bası/yaralanma
D. NÖROLOJİK
Parapleji
Seksüel disfonksiyon
İnme
Sinir yaralanması
E. GASTROİNTESTİNAL Paralitik ileus
İskemik kolit
Mezenter iskemi
İskemik hepatit
F. METABOLİK
Kontrolsüz diyabet
SIRS
G. HEMATOLOJİK
Trombofili
HIT
grafisi, gerekirse solunum fonksiyon testleri ve arteriyel
kan gazları değerlendirilmelidir. Sigara ve kronik ak-
ciğer hastalığından başka, zorlu vital kapasitesi nor-
malin % 80’ninden daha düşük olanlar, 70 yaş üzeri
obez hastalar ve 5 saatten daha uzun süreyle ameliyatta
kalanlar da akciğer komplikasyonları açısından riskli
hastalardır.
(14)
Ekstra-peritoneal cerrahi kesiler, kan
kaybının az olması, ağrının giderilmesi, erken mobili-
zasyon ve solunum jimnastiği yaptırılması pulmoner
komplikasyonları azaltmaktadır. Ameliyat olacak has-
tanın 2 ay önce sigarayı bırakması, solunum egzersizleri
yapması, gereken olgularda antibiyotik, bronkodilatör
ve ekspektoran verilmesi atelektaziden ciddi solunum
yetmezliğine kadar farklı pulmoner komplikasyonların
önüne geçebilir.
C. Renal komplikasyonlar
- Renal yetmezlik
- Renal arter trombozu
- Üretere bası / yaralanma
Renal yetmezlik
Postoperatif renal yetmezlik damar cerrahisinin en
korkutucu komplikasyonlarından bir tanesidir. Önemi
ve görülme sıklığı ile pulmoner komplikasyonlar ile
aynı sıraya konabilir. En çok şokta ve ilerlemiş hasta-
lıkları olanlarda, hipovolemi ve ciddi hipotansiyon ge-
lişenlerde, yetersiz renal fonksiyonu olanlarda veya re-
nal iskemi oluşturan cerrahi uygulamalar sonrasında
görülür. Cerrahın tüm bu değişiklikler üzerinde her
zaman kontrolü mümkün olamadığı için, pek çok du-
rumda cerrah hasar kontrolü yapan konumundadır.
Bunun anlamı böbreği ikinci ve üçüncü darbelerden
korumak; yani anjiyografi, aminoglikozid türevi anti-
biyotikler, yanlış transfüzyon, ek renal iskemi, hipovo-
lemi ve hipotansiyondan kaçınmaktır.
(15)
Cerrah ve
anestezist hastanın sıvı dengesini sağlamalı, akut tu-
buler nekroz gelişmesini önlemelidir. Cerrah hayatı
tehdit eden durumlarla karşılaştığında bile, yardım et-
mek isterken ikinci darbeyi vurma riskini etraflıca dü-
şünmelidir. Çünkü ameliyat sonrası oluşacak akut böb-
rek yetmezliğinin mortalitesi yüksektir. Nefroloji
kliniklerinde hemodiyalize giren akut böbrek yetmez-
liği hastaları arasında damar cerrahisi geçiren hastalar
oldukca önemli bir yer tutar ve mortalite oranları %
80’lere ulaşabilir. Cerrahi sonrası hemodiyalize giren
bu hastaların mortalite oranlarına etki eden önemli
faktörler; cerrahinin tipi, diyaliz öncesi kreatinin düzeyi
ve böbrek yetmazliğinin tesbiti ile hemodiyalize alın-
ması arasındaki geçen süredir. Aort cerrahisi geçiren-
çeşitli arterlerini ve sıklıkla koroner arterleri tutabil-
mektedir. Hasta ameliyattan önce iyi değerlendirilmez
ise, perioperatif veya postoperatif dönemde myokard
iskemisi ve infarktüsü ortaya çıkabilir. Ekstremite re-
vaskülarizasyonu için aortoiliak, aortofemoral, iliofe-
moral, femoropopliteal veya daha distal bypasslar uy-
gulanabilir. Uygulanan ameliyatın bölgesi, süresi, kan
kaybı, acil ya da elektif olması, klemp süresi, vazopres-
sör ajan uygulanması ve seçilen anestezi tipi kompli-
kasyonları etkilemektedir.
(7)
Damar cerrahisi ameli-
yatlarından 2 yıl sonra bile hastaların % 19’unda bir
kalp probleminin ortaya çıkması dikkat çekicidir.
(8)
Kri-
tik iskemi sebebi ile ameliyat edilen hastaların 5 yıllık
yaşam süresi % 48, yine kritik iskemi tanısı ile ameliyat
olmuş ve yeniden ameliyat olmak zorunda kalan has-
taların ise % 12’ dir.
(9,10)
Alt ekstremite damar cerrahisi
ameliyatı planlanan hastaların ameliyat öncesi koroner
anjiografisinde %28 oranında, abdominal aort cerrahisi
planlananlarda ise % 36 oranında ciddi koroner has-
talığı tesbit edilmiştir.
(11)
Damar cerrahisi ameliyatları açısından tek risk ko-
roner hastalığı değildir. Hipertansiyonu veya
80mmHg’nin altında hipotansiyonu olan hastalar, kalp
yetmezliği veya aritmisi olanlar, 80 yaş üzerinde ame-
liyat edilecek olanlar risk altındadır. Öte yandan 4 sa-
atten uzun süren ve 1 litreden fazla kan kaybı olan
ameliyatlarda kalp açısından komplikasyon ihtimali
yükselmektedir. Bu sebepler ile, damar cerrahisi ame-
liyatı yapılacak hasta, ameliyat öncesinde EKG ve ge-
rekirse ekokardiyografi ve koroner anjiografi ile de-
ğerlendirilmelidir. Ameliyat öncesi gerekli tedaviler
uygulanmalı, mecbur kalındığında koroner anjioplasti,
stent ve hatta koroner bypass yapılmalıdır. Kalple ilgili
düzeltilemeyecek sorunlar var ise planlanan ameliyat-
tan vazgeçilebilir, mecburi olarak periferik stentler, kısa
ameliyatlar veya ekstra-anatomik bypasslar tercih edi-
lebilir.
(6,12 )
B. Pulmoner komplikasyonlar
Damar cerrahisi ameliyatlarından sonra karşılaşı-
labilecek en ciddi komplikasyonlar arasında akciğere
ait komplikasyonlar yer almaktadır ve görülme sıklı-
ğında % 15’lerde olan oranlar ile ikinci sıradadır. Bu
komplikasyonlar; ekstübe edilememesi ve ventilatöre
bağlı kalmak, bronkospazm, atelektazi, pnömoni, pul-
moner ödem, plöral effüzyon ve akut respiratuar dis-
tress sendromu (ARDS) olarak sıralanabilir.
(13)
Hasta-
nın sigara alışkanlığı ve kronik obstruktif akciğer
hastalığı iyi sorgulanmalı, ameliyat öncesinde akciğer
Damar Cerrahisinde Komplikasyonlar
183
lerde tabii ki mortalite oranları daha yüksektir. Akut
böbrek yetmezliğinde mortaliteyi daha düşük oranda
etkileyen diğer faktörler ise; hastanın yaşı, kan trans-
füzyonu miktarı, kalp ve diğer organ yetmezliği mev-
cudiyetidir.
(16)
Hastaya çektirilen bir aortografi böbreklere ikinci
darbeyi vurarak oligüri ve azotemiye yol açabilir. Eğer
bunun üzerine revaskülarizasyon sırasında bir renal
iskemi de eklenirse, bu da üçüncü darbe olacaktır.
Kaldı ki renal fonksiyonları normal olan stabil bir has-
tada bile noniyonik kontrast ajanlara rağmen, anjiografi
renal fonksiyon bozukluklarına neden olabilir. Bazı
durumlarda anjiyografi yapmamak daha akıllıca ola-
caktır. Aslında tüm tecrübeli vasküler cerrahlar anji-
yografiye başvurmaksızın, rüptüre anevrizma şüphesi
veya semptomatik anevrizma nedeniyle hastalarını te-
davi ederken öncelikle fizik muayene ve tomografiden
faydalanır, bu şekilde anevrizma genişliği hakkında
fikir sahibi olurlar. Tecrübeler, Doppler ultrasonogra-
finin renal arterlerin açık olup olmadığını değerlen-
dirmek için tamamen yeterli bir teknik olduğunu gös-
termektedir. Hasta başında hızlı bir şekilde yapılabilme
avantajı olan bu non-invaziv görüntüleme yönteminin
doğruluğu gerekirse radyonüklid testlerle kontrol edi-
lebilir.
Böbreklere olabilecek bir darbe de, kros klemp uy-
gulaması veya oluşabilecek tromboembolizm sebebi
ile iskeminin meydana gelmesidir. Normal fonksiyon
gösteren böbrekler diürez fonksiyonlarını yarım saatlik
sıcak iskemide korurlar. Çoğu böbrek bir saatlik sıcak
iskemiye bile dayanırken, bazıları hasar görebilir. BUN
değerinde kronik artışlar gösteren hastalar ve kreatinin
değeri 2 mg/dl yi geçen hastalar daha fazla risk altın-
dadırlar. Aort cerrahisi yapılan ve kreatinin düzeyi
2 mg/dl ‘nin üzerinde olan hastalarda ameliyat morta-
litesi % 20’lere ulaşırken, kreatinin düzeyi düşük olan-
larda bu oran % 5’lere düşer.
(17)
Bir cerrah renal fonk-
siyon bozukluğu olan ve cerrahi işlem öngörülen
hastada riski azaltmak amacı ile, preoperatif ve in-
traoperatif renal fonksiyonu en yükseğe çıkarmak için
tüm girişimleri yapılmalıdır. İlk kural iskemi oluştur-
madan renal fonksiyonu optimal hale getirmek, ikinci
kural ise iskemik hasarı minimalize etmek olmalıdır.
Osmotik ve tübüler diüretiklerin uygun kullanımı ve
doğru sıvı replasmanı ile birlikte mükemmel anestezi
yönetimi gerekmektedir. Suprarenal aort ameliyatla-
rında böbrek yetmezliği görülme ihtimali % 15’ lerde
iken, infrarenal aort ameliyatlarında % 3’ler oranında
böbrek yetmezliği görülmektedir. Cerrah, hastanın diü-
rezi tespit edilmeden torakoabdominal anevrizma ona-
rımında hastaya kros klemp koymamalıdır. Çünkü sup-
rarenal klemplenen hastalarda ciddi oranda bozulan
renal perfüzyonu mannitol yeya dopamin gibi ajanlar
ile önlememiz pek mümkün olamamaktadır.
(18)
Anev-
rizmalarda supraçöliak kros klemplemede proksimal
anastomoz yapılırken aorta-femoral bypass önerilmek-
tedir. Bir kanül purse-string sütür kullanılarak aortada
klempin superioruna yerleştirilir, bir tane de femoral
artere konur ve sonra bu ikisi pompa kullanılarak bir-
birlerine birleştirilir. Alternatif olarak uzun renal is-
kemi süresi gereken durumlarda renal arter orifisine
doğru hipotermik perfüzyonu savunanlar da vardır.
Bu yaklaşımın problemin çözümüne etkisi açık değildir
ve muhtemelen yetersiz renal soğutma olmaktadır.
Böbrek perfüze olurken, uzun süren hipotansiyondan
kaçınmak için tüm girişimler yapılmalıdır. Tecrübeli
bir anestezist suprarenal aortik klemp uygulanan has-
tanın kan volümünü fark eder ve yüksek kros klemp
konulmasının, hipovoleminin kan basıncı ve sağ kalp
dolması üzerine olan etkilerini azaltacağını bilir. Kros
klempleme sırasında volüm kaybı mutlaka yerine ko-
nulmalıdır ve vasodilatatörler ise yüksek aerload var-
lığında kompanzasyon için kullanılmalıdır. Böyle ya-
pılır ise, hipotansif etkiler büyük oranda önlenmiş
olur.
Renal arter trombozu
Damar cerrahisi ameliyatlarında kros klemp son-
rasında veya anjioplastiyi takiben renal arter trombozu
ortaya çıkabilir. Proksimal hastalığı olan aorta seg-
mentlerinden kaynaklanan aterosklerotik plaklar, sup-
rarenal kros klempleme veya plaklı renal arter mani-
pulasyonu bu komplikasyona neden olabilir. Fakat renal
arter trombozunun en sık sebebi, periferik veya koro-
ner anjiografi uygulamalarıdır. Tromboz birkaç saat
sonra oluşabileceği gibi, birkaç haa sonra da meydana
gelebilir. Erken yapılan cerrahi müdahale böbreği kur-
tarabilir. Geç kalındığında böbrek nekrozu gelişeceği
için böbrek kaybedilebilir.
(16,19)
Üretere bası- yaralanma
Aorta ve iliak damarların disseksiyonu sırasında
üreter yaralanabilir. Ayrıca aortadan distale uzanan
sentetik greler ile iliak damarlar arasında üreterler
sıkışabilir ve bunun neticesinde hidronefroz kompli-
kasyonu ortaya çıkabilir. Aortofemoral bypasslarda
gre, üretere basmayacak şekilde uygun hazırlanacak
tünelden geçirilmelidir.
184
Prof. Dr. Hakan Uncu, Yrd. Doç.Dr. Kamil Gülpınar
D. Nörolojik komplikasyonlar
-Parapleji
-Seksüel disfonksiyon
-İnme
-Sinirlerin yaralanması
Parapleji
Medulla spinalis’in kan akımının üçte ikisi anterior
spinal arterden, üçte biri ise iki tane posterior spinal
arterden gelmektedir. Medulla spinalisin anterior spinal
arterin beslediği üçte iki ön bölümünde motor, ağrı ve
ısı ile ilişkili lifler mevcuttur. Anterior spinal artere
bağlı iskemi olur ise, bu fonksiyonlarda bozulma ola-
cağı açıktır. Bu ön taraan beslenen radiküler arterler
anatomik farklılıklar gösterirler. En büyük radiküler
arter olan Adamkiewicz arteri % 75 oranında T9-T12
düzeyinden, % 15 oranında T5-T8 düzeyinden, % 10
oranında ise daha distalde olan L1-L5 seviyesinden çı-
kar.
(20,21)
Aortaya kros klemp konduğunda serebrospinal sı-
vıda basıncın düşmesi veya anastomoz sonrası klemp
kaldırıldığında oluşacak reperfüzyon hasarı neticesinde
parapleji ortaya çıkma ihtimali vardır. Bu nörolojik
komplikasyon sıklıkla torasik aorta anevrizması ame-
liyatında karşımıza çıkmaktadır ve şu andaki bilgiler
paraplejinin tamamen önlenmesi konusunda yeterli
değildir. Acil yapılan ameliyatlarda ise, bu risk % 2-3
gibi yüksek oranlara çıkabilmektedir. Kros klemp sü-
resini kısaltmak, lomber arteri re-implante etmek, se-
rebrospinal sıvıyı direne etmek gibi paraplejiyi önle-
meye yönelik yapılan farklı çalışmalar henüz başarılı
olamamıştır. Bu sebeple, yapılması gereken en önemli
şeylerden birisi, bu riski ameliyat öncesinde hastaya
açıkca anlatarak onayını almaktır.
(22,23)
Parapleji sadece
torakoabdominal anevrizma ameliyatlarından veya acil
rüptüre anevrizma ameliyatlarından sonra değil, elektif
infrarenal aort anevrizması ve aortoiliak tıkanıklık
ameliyatlarından sonra da ortaya çıkabilmektedir. Bu
komplikasyon 1/500-1000 oranında görülmektedir. Bu-
nun sebebi Adamkiewicz arterinin inferior bir bölge-
den çıkması veya internal iliak arterden çıkarak me-
dulla spinalise gelen dallar olabilir. Ortaya çıkan
perfüzyon bozukluğu ve hipotansiyondan başka diğer
bir suçlanan faktör de, embolizm oluşmasıdır. Pelvik
bölgenin kros klemp sonrası dolaşımının durması ne-
ticesinde sadece parapleji değil, kolon nekrozu da olu-
şabilir.
(7)
Seksüel disfonksiyon
Damar cerrahisinde karşılaşabileceğimiz iki muh-
temel komplikasyondan bir tanesi impotans, diğeri ret-
rograd ejakülasyondur. İmpotans genellikle internal
iliak damarlara yetersiz kan akımından kaynaklanır
ve en sık aortofemoral bypass ameliyatlarından sonra
karşımıza çıkar. Ameliyat öncesi dönemde a.iliaca com-
munis ve a.iliaka interna’sı açık ve cinsel fonksiyonları
sağlıklı olan kişilerde ameliyat sonrası impotans gö-
rülmez. Fakat aortoiliofemoral tıkayıcı arter hastalığı
olan kişilerin % 70’inde zaten ameliyat öncesinde im-
potans vardır ve bu durum ameliyattan önce belge-
lenmelidir. Burada önemli olan, aortoiliak disseksi-
yonda hipogastrik sinirlerin korunması ve pelvik kan
akımının çok bozulmamasına dikkat etmektir. Ayrıca
aortadan eksternal iliak arterlere gre konacağı zaman,
iliak arterlerde uç-yan anastomoz tercih edilmelidir.
Çünkü eksternal arterlerde bilateral olarak uç-uca anas-
tomoz yapıldığında, internal iliak sisteme eksternal ar-
terlerden geri akım olmaz ve impotans meydana ge-
lir.
(24)
Retrograd ejakülasyon görülme oranları % 50’ler
civarındadır. Seksüel aktif erkekler ameliyat sonrası
dönemde orgazmdan daha az zevk aldıklarını bildi-
rirler. Pelvik bölgeden mesane boynuna, prostata giden
sempatik sinirlerin disseksiyon sırasında ayrılması so-
nucu ortaya çıkar. Bu komplikasyon daha çok aort
anevrizması ve internal iliak arter anevrizması ameli-
yatlarından sonra görülmektedir.
(25)
Herşey usulüne uygun yapılsa bile bu komplikas-
yonların ortaya çıkabileceği konusunda hasta uyarıl-
malıdır. Bu sebeple, cinsel fonksiyonların bozulma kor-
kusu varsa ya da bu konuda yüksek bir risk
öngörülüyor ise, aort ameliyatları yerine ekstra-ana-
tomik olarak femoro-femoral veya aksillo-femoral
bypassların yapılması ve endovasküler stent gre dü-
şünülebilir.
(26)
İnme
Periferik tıkayıcı arter hastalıkları ameliyatlarının
önemli komplikasyonlarından birisi de serebrovasküler
olaylardır. Daha önce karotis stenozu, geçici iskemik
atak, hipertansiyon ve koroner hastalık hikayesi olan-
larda risk daha yüksektir. Periferik tıkayıcı arter has-
talarının MR ile incelenmesinde % 50-100 oranında
karotis stenozu belirlenmiştir.
(27)
Ameliyat olacak aort
anevrizması veya ekstremite tıkayıcı arter hastalarında
ulltrasonografi ile semptomatik karotis hastalığı be-
lirlenme oranı ise, % 16’dır.
(28)
Dolayısı ile, damar ame-
185
Damar Cerrahisinde Komplikasyonlar
liyatı öncesi karotis damarlarını Doppler ultrasonografi
ile değerlendirmek ve ameliyat sırasında tansiyonu sta-
bil tutmak, kan yağları dengelemek ve antiagregan kul-
lanmak doğru yaklaşım olabilir. Elektif damar cerrahisi
yapılan hastaların yaklaşık % 0.5 ‘inde inme kaydedil-
miştir.
(29)
Çoklu damar hastalığı bulunan hastalarda
eş zamanlı olarak lümeni % 70’den fazla tıkayan karotis
stenozu belirlenir ise, ameliyat sırasında oluşabilecek
muhtemel komplikasyonların engellenmesi için, ön-
celikle karotisdeki stenoza müdahale edilmesi öneril-
mektedir.
(30)
Karotis arter cerrahsi yapılan hastalarda; yetersiz
serebral dolaşım, karotis arterden kopan pıhtı, a.carotis
interna’nın akut trombozu veya intraserebral hemoraji
sebebiyle inme ortaya çıkabilir. Bunu önlemek için ka-
rotis manupilasyonu ve klempleme sırasında çok dik-
katle davranılmalı, karotis arter güdük basıncı ölçülmeli
ve selektif olarak şant kullanılmalıdır.
Sinirlerin yaralanması
Alt ekstremite vasküler ameliyatlarında veya karotis
cerrahisi yapılırken karşımıza çıkabilecek komplikas-
yondur.
Alt ekstremite damar ameliyatlarında en önemli si-
nir hasarı n.femoralis’de olabilir. Quadriceps kaslarında
paralizi ve uyluk ön yüzde anestezi ile sonuçlanır. Nor-
mal olarak femoral arter eksplore edilirken femoral si-
nir karşımıza çıkmaz. A.femoralis profunda’nın zor
disseksiyonunda veya aynı bölgede birden fazla yapılan
ameliyatlarda yaralanma riski artar. Alt ekstremitelerde
yaralanmaya en müsait olan sinirler safen siniri ve
sural sinirdir. V.safena magna ve v.safena parva strip-
ping ameliyatları sonrasında veya ven grei hazırla-
nırken ortaya çıkarlar. Bu sebeple v. safena magna diz-
altı strippinginden kaçınılmakta, bu yolla muhtemel
dizestezi ve uyuşukluğun bir oranda önüne geçilmeye
çalışılmaktadır.
(15)
Periferik damar cerrahisinin önemli bir bölümü de
karotis cerrahisidir. Karotis cerrahisinde kranial sinirler,
n.laryngeus inferior, n.laryngeus superior yaralanabilir.
Çoğu zaman ciddi yaralanmalar değildir ve bir yıl
içinde düzelirler. Onuncu kafa çii olan n.vagus, ve
12.nci kafa çii n.hypoglossus’un yaralanma oranları
% 1-10 arasındadır. Hipoglossal sinir, karotis bifurkas-
yonun 1 cm distalinde ve mandibula altında seyreden
a.karotis interna’nın çok yakınında yer alır ve ekartörle
zedelenebilir. Ekartörler lenf nodu bulunduran yumu-
şak doku üzerine ve sinire çok yakın olmayan sub-
mandibular gland bölgesine yerleştirilmelidir. Karotisin
ön yüzünde seyreden hipoglossal sinirin ansa cervicalis
dalı disseksiyon sırasında mediale doğru kaydırılır ise,
ana sinir de mediale kaymış olur ve klemp ekartörler-
den uzaklaştırılmış olur. N.vagus ise juguler ven ve
karotis arteri arasında devamlılığı olan bir yapıya sa-
hiptir. N.vagus’daki hasarlar genellikle plak karotisin
distaline beklenenden daha çok uzuyorsa ve damarın
distali iyi eksplore edilemeden klemp konuyor ise or-
taya çıkarlar. Unutulmamadır ki, hem bu bölge için,
hem de diğer bütün damarlar için en kolay ve en ba-
şarılı disseksiyon bölgesi, arterlerin adventisiyasına en
yakın olandır.
(31)
Dostları ilə paylaş: |