E. Gastrointestinal komplikasyonlar
- Paralitik ileus
- İskemik kolit
- Mezenter iskemi
- İskemik hepatit
Paralitik ileus
Elektif aorta rekonstrüksiyon ameliyatlarından
sonra normalde mide boşalması fonksiyonu 18 saat
içinde, ince barsak fonksiyonları ise 47 saatte geri dön-
mektedir. Postoperatif paralitik ileus, özellikle abdo-
minal cerrahiler sonrası gelişen sebebi net olarak bi-
linmeyen major problemlerden biridir. Postoperatif
ileus; intestinal motilite ve geçişte bozulma, gaz pasa-
jının olmaması, azalmış barsak sesleri ve abdominal
distansiyon ile karekterize bir klinik tablo olup, karın
ağrısı, bulantı ve kusmaya sebep olur. Rüptüre olmayan
aorta anevrizma ameliyatlarından sonra uzamış ileus,
morbidite ve mortalite riskini arttıran bir durumdur.
(32)
İskemik kolit
Aorta cerrahisi yapılan hastalarda, özellikle rüptüre
anevrizma ameliyatlarından sonra hayatı tehdit eden
bir komplikasyon olarak ortaya çıkmaktadır. İskemik
kolit; abdominal aortik cerrahi uygulanacak hastalarda,
uygulanan cerrahi yöntemlere veya ameliyat esnasında
fark edilemeyen cerrahi travmalara bağlı olarak ortaya
çıkabileceği gibi, hastaların mevcut anatomik özellik-
leri, ameliyat sırası ve sonrasında oluşabilecek hemo-
dinamik değişiklikler ve uygulanan farmakolojik ajan-
ların mezenterik dolaşım üzerindeki etkileriyle de
meydana gelebilir. Bunların yanı sıra, tıkanan damar-
ların çapı, barsak lümeni içinde bakterilerin bulunması
ve kolonik distansiyona yol açan nedenler de iskemik
kolit gelişiminde belirleyici faktörleri oluşturmakta-
dır.
(33)
A.mesenterika inferior’un bağlanması netice-
sinde % 1’i aşan oranlarda iskemik kolit görülmektedir.
186
Prof. Dr. Hakan Uncu, Yrd. Doç.Dr. Kamil Gülpınar
Hastaya ve cerraha ait bazı faktörler eklendiğinde bu
oran % 10’lara çıkar ve mortalite oranları da çok yük-
selir. Ameliyattan önce hastaların mevcut mesenterik
dolaşımlarının yeterince değerlendirilmesi, iskemik ko-
litten korunmada önemlidir. Bu sebeple ameliyat öncesi
yapılan aortografi çok değerlidir. A. mesenterika infe-
rior’un bağlanmasından başka, a. mesenterika supe-
rior’da tıkanıklığa sebep olan lezyonların mevcudiyeti,
en önemli kollateral yol olan Riolan arkının yokluğu,
pelvik kollateral dolaşımın devamlılığının sağlanma-
sında önemli rolü olan hipogastrik arterlerin bağlan-
ması gibi faktörler iskemik kolit ve mezenter iskemi
riskini artırmaktadır.
(34,35)
Ameliyattan sonraki ilk iki gün içinde karın ağrısı,
kanlı ishal, gittikce artan distansiyon, ateş, lökositoz
ile ortaya çıkar ki, içlerinde en önemli semptom kanlı
diyaredir. Fakat iskemik kolitte klinik bulguların iske-
minin şiddetine göre subklinik formdan, gangren, per-
forasyon, yaygın peritonit ve ölüme kadar uzanan geniş
bir yelpazede değişebildiği unutulmamalıdır.
(36)
Bu kli-
nik tablo barsak istirahati yanında, uygun antibiyotik,
sıvı-elektrolit ve parenteral nutrisyon tedavisi ile aza-
larak düzelebilir. Fakat kötü seyrederek metabolik asi-
doza ve multipl organ yetmezliğine yol açarak hastanın
hayatını da tehdit edebilir. Tıbbi tedaviye cevap alına-
madığında, cerrahiye başvurularak, barsak rezeksiyonu
ve revaskülarizasyon seçeneği kullanılmalıdır.
(37)
Mezenter iskemi
Abdominal aort anevrizması veya aorta-iliak tıka-
yıcı hastalık sebebiyle yapılan ameliyatlardan sonra
%2-10 oranlarında karşılaşılan, ve %40 ila %100 ara-
sında mortalite bildirilen çok ciddi bir komplikasyon-
dur.(38) Aortik rekonstruksiyon sırasında patent infe-
rior mezenterik arter genellikle bağlanmaktadır.
Buradaki yaygın kollateral akım sebebiyle bu işlem ge-
nellikle iyi tolere edilir. Fakat superior mezenterik arter
stenozu ya da ileri derecede internal iliak hastalığı gibi
durumlarda kolon dolaşımında patent bir inferior me-
zenterik arterin çok önemi olduğu için bu ligasyon iş-
lemi tolere edilemez ve mezenter iskemi gelişir. Ame-
liyat öncesi yapılan anjiografilerde kollateralleri az olan,
patent ve geniş inferior mezenterik arter belirlenen
hastalarda iskemiyi önlemek için bu arterin reimplan-
tasyonu önerilir.
(39)
Ciddi mezenter iskemi; kahverengi
veya kanlı diyare, abdominal distansiyon, akut karın
tablosu ve asidoza yol açabilir, ve stabil olmayan has-
talarda acil eksplorasyon gerekir. Bu klinik tablonun
görülmediği, iskeminin mukoza ve belki submukozada
sınırlı kaldığı stabil hastalarda ise uygun sıvı ve anti-
biyotik tedavisi yapılmalıdır. Bu hastalarda mezenter
iskemi tablosu 7-10 gün içerisinde çözülebilir. Tanıda
tomografi ile kolon duvar kalınlaşması ve mezenterik
yağ dokusunda kirlenme tanıya kısmen yardımcı ola-
bilir. Yapılacak rektosigmoidoskopi tanıya yardımcı
olsa da, perforasyon riski ihmal edilemeyecek düzey-
dedir.
İskemik hepatit
Vasküler ameliyatlardan sonra bir komplikasyon
olarak ortaya çıkabilen iskemik hepatite ultrasonografi
ile tanı konabilir. Hepatik disfonksiyon ortaya çıkabilir.
Aspartat aminotransferaz (AST) ve alanin aminotrans-
feraz (ALT) 150 U/L üzerine, billirubin düzeyi ise 40
mg/dL üzerine çıkmaktadır.
(7)
F. Metabolik komplikasyonlar
-
Kontrolsüz diabet
-
SIRS
Kontrolsüz diabet
Atherosklerozun oluşum patogenezinde dislipidemi,
sigara kadar insülin rezistansı ve hipergliseminin et-
kisinin olduğu bilinmektedir. Örneğin serebrovasküler
hastalıklar diabetiklerde 5 kat daha fazla görülmektedir.
Fakat diabet, sadece aterosklerozun oluşumunda etkili
olmakla kalmaz, aterosklerozun yol açtığı vasküler tı-
kanıklıklar sebebi ile yapılan ameliyatların başarısını
da etkiler. Ameliyat travması ile yükselen kan şekeri
düzeyi ve ortaya çıkan hiperinsülinemi neticesinde ba-
zal membran kalınlaşması olur. Dengelenemeyen yük-
sek kan şekeri trombositlerin aktivitesinin artmasına,
fibrinolizde azalmaya, kan akışında düzensizliğe yol
açar ve ayrıca tromboxan A2 artışı ile vazokonstruk-
siyon gerçekleşir. Öte yandan yüksek seyreden kan şe-
keri nötrofil, granülosit ve makrofajların fonksiyonla-
rının bozulmasına sebep olarak yara iyileşmesinde de
gecikmeye sebep olmaktadır.
(40)
SIRS
SIRS (Systemic inflammatory response syndrome)
vücutta bir travma veya hasara karşı dolaşıma salınan
sitokinler ile seyreden bir akut inflamatuar cevap sen-
dromudur. SIRS adını verebilmek için aşağıda sıralanan
kriterlerden iki veya daha fazlasının mevcut olması
gerekir.
1. Nabzın 90 /dakika’nın üzerinde olması
2. Solunum sayısının 20/dakika’nın üzerinde olması
veya PaCO2’nin 33 mmHg’nın altında olması
187
Damar Cerrahisinde Komplikasyonlar
visinin ilk 48-72 saatinde hafif seyreden geçici trom-
bositopeni görülebilir. Asıl şiddetli olan ise, tedavinin
6-12. günlerinde ortaya çıkan hipertrombositopeni ve
tromboz oluşturan sendromdur. Yaygın arteriyel ve ve-
nöz trombozlar görülmektedir. Aorta, femoral arter,
koroner ve serebral arterler, alt ekstremite bypass gra-
leri, vena cava trombozu dahil tüm damarlarda trom-
bozlar bildirilmektedir. Teşhis ancak trombositopeni
yapan diğer durumlar ekarte edildikten sonra konabilir.
Yüksek mortalite ve amputasyona neden olan yüksek
morbidite riski olan bu durumun tedavisinde heparin
tedavisinin kesilmesi ilk yaklaşımdır. Eğer arteriyel
trombozlar var ise, cerrahi trombektomi yapılmalı,
warfarin veya tedavi için yeni geliştirilen ilaçlar başla-
nılmalıdır. Venöz trombozların tedavisinde vena ka-
vada mekanik filtreler kullanılabilir.
(43)
II. Lokal Non-Vasküler
Komplikasyonlar
Damar cerrahisi ameliyatlarından sonra ortaya çı-
kan lokal non non-vasküler komplikasyonlar üç grupta
toplanabilir.
(Tablo 3)
- Yara infeksiyonu
- Yara iyileşmesinde gecikme
- Lenfosel / lenf fistülü
3. Vücut ısısının 38°C üzerinde veya 36°C’nin al-
tında olması
4. Lökosit sayısının 12000/ mm3 ‘ün üzerinde veya
4000/mm3’ün altında olması.
SIRS’e yol açan sebeplerden bir tanesi de büyük da-
mar cerrahisi ameliyatlarıdır. Burada önemli olan konu,
SIRS sonrasında sepsis veya multlpil organ yetmezli-
ğinin gelişmemesidir. Elektif şartlarda yapılan abdo-
minal aort anevrizması ameliyatında % 89 oranında
SIRS geliştiği bidirilmiştir. Multipl organ yetmezliği
görülme oranı ise, aynı seride sadece % 4’tür. Öte yan-
dan rüptür gibi acil şartlarda yapılan ameliyatlarda bu
oranların çok daha yüksek olduğu ve hayatı tehdit
ettiği açıktır.
(12, 41)
G. Hematolojik komplikasyonlar
-
Trombofili
-
HIT (Heparin induced trombositopeni)
Trombofili
Trombofili için uluslararası kabul edilmiş tek bir
tanımlama bulunmamaktadır. Hemostatik mekaniz-
maların tromboza yatkınlık sağlayan kalıtsal ya da ka-
zanılmış bozukluklarını ifade etmektedir. Kazanılmış
pretrombotik durumlar olarak bilinen ve cerrahi ya
da doku travmalarının en mutad komplikasyonların-
dan olan tromboembolizmin kesin patogenezi net ola-
rak açıklanamamıştır. Postoperatif venöz tromboem-
bolizme yatkınlığa neden olan faktörler olarak; cerrahi
işlemin tipi ve süresi, kalp hastalığı, hastanın yaşı,
obez olması, malignite varlığı, Faktör V Leiden mu-
tasyonunda olduğu gibi hiperkoagulibiteye sebep ola-
cak bir genetik yapının bulunması, venöz tromboz hi-
kayesi, travmayı takiben trombositoz, hiperfibrinojemi,
plazma faktör VIII ve vWF düzeylerinde artış olması,
tromboz gelişimini etkileyen özelliklerdir. Bu durum-
larda doku faktörü, damar endoteli harabiyeti, fibri-
nolitik inhibitörlerin salınımı gibi multipl faktörler
yer almaktadır. Vasküler ameliyatlarda ise direkt olarak
oluşturulan mekanik hasarın trombofilik durumları
tetiklediği düşünülmektedir.Ayrıca artmış venöz ba-
sınç, hareketsizlik ve venöz staz trombofilik durumları
tetiklemektedir.
(42)
HIT (Heparin induced trombositopeni)
Heparine bağlı trombositopeni doza bağlı olmayan
bir tüketim koagülopatisidir. Mekanizması heparin ve
trombosit yüzey antijenlerine karşı gelişen otoantikor-
ların trombosit aktivasyonuna neden olarak pıhtı olu-
şumuna neden olması ile açıklanabilir. Heparin teda-
Tablo 3 . Lokal Non-vasküler Komplikasyonlar
Prof. Dr. Hakan Uncu, Yrd. Doç.Dr. Kamil Gülpınar
188
Lokal non-vasküler komplikasyonlar
Yara infeksiyonu
Yara iyileşmesinde gecikme
Lenfosel/lenf fistülü
Yara infeksiyonu
Genel olarak ameliyat sonrası dönemde en sık kar-
şılaşılan infeksiyonlar; üriner infeksiyonlar, pnömoniler
ve yara infeksiyonlarıdır. Ameliyat öncesi ve sonrası
dönemde uzun süre hastanede yatış, ameliyat süresinin
uzunluğu, hatalı ameliyat tekniği, fazla kan kaybı, im-
mün yetmezlik ve diyabet, yara infeksiyonu için en
önde gelen risk faktörleridir. Bu bölgenin anorektal ve
genital bölgeye yakın olması riski artıran bir faktördür.
Yara iyileşmesinin gecikip yaranın kronikleşme-
sinde, inflamatuar cevabın gecikmesi etkili olur. Has-
tada diyabet mevcudiyeti inflamatuar cevabı geciktiren
önemli endojen faktördür. Diyabetik nöropati mevcu-
diyeti ve otonom regülasyonun bozuk olması hücresel
düzeyde yara iyileşmesinde önemli rol oynar. Diyabetik
nöropatisi bulunan hastalarda, normalde inflamatuar
sürecin başlaması için gerekli olan vazodilatasyon ve
kandan dokuya hücre çıkışı bozulur. Yara iyileşmesinde
etkili olan diğer önemli faktörler; hastanın immünitesi
ve bölgede infeksiyon varlığıdır.
(45)
Lenfosel – Lenf fistülü
Lenfosel de, hematom veya seromada olduğu gibi
mikroorganizmalar için iyi bir üreme ortamı sağlar.
Özellikle inguinal bölgede yapılan cerrahi girişimlerde
lenf yolları çok sık yaralandığından lenfosel ve lenf
fistüllerine dikkat edilmesi gerekir. İnguinal bölgedeki
ameliyatlarda % 0,8 – 18 oranında lenf fistülü ortaya
çıkar. Kesi yerini eksplore ederek akan lenfi kontrol
etmeye çalışmak doğru yaklaşım olmaz. Dışarı lenf
akıntısı baskılı pansuman ve kompresyon ile kontrol
edilmeye çalışılır. Yatak istirahati önerilir. İnflamasyon
olmayan yaralarda tedavi için fibrin yapıştırıcı kulla-
nılabilir. Ancak yüksek debili lenf fistülleri ve gre in-
feksiyonu riski varsa, lenf kaçağına sebep olan yaralı
lenf kanalını bulmak üzere ameliyat bazen mecburi
olabilir.
(46,47)
III. Lokal Vasküler Komplikasyonlar
Lokal vasküler komplikasyonlardan ameliyat sıra-
sında ve ameliyattan sonraki ilk 24 saatte ortaya çı-
kanlar “çok erken komplikasyon” olarak adlandırılabilir.
Bu grupta öncelikle ameliyat bölgesinde olan kana-
malar, hematomlar ve emboliler sayılabilir. Ameliyattan
sonraki ilk 1 ayda görülen komplikasyonlar ise, “erken
komplikasyonlar” dır ve burada gre trombozları yer
almaktadır. Myointimal hiperplazi veya atherosklero-
zun ilerlemesi gibi sebepler ile ortaya çıkan gre tıka-
nıklıkları ve gre infeksiyonları orta ve geç döneme
ait komplikasyonlardır. (Tablo. 4)
Lokal vasküler komplikasyonlar 10 ayrı başlık al-
tında incelenebilir. (Tablo. 5)
Kanama
Damar cerrahisinde kanama komplikasyonu ile kar-
Periferik damar cerrahisinde sıklıkla kasık bölgesine
vertikal kesi yapılmaktadır. Bu bölgede altında lenf ve
kan damarlarını içeren ince ve yumuşak derinin olması,
ayrıca deri pililerinin tersine vertikal insizyon yapılması
infeksiyon oluşumunu kolaylaştırmaktadır.
(44)
Ciltte gördüğümüz lokalize kızarıklık veya minimal
bir akıntı için lokal yara bakım tedavisi yapılmalıdır.
Fakat bu bulguların derinde mevcut olan bir damar
grei infeksiyonunun göstergesi olabileceği ihtimali
unutulmamalıdır.
(Resim.1) Ameliyat sahasının, orta-
mın, cerrahi ekibin hijyen kurallarına uygun olması
ve parenteral antibiyotik proflaksisi özellikle sentetik
gre kullanılan damar cerrahisi ameliyatlarında çok
önemlidir. Dört saatten daha uzun süren ameliyatlarda
antibiyotik dozunun tekrarlanması doğru olur. Ameli-
yat öncesi başlanan proflaktik antibiyotiğe ameliyat
sonrası dönemde anaerobiklere duyarlı ikinci antibi-
yotik eklenerek tedaviye kombine olarak devam edile-
bilir.
Yara iyileşmesinde gecikme
Resim.1 Ciltte küçük bir lezyonla ortaya çıkan femoro-
popliteal PTFE greft infeksiyonu.
Damar Cerrahisinde Komplikasyonlar
189
Tablo 5. Lokal Vasküler Komplikasyonlar
Prof. Dr. Hakan Uncu, Yrd. Doç.Dr. Kamil Gülpınar
190
ise, ven greinin gözden kaçan küçük yan dallarından
veya ligasyon yapılmış yerlerde bağlanmış materyalin
sıyrılıp kayması sebebi ile hemorajiler meydana gele-
bilir. Bu kanamalar ameliyat sırasında farkedilemeye-
bilir.
(48)
Hastalara uyguladığımız antikoagulasyon ve yap-
mak zorunda kaldığımız massif kan transfüzyonu ame-
liyat sonrası kanamanın sebebi olabilir. Özellikle çok
kan transfüzyonu yapılan hastalarda ortaya çıkan dis-
semine intravasküler koagulopati (DIC) kayda değer
kanama sebepleri arasındadır. Karaciğer fonksiyon bo-
zukluğu olan hastalar ve hemofili, trombositopeni gibi
pıhtılaşma bozukluğu olanlar hemorajinin ortaya çık-
masında daha yüksek risk taşırlar.
(49)
Arteriel kanamaların en sık görülen sebebi, hasta
olan damarın konulan sütürleri ve düğümleri tutma-
masıdır. Bu tip kanamalar intima ve media tabakasının
yumuşak ve güçsüz olduğu atherosklerotik hastalarda,
marfan ve Ehler Danlos sendromu gibi tanılarla ame-
liyat edilenlerde daha sık görülmektedir. Fakat kanama
sadece anastomoz bölgesinden değil, bazen de daha
proksimalde kros-klempin konduğu damar bölgesin-
deki hasardan da kaynaklanabilir. Böyle bir arteriel ka-
nama varlığında cerrahın iki seçeneği vardır. İlki prok-
simal cerrahi sınırı daha yukarıya ilerletip oraya
kros-klemp koyarak bir sonraki anastomoz için opti-
mal cerrahi alanı sağlamaktır. İkincisi ise, daha prok-
simalde yapılacak ek klemplemenin de benzer prob-
lemlere yol açacağı öngörülen olgularda teflon keçeler
kullanılarak kanamanın kontrol altına alınmasıdır.
Bunlardan başka, arteriel kanamalar daha ameliyatın
başlangıcında müdahale edilecek olan arter henüz
eksplore edilirken de ortaya çıkabilir, ayrıca cerrahın
disseksiyon yaparken retroperiton gibi çevre yapılarda
da hemorajiye sebep olma ihtimali vardır.
Her ne sebeple olursa olsun, ameliyat sırasında or-
taya çıkan ciddi kanamalarda cerrah sakin olmalı ve
beklemeli, kanama manuel olarak kontrol edilirken eş
zamanlı olarak anestezist tarafından hemodinami sağ-
şılaşma ihtimali % 0.5 - 2.7 arasındadır.
(40)
Kanamayı
sebeplerine yönelik olarak dört ayrı grupta değerlen-
dirmek uygun olur. Bunlar sütür yeri kanamaları, sis-
temik kanamalar, arteriel kanamalar ve venöz kana-
malardır.
Sütür yerinden olan kanamalar, uygunsuz teknik
ve sütürler arası mesafelerin uzak bırakılması sebebi
ile olur. Direkt olarak sütür iğnesinin geçtiği yerden
de hemoraji meydana gelebilir. Anastomozun çoğu ta-
mamlandığında bile, konulan tek bir hatalı sütür tüm
anastomoz hattının bozulmasına sebep olabilir. Anas-
tomoz yerinde olan kanamalar; erken postoperatif dö-
nemde eksplorasyonu, ya da hematom, psödoanev-
rizma gibi sonuçları ile daha sonra ikinci bir cerrahiyi
zorunlu kılabilir. İkinci cerrahi girişimin zamanında
yapılmaması hem infeksiyon riskini getirir, hem de
grei tehlikeye sokar. Sentetik vasküler greler uygu-
landığında ortaya çıkan kanamalar, grelerin kollajen
veya jelatinle kaplanması sayesinde bir oranda azal-
mıştır. Bypasslarda otolog ven greleri kullanıldığında
Tablo 4: Zamana Göre Lokal Vasküler Komplikasyonlar
Komplikasyon
Süre
Çok erken komplikasyonlar
İntraoperatif veya ilk 24 saatte
Erken komplikasyonlar
İlk bir ay içerisinde
Orta dönem komplikasyonlar
Bir ay- bir yıl arası dönemde
Geç komplikasyonlar
Bir yıldan sonra
Lokal vasküler komplikasyonlar
Hemoraji
Hematom
Seroma
Psödoanevrizma
Fistüller
Emboli
Greft trombozu
Greft tıkanıklığı
Reperfüzyon hasarı
Greft infeksiyonu
Damar Cerrahisinde Komplikasyonlar
191
nılmaktadır.
(50)
Hematom
Hematom açık cerrahiden sonra görülebildiği gibi,
perkutan vasküler girişimler sonrasında da çok sık
karşılaşılan bir komplikasyondur. Ameliyat öncesinde
aspirin gibi antiagregan veya antikoagulan kullanan-
larda, ayrıca 65 yaş üzeri kadınlarda hematom daha
sık görülmektedir. Hematomun ilk bulgusu artan şiş-
liktir. Şişlikle birlikte, ağrı, ekimoz, hipotansiyon, anemi
ve femoral sinir kompresyonuna bağlı nöropati görü-
lebilir. Hematom arter ön duvar kalsifikasyonu olup,
asimetrik arteriotomi yapılanlarda daha sık görülmek-
tedir. Fakat arka duvar yaralanmalarına da dikkat edil-
melidir. Hematomu önlemek için, damara multipl
ponksiyondan kaçınmalı, her ponksiyon sonrası en az
5 dakika manuel basınç uygulanmalıdır. Hematom bü-
yümüyor ve hemoglobin düzeylerinde düşüş kayde-
dilmiyor ise, cerrahi girişim gerekmeyebilir. Ameliyat
mecburiyeti olduğunda, arter tamamen ortaya konmalı
ve kanama yeri onarılmalıdır.
(15,51,52)
Seroma
Seroma, damar cerrahisi uygulamaları sırasında
kullanılan sentetik damar grelerinin etrafında, fibröz
psödomembran içinde steril sıvı birikimiyle karakterize
bir durumdur. Seromanın gre materyalinin dış duvar
iyileşmesinin bir sonucu olarak oluştuğu kabul edildi-
ğinden, grein yağ dokusu içinde bırakılması, etrafında
hematom meydana gelmesi seroma oluşumu için öncü
faktörler olarak kabul edilir. Seroma, sentetik grelerin
tromboz, enfeksiyon, psödoanevrizma gibi sık görülen
komplikasyonlarından değildir, ve % 0.3 - 4.2 oranla-
rında görülür. Seroma tanısı çoğunlukla klinik mua-
yene, Doppler ve ultrasonografi ile konulmaktadır.
Tanıda bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans
kullanılabilir. Seromalar, konservatif tedavi yöntemle-
riyle büyük oranda gerilerler, bir kısmında ponksiyon
ile boşaltılması gerekebilir. Az sayıda olgudan psödo-
kapsülün grele birlikte çıkarılması gerekebilir.
(53)
Psödoanevrizma
Psödoanevrizma, arteriel duvarın bir veya daha
fazla tabakasında oluşan defektten kanın arter dışına
çıkması sonucunda ve çevreleyen dokuların daha fazla
bir kanamayı önleyerek hematomu saran kapsül oluş-
turması ile orada lokalize bir akım cebi oluşturmasıdır.
Gerçek anevrizmalardan farkı, psödoanevrizmanın ar-
ter duvarının tüm tabakalarını içermemesidir. En sık
femoral arter bölgesinde görülürler.
(Resim.2) Tüm
lanmalı, kan kaybı yerine konmalıdır. Kan ürünleri,
trombosit süspansiyonu, taze donmuş plazma kullanı-
labilir. Bu tedaviler sırasında hipotermi önlenmeli, ve-
rilen tüm sıvılar ideal ısıda olmalıdır. Hastada tedavi
edilebilen büyük bir koagulasyon defekti yoksa, saatte
1 litreyi aşan postoperatif kanama acil cerrahi müda-
haleyi gerektirir. Daha yavaş kanamalar, pıhtılaşma
faktörlerinin devreye girmesi ve vücut ısısının yüksel-
mesi ile durabileceği ihtimali olduğu için, medikal te-
davi ile izlenebilir. Abdominal vasküler cerrahi sonrası
oluşan kanamalar izlem süresinde durur, fakat hastada
distansiyon gelişir ve hastaya 5 üniteden fazla trans-
füzyon yapılır ise, hasta yeniden ameliyat etmek daha
iyi bir tercih olabilir. Büyük intraabdominal hematom
ileusa, infeksiyona ve ekstra-vasküler kan yıkım ürün-
lerinin yan etkilerine sebep olabilir.
(15)
Venöz kanamanın en sık karşılaşılan sebebi, dikkatli
yapılmayan hatalı künt diseksiyonlardır. Hastalar ge-
nellikle kesilen değil, yırtılan venlerden kanarlar. Ör-
neğin aortanın çevresi venlerle kaplıdır. İnferior vena
cava, sol renal ven ve sol renal venin lumbal dalı aortayı
çevrelemektedir. Aort yaralanması veya aorta rüptürü
tanıları ile ameliyata alınan hastalarda en çok kanama
bu venlerden olur. Mevcut olan aorta kanamasına ek-
lenen bu venöz kanamalar hastanın durumunun iyice
kötüleşmesine yol açar. Karın içinde olan bu problem,
ekstremite arterlerinin serbestleştirilmesi sırasında da
aynen ortaya çıkabilmektedir. Çok tecrübeli ve dikkatli
bir cerrah bile ven yaralanmasına sebep olabilir. Bu
durumla genellikle ameliyat sahasında yeterli görüş
sağlanamadığı ve ekartasyonun kötü olduğu olgularda
daha sık karşılaşılır. Yaralanma tamir edilirken cerrahi
alanın daha çok genişletilmesine ihtiyaç duyulabilir.
Fakat kanmalı durumlarda çok kolay bir işlem değildir
ve asistanın da çok tecrübeli olması gerekir. Çünkü
cerrah veya asistan elleriyle kanamayı kontrol altında
tutarken, diğeri kanama alanındaki görüşü optimal
düzeyde sağlamak için gerekenleri yapmalıdır. Kanayan
yer tesbit edildikten sonra atravmatik klemp yavaşca
yerleştirilir ve ardından devamlı sütürler ile kanama
kontrol altına alınır. Bu durumda yapılabilecek en kötü
cerrahi manevralardan birisi, yeterli görüş alanı oluş-
turmadan pensi geniş olarak körlemesine yerleştir-
mektir. Çünkü bu durumda vendeki defekti büyütme
veya yeni bir kanama oluşturma ihtimali , mevcut ka-
namayı durdurma ihtimalinden çok daha yüksektir.
Ven yaralanmalarında tamir hiçbir şekilde mümkün
değilse, ven ligasyonu bir seçenektir. Bazı olgularda ise
kanama kontrolü amacıyla, zedelenmiş venin proksi-
mali ve distaline yerleştirilen balonlu kataterler kulla-
doanevrizmaların tromboze edilmesinde ultrason eş-
liğinde perkutan sığır veya insan trombini injeksiyonu
ile % 95-98 oranında başarı elde edildiği bildirilmiştir.
Psödoanevrizma içine 20 - 6000 U arasında değişen
dozlarda trombin yavaşca injekte edilerek 5 saniye
içinde tromboz sağlanır.Trombin injeksiyonun da
komplikasyonları vardır; bunlar arterin veya bölgedeki
venin trombozudur.
(57– 59)
Psödoanevrizmaların teda-
visinde kullanılan diğer yöntemler ise; anevrizma-
arter birleşim yerine salin injeksiyonu, coil embolizas-
yon ve stent gre uygulamalarıdır.
(60,61)
Bütün bunlara
rağmen, psödoanevrizmanın genişleme eğiliminde ol-
ması, büyük bir hematomun eşlik etmesi ve en az 6
haadır varlığını koruyor olması cerrahi tedaviyi ge-
rektirir. Cerrahi tedavide arterin devamlılığı esastır
(küçük defektlerde primer tamir yapılabilir). Arterin
devamlılığının bozulduğu durumlarda , defektin geniş
olduğu olgularda defekt safen ven veya sentetik greler
ile onarılır. Ulnar, radial, peroneal arter gibi alterna-
tiflerinin sağlam olduğu belirlenen arterlere ligasyon
uygulanabilir.
Dostları ilə paylaş: |