ve zîneten
|
: ve süs olarak
|
ve zînetu-hâ
|
: ve onun süsü
|
ve zînetun
|
: ve süs, ziynet
|
ve zuhrufen
|
: ve süsler, mücevherler
|
ve zukire
|
: ve zikredildi
|
ve zûkû
|
: ve tadın
|
ve zulefen
|
: ve gecenin ilk saatleri
|
ve zullilet
|
: ve zelil yapıldı, (kolay koparılması için) yaklaştırıldı
|
ve zûren
|
: ve bâtıl, asılsız, yalan, ağır, günaha sokan
|
ve zurriyyâti-him
|
: ve onların zürriyetleri, nesilleri
|
ve zurriyyâti-him
|
: ve onların zürriyetlerinden
|
ve zurriyyâti-nâ
|
: ve zürriyyet
|
ve zurriyyete-hâ
|
: ve onun zurriyetini, neslini
|
ve zurriyyete-hû
|
: ve onun zürriyetini, neslini
|
ve zurriyyeten
|
: ve zürriyet, nesil, çocuklar
|
ve zurûin
|
: ve ekinler
|
ve zuyyine
|
: ve süslü, güzel, çekici kılındı
|
veade-kum
|
: size vaadetti
|
vebâle
|
: vebal, kötü netice, ağır ceza
|
veb'as
|
: ve gönder
|
veb'as
|
: ve gönder
|
veb'as (ve ib'as)
|
: ve beas et, hayata getir, görevlendir 3 - fî-him
|
veb'as (ve ib'as)
|
: ve beas et, hayata getir, görevlendir 3 - fî-him
|
vebîlen
|
: çok ağır
|
vebne-hâ (ve ibne-hâ)
|
: ve onun oğlu
|
vebnes sebîli (ve ibne es sebîli)
|
: ve yolcular: ve yolda olan
|
vebtegı (ve ibtegi)
|
: ve ibtiga et, iste
|
vebtigâu-kum (ve ibtigâu-kum)
|
: ve sizin istemeniz
|
vec'al
|
: ve ..... kıl, yap
|
vec'al (ve ic'al)
|
: ve kıl, yap
|
vec'al-hu
|
: ve onu kıl
|
vec'alnâ (ve ic'alna)
|
: ve bizi kıl, yap
|
vec'al-nî (ve ic'al-nî)
|
: ve beni kıl
|
vecedâ
|
: (ikisi) buldular
|
vecede
|
: buldu
|
vecede inde-hâ
|
: onun yanında buldu
|
vecede-hâ
|
: onu buldu
|
vecednâ
|
: biz bulduk
|
veced-nâ
|
: biz bulduk
|
vecednâ-hâ
|
: onu bulduk
|
vecednâ-hu
|
: onu bulduk
|
vecedtu
|
: buldum
|
vecedtu-hâ
|
: onu buldum
|
vecedtum
|
: siz buldunuz
|
vecedû
|
: buldular
|
vechallâhi (veche allâhi)
|
: Allah'ın
|
vechallâhi (veche allâhi)
|
: Allah'ın vechi, yüzü
|
veche en nehâri
|
: gündüz
|
veche-hâ
|
: yüzüne
|
veche-hu
|
: vechini, fizik vücudunu
|
veche-ke
|
: (senin) vechini
|
veche-ke
|
: senin vechin
|
veche-ke
|
: yüzünüzü
|
vechi allâhi
|
: Allah'ın Yüzü, Allah'ın Rızası
|
vechi allâhi
|
: Allah'ın
|
vechi ebî
|
: babamın yüzüne (vechine)
|
vechi rabbi-him
|
: Rab'lerinin yüzünü, Zat'ını
|
vechi-hî
|
: yüzü üzerinde, yüzüstü
|
vechi-ke
|
: yüzünü
|
vechiye
|
: vechimi, fizik vücudumu
|
vechu
|
: vech, zatı: yüz
|
vechu allâhi
|
: Allah'ın Zat'ı
|
vechu-hu
|
: onun yüzü
|
vecîhen
|
: vech, yüzü ak, şerefli, itibarlı
|
vecilet
|
: titrer
|
veciletun
|
: titreyerek
|
vecilûne
|
: korkanlar, ürperenler
|
vecnubnî (ve ucnub-nî)
|
: ve beni uzaklaştır, içtinab ettir
|
vectebeynâ
|
: ve seçtik
|
vectenibû (ve ictenibû)
|
: ve içtinap edin, sakının
|
veda'
|
: terket (aldırma)
|
vedde
|
: sevdi, diledi, istedi, arzu etti 2 - kesîrun
|
vedde
|
: sevdi, diledi, istedi, arzu etti 2 - kesîrun
|
veddeme (ve ed deme)
|
: ve kan
|
vedden
|
: Vedd
|
veddet
|
: diledi
|
veddû
|
: temenni ettiler (istediler)
|
ved'û
|
: ve çağırın, davet edin
|
ved'u (ve ud'u)
|
: resûlleri
|
ved'û (ve ud'û)
|
: ve davet edin, çağırın (isteyin)
|
vedûdun
|
: sevendir
|
vef'alûl hayre(ve if'alû el hayre)
|
: ve hayır işleyin
|
vefden
|
: saygı gösterilerek, izzet ve ikramla
|
vehdi-nâ
|
: bizi ulaştır
|
veheb
|
: bağışla, ver
|
veheb lenâ
|
: bize vehbi olarak ihsan et, bağışla
|
vehebe
|
: bağışladı, hibe etti
|
vehebe lî
|
: bana bağışladı
|
vehebet
|
: hibe etti
|
vehebnâ
|
: ve hibe ettik (o istemeden) bahşettik
|
vehebnâ
|
: biz hibe ettik, armağan ettik, hediye ettik
|
vehene
|
: zayıfladı, güçsüzleşti
|
vehhâcen
|
: kıvılcım ve alev saçan, çok parlayan, pırıl pırıl ışık saçan
|
vehnen
|
: zorluk
|
vehnin
|
: zorluk
|
vekâ-hu
|
: onu korudu
|
vekeze-hu
|
: ona yumruk attı, onu yumrukladı
|
vekı-him
|
: onları koru
|
vekîlen
|
: vekil olarak
|
vekîlun
|
: vekildir
|
vekı-nâ
|
: bizi koru
|
vel âhıreti (ve el âhıreti)
|
: ve ahiret
|
vel arda
|
: ve arz, yeryüzü
|
vel arda
|
: ve yeri
|
vel ardı (ve el ardı)
|
: ve yeryüzü
|
vel ardu
|
: ve arz, yeryüzü
|
vel hicâratu (ve el hicâratu)
|
: ve taşlar
|
vel îrelletî (ve el îre elletî)
(îre)
|
: ve kafile, ki o
: (üzerinde yük bulunan develer, yüklü develer topluluğu, kafile)
|
vel melâiketi
|
: ve melekleri
|
vel yadribne (ve li yadribne)
|
: ve örtsünler
|
vel ya'fû (ve li ya'fû)
|
: ve affetsinler
|
vel yasfehû (ve li yasfehû)
|
: ve vazgeçsinler, hoş görsünler
|
vel yektub (ve li yektub)
|
: ve yazsın
|
velâ
|
: yoktur
|
veledallâhu (velede allâhu)
|
: Allah doğurdu
|
veleden
|
: bir çocuk, bir evlât
|
veledne-hum
|
: onları doğurdu
|
veledun
|
: veled, çocuk
|
veledun
|
: bulutlar
|
velîceten
|
: bir yarar, fayda, menfaat
|
velîden
|
: çocuk olarak, çocukken
|
veliyyen
|
: bir dost, yardımcı
|
veliyyî
|
: benim velîm, dostum
|
velîyyin
|
: velî, dost
|
veliyyu
|
: velî, dost
|
veliyyu-hu
|
: onun velisi
|
veliyyu-hum
|
: onların velîsi, dostu
|
veliyyu-humâ
|
: o ikisinin (onların) dostu
|
veliyyun
|
: velî, dost
|
veliyyu-nâ
|
: bizim dostumuz, velîmiz
|
vellâ
|
: geri döndü, kaçtı
|
velletî (ve elletî)
|
: ve ki o
|
vellev
|
: döndüler
|
vellezî (ve ellezî)
|
: ve ki o
|
vellezî tevellâ (ve ellezî tevellâ)
|
: ve çeviren, yöneten kimse
|
vellezîne
|
: ve onlar
|
vellezîne (ve ellezîne)
|
: ve o kimseler, onlar
|
vellezîne ihtedev
|
: ve hidayete ulaşmış kimseler
|
vellezîne keferû
|
: ve kâfirler
|
velli
|
: dön, çevir
|
velnahmil (ve li nahmil)
|
: ve biz taşıyalım, biz yüklenelim
|
velyesea (ve ilyesea)
|
: ve Elyesa
|
velyesta'fif
|
: ve iffetli olsunlar, iffetlerini korusunlar
|
velyettekıllâhe
|
: ve Allah'a karşı takva sahibi olsun, (ve li yetteki allahe) (ve Allah'tan çekinsin)
|
velyumlilillezî
|
: ve imlâ ettirsin, yazdırsın ki o
|
velyumlilillezî
|
: ve imlâ ettirsin, yazdırsın ki o
|
vemreeten (ve imreeten)
|
: ve kadın, hanım
|
ve'mur
|
: ve emret
|
ve'mur (ve u'mur)
|
: ve emret
|
venhar
|
: ve kurban kes
|
venhe
|
: nehyet, yasakla, mani ol
|
ventaleka (ve intaleka)
|
: ve ayrıldı
|
venzur (ve unzur)
|
: ve bak
|
verâe
|
: arka: arkası
|
verâe zâlike
|
: bunun arkasında, bunun ötesinde
|
verâe zuhûrihim
|
: sırtlarının arkasına
|
verâe-hum
|
: onların arkasında
|
verâi-him
|
: onların arkası
|
ver'av (ve er'av)
|
: ve otlatın, güdün
|
verciû (ve irciû)
|
: ve dönün
|
vercû (ve ircû)
|
: ve dileyin
|
verdeten
|
: kırmızı gül
|
verede
|
: vardı, ulaştı
|
verhamnâ (ve ırham-na)
|
: ve bize rahmet et,
|
verzuk (ve urzuk)
|
: ve rızıklandır
|
verzuk-hum
|
: ve onları rızıklandır
|
ves semâe (ve es semâe)
|
: ve sema, gökyüzü
|
vesaka
|
: derleyip topladı, kapladı, örttü, barındırdı
|
vescudû
|
: ve secde edin
|
vescudû (ve uscudû)
|
: ve secde edin
|
ves'elil karyete
|
: ve o karyeye, şehir halkına sor
|
veşhedû
|
: ve şahit olun
|
vesia
|
: (geniştir) kapladı, kuşattı, kapsadı
|
vesîka
|
: sürüldü: sevkedildi
|
vesi'te
|
: sen kuşattın
|
veşkurû
|
: ve şükredin
|
veşrebî (şeribe)
|
: ve iç (içti)
|
vestabir
|
: ve sabret
|
vestagfir (ve istagfir)
|
: ve mağfiret dile: mağfiret iste
|
vestagnâ
|
: ve müstağni olduğunu gösterdi
|
vestahyû (ve istahyû)
|
: ve (hayy) canlı, sağ bırakın
|
vesteftehû (ve isteftehû)
|
: ve fetih (zafer) istediler
|
vestefziz (ve istefsiz)
|
: ve aldat, rahatsız et
|
vestekbere
|
: ve büyüklendiler
|
vestekbertum (ve istekbertum)
|
: ve siz kibirlendiniz, büyüklük tasladınız
|
vestemi' (ve istemi')
|
: ve kulak ver
|
vestemta'tum
|
: ve metalandınız, faydalandınız, safa sürdünüz
|
|