|
|
səhifə | 41/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
keennehu
: onun gibi (bunun gibi), demek ki, öyle ki, öyleyse
|
keenne-hum
|
: sanki onlar gibi
|
kefâ
|
: kâfi, yeter, kâfi oldu
|
kefere
|
: inkâr eder, nankörlük eder
|
kefernâ
|
: biz sizi inkâr ediyoruz: inkâr ettik
|
kefertu kefertum
|
: inkâr ettim
|
kefertum
|
: siz inkâr ettiniz
|
keferû
|
: inkâr ettiler, kâfir oldular
|
keferû (ellezîne keferû)
|
: inkâr ettiler (inkâr edenler, kâfirler)
|
kefeynâ-ke
|
: biz sana kâfiyiz
|
keffârin
|
: kâfirler
|
keffârun
|
: çok nankör, kuvvetle inkâr eden
|
keffe
|
: çekti
|
keffey-hi
|
: avuçlarını (ellerini)
|
keffey-hi
|
: avucunu
|
kefîlen
|
: kefil
|
kefûren
|
: küfür içinde, çok nankör
|
kefûren
|
: çok nankör
|
kefûrin
|
: nankör olanlar
|
kefûrun
|
: kefur, nankör, inkâr edici
|
kelâleten
|
: kişinin evlâdı veya anne ve babası olmaması (kardeşi, dayısı veya amcası gibi ikinci derece yakınların olması)
|
kelâm
|
: kelâm, söz
|
kelâm
|
: kelâm, söz
|
kelâma allâhi
|
: Allah'ın kelâmı
|
kelbu-hum
|
: onların köpeği
|
kelimâtin
|
: kelimeler
|
kelimâtu
|
: sözler, kelimeler
|
kelimâtullâhi (kelimâtu allâhi)
|
: Allah'ın kelimeleri
|
kelimete
|
: kelime, söz
|
kelimeten
|
: bir söz, bir kelime
|
kelimetu
|
: kelime
|
kelimetu
|
: kelime
|
kelimetu rabbi-ke
|
: senin Rabbinin sözü
|
kelimetun
|
: söz
|
kelimetun
|
: bir kelimedir, sözdür
|
kelimetu-nâ
|
: bizim sözümüz
|
kellâ
|
: hayır, olamaz
|
kelleme allâhu
|
: Allah konuştu
|
kelleme-hu
|
: onunla konuştu
|
kelletî (ke elletî)
|
: o kimse (kadın) gibi
|
kellezî (ke ellezî)
|
: onun gibi
|
kellun
|
: başkasına yük olan, geçimi başkasına ait olan
|
kem
|
: nice, kaç
|
kem
|
: kaç tane, pekçok, nice
|
kem lebistum
|
: ne kadar kaldınız
|
kemâ
|
: gibi, olduğu gibi, öyle ki, nitekim
|
kemâ te'kulu
|
: gibi yer
|
kemestahlefellezîne (kemâ istahlefe ellezîne)
|
: halife tayin ettiğimiz kimseler gibi
|
kenûdun
|
: hamdetmeyen, çok nankör
|
kenze-humâ
|
: ikisinin definesi
|
kenzun
|
: hazine, define
|
kenzun
|
: bir hazine
|
kerhen
|
: kerih olarak, istemeyerek
|
kerhen
|
: zorla
|
kerihe
|
: kerih oldu, istenmedi
|
kerihe
|
: kerih gördü, hoşlanmadı
|
kerihe
|
: kerih gördü, hoşlanmadı
|
kerihtumû-hu
|
: onu kerih gördünüz, tiksindiniz, ondan hoşlanmadınız
|
kerihû
|
: çirkin, kötü gördüler
|
kerihû
|
: kerih, çirkin gördüler
|
kerim
|
: yüce, şerefli, çok değerli, ikram eden, cömert olan, feyz veren
|
kerîmen
|
: güzel, güzel olan, ikram olunan, şerefli
|
kerîmin
|
: kerim, bol, çok çeşit, çeşit çeşit, ikram edilmiş,
|
kerîmun
|
: kerim, bol, Allah'ın ikramları
|
kerraten
|
: bir kere daha
|
kerremnâ
|
: biz yücelttik, şereflendirdik, kerim kıldık
|
kerremte
|
: sen yücelttin, kerim kıldın, üstün kıldın, şerefli kıldın
|
kerreten
|
: bir kere daha, tekrar
|
kerretun
|
: ikinci defa, tekrar, dönüş
|
kesebe
|
: kazandı: kazandıkları
|
kesebet
|
: iktisap etti, kazandı
|
kesebû
|
: kazandılar, (dereceler) kazandılar
|
keşefe ed durra
|
: zararı (sıkıntıları) giderdi
|
keşefnâ
|
: giderdik, kaldırdık
|
keşef-nâ
|
: kaldırdık (keşfini açtık)
|
keşef-nâ
|
: giderdik, kaldırdık
|
ke'sen
|
: kadeh
|
keşfe
|
: giderdi, kaldırdı
|
kesîran
|
: çok, çoğu
|
kesîraten
|
: çok olarak, çoğaltılarak
|
kesîratun
|
: çoktur
|
kesîren
|
: çok: çok, defalarca
|
kesîreten
|
: çok, pekçok
|
kesîretin
|
: çok, birçok, pekçok
|
kesîretun
|
: (pek) çok, birçok, çoktur
|
kesîrin
|
: çok, hepsi
|
kesura
|
: çok
|
ketebe
|
: yazdı
|
ketebnâ
|
: yazdık
|
keteb-nâ
|
: biz yazdık
|
ketebte
|
: yazdın, farz kıldın
|
keteme
|
: ketmetti, gizledi, sakladı
|
keteme
|
: ketmetti, gizledi, sakladı
|
kevkeben
|
: yıldız
|
kevkebun
|
: yıldız
|
key
|
: için, diye
|
key lâ yekûne
|
: olmaması için
|
keyde
|
: hile
|
keyde el hâinîne
|
: ihanet edenlerin tuzağı, hilesi
|
keyde-hu
|
: hilesini
|
keydehunne
|
: onların (kadınların) hilesi, tuzağı
|
keydehunne
|
: onların hilesini, tuzağını
|
keyde-kum
|
: hilelerinizi
|
keydekunne
|
: sizin tuzağınız (hileniz)
|
keydu
|
: hiledir
|
keydu-hu
|
: onun tuzağı, hilesi
|
keydu-hum
|
: onların hileli, tuzakları
|
keyfe
|
: nasıl, halleri nasıl olacak
|
keyfe kâne
|
: nasıl oldu
|
keyfe yeşâu
|
: nasıl dilerse
|
keyle
|
: bir ölçek, ölçülen madde
|
keyle
|
: bir ölçek (ölçmede kullanılan bir birim, miktar)
|
keyle beîrin
|
: bir deve yükü (ölçüsü kadar)
|
keylun
|
: ölçektir, miktardır
|
kezâlike
|
: işte böyle, böylece, bunun gibi
|
kezâliki
|
: işte böyle, bunun gibi
|
kezâlikum
|
: işte böyle, böyle
|
kezebû
|
: yalan söylediler
|
keziben
|
: yalan olarak
|
kezibu-hu
|
: onun yalanı
|
kezzâbun
|
: çok yalancı, yalanlayan
|
kezzâbun
|
: çok yalan söyleyen
|
kezzâbun
|
: çok yalan söyleyen, yalancı
|
kezzebe
|
: tekzip etti, yalanladı
|
kezzebet
|
: tekzip etti, yalanladı
|
kezzebte
|
: sen yalanladın
|
kezzebtum
|
: siz yalanladınız
|
kezzebû
|
: tekzip ettiler, yalanladılar
|
kezzebû-hu
|
: onu tekzip ettiler, yalanladılar
|
kezzebû-humâ
|
: ikisini tekzip ettiler, yalanladılar
|
kezzebû-kum
|
: sizi yalanladılar
|
kezzebû-ni
|
: beni yalanladılar
|
kıbele
|
: yön, cihet
|
kıblete
|
: kıble
|
kıblete-hum
|
: onların kıblesi
|
kıblete-ke
|
: senin kıblen
|
kıblete-ke
|
: senin kıblen
|
kıbleten
|
: bir kıbleye
|
kıbleten
|
: bir kıbleye
|
kibre-hu
|
: onun büyüğü
|
kibrun
|
: kibir, büyüklenme
|
kidnâ (keyd)
|
: düzen hazırladık (hile, düzen, tedbir)
|
kidte
|
: az kalsın, neredeyse
|
kifleyni
|
: iki kat
|
kiflun
|
: şer için olan nasip, pay
|
kîle
|
: denildi: denir, söylenir
|
kîle lehum
|
: onlara denildi
|
kîlen
|
: denir, söylenir
|
kîlen
|
: söylenen söz, söz
|
kîli-hi (kâle) (kîle)
|
: onun demesi (dedi) (tarafından ..... denildi)
|
kilte
|
: her iki, her ikisi
|
kiltum
|
: ölçtünüz
|
kıntâran
|
: yüklerle, kantar kantar, çok fazla
|
kıradeten
|
: maymun
|
kirâmen
|
: kerim olarak, vakarla
|
kirâmin
|
: şerefli, üstün, değerli
|
kısâsun
|
: kısas, suçluya işlediği suçun
|
kisefen
|
: bir parça
|
kisefen
|
: kısım kısım, kısımlar
|
kisfen
|
: bir parça
|
kısmetun
|
: pay edilmiş, taksim edilmiş
|
kitâbe
|
: yazılmış olan, farz kılınan hüküm
|
kitâbe allâhi
|
: Allah'ın kitabı
|
kitâbe-hu
|
: onun kitabı (kendi kitabı)
|
kitâbe-hum
|
: onların kitapları
|
kitâbe-ke
|
: senin kitabın
|
kitâben
|
: yazılmış olan, farz olan: bir kitap
|
kitâbî
|
: benim kitabım, benim yazım, benim mektubum
|
kitâbi allâhi
|
: Allah'ın Kitab'ı
|
kitâbillâhi (kitâbi allâhi)
|
: Allah'ın Kitabı
|
kitâbin
|
: kitap
|
kitâbu
|
: kitabı
|
kitâbu mûsâ
|
: Musa'nın kitabı
|
kitâbu-nâ
|
: kitabımız
|
kıtâlen
|
: savaş
|
kıtâlin
|
: savaş
|
kıtâlun
|
: savaş
|
kıtaun
|
: toprak parçaları, kıtalar
|
kıtren
|
: erimiş bakır
|
kıtta-nâ
|
: bizim payımız
|
kıyâmen
|
: ayakta iken
|
kıyâmen
|
: idaresinde (nizam ve emniyetini sağlamakta) vekil olarak
|
kıyâmen
|
: ayakta iken
|
kıyâmun
|
: ayağa kalkarak
|
kizzâben
|
: tekzip ederek
|
kubbet
|
: atıldı
|
kubitû
|
: ve olmaz
|
kubkıbû
|
: yüzleri üstü (burunları yere sürtünerek) atılırlar
|
kubulen
|
: karşı karşıya kalarak
|
kudde
|
: yırtıldı: yırtılmış
|
kudiye
|
: olmuştur, bitirilmiştir, kesinleşmiştir (kesinleştirilmiştir)
|
kudıye el emru
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|