|
|
səhifə | 42/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
: emir yerine getirildi, tamamlandı
|
kudiyeti
|
: kada edildi, kaza edildi, yerine getirdi, bitirdi
|
kuffârun
|
: kâfirler
|
kuffû
|
: çekin, zarar vermekten vazgeçin
|
kufire
|
: inkâr edildi
|
kufran
|
: inkârlar, küfürler
|
kufren
|
: küfür, inkâr
|
kufru-hu
|
: onun küfrü, inkârı
|
kufru-hum
|
: onların küfrü
|
kufûran
|
: inkâr ederek
|
kufûren
|
: inkâr ederek
|
kufuven
|
: denk, eş
|
kul
|
: de, söyle
|
kul(i)
|
: de, söyle
|
kûlâ
|
: ikiniz söyleyin: deyin
|
kule şey'in
|
: herşey
|
kuli
|
: de, söyle: yeyin
|
kulid'ullâhe (kul ud'u allâhe)
|
: de ki Allah (diye) çağır
|
kulillâhu (kul allâhu)
|
: 'Allah' de
|
kulillezî (kul ellezî)
|
: de, ki o
|
kulir rûhu (kul er rûhu)
|
: de ki ruh
|
kulle
|
: tamamen, hepsi
|
kulle el bastı
|
: büsbütün açma, hepsini açma, açıp savurma
|
kulle keffârin
|
: kâfirlerin hepsini (hiçbirini)
|
kulle mâ
|
: her defa
|
kulle sefînetin
|
: bütün gemi(ler)
|
kulle şey'in
|
: herşey
|
kulle vâhıdin
|
: herbiri
|
kulle-hâ
|
: onun hepsi
|
kullemâ
|
: her seferinde, her defasında
|
kullemâ dehale
|
: her girişinde
|
kullen
|
: hepsini
|
kullen
|
: tamamen, bütün, tüm, hepsi
|
kullen
|
: herkes, hepsi
|
kulli
|
: her, bütün, hepsi
|
kulli şey'in
|
: hepsi, herşey
|
kulli-hî
|
: onun hepsi, bütün
|
kullime
|
: konuşturuldu
|
kullu
|
: her, hepsi, bütün
|
kullu et taâmi
|
: bütün yiyecekler
|
kullu ilâhin
|
: bütün ilâhlar
|
kullu men
|
: bütün kişiler, bütün bilinçli varlıklar, bütün insanlar ve bütün cinler, herkes
|
kullu nefsin
|
: her nefs, bütün nefsler
|
kullu şey'in
|
: herşey
|
kullu-hum
|
: onların hepsi
|
kullu-hunne
|
: onların hepsi
|
kullun
|
: hepsi, bütün, herbiri
|
kulnâ
|
: söyledik, dedik
|
kulne
|
: dediler
|
kulte
|
: dedin, söyledin
|
kultum
|
: siz dediniz
|
kultum (iz kultum)
|
: siz dediniz (siz demiştiniz)
|
kûlû
|
: deyin, söyleyin
|
kulûbe-hum
|
: onların kalpleri
|
kulûbe-nâ
|
: kalplerimizi
|
kulûbi
|
: kalpler
|
kulûbin
|
: kalpler
|
kulûbu
|
: kalpler
|
kulûbu-hum
|
: onların kalpleri
|
kulûbu-kum bi-hî
|
: kalplerinizin onunla
|
kulûbun
|
: kalpler
|
kulûbu-nâ
|
: bizim kalplerimiz
|
kulû-hu
|
: onu yeyin
|
kum
|
: siz, sizi
|
kun
|
: ol
|
kunnâ
|
: biz idik, olduk
|
kun-nâ
|
: biz olduk
|
kun-nâ na'melu
|
: biz yapmış olduk
|
kunnâ nestensihu
|
: tensih ediyorduk, yazdırıyorduk
|
kunne
|
: onlar (kadınlar) ... oldu
|
kunte
|
: sen oldun: sen idin,
|
kunti
|
: oldun (kadın)
|
kuntum
|
: siz oldunuz, idiniz
|
kuntunne
|
: siz
|
kûnû
|
: olun
|
kur'âne
|
: Kur'ân-ı Kerim
|
kur'ânen
|
: bir Kur'ân
|
kur'ânun kerîmun
|
: Kur'ân-ı Kerim'dir
|
kurbânen
|
: rıza kazanmak, yakınlık sağlamak (için)
|
kurbânin
|
: bir kurban
|
kuren
|
: belde, şehir
|
kurenâe
|
: karinler, yakın arkadaşlar
|
kureyşin
|
: Kureyş (Kabilesi)
|
kurhen
|
: meşakkat, güçlük
|
kurhun
|
: kerih, hoşa gitmez
|
kurrete a'yunin
|
: göz aydınlığı
|
kurretu aynın
|
: (sevinç) göz aydınlığı
|
kursiyyi-hi
|
: onun tahtı, kürsüsü
|
kursiyyu-hu
|
: onun kürsüsü
|
kurûin
|
: dönem (hayz zamanı)
|
kurûnen
|
: nesiller
|
kusâlâ
|
: üşenerek
|
kuşitat
|
: sıyrılıp soyuldu (derinin, koyundan sıyrılarak çıkarılması)
|
kussî-hi
|
: onu takip et
|
kusûren
|
: köşkler, saraylar
|
kutibe
|
: yazıldı, farz kılındı
|
kutile
|
: katledildi, öldürüldü, kahroldu, mahvoldu, kendisini mahvetti
|
kutilet
|
: öldürüldü
|
kutiltum
|
: siz öldürüldünüz
|
kutilû
|
: öldürüldüler
|
kuttıat
|
: yarıldı (parçalandı)
|
kutubin
|
: kitaplar
|
kuûdun
|
: oturmuşlar
|
kuvveten
|
: kuvvet bakımından
|
kuvvetin
|
: güç, kuvvet
|
kuvviret (tekvîr)
|
: bürülüp dürüldü (tortop olmak, sarık gibi sarılmak)
|
kuzibû
|
: yalanlandılar
|
kuzzibet
|
: yalanlandı
|
lâ
|
: yoktur: olmaz, değil
|
lâ a'budu
|
: ben kul olmam, tapmam
|
lâ âsıme
|
: engel olan (engel olucu), koruyan (koruyucu) yoktur
|
lâ bâridin
|
: serinletici değil
|
lâ bey'un
|
: alışveriş yoktur
|
lâ bikrun
|
: çok genç olmayan
|
lâ buşrâ
|
: müjde(ler) yoktur
|
lâ cereme
|
: bedeli yok, kurtuluşu yok, mecburi, kesinlikle
|
lâ cunâhâ
|
: vebal yoktur, günah yoktur
|
lâ cunâhe
|
: günah yoktur
|
lâ dayra
|
: zararı yok, önemli değil
|
lâ ebrehu
|
: ayrılmayacağım, devam edeceğim
|
lâ ed dâllîne
|
: dalâlette olanlar değil
|
lâ ed dâllîne
|
: dalâlette olanlar değil
|
lâ ensâbe
|
: neseb, soy bağı yoktur
|
lâ erâ
|
: görmüyorum
|
lâ es'elu-kum
|
: sizden istemiyorum
|
lâ fâridun
|
: yaşlı olmayan
|
lâ fevte
|
: kaçış yoktur
|
lâ halaka
|
: nasip yoktur
|
lâ hayra
|
: hayır yoktur
|
lâ huccete
|
: huccet, çekişme yoktur
|
lâ hum yunzarûne
|
: onlara bakılmaz
|
lâ hum yunzarûne
|
: onlara bakılmaz
|
lâ ikrâhe
|
: icbar, zorlama yoktur
|
lâ ikrâhe
|
: icbar, zorlama yoktur
|
lâ ıktehame
|
: katlanmadı, geçmedi, aşmadı
|
lâ ilâ hâulâi
|
: onlarla (bunlarla) olmazlar (ne bunlarla olurlar)
|
lâ ilâhe
|
: ilâh yoktur
|
lâ ilâhe (lâ).... illâ
|
: ilâh yoktur : ... ‘den başka (yoktur)
|
lâ ilme lenâ
|
: Rahmân (Allah)
|
lâ infisâme
|
: kopma yoktur, olmaz (kopmaz)
|
lâ isme
|
: bir günah yoktur
|
lâ isme aleyhi
|
: onun üzerine bir günah yoktur
|
lâ ivece
|
: eğrilik, sapma yoktur
|
lâ kıbele
|
: mukabele edemezler, karşı koyamazlar
|
lâ kuvvete
|
: kuvvet yoktur
|
lâ lagvun
|
: boş söz yoktur
|
lâ li yehdiye-hum
|
: onları hidayet edecek değil
|
lâ maktûatin
|
: kesilmeyen, eksilmeyen
|
lâ meredde
|
: geri döndürülmeyecek olan
|
lâ meredde
|
: reddedilmez, geri çevrilmez, döndürülmez
|
lâ merhaben
|
: merhaba yok
|
lâ mevlâ
|
: dost yoktur
|
lâ misâse
|
: dokunmayın
|
lâ muakkıbe
|
: takip eden, kontrol eden, bozacak yoktur
|
lâ mubeddile
|
: değiştirecek yoktur
|
lâ mukâme
|
: yer yok
|
lâ nâsıre
|
: yardımcı yoktur
|
lâ nebtegî
|
: istemeyiz
|
lâ nerâ
|
: görmüyoruz
|
lâ nes'elu-ke
|
: biz senden istemiyoruz
|
lâ neskî
|
: biz sulamayız, sulayamayız
|
lâ nesmeu
|
: biz işitmeyiz
|
lâ nudîu
|
: zayi etmeyiz
|
lâ nuferriku
|
: fark gözetmeyiz, ayırmayız
|
lâ nuferriku
|
: fark gözetmeyiz, ayırım yapmayız 19 - beyne
|
lâ nuferriku
|
: fark gözetmeyiz, ayırım yapmayız 19 - beyne
|
lâ nuhlifu-hu
|
: onda ihtilâf etmeyelim
|
lâ raybe
|
: şüphe yok
|
lâ raybe
|
: şek, şüphe yok
|
lâ raybe fî-hi
|
: onun hakkında şüphe yoktur, olmaz
|
lâ refese
|
: yanaşmak yoktur
|
lâ reybe
|
: şüphe yoktur
|
lâ sarîha
|
: yardım edilmez
|
lâ şarkîyetin
|
: doğuda olmayan (bulunmayan)
|
lâ şiyete
|
: leke yoktur
|
lâ ta'budi eş şeytâne
|
: şeytana kul olma
|
lâ ta'budûne
|
: kul olmayın
|
lâ ta'cel
|
: acele etme
|
lâ ta'dû
|
: hakka tecavüz etmeyin, hudutları aşmayın
|
lâ ta'dulû-hunne
|
: onlara engel olmayın
|
lâ taglû
|
: haddi aşmayın
|
lâ tahda'ne
|
: yumuşak, çekici söylemeyin
|
lâ tahıllu
|
: helâl olmaz
|
lâ tahmilu
|
: taşımaz
|
lâ tahsebe-enne
|
: sakın zannetme
|
lâ tahsebenne
|
: sakın zannetme
|
lâ tahsebenne allâhe
|
: Allah'ı sakın sanma, zannetme
|
lâ tahsebû-hu
|
: onu zannetmeyin
|
lâ tahşev-hum
|
: onlardan korkmayın
|
lâ tahtesımû
|
: çekişmeyin, kavga etmeyin
|
lâ tâkate
|
: takat, güç yok
|
lâ tâkate
|
: takat, güç yok
|
lâ takher
| |
Dostları ilə paylaş: |
|
|