: şımarıktır
|
le ferîkan
|
: bir grup mutlaka
|
le fesedetâ
|
: ikisi fesada uğradı
|
le fesedeti
|
: mutlaka fesada uğrardı
|
le fî
|
: gerçekten içindesiniz
|
le fî dalâlin
|
: elbette dalâlet içinde
|
le fî halkın
|
: mutlaka yaratılışta (yaratılış hakkında, konusunda)
|
le fî şekkin
|
: kesinlikle (şüphe) tereddüt içinde
|
le fî sekreti-him
|
: elbette sarhoşlukları içinde
|
le gafûrun
|
: mutlaka mağfiret edendir (günahları sevaba çeviren)
|
le ganiyyun
|
: ganidir, ihtiyacı yoktur, muhtaç değildir
|
le hâsirûne
|
: hüsrana düşenler
|
le hâtıîne
|
: kasten günah işleyen günahkârlar
|
le hedâ-kum
|
: elbette hidayete erdirirdi
|
le hede en nâse
|
: elbette insanları hidayete erdirir
|
le hedeynâ-kum
|
: elbette biz sizi hidayete erdirdik
|
le huve
|
: mutlaka odur: elbette O: gerçekten o
|
le ibreten
|
: mutlaka, elbette bir ibret vardır
|
le ilâ allâhi
|
: mutlaka Allah'a
|
le in
|
: eğer gerçekten olursa
|
le in ahharte-ni
|
: gerçekten eğer beni ertelersen
|
le in ictemeâti (le in ictemeâti)
|
: eğer toplansalar
|
le infaddû
|
: mutlaka dağılırlardı
|
le itteba'nâ-kum
|
: elbette size tâbî olurduk
|
le kâne
|
: mutlaka olurdu
|
le kâne
|
: elbette olurdu
|
le kâzibûne
|
: elbette yalan söyleyenler
|
le kudiye
|
: mutlaka hüküm verilmiş olurdu
|
le kun-nâ
|
: biz mutlaka olurduk
|
le kuntu
|
: mutlaka ben olurdum
|
le magfiretun
|
: mutlaka mağfiret vardır (günahlar sevaba çevrilir)
|
le meb'ûsûne
|
: mutlaka beas edilenler, yeniden diriltilenler
|
le mecnûnun
|
: mutlaka mecnun (deli)
|
le mef'ûlen
|
: mutlaka, elbette yapılmıştır, ifa edilmiştir
|
le men
|
: elbette, mutlaka o kimseler
|
le mesahnâ-hum
|
: elbette onları değiştirdik
|
le meyyitûn
|
: mutlaka ölecek olanlarsınız
|
le min el gâbirîne
|
: mutlaka geride kalanlardan, helâk olanlardan
|
le min el gâfilîne
|
: gâfillerden
|
le min es sâdikîne
|
: elbette doğru söyleyenlerden, sadıklardan
|
le min ez zâlimîne
|
: elbette, gerçekten zalimlerden
|
le muhtedûne
|
: elbette hidayete erenler, ulaşanlar
|
le muneccû-hum
|
: mutlaka onları kurtaracağız
|
le muveffû-hum
|
: elbette onlara ödeyen (vefa eden)
|
le nahnu
|
: mutlaka biz, sadece (kesinlikle) biz
|
le nahrucenne
|
: mutlaka biz çıkarız
|
le nahşurenne-hum
|
: biz onları mutlaka haşredeceğiz
|
le nâkibûne
|
: mutlaka sapanlar (dalâlette olanlar)
|
le nefide el bahru
|
: deniz(ler) biter, tükenir
|
le nensifenne-hu (nensife enne-hu)
|
: onu mutlaka, elbette savuracağız, toz haline getirip atacağız
|
le nenzianne
|
: elbette, mutlaka alacağız, ayıracağız
|
le nerâ-ke
|
: cidden seni görüyoruz
|
le nes'elenne-hum
|
: elbette, onlara mutlaka soracağız
|
le nesfean
|
: mutlaka yakalarız, sürükleriz
|
le ne'tiyenne-ke bi
|
: mutlaka sana getireceğiz
|
le nettehızenne
|
: mutlaka edinelim, yapalım
|
le nezhebenne
|
: mutlaka gideririz
|
le nezzelnâ
|
: elbette indirirdik
|
le nubevvienne-hum
|
: mutlaka onları mutlaka yerleştireceğiz
|
le nuharrikanne-hu (nuharrike enne-hu)
|
: onu biz mutlaka, elbette yakacağız
|
le nuhdıranne-hum
|
: onları hazır bulunduracağız, hazır kılacağız
|
le nuhlikenne
|
: mutlaka helâk edeceğiz
|
le nuhricenne-kum
|
: muhakkak sizi çıkaracağız
|
le nunecciyenne-hu
|
: onu muhakkak kurtaracağız
|
le raeyte-hu
|
: mutlaka onu gördün
|
le raûfun
|
: çok şefkatli
|
le raûfun
|
: elbette, mutlaka rauftur (şefkatli, çok merhametli)
|
le recemnâ-ke
|
: mutlaka seni taşlardık (taşlayarak öldürürdük)
|
le resûlu allâhi
|
: elbette Allah'ın elçisi, resûlü
|
le resûlu-hu
|
: elbette onun elçisi, kendisinin resûlü
|
le sâdikûne
|
: gerçekten sadıklar, doğruyu söyleyenler
|
le sâhirâni
|
: elbette iki sihirbaz
|
le şedîdu el ıkâbi
|
: mutlaka ikabı (azabı, cezası) çok şiddetli
|
le şedîdun
|
: mutlaka çok şiddetli
|
le selleta-hum
|
: elbette onları musallat etti
|
le semîu ed duâi
|
: duayı mutlaka işitendir
|
le sevfe
|
: mutlaka olacak
|
le şey'un
|
: elbette bir şeydir
|
le ta'lemu
|
: elbette biliyorsun
|
le tedhulunne
|
: siz mutlaka gireceksiniz
|
le ted'û-hum
|
: mutlaka onları davet ediyorsun
|
le tekûlûne
|
: gerçekten söylüyorsunuz
|
le tekûnenne
|
: sen muhakkak ..... olacaksın
|
le tenûu bi
|
: mutlaka ağır gelir, zor taşır
|
le terkebunne
|
: siz mutlaka bineceksiniz
|
le te'tûne
|
: mutlaka geliyorsunuz, geleceksiniz
|
le te'tunne-nî
|
: mutlaka bana getireceksiniz
|
le teûdunne
|
: mutlaka döneceksiniz, dönersiniz
|
le tubeyyinunne-hu
|
: onu mutlaka beyan edeceksiniz, açıklayacaksınız
|
le tublevunne
|
: elbette, mutlaka imtihan olacaksınız, deneneceksiniz
|
le tufsidunne
|
: mutlaka fesat çıkaracaksınız
|
le tu'minunne bi-hî
|
: mutlaka ona îmân edeceksiniz
|
le tunebbienne-hum
|
: mutlaka onlara haber vereceksin
|
le tus'elunne
|
: mutlaka sorgulanacaksınız
|
le ukattıanne
|
: mutlaka keseceğim
|
le ûteyenne
|
: elbette verilecektir
|
le uzeyyinenne
|
: mutlaka güzelleştireceğim, süsleyeceğim (ziynetlendireceğim)
|
le vecedû
|
: mutlaka buldular (bulurlardı)
|
le vellev
|
: mutlaka dönerler
|
le velleyte
|
: mutlaka (geri) dönerdin
|
le yahkumu
|
: elbette hüküm verecek
|
le yahrucunne
|
: mutlaka çıkacaklar
|
le yahzunu-nî
|
: mutlaka, gerçekten beni üzer mahzun eder
|
le ya'lemûne
|
: elbette biliyorlar, bilirler
|
le yansuru enne-hu allâhu
|
: mutlaka Allah ona yardım eder
|
le yecmeanne-kum
|
: sizi mutlaka toplayacak
|
le yeftinûne-ke
|
: gerçekten seni fitneye düşürüyorlar
|
le yekûlûne
|
: gerçekten, mutlaka ..... söylüyorlar
|
le yerzukanne-hum
|
: mutlaka onları rızıklandıracaktır
|
le yescununne-hu
|
: onu mutlaka zindana atacaklar
|
le yestahlifenne-hum
|
: onları mutlaka halife tayin edecek
|
le yestefizzûne-ke
|
: seni tedirgin ediyorlar
|
le ye'tiyennî bi
|
: bana kesin olarak getirmeli
|
le yeûsun
|
: mutlaka (tamamen) ümitsiz olur
|
le yubattienne
|
: mutlaka yavaş davranır
|
le yubettikunne
|
: mutlaka kesecekler, yaracaklar
|
le yudhılenne-hum
|
: muhakkak onları dahil edecektir, girdirecektir
|
le yugayyirunne
|
: mutlaka değiştirecekler
|
le yu'minenne
|
: mutlaka îmân edecekler
|
le yûsufu
|
: gerçekten, elbette Yusuf
|
le yuveffiyenne-hum
|
: onlara mutlaka öder
|
le yuvellu-enne
|
: mutlaka dönerler (savaştan dönüp kaçarlar)
|
le zâlimîne
|
: elbette zalim kimseler
|
le zalûmûn
|
: gerçekten çok zalim
|
le zehebe
|
: elbette giderdi
|
le zû
|
: mutlaka sahiptir
|
lealle
|
: umulur ki, böylece, belki
|
lealle-hu
|
: umulur ki böylece o
|
lealle-hum
|
: umulur ki onlar, böylece onlar ümit ederek
|
lealleke
|
: umulur ki, böylece
|
leallekum
|
: umulur ki böylece siz
|
lealle-nâ
|
: böylece biz, o zaman biz
|
leallî
|
: umulur ki ben, böylece ben
|
leal-lî
|
: böylece ben
|
leal-lî
|
: umarım ben
|
leane
|
: lânetledi
|
leane-hum
|
: onları lânetledi
|
leane-hum allâhu
|
: Allah onları (kendilerini) lânetledi
|
leane-hum(u)
|
: onlara lânet etti
|
leannâ
|
: lânet ettik
|
lebenen hâlisen
|
: halis süt, saf süt
|
lebise
|
: kaldı (kalırdı)
|
lebisnâ
|
: biz kaldık
|
lebiste
|
: kaldın
|
lebistu
|
: kaldım
|
lebistum
|
: kaldınız, orada bulundunuz
|
lebisû
|
: kaldılar
|
lebtegav (le ibtega)
|
: elbette, mutlaka ararlardı
|
lebûsin
|
: elbise
|
leccû
|
: ısrar ettiler, devam ettiler
|
ledâ
|
: yanında
|
ledâ el bâbi
|
: kapının yanı
|
ledeyhi
|
: onun yanında
|
ledey-hi
|
: onun yanında, huzurunda
|
ledeyhim
|
: onların yanında
|
ledey-him
|
: onların yanında, kendi yanlarında
|
ledeynâ
|
: huzurumuzda
|
ledey-nâ
|
: yanımızda
|
ledeyye
|
: benim yanımda, benim katımda, huzurumda
|
ledun-ke
|
: senin katından
|
lefîfen
|
: beraber, birarada (biraraya
|
leftedev (le iftedev)
|
: mutlaka fidye verirlerdi
|
lehâ
|
: onu, onun için
|
lehâ mâ kesebet
|
: onun kazandığı şey(ler)
|
lehadhulî (lehâ udhulî)
|
: ona gir
|
lehu
|
: ona: onun için (vardır)
|
lehu el hamdu
|
: hamd ona ait
|
lehu fî-hâ
|
: orada onun vardır (bulunur)
|
lehu kun
|
: ona "ol" dedi
|
lehu muslimûne
|
: ona teslim olanlar
|
lehu ve veheb-nâ
|
: ve ona hibe ettik, bağışladık, armağan ettik
|
lehum
|
: onlar için, onlar için vardır
|
lehum cennâtin
|
: onlar için cennetler vardır
|
lehum el husnâ
|
: en güzeli onların, onlara ait
|
lehum el la'netu
|
: lânet onlaradır
|
lehum en nâre
|
: ateş onlar içindir, onlarındır
|
lehum er rahmânu
|
: Rahmân onlar için
|
lehum ezvâcen
|
: onlara eşler
|
lehum magfiretun
| |