Eylül 2016 İstanbul/Türkiye


Tasavvufî tefsir tevilin hangi türünden doğmaktadır?



Yüklə 6,61 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə14/59
tarix18.01.2017
ölçüsü6,61 Mb.
#5811
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   59

Tasavvufî tefsir tevilin hangi türünden doğmaktadır?

“Nassları yorumlama faaliyeti anlamındaki “te’vil”in, Müslümanların on 

dört asrı aşkın ilmî geleneğinde üç varyasyonu mevcut olup, bu varyasyonlar 

aslında üç ayrı  bilgi  sisteminin  ürünüdür. Câbirî,  “beyan, irfan ve  burhan” 

diye  kategorize  ettiği  bu  üç  bilgi  sisteminin  en  mümeyyiz  vasıflarını  şöyle 

betimler:”

17

Kur’an’ın zahir ve batın manaları

Hz. Peygamber’den, “Her bir ayetin zahiri ve batını vardır. Her bir oku-

ma biçiminin (harf) bir sınırı (had) vardır. Her bir sınırın doğuş yeri/sebebi 

vardır.”şeklinde bir hadis rivayet edilmektedir. Zerkeşî ile Zerkânî’nin ayet-

lerin  çeşitli  açılardan  tefsir  edilebileceğinin  delili  olarak  zikrettiği  bu  hadi-

si, Suyûtî’nin tasavvufî tefsire kapı aralayabilmek amacıyla kullandığı görül-

mektedir. Aynı müellifler, hadiste geçen tabirlere farklı alimlerin getirdikleri 

muhtelif  açıklamaları  da  değerlendirmektedirler.

18

  Bunları  tartışmanın  yeri 



15

  Ismail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Ankara: DIB, 1988, C. II, s. 5-10.

16

  Demirci, Tefsir Tarihi, 212.



17

  Câbirî, Binyetü’l-akli’l-Arabî, 9; Öztürk, Geleneksel Te’vil Çeşitlemeleri, 180.

18

  Zerkeşî, el-Burhân, II, 169-70;Suyûtî, el-İtkân, VI, 2315; Zerkânî, Menâhilü’l-İrfân, II, 67-68.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 161


burası olmamakla birlikte, hadisin özellikle ilk kısmı konumuz için önem ar-

zetmektedir.

Ibn Abbas: “Kur’an’ın dalları ve fenleri vardır; zahrları ve batnları vardır. 

Onun harikaları tükenmez; onun nihayetine varılmaz. Onunla rıfk ile yürü-

yen kurtuluşa erer, ancak ona şiddetle yaklaşan batar. Onda kıssalar, meseller, 

helal ve haram, nasıh ve mensuh, muhkem ve müteşabih, zahr ve batn var-

dır. Kur’an’ın zahrı tilavettir, batnı ise te’vildir. Onunla ilgili alimlerle sohbet 

edin, sefihlerden sakının.”

19

Yüzeysel  /  dışsal  /  açık  (zâhir)  mana: Zahir mana mecazın mukabili 

olan hakikat manayı da kapsar, ama ondan çok daha geniştir.



Derinlikli / içsel / gizli (bâtın) mana:“ilk anda akla gelmeyen, fakat [de-

rin dini ve manevi] tefekkürle, âyetin işaretinden kalbe doğan manâ”

Mutasavvıfların, ariflerin, dini tecrübeyi yüksek duygu düzeyleriyle tecrü-

be etme gayretinde olan zevatın, hal ehli kişilerin, yakîn ehli ariflerin

vefüyûzâtı

vecd hali

yaşadıkları manevi zevk

Tasavvufî tefsir tasavvufun neresinden doğar?

Tasavvufî tefsir

1- Tasavvuf nazariyelerinden doğar, 

2-  marifetten  doğar.  “Ilk  dönemlerden  itibaren  sûfîler,  sûfî  olmayan 

âlimlerin ulaştıkları bilgilerden farklı ve kendilerine has bir bilgiye sahip ol-

duklarına inanmışlar, bu bilgiyi mârifet, irfan, yakın gibi yine kendilerine has 

terimlerle ifade edip bunun için bazen ilim kelimesini de kullanmışlardır. An-

cak ilim terimini mârifet anlamında kullandıklarında bunu tasavvufî termi-

nolojiye ait bazı sıfatlarla niteleyerek “ledün ilmi, bâtın ilmi, esrar ilmi, hal 

ilmi, makam ilmi, fenâ-bekâ ilmi, mükâşefe ve müşâhede ilmi” gibi tabirler 

oluşturmuşlar, bu tabirlerle mârifet dedikleri ilâhî esrar ve hakikatlere, nefsin 

niteliklerine, varlıkların durumuna ve gayb niteliğindeki bazı hususlara iliş-

kin bilgiyi kastetmişlerdir. Mârifetin mukaddimesinin ilim, ilimsiz mârifetin 

muhal,  mârifetsiz  ilmin  vebal  olduğuna  inanan  sûfîlermârifetinledünnî  bir 

ilim sayıldığı görüşündedir. Onlara göre bu ilimde vehmin tesiri bulunmadı-

ğından ismet (mâsumiyet, saflık) vardır; diğer ilimler ise vehmin etkisi altın-

da oldukları için saf ve mâsum değildir.

19

  M. Çelik, Elmalı’da İşariTefsir’den: Suyûtî, el-İtkân, IV, 225.



162  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Sûfîler, sülük ile ve yaşanarak öğrenilen bu bilgilerin aynı konularda aklî 

istidlâl  ve  kıyaslarla  yahut  belli  metinleri  okumakla  elde  edilen  bilgilerden 

daha üstün olduğuna inanırlar.”

20

Tasavvufî  tefsirin  şatahâtla  alakası  yoktur. “Şathiyye (çoğulu şatahât 

/ şathiyyât) sûfîninsekr, vecd, cezbe, galebe, inbisat, istiğrak, cem’, fenâ ve 

tevhîd-i zâtî gibi kendini kontrol edemediği tasavvufî haller içinde söylediği 

sözlerdir.  Bâyezîd-i  Bistâmî,  Sehl  et-Tüsterî  ve  Hallâc-ı  Mansûr  ilk  dönem 

tasavvufunda şathiyeleriyle en çok tanınan sûfîlerdir.”

21

“Kur’an-ı Kerîm’de yer alan ve tasavvufî îzaha müsait bazı âyetler2, işârî 



tefsirin oluşmasındaki en büyük etkenlerdendir. Tasavvuf’un hareket noktası, 

Kur’an âyetlerinin, lâfızlarının ötesinde derin anlam ve düşünceler taşıdığıdır. 

Hattâ  bazı  mutasavvıflara  göre  lâfızlar,  basit  ve  zâhirmânâlarıyla  sınırlı  ol-

mayıp, bilâkis çok öte anlamlar içerirler.3 Kur’an’da bulunan kelime, lâfız ve 

cümlelerin ilk bakışta akla gelen dış (zâhir) anlamlarından başka, sûfînin ma-

rifetteki derecesine göre halka halka genişleyen iç (bâtın) mânâları da vardır. 

Bu manâya ulaşmak, bilgi birikimi, keşf (mükâşefe) ve tefekkür kabiliyetinin 

yanında, ahlâkî olgunluğu da gerektirir. Kur’an’ın dış anlamını Arapça bilen-

ler, iç anlamını ise yakîn ehli olan ârifler bilir.4”

22

Caiz mi?

Alimlerden bir kısmı bu tür tefsiri caiz görürken, bir kısmı caiz görme-

mektedir.

23

Tasavvufî  tefsir  karşısında  Zerkeşî’nin  (ö.  794/1392)  tavrı  olumsuzdur: 



“Sufilerin  Kur’an  tefsirine  ilişkin  sözlerine  gelince,  bunların  tefsir  değil  de 

onların [Kur’an’ı] okurken keşfettikleri birtakım manalar ve vecd halleri ol-

duğu söylenmiştir. (…) Ebu’l-Hasan el-Vâhidî (ö. 468/1076),‘EbûAbdirrah-

mân es-Sülemî (ö. 412/1021) Hakâiku’t-tefsîr [adlı bir eser] telif etmiştir. Eğer 

bunun tefsir olduğuna inanıyorsa kafir olmuştur.’ demiştir.”

24

20



  Süleyman Uludağ, “Mârifet”, DİA, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı(TDV), C. XXVIII (ss. 54-

56), 2003, s. 54.

21

  Süleyman Uludağ, “Şathiye”, DİA, Ankara: TDV, C. XXXVIII (ss. 370-71), 2010, s. 370.



22

  Muhammet Vehbi Dereli,“Işârî Tefsirlerin Geçerliliği ve Problemleri Üzerine”, DEÜ İlahiyat 



Fakültesi Dergisi, XXXIV (ss. 129-147), 2011, s. 131.

23

  Zerkânî, Menâhilü’l-İrfân, II, 66.



24

  Bedreddîn Muhammed b. Abdullah ez-Zerkeşî, el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân, thk. Muhammed 

Ebu’l-Fadl Ibrahim, Beyrut: Dâru’l-ceyl, 1408/1988, C. II, s. 170-71.


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 163


Suyûtî  (ö.  911/1505),  Sufilerin  tefsirine  Zerkeşî’ye  nispetle  daha  ılımlı 

yaklaşarak, 



İşârî tefsiri yalnızca mutasavvıflar mı yapar?

Muhsin Demirci: “Işârî tefsir, mutasavvıflara nisbet edildiğine göre…”

25

 

sekr, vecd, cezbe, galebe, inbisat, istiğrak, cem’, fenâ Kur’an yorumunda mis-



tik  yönelim,  tefsir  tarihinin  başlangıcından  itibaren  kendini  hissettiren  bir 

olgudur. Diğer bütün tefsir türlerinden farklı olarak ülkemizde “Işârî Tefsir” 

adıyla meşhur olan, fakat literatürde“Tasavvufî Tefsir”, “Sûfîce Tefsir” veya 

“Sûfîlerin Tefsiri” adı verilen? Zikrettiğimiz isimler bu tür tefsirin tasavvuftan 

kaynaklanışını, tasavvufî karakterini, sufice/mutasavvıfâneoluşunu betimle-

mektedir.



Tasavvufî tefsir: 

Tasavvufî tefsirin iki türü vardır. Birincisinde, mutasavvıf ayetleri, bizzat-

kurduğu veya benimsediği tasavvufi nazariye doğrultusunda yorumlar. Nazarî 

tasavvufî  tefsir  adı  verilen  ve  bir  tasavvufî  ekolün  öğretileri  doğrultusunda 

yapılması itibariyle diğer tefsir çeşitlerinden ayrılan bu türde yorum ayetin 

ruhuna uygun düştüğü gibi, nazariyelerin dini meşruiyet durumlarına bağlı 

olarak aykırı da düşebilmektedir. Tasavvufî tefsirin ikinci türünde ise, mana 

işarettendoğar. Bu işaret, bizzat ayetin işareti olabileceği gibi, ayetin anlamı 

bağlamında mutasavvıfın sezdiği,keşfettiği veya ilahi bir ilhamın ya da bir fey-

zin kalbine doğdurduğu bir mana da olabilir. Remzî mana da denilen bu işarî 

manaların tamamı,  coşkun manevi tecrübeler sonunda elde edilir. Onu diğer 

tefsir türlerinden farklılaştıran en önemli nokta da budur.

Tasavvufî tefsir bazı hususiyetleri itibariylebâtınî yorumlardan ve Bâtınî-

likten ayrılır. Her şeyden önce tasavvufî yorumların ayetin zahiri ile ilgilerini 

kurmak her zaman mümkün iken, bâtınî yorumlarda bu mümkün değildir, 

aksine bilinçli bir çarpıtma söz konusudur.Tasavvufî tefsirde nazarî (kuram-

sal)  veya  işarianlamlar  çıkarılabilmesi  için  manevi  tecrübelerin  yaşanması 

şart  iken,  bâtınî  yorumda  böyle  bir  olguya  rastlanmaz.  Benzer  bir  biçimde 

tasavvufî yorumda kullanılan bilgilerin tasavvuf kökenli olması zorunlu iken, 

bâtınî yorumda böyle bir şey aranmaz. Ayrıca? Bütün bunlara ilaveten tasav-

vufî tefsirde dini hükümlere ve Islam’ın temel ilkelerine tavizsiz bir bağlılık 

söz konusu iken, bâtınîlikte tam bir keyfilik ve kayıtsızlık hakimdir. Bunların 

ilk üçü, tasavvufî tefsiri diğer meşru tefsir türlerinden de ayırır.

25

  Demirci, Tefsir Tarihi, 212.



164  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî



İşârî mana nedir? “Sözlükte “bir nesneyi gösterme; bir anlamı üstü kapa-

lı bir şekilde ifade etme, dolaylı ve kinayeli bir sözle anlatma” gibi manâlara 

gelen “işaret”, tasavvufta “maksadı söz aracılığı olmadan başkasına bildirme; 

ibâreyle anlatılamayan, yalnızca ilham, keşf gibi yollarla elde edilmiş bilgi ve 

sezgi sayesinde anlaşılabilecek derecede gizli olan manâ” şeklinde tanımlan-

mıştır. Kur’an âyetlerinin tamamının ya da bir kısmının bu yolla yorumlan-

dığı tefsirler de işârî (remzî) tefsir adını almışlardır. Hattâ söz konusu gizli 

anlamları kavramanın yolu olarak görüldüğü için de Tasavvuf’a “işaret ilmi” 

denilmiştir.”

26

“Terim olarak işârî tefsir, yalnız sülûk erbabına açılan, zâhirmanâsının dı-



şında ama zâhirle birleştirilmesi mümkün olan birtakım gizli anlamlara ve 

işaretlere göre Kur’an-ı Kerîm’i tefsir etmektir.7 Bu tefsir, sûfînin zihninde 

yer etmiş birtakım ön fikirlere dayanmaz / dayanmamalıdır. Bulunduğu ma-

kama göre kalbine doğan ilham ve işaretlere dayanır. Işârî tefsîr, geniş mânâda 

bazı hadislerin îzahı için de söz konusu edilmiştir.

Zira tasavvufî kesime ait bir de Nazarî Tefsir vardır ki, Kur’an’ı zihinde 

hazır  bulunan  birtakım  kabullere,  nazariyelere,  felsefî  görüşlere  uygun  dü-

şecek  biçimde  yorumlamak  şeklinde  tarif  edilir.  Muhyiddîn  b.  Arabî’ye  (ö. 

638/1240) nispet edilen tefsir ile onun Fütühât-ı Mekkiyye ve Füsûsu’l-Hi-

kem adlı eserlerinde bazı âyetlere ilişkin yaptığı tefsirler buna örnektir.8”

27

İşari tefsir terimindeki işaret, tecelli ve müşahedelerden kalbe düşen-



lere bir tercüman, Allah’ın hem kendi, hem de Resûlünün kelâmındaki sırlar-

dan sûfilerine ve sevdiklerine akıttığı şeyler için bir sinyaldir. (Kuşeyrî, (t.y.) 

I: 5.) Diğer taraftan işareti, “az lafzın çok manaları içermesidir.” (Kaysî, (t.y) 

II: 229.) şeklinde tarif edenler de olmuştur.”

28

“Işârî Tefsir: Zâhirmânâsının dışında bir kısım ehl-i sülûk veya ehl-i ilim 



kimselerin  kalbine  doğan  ve  âyetin  zâhiri  ile  çelişmeyen,  gizli  işâretlerin 

ve  ilhâmın  eseri  olarak  Kur’an  âyetlerini  açıklayan  tefsir  tarzıdır.  (Suyûtî, 

1416/1996, II, 381; Yüce, 1996: 45; Beki,1999: 314.) Bir başka ifade ile: “Ilk 

anda akla gelmeyen, fakat tefekkürle âyetin gizli bir işâretinden sülû kerbâbı-

nın kalbine doğan mânâların muktezâsınca yapılan te’vil ve tefsirdir.”(Suyûtî, 

1416/1996, II, 381; 1996: 45; 1974: 19.) Gazzali’ye göre bunun adı “mükâ-

26

  Dereli,İşârî Tefsirlerin Geçerliliği, 131.



27

  Dereli,İşârî Tefsirlerin Geçerliliği, 131.

28

  Vehbi Karakaş, “Âlûsî’ninRûhu’l-Meânî’sinde Işârî Tefsir”, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakül-



tesi Dergisi, c. 13, sayı: 2 (ss. 173-188), ???, s. 173.

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 165


şefeilmidir.”  O  da  bâtın  ilmidir.  Bâtın  ilmi,  kötülüklerden  temizlenmesi  ve 

arınması halinde kişininkalbinde görünen bir nurdan ibarettir. (Gazâlî, 1985: 

I, 34.)”

29

“IbnAcîbe (ö. 1224/1809) Kur’an-ı Kerim’i, Sevgili’den gelen bir mektup 



gibi görür. Kur’an, insana Sevgili’yi tanıtmaktadır. Doğru bilginin kaynağı ve 

bütün hastalıkların şifasıdır. Kur’an, insana kalbin arınmışlığı oranında zâ-

hir ve bâtın yönünü açan her şeyi ihtiva eden en değerli rehberdir. IbnAcî-

be’ye göre tefsir, Kur’an âyetlerinin dil ve bağlama dayalı nesnel karakterli 

açıklamalarını  ifâde  ederken,  işâret  ise  sûfîlerin  Kur’an’ı  en  iyi  şekilde  ya-

şamaları  neticesinde  kendilerine  gelen  ilhâma  dayalı  olarak  yaptıkları  yo-

rumlardır ve bu nedenle bağlayıcılığı yoktur. Herhangi bir âyetin açıklaması 

yapılırken, zâhirî manayı vermeden işârî manaya geçmenin doğru olmadığı 

vurgulanmaktadır.”

30

İşari Tefsirin meşruiyeti meselesi:“Her iki tefsiri Bâtınîlerden ayıran bir 

hususu burada belirtmek icab eder. Şöyle ki: Gerek nazarî sûfî tefsir ve gerek-

se işârîsûfî tefsir, her ikisi de ibarenin zâhirmânâsını kabul ederler. Bâtınîler 

ise zâhirmânâyı kabul etmezler.( Yüce, 1996: 54). Onun içindir ki, Bâtınîlerin 

tefsiri  hüsn-ü  kabul  görmemiş,  hatta  sahanın  otoriteleri  tarafından  ilhadla 

itham edilmişlerdir. (Zehebî, 1416/1996: 1218-1219)”

31

Büyük ölçüde kişisel ve sübjektif gibi görünen bu manaların Kur’an’ın bazı 



ayetlerinin tefsiri olarak geçerli olup olmadığı meselesi Islam bilim tarihi bo-

yunca tartışma konusu olmuş.



Meseleye sonuç: Tasavvufta üst makamlara ulaşmış olan kişiler vb. özel-

liklerle  donatmışlardır.  Benliğini  bu  donanımlarla  donatan  insanların,  bak-

tıkları her şeyde zahir veya sıradan ve bildik durumların ötesinde derinlik-

li  durumlar  sezmeleri,  duydukları  her  sözde  veya  okudukları  her  metinde 

görünenin  arkasına  gizlenmiş  manalar  keşfetmeleri,  kalplerini  temizleme 

amacı taşıyan zikir, fikir ve riyazatlarıvesilesiyle ilahi ilhamlara açık hale gel-

meleri normaldir.Bu bakımdan onların diğer metinlerden elde ettikleri gibi 

Kur’an’dan da lafzın ve zahir mananın sınırlarını aşan birtakım işari manalar 

sezinlemeleri Kur’an tefsirini süsleyen bir zenginlik olarak karşılanmalıdır.

29

  Karakaş, Âlûsî’ninRûhu’l-Meânî’sindeİşârî Tefsir, 174.



30

  Kitap tanıtımı, Mahmut Ay, Kur’an’ın TasavvufîYorumu-IbnAcîbe’nin el-Bahru’l-Medîd Adlı 

Tefsiri-, 219.

31

  Karakaş, Âlûsî’ninRûhu’l-Meânî’sindeİşârî Tefsir, 175.



166  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî



Hoca Ahmet Yesevî ve Kur’an Yorumundaki Metodu

Ayrıca, kudretini kaybetmeye başlayan Selçuklu Medeniyetinin yüzyıllarca 

Dünyanın en ileri medeniyetleri arasında kalmayı başaran Osmanlı Medeni-

yetine dönüştürülmesinde kilit rol oynayan bir tefekkür ve tasavvuf hareke-

tinin temelinde ve ilk nüvelerinde Kur’an’ın izlerini sürmek heyecan verici 

olsa gerektir.

Islam’ı yaymak amacıyla Atayurt’tan (Iç Asya) kalkıp, Ön Asya’ya (Ana-

dolu) yürüyen, buranın ahalisinin Islamlaştırılmasınave topraklarının Türk-

lere vatan kılınmasınaöncülük yapan, asırlarca cihana hükmetmiş büyük bir 

medeniyetin manevi mimarları olan maneviyat erlerini yetiştiren bir ocağın 

kurucusu ve önderi olan Ahmed Yesevi gibi önemli bir insanın

32

 şiirlerinde-



Kur’an ayetlerinin izini sürmek heyecan verici olsa gerektir.

Hiç kuşkusuz Yesevî’nin çaldığı maya medeniyetimizi ??? Ayrıca medeni-

yetimizin mayasına kutsiyet kazandıran bu iksirin en belirleyici öğelerinden 

birini teşkil eden bu



Hoca Ahmet Yesevî (ö. 562/1166 [?]): “Arslan Baba’nın terbiye ve irşa-

dı ile Ahmed Yesevî kısa zamanda mertebeler aşar, şöhreti etrafa yayılmaya 

başlar. Fakat aynı yıl veya ertesi yıl içinde Arslan Baba vefat eder. Ahmed-

Yesevî, Arslan Baba’nın vefatından bir müddet sonra zamanın önemli Islâm 

merkezlerinden biri olan Buhara’ya gider. Bu şehirde devrin önde gelen âlim 

ve mutasavvıflarından Şeyh Yûsuf el-Hemedânî’ye(ö. 535/1140-41) intisap 

ederek onun irşad ve terbiyesi altına girer. Yûsuf el-Hemedânî’nin vefatı üze-

rine irşad mevkiine önce Abdullah-ı Berkî, onun vefatıyla Şeyh Hasan-ı En-

dâkî geçer. 1160 yılında Hasan-ı Endâkî’ninde vefatı üzerine Ahmed Yesevî 

irşad postuna oturur. Bir müddet sonra,vaktiyle şeyhi Yûsuf el-Hemedânî’nin 

vermiş olduğu bir işaret üzerine irşad makamını Şeyh Abdülhâlik-ı Gucdü-

vânî’ye bırakarak Yesi’ye döner; vefatına kadar burada irşada devam eder.”

33

Yesevî1160-61 yıllarında Yesi’ye döndüğünü varsayacak olursak, faaliyet-



lerini en fazla altı yıl gibi bir zaman içerisinde yapıp bitirmiş, şehirleri aşarak 

göçebe Türkler arasında nüfuz sahibi olmuş ve halkın gönlüne taht kurmuş 

olduğunu kabul etmemiz gerekecektir. Oysa onun faaliyetlerinin büyüklüğü 

ve uzun zamanlar gerektirmesi, bu sürenin çok daha uzun olması gerektiğine 

32

  Mevlüt Uyanık, Yeni Bir Türk-İslam Medeniyeti Tasavvuru İçin Hoca Ahmed-I Yesevi Ve Yönteminin 



Önemi,http://www.anahabergazete.com/yeni-bir-turk-islam-medeniyeti-tasavvuru-icin-hoca-

ahmed-i-yesevi-ve-yonteminin-onemi-haberi (08.08.2016)

33

  Kemal Eraslan, “AhmedYesevî”, DİA, Ankara: TDV, C. II (ss. 159-61), 1989, s. 160.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 167


işaretediyor. Nitekim bazı kaynaklarda onun ölüm yılı olarak 590/1194 sene-

sizikredilmektedir

34

 ki, bu, akla daha yatkın görünüyor.



Tahsiline Yesi’de başlamış, manevi ilimleri ömrünün son bir-iki yılını Ye-

si’de geçiren Arslan Baba’dan almış, onun vefatıyla da Buhara’ya giderek dev-

rin önde gelen âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yûsuf el-Hemedânî’ye intisap 

etmiş, onun irşad ve terbiyesi altına girmiş, ondan ilim ve feyiz almıştır.

35

AhmedYesevî elbette Kur’an’ı baştan sona tefsir eden bir müfessir veya 



kaynaklardaki hadislerişerheden bir şarihdeğildir. Fakat o, ayet ve hadislerde-

ki ince manaları din ve tasavvuf dili haline getirdiği Türkçeyle şiirleştirecek 

kadar Kur’an ve sünnete vakıftır.

Yesevî’nin mürşidi Hanefî mi Şâfiî mi?

“Mürşidi Şeyh Yûsuf el-Hemedânî gibi Ahmed Yesevî de Hanefî bir âlim-

dir.  Kuvvetli  bir  medrese  tahsili  görmüş,  din  ilimleri  yanında  tasavvufu  da 

iyice öğrenmiştir.”

36

“On sekiz yaşında iken ilim tahsili için gittiği Bağdat’ta Şâfiî fakihi ve Bağ-



dat Nizâmiye Medresesi’nin müderrisi EbûIshak eş-Şîrâzî’nin ders halkasına 

katıldı. Şîrâzî’nin yanı sıra EbûCa’fer Müslime, Abdüssamed b. Me’mûn, Ib-

nü’l-Mühtedî-Billâh, Hatîb el-Bağdâdî, IbnHezârmerd ve Ebü’l-Hüseyin Ah-

med b. Muhammed Ibnü’n-Nakkur gibi âlimlerden ders aldı.”

37

 Ders aldığı bu 



alimlerin tamamı Şâfiî olduğuna göre, Yûsuf el-Hemedânî’nin Hanefî olması 

ihtimal dışı görünüyor.



Yûsuf el-Hemedânî’nin tasavvufî eğilimi:

“Dinî emirlere son derece bağlı olan Yûsuf el-Hemedânîsahv ve temkini 

esas  alan  bir  tasavvuf  anlayışına  sahipti.  Keramete  ve  keramet  göstermeye 

iltifat etmez, sekr ve vecdin tesiriyle zuhur eden ölçüsüz söz ve davranışla-

rı  doğru  bulmazdı.  Nitekim  Sevânihu’l-’uşşâk  müellifi  Ahmed  el-Gazzâlî’nin 

bazı söz ve davranışlarını beğenmediği, “Eğer Hallâcmârifeti hakkıyla bilseydi 

‘enelhak’ yerine ‘ene’t-türâb’ derdi” dediği bilinmektedir.”

38

Muhtemelen Yesevî de şeyhi gibi şatahâta iltifat etmeyen bir yapıya sahip-



tir.Şiirlerinin hem genel isminden hem de içeriğinden anlaşılmaktadır ki, o, 

34

  Rehber Ansiklopedisi, I, ???.



35

  Eraslan, AhmedYesevî, II, 160.

36

  Eraslan, AhmedYesevî, II, 161.



37

  Tosun, Yûsuf el-Hemedânî, XLVI, 12.

38

  Necdet Tosun, “Yûsuf el-Hemedânî”, DİA, Ankara: TDV, C. XLVI (ss. 12-13), 2013, s. 13.



168  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

şatahât vb. esrarengiz durumlara itibar etmemekte, bunların yerine doğrudan 

doğruya hikmeti ikame etmektedir.



Hikmet nedir?

“Hikmet, kelime anlamı olarak “sözde ve davranışta tam ve doğru isabet, 

lafzı az manası engin söz... Kuran’da Allah’ın peygamberlerine ve seçkin ha-

lis kullarına nasip ettiği derin anlayış kabiliyeti” gibi çok çeşitli anlamlarda 

kullanılabilen geniş kapsamlı bir kavramdır. Islam alimleri, hikmet için çeşit-

li tarifler yapmışlardır. Fakat çoğunluğun üzerinde ittifak ettiği tarif şudur: 

“Hikmet;  faydalı  ilim  ve  salih  ameldir.”

39

  Bu  durumda  hikmetli  konuşmak 



dendiğinde anlaşılması gereken faydalı özlü, doğru, yerinde ve gerektiği kadar 

konuşmak olmalıdır.

Ahmet Yesevî’nin eserine neden Divan-ı Hikmet denilmiştir? 

Ahmet Yesevi, islamiyetin esaslarını, şeriatın ahkâmını, Islam’ı yeni kabul 

etmiş veya henüz kabul etmemiş Türklere öğretmek, tasavvufun inceliklerini 

ve tarikatın adabını telkin etmek için kaleme almış ve eserine “Hikmet” adını 

vermiştir.”

Kaynak: http://www.edebiyatfatihi.net/2014/10/hikmet-ne-demektir-ah-

met-yesevinin.html

Hikmet: “Herevî’ye göre hikmetin birinci derecesi bir durumu, bir işi gör-

mek, bilip tanımak, ikinci derecesi bunu ifade etmek, üçüncü derecesi onu 

uygulamak ve yaşamaktır.”

40

Tasavvuf dilinde hikmet, nesnelerin hakikatlerini, niteliklerini, hükümle-



rini nasılsalar öyle bilme, sebep-sonuç ilişkilerini ve varlıkların sistemlerinin 

inceliklerini tespit etme ve bunlara uygun işler yapma anlamına gelmekte-

dir.

41

 Diğer bir anlatımla hikmet, bir şeyi bilmede, söylemede ve uygulamada 



isabet etme anlamı taşımaktadır. Yesevî de hikmetlerinde bilmede, düşünme-

de,  sözde  ve  uygulamada  isabetli  olmanın  yollarını  göstermektedir.  Kur’an 

ayetlerindeki deruni manaları da bu hikmete uygun bir biçimde ortaya koy-

maktadır. Onun bu metodu, marifet metoduna göre daha objektif, daha so-

mut, daha isabetli ve daha yararlıdır.

“Islâmî ilimlere vâkıf olan, Arapça ve Farsça bilen Ahmed Yesevî, çevre-

sinde  toplananlara  Islâm’ın  esaslarını,  şeriat  hükümlerini,  tarikatının  âdâb 

39

  Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Cilt: I, s. 915.



40

  Mustafa Kara, “Hikmet”, DİA, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, ???

41

  Abdurrezzâk el-Kâşânî, Mu’cemüistılâhâti’s-sûfiyye, thk. Abdü’l-’âlŞâhîn, Kahire: Dâru’l-menâr, 



1413/1992, s. 83.

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 169


ve  erkânını  öğretmek  gayesiyle  sade  bir  dille  ve  halk  edebiyatından  alın-

ma şekillerle hece vezninde manzumeler söylüyor, “hikmet” adı verilen bu 

manzumeler, ayrıca dervişleri vasıtasıyla en uzak Türk topluluklarına kadar 

ulaştırılıyordu.”

42

Hikmetleri sade dile sahip olsa, lirizmden uzak bulunsa ve sanat endişesi 



taşımasa

43

 da fikri bakımdan oldukça zengin ve yoğundur, anlamca derindir.



“Islâm şeriatına ve Hz. Peygamber’in sünnetine sık sıkıya bağlı olan Ah-

medYesevî’nin şeriat ile tarikatı kolayca telif etmesi, Yesevîliğin Sünnî Türk-

ler arasında süratle yayılıp yerleşmesinin ve daha sonra ortaya çıkan birçok 

tarikatlara tesir etmesinin başlıca sebebi olmuştur.”

44

“Yesevî’nin şiirlerinde yer alan bu bilgiler hayatına, tahsiline, sülüküne, 



ulaştığı makam ve mertebelere dair bazı açıklamalar getirmesi bakımından 

oldukça değerlidir.”

45

85’inci hikmetinin sonunda,



Yüklə 6,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin