Eylül 2016 İstanbul/Türkiye



Yüklə 6,61 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə31/59
tarix18.01.2017
ölçüsü6,61 Mb.
#5811
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   59

Sarı Saltık

Ahmed Yesevî-Hacı Bektaş-ı Veli ekseninde zikredilen bütün Diyar-ı Rum 

menkıbelerinde  Sarı  Saltuk’tan  bir  bahis  mutlaka  geçmektedir.  Bu  nedenle 

Seyahatname’nin  birçok  bölümünde  Sarı  Saltık’a  dair  rivayetlere  rastlamak 

4

  EVLIYA ÇELEBI, Günümüz Türkçesi ile Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. V,  Hzr. S. Ali 



KAHRAMAN, Istanbul 2010, s. 84-85. Hacı Bektaş-ı  Veli’nin Anadoluya gelişi ve faaliyetleri 

için bakınız; AŞIK PAŞAZADE, Osmanoğulları’nın Tarihi, Hzr. K. YAVUZ- M. A. Yekta SA-

RAÇ, Istanbul 2003, s. 571. 


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 357


mümkündür.  Istanbul esnafından bahsederken Bozacı esnafı kısmında, Ye-

sevî,  Hacı  Bektaş-ı  Veli  ve  Saru  Saltık  ekseninde  Bozacılık  ile  Saru  Saltuk 

arasında ilişki kurulan bir menkıbeyi nakleder.

Bozacı esnafı; Dükkan cümle 300, neferat 1005, ilk defa bozayı bulan Salsal 

Tatar idi. Sonra Malik Eşter, Salsal’ı Akkirman Kalesi’nde ok ile katledip Malik 

Eşter  de  Salsal  yarasından  Kırım’a  gelip  Eskiyurd  adlı  mahalde  öldü.  Kabri 

Yenisalacak’tadır, ama bozacılar; pirimiz Sarı Saltuk Sultan’dır, derler haşa.

Bu zat yüce seyyidlerden bir ulu sultan idi. Bu hakirin atası Türk-i Türkan 

Hoca Ahmed Yesevî hazretlerinin halifesidir ki mübarek isimleri Muhammed 

Buhari’dir ki soylu ve asil temiz soydandır. Ancak Türklerin piri Hoca Ahmed 

Yesevî hazretleri, Hacı Bektaş-ı Veli-i Horasani hazretlerini irşad edip Anado-

lu’ya,  Selçuklulara  gönderdik  de,  Huda’nın  hikmeti,  Anadolu’ya  Osmancık 

asrında gelip Orhan Gazi’yle gaza edip Yeniçeri askerini tertip eyledi. Daha 

sonra  atamız  Türkistan  piri  Muhammed  Hanefi  oğlu  Hoca  Ahmed  Yesevî, 

Hacı Bektaş-ı Veli’ye yardım için Muhammed Buhari’ye, Horasan erenlerin-

den 700 adam verip, “Var imdi Saltuk Muhammed’im Bektaş’ım, seni Rum’a 

gönderiyorum. Leh diyarında sapık inançlı olan Sarı Saltuk’un suretine girip 

o mel’unu ve Dobruca’da bir ejder böceği bu tahta kılıç ile öldürüp Make-

donya, Dobruca ve yedi krallık yerde nam u nişan sahibi ol” diye Muhammed 

Saltuk-ı  Buhari’yi  Hacı  Bektaş’a  gönderdi.  O  da  Saltuk  Muhammed  Buha-

ri’yi Rum’a gönderip Dobruca kafiristanında70 nefer aşıklarıyla seyahat edip 

Keliğra mağaralarında ejderi katledip 40.000 kafir ve Dobruca kralı Pravadi 

Kalesi’nde imana geldiler.

Sonra  Saltuk  Muhammed  Buhari,  kıyafet  değiştirip  Leh  memleketinde 

Sarı  Saltuk  adında  papazı  katleyleyip  papazın  mabedinde  Sarı  Saltuk  adıy-

la  karar  edip  pes-perdeden  Leh  memleketinde  oturan  Lipka  kavmi  Tatarını 

bütün Müslüman edip sonra Saltuk Buhari, Leh diyarından çıkıp ta Daniska 

iskelesi ki Bahr-i Muhit kenarında bir bender büyük şehirdir, o şehri fethe-

dip Lipka Tatarı’ndan 150.000 ümmet-i Muhammed’i orada iskan etti. Sonra 

yine  200.000  Lipka  kavmiyle  çıkıp  Yesevî  ve  Bektaşi  sancağıyla  ta  Moskov 

diyarında (---) şehrine kadar kılıç vurup Moskov diyarında 600.000 Heşdek 

Tatarlarını Islam ile şereflendirdi. Hala Moskov’daH eşdek kavmi ve Leh’te 

Lipka Müslümanlarından çok kavim yoktur.

Saltuk  Muhammed  Buhari,  Allah  yolunda  böyle  bir  mücahit  sultan  idi. 

Bozacılara pir olmak neden düşer. Bozacıların uydurmasıdır. Lakin bu boza-


358  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

cılar Islam ordusunda gayet lazımlı kavimdir, ama şarap gibi damlası haram 

değildir, ancak sarhoşluğu haramdır demişler. “Bütün sarhoş edici şeyler ha-

ramdır.” sözüne dahildir, ancak Müslüman gazilere beden kuvveti ve sıcaklık 

verip açlığı giderir. Çok içeni asla köpek dalamaz, zira çok boza içmekten do-

layı istiska ve nikriz hastalığına tutulan adam koltuk değneğine muhtaçhale 

geldiğinden, daima elinde değnek olur, köpek dalamadığının sebebi odur

5

.

Harap Yeni Sala Kalesi Menzili



Ilk defa Dobruca kralı Pıravadi sahibi Dobra Kral yapısıdır. Sonra Sultan 

Sarı Saltık Bay Maskov memleketindeki Heşdek kavmini ve Leh memleketin-

de butun Lipka kavmini Islam ile şereflendirip ancak Saltık adında bir papazı 

Islama getiremez. Sonunda Sarı Saltık’ı, Seyyid Muhammed Buhari katl edip 

onun esvapların giyip “Ben Saltık’am” deyip nice yıl Leh kafiri diyarında o 

kıyafetiyle seyahat ederek gelip bu Yeni Salacık Kalesi’ni feth edip Lipka kav-

miyle Seyyid Muhammed Buhari yani Sarı Saltık Bay bu kalede Bektaşi kö-

çekleriyle ilk defa burada vatan ederler. Baba şehri içinde yatmaktadır. Büyük 

evliyalar menkıbeleri içinde hemen kırk forma toplanmış menkıbeleri var. Bu 

kaleye onlardan sonra Bulgar, Sırp ve Boğdan yerleşir. Daha sonra 889 [1484] 

tarihinde Sultan Bayezid-i Veli feth edip öyle viran kalmıştır

6



Abdal Musa

Yesevî fukarasındandır. Hacı Bektaş ile Rum’ gelmiş, birçok kerameti gö-

rülmüştür. Şakayık-ı Numaniye ve Tacu’t-Tevarih’e göre Abdal Musa ile Ge-

yikli Baba çağdaştırlar. Bektaşi geleneğinde mevcut on iki posttan on birincisi 



Ayakçı Şah Abdal Musa Postudur. Yine Bektaşi geleneğinde Kaygusuz Sultan’ın 

mürşidi olarak da Abdal Musa gösterilmektedir. Tarihî gerçeklik bakımından 

bu mümkün olmasa da bu gelenekte önemli yerleri bulunan hem Hacı Bektaş 

hem de Kaygusuz ile ilişkilendirilmiş olması Abdal Musa’yı da Bektaşi gele-

nekte önemli bir yere taşımaktadır.

Abdal Musa’nın hayat hikâyesi, Hatun Ana’nın müridi olması dolayısı ile 

hem Hacı Bektaş ile hem de Bursa’da Geyikli Baba ile kesişir. Âşık Paşaza-

de’ye göre Bektaşilerin giydiği elif börkü de Abdal Musa ile ilgilidir. Musa, ye-

niçerinin birinden börkünü ister ve onun verdiği eski börkü kullanır. Bektaşi-

ler arasındaki konumundan dolayı Musa’nın taklit edilmesi ile Bektaşi Börkü 

geleneği doğmuş olur

7



5

  EVLIYA ÇELEBI, age., C. I, 656-657.

6

  EVLIYA ÇELEBI, age., C. V, s. 308.



7

  AŞIK PAŞAZADE, age., s. 299. 



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 359


Bu da Hoca Ahmed Yesevî fukarası idi. Horasan’dan Hacı Bektaş ile Ana-

dolu’ya geldi. Nice yüzlerce kerametleri görülmüştü. Bunlardan biri Geyikli 

Baba’ya kor olmuş ateşi pamuk içine sarıp işaretli hediye gönderir. Geyikli 

Baba da onlara süt gönderir. Işaret odur ki; “Sen ateşle pamuğu barıştırdın ise 

ben de halis süt elde edilen vahşi geyikleri terbiye ettim, at gibi binip ve sütü-

nü yiyip kullanırım” işaretini etti. Hakikaten ikisi de o zamanın gerçek erleri-

dir. Bursa içinde (--) mahallesinde bakımlı bir tekkede yatmaktadır. Bunlar da 

Bursa fethinde bulunmuşlardır

8



Akyazılı Sultan



Bat-ova  sahrasında  muazzam  tekkesi  mevcut  olup  menkıbeleri  meşhur 

bir veli zattır. Belh, Buhara ve Horasan’da acdad-ı izamımızdan Türk-i Türkan 

Hoca Ahmed Yesevî halifelerindendir. Bursa’ya Hacı Bektaş ile birlikte gelmiş 

bade’l-feth izin ile Rum diyarında post sahibi oldu.

Bektaşiler arasında kabul edilen Akyazılı adına Terceman ve Gülbang yazıl-

mıştır.


Batova Sahrası, yani Akyazılı Sultan Türbesi menzili: Karadeniz kenarında 

bulunan lale bahçesi gibi ve yeşilliklerle bezenmiş bir ovadır ki tam 40 gün 

konaklayarak çadırlarımızda zevk u safa ettik ve bütün atlarımız tirfil, yonca 

ve ayrık ile çayırlanıp et ve yağ sahibi oldular ki anlatılmaz. Dört tarafındaki 

kasabalarından pazarcılar gelip bir büyük pazar ordusu olur. Deniz kıyısında 

olan Varna limanı, Balçık Kasabası, Kavarna, Keligra ve Mankalya şehirlerini 

Kazak keferesinden muhafaza ederdik.

Akyazılı Sultan Türbesi

Mübarek isimleri (---) (---) dir. Belh, Buhara ve Horasan’da büyük atamız 

Türk-i Türkan Hoca Ahmed Yesevî halifelerindendir. Hatta. Hacı Bektaş-ı Veli 

Horasan’dan Anadolu’ya yönelerek 70 adet yüce mertebe sahibi erenler ile 

Bektaş-ı Veli Bursa gazasına Orhan Gazi’ye geldiklerinde  Hazret-i Sarı Saltık 

Bayki, mübarek ismi Muhammed Buhari’dir, onlar, Keligra Sultan ve bu Ak-

yazılı Sultan Bursa’ya birlikte gelirler, fetihten sonra adı geçen erenler Rum 

diyarında Bektaş-ı Veli izniyle post sahibi olurlar.



Akyazılı Sultan’ın hikayesi

Hatta bu Akyazılı Sultan Pravadi’de Müslüman olan Dobruca Kralından 

izin  alıp  bu  Batova  Ovası’nda  mekân  tutar.  Bir  gün  kebap  pişirip  yedikten 

sonra kebap şişi olan ağacı yere gömünce Tanrı’nın emriyle bir yeşil kestane 

8

  EVLIYA ÇELEBI, age., C. I, s. 59.



360  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

ağacı meydana gelip o an meyve verir. Aziz hazretleri, “Bu ağaç meyvesi kendi 

makamımız koruğudur. Bunun gölgesi mekânımızdır” diye buyururlar ki tam 

40 sene o yüksek ağacın gölgesinde ibadet eder. Hâlâ o benzersiz ağaç öyle 

güzel bir ağaçtır ki yumurta kadar at kestanesi yetişir. Her kimin atında sancı 

yahut  kızılkurt  olsa  o  at  kestanesinden  ata  yedirseler  Allah’ın  emriyle  şifa 

bulur. Hâlâ Akyazılı Sultan hazretleri bu güzel ağacın gölgesinde, saf kurşun 

ile örtülü, bakımlı yuvarlak bir türbenin içinde gömülüdür. Nurlu sandukası-

nın dört tarafı türlü türlü güzel hatlı Kur’ an-ı Kerimler, gülabdan, buhurdan, 

şamdan ve altın gibi Horasan diyarının işi çerağdanlar ile süslenmiş, mübarek 

başlarının ucunda tuğ, sancak, bayrak, kalem, boru, davul kudüm ve ziller ile 

bezenmiş nur dolu bir kabirdir. Insan içeri girdiğinde vücudunu bir titreme 

sarar. Misk ve ham amber kokusundan bütün ziyaretçilerin dimağları kokula-

nır. Türbedar dedeler gelen giden ziyaretçilere gülsuyu saçıp buhur yakarlar.

Dört  tarafında  olan  pencerelerinin  etrafı  direkli  Irem  Bahçeleri  gibi  gül 

nesterin,  sünbül  ve  yasemin  bağlarıdır  ki  gül-i  gülistanı  içinde  yuvalanmış 

bülbüllerin yanık hoş ötüşleri dinleyen ziyaretçilere yeniden hayat verir. Kı-

sacası, bu gibi türbeleri ve tekkeleri karşılık beklemeden koruyup kollamak 

şanlı Bektaşi fukaralarına mahsustur. Hatta bu hakir o ışık saçan türbeye var-

dığımda biraz sıtma derdiyle rahatsız idim. Hemen ki bu türbeye girip azizin 

ruhu için bir Fatiha-i seb’u’l-mesani okuyunca hatırıma bu beyt düştü:

Beyt:

Humma elemin çektim yok zerrece dermanım

Himmet ediniz bize [de] Akyazılı Sultanım

diye bu beyti terennüm edip kutlu başları tarafındaki duvarın yüzüne celf (iri) 

yazıyla yazmaya cesaret ettim. O an mübarek sandukasının yeşil sof örtüsü-

nün altına girip “Sığındım ey aziz!” deyip girince Tanrı bilir, bu zavallı kula bir 

uyku çökerek uyuyup kalmışım. Bir andan sonra uykudan uyanınca sıkıntılı 

vücudumu ter içinde buldum, ama yeniden hayat bulup vücudum güç kuvvet 

kazandı. Tanrı’ya hamd olsun o dem sıtmadan kurtulup pirin ruhu için bir-

hatm-i şerife başladım. Allah rahmet eylesin.



Akyazılı Sultan menkıbesi

Aziz hazretleri, Orhan Gazi zamanından ta II. Murad -ki Fatih’in babası 

Koca Murad Han’dır ki, iki kere padişah olmuştur, onların- zamanına dek adı 

geçen aziz hayatta kalmıştır. Onlara inanlardan Gazi Mihaloğullarından Ars-

lan Bey, daima azizin hizmetinde yanmış yakılmış aşık köle gibi kulağı halkalı 


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 361


kölesi idi. Merhum aziz hayatında bir tarafa gitmek istese, adı geçen Arslan 

Bey’e binip dağ taş, ova, bağ, bahçe, çöl ve sahra geçerek bazı zaman gazaya 

gidermiş. Arslan Bey’e bazı fukaralar sorarlarmış ki, “Sultanım aziz hazretleri 

sizi eğerleyip bindiğinde bizler yaya olarak size yetişemeziz. Bu ne Tanrı sır-

rıdır?” dediklerinde Arslan Bey de, “Vallahi ben de ona hayranım ki, Cenab-ı 

Bar! bana büyük bir kuvvet verir ki kendimi başka türlü bulurum ve asla yo-

rulmak nedir bilmem” derlermiş. Hala azizin bindiği Arslan Bey’in arkasına 

vurulan insan eğeri takımları ile türbede açıkta durur. Nice bin böyle keşif ve 

kerametlerden sonra Akyazılı Sultan, Sultan II. Murad Han zamanında ahire-

te göç etmiştir. Adı geçen at Arslan Bey, bu aziz zatı adı geçen kestane ağacı 

altında defn edip üzerine o nur dolu türbeyi yapmış, karşısına da bir Bektaşi 

Tekkesi inşa etmiştir ki bu dönüp duran dünyada benzersizdir.



Akyazılı Sultan Tekkesi

Deniz kıyısında Varna şehri ve Balçık iskelesi arasında geniş bir öz içinde 

bir ağaçlık koru kenarında göklere doğru baş çekmiş yedigen şeklinde bir kar-

gir yüksek kuledir ki sanki Istanbul’da Galata Kulesi’dir, ama kurşun örtülü 

sivri külahı göklere baş çekip yüksek tepesindeki alemi mavi bulutlar içinde 

parıldar durur, ama kubbe sivri külahı tamamen ağaçtandır. Asla kargir kub-

be değildir. Usta mühendislerin becerilerini gösterdiği yüksek bir kubbedir 

ki başını eğmiş kubbenin içi nakışlı levha tavandır. Gariplik ondadır ki öyle 

büyük bir kubbenin içinde asla sütun yoktur. Hemen bir geniş boşluk üze-

rinde bir bukalemun nakışlı tavandır. Ta ortasında 300 kandilli ağır çerağdan 

(avize) asılıdır. O da bir demir yüktür. Her gece o kandilleri dervişler yakıp 

kubbe nur iken nurun alfi nur olup her sadık aşıklar marifetle meşgul olup can 

sohbeti  ederler.  Bütün  kara  ve  denizlerin  seyyahları  bu  türbenin  sütunsuz 

ayakta durduğuna parmak ısırıp hayran olurlar. Ta bu derece geniş meydan 

üzerine örtülü kubbedir ki kapıdan ocağa varıncaya kadar fukara meydanı yüz 

ayaktır. Baştan başa beyaz ham mermer ile döşenmiş bir meydandır. Ortada 

bir şadırvandan su akmaktadır. Bütün aşıklar ondan susuzluklarını giderirler. 

Ve bu tekkenin ortasında nice yüz adet insan boyunda sarı pirinçten her bir 

padişahın birer yadigar çerağdanları vardır. Her gece çerağları (şamdanları) 

gelen kurbanların yağından yakıp karanlık geceleri Isra gecesi olup sanki ay-

dınlık gündüz olur. 

Hakir bu kubbe tavanının böyle durmasına hayran kaldım. Sonunda tek-

kenin  şeyhi  Arslan  Dede’nin  izniyle  kubbenin  tavanı  üstüne  çıkıp  seyr  et-


362  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

tim. Allah’ın büyüklüğü, marangoz ustası bu kubbe içine ta alemden tavanın 

yüzüne gelinceye kadar ağaçtan uzun bir direk koyup nice yüz bin ağaçları 

ona kadamış (çivilemiş) ki sanki bir ağaç ormanı olmuş. Insanın aklı almayıp 

nemli gözleri kamaştıran bir güzellik sanatıdır. 

Bu  meydanın  dört  tarafı  demir  pencerelerdir  ki  etrafında  olan  gülistan 

bahçesine  bakmaktadır.  Ve  her  pencerelerin  aralarında  kat  kat  dervişlerin 

dolapları vardır. Bu meydanın fırdolayı çevresinde adak olarak gelen kurban 

postları  döşelidir.  Her  bir  postta  birer  nazar  sahibi  arif-i  billah  aşık-ı  ilim, 

ibadetle ve her biri birer işle meşgullerdir. Bu tekkede becerisi ve sanatı ol-

mayan gönlü yaralı derviş yoktur. Hatta nicesi kara çalıkökünden 500 parçalı 

ve doğrama saplı kaşık, keşkül, çevgan, arka kaşağısı, hançer kabzası ve başka 

türlü türlü şeyler yapıp “(El emeğiyle) kazanan, Allah’ın sevdiği kullardan olur” 

[Hadis-i Şerif] diye her gelen dosta birer hediye verip hırka-baha edinirler, 

ama lokmaları ay ve yıl, sabah akşam, yaşlı ve genç, ateşperest ve Hıristiyan 

ganimetleri bolca dağıtılır ki pir hazretleri zamanından beri ocakları Keyka-

vus  mutfaklarında  sönmeyip  daima  lahşa  (erişte)  yemekleri  bulunur.  Zira 

adaklardan, parsadan ve diğer vakıflardan gelirleri çoktur.

Değirmenleri, koruları, koyunları, eşekleri, sığırları ve tarlaları gayet çok-

tur. Hatta kış günlerinde korularından meşe ağaçlarını kesip arabalar ile ge-

tirerek meydan kapısından içeri araba girip ocağa iki araba odunu dağlar gibi 

yığarlar, sanki Nemrud ateşi olup meydan içi çok sıcak olup bütün derviş-

ler ve konuklar gönül huzuruyla dem ederler. Araba girecek derecede büyük 

meydandır. Kapıları ve pencereleri kış günlerinde keçe perdelidir ki sanki ha-

mamdır. Bu tekkenin dört tarafında bütün Arap ve Acem seyyahlarının birer 

eserleri ve türlü türlü ibret verici yazıları var ki bir kaç sene okunsa ancak 

yeter. Yüz adet dervişlerin çoğu sadık aşıklardır. Her biri birer işle meşgul-

dür. Kimi kayyım, kimi meydancı, kimi türbedar, kimi çavuş, kimi destehancı, 

kimi süpürgeci, kimi ateşçi, kimi misafirhanecidir.

Bu tekkeden başka bir misafirhane daha vardır. Her gece 100-200 misafir 

mevcut olup çul ve torba çıkarttırmadan saygı gösterip hizmet ederler. Ister-

se o misafir üç gün otursun. Üç günden sonra; “Safa geldin imanım!” diye 

pabuçlarını çevirip yol gösterirler, ama elbette her gelene birer kahvaltı ver-

meleri kesindir. Ve bir acaip ve garip mutfağı vardır. Kısacası Rumeli, Arap ve 

Acem’de böyle büyük bir türbe ve tekke görmedim. Meğer Bağdad’da Imam 

Ali ve Imam Hüseyin Türbesi ola. Dünyanın sonuna kadar Tanrı devamlı ede

9

.



9

  EVLIYA ÇELEBI, age., C. III, s. 452-455.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 363


Avşar Baba

Şirvan taraflarında Niyazabad şehrinde türbesi ve ziyaretgahı vardır. Bü-

yük atamız Türk-i Türkan Hoca Ahmed Yesevî hazretlerinin halifelerindendir. 

Yesevî tarikatı, Acem’de makbul olduğundan yüz adet Yesevî fukarası türbe-

sinde ta’at u ibadetle meşgullerdir. Bu tekkenin nimeti gelen geçen yolculara 

bolca dağıtılır ki herkesin ziyaret ettiği yerdir

10

.

Geyikli Baba



Yesevî fukarasından, Azerbaycanın Çeri Hasan sülalesindendir. Azim dağ-

larda vahşi sığırlara suvar olup Orhan Gazi ile sefere gitmiştir. Evini bile vahşi 

gazellere yükletirmiş. Evliya Çelebi bu malumatı vermesine rağmen Tacu’t-

Tevarih ve Şakayık-ı Numaniye gibi kaynaklarda, Onun Baba Ilyas müritlerin-

den ve Hoylu olduğunu bildirenler vardır. Tarihi olaylar Geyikli Baba ile Baba 

Ishak’ı daha çok birbirine yakınlaştırmaktadır. 

Yesevî fukaralarından olup Azerbaycan şehirlerinden Hoy-ı hüsn-huydan-

dır. Büyük dağlarda vahşi sığınlara binerdi. Orhan Gazi ile sefere gidip at tav-

lası gibi bir tavla sığınları var idi. Yüklerini bile vahşi ceylan1ara yükletirdi. 

Bursa’da Iç kale içinde Hünkar Sarayı yakınında uzun bir ağaç dikmiştir. Hala 

göklere boy uzatmış büyük bir ağaçtır. Mübarek kabri Bursa şehri içinde (De-

veciler) mahallesinde büyük bir tekkedir ki Orhan Gazi yapısıdır

11

.

Bütün kaynakların anlattığı Geyikli Babanın öyküsü Abdal Musa ile birlik-



te Orhan Bey devri Bursa çevresinde geçer

12

.



Horoz Dede/Horozi Dede

Horoz  Dede, Unkapanı’ndan sarıldı. Unkapanı’na onun için Horozkapısı 

derler. Kapının dış eşiğinden içeri girerken sol tarafında ta üst eşiği üzerinde 

bir horoz resmi vardır. Onun için Horozlukapı da derler. Horoz Dede, atamız 

Türk-i  Türkan  Hoca  Ahmed  Yesevî    hazretlerinin  dervişlerinden  olup  Hacı 

Bektaş-ı Veli ile Horasan’dan geldi. Yaşlı bir zat olup Fatih ile Istanbul’a ge-

lirken Islam ordusu içinde gece gündüz yirmi dört saatte yirmi dört kere ho-

roz sesi çıkarıp “Kalkın ey gafiller” diye gazileri uyandırdığı için Horoz Dede 

derlermiş. 

Merhum dedemiz Yavuzer, gayet inandığı için bunların şerefiyyetine Un-

kapanı’nın iç yüzünde bir cami yapmıştır ki hala Sağncılar Çarşısı içinde Yavu-

10

  EVLIYA ÇELEBI, age., C. II, s. 337.



11

  EVLIYA ÇELEBI, age., C. II, s. 58-59.

12

  AŞIK  PAŞAZADE,  age.,  s.  105-106;  MECDI  MEHMED  EFENDI,  Hadaik-i  Şakayık,  Hzr. 



Abdulkadir ÖZCAN, Istanbul 1989, s. 32-33.

364  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

zer Camii ve mahallesi derler. Daha sonra Horozi Dede Horozkapısı dibinde 

ölünce merhum dedemiz Unkapanı kapısı dışında cadde üzerinde bir sofada 

gömüp yanında bir abdesthane muslukları yaptı, hala halkın ziyaret yeridir

13

. 



Kıdemli/Kademli Baba Sultan

Filibe yolu üzerinde Adatepe’de metfundur. Hoca Ahmed Yesevî izni ile 

Ruma gelmiş, Fağfur diyarı hakinde Kozak kavmi memluklarından bir çaker-

i efkende arif-i billah merd-i dil agah imiş. Hacı Bektaş Velinin cihaz-ı fakri 

kabul  ederek,  bu  kuh-i  bülendime’men  edinip  bir  seccade-i  talat  olup  yedi 

senede onlardan nice bin canlar izin aldı.

II. Bayezıd, Babadağında Saru Saltık anısına tekke, türbe ve imaret yaptır-

dığında Kademli Babanın hayatta olduğu ve tekkenin ilk şeyhi olduğu anla-

şılmaktadır.

14

 



Pir Dede

Merzifon’dan bahsederken türbe ve menkıbesi hakkında genişçe bilgi ver-

diği Pir-i Dede/ Piri Dede Sultan hakkında özetle şunları anlatır;

Menkıbesi: Fatih Sultan Mehmed’in babası Sultan II. Murad, bu Merzifon 

şehrinde cami, han ve medrese yaptırırken iki yüzlüler ve inkarcılar, Pir Dede 

Sultan’ı Murad Han’ a geçip padişaha, “Pir Dede, kadınlar ile hamama girip 

bazı  kadınlara  kese  ve  sabun  sürerek  türlü  türlü  hizmetler  edip  ‘Bu  senin 

karnındaki erkekdir ve bu senin karnındaki dişicedir. Kızın olsun ismini Ra-

bia ko’ diye bilinmeyen şeylerden dem vurur, böyle kafir, zındık, mülhid ve 

mezhepsiz meczuptur”, diye o kadar iftiralarla şikayet ederler.

Hemen Murad Han kızarak gaza niyetiyle kılıç kuşanup Pir Dede Sultan’ı 

bu hamamda futa kuşanmış görür. Ancak dışarıda şallak-mallak ve uryan ge-

zer meczuplardan bir er kimse imiş.

Murad Han: “Bire mel’un ışık! Sen niçün bu kadar ümmet-i Muhammed’in 

na-mahrem hatunlarıyla hamama girip nice kadınlara kese sürersin” deyince;

“Beyim! Ben yüce dinin çobanının hizmetkarıyım. O hatunlar din ve iman 

damızlığıdır. Onlardan büyük ermişler, büyük ve seçkin bilginler doğar. Ben 

onlara seyislik edip timar etmek için hamama girmek değil, ben böyle kargir 

hamam duvarına girerim.” diye bismillah ile hamamın doğu tarafında olan 

duvara girer.

13

  EVLIYA ÇELEBI, age, C. I, s. 61.



14

  EVLIYA ÇELEBI, age, C. III, s. 477,479.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 365


Hala mübarek arkasının duvara gömülüp tesir ettiği yer açık seçiktir. Sul-

tan Murad:

“Dede!  Ben  seni  şu  kılıç  ile  Resulullah  emri  üzere  katletmeye  geldim” 

deyip Dede’ye kılıç çeker. Dede:

“Murad  Bey!  Din  yolunda  zahir  hizmet  eda  ettin,  amma  bu  işe  memur 

değilsin. Sığala oğlu elinden kafirler Izmir Kalesi’ni aldı. Timurleng alama-

mışken Frenk ile Urum istila edip aldı. Var kurtarıp Izmir fatihi ol ve şu ekme-

ği ye” diye hamamın iki parça beyaz mermerini zeminden koparır, mermeri 

hamur gibi yoğurarak ramazan pidesi gibi iki ekmeği sebüce edip tırnak ile 

tırnaklayıp birini M ur ad Han’ a verir:

“Var Izmir’i feth eyle” der.

Birini Şehzade Mehmed’e verip,

“Ikinci padişahlığında Mehmed Istanbul’u fethedip bu ekmeği Istanbul’ 

da ye” der.

Şehzade Mehmed’e Istanbul’un fethini de müjdeleyince Murad

Han, Dede Pir Sultan’ın ayaklarına yüz sürer, onun ermişliğine inanır ve 

Izmir’i fetheder. 26 seneden sonra Fatih Sultan Mehmed Istanbul’u fetheder.

Babası Murad Han ve Fatih Sultan Mehmed Han, Pir Dede Sultan’ın tek-

kesine 360 parça köy vakfederler ki bu Merzifon şehri de o sultanın vakfıdır. 

Darüssaade ağaları, nazırıdır. Her sene birer mütevellisi gelip vakıf köylerini 

300 atlı ile zaptedip imaretini, gelen giden misafirlere verilecek yiyeceklerini, 

arpasını  ve  üç  yüz  duacı,  müesebbih  ve  mu’arriflerine  muayyen  maaşlarını 

verir. 

Hala  o  adı  geçen  beyaz  mermer  ekmekler,  Pir  Dede  Sultan’ın  arkasıyla 



duvara girdiği nişan yanında açıkça durmaktadır. Bu hamam böyle büyük zi-

yaretgahtır. Bu hamama hasta girse Allah’ın izniyle şifa bulur

15

.

“Horasan’dan, Türk-i Türkan Hoca Ahmed Yesevî izniyle Rum’a gelip Mer-



zifon’un kuzeyinde şehre nazır bir tepeye yerleşir. Gahice hamamlarda yatar, 

meczub-ı Hüda bir arif-i billah kimse idi. Orhan Gazi zamanından ta Fatih 

devrine ermiş yüce bir kişi idi. Pekçok menakıbı olan pirin elan iki yüzden 

fazla dervişi olduğu gibi tekkeye her gece iki yüz adam konar göçer

16

.”

15



  EVLIYA ÇELEBI, age, C. II, s. 476-478.

16

  EVLIYA ÇELEBI, age, C. II, s. 481.



366  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî



Yüklə 6,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin