Eylül 2016 İstanbul/Türkiye


ӘДЕБИЕТТЕР ТІЗІМІ/KAYNAKLAR



Yüklə 6,61 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə34/59
tarix18.01.2017
ölçüsü6,61 Mb.
#5811
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   59

ӘДЕБИЕТТЕР ТІЗІМІ/KAYNAKLAR

Candarbek  Z.Z.,  Yassaui  Koja  Ahmet.  “Yassaui  jolı  jane  kazak  kogamı”.  Gılımi 

zertteu. Almatı,  El-Şejire: 2006. 

Candarbek Z.Z., Maulana Safi ad-din Orun Kalylakidin “Nasab Naması”. Ontüstik 

Kazakstannın VIII-XII g.g. tarihının deregi. Tari.g.k.disser. Türkistan: 2000.

Devlet M.A. Petroglifı na dne Sayanskogo morya. Moskova: 1998. 

Demidov S.M. Sufizm v Turkmenii (evolyutsa i perejitki). Pod.red.N.Bayramsahatova. 

Aşgabat, Ilım: 1978.  



390  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Engin, Akgün. Türki halıktarındagı kurbandık şalu. 3 san, Kazak tarihı. 

Kenjetay D. Koja Ahmet Yassaui dünyetanımı. Türkistan, Turan: 2004.

Kenjetay D. Bügingi dini tirşiliktin dastürli negizderi//Bügingi dintanu maseleleri. 

Galımi konferensya materyaldarı. K.A.Yasaui at. HKTU. Türkistan: 2004. 

Knorozov Yu.V. Mazar Şabun-nami (nekotorıe perejitki domusulmanskih verova-

nii u narodov Horezmskogo oazisa). Sovetskaya etnografya: 1949, 

№2.  

Muhammad, Yusuf Hattar. Ensiklopedya sufizma. Izdatelski dom “Ansar”. Mos-



kova: 2005.

Moşkov  V.A.  Materyalı  dlya  harakteristiki  muzıkalnogo  tvorçestva  inorodtsev 

Voljsko-Kamskogo  kraya.  MelodiiNogayskih  i  Orenburgskih  Tatar.  1  Vvedenya//Iz-

vestya obşestva arheologii, istorii i etnografii pri  imeratorskom Kazaknskom univer-

sitete. Vıpusk 1. Kazan: 1894.   

Potapov L.P. Altayskii şamanizm. Leningrad: 1991. 

Sibgatullina A.T. Sufiiskiye tarikatı sredi tyurkskih narodov//Sbornik tezisov re-

gyonalnoy nauçnoi konferensii “Problemı vzaimodeystvya natsyonalnıh kultur”. As-

trahan: 1995.

Trimingem D. S. Sufiiskye ordenı v Islame. Moskova: Sofya: 2002. 

Valihanov Ç.C. Sobraye soçinenii v 5 tomah. Tom 1. Kaz.sov.ensikl., Almatı: 1984. 

Vaynşteyn S.I. Mir koçevnikov tsentralnoi azii. Moskova: 1991.     

Yassauy Koja Ahmet. Dyuani Hikmet (Danalık kitabı). Almatı: 1993. 

Yaman, Ali. Modernitzasya men diny katınastarga baylanıstı kazirgi tandagı Türki-

yada bektaşilerdegi diny kodifikatsya maseleleri, 83-93 b.//Bügingi dintanu maselele-

ri gılımi konferensya materyaldarı. K.A.Yasaui at. HKTU. Türkistan: 2004.



                                                

Göçebe Toplumun Ahlaki Tekamülünde  

Hoca Ahmet Yesevî ve Yesevîlik

                                                                                

Erol CİHANGİR*

Ahlakın  genel  olarak  dinin  ayrılmaz  bir  rüknü  veya  cüzü  olduğu  genel 

geçer bir hüküm olarak kabul edilirse de diğer yandan ahlak, din ile birlikte 

olabileceği gibi dinden de bağımsız olan/olabilen, insana özgü değerlendirile-

bilecek müstakil bir olgudur. Dolayısıyla her insanın tabiatında bir ahlak duy-

gusu vardır. Bu durum sadece din/dinlerin kendilerine özgü bir ahlak anlayış-

ları, öğretileri olabileceği anlamına gelmediği gibi dinsiz yahut panteist inanç 

mensuplarının ahlaksız oldukları veya olabilecekleri anlamına da gelmez.

Her ne kadar konumuz başlı başına bir “ahlak” meselesi olmasa da he-

men hemen kadim zamanlardan günümüze kadar peygamberlerden dinlere, 

filozoflardan felsefeye, hükemâdan kanunlara kadar insanlığın dikkat konusu 

olmuş olan “ahlak”ın beşeriyet tarihinde özel ve sürekli bir yer işgal etmiş 

olduğu görülür. 

 “Ahlak riayet edilmesi gereken görünmeyen belli müeyyide ve ölçülerden 

ibaret olup, bu müyyidelere uygun olan eylem ve davranışlar ahlaki veya tam 

tersi olduğunda ahlak dışı kabul gördüğü genel geçer bir kuraldır. Bir disiplin 

olarak ele alındığında ahlak, olanı değil, olması gerekeni konu alan normatif 

bir ilim dalıdır. Temel ahlak kuralları evrensel olup her zaman ve her yerde ge-

çerli olmakla beraber, bunlar çeşitli çağlarda, bölgelerde, toplumlarda, kültür 

ve medeniyet çerçevesinde farklı şekillerde yorumlanır ve değişik şekillerde 

tezahür eder”

1

 Sözün gelişi bir toplulukta bir kıymet hükmü ifade eden bir 



davranış ve ifade biçimi, bir başka toplumda herhangi bir şey ifade etmediği 

gibi tam tersi de olabilir. Kültürel antropolojinin mutalarında sıkça rastlaya-

*  Dr., INALCO, Paris.

1

  Süleyman Uludağ, “Ahlâk ve Değişim”, Köprü Derg., S. 75, Istanbul, 2001



392  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

bileceğimiz bu tür örneklerin, toplumsal çözümlemelerde çok önemli bir yeri 

ve ayrı bir konu olduğunu da bildirmeliyiz.

Sempozyumumuza konu olan Hoca Ahmet Yesevî ile onun içinde yaşadığı 

beşeri ve fiziki coğrafya ve toplumsal yapı; Türklerin Islamın kabulüyle yeni 

bir din/medeniyet boyutuna geçmeleri, yeni dinin (Islam) ahlaki kurallarının 

ilavesiyle bozkır toplumunda tabii olarak bir takım derin kırılmalar, eğilip, 

bükülmeler ve toplumsal sarsıntılara yol açmakla, inançlarda olduğu kadar 

toplum hayatının katmanlarında da değişiklik meydana getirir. Bunlar, bozkır 

toplum hayatının o zamana kadar yabancısı olduğu sınıflaşma, sömürü, dinî 

hayatta şeriattan farklı sufi hareketlerle tarikat oluşumlarının doğuşuna ve 

gelişmesine yol açacaktır.

Islamın zuhuruyla önceleri eski Yunan filozoflarının eserlerinin tercüme-

siyle başlayan bir takım tefekkür hareketleri, 8.yy.dan itibaren felsefenin ah-

lakla ilgili bölümü Islam alimleri arasında dikkat çekmeye başlamıştır. Ancak 

dinin/Islamın  vaaz  ettiği  ahlak,  bir  problem  olarak  her  bölge  ve  toplumda 

kendine mahsus şartlar içinde şekillenmeye başlar. Mesela, Kur’an ve sünnete 

dayalı ahlak anlayışı hadislerle beslenerek Arap toplumunda gelişirken devlet 

ve siyaset felsefesi olarak ilim camiasında teorik ahlak, diğer yanda Islamın 

doğuş  merkezinden  uzaklaştıkça  tasavvufî  sufi  bir  ahlak  anlayışı  gelişir  ki, 

bunun en müşahhas hâli göçebe toplumlarda tezahür eder.

Anlaşılacağı üzre, geniş Islam coğrafyasında yaşayan çeşitli kavim ve halk-

ların uzun yüzyıllar boyunca uyageldikleri geleneksel ahlak anlayışı ve tavır, 

başta bu kavim ve halkların Islam öncesi inanç, adet ve kültürleri olmak üzere 

pek çok tarihi sosyal ve kültürel unsurlarla oluşmuş ve buna rağmen Islami 

bir renk de taşımıştır.

2

Bozkırın Göçebe/Çoban Dünyası



3

Ortadoğu mahreçli yeni dinin merkezden böylesine uzak bir mekân olan 

Asya bozkırlarına Islam’ın girişiyle başlayan dönemin en belli başlı vasfı, gö-

2

  A.g.m., a.g.d.



3

  Burada, göçebe/çoban topluma yaptığımız atıflarla ilgili olarak bu topluma-özel olmakla bera-

ber- yapmış olduğumuz atıflarla göçebeliği kutsamak, yüceltmek gibi bir endişemiz olmadığı 

gibi  amacımızın,  bu  toplumu  anlamlandırmak,  bir  başka  ifadeyle  bu  toplumun  ayırt  edici 

vasıflarından günümüz için herhangi bir malzemenin çıkarılıp çıkarılamayacağı üzerine çaba 

harcamak olduğunu bildirmeliyiz. Zira hâlâ varlığını devam ettirme gayretinde olan söz ko-

nusu  göçebe  toplumun  ahlak  anlayışı  modernizm  karşısında  yenilmiş  bile  olsa  bir  şekilde 

toplumsal hafızanın bilinçaltında yaşadığı bir başka gerçektir. 



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 393


çebe toplum hayatında geleneği reddetmeyen fakat geleneğin cevap vermedi-

ği yerde yeni cevaplar bulabilen ve bir başka anlamda geleneği restore eden 

toplumsal şartlara uygun bir ahlak ve nizam öğretisinin tesisidir.  Hoca Ah-

met Yesevî, bu yeni ahlak nizamının bozkır toplumuyla Asya bozkırlarında ilk 

mübeşşirlerinden biri olarak karşımıza çıkar. Pek tabii olarak evrensel ahlakın 

ilkeleri cari olmak kaydıyla, her insan ve insan topluluğunda olduğu gibi boz-

kırın göçebeleri de toplusal mutabakatın sağlanmasından, varlığın idame şartı 

olarak  kendilerine  özgü  müşterek  bir  ahlaki  kurallar  manzumesi  barındırır. 

Ancak bu kurallar ve normların, referansını dinden alan öncesi (Islam’ın ka-

bulü ve sufizm) dikkate alındığında yerleşik toplum veya tarım toplumu karşı-

sında göçebe/çoban toplum yapısı ve değerler sistemiyle karşı karşıya geliriz. 

Halduncu bir bakışla ifadelendirmek gerekirse göçebeler tabii olarak yerle-

şik hayattan uzakta, tabiatla iç içe yaşamaları hasebiyle dış görünüşleri kaba, 

davranışları keskin ve sert olmakla beraber yerleşik/şehirlilere göre daha ah-

laklı kişilerdir.

4

 Sözün gelişi göçebe bir toplum olan eski Türk düşüncesi, bu 



tür  bir  göçebe/çoban  ahlakı  üzerine  şekillenmiş  olup  kadim  çağlardan  iti-

baren « alp » adıyla cesur, yiğit kimseler için kullanılan bu tabirle, bundan 

mülhem, cesareti ile mücadele ruhunun devamını sağlayan debdebe, gösteriş 

ve servete değer vermeyen, yalancılıktan nefret edilen, devletlerarası siyasi 

antlaşmalarda bile sadece söz verilmekle yetinilen ve bu sözün başka toplu-

luklarda yazılı taahhütlerde daha makbul ve muteber tutulması, göçebe/Türk 

ahlakının  çok  şey  kaybetmesine  rağmen  hâlâ  devam  eden  “söz  namustur” 

telâkkisi, ahlaki bir meziyeti olarak ortaya çıkar.

5

 

Hiç şüphesiz iklimin ve coğrafyanın maddi hayat tarzıyla, üretim ilişkile-



rinin insanın hayat biçimini belirlediğini öne sürmekle Haldun, konuyla ilgili 

olduğu kadar, aynı zamanda bir öncü olarak da bize göçebe/çoban

6

  düşünce 



ve ahlak dünyasının kapılarını açar. Haldun’a göre göçebe; “… kendi tabiat 

ve  mizacının  eseri  olmayıp,  hayatta  almış  olduğu  şeyler,  onun  yaradılış  ve 

4

  Ümit Hassan, Ibni Haldun’un Metodu ve Siyaset Teorisi, s, 216 Ankara, 1982



5

  Ibrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s, 276, Istanbul, 1997

6

  Ibni Haldun; toplumsal yapıları göçebe, yerleşik (şehirli) ayrımından sonra, göçebe toplumu 



da kendi içinde; 1- Koyun, keçi, sığır gibi hayvanları besleyenler; Türk, Türkmen, Berberi (Ço-

ban göçebe), 2-Deve besleyenleri; Arap, Kürt, Batı Afrika Berberileri olmak üzere ikiye ayırır 

ki gerçek göçebe ikincilerdir. Göçebe dünyası konusunun otoritelerinden L. Gumilyev ve  A. 

Khazanov’a göre devlet kurma kabiliyetine sahip olanlar “kurucu göçebe”lik ise birinci gruba 

ait çoban göçebelere mahsustur. Bknz, L. Gumilyev, Büyük Bozkır Halkları ve Ruslar, 2011, 

Istanbul ve Anatoly M. Khazanov, Göçebe ve Dış Dünya, 2016, Istanbul



394  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

tabiatı, onun için bir meleke ve alışkanlıklardır. Temel ihtiyaçları, hayatlarını 

sürdürebilecek basit bir barınağa, giyecek ve yiyeceğe dayanır. Bu özelliklerin-

den dolayı, bencil olmayıp, mensup oldukları topluluğun çıkarlarını (kabile) 

kendi çıkarından üstün tutarlar. Kendilerine olan güven, cesur ve birbirlerine 

bağlı fertlerin yetişmesini sağlarlar”

7

 Mesela Mesudî “Altın Bozkırlar” olarak 



tavsif  ettiği  eserinde,  bozkır  göçebe  dünyasının  temel  ihtiyaçlarını  karşıla-

maya yönelik bir pazar yerini şöyle anlatır:  “… üretici pazarda satmak iste-

diği bir malı, bozkırın o bölgenin belirlenen belli bir yerine, üzerine değerini 

işaretledikten sonra bırakıp  gider. Pazar  ihtiyacını karşılayacak olan kimse, 

müsait olduğu bir zamanda pazar yerine gelip, istediği malı alıp, yerine değeri 

olan bedeli/altını bırakıp gider. Alıcı, fiyatı çok bulduğu takdirde malın pahalı 

olduğunu bildiren bir işaret koyduğunda daha sonra gelen mal sahibi, malının 

pahalı bulunup, satılmadığını anlayıp, fiyatı düşürüp tekrar gider. Bu pazarda 

ne satıcı ne alıcı, kimse kimseyi tanımadığı gibi satıcının bıraktığı mala hiçbir 

şekilde zarar, ziyan gelmez”

8

 Bu hâliyle, göçebe/çoban toplum, ferdiyetçi de-



ğil, zımnen amme hukukunun ön planda olduğu, kamucu bir ahlaka sahiptir. 

Arap Akınları Karşısında Bozkır Dünyası

Arap akınlarının Orta Asya içlerine ilerlemesine müteakip, Arap işgal or-

duları içinde gönüllü olarak gelen imamlarla Kerbela vakasından kaçan veya 

sürgün edilen, soylarının Hz. Hüseyin’e dayandığını iddia eden bir takım ka-

çaklar,  tahminen  8.yy.dan  itibaren  Güney  Kazakistan,  Sır  Derya  boylarında 

Savran, Sarıağaş, Keles, Taşkent, Kıdır Koja, Maylı Koja, Madeli Koja, Çim-

kent,  Sayram,  Türkistan  ve  Suzak  bölgelerine  yerleşmeye  başlarlar.

9

  Erken 



dönem yeni bir din sahibi (Islam) olmanın getirdiği olağanüstü pasioner bir 

itkiyle


10

 Arap işgalcilerin kimi zaman gönüllü, kimi zaman katı şeriat kural-

larına dayalı ve cebri Islamlaştırma ameliyesinin tabii olarak bozkırın çoban 

toplumunda  tepki  yaratması  kaçınılmazdır.  Keza  tam  da  aynı  dönemde  bir 

takım panteist inançların (Gök Tengri, Şaman) yanı sıra Çin ve Hindu kökenli 

7

  Ibni Haldun, Mukaddime, C. I, s, 322, Istanbul, 1998



8

   Mesudî, bu tür pazar yerlerinin Asya bozkırlarında, bozkırın göçebe mukimleri olan Türkler, 

Kıpçaklar, Türkmenler arasında geçerli olduğunu, ancak benzeri olarak kısmen Kuzey Afrika 

Berberi kabileler arasında da rastladığını belirtir ki bu durum Ibni Haldun’un çoban/göçebeler 

tasnifine denk gelir, Bknz., Müruc-ez Zehep, Istanbul, 2011  

9

  Hoca Ahmet Yesevi, Jibek Jolı, , s, 199, Baspanası Almatı, 1998



10

   “Pasioner ” kavramı Gumilev’e aittir. Bknz, L. N. Gumilev, Etnojenez: Halkların Şekillenişi, 

Yükseliş ve Düşüşleri, Istanbul, 2004 


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 395


inançlarla, Hristiyan ve Zerdüşt rahiplerin hüküm sürdüğü bozkır göçebeleri 

arasında zaten bir doğu mistisizmi varlığını sürdürmekteydi. Dolayısıyla uç-

suz bucaksız bozkırın hür çobanları için,- o güne kadar inandıkları yalın ve 

yaratıcı Tanrı inancıyla bir o kadar basit ayin veya ibadetler  karşısında Arap 

işgalcilerin vaaz ettiği ağır şeriat kuralları, diğer tarafta hiçte bunlardan aşağı 

kalmayan ve derin tefekkürle, inziva hayatı öngören Budist, Maniheist, Zer-

düşt ve Nasturi öğretileri arasında adeta üçüncü bir itikat yolu olarak Türk 

Islam’ı diyebileceğimiz Yesevî sufizmi ortaya çıkar.

Hoca Ahmet Yesevî, göçebe toplumun yüzyıllardır sahip olduğu ruhi bi-

rikimi  ve  geleneksel  inançları,    kendi  öğretisinde  Gök  Tanrı  inancı  ve  halk 

memoratlarıyla birleştirip içselleştirerek kendi içinde millî geleneklere göre 

uyarlayarak, yeni bir Islami form kazandırır.

11

 Bu aynı zamanda, hemen he-



men bütün Islam coğrafyasında ciddi bir mesele yaratan ilk “selefi” görüş-

ler karşısında geleneksel kiplerden yola çıkarak toplumsal algı ve algılayışlar 

üzerinden girişilen Arap işgalciliği başta olmak üzere, Arap asabiyeciliği ve 

kavrayışına karşı ilk tepkisel/reform teşebbüsüdür.

 Dolayısıyla Yesevî öğretisinin temel metinlerinden olan Divan-ı Hikmet, 

Asya bozkırlarında ve göçebe Türk kabilelerinin Islamlaşmasında Kur’an ya-

hut Hadis kitaplarından daha önemli bir rol üstlenir:  “… Kazak bozkırlarında 

Islam dinini öğretenler bu kitabı esas almış, Kazak toplulukları ve kabilelere 

Islam’ın kuralları, Yesevî dervişler ve şairleri tarafından öğretilmiştir”

12

 Hoca 



Ahmet Yesevî’nin yerli inançları, Islami bir şala büründürerek göçebe toplum 

yapısına uygun hâle getirip/kolaylaştırmasını, Ahmet Yesevî’nin ölümsüzleş-

mesinde ve ona duyulan sevginin Orta Asya göçebe ve yerleşik halklar arasın-

da çok geniş bir yayılma alanda akis bulmasında aramak gerekir. 



İktidar Karşısında Sufizm ve Sosyo-Politik İlişkiler

Asya bozkır coğrafyasında bir evveliyatı olan doğu menşeli mistik hare-

ketler, Islam’ın girişiyle paralel bir gelişme seyreden Islam sufizmi ve tarikat 

cereyanları mistik, ahlaki ve ideolojik hüküm ve kimlikleriyle 9. yy.dan itiba-

ren oluşmaya başlar. Bunların içinde öncü olduğu kadar, kısa ömürlü fakat 

yarattığı tesir ve yayılma alanıyla Yesevî ve Yesevîlik, salt bir dinî hareket ve 

sufi/tarikat  cereyanı  olmanın  ötesine  geçerek  aynı  zamanda  bozkır/göçebe 

11

  Ateist Islam Sözlüğü, “Ahmet İbrahim Yesevi”, Islam Slovar, Moskva, 1988



12

  A. Surapbergenov “İslam Dininin Reatsiyalık Metni” (Islam Dinindeki Zıtlıklar) s, 175,  Kazaks-

tan, Baspanası Almatı, 1979


396  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

toplumunun sosyo-politik ve fikir dünyasının değişiminde önemli bir yer iş-

gal eder. Zira Hoca Ahmet Yesevî ve Yesevîlik üzerine yapılan çalışmaların 

kahir ekseriyetinin bu sufi hareketin Tanrıya ulaşmanın bir yolu olduğu, insan 

psikolojisinin gerekliliği üzerinden hareketle, hatta yer yer bu tür sufi düşün-

cenin orijinini aramak gibi, çoğu fantastik ve bir o kadar da fanatizme uzanan 

başlı başına bir olgu olarak değerlendirme yoluna gidilerek, din bağlamında 

bir iman ve itikat meselesi olarak algılanageldiği hemen herkesçe malumdur.

Hatta konuya eski Türk inancı (Gök Tanrı, Kam) açısından (milliyetçilik) 

bakanların bile açık bir yanılgıya düştükleri görülür. Keza burada mesele, as-

lında Islam dininin Gök Tengri dini ile örtüşmesi veya eski dinin tekâmüle 

uğrayarak Islam’a evrilmesi değildi. Burada mevzu, öncelikle eski dinin (Gök 

Tengri) ve yanlış bir adlandırmayla Şamanizm’in gücünü yitirmesi karşısında 

Islam’ın güçlenmiş olmasıdır.

13

 



Oysa Arap işgalleriyle cebri din değiştirmeler, göçebe ekonomisini oluştu-

ran sürü-mera/otlak ilişkilerinin güzergâhlarını bozan ve Doğulu tüccarların 

levantla  olan  ticaret  arzularıyla,  Arap  yöneticilerle,  yerlerine  tayin  ettikleri 

vasal  idarecilerle  alt-üst  olan  büyük  bozkırda  tabii  olarak  pek  çok  toplum-

sal  hareketliliğe  sebep  olacak,  yeni  toplumsal  çatışmalara,  siyasi  ittifaklara 

ve fikri cereyanlara yol açacaktır. Nitekim Arap işgalcilerin egemenliklerini 

sürdürebilme  yolunda  iktidar,  idareci,  lisan  ve  ülke  adına  ürettikleri  hadis, 

kıssa  ve  menkıbelerle  beslenen toplum, kısa  sürede  yeni  bir  sınıflı  toplum 

yapısının oluşumunu; işanlarla, derebeyler-yöneten/yönetilenler arasında ilk 

sosyo-politik ayrışma ve başkalaşmanın da habercisi olacaktır. 

Islam’ın Orta Asya’ya girip Islamlaşmanın başlamasıyla tabii olarak gele-

neksel inançlara bağlı insanlarla Islam’ı kabul edenler arasında cereyan eden 

mücadelede,  Islam’ı  kabul  ederek  Batıya  yol  bulma  çabası  içinde  olanlarla 

yöneticiler arasında şeri Islam yerini alırken Kırgız bozkırlarında gelişen Ye-

sevî sufizmi, şeri Islam’a karşı “çilecilik”le açık bir tepki olarak ortaya çıkar. 

Bunda şeriata bağlı işanların halkı sömürmesinin payı olmakla beraber halk 

da sufizmin panteist ifadesine sarılarak şeriatın yazılı emirlerine pek itibar 

etmeyen,  muhalif  bir  hareket  olarak  varlığını  sürdürür.

14

  Onların  bu  tavrı, 



temizliğe önem vermeme, derebeylerden, ilahiyatçılardan ve imamlardan nef-

13

  A. Surapbergenov,  A.g.e., s, 171



14

  Mambetaliyev Satıbaldın, Kırgızistanda Bazı Islam Akımlarının Kalıntıları ve Onların Tarihi, 

Mektep, s, 228-229, Frunze, 1969


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 397


ret etme biçiminde ortaya çıkar. Zira onlar emeksiz olarak kazanılan her şeyi 

haram saymaktadırlar.

Nitekim Yesevî, hikmetlerin “Zikir” bölümünde bu durumu şöyle dile ge-

tirir:


Oruç tutup, insanlara gösteriş yapanları,

Namaz kılıp, tesbih elde dolaşanları,

Şeyhim diye başka yola yapı kuranları,

Son deminde imanımdan uzaklaştırdım

15

 

Konuyla ilgili olarak Engels, bozkır göçebe toplum yapısına ilişkin Ortaçağ 



tarikatlarındaki “çilecilik”ten bahsederken; “…bu çileciliğin sert karakterde 

olması,  her  türlü  eğlence  ve  dünya  zevklerinden  vazgeçilmesini  istemesi, 

ayrıca Sparta eşitliği diye adlandırılan hâkim sınıfın ilkelerine karşı hareket 

anlamı taşımasıyla birlikte, diğer yandan alt tabakadaki toplumun harekete 

geçmesi için gerekli olan geçiş aşaması anlamına geldiğine”

16

 vurgu yapar.



Bir  müddet  sonra  kurumsallaşıp  iktidar  konumuna  geçen  otoriter  dere-

beylik yapısı, bu sebeple yayılıp genişlemekte olan sufizmi önlemek için ken-

di çıkarlarına uygun şer’i bir öğreti dikte ederek servet ve ihtişamı metheden, 

ama  aşırı  çileciliğe  de  karşı  çıkan

17

  bir  söylem  geliştirecektir.  Bu  durumda 



iktidarın gücüne karşı duramayan ve ümidini kaybeden insanlar, toplumdan 

uzaklaşarak uzlete çekilmiş,

18

 bağımsız bir hayat süren sufi hareketlere dâhil 



olurlar. 

 Böylesine yatay bir gelişme yolu bulan sufi hareket, bir yandan siyasal 

hayattan kopmakla, ya yalnızlaşıp eriyecek ya da mevcut otorite ile işbirliğine 

giderek toplumsal sömürünün asalak bir parçası hâline gelecektir. Tabiatıyla 

sufi hareket için bu durum, bu hareketin ilk çıkış noktasındaki anlamını yi-

tirmesi demektir. Nitekim Ahmet Yesevî geleneğine bağlı ve olağanüstü bir 

toplumsal tabana sahip olan Yesevî ocağının bir müddet sonra kendisinden 

çıkan kollarının iktidarla anlaşmaları, ocağın sönmüş olması bunun en açık 

örneğidir. 

15

  Hoca Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, (Mısır nüshası) Yayına hazırlayan, M. Mahur Tulum,s, 



137, Istanbul, 2016

16

  K. Marks, F. Engels, Bütün Eserler, C. 7, s, 377-378, Moskva



17

  A.g.y., a.g.e., s, 241

18

  Der. Engin Akgün, Türk Dünyasında Din ve gelenek, s, 242, Istanbul, 2008



398  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

  Yesevî’nin  ölümüyle  (1093-1166),  Gazali’nin  hüküm  sürdüğü  (1058-

1111) yılları arasında Gazali; “…farklı felsefi ve tarikat cereyanları tarafından 

kemirilen Islam’ın zayıfladığından bahisle, dinin yeniden canlandırılması ve 

geçmişteki şanının tekrar geri verilmesinden bahsederken; “her türlü felsefi 

ve tarikat öğretisini yalanlamak, felsefi ve tarikat akımlarının esasını anlayıp, 

kavramak gerek. Yoksa bu iş gözlerimizi kapatarak kitap okumaya benzer”

19

 

diyecektir.



Türk Göçebe Ahlakının Yesevî’de Tezahürü ve Düsturları

Bozkırın göçebe/çoban Türkleri, kendilerine has çoban/göçebe vasıflarıyla 

(yukarıda  Ibni  Haldun’  yapılan  atıflar)  Arap  bedevilerinde  görülen  başıboş 

bir hayat süren, ilkel göçebe toplumundan farklı, bilakis doğal bir nizam ve 

hukuk düşüncesini ahlaki kurallarla biçimlendirmiş “töreli” bir “kanun/yasa” 

toplumudur.

Bunun için uzun yüzyıllar içinde oluşan göçebe geleneği, töresi, Türklerin 

göçebe hayatının zihniyet dünyasını, algı ve kavrayış biçimini, hemen bütün 

zamanlar boyunca etkisini sürdürerek bu algı ve kavrayış formu, göçebe Türk 

ahlak ve anlayışının önemli bir bileşenini teşkil eder.

20

 

Kuvvetle muhtemeldir ki doğal ahlakın evrensel kurallarının insana özgü 



(merhamet, adalet, vicdani sorumluluk, söze sadakat, vefa, affedicilik, şükür, 

emanet, doğruluk, yalan söylememek, vb.) hemen bütün faziletlere en yüksek 

seviyede riayet edildiği toplum yapısı, çoban dünyasının tabiatla olan ilişki-

siyle doğrudan ilgilidir. Zira önünde davar/at sürüleriyle, ancak dağların hat 

oluşturduğu sonsuz ufuklarla, gecelerin derin gökyüzü altında her türlü tabii 

şartlara dayanma gücünün kendine verildiğinden emin bir çoban toplumun 

kendine  olan  özgüvenle,  kimseye  yalan  söyleme  borcu  olamayacağı,  göste-

receği vefa, sadakat, merhamet ve adaletin ancak kendisi gibi içinde yaşadığı 

topluma karşı sorumluluğunu getirecektir.  

Bozkırın göçebe/çoban toplumunun, her ne surette olursa olsun Islam’la 

yeni bir medeniyet dairesine girmesiyle yeni kültürün (din) getirdiği unsurlar 

karşısında doğal olarak yüzyıllardır hâkim olan geleneğin kimi yerde parça-

lanması, kimi yerde tamamen erimesi kaçınılmaz olmakla birlikte eski gele-

nekten de tamamen kopması mümkün değildi. Dolayısıyla ister kesin şeriat 

19

  S. N. Grigoyan. Iz Istorii Filosofii Sredney Azii i Irana, 7-12 vv., s, 220, “Al-Gazali, İzbavliyayuşiy 



ot Zablujdeniya”, Moskva, 1960

20

  Erol Göka, Türk’ün Göçebe Ruhu, s,20, Istanbul,2010



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 399


kurallarına karşı muhalif bir hareket, ister bir uzlaşma zemini olarak kabul 

edilsin, Orta Asya bozkırlarında ortaya çıkan ve kısa sürede olağanüstü bir 

yayılma ve misyon alanı bulan Yesevîlik, Islam’la birlikte göçebe/çoban inanç 

dünyası  üzerinden  kendine  özgü  bir  ahlaki  okuma  üslubu  ve  öğreti  ortaya 

koyar.  Ritüellerden  ziyade,  pratik  hayata  ilişkin  geliştirilen  bu  öğreti,  hiç 

şüphesiz  ahlaki  bir  bozkır  anlayışının  tezahürü  olarak,  zayıfı  korumak  ka-

dar zalimin karşısında olmayı gerektirir. Mesela antik Türk çağlarına ilişkin 

bir değerlendirmede bu, şöyle anlatılır: “ gerek bozkırlarda, gerek vadilerde 

göçebe  konfederasyonun  reisleri  bozkırda  hareketli  ve  savaşçı  komşularına 

haraç ödeyen yerleşik komşularına koruma sağlıyorlardı. Yerleşik halklar, ge-

nellikle öncü aşiret veya boylarla birlikte konfederasyondaki göçebelerin hep-

sini kendilerini korumak için çağırıyorlardı.

21

 Yesevî sufizmine “Hikmetler” 



yönünden bakıldığında o, hâkim ideoloji ve şeriata karşı bir başka tercih yolu 

olmak kadar yetkin, faziletli insan tipi yaratma ve toplumsal bilince ulaşma 

çabası olarak görülür. Zira Yesevî’de ve benzerlerinde görülen bu çaba, göçebe 

toplumda sadece sufi harekelerle sınırlı kalmayıp Yusuf Has Hacip gibi siyaset 

felsefecilerinde  ve  ahlakçılarla,  Farabi  ve  Ibni  Sina  gibi  düşünürlerde  “fazıl 

toplum” arayışlarıyla devam eder. Çoğu değişik zamanlarda derlemelerle bir 

araya  getirilen  ve  bir  o  kadar  da  Hoca  Ahmet  Yesevî’ye  atfedilen  “Divan-ı 

Hikmetler” deki deyişleri doğru olarak kabul ettiğimiz takdirde, Hoca Ahmet 

Yesevî  ile  Yesevîliğin  en  azından  bir  müddet  sonra  farklılaştığını  da  kabul 

etmek zorundayız. Çünkü Yesevî’ye atfedilen “Hikmetler”in önemli bir bö-

lümünde Yesevî, dünyadan elini ayağını tamamen çekmiş bir münzevi olarak 

karşımıza çıkarken bir başka bölümde onu tam da toplumu içten içe kemiren 

iktidar, servet, dinde riya vb. şeylere hücum eden muhalif bir cemiyet adamı 

olarak görürüz. Haklı olarak burada; “hangisi Yesevî veya Yesevî mi, yoksa 

Yesevîlik mi” sorusunu sormak zorunda kalırız. Bunu bir ihtiyat tedbiri ola-

rak tutmak kaydıyla, biz yine de Yesevî’yi göçebe toplumun bir ferdi, tabii bir 

uzvu olarak değerlendirme taraftarıyız. Zira “insanın doğal ve yapılandırılmış 

çevre/mekânla, maddî dünya ve diğer insanlarla olan ilişkilerindeki tercihleri, 

beklentileri, duyguları, değerleri ve inançları tarafından belirlenen mekânın, 

kişi ve toplumun kimlik ve şahsiyetini”

22

 oluşturduğu bir vakıadır. 



21

  Richard  N.  Frye,  Antik  Çağlarda  Türklerin  Yayılmasında  Orta  Asya  Mirası,  s,  85,  Ankara, 

2009

22

  Erol Göka, A.g.e., s, 135, Istanbul, 2010 



400  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Fakat, yine de “Hikmetler”deki çelişkili ifade tarzına rağmen Yesevî’nin 

toplumdan, devletten, zenginlerden, ruhani kurumlardan uzak durulmasına 

yönelik vaaz ettiği öğretileri, netice itibarıyla ister gerçekten kendi nasihat-

leri, isterse kendisinden ayrılan ardıllarının söyledikleri olsun, aynı zamanda 

yeni bir dünya nizamı için tam manasıyla ahlakla mücehhez bir Alpliğin ha-

zırlık safhası olarak kabul etmek gerekir. Yesevî, her ne kadar klasik tarikat 

öğretisinde çileyi, aşkı, Hak’ta yok olmayı” vaaz ederse de netice itibarıyla 

toplumsal çatışmalar, kurumlarla, emir ve umeradan uzak kalmakla (neftsen 

uzaklaşma)  ahlaki  bir  öğretiyi  ve  bu  öğretiye  uygun  bir  insan  tipini  (Alp/

Alperen) gerçekleştirmeye çalışır. Yesevî’nin “Hikmetler”indeki deyişler, bu 

hâliyle aşkın/yetkin bir ahlak ve fazilet anlayışının ifadesi olarak karşımıza çı-

kar. Bu alp/alperen tipi, saf çoban yoldaşlığının Yesevîlik geleneğiyle Anadolu 

ve Balkanlarda fütüvvet kardeşliğine evrildiğini görürüz.

Ahmet Yesevî’nin ve kendi adıyla anılan Yesevî cereyanının Orta Asya boz-

kır coğrafyasında sufizmde açmış olduğu yol, bütün sufi akım ve tarikatlar 

arasında en geniş yayılma imkânı bulmuş tarikatlardan biri olmakla,

23

 ilk çı-


kışından itibaren zaman ve mekânı aşarak, Asya bozkırlarından Orta Avrupa 

steplerine kadar ulaşması onun ne denli güçlü bir öğreti olduğu göstermesi 

açısından oldukça önemlidir.

Hayatı, çoğu efsanelerle örülmüş, söyledikleri ve yazdıkları raviyan-ı ah-

bara dayalı Hoca Ahmet Yesevî’nin açmış olduğu Yesevî yolunun, Mavera’ün 

nehirden Tuna boylarına uzanan ve bozkırın çoban dünyasından değişik adlar 

altında günümüze kadar gelen (Bektaşilik, Bayramilik, Ahilik, Kalenderilik, 

vd.) ve kendine özgü bir “alp” tipi ve “alp-eren” ahlakı çıkarmış olmasının, 

onun  geride  bıraktığı  büyük  miras  olduğu  kanaatindeyim.  Bu  mirasın  gün 

yüzüne çıkarılması için bugün bizi bir araya getiren sempozyum tertip heyeti 

başta olmak üzere bunun için emeği geçen herkese teşekkür eder, saygılarımı 

sunarım. 

23

  Kırgızistan’da  Bazı  Islam  Cereyanlarının  Kalıntıları  ve  Onların  Tarihi,  Perejitki  Nekotorh 



musulmanskih Teçeniy v Kirgizii i ih Istoriya, Mektep, Frunze, 1969

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 401


Yüklə 6,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin