Kaynakça
Akgün, Engin, Türk Dünyasında Din ve Gelenek, Doğu Kütüphanesi yay., Istan-
bul, 2008
Ateist İslam Sözlüğü, “Ahmet İbrahim Yesevî”, Islam Slovar, Moskva, 1988
Frye, Richard N., Antik Çağlarda Türklerin Yayılmasında Orta Asya Mirası, Ar-
kadaş Yay., Ankara, 2009
Grigoyan. S. N., Iz Istorii Filosofii Sredney Azii i Irana, 7-12 vv., s, 220, “Al-Gazali,
İzbavliyayuşiy ot Zablujdeniya”, Moskva, 1960
Göka, Erol, Türk’ün Göçebe Ruhu, Timaş Yay., Istanbul,2010
Gumilyev, L. N., Büyük Bozkır Halkları ve Ruslar, Selenge Yay., Istanbul, 2011
Gumilyev, L. N., Etnojenez: Halkların Şekillenişi, Yükseliş ve Düşüşleri, Selenge
Yay., Istanbul, 2004
Hassan, Ümit, Ibni Haldun’un Metodu ve Siyaset Teorisi, Ankara, 1982
Hoca Ahmet Yesevî, Jibek Jolı, Baspanası Almatı, 1998
Hoca Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet, (Mısır nüshası) Yayına hazırlayan, M. Ma-
hur Tulum, Doğu Kütüphanesi Yay., Istanbul, 2016
İbni Haldun, Mukaddime (C. I-II), Dergah Yay., Istanbul, 1998
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yay., Istanbul, 1997
Khazanov, Anatoly M., Göçebe ve Dış Dünya, Doğu Kütüphanesi Yay., Istanbul,
2016
Kırgızistan’da Bazı İslam Cereyanlarının Kalıntıları ve Onların Tarihi, ( Pere-
jitki Nekotorh musulmanskih Teçeniy v Kirgizii i ih İstoriya), Mektep, Frunze, 1969
Marks, K., F. Engels, Bütün Eserler, C. 7, Moskva
Mesudi, Müruc-ez Zehep, Selenge Yay., Istanbul, 2011
Satıbaldın, Mambetaliyev, Kırgızistanda Bazı Islam Akımlarının Kalıntıları ve
Onların Tarihi, Mektep, Frunze, 1969
Surapbergenov, A., “İslam Dininin Reatsiyalık Metni” (Islam Dinindeki Zıtlıklar),
Kazakstan, Baspanası Almatı, 1979
Uludağ, Süleyman, Köprü Derg., Istanbul, 2011
Ahmet Yesevî’nın Divan-ı Hikmet’ınde Geçen
“Sofra” ile İlgili Metaforların
Kavramsal Metafordan Edebî Metafora Dönüşümü
Fidan UĞUR ÇERİKAN
1
Giriş
Sofra, insanoğlunun henüz yerleşik yaşama geçmediği “avcı ve toplayıcı
dönem”de kendisine çeşitli mistik anlam ve işlevler yüklenen “av paylaşım
törenleri”yle başlamıştır. Bundan dokuz-on bir bin yıl önce gerçekleştiği sa-
nılan “avcılık-toplayıcılık” tan “yerleşik üretim” e geçiş, hem “sofra” hem de
insanlığın diğer kurumları açısından büyük bir devrim niteliğindedir. Bu dö-
nemde ortaya çıkan “sofra”; kabileyi bir araya getiren, onların “biz bilinci” ve
“aidiyet duygusu”nu güçlendiren tam anlamıyla toplumsal bir kuruma dönüş-
müştür.
Antik Çağ-Pagan kaynaklarına bakıldığında “sofra (symposion)”, Yunan
toplumunun en önemli kurumlarından birisi hâline gelmiştir. Yunan toplu-
munda “sofra (symposion)”, salt fizyolojik ihtiyaçların giderildiği basit bir
“akşam yemeği” olmaktan tamamen çıkmış, bunun yerine felsefe, sanat, ede-
biyat gibi entelektüel alanlarda bilgi üretilen bir “bilgi şöleni” ne dönüşmüş-
tür.
Tek tanrı inancının hâkim olduğu semavi dinlere bakıldığında, sofraya çok
özel anlam ve işlevler yüklenmiştir. Nitekim Musevilikteki kuzu ya da keçi
kurban etmeyi de içeren “Hamursuz Bayramı (Pesah)”, Mısır’da kölelikten
kurtarılan antik Israillilerin göçlerini anmak amacıyla Yahudiler arasında gö-
rülen son derece yaygın bir dinsel festivaldir. Dinsel ve mistik bir sofra olan
“Hamursuz Bayramı” Tevrat’ta şöyle ifade edilmiştir: “İlk ayda, ayın on dör-
düncü günü iki akşam arası Tanrı’nın ‘Hamursuz Bayramı’ dır. Aynı ayın on beşinci
1
Doktor (Pamukkale Üniversitesi/Türk Dili ve Edebiyatı-Halk Bilimi); MEB-Araştırmacı.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
403
günü hamursuz ekmeğinin Tanrıya ziyafetidir: Yedi gün boyunca hamursuz ekmeği
yiyeceksin. İlk gün kutsal bir davet alacaksın; bayağı işler yapmayacaksın. Ve yedi gün
Tanrıya ateşte yapılmış, pişirilmiş bir armağan sunacaksın; yedinci gün kutsal davettir;
bayağı işler yapmayacaksın.” (Levililer 23: 5) Hristiyanlıkta da “Missa Ayini”
veya “Rabbin Sofrası” (Efkaristiya) olarak da bilinen Isa’nın çarmıha gerilme-
den önceki gece havarileri ile yediği “Son Akşam Yemeği”ni anmak amacıyla
“Ekmek-Şarap Ayini” bazı kiliselerde haftada bir kez, bazılarında ise yılda
birkaç kez düzenlenen dinsel bir gelenektir. Yeni Ahit’te de, Isa’nın ölümden
sonra “Tanrı’nın Krallığı”nda yaşanacak olan mutluluklara bir hazırlık olarak
“Efkaristiya” kutlanması emredilmiştir. (Matta 26:26–28; Markos 14:22–24;
Luka 22:17–20; ve 1. Korintliler 11:23–25) Islamiyet’te ise “Kurban Bayramı”,
“sofra”nın kurumsallaşmış örneklerinden biridir. “Kurban Bayramı”, zilhicce
ayının onuncu günü başlayıp dört gün süreyle devam eden ve bu süre içinde,
Islam dini gereğince, yoksullara dağıtılmak üzere kurban kesilen dinsel bir
şölendir. Islam dünyasında “Kurban Bayramı”, Hz. Ibrahim’in Hz. Ismail’i,
gördüğü rüya üzerine, Allah için “kurban etmeye” niyetlenmesi (Sâffât Sure-
si-107) ya da Hz. Adem’in çocukları, “Hâbil” ve “Kâbil”in, Allah için çeşitli
kurbanlar adaması (Mâide Suresi-27) ile ilişkilendirilmektedir.
“Av Paylaşım Törenleri”nden “Kurban Bayramı”na kadar hangi kültür ya
da inanç sisteminde olursa olsun, “sofra”, yalnızca fizyolojik ihtiyaçların gi-
derildiği bir yeme içme etkinliği olarak ele alınmamıştır. “Sofra” ve “sofra”yla
ilintili çeşitli kavramlara, “kurban” ve “adak” ile ilişki içinde daima simgesel,
mistik ve dinsel anlamlar yüklenmiştir. Anadolu’da halen görülmekte olan
“Halil Ibrahim Sofrası”, “Zekeriya Sofrası” gibi fenomenler de bu temel dinî
ve mistik geleneğin farklılaşmış kültürel biçimleri olarak düşünülebilir.
Öte yandan, “sofra” kavramı, Türk-Islam dünyasında, Türklerin Islamlaş-
ma sürecinin erken dönemlerinden itibaren daha çok bir edebi metafor olarak
da kullanılmaya başlanmıştır. Bu metaforun ya da metaforların en iyi örnekle-
ri kuşkusuz Ahmet Yesevî’nin Divan’ı Hikmet’indedir.
* “Ahmet Yesevî ve Divanı Hikmet”
Ahmet Yesevî, XI. yy’ın son yarısında Argu ile Oğuz ili sınırı, eski Batı-
Türk ordu şehri Sayram-Ispicâb’da doğmuştur ve 1166 yıllarında da öldüğü
bilinmektedir. Hakanî kültüründe yetişmiş olan Ahmet Yesevî’nin Türk Is-
lam dünyasındaki önemi, hikmetleri aracılığıyla Türkleri Islamiyet’le birlikte
404
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Hakk’ı anlamaya ve ona ulaşmaya çağırmasıdır.
2
Bu yönüyle Ahmet Yesevî,
XI. yy’daki Türk halklarından Müslüman olanların ilk öncülerinden biri sa-
yılmaktadır. Söz konusu bu Türk halklarının yerleşim alanı; bugünkü Kırgı-
zistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan’dır ve kısmen Tacikistan’ın da
dâhil edildiği bölgeden oluşmaktadır.
3
Zeki Velidi Togan’a göre Yesevîliğin
etkili olduğu XI. yy’da özellikle Sır-Derya, Ilek ve Fergana bölgelerinde Türk-
ler, Mandeism ve Mûg dini, Mani dini veya Budizm, Şamanizm vb. dualist
mezheplere sahiptir ve Yesevî’nin bu dinlerin etkisinde kalmış olabileceği de
iddialar arasındadır.
4
Yine çalışmalar ışığında denilebilir ki onun tarihi mis-
yonu; Islam’ı, Iran sufîliğinin süzgecinden geçirerek mistik kültürün içinden
gelen konargöçer Türk boylarının anlayabileceği ve hazmedebileceği bir dille
kaleme almasıdır.
5
Nitekim bu dönemdeki Türk Müslümanlığını, Türklerin
mistik dünya görüşüyle temellenmiş “tasavvuf” anlayışı çizgisinde düşün-
mek gerekmektedir.
Ahmet Yesevî; hikmetlerini yedi yaşından sonraki kendi hayat hikâyesi
etrafında Türk geleneksel şiir kalıplarını kullanarak kaleme almıştır. Bazı
araştırmacılara göre; onun tarzı sufîyanedir ve bu tarzda söylenen şiirlerde
“toyın”ların, “rahipler”in çocuklukta başlayan terbiye usulünün safhaları var-
dır.
6
Yesevî hikmetlerinin genelinde, Tanrı’nın varlığını kabulü, onun anlam-
landırılışı ve O’na ulaşmada geçirilen nefs mücadeleleri, tasavvufî bir anlayış-
la anlatılmıştır. Hikmetlerde “vuslat” kavramının “sofra”yla ifade edilmesi de
dikkat çekicidir. Nitekim “sofra” özelde aileyi; genelde milletleri birleştiren
bütünleştirici bir olgudur. Bu noktada Yesevî’nin “sofra” algısı sıradan bir
kavramken “Divan-ı Hikmet”te, gerçek anlamından “öte” bir anlamda kul-
lanılmıştır. Işte o “öte” anlam, “metafor”a dönüştüğü şekildir. Islamiyet’in
temellerinin oluşturulduğu, korunduğu ve yaşatıldığı yer olma gibi bir sta-
tüye ulaşan “sofra” metaforu, temelde “birleştirici, bütünleştirici” işleviyle
dizelerde kendine yer bulmuştur. Öyle ki Türk geleneğinden doğmuş olan Ye-
sevîlik anlayışı, kendisinden sonra da başka Islamî anlayışların temelini oluş-
turmuş ve günümüze değin de varlığını sürdürmüştür. “Islamiyet, insanlığı
2
Emel Esin, İslamiyet’ten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslam’a Giriş, Istanbul, 1978, s. 177.
3
Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sufîliğine Bakışlar, 1996, Istanbul, s. 31.
4
Esin, age., s. 179.
5
Ocak, age., ss. 31-32.
6
Esin, age., ss. 177-179.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
405
bütünleştirici bir dindir.” kavramsal metaforu da edebî dilde “Islamiyet, Tanrı
yolunda bir sofradır.” ya da Yesevîce bir söyleyişle “ Hakk sofrası yayıldı; onan
pay alınız.” şeklinde edebi bir formda kendini göstermektedir.
* “Metafor”un Sözcük Anlamı ve Kavramsal Karşılığı
Çalışmamızın temel konusu olan Ahmet Yesevî’nin Divan-ı Hikmet’indeki
“sofra” ile ilgili metaforları tespit etmeden önce, kısaca “metafor” kavramı-
nın ne olduğunu açıklamak gerekmektedir. Türkçe’de “Metafora”, Fransızca
“Metaphore (meta+phoros=metafora), Grekçe metapherein” sözcüğünden
türeyerek “metaphor” olan sözcük Latince’ye de “metaphora” olarak geçmiş-
tir. Sözcüğün anlamı “aktarma, transfer”dir.
7
Bir başka Fransızca sözlükte
de “metaphore”; “söz sanatından istiare”, mecaz, eğretileme” olarak ifade
edilmiş ve “La lumiere de I’esprit Brûler le deesir” örneklerindeki mecaz
kullanımı karşıladığına işaret edilmiştir.
8
TDK sözlüğündeki “metafor” da
yine “istiare” olarak karşılık bulmuştur.
9
Bilindiği üzere “İstiare” “Bir şeyi
anlatmak için ona benzetilen başka bir şeyin adını eğreti olarak kullanma,
eğretileme”dir.
10
Denilebilir ki “metafor”, bir şeyi başka şey ile benzetmeye,
kıyaslamaya, anlatmaya yarayan mecazdır. Bilinmeyen şeylerin öğretilmesi
için bir teknik, öğrenilen bilgilerin akılda tutulması ve hatırlanması konusun-
da geçerliliği kanıtlanmış bir araçtır. Ayrıca, özellikle soyut düşüncede çok
güçlü öğrenme ve öğretme aracıdır.
Bilgi üreten bir mekanizma olarak kabul edilen “metafor”, edebiyatçılar
kadar Antik-Ilkçağ-Türk Islam ve hatta Yeniçağ filozoflarınca da kullanılmış-
tır. Felsefeciler “metafor”u, zor olan felsefe problemlerini kolaylaştırmak
amacıyla kullanırken edebiyatçılar, şairin kavram dizininin bir göstergesi ola-
rak üslup güzelliği maksadıyla kullanmışlardır.
11
Lakoff ve Johnson’un 1980 yılında yayınladıkları “Metaphors We with Live
by” isimli eserde “metafor” çalışmaları arasında çok önemli bir yere sahiptir.
Öyle ki bu eserde “Çağdaş Metafor Teorisi” olarak anılan teori; günümüzde
metafor kavramını, disiplinlinler arası uygulamalarla biliş/zihin (cognition)
ve bildirişim (communication) çalışmalarının merkezine yerleştirmiştir. Bu
7
The Barnhart Concıse Dıctıonary of Etymology, “metaphore” maddesi, (ed. Robert K.
Barnhart), Newyork, 1988, s. 437.
8
Grand Dıctıonnaıre Françaıs, “metaphore” maddesi, Istanbul, 1990, s. 659.
9
TDK Türkçe Sözlük, “sofra” maddesi, Ankara, 2009, s. 1380.
10
TDK, Türkçe Sözlük, “istiare” maddesi, s. 988
11
Nihat Keklik, “Felsefe Bakımından Metafor”, Istanbul, 1984, S.25, s. 17.
406
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
“Çağdaş Metafor Teorisi” ne göre; “metafor” sadece dilde değil; düşünme-
de ve eylemde kullandığımız kavramsal sistemimizin metaforik doğası olarak
vardır. Aynı zamanda sistemdeki bir düşünce malzemesi, insan kavrayışının
bir şekli olarak söz öbekleriyle ifade yolu bulan bir ‘düşünce figürü’ ne dönü-
şür. Lakoff ve Johnson “kavramsal metafor” (metaforik kavram, bilişsel me-
tafor) ile “dilsel” metaforu (metaforik ifade) birbirinden ayırmıştır. Üçüncü
tür bir metafor olarak da kavramların birbiriyle mekânsal olarak ilişki içinde
olduğu “imaj tasarımı”nı ifade ettikleri yön metaforunu eklemişlerdir.
12
Konumuzla ilgili olarak Yesevî’nin “Hakk sofrası yayıldı, ondan pay alınız.”
cümlesindeki “Hakk sofrası” bir kavramsal metafordur ve Yesevî, insanın Al-
lah’a ulaşmadaki dünyevî aşamalarını “sofra” ile kavramlaştırmıştır. Lakoff ve
Johnson’a göre; “kavramsal metaforlar”, “dilsel meteforlar”ın altında bulun-
maktadır. Yine onlara göre; “dilsel metaforlar”, soyut fikirleri hayata geçiren
dildeki ifadelerdir.
13
Örneğin “Hakk sofrası yayıldı, ondan pay alınız.” cümlesin-
deki “sofranın yayılması” ve “ondan pay almak” ifadeleri, “sofra” kavramsal
metaforunun “inanç”la açıklanabilecek dilsel bir örneğidir. Bu nedenle dilsel
metaforlar, varlıksal metaforların temellerinden şekillenir. Bir başka söylemle,
dildeki metaforik ifadeler, metaforik kavramların dile yansımalarıdır. Örneğin
“Allah’a ulaşmada gerekli olan nefis terbiyesi” ve “Bu terbiye aşamasında yapılması
gerekenler” soyut bir kavramken “Hakk sofrası, sofranın yayılması ve sofradan pay
almak” sözcükleriyle ifade edilmiştir. Bu şekliyle de “sofra” kavramsal meta-
forunun içinde Tanrı’nın maddî bir varlıkla ifade edilişi gerçeği yatmaktadır.
Diğer bir söylemle “sofra”, “Allah’a giden yol; tasavvuf sofrasından geçmek-
tedir.” ya da “Hakk yolunda nefsini dünyalıklardan uzak tutarak kişi, Hakk’a
kurban olmalıdır.” kavramsal anlamı karşılamaktadır. “Hakk sofrası yayıldı.”
ifadesindeki “sofranın yayılması” da yatay yöndeki bir imaj tasarımıdır ki yön
metaforuna örnek olmaktadır.
* “Tasavvuf’ta Sofra”
Islamiyet’ten sonra ortaya çıkan “tasavvuf”; genel bir tanımlamayla; tek
yaratıcı olan Tanrı’nın niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliği (vahdet-i
vücut) anlayışıyla açıklayan dinî-felsefi bir sistemdir.
14
Tasavvuf’ta temel dü-
şünce, nefis terbiyesi ve Tanrı’ya vasıl olmak için onun iradesine tam teslim
12
George Lakoff &Mark Johnsen, Metaphors We with Live by, London, 2003.
13
Soner Akşehirli, “Çağdaş Metafor Denemesi”, 2007.
14
Erman Artun, Dini Tasavvufi Halk Edebiyatı, Istanbul, 2008, s. 39.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
407
olmaktır. Allah’la kul arasındaki ilişkide tasavvuf yolu, nefsin terbiye yeridir;
edebî bir dille de “tasavvuf sofrası” dır.
15
Sufîler, Tanrı’ya ulaşmanın yolunu dünyevî hazlardan uzaklaşmakla müm-
kün olduğunu düşünürler.
16
Bu nedenle de “Bir lokma, bir hırka” tabirini sıkça
kullanmışlardır. “Sofrada yenen her bir parça” için kullanılan bu söz; tasavvuf
ehlinin sabrının ve kanaatkârlığının sembolik bir ifadesidir.
17
Toplumsal gerçeklerden söz ederken kullandığımız çeşitli kavramlar, nes-
neler, faktörler veya olaylar birer tarihsel üründür.
18
Bir tarihsel ürün olan
“sofra”; aynı zamanda toplumların hem kavramsal hem de dilsel bir ürünü-
dür. “Masa, sini vb. şeylerin yemek yeme üzere hazırlanmış durumu”, “yemek yedirme
ve yeme”, “birlikte yemek yiyenlerin tümü”, genellikle tekerlek biçiminde üzerin-
de yemek yenebilen ayaklı hamur tahtası” gibi çeşitli anlamları karşılayan
“sofra”
19;
tasavvufî olarak “sufra”yla ifade edilmektedir. “Sufra” simgesel ola-
rak “bilgiyle, bilimle yıkanma yeri” anlamında “kulaktan beslenme mekânı” ya da
“eğitim mekânı” ya da “derslik” anlamındadır.
20
Türk kültüründe “sofra olmak”,
“ lokma yemeğe başlamak” anlamındadır ki tasavvuf kültürünün yansıtıldığı bir
deyimdir. “Lokma”; dünyalık değildir; nitekim “dünya” malıyla mülküyle in-
sanları kendisine kul ettiği için yerilen ve ahiretin tarlası olan bir yer olmaz.
21
Bu nedenle dünyaya kul olmamak gerekir ve ahirete giden yoldaki eğitim ya
da sohbet yeri olan “sofra”da nefsin eğitilmesi gerekir. Bu bakış açısına göre
de “yemek” ve “yemeğin sunulduğu sofra” kutsal bir olgu olmaktadır.
Divan-ı Hikmet’te “Sofra” Metaforu ve “Sofra” ile İlgili Diğer Meta-
forlar
Ahmet Yesevî’nin hem divan şiiri, hem de halk şiirinin şekillerinden fay-
dalandığı ve tasavvufî bakış açısına göre kaleme aldığı hikmetlerinin içeriğin-
de “sofra”; kavramsal olarak Allah’ın birliği, varlığın hakikati, nefis terbiyesi,
ilahî aşk ve tefekkür gibi konularla iç içe kullanılmıştır. Bu birlikteliğin sebe-
bi, Tanrı-mürid ve tarikat üyeleri arasındaki ilişkinin temelinin aynı sofrada
rızkı paylaşıyor olmasıdır. Divan-ı Hikmet’in doksan dördüncü hikmetinde
15
Mehmet Necmettin Bardakçı, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasawuf, Istanbul, 2005, s.17.
16
Abdülbaki Gölpınarlı, Tasavvuf, Istanbul, 2012, s. 9.
17
Gölpınarlı, age, 2012, s. 212.
18
S. Philip Gorskı, Bourdıeu ve Tarihsel Analiz, (çev. Özlem Akkaya), Ankara, 2015, s. 7.
19
TDK Türkçe Sözlük, “sofra” maddesi, s. 1783.
20
Esat Korkmaz, “sofra” maddesi, Simgeler Sözlüğü, Istanbul, 2010, s. 1085.
21
Gölpınarlı, Tasavvuf’tan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, Istanbul, 2004, ss. 99-100.
408
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
geçen “Hû halkası yayıldı, ey dervişler, geliniz/ Hakk sofrası yayıldı, on-
dan pay alınız.” (Divan-ı Hikmet, 2016:200) dizelerindeki “sofra”dan kasıt
“Hakk sofrası”dır.” Bu sofra, Hakk yolunda toplanmış bireylerin ya da der-
vişlerin “toplumsal bütünleşme”si ya da “grup üyelerinin grubun amaçları
doğrultusunda rollerini karşılıklı bağımlılık içinde oynamaları” olarak düşü-
nülmelidir.
22
Nitekim tasavvuftaki “Hakk sofrası”; sufî, veli, ermiş ya da tak-
va sahibi dindarların ilahî aşka ulaşmak için müritlerini bu yola davetleri ve
onları sohbetlerle eğitme aşamasıdır. “Hû” halkası da “Tanrı yolu” dur.
Hikmet’teki “Hakk sofrası” ifadesi, Ahmet Yesevî’yle ilgili bir sofra men-
kıbesini de hatıra getirmektedir. Yesi şehrindeki Karacuk Dağı’nın kaldırılma-
sıyla ilgili “sofra” temalı menkıbe şöyledir: “Babasının Aktürbet’ indeki dürülüp
bağlanmış sofrayı açmağa muvaffak olduktan sonra genç Ahmed, Yesi’de Karacuk
Dağı’nı dualarıyla ortadan kaldırmak için toplanmış olan erenlerin arasına girer. Tanrı
bereketiyle sofradaki eskiden kalma ekmek kırıntıları çoğalır; Yesi’ye toplanmış dokuz
bin kişi bu yemekleri yiyip doyarlar.” Menkıbeden de anlaşılan bu bereketli sofra,
“Yesevî’nin sofrası” dır.
23
Yesevî’nin dizelerinde geçen “Hakk sofrası yayıldı.”
ifadesi de Yesevî’ nin başlattığı “Hakk yolu” ndaki birlik ve beraberliğin Türk-
Islam coğrafyasında etkili olduğunun bir göstergesidir.
“Divan-ı Hikmet”in elli sekizinci hikmetteki “Zâkirleri toplanıp dizil-
diğinde/ Zikir ve semâdan meclis kurulduğunda”
24
ve Divan-ı Hikmet’in
seksen ikinci hikmetteki “Kul Hoca Ahmed, kul olsan, ağlayıp yürü/ Mu-
habbetin meclisine kendini vur”
25
dizelerinde geçen “muhabbet meclisi”,
tasavvufta “meyhane”yi karşılamaktadır. “Meclis” de “meyhane” de somut
anlamından öte, Tanrı’ya ulaşmada aracı olan bir mekândır ve şeyh-mürit iliş-
kisi sonucunda ulaşılacak olan hâl ilminin merkezi ya da sofrasıdır. Bu nok-
tada, dile getirilen uzlaşımın kaynağının ne olduğu sorusu sorulmalıdır. Bir
başka ifadeyle “Tanrı” ile “sofra” arasında kurulan bu uzlaşımın altında yatan
nedenin ne olduğu tartışılmalıdır. Öyle ki Divan-ı Hikmet’teki “sofra” ile ilgili
diğer dizelerde de bu sorunun cevabını bulmak mümkündür.
Divan-ı Hikmet’in üçüncü hikmetteki “On dördünde toprak-sıfat bul-
dum, muna!/ Andın songra, kanat kakıp uçtum, muna!”dizelerinden Ye-
sevî’nin bir garip gibi yaşadığı, fakirlere hizmet ettiği, gördüğü terbiye sonucu,
22
Özer Ozankaya, Temel Toplumbilimleri Sözlüğü, Ankara, 1984, s. 120.
23
Müjgan Cunbur, Anadolu’nun Bütünleşmesinde Ahmet Yesevi’nin Yeri, Ankara, 1997, ss. 40-41.
24
Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, (haz. Hayati Bice), Ankara, 2016, s. 148.
25
A. Yesevi, age., s.184.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
409
on dört yaşında dünyanın sırrını çözmüş olarak toprak gibi alçak gönüllülük
mertebesine ulaştığı anlaşılmaktadır. Alçak gönüllükten kasıt; nefsin dünyevî
duygu ve düşüncelerden arındırılmasıdır. Bu arındırılma da kavramsal bir me-
tafor olan “sofra”da ya da “meclis”te gerçekleşmektedir.
Çalışmada, Divan-ı Hikmet’teki “sofra” metaforu ve “sofra” ile ilgili diğer
metaforlar, gösterge anlamlarından yola çıkılarak “yenilen ve içilen”; “tatlı ve
zehir”; “meyve” olarak gruplandırılmıştır. Ayrıca bu metaforlar; “azık”, “yi-
yecek-yemek, açlık-tokluk, yeme-içme, lezzet, lokma”, “su-susuzluk”, “mey-
hane, sakî, kadeh, şarap kadehi ve içki, mey, şarap”, “bal-şerbet”, “zehir- zak-
kum zehri”, “hurma-haşhaş tanesi” şeklinde detaylı olarak incelenmiştir.
*Azık
Divan-ı Hikmet’in yüz on birinci hikmetteki “Yola adım atsan dostlar,
azık alıp/ Ecel gelse, azık gelmez, sakal yolup/ Bu dünyanın mallarını
Dostları ilə paylaş: |