Eylül 2016 İstanbul/Türkiye


Ahmed Yesevî ve Müntesiblerinin Dünyanın Şekillenmesindeki Rol-



Yüklə 6,61 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə46/59
tarix18.01.2017
ölçüsü6,61 Mb.
#5811
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   59

Ahmed Yesevî ve Müntesiblerinin Dünyanın Şekillenmesindeki Rol-

leri

Batıda Haçlı seferleri, doğuda Moğol istilası sürerken, XII. asırdan itibaren 

teşkilatlanmış olarak büyük Islami kitleler üzerinde etkisini daha da arttıran 

11

  Osman  Türer,  Türk  Dünyasında  Islâm’ın  Yerleşmesi  ve  Muhafazasında  Sûfi  Tarîkatlar  ve 



Yesevî’nin Rolü, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, 

Erciyes Üniversitesi Yay., Kayseri, 1993, s. 361-364.

12

  A.g.e, Haz. Kemal Eraslan, s.45.



526  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

tasavvufi hareket, tebliğ ve irşat göreviyle Islam’ın öğrenilmesini ve yayılma-

sını sağlarken aynı zamanda vatan müdafaasını da üstlenmiştir.

Iran, Horasan, Hint Yarımadası, Orta Asya, Kafkaslar, Anadolu, Balkanlar, 

Kuzey Afrika, sonraki devirlerde Uzak Doğu ülkeleri, Güney ve Batı Afrika, 

Avrupa ülkeleri ve Amerika’da görülen Islami yayılış hareketlerinin arkasın-

da, doğrudan gönüllere hitap eden bu gönül erlerinin, sufi tarikatların, Islami 

tasavvufun yer aldığını görürüz. 

Türkler;  “Allah’ın,  kendilerini  dünyayı  adaletle  yönetmek  için  yarattığı” 

inancına hâkim iseler de, Islami dönemde bu anlayış Kur’an ve sünnet ölçüsü 

içerisinde “i’lâ-yı kelimetullâh” davasına, “Allah’ı, Peygamberi Hz. Muham-

med (S.AV.)’i ve Islam’ı tanıtma ve yayma” idealine dönüşmüştür.

Yapılan seferlerin ve fetih hareketlerinin yönü de, “Peygamberin (S.A.V.) 

ve O’nun yolunda yürüyenlerin müjdeleri, işaretleri” dikkate alınarak şekil-

lenmiş ve buna göre dünya, yeni düzenine kavuşmaya başlamıştır.

Batıyı işaret eden ve Türklerin Anadolu merkezli Avrupa, Asya, Afrika coğ-

rafyalarını içine alan büyük cihan devletlerini kurmalarında tetikleyici rol oy-

nayan hadise ise Istanbul’un fethedileceği hakkındaki hadis-i şerif olmuştur. 

Bu  hadis-i  şerif,  Selçuklu  ve  Osmanlı  Devletlerinin  kuruluşunun  ve  hâkim 

olduğu coğrafyanın temel kaynağı olarak görülebilir.

 « ُشْيَجْلا   َكِلَذ   ُشْيَجْلا َمْعِنَل َو  ،اَهُريِمَأ  ُريِمَ ْلا  َمْعِنَلـَف ُةَّيِنيِطْنَط ْسُقْلا  َّنَحَتْفـُتَل »

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, 

o ordu ne güzel ordudur.”

Bu hadis-i şerif, Türklerin yönünü batıya, Istanbul’a doğru çevirmiştir. Bu 

hareket aynı zamanda Istanbul’a kadar olan bütün toprakların ve Istanbul’un 

güvenliği için Avrupa’nın fethini de gündeme getirmiştir.

Islam öncesi dönemde de defalarca muhasara altına alınan Istanbul, fethi 

müjdeleyen hadis-i şeriften sonra Islam fetih hareketlerine sahne olmuştur. 

Yapılan ilk muhasara, Muaviye döneminde (49/669) ve Yezid komutasında 

gerçekleştirilmiştir. Bu orduda sahabeden Ibn Abbas, Ibn Ömer, Ibnu’z-Zu-

beyr, Ebû Eyyûb el-Ensârî de bulunmaktaydı. 

Bu muhasarada Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) ve birçok sahabî şehit düşmüş-

tür.  Ebû  Eyyûb  el-Ensârî,  bir  hadis-i  şerife  istinaden,  isteği  üzere  düşman 

arazisinde  ilerlenebilen  en  son  noktaya,  bugün  türbesinin  bulunduğu  yere 

defnolunmuştur. 


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 527


Istanbul’un fethi müjdesine muhatap olabilmek için, Emeviler ve Abba-

siler döneminde yapılan Istanbul muhasaralarına, Osmanlılar döneminde de 

devam edilmiştir

13



Ahmed Yesevî ve onun yolundan giden, sultanlara hocalık yapan öğrenci-

lerinin de “bu fethin Türkler tarafından gerçekleştirileceği” yolunda müjdeler 

vermesi, bu yoldaki engelleri aşma mücadelesini yoğunlaştırmış ve Peygam-

berin övdüğü bir millet olabilme hedefinde çalışmalara hız verilmiştir. 

Ahmed Yesevî halkasından olan Hacı Bayram Veli’nin, Sultan II. Murad’a, 

“Istanbul’u oğlu Mehmed’in fethedeceğini” bildirdiği yaygın rivayettir. Hacı 

Bayram Veli, geleceğin Fatih’inin eğitimine, talebesi Ak Şemseddin’i görev-

lendirmiştir. Ak Şemseddin de, Şehzade Mehmed’i ruh ve fikir bakımından 

Istanbul’u fethedecek fatih olarak yetiştirmiş ve Istanbul’un fethine yönlen-

dirmiştir.

1453’te Istanbul’un fethi hadisindeki “övülen komutan ve asker” olabil-

mek ümidiyle çıkılan seferde, Sultan II. Mehmed tarafından Istanbul fethedil-

miştir. Bu fethe Ak Şemseddin, Molla Güranî, Molla Fenarî, Şeyh Sinan gibi 

şeyh ve âlimler manevi destek vermişlerdir.

Burada, Istanbul’un fethinin manevi temellerini Peygamberimizden sonra 

Ahmed Yesevî’de aramak gerekir. Istanbul’un fethi için Osmanlı Devleti’nin 

kurulmasını,  Osmanlı  Devleti’nin  kurulması  için  Selçuklu’daki  zafiyet  ve 

Moğolların Anadolu’da estirdiği kasırga ile batıya doğru yönelen Oğuz göçle-

rini, dalga dalga Yörük aşiretlerini, fetihleri, Türkleştirme, Islamlaştırma ile 

vatan tutulan toprakları görmek gerekir.

Başlangıçta Yesevîlik ile harekete geçen, içinden Kübrevîlik, Nakşibendî-

lik, Bektaşîlik ve diğer birçok tarikatı çıkaran tasavvufi hareket, Türk dünyası-

nın her tarafında Islam’ın yayılmasını, gönüllere çıkmamacasına nakşedilme-

sini sağlarken dünya tarihini de yeniden değiştirerek şekillendirmiştir.

Türkler, Islam ile tanıştıkları IX. asırdan itibaren sufi dervişlerle de kar-

şılaşmışlardır. Ahmed Yesevî ve dervişlerinin Türk kitleler üzerindeki etkisi, 

Türk milletinin hayatına yön verecek kadar yüksek seviyede olmuştur. 

Bütün  Türk  unsurlar  arasında  Islam’ın  yayılması  ve  kök  salması,  duy-

gu dünyaları derin olan Türk insanının sufi anlayışa daha yatkın olması ve 

Ahmed Yesevî’nin tebliğ ve irşad metodunun ruh dünyalarını ve hayatlarını 

13

  M.  Tayyib  Gökbilgin,  Istanbul,  Islâm  Ansiklopedisi,  Milli  Eğitim  Bakanlığı  yay.  Eskişehir, 



1997, c. 5/2, s. 1173-1185.

528  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

kucaklamasıyla, her şart altında Islam’ı Kur’an ve sünnet ölçüsünde tavizsiz 

yaşamaları neticesinde Türk-Islam medeniyeti meydana gelmiştir.

Ahmed Yesevî, hikmetlerinde Islami değerleri millî değerler ile mecz et-

miştir. Millî değerler, Islami değerlerin bir parçası hâline gelmiştir. Millî de-

ğerler, Islami değerlerle uyumlu hâle getirilerek millî Islami ayrımına lüzum 

kalmadan “Türk Değeri” olarak hayatın yaşanan parçası olmuştur.

Ahmed Yesevî’nin anlayışıyla; yaklaşık bin  yıldan beri  her  türlü ifrat ve 

tefritden, aşırılıklardan, sapık fikir, inanç ve anlayışlardan uzak olan, Kur’an 

ve sünnet ölçüsü içerisinde, aklı esas alarak hareket eden, dünyayı terk etme 

yerine hâkim olmayı ve yön vermeyi, tembellik ve miskinlik yerine çalışmayı 

ve başarmayı esas alan bir Islam anlayışına sahip olan Türk milleti, dünyanın 

birçok yerinde asırlık esarete ve her türlü asimilasyona karşı Müslümanlığını 

ve Türklüğünü kaybetmemiş, aksine millî ve manevi değerlerine sahip çık-

mıştır.


Netice

Tarih  göstermiştir  ki;  dünyadaki  din  ve  inançlar  arasında,  Türk  ırkını 

“Türk” olarak koruyan, onun millî özelliklerini yok etmeyen, aksine daha di-

namik ve dünya çapında etkin bir unsur hâline getiren Islam dinidir.

Orta Asya Türk coğrafyasında olduğu gibi dünyanın her yerinde Balkan-

larda, adalarda, Orta Doğu’da, Asya’da, Avrupa’da yaşanan, tarihin farklı dö-

nemlerinde  büyük  zulümlere,  dinî  ve  millî  büyük  asimilasyonlara  ve  asırlık 

esaretlere uğramasına rağmen, Türklerin millî ve Islami kimliğinden koparı-

lamamasının temelindeki esas sebep; mutasavvıfların bu coğrafyadaki sürekli 

irşat faaliyetleri ve tasavvufi bir Islam anlayışının hayatlarına hâkim olmasıdır.

Ilmî ve tarihî bir hakikat olarak ifade etmek gerekir ki Islam dini, her türlü 

baskı, zulüm, esaret ve asimilasyona rağmen dünya üzerinde Türk varlığını, 

kendi öz millî kimliğinde “Türk” olarak koruyan tek din olmuştur.

Bu Moğol kasırgasında da Sovyet istilâsında, Rus esaretinde ve diğerlerin-

de de dünyanın her yerinde aynı olmuştur.

Türkler,  Müslüman  olmasından  sonra  özellikle  Ahmed  Yesevî’nin  etkisi 

ile birlikte dokuz asırdan fazla bir zamandan beri birçok ülkenin fethedilip 

Islam diyarı olmasında, yeni devletlerin kurulmasında ve dünya tarihinin de-

ğişmesinde en büyük pay sahibi olmuşlardır.

Bunlardan  en  dikkat  çekici  olanları,  Selçuklu  ve  Osmanlı  Devletleridir. 

Bunların devamı niteliğinde olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Kuzey Kıb-


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 529


rıs Türk Cumhuriyeti’ni de dâhil etmek gerekir. Çünkü öncekiler olmasaydı, 

sonrakiler de olmazdı.

Yine Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan da 

Ahmed Yesevî ve onun yolunu devam ettiren sufilerin faaliyetleri neticesi var 

olan Türk devletleridir. Bir asır Rus esaretinde kalan Uluğ Türkistan, her tür-

lü dinî ve millî asimilasyona karşı varlığını korumuş, dinî ve millî özellikle-

riyle bugün Müslüman Türk devletleri olarak varlıklarını sürdürmektedirler.

Bunlara ilâve edilebilecek, farklı isimlerle varlıklarını sürdüren birçok dev-

leti de zikretmek mümkündür. 

Bugünkü  Asya,  Avrupa,  Afrika  coğrafyasının  ve  bu  kıtalardaki  devletler 

ve dinler coğrafyasının mimarı ve kurucusu, demografik yapısının temelinde 

Ahmed Yesevî vardır. 

Ahmed Yesevî’yi anlamadan, Türk siyasî tarihini ve dünya tarihini anla-

mak ve doğru bir zemine oturtmak mümkün değildir.



Kaynakça

Ahmed-i Yesevî, Dîvân-ı Hikmet Seçmeler, Haz. Kemal Eraslan, Kültür Bakanlığı yay., An-

kara, 1993.

Aktan, Ali,  Künhü’l-Ahbâr’a Göre Hoca Ahmed Yesevî ve Anadolu’daki Halifeleri, Milletle-

rarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Yay., 

Kayseri, 1993.

Cumhur, Müjgân, Ahmed Yesevî’nin Ahi ve Gazileriyle Anadolu’nun Türkleşmesindeki Yeri, 

Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, Erciyes Üniversitesi 

Yay., Kayseri, 1993.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Üçdal yay. Istanbul, 1993,  c.II.

Gökbilgin, M. Tayyib, Istanbul, Islam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı yay. Eskişehir, 

1997, c. 5/2, s. 1173-1185.

Hoca Ahmed Yesevi, Divan-ı Hikmet, Haz.: Hayati Bice, TDV yay., Ankara, 2001.

Köprülü, Fuad, Türk Edebiyatında Ilk Mutasavvıflar, Diyanet Işleri Başkanlığı yay. Ankara, 

1984.

Moğol, Hasan, Osmanlı Devleti’nde Balkanlarda Iskân Siyaseti, Yeni Türkiye Rumeli Balkan-



lar Özel Sayısı-I, Mart-Haziran 2015, Yıl: 21, Sayı: 66, s. 768-781.

Öngören, Reşat, Sufi, TDV Islam Ansiklopedisi, cilt: 37. 

Türer,  Osman  ,Türk  Dünyasında  Islam’ın  Yerleşmesi  ve  Muhafazasında  Sûfi  Tarîkatlar  ve 

Yesevî’nin Rolü, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, 

Erciyes Üniversitesi Yay., Kayseri, 1993.

Yazıcı, Nesimi, Hoca Ahmed Yesevî Döneminde Türk-Islam Kültürünün Oluşumu ve Geli-

şimi, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, Erciyes Üni-

versitesi Yay., Kayseri, 1993.



Yesevi Düşüncesinde Dini -Sosyal Hayat ve Günümüz

Hayrani ALTINTAŞ

*

 

Islam Dini, kişileri, dünya ve ahrette mutluluğa eriştiren bir dindir. Müs-

lümanlar da diğer insanlara örnek teşkil edecek şekilde orta bir ümmet kı-

lınmışlardır. Pek tabii bu hal, Kur’an-ı Kerim’in emir ve tavsiyelerini yerine 

getirmekle mümkün olacaktır. Ama Müslümanlar, kutsal kitaplarını okuma-

makta ve görevlerini yerine getirmemektedirler.

Ahmet Yesevi, bir mutasavvıf olarak, dinin bütün kurallarının tam ve doğ-

ru bir şekilde yaşanmasını ister. Bu hususta takip edilecek yol, Kur’an-ı Ke-

rim’in emirleri ve Peygamberin Sünneti’dir. Vahyi bilgi ile aydınlanan zihinler, 

Hakikate, Gerçeğe ve Doğru’ya ulaşarak mutluluk kazanırlar. O zaman toplum 

dinin bildirdiği toplum haline gelir. Ahmet Yesevi’nin buna dair pek çok hik-

meti vardır. Ona göre hikmet şu anlamları taşır:

 Hikmet, fizik ötesi âlemle irtibat halinde olmaktır.



• 

Hikmet, gerçekle karşı karşıya bulunmaktır.

• 

Hikmet, varlık düşüncesine sahip olmaktır.



• 

Hikmet, Allah ile vahiy aracılığıyla konuşmaktır.

• 

Hikmet, kişinin kalbiyle konuşmasıdır.



• 

Hikmet, Güzel’e duyulan aşktır.

• 

Hikmet, ölmeden önce ölmektir.



• 

Hikmet aşk ile yanmaktır. 

Zamanındaki dini sosyal hayatı anlamak için onun hikmetlerine bakmak 

kâfidir. Kısa kısa bilgi ve hikmet misalleriyle belirtmeye çalışacağımız bu du-

rum, Yesevi hikmetlerinde kendini göstermektedir. 

Kur’an-ı Kerim ve ona bağlı olarak Ahmet Yesevi’ye göre, Müslüman en kibar, en 

nazik ve en yumuşak insandır.

* Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi,  haltintas@ttmail.com



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 531


“Müslüman,  elinden  ve  dilenden  diğer  insanların  emin  olduğu  kimsedir”  hadisi 

bunun en açık misalidir.

Bununla birlikte, Kur’an-ı Kerim’de Âl-i Imran suresi 159. ayette, Müslü-

manların yumuşak olmalarını tembih ettiği halde, zamanında Müslümanların 

bunun aksine hareket ettiklerini katı ve zâlim olduklarını belirten Ahmet Ye-

sevi, bu hususu, şu mısralarıyla dile getirir:

Gönlüm katı, dilim acı, özüm zâlim

Kur’an okuyup amel kılmıyor sahte âlim

Garip canımı harcayayım, yoktur malım;

Haktan korkup ateşe düşmeden piştim ben işte.

1

Kaydedilen bu hadis gereğince davranmayanları tenkit eden Ahmet Yese-



vi, Mutaffifin suresinin 7-9. ayetlerine atıfta ve bir hatırlatmada bulunur:

Sünnet imiş, kâfir de olsa verme zarar,

Gönlü katı, gönül inciticiden Allah şikâyetçi;

Allah şâhid, öyle kula “Siccin” hazır,

Bilgelerden işitip bu sözü söyledim ben işte.

2

Mümin  olmanın işaretinin Kur’an hikmetlerini (mesela Yunus suresi 1. 



Ayet.  “Elif, Lam, Râ. Bunlar hikmet dolu kitabın ayetleridir”)  okuyup  ona  göre 

davranmak icap ettiğini tekrar tekrar hatırlatan ve bu şekilde davranmayan 

kişilerden olan şikâyetini söyleyen Ahmet Yesevi,  bu hususu şu dörtlüğüyle 

dile getirir:

Mümin değil, hikmet işitip ağlamıyor;

Erenlerin söylediği sözü dinlemiyor,

Ayet, Hadis, Kur’an’ı anlamıyor,

Bu rivayeti Arş üstünde gördüm ben işte.

3

Insanların iyilik ve Allah’ın emirlerini yerine getirme hususunda Kur’anî 



emre  uymayan  kişilere,  kendinden  bir  hatırlatmada  bulunarak  tenkitlerini 

sürdürür. Maide 54. ayette belirtildiği veçhile, “…Onlar Allah’ı severler, Allah 

1

  Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet (Seçmeler), Haz. Kemal Eraslan, Ankara 1991, I. Hikmet, 9, s. 51.



2

  Divan-ı Hikmet (Seçmeler), I.Hikmet, 22, S.57.

3

  Divan-ı Hikmet (Seçmeler), III  Hikmet, 9, s. 69.



532  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî



da onları sever…” ilahi fermanına sadâkâtla bağlı olmayanları anlatarak tenkit-

lerini sürdürür:

Ben yirmi iki yaşta fani oldum,

Merhem olup gerçek dertliye devâ oldum,

Sahte âşık, gerçek âşık âşığa tanık oldum,

O sebepten Hakk’a sığınıp geldim ben işte.

4

Kendini Allah yolunun yolcusu gibi gösterip bu iddiasında samimi olma-



yanları  anlatan  dörtlüğünde  kalbi  başka  yerde  olanları  eleştirmeğe  devam 

eder:


Zâkirim deyip ağlar, çıkmaz gözünden yaşı,

Gönüllerinde gamı yok, her an ağrıya başı,

Oyun hile kılarlar, mâlum Hüda ya işi,

Arslan Baba’m sözlerini işitiniz, teberrük.

5

Ahmet Yesevi’nin tenkitleri sadece halka değil; kendini tarikat yoluna ada-



mış gözüken sahte müritlere de yöneliktir:

Tâlibim deyip söylerler, gönlünde yok zerre nur;

Gerçek tâlibi sorarsanız, içi dışı gevher-inci

Hakk’a açık sırları, yedikleri safâ-nur

Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.

6

Sufi görünümlü fakat tasavvufla alakası olmayan kişileri de şiddetle ten-



kit ederek mutasavvıf olmanın suftan(yünden) elbise giymekle olmayacağını 

vurgular:

Suretleri bütün nakş, kıyametten korkmazlar;

Fısk ve fücur kılarlar, günahlardan ürkmezler

Riya tesbihi elinde, ağlayıp yaşını dökmezler;

Arslan Babam sözlerini işitiniz teberrük.

7

4

   Divan-ı Hikmet (Seçmeler), IV  Hikmet, 1, s. 71.



5

   Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet, 5,s. 117.

6

   Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet, 6, s. 119.



7

   Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet,7,  s.119.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 533


Bu kişilerin ikiyüzlü olduklarını söyleyerek halkı uyarmaya çalışır:

Riya tesbihi elinde, zünnar iyi bilseniz 

Hak rızası budur aşk derdini eyleseniz

Aşkını alıp mahşerde rezil olup dursanız;

Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.

8

Bu tarz davranışlar sebebiyle, kendisinin zamanının, âhir zaman olduğunu 



kabul ederek toplumdaki kişilerin Allah’ın emirlerini bir tarafa bırakarak ve 

Ra’d suresi 26. ayette “(…) Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler…” şeklin-

de belirttiği dünya hayatına zevk ve sefaya yöneldiklerini belirterek bu du-

rumdan rahatsızlığını dile getirir:

Ahir zaman ümmetleri süslerler evlerini;

Nefs hevaya sevinip bozar her an huylarını;

Şan ve şefkatler ile dik tutar boylarını;

Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.

9

Bu âhir zaman Müslümanlarının Kur’an-ı Kerim’i okumadıkları için, dün-



yanın geçici olduğu hususunda Kur’an-ı Kerim’deki En’am suresi 32. ayette 

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir…” mealinde verilen bir düşünceye 

sahip olmadıklarını bu yüzden de gaflet içinde yaşadıklarını bildirir:

Ahir zaman ümmetleri, dünya fâni, bilmezler;

Gidenleri görerek ondan ibret almazlar;

Erenlerin yaptığını görüp göze iliştirmezler

Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük. 

İyi yollardan sapıp kötü yola savuşan

Lanetli şeytan pirim deyip eteğine yapışan,

Şeytana pirim deyip sabah akşam görüşen;

Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.

10

8

  Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet,8,  s. 119.



9

  Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet, 15, s. 121.

10

  Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet,16-17, s. 121.



534  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Müslümanların Tevbe suresi 119. ayette belirtildiği veçhile, özü, sözü bir 

olmak niteliğini taşıdığını halbuki zamanındaki Müslümanların riyakâr olduk-

larını ifadeyle serzenişte bulunur: 

Oruç tutup halka riya eyleyenleri, 

Namaz kılıp tesbih ele alanları,

Şeyhim diye başka bina koyanları

Son anda imanından ayrı eyledim.

11

Halkın böyle dinden uzak yaşamalarının sebebinin şeyh geçinen birtakım 



kendini bilmezler olduğunu vurgulayarak toplumun Islam dinine aykırı dav-

ranışlarının temelinde temsil mevkiindeki insanların bulunduğunu açıklar:

Ahir zaman şeyhi düzeltir dış görünüşünü

Zühd ve takva kılmayıp bozar iç âlemin

Keramet der gaflet uykusunda gördüklerini

Riya ile halka kendini satar dostlar.

12

Zamanı  öyle  kötü  olmuş,  insanlar  öylesine  kötülüğe  bulaşmışlardır  ki, 



Ahmet Yesevi, bu kötülükten bizardır. Hâyânın yani utanmanın, A’raf suresi-

nin 33. ayetinde

13

 belirtildiği veçhile haram olduğunu bilmeyen bu husustaki 



Peygamber  sözünden  habersiz  bulunan  gâfillerin  bu  davranış  eksikliklerini 

tenkit ederek

Ulu küçük yarânlardan edeb gitti,

Kız ve zayıf gençlerden hâyâ gitti,

“Hâyâ imandandır” deyip Resûl dedi

Hâyâsız kavim acâipler oldu dostlar.

14

mısralarını sıralar.



11

  Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet, 12, s. 131.

12

  Divan-ı  Hikmet,  Hoca  Ahmet  Yesevi  Uluslararası  Türk-  Kazak  Üniversitesi  baskısı,  Ankara 



2016, s. 188.

13

  “De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı,  haksız saldırıyı, hakkında hiçbir de-



lil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri 

söylemenizi haram kılmıştır.”

14

  Divan-ı Hikmet, s. 194.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 535


Haksız yere bir Müslümanı öldüren kimsenin bütün insanlığı öldürmüş 

gibi olacağı şeklindeki Nisa suresi 92. ayette bildirilen ilahi ihtardan habersiz 

dalaletteki insanların halkı öldürdüklerini bildirerek dindarın da dindar ol-

mayanın da insanlıktan uzak olduğunu belirtir:

Müslüman Müslümanı eyledi katil

Haksızı tutub haklı işleri kıldı batıl

Mürid pirine kılmadı yüz ve hatır

Nasıl kötü zamanlar oldu dostlar.

15

Toplum  fertlerinin  Müslüman  olma  niteliklerini  kaybettiklerini  ifadeyle 



bu  durumun  adâleti  de  ortadan  kaldırdığını,  yüce  Allah’ın  A’raf  suresi  29. 

ayette özellikle belirttiği, yöneticilerin Devleti ve milleti ayakta tutan adâlet-

ten uzak olduklarını bildirir:

Dünya ehli halkımızda cömertlik yok

Padişahlarda vezirlerde adâlet yok

Dervişlerin duasında kabul edilme yok

Türlü bela halk üstüne yağdı dostlar.

16

Kötü zamanın kötü kişileri ortaya çıkardığını belirterek ilim sahibi gözü-



kenlerin de bu kötü ortama iştirak ettiklerini kaydederek endişelerini söyler:

Âhir zaman bilginleri zâlim boldu

Hoş geldin deyiciler bilgin oldu

Hakk’ı söyleyen dervişlere düşman oldu

Nasıl kötü zamanlar oldu dostlar.

17

Kur’an-ı Kerim’de Casiye suresi 23. ayette belirtildiği veçhile kendini dün-



ya nimetlerine esir etmiş insanların değer hükümlerini kaybettiklerini belir-

terek bunun iman kaybı olduğunu vurgular:

15

   Divan-ı Hikmet, s. 195.



16

   Divan-ı Hikmet, s. 195 

17

   Divan-ı Hikmet, s. 195.



536  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Dünya ehli malını görüp heva kılar,

Benlik fikriyle dâva-yı hüda kılar,

Öldüğünde imanından cüdâ kılar,

Can verende hasret ile gider dostlar.

18

Bunlar doğangil gurubundan yırtıcı bir kuş olan kerkenez kuşu gibidirler:



Dünya benim diyenler, cihan malını alanlar,

Kerkenez kuşu gibi olup o harama batmışlar.

Din adamları da, hâkimler de bozulmuşlar, menfaatlerinin esiri olmuşlar-

dır.


Müftü olan âlimler, haksız fetva verenler

Öyle müftü yerini sırat köprüsünde gördüm.

Kadı, olan âlimler, para-rüşvet yiyenler

Öyla kâdı yerini sakar ateşinde gördüm.

19

Molla, müftü olanlar, yalan fetva verenler,



Akı kara kılanlar, cehenneme girmişler.

Kadı, imam olanlar, haksız dava kılanlar,

Eşek gibi olarak yük altında kalmışlar.

Haram yiyen hâkimler, rüşvet alıp yiyenler

Parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.

Tatlı tatlı yiyenler, türlü türlü giyenler,

Altın tahta oturanlar toprak altında kalmışlar.

20

Hasılı, Ahmet Yesevi zamanının insanları, Müslüman olmanın verdiği pek 



çok niteliği kaybetmişlerdir. Toplum, bozulmuş, yozlaşmış dolayısıyla insan-

lığını kaybetmiştir.

18

   Divan-ı Hikmet (Secmeler), XXI. Hikmet, 10, s. 165.



19

   Divan-ı Hikmet, s.142.

20

   Divan-ı Hikmet (Seçmeler), LXVIII. Hikmet, s. 335. 



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 537


Yüklə 6,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin