Eylül 2016 İstanbul/Türkiye



Yüklə 6,61 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə47/59
tarix18.01.2017
ölçüsü6,61 Mb.
#5811
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   59

Sonuç 

Görüldüğü gibi, Ahmet Yesevi günümüz Müslümanlarını anlatmaktadır. 

Islam dünyasının bu günkü yaralarını kaydetmektedir. Günümüz Müslüman-

larının, diğer milletlere örnek olacak iken kötülüğün numunesi haline gelme-

lerini mısralarıyla satırlara dökmektedir. 

Günümüzdeki Müslümanlar, o zamanın toplumundan farklı değildir; hat-

ta daha da kötüdür. Zamanımızda, Müslümanlık, bir gelenek Müslümanlığı ha-

line dönüşmüştür. Müslümanım diyenler, belki namaz kılıp oruç tutuyorlar 

ama söz ve davranışlarında Islam’a ve Kur’an’a aykırı hareket ediyorlar. Onun 

için Islam dünyası perişan haldedir.

Burada,  bu  aykırı  davranış  istatistiklerini  zikretmeyi  zaid  görüyorum. 

Çünkü her zaman, gazetelerde, televizyonlarda bunlar müşahede ediliyor.



Kaynakça

Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet (Seçmeler), Haz. Kemal Eraslan, Ankara 1991. 

Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk- Kazak Üni-

versitesi baskısı, Ankara 2016. 



Şiddetin Dilinden 

Hoca Ahmed Yesevi’nin Gönül Diline



Hilmi DEMİR

*

Giriş

Şiddet 21. yy’da coğrafyamızda her gün yüzleşmek zorunda olduğumuz 

bir fenomene dönüştü. Görsel basın ve medya Islam coğrafyasının muhtelif 

bölgelerinde her gün patlayan bombaları, öldürülen sivilleri ve katledilen be-

bekleri evimize taşıyor. “Silm” kökünden türeyen, esenlik ve barış anlamına 

gelen Islam dini ve Müslümanların coğrafyaları Osmanlı’nın geri çekilişinden 

bugüne değin krizler ve sivil savaşlarla kaosun yurdu haline geldi. Türk Islam 

dünyası ki böyle bir dünyanın varlığı tartışılabilir, 21. yy’da şiddetin koynun-

da ve dini düşüncede derin bir krizle giriyor. 

Suriyede yaşanan iç savaş ve Batı dünyasında radikal dini örgütlerin sal-

dırıları Islam’a karşı yeni bir nefret söylemini kışkırtıyor. 19. yy’dan itibaren 

sürekli yayılarak genleşen Selefi din söylemi ve bu dini ideolojiye yaslanan 

el  Kaide  ve  IŞID  gibi  örgütler  dini  radikalleşmenin  boyutları  konusundaki 

endişeleri artırıyor. 

Buna karşılık, bir arada yaşam kültürünü, farklılıklara saygıyı, erdemli bir 

hayatı ve kamusal alanda inanç ve düşüncelere saygılı bir toplumsal düzeni 

ikame edecek yeni bir dile ihtiyacımız artıyor. Bu dil için Hoca Ahmed Yese-

vi’nin Hikmetler’ine bakmak, onun felsefesini anlamak iyi bir başlangıç olacak-

tır. Zira Yesevilik ortaya çıktığı günden beri yayıldığı bölgelerde farklı inanç ve 

düşünce modellerine hep yaşama imkanı sağlamış ve kapsayıcı bir dindarlık 

*

   Prof. Dr., Hitit Üniversitesi, Ilahiyat Fakültesi, Temel Islam Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi, 



hilmidemir69@gmail.com

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 539


sunmuştur. Bu açıdan biz bu çalışmada Şiddetin teolojik dili ile Yeseviliğin 

Gönül dilini ve bunlar arasındaki farklılığı ortaya koymaya çalışacağız.  



Dışlayıcı ve Radikal Dindarlık

Dışlayıcı dindarlık, çoğulculuk tartışmaları bağlamında gündeme gelmiş-

tir. Dışlayıcılık, tek bir dinin inançlarının doğru olduğu ve tek bir dinin mün-

tesiplerinin  kurtuluşa  ereceği  şeklinde  tanımlanabilir.  Kapsayıcılık,  nihâye-

tinde tek bir dinin inançlarının hak olmakla birlikte, diğer dinlerde de ilâhî 

lütuftan  eserler  olabileceği  ve  başka  dinlerin  müntesiplerinin  de  hak  dinin 

öğretileri gereğince kurtuluşa erebileceğini kabul etmek şeklinde tanımlana-

bilir.


1

 Bu tanımla da dini bir inancın doğruluğu iddiasını bırakmasıyla diğer-

lerine  karşı  daha  olumlu  bir  tepki  gösterileceği  varsayılır.  Bu  iddia  çok  da 

doğru değildir, bir inancın doğruluğunu kabul etmek ve savunmak mutlaka 

diğerlerinin yaşam hakkına saldırmak anlamına gelmez. Bu nedenle din felse-

fesinde ki bu tanımın Radikalleşme tanımlarıyla birlikte yeniden düşünülmesi 

gerektiğini savunuyorum. 

Radikalleşme sosyal, siyasal düzende kökten bir değişim öngören ve de-

ğişim için yalnızca siyasal araçlara değil şiddete de başvurmayı meşru sayan 

grup  davranışları  için  kullanılan  bir  terimdir.

2

  Radikal  eylemi  demokratik 



hak ve talepleri içeren herhangi bir eylemden ayıran en temel unsur, şiddetin 

bir yöntem olarak tercih edilmiş olmasıdır. Şiddetin bir yöntem olarak ter-

cih edilmesi meşru kuvvet kullanma hakkıyla karıştırılmamalıdır. Zira şiddet 

ile kuvvet kullanımları arasında fark vardır; şiddet, bir kimsenin isteğini bir 

başka kişiye, yasaya aykırı biçimde kabul ettirmek için zor kullanımını içerir. 

Kuvvet kullanımı ise yasaya aykırı olmamak şartıyla kanunundan kaynakla-

nan  meşru  hakkın  kullanımında  zora  başvurmada  bulunmaktadır.

3

  Doğal 



olarak bir toplumsal hareketi diğerlerinden ayıran en temel faktör, kanunla 

belirlenmiş demokratik sınırlar içinde değil, eylemini şiddeti meşrulaştıracak 

biçimde toplumsal düzeni tehdit edecek kadar genişleterek gerçekleştirmeye 

çalışmaktır.

1

  Michael Patterson ve diğerleri, Akıl ve İnanç: Din Felsefesine Giriş, Çev. Rahim Acar, Istanbul: 



Küre Yayınları, 2003, s.379-410; ayrıca bk. Adnan Aslan, “Batı Perspektifinde Dini Çoğulculuk 

Meselesi,” İslam Araştırmaları, 2 (1998), s.143-163.

2

  Ismail  Adam  Patel,  “The  Scales  for  Defining  Islamic  Political  Radicalism”,  Islamic  Political 



Radicalism A European Perspective, Edinburgh University Press, ed. Tahir Abbas, 2007, s.42.

3

  Leslie, J.  Macfarlane, Violance and the State, London, 1974, s. 46.



540  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Radikalleşme ile dışlayıcılık arasında yakın bir ilişki vardır. Radikalleşen 

bireyler genelde kendilerini toplumdan ayrı ve dışlanmış olarak kabul ederler. 

Onların  en  önemli  özelliklerinden  biri  toplumu  ötekileştirmeleri  ve  kendi-

lerini de toplumdan ayrı ve farklı kabul etmeleridir. Radikalleşen bireylerin 

başkalarına karşı iyi niyetli olma, ön yargı ve ayrımcılıktan uzak durma gibi 

ahlaki değerlerden uzak, katı, kuralcı tipler olmaları da oldukça önemlidir. Bu 

açıdan dışlayıcılığı, kendi inancının doğru ve kesinliğine inanmak değil, “ken-

di inancının doğruluğunu gerekirse şiddete de başvurarak başkalarına mutla-

ka benimsetmesi gereken bir tutum” olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. 

Bu  yaklaşım,  belli  bir  dini  geleneğe  mensup  inanç  sahibi  bir  insanı;  başka 

dini geleneklere mensup kişilerin de, dini hakikatin başka bir yorumunu ta-

kip etme ihtimalinin olabileceğini kabul etmekten alıkoyar. Bu, dışlayıcının 

inancına resmen inanmayan kişinin zihninde, ahirette kurtuluşun mümkün 

olmadığı düşüncesini meydana getirir. Inançsız bir kimsenin dini yorumunda 

sonuç  olarak  ortaya  çıkan  bu  umutsuzluk  hali,  doğal  olarak  zaman  zaman 

onlara karşı en kötü şekilde, şiddetle iç içe geçmiş nefrete yol açabilmektedir. 

Hatta eğer bir dışlayıcı; barışçı ve diğer inanç ehline karşı açıkça saygılıysa 

bile, bunu muhatabının hak ettiği düşüncesinden dolayı yapmamaktadır. O, 

bunu kaçınılmaz sosyal bir uyum olarak ya da uzun vadede diğer inançları 

yok etmek için hesaplanmış bir strateji olarak yapmaktadır. Bir grup insan 

tarafından dışlayıcı yaklaşıma bağlılık, eğer siyasi bir fırsatçı tarafından ya da 

dini bir lider tarafından yanlış yönlendirilirse her an patlayabilecek potansiyel 

bir dinamit gibidir.

Dışlayıcı Dindarlık Formu Olarak Selefilik

Dışlayıcı  dindarlık  tutumunun  Islam  toplumlarındaki  en  keskin  örneği-

ni Selefilik vermektedir. Bu bağlamda “Selef” ile “Selefilik” arasındaki ayrı-

mı açıklamak yerinde olacaktır. Hicri II. yüzyıldan itibaren Ehl-i Rey’e karşı 

çıkmış olan bir dini anlama yöntemidir. Bazen Mezhep olarak isimlendirilse 

de, doğrudan yayıldığı coğrafyası ve taraftar bulduğu epistemik bir cemaati 

olmadığından Islam mezhep ve fırkalar literatüründe bir mezhep olarak anıl-

mamıştır. Peygamberimizin vefatı sonrası üç nesli ve bu üç neslin dini anlama 

biçimini esas alırlar. Bu üç nesil peygamberi gören Sahabe, Sahabeyi gören 

Tâbiûn ve Tâbiûnu gören Teba-i Tâbiûn olarak isimlendirilir. 

Islam düşüncesinin felsefi ve kelami düşünce ile saf, otantik biçimini koru-

yamadığını iddia edenler, Selef teriminin Islam’ın ilk üç neslini temsil ettiğini 



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 541


ileri sürerler. Ayrıca bunlara göre Selef, Kur’an’ın ve Hz. Peygamberin ilke ve 

uygulamalarının en saf, en naif ve en otantik takipçisidir. Aslında bu iddianın 

kendi içinde, ciddi bir tutarsızlık içerdiğini okuyucu ilk anda fark etmeyebilir. 

Çünkü bu iddia tarihi bir gerçeklikten daha çok bir algı oluşturmak için otori-

tenin güvenilirliğine başvurma üzerine kuruludur. Zira Selef’in itikadı altında 

en otantik kabul edilen görüşlere karşı çıkan birçok alim de aslında dönemsel 

olarak bu ilk üç nesil içinde yer almaktadır. Islam düşüncesinde Selef tarafın-

dan bid’at ve zındıklıkla suçlanan (Hariciler, Murciler gibi) görüş sahipleri de 

dönemsel olarak bu ilk üç nesil içinde yaşamıştır. Dolayısıyla aslında Selef, 

bu ilk üç nesil içinde yer alan ama daha dar bir etkiye sahip olan Ehl-i Hadis 

diye bilinen alimlerce temsil edilmiştir. Bu nedenle bazen Ebu Hanife de Selef 

alimidir  denirken  aslında  kastedilenin Ebu  Hanife’nin kendisinin bu  ilk  üç 

neslin ikinci tabakasında yaşayan bir alim olduğudur. Yoksa Selef’in itikadını 

paylaştığı iddiası tabloya bakıldığında tutarlı olmayacaktır. 

Sonuç olarak Selefe çoğu hadis ilmiyle iştigal eden alimler olduğu için As-

hab-ı Hadis,  Ehlü’l-Hadis demek daha doğru olur. Ahmed b. Hanbel, Imam 

Evzai, Imam Sevri ve Imam Buhari gibi alimler en önde gelen Selef alimleri 

arasında  yer  alır.  Bu  alimlerin  görüşleri  toplumda  çok  fazla  tutmadığı  için 

Eş’arilik ve Matüridilik toplumsal taban kazanmış ve kendi sistemini kabul 

ettirmiştir. Islam tarihinde yer yer Selef’in yöntemine dönme vurgusu yapan 

alimler çıkmıştır; Ibn Teymiyye ve Ibnu’l-Kayyım el-Cevzi örneğinde olduğu 

gibi. 


Selef  alimlerinin  ortak  özelliği  kelam  ilmine  karşı  olmalarıdır.  Itikat  ve 

inanç  alanında  akli  tefekküre  ve  düşünsel  üretime  şiddetle  karşı  çıkarlar. 

Çoğu kez toplumda Selef ile Selefiyye karıştırılır. Ilk dönem ve klasik litera-

türde Selef ismi geçer ama Selefiye ya da Selefiyye geçmez.

4

Selefilik 19. yüzyılda Vehhabilikle birlikte çıkan dini-politik bir harekettir. 



Düşünsel ard alanı Selef inancına dayansa da bazı noktalarda onlardan ayrıl-

maktadır.  Dışlayıcı  olarak  adlandırmamamızın  nedeni  inanç  alanında  daha 

çok  Vehhabiliğin  tesirinde  kalması  ve  silahlı  eylemi  politik  bir  araç  olarak 

kullanmayı  benimsemesindendir.  Şirk  ve  Küfr  kavramlarını  Müslümanlar 

için dinden çıkarıcı bir unsur olarak kullanmak temel özellikleri arasındadır. 

Vehhabi ya da Hanbeli aşı onu ideolojik olarak katılaştırmakta ve bulunduğu 

4

  Bkz. 


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/teostrateji-arastirmalari-merkezi/2014/08/29/ 

7751/akli-karisiklar-icin-selefilik-ve-sunnilik-rehberi. 



542  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

coğrafyada demokratik siyaset araçlarının ve kanallarının olmaması ise onun 

şiddete başvurmasını meşrulaştırmaktadır. 

Selefiliğin en temel özelliği mana değil söz merkezli bir ideoloji olması-

dır. Özellikle Sünneti bir dünya görüşü ve zihniyet boyutunda algılayamayan, 

onu,  ruhundan  koparılmış  bazı  şekilsel  uygulamaların  taklidine  indirgeyen 

düşünce,  insanları  bu  çerçevede  dünyadan  kopuk  “getto”lar  oluşturmaya, 

sünnet ve Islam adı altında birtakım pratiklerin taklidini dayatmaya yönlen-

dirmektedir. “Tarihte tatil”e çıkan, tatilde olduğu için de dünya üzerindeki 

gelişmelere yabancı kalıp, evrensel bir model oluşturarak bunu insanlığa sun-

ma şansını yakalayamayan Müslüman kitlenin bu durumdan sıyrılma çabası 

içerisinde olması gerekirken, kontrol altına aldıkları mikro alanlarda bazı şe-

kilsel uygulamaların mutlaklaştırılmasını öngören bir din anlayışı ile “tarih-

teki tatil”i idealize etmeye çalışanların bulunması oldukça düşündürücüdür.

5

 



Kapsayıcı Dindarlık ve Hanefilik 

Kapsayıcı bir yaklaşımda kişi, her ne kadar diğerinin inancının doğrulu-

ğunu kabul etmese de, kendi inancıyla başkalarının inancının yan yana ya-

şamaya hakkı olduğunu kabul eder. Bu yaklaşım, karşıt inanca rahatça nefes 

alma alanı ve vakarla var olma imkânı sunar. Kapsayıcılık kendi iddialarından 

vazgeçme değil, kendi iddialarını karşı tarafa tutarlı, mantıklı ve rasyonel bir 

biçimde sunma ve onunla müzakereye girmedir. Bu aynı zamanda açık toplu-

mun da en temel özelliğidir. 

Gelenekte özellikle Hanefi/Matüridi kültürle karşılaşmamız ve Orta As-

ya’dan Anadolu’ya doğru yayılan dindarlık biçimi bunun en açık göstergesi-

dir. “Ehli Kıble Tekfir edilmez” ilkesiyle Islam toplumu içinde farklılıklar hoş 

görülmüş, “Tenzilin inkarı olmadıkça tevilin inkarı kişiyi dinden çıkarmaz” 

ilkesiyle de din içindeki farklı yorum ve tartışmalara imkan sağlanmıştır. 

Ebu Hanife’nin temsil ettiği fikirler üzerine kurulan Hanefilik ve Matu-

ridilik farklılıklara karşı dışlayıcı değil bir arada yaşama kültürüne dayalı bir 

toplum kurmayı başarmıştır. Ehli Rey hem söz merkezli bir dindarlığın karşı-

sında mana üzerine kurulu makul bir dindarlığı hem de toplumsal ihtiyaçları 

temel alan çoğulcu bir yapıyı öne çıkarmıştır. “Bir Müslümanın bir kilise in-

şaatında çalışmasına” izin veren Hanefilik Müslüman olmayanları Selefilik’te 

olduğu gibi “öteki” olarak değil “komşu” olarak görmüştür. 

5

  Kadir Gürler, “Modern Zamanlarda Beliren Dini-Politik Ideolojilerin Beslendiği Köken: Hadis 



Ekolü”, 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler, sayı: 11, yıl: 2015, s.269-273.

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 543


Hoca Ahmed Yesevi’nin Hikmetleri ve Kurduğu Dil Sistemi 

Hoca  Ahmed  Yesevi’nin  Hikmetler’i  birçok  farklı  açıdan  okunabilir.  Hik-

metler bildiğimiz anlamda bir öğreti içermekten daha çok gündelik hayatın 

içinde halka Islam’ı anlatmak için gündelik konuşma diliyle yazılmış bir me-

tindir. Bu metin dini bilgiyi öğretisel ve belirli bir örgüde anlatmak yerine lirik 

ve çoğu kez meteforlarla anlatmayı tercih ediyor. Bu açıdan Medrese eğitimi 

almış dini ilimlere vakıf Hoca Ahmed Yesevi’nin Hikmet tarzındaki bir söyle-

mi tercih etmesi bile aslında kendi başına bir anlam ve mesaj içermektedir. 

Bununla  birlikte  biz  temelde  yukarıda  belirttiğimiz  dışlayıcı  ve  radikal 

dindarlığın söz merkezli, dışlayıcı, dünyevi bir iktidarı hedefleyen tutumuna 

karşı nasıl mana merkezli ve gönül iktidarını hedefleyen bir dindarlığı anlat-

tığını  keşfetmeye  çalışacağız.  Bize  göre  Hoca  Ahmed  Yesevi’nin  Hikmetler’i 

dini, kalplerde iktidar kılmaya çalışan bir anlam örgüsüne sahiptir. Bu örgü-

tün merkezinde “söz” yani görünüş, riya, yalancılık ve dünyevileşme peşinde 

koşan bir dindarlık vardır. Buna karşılık ise dertlenmiş, gönül kapısını açmış, 

sıdk ve mana üzerine kurulu bir dindarlık bulunmaktadır. Hoca Ahmed Yese-

vi birincisini eleştirirken ikincisini sürekli öne çıkarmaktadır. 

Söz Merkezli Dindarlık

“Yalan dava” söylemek Hikmetler’de sürekli eleştirilen bir söylemdir.

6

 Hoca 


Ahmed Yesevi özellikle “Münacaat” bahsinde sahte velilerin torbası boş yani 

ilmi ve bilgisi olmadan, kendini Pir sanan iyi-kötüyü ayırt etmeden önüne ge-

lene vaaz edenlere “Dili yalan ve hile, yaptığı tezvir” diyerek yalan söylemek 

ile sahtekarlık ve gösteriş arasında çok ince bir ilişki kurar. Sahte Pirler neden 

yalan söyler? Bunu bize 124. Hikmet’inde açıklar: 

Kamil olmadan “şeyhim” diye iddia eden

Kendi yapmadan halk içinde vaaz edip söyleyen

Sözü yalan dünya için amel işleyen

Dünyayı bırakmayınca “Hal” ilmini bilse olmaz.

“Sözü yalan dünya için amel işleyen” yani sözü dünyevilik için kullanan, 

dünyevi bir iktidar peşinde koşar. Dünya Hoca Ahmed Yesevi’ye göre aslında 

hakikate açılan ve Hakka giden bir penceredir. Kişi dünya hayatını boş ver-

6

  Hikmetler  için  başvuru  kaynağı  olarak  http://www.divanihikmet.net/,  adresindeki  Hikmet 



rakamları esas alınacaktır. 4. Hikmet

544  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

memeli ama insanlara öğüt verme makamında olanlar dünyevi olana tamah 

ederse hakikate ulaşamaz. 

Gönül vermeyip dünyaya, el uzatmayıp harama,

Hakk’ı seven âşıklar ahaliden geçmişler

Dünya benim diyenler, cihan malını alanlar,

Kerkenez kuşu gibi olup o harama batmışlar.7

Söz  merkezli dindarlığın karşıtı manaya önem vermek, lafzın ne demek 

istediğine, maksadına, anlamına kulak vermektir. Manaya bakmayanlar tema-

şa, gösteriş ve riyaya saplanmışlardır ve onların verdikleri fetvalar da hakkı 

temsil etmeyecektir. Hoca Ahmed Yesevi bunu şu deyişlerle anlatır: 



a. Mana’ya önem verme: 

Aşksızların hem canı yok, hem imanı;

Ras

űlullah sözünü dedim, mânâ hani



Nice desem, işitici, bilen hani?

Habersize desem, gönlü katılaşır dostlar.

8

Kur’an anlamını doğru bilmedin heva ile,



Taat kıldın halk içinde riya ile,

Pas basan gönül yoktur ziya ile,

Molla, müftü olanlar, yanlış fetva verenler

Akı kara eyleyenler o cehenneme girmişler.

Kadı, imam olanlar, haksız dâva eyleyenler

O eşek gibi olarak yük altında kalmışlar.

Haram yiyen hakimler, rüşvet alıp yiyenler

Kendi parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.

Tatlı tatlı yiyenler, türlü türlü giyenler,

Altın tahta oturanlar toprak altında kalmışlar9

7

  99. Hikmet



8

  86. Hikmet

9

  99. Hikmet



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 545


Ebu Hanife el-Alim ve’l-Müteallim adlı eserinde ameli üç şeyin boşa çıkar-

dığını  söyler.  Birincisi  Allah’a  şirk  koşmaktır.  Ikincisi  yaptığı  iyiliği  başak 

kakmaktır. Üçüncüsü de başkalarına gösteriş yapmak için amel yapmaktır.

10

 



Hoca Ahmed Yesevi’nin dindarlık anlayışında da riya, sahte sufilerin en bü-

yük özelliğidir. 



b. Riya:

Görünüşü sufiye benzer, kıyametten korkmazlar;

Günah ve haram hasılı, günahlardan ürkmezler

Riya tesbihi elinde, ağlayıp yaşını dökmezler;

Arslan Babam sözlerini işitiniz teberrük.

11

I. İktidarı Önce Kalplerde Kurmanın Derdini Çekmek

Hoca Ahmed Yesevi, Buhara’da Yusuf el-Hemedani’nin tedrisinde buluna-

rak zahiri ilimlerde aldığı bilgileri halk diline çevirmeyi başarmış ve Islam’ın 

halk irfanına dönüşmesini sağlamış bir mütefekkirdir. Onun Hikmet’lerindeki 

gerçeklik kurgusu, ilmin ve mananın dışlandığı bir gerçeklik değildir. Bunun-

la birlikte Hoca Ahmed Yesevi seçtiği yolun yolcularına insanların gönlünü 

kazanmayı salık verir. Ona göre gönül gözünü açmadan hakikat tecelli etmez. 

Bunu  17.  Hikmet’te  şöyle  dile  getirir:  “Gönül  gözünü  ışıldatmadan  ibadet 

eylese, Dergâhına makbul değil, bildim ben işte.” Bu yüzden 58. Hikmet’te 

gönüllerin hakkın makamı olmasından bahseder. Bu ise ancak dünyaya gönül 

vermemek ile mümkün olur. Gönül evinin hakkın evi olabilmesi için, kişinin 

dünyaya gönül vermemesi gerekir. Ikinci olarak da kendini bulma ve kendi 

bilincine varma için de bir derdinin olması gerekir. Bu dert hayatı anlamlan-

dırmak için çekilen bir kaygıdır da aynı zamanda. 

Dünyaya gönül vermemek: Bu terim Sufi terminoloji de çokça kullanı-

lan bir anlayışı temsil etse de, bu dünyada rızkını aramamak, çalışmamak, 

miskinlik yapmak, ilim peşinde koşmamak değildir. Hoca Ahmed Yesevi’nin 

uzleti son deminde başlar. Bundan önce bir uzlet hayatı yaşadığı söylenemez. 

Bu  ifade  Hikmetlerin  kavramsal  semantiği  açısından  iktidar  peşinde  koşma-

mak anlamına gelir. 



Dertli Olma: Hoca Ahmed Yesevi 82. Hikmette “Vah ne yazık, derd ile 

ömrüm  geçti”  derken  derdin  Sufi’nin  olmazsa  olmazı  olduğunu  da  beyan 

10

  Ebu Hanife, el-Alim ve’l-Müteallim, Çev. Mustafa Öz, s. 34. 



11

  18. Hikmet



546  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

eder. Hikmetlerin kavramsal semantiğinde dert önemli kavramlardan biridir. 

Derdi olmak mal ve mülk peşinde sıkıntı çekmek değildir, dert insan olmak 

için çekilen içsel bir oluş halidir. 

Heybeleri solgun cüppe gönlünde yüzbin derd

İşte bu dayanıksız dünya göze iliştirmez dervişler

Heybeleri omuzunda asaları elinde

Rabbim yâdı gönlünde Allah diye dervişler

12

Sonuç

Şiddetin ve silahlı eylemin Allah’ın rızasını kazanmak için tek yol olarak 

önümüze konduğu ve hakkın adını anmaktan, ilim, irfan, hikmet peşinde koş-

maktan bedeni çabalara kadar geniş bir anlam ağına sahip olan cihad kavramı-

nın yalnızca silahlı mücadele olarak anlaşıldığı bir dünyada Islam’ın bir temsil 

krizi olduğundan bahsedebiliriz. Müslüman toplumlar insanlığa, ahlaklı, adil, 

ilim ve hikmet ışığının yandığı bir selamet ülkesi vaat etmekte zorlanıyorlar. 

Radikal Selefilik ve Batınilik arasına sıkışan Islam dünyası ya şiddeti ya da aklı, 

ilmi, irfanı dışlayan, ruhani otoritelerin kitleleri yönlendirdiği Batınilik tuza-

ğına düşüyorlar. Islam’ın Selamet dini olduğunu, Islam ile aydınlanmış aklı ve 

hikmeti yeniden hatırlatacak bir soluğa ihtiyacımız var.  

Hoca  Ahmed  Yesevi’nin  Hikmet’leri  yüzyıllarca  öteden  bize  Islam’ın  ılık 

nefesini, kadim medeniyetimizin hikmet, ilim ve irfan ile kurduğu o yüce gök 

kubbeyi hatırlatıyor. Müslümanlar bu gök kubbenin altında yeniden geleceğe 

umut verebilirler. Eğer yeniden hatırlamayı başarabilirsek.



Kaynakça

Aslan, Adnan, “Batı Perspektifinde Dini Çoğulculuk Meselesi,” İslam Araştırmaları

2 (1998), s.143-163.

Bkz.http://www.21yyte.org/tr/arastirma/teostrateji-arastirmalari-merke-

zi/2014/08/29/7751/akli-karisiklar-icin-selefilik-ve-sunnilik-rehberi

Divanı Hikmet (Hoca Ahmet Yesevi), Haz. Hayati Bice, Diyanet Vakfı Yayınları, 2010.

http://www.divanihikmet.net/

Ebu Hanife, el-Alim ve’l-Müteallim, Çev. Mustafa Öz.

Gürler,  Kadir,  “Modern  Zamanlarda  Beliren  Dini-Politik  Ideolojilerin  Beslendiği 

Köken: Hadis Ekolü”, 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler, sayı: 11 (2015), s.269-291.

12

  100. Hikmet



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 547


J.  Macfarlane, Leslie, Violance and the State, London, 1974, s. 46.

Köprülü,  Fuad  “Ahmed  Yesevî”,  İslam  Ansiklopedisi,  Millî  Eğitim  Bas.,  Istanbul 

1965, I, 210-215.

Patel, Ismail Adam, “The Scales for Defining Islamic Political Radicalism”, Islamic 



Political Radicalism A European Perspective, Edinburgh University Press, ed. Tahir Abbas, 

2007.


Patterson, Michael ve diğerleri, Akıl ve İnanç: Din Felsefesine Giriş, Çev. Rahim Acar, 

Istanbul: Küre Yayınları, 2003.



Divan-ı Hikmet’te Dinî ve Tasavvufi Kavramlar

Yüklə 6,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin