Yüksek serum T
4
ve T
3
düzeyi, hipertiroidizm diye tanımlan tiroit bezi hiperfonksiyonunda
saptanır. Hipertiroidizmde, serum kolesterol düzeyi düşüktür.
Düşük serum T
4
ve T
3
düzeyi, hipotiroidizm diye tanımlan tiroit bezi hipofonksiyonunda
saptanır. Hipotiroidizmde, serum kolesterol düzeyi yüksektir.
Kalsitonin
Kalsitonin, tiroit bezinin parafolliküler C hücrelerinde sentezlenen ve depolanan bir polipeptit
hormondur. Kalsitonin molekülü, 32 amino asitten kurulmuştur; amino ucunda sistein,
karboksil ucunda prolin bulunur ve molekülün tamamı biyolojik aktiviteden sorumludur.
Kalsitoninin salıverilişinin kontrolü
Kalsitoninin depo edildiği parafolliküler C hücrelerinden kana verilişi, plazmada yüksek
iyonize kalsiyum düzeyi ile uyarılır. Glukagon, gastrin ve kolesistokinin de kalsitoninin
salıverilişini artırır; somatostatin ise, kalsitoninin salıverilişini azaltır.
Kalsitoninin etkileri
Kalsitonin, kemikteki ve böbrekteki hedef hücrelerde bulunan reseptörlerine bağlanarak,
cAMP üzerinden hormonal etki gösterir. Kalsitoninin gastrointestinal traktus üzerine etkisi
yoktur.
Kalsitonin, kemik ve böbrekler üzerine parathormonun etkilerine zıt etki gösterir: 1)
Kalsitonin, kemik üzerine direkt etki ile kemikten kalsiyum ve fosforun açığa çıkışını inhibe
eder; alkalen fosfataz sentezini ve osteoklastik kemik rezorpsiyonunu baskılar; idrarla
hidroksiprolin atılımını azaltır. Yaşın artması ile kemik dokunun kalsitonine karşı reaksiyon
kabiliyeti azalır ve kemiklerde demineralizasyon gelişir. Kanatlılarda da yumurtlama
periyodunda kalsitonin daha az etkilidir; bu dönemde, yumurta kabuğu oluşumu bakımından
kan plazmasında yüksek düzeyde kalsiyum konsantrasyonu sürdürülür. 2) Kalsitonin,
böbrekte kalsiyum ve fosforun tubuler geri emilimini azaltarak kalsiyum ve fosforun renal
klirensini artırır.
24
Kalsitonin, plazma kalsiyum düzeyi üzerine, parathormondan (PTH, PH) daha hızlı bir
şekilde etki gösterir. Ancak bu etkiler, genellikle kantitatif olarak daha azdırlar ve daha kısa
sürerler.
Kalsitoninin serum düzeyinin fizyopatolojik değişimi
Aşırı yüksek serum kalsitonin düzeyi, tiroit kanserlerinin %10’unu oluşturan medüller
tiroit karsinomunda saptanır.
Paratiroit hormonu (PTH, parathormon)
PTH, paratiroit bezleri içinde devamlı olarak sentez edilip salıverilen bir polipeptit
hormondur. PTH, insan, sığır, domuz ve tavukta 84 amino asitten kurulmuştur; N-ucu alaninle
başlar ve C-ucu glutaminle biter. Moleküldeki ilk 1-29 veya 1-34 amino asit, biyolojik
aktiviteden sorumludur; sonraki 50 amino asitlik kısım, periferik dokularda yıkılma ve
inaktivasyonun geciktirilmesinden sorumludur.
PTH, ilk olarak, N-ucuna yapışık ve çoğu hidrofobik 31 ekstra amino asitli bir önder
sıralamadan oluşan preproparathormon olarak, paratiroitlerin asıl hücrelerinde sentez edilir.
Preproparathormon, endoplazmik retikulum içinde, birkaç dakikada 90 amino asit kalıntısı
içeren proparathormona çevrilir. Proparathormon da Golgi aygıtında PTH’a hidrolize olur.
PTH salıverilişinin kontrolü
PTH, insan paratiroit bezinde depo edilmez; sentezlenir ve salıverilir. PTH salıverilişi, plazma
iyonize kalsiyum düzeyi ile ilişkili bir negatif feedback mekanizması ile kontrol edilir.
Plazmada iyonize kalsiyum düzeyi düşünce PTH salıverilişi artar; plazmada iyonize kalsiyum
düzeyi yükselince PTH salıverilişi azalır. Plazma fosfat düzeyinde değişiklik, PTH salıverilişi
üzerine herhangi bir etkiye sahip değildir.
Yüksek konsantrasyonda 1,25 dihidroksikolekalsiferol (kalsitriol, aktif vitamin D
3
), PTH
sentez ve salıverilişini bastırabilir.
Hipofiz ve hipotalamusun, PTH salıverilişi üzerine etkisi yoktur.
PTH’un etkileri
PTH, cAMP üzerinden, kemik ve böbrekler üzerine direkt olarak, gastrointestinal traktus
üzerine indirekt olarak etki gösterir. PTH etkisiyle, plazmada kalsiyum artar fosfat azalır;
idrarda ise kalsiyum azalır fosfat artar.
PTH’un kemik üzerine direkt etkisi, prekürsör hücrelerin osteoblast ve osteoklastlara
olgunlaşmasını, osteositik ve osteoklastik osteolizisi artırmak ve kollajen sentezini inhibe
etmektir. PTH’un kemik üzerine indirekt etkisi de söz konusudur; vitamin D
3
’ün böbrekte
aktifleşmesini sağlamak suretiyle kemikten Ca
2+
mobilizasyonunu artırır. PTH’un kemik
üzerine etkisiyle kemikten kalsiyum açığa çıkışı yani kemik rezorpsiyonu hızlanır.
PTH’un böbrekler üzerine direkt etkisi, distal tubuluslardan kalsiyum ve magnezyum geri
emilimini, böbreklerden potasyum, fosfat ve bikarbonat atılımını, böbreklerde aktif vitamin
D
3
oluşumunu artırmaktır; ayrıca H
+
ve NH
4
+
atılımını azaltır.
PTH’un gastrointestinal kanal üzerine etkisi indirekttir. PTH böbreklerde aktif vitamin D
3
oluşumunu artırır, aktif vitamin D
3
de intestinal mukoza hücreleri tarafından kalsiyum ve
fosforun emilimini artırır.
25
PTH’un serum düzeyinin fizyopatolojik değişimi
Serum PTH düzeyi yüksekliği, paratiroitlerin hiperfonksiyonu demek olan
hiperparatiroidide saptanır.
Serum PTH düzeyi düşüklüğü paratiroitlerin hipofonksiyonu demek olan hipoparatiroidide
saptanır.
Pankreas hormonları
İnsülin
İnsülin, pankreasın Langerhans adacıklarının
β-hücrelerinde sentezlenen ve depolanan protein
yapısında bir hormondur. Alloxan ile
β hücrelerinin tahribi, insülin üretiminin ve
salıverilişinin durmasına yol açar.
Pankreasın hücrelerinden glukagon, D hücrelerinden somatostadin, F hücrelerinden
pankreatik polipeptit sentezlenir ve salıverilir.
α
İnsülin, birisi A ve diğeri B olmak üzere iki peptit zincirinden kurulmuştur. A zinciri 21
amino asit içerir, N-terminal ucunda glisin bulunur; B zinciri 30 amino asit içerir, N-terminal
ucunda fenilalanin bulunur; A ve B zincirleri iki disülfid köprüsü ile birbirine bağlanmıştır; A
zinciri üzerinde üçüncü bir disülfid bağı bulunur.
Alkali veya indirgeyici maddelerle disülfid bağının parçalanması insülini inaktive eder.
İnsan insülinine en yakın yapılı insülin, domuz insülinidir; bu ikisi, B zincirlerindeki son
amino asit bakımından farklıdırlar ki B zincirinin son amino asidi insanda treonin, domuzda
alanindir.
İnsülinin sentezi ve salıverilişi
26
İnsülin, pankreasın Langerhans adacıkları
β-hücrelerinin pürtüklü endoplazmin
retikulumundaki ribozomlarda preproinsülin halinde sentez edilir. Preproinsülindeki önder
dizi, endoplazmik retikulumda sentezden hemen sonra ortadan kaldırılır ve stabil ürün olarak
proinsülin meydana gelir. Proinsülin, N-ucunda normal B zinciri dizisiyle başlar. Proinsülin
B zincirinin karboksil ucu, A zinciri dizisinin N-ucuna , C-peptit denen bir bağlayıcı
polipeptit ile bağlıdır:
Golgi aygıtı ve salgılayıcı granüllerde C-peptidin proteolitik olarak parçalanıp ayrılmasıyla
insülin oluşur. İnsülin, çinko kristallerinde hekzamer ve dimerler olarak kondense olur;
membrandan yapılmış keseler tarafından hapsolunmuş bulunan tipik B granüllerini oluşturur
ve böylece depolanır.
İnsülinin salıverilişinin düzenlenmesi
İnsülin, depo edildiği pankreasın Langerhans adacıklarının
β-hücrelerinden ekzositoz ile
salgılanır. Mikrotubulus fonksiyonunu bloke eden vinkristin ve kolşisin gibi maddeler insülin
salıverilişini inhibe ederler.
27
Kan glukoz düzeyinde hızlı bir artış, 30-50 saniye içinde insülin salıverilişini stimüle eder.
Glukoz, insülin sentezini de stimüle eder; fakat bu etki daha yavaştır ve insülin salıverilişi için
gerekenden daha fazla kimyasal enerji gerektirir.
Amino asitler, bazı gastrointestinal ürünler ve yağ asitleri gibi birçok madde de glukoz
varlığında insülin salıverilişini stimüle ederler. Ağız yoluyla alınan glukoz, pankreas üzerine
etki yapan bağırsağa ait faktörlerin salıverilişini stimüle etmek suretiyle de insülin
salıverilişini artırır.
Hipoglisemik ilaçlardan sulfanil üreler, glukozunkinden farklı bir mekanizma ile insülin
salıverilişini uyarırlar ve ayrıca glukozun pankreas üzerindeki etkisini kuvvetlendirirler.
α-adrenerjik stimülasyon, insülin salıverilişini inhibe eder. Hem -adrenerjik hem β-
adrenerjik uyarıcı olan epinefrin, insülin salıverilişini inhibe eder. Ancak
α-adrenerjik etki
fentolamin ile bloke olduğu zaman epinefrin, insülin salıverilişini artırır.
α
İnsülin salıverilişi, santral sinir sistemi tarafından da indirekt olarak etkilenebilir. Ventral
medial nükleus lezyonları veya vagusun stimülasyonu, insülin salıverilişini artırır.
İnsülinin etki mekanizması
İnsülin, hedef doku hücrelerinin plazma membranında bulunan spesifik reseptör yerine sıkıca
bağlanarak etkili olur. Her hücrede 10
3
-10
5
kadar olan insülin reseptörleri, glikoprotein
yapısındadırlar ve lektinleri de bağlarlar ki lektinler, insülin etkilerini taklit ederler. İnsülin
reseptörlerinin sayısına, dolaşımdaki insülin düzeyi, diğer hormonların düzeyi, beslenme,
viral ve kimyasal hücre transformasyonları gibi bazı faktörler etki eder. İnsülin düzeylerinin
yüksek olduğu obezite ve akromegali gibi durumlarda reseptör sayısı azalır; hedef dokular
insüline daha az duyarlı hale gelirler.
İnsülin ile reseptör birleşmesi sonucunda glukoz, K
+
gibi çeşitli iyonlar ve amino asitler için
hücre yüzeyi transport sistemleri uyarılır; glukoz taşıyıcılarının sayısı ve aktivitelerinin
artmasına bağlı olarak glukoz, K
+
gibi çeşitli iyonlar ve amino asitlerin hücre içine girişi
hızlanır.
İnsülin, hücre içindeki karbonhidrat ve lipid metabolizması ile ilgili enzimlerin aktivitelerini
de değiştirir; DNA ve RNA sentezini etkiler. İnsülinin intrasellüler etkinliği için mekanizma
kesin belli olmamakla birlikte insülinin intrasellüler enzim aktivitesi üzerine etkisi, cAMP
düzeyini bastırmak suretiyle ortaya çıkar; bazı enzim aktiviteleri artarken bazı enzim
aktiviteleri azalır.
Tüm organizma üzerine insülinin belli etkisi, normal veya yükselmiş kan glukozunu
düşürmektir. İnsülin, glikojen, yağ ve protein sentezini artırır. İnsülin, glikojenin ve
trigliseridlerin parçalanması, amino asitlerden glukoz oluşumu ve yağ asitlerinden keton
cismi oluşumunu azaltır.
İnsülinin etkileri
İnsülin, kaslar ve yağ dokusu gibi insüline bağımlı organlarda, monosakkaritlerin, amino
asitlerin ve yağ asitlerinin hücre içine alınmasını artırır:
28
İnsülinin kas ve yağ dokudaki primer ve hızlı bir etkisi, glukoz ve glukoz ile ilişkili
monosakkaritler, amino asitler ve kalsiyum iyonunun hücre membranından transportunu
kolaylaştırmaktır. Kaslarda ve yağ dokuda glukozun hücre tarafından tutulması, daha sonraki
intrasellüler glukoz metabolizmasının tümü için hız sınırlayıcı basamaktır.
İnsülin, yağ dokuda yağ sentezini artırır ve epinefrin veya glukagonun etkisi ile ortaya çıkan
yağ asitlerinin serbestleşmesini belirgin bir şekilde deprese eder. İn vivo insülin verilmesinden
sonra karaciğerde gözlenen etkilerin birçoğu, dolaşımdaki serbest yağ asitlerinin
azaltılmasıyla ortaya çıkan sekonder değişikliklerin bir sonucu olabilir.
İnsülin, kasta protein sentezini doğrudan artırabilir. Bu etki, insülinin ribozomal düzeyde etki
göstererek ribozomun mRNA’dan bilgi çevirme kapasitesini artırma suretiyle olur.
İnsülinin karaciğerdeki etkileri, karaciğere gelen glukozun, amino asitlerin, yağ asitlerinin,
potasyum iyonunun miktarında bir azalışa bağlı sekonder etkiler olarak açıklanabilir.
İnsülinin direkt etkileri, yukarıda açıklandığı gibi, glukoz debisinde azalış, protein yıkılımı ve
üre oluşumunda azalış, potasyum ve fosfat alınıp tutuluşunda artıştır.
İnsülin, karaciğerde glukozun kullanılmasında etkili spesifik enzimlerin sentezini de indirekt
olarak uyarır ve glukoz oluşumunda etkili spesifik enzimleri baskılar.
İnsülin salıverilişindeki patolojiler ile ilgili klinik durumlar
İnsülinin yetersiz salıverilişi veya insülin antagonistlerinin aktivitelerinin artması
halinde, çeşitli metabolik olaylar etkilenir:
29
İnsülinin yetersiz salıverilişi veya insülin antagonistlerinin aktivitelerinin artması halinde
ortaya çıkan ve ağır metabolizma bozuklukları ile karakterize klinik durum, diyabetes
mellitusdur.
Diyabetes mellitusun başlıca belirtileri, hiperglisemi (kan glukoz düzeyi yüksekliği),
glukozüri (idrarla glukoz atılımı), ketonemi (kanda keton cisimlerinin artışı), ketonüri
(idrarda keton cisimlerinin çıkışı), asidoz, amino asitlerden glukoz oluşumu artışına bağlı
negatif azot dengesidir; ağır olgularda koma gelişebilir.
İnsülinin aşırı salıverilişi, pankreasın
β hücrelerinin normalden fazla fonksiyon göstermeleri
ile ilgili olabilir. İnsülin salıverilişi aşırılığında, kan glukozu düzeyi normalin altına düşer
(hipoglisemi); az karbonhidrat alınması durumunda hipoglisemik şok ortaya çıkabilir.
Hipoglisemi, insülin salıverilişi normal olsa dahi glukagon, glukokortikosteroidler, STH,
ACTH gibi insülin antagonistlerinin az aktivite göstermelerinin sonucu olarak da gelişebilir.
Kan glukozu düzeyinin anormal derecede azalması, özellikle sinir sistemini ve kasları devamlı
olarak güçsüzleştirir.
Glukagon
Glukagon, pankreasın
α-hücreleri tarafından sentez edilen bir polipeptit hormondur. Sintalin
ve kobalt klorür ile, pankreasın
α hücreleri tahrip edilebilir; bu durum, glukagon üretiminin
ve salıverilişinin durmasına yol açar. Glukagon molekülü, 29 amino asitten kurulmuştur;
30
sistin, prolin ve izolösin içermez. Glukagon, bağırsak hormonları olan sekretin, vazoaktif
intestinal polipeptit ve gastrik inhibitör polipeptit ile yapısal benzerlik gösterir. Glukogonun
son zamanlarda memeli beyninde de bulunması, bir nörotransmitter olarak işlev görüyor
olabileceğini düşündürmektedir.
Glukagonun salıverilişinin düzenlenmesi
Pankreastan glukagonun salıverilişi, açlık, insülin veya sülfanilüreler tarafından oluşturulan
düşük kan glukoz düzeyi durumunda artar. Özellikle arjinin olmak üzere amino asitlerin
büyük kısmı da pankreastan hızlı bir glukagon salıverilişine neden olurlar. Yüksek
karbonhidratlı karışık beslenme sırasında insülin daha fazla olmak üzere hem insülin hem
glukagon salıverilir; yüksek proteinli bir beslenme sırasında glukagon salıverilişi daha
fazladır. Karbonhidrat metabolizmasının düzenlenmesinde glukagon ile insülinin
salıverilişleri arasındaki denge önemlidir.
Akut streste epinefrin,
β-stimülasyonla glukagon salıverilişine neden olur ve α-stimülasyonla
insülin salıverilişini inhibe eder.
Pankreastan glukagon salıverilişi, insülin varlığında glukoz tarafından inhibe edilir. Yağ
asitleri de glukagon salıverilişini inhibe ederler.
Glukagonun etkileri
Glukagon, cAMP üzerinden hormonal etki gösterir.
Genelde glukagonun etkileri, insülinin etkilerine karşıt olan etkilerdir.
Glukagon, karaciğerden glukozun ve daha az olarak da yağ dokusundan yağ asitlerinin hızlı
mobilizasyonunu sağlar; hiperglisemik-glikojenolitik faktör diye de bilinir.
Glukagon, glikojen yıkılımını artırır ve sentezini inhibe eder; hepatik glukoz debisini
hızlandırır.
Glukagon, amino asitlerden glukoz oluşumunu uyarır ve glukozun oksidasyonunu inhibe eder.
Glukagon konsantrasyonunda artış, keton cisimleri oluşumunu artırır.
Glukagon, yağ dokuda ve olasılıkla karaciğerde, yağların yağ asitlerine ve gliserole
parçalanmalarını artırır.
Glikojen ve yağların parçalanması yönünden glukagon ve epinefrin, cAMP sentezi, glikojen
ve yağların parçalanmalarını artırma yönünden birbirine benzer şekilde etki gösterirler.
ancak glukagon karaciğerde daha aktiftir, epinefrin ise yağ dokuda ve iskelet kasında daha
aktiftir.
Glukagon, pankreasın
β hücrelerinden insülin salıverilişini uyarır. İnsülin ve glukagonun kan
dolaşımında bulunan düzeyleri, glukoza cevap olarak karşılıklı bir şekilde değişir.
Somatostadin
Somatostadin, pankreasın Langerhans adacıklarının D-hücrelerinden ve hipotalamustan
salıverilen bir peptit hormondur; hipotalamustan salıverilen büyüme hormonu salıverilişini
inhibe eden faktör olarak da bilinir.
Somatostadin, insülin ve glukagon salıverilişini inhibe eder; bu hormonların salıverilişlerinde
parakrin bir düzenleyici olarak işlev görür.
Somatostatin, gastrin ve sekretinin salgılanmasını, glukozun gastrointestinal emilimini,
pankreasın ekzokrin işlevlerini bastırır; safra kesesi kontraksiyonunu azaltır; gastrik
boşalmayı ve duodenal motiliteyi yavaşlatır.
31
Somatostatin, beyinde nörotransmitter olarak işlev görür.
Pankreatik polipeptit
Pankreatik polipeptit, pankreasın F-hücrelerinden salıverilen, 36 amino asit içeren, glukagona
kimyasal benzerliği olan, daha çok gastrointestinal sisteme etkili bir hormondur.
Pankreatik polipeptit salıverilişi, vagal kontrol altındadır. Proteinden zengin diyet, pankreatik
polipeptit salıverilişini artırır.
Pankreatik polipeptidin, glukagon benzeri, glikojeni parçalayıcı etkisi vardır.
Adrenal medülla hormonları
Adrenal medülla hormonları, böbrek üstü bezinin medülla kısmında oluşturulan, yapısal
olarak tirozin amino asidi türevi olan epinefrin (adrenalin) ve norepinefrin
(noradrenalin)dir.
Adrenalin, noradrenalin ve bunların sentezinde ara ürün olan dopamin, katekolaminler
olarak da bilinirler.
Katekolaminler [Epinefrin (adrenalin) ve norepinefrin (noradrenalin)]
Katekolaminler, tirozin amino asidinden sentez edilirler:
Sitoplazma içinde tirozin, tirozin hidroksilaz enzimi etkisiyle DOPAya
(dihidroksifenilalanin) çevrilir. Tirozin hidroksilaz, Cu
2+
a bağımlı değildir ve
α-N-metil-p-
tirozin tarafından inhibe edilir.
DOPA, kan-beyin bariyerini aşabilir ve bu nedenle Parkinson hastalığında beyin
katekolaminlerini artırmak amacıyla kullanılır.
Tirozinden oluşan DOPA, piridoksal fosfata (PLP) bağımlı bir amino asit dekarboksilaz
tarafından sitozolde dopamine çevrilir.
Dopamin, kromaffin granülleri içine girer ve burada dopamin -hidroksilaz tarafından
norepinefrine çevrilir.
β
Norepinefrin, feniletanolamin N-metil transferaz etkisiyle metillenerek epinefrine çevrilir.
Norepinefrin ve bunun metillenmiş şekli olan epinefrin, kromaffin granüllerde bir kompleks
şeklinde depolanırlar. Bu komplekste 4 mol hormona karşılık 1 mol ATP ve çözünebilen özel
bir protein olan kromogranin a bulunur. İnsanda böbrek üstü bezi medüllası içindeki
katekolamin aktivitesinin yaklaşık %80’i epinefrindir; norepinefrin, başlıca sempatik sinirler
içinde bulunur. Hayvanlarda durum farklıdır; çoğu yetişkin memelide epinefrin daha çoktur;
32
kedide ve aslanda ise norepinefrin oldukça yüksek miktarda, piliçlerde yaklaşık %80
oranında bulunur.
Katekolaminlerin salıverilişinin düzenlenmesi
Kromaffin granüllerde depolanmış olan katekolaminler, kalsiyuma bağımlı bir ekzositoz
yoluyla salıverilirler. Katekolamin salıverilişi,
β-adrenerjik stimülasyonla uyarılır ve α-
adrenerjik stimülasyonla inhibe edilir.
Plazmada aktif katekolamin düzeyinin düzenlenmesi, sentez, salgılanma, yeniden alınıp
tutuluş ve katabolizma kademelerinde kontrol edilir.
Katekolaminler, sentezlerinde ilk basamak olan tirozin hidroksilaz düzeyinde kendi
sentezlerinin allosterik inhibitörleridirler.
Epinefrin ve norepinefrine yapısal bakımdan benzeyen yalancı nörotransmitterler de
katekolaminlerin ya sentezini ya depolanmasını önlerler. Bu maddeler, normal sempatik
stimülasyon sırasında katekolaminler yerine salıverilirler. Bu maddeler veya onların
prekürsörleri, kliniksel olarak, aktif katekolaminlerin salıverilişini azaltmak amacıyla ve
böylece hipotansif maddeler olarak kullanılabilirler.
β-hidroksitiramin, α-metil norepinefrin,
metaraminol gibi yalancı transmitterler, başlangıçta dokularda hormon bağlanışını önlemek
suretiyle çoğu kez kanda dolaşan hormonları artırırlar.
Uzun süren stres, beslenme, ACTH veya kortikosteroid alımı, hipofiz hiperaktivitesi,
β-
adrenerjik stimülasyon, katekolamin sentez yolundaki enzimlerin tümünü yavaş yavaş artırır.
Sürrenal korteksin glukokortikoidleri, epinefrin sentezi için son enzim olan feniletanolamin N-
metiltransferazı özellikle stimüle ederler.
Ekzositik salgılanma, kolinerjik kontrole karşı büyük ölçüde duyarlıdır; asetilkolin, belirgin
bir şekilde pozitif düzenleyicidir. Kolinerjik stimülasyon da görünüşte hipotalamusta stresle
bağlantılı bir sinyal tarafından düzenlenmektedir.
Hipoglisemide, santral sinir sistemi hücreleri durumu algılar; sempatik deşarjların
yayılmasına neden olur ve adrenal medüller sekresyon uyarılır.
Katekolaminlerin metabolizması
Dolaşıma salıverilmiş olan katekolaminler, hedef dokuda veya karaciğerde metabolize
edilirler. Epinefrinin ancak %6 kadarı idrar içinde değişmemiş şekilde dışarı atılır.
Katekolaminlerin en büyük kısmı, fenol gruplarının bir seri metilasyonları veya yan zincirdeki
aminlerin oksidasyonları şeklinde metabolize edilirler.
Dostları ilə paylaş: |