Östrojenler, 18 karbonlu steroid hormonlardır; androjenlerden, C-10’da metil grubunun
bulunmayışı ve A halkasının aromatik olmasıyla farklıdırlar.
Kanda bulunan başlıca östrojenik hormon, östrojenlerin en önemli aktif şekli olan östradiol
(E
2
)’dir ve daha az aktif olan östron ile dengededir. Östrondan oluşan östriol (E
3
), gebelerin
idrarında ve plasentada bulunan başlıca östrojendir:
Östrojenler, overlerde, böbrek üstü bezlerinde, plasentada ve testislerde sentezlenirler;
moleküler oksijen ve NADPH’a gereksinim gösteren bir enzim sistemi, östrojen sentezini
katalize eder. Östrojen sentezi için prekürsör, androstenedion ve testosterondur:
Östrojenlerin sentezi, FSH tarafından uyarılır. Metirapan, 19-hidroksilasyonu engelleyerek
östrojen sentezini inhibe eder.
Birçok sentetik östrojen de elde edilmiştir. Etinil östradiol ve dietilstilbesterol, önemli sentetik
östrojenik maddelerdir. Dietilstilbesterol, steroid yapıda olmadığı halde östrojenik bir
maddedir. Bazı yem bitkilerinde de östrojenik maddeler bulunur.
43
Östrojenlerin transportu ve metabolizması
Kanda bulunan ve östrojenlerin en önemli aktif şekli olan östradiol, androjenleri de taşıyan
spesifik bir taşıyıcı proteine bağlanarak taşınır.
Östrojenler, aktif olmayan 2-hidroksiöstradiole dönüşebilirler; 2-hidroksiöstradiol de
katekolaminlerin COMT ile metabolize edilmelerini kompetitif olarak inhibe eder ve
gebelikte katekolaminlerin plazma düzeylerinin artışı ile kan basıncı artışına neden olabilir.
Östrojenler, idrarla, sülfat veya glukuronat konjugeleri şeklinde atılırlar. Östriol, gebelerin
idrarında bulunan başlıca östrojendir.
Östrojenlerin etkileri
Östrojenler, diğer steroid hormonlar gibi, nükleer düzeyde gen aktivasyonu suretiyle
hormonal etki gösterirler.
Östrojenler, dişilerde menstruasyon kanaması durduktan sonra yavaş yavaş artarak uterus
mukozasını progestasyonal hormonların daha sonraki etkisi için hazırlar; endometriumun
proliferatif büyümesini ve uterus bezlerinin derinleşmesini, endometrium vaskülaritesinin
artışını sağlarlar; fallop tüplerini ve vaginal epiteli değiştirirler. Bu değişiklikler,
menstruasyon kanaması dindikten hemen sonra başlar:
Östrojenler, menstruasyon siklusunun başlangıcında follikülün gelişmesini başlatmış olan
FSH’un üretimini baskılayıp LH’un üretimini uyarırlar. Bu nedenle, ovulasyondan 1-2 gün
önce kandaki östrojen düzeyi maksimum değere ulaştığında serum FSH düzeyi hafifçe
düşerken LH düzeyi pik yapmaya başlar. Ovülasyon ile birlikte de serum FSH ve LH düzeyi
hızla düşerek siklusun sonunda bazal değerlere iner. Östrojen düzeyi de ovulasyondan 1-2
gün önceden itibaren azalmaya başlar ve ovulasyondan sonra daha hızlı azalarak siklus
sonunda bazal değere iner:
44
Östrojenler, dişilerde sekonder seks karakteristiklerinin sürdürülmesinde etkilidirler; iç ve dış
genital organların gelişmesi ve olgunlaşmasını östrojenler sağlarlar.
Östrojenler, bazı metabolik etkilere de sahiptirler. Östrojenlerin karaciğer yağlanmasını
önleyici, kolesterol düzeyini düşürücü metabolik etkileri de vardır; LDL’leri azaltıp HDL’leri
artırıcıdırlar; ayrıca osteoblastların Ca
2+
depo etmesini uyarırlar.
Tedavide kullanılan östrojenlerin etkileri, veriliş yoluyla ilgilidir; oral yolla östriol, subkutan
yolla östradiol en etkilidir.
Bazal serum östrojen düzeyi, östrojen üreten over tümörü veya koryoepitelyoma bulunması
hallerinde, adrenal korteksin bazı tümör veya hiperplazilerinde yüksektir; over agenezisi,
hipopitüitarizm, adrenal korteks hipofonksiyonu, anoreksia nervosa, psikojenik stres,
menopoz hallerinde düşüktür.
Progesteron
Progesteron, başlıca progestasyonal hormon (gestajen)’dir. Bir başka progestasyonal
hormon, relaksindir. Relaksin, korpus luteum ve plasentadan salıverilir; kobay ve farenin
simfizis pubisinde gevşeme oluşturur, ancak östrus halinde etkilidir.
Progesteron, 21 karbonlu bir steroid hormondur ve ayrıca sürrenal korteks steroid
hormonlarının sentezinde ara üründür. Progesteron, ovülasyondan sonra çatlamış over
follikülünden gelişmiş bir anatomik yapı olan korpus luteumdan ve özellikle gebeliğin son
trimestrinde plasentadan salıverilir.
Progesteron, pregnenolondan, birleşik bir dehidrojenaz ve izomeraz reaksiyonu sonucunda
sentez edilir:
45
Bir steroid analoğu olan siyanotrimetilandrostenolon, progesteron sentezini inhibe eder.
Progesteronun transportu ve metabolizması
Progesteron kanda kortikosteroid bağlayıcı globüline bağlanarak taşınır.
Progesteron ve metabolitlerinin yaklaşık %75’i, safra yoluyla bağırsaklara salgılanır ve feçes
içinde atılır. Progesteronun idrarla atılan başlıca metaboliti pregnanedioldür:
Pregnanediol, menstrüel siklusun son yarısında (overler için luteal faz, endometrium için
sekresyon fazı), idrarda glukuronid konjugeleri halinde bulunur. İdrarda pregnanediol
bulunması, overlerin folliküler fazda değil, luteal fazda olduğunu gösterir.
Progesteronun etkileri
Progesteron, hedef hücrelerde sitozolik spesifik bir bağlayıcı proteine bağlanır; oluşan
hormon-reseptör kompleksi nükleusa taşınır ve kromatinle etkileşerek RNA sentezini etkiler
ve böylece hormonal etki gösterir.
46
Progesteron, esas olarak endometriumda yaygın gelişme meydana getirir; uterusu embriyoyu
kabul etmeye ve onu beslemeye hazırlar.
Progesteron, ovülasyonu ve başlangıçta korpus luteum oluşmasını stimüle etmiş olan LH
üretimini ortadan kaldırır.
Progesteron, serviks mukozası, vagina epiteli ve fallop tüpleri dahil çeşitli dokularda
östrojenlerin etkilerine zıt etki gösterir.
Progesteron, meme bezlerini uyarır.
Gebelik oluşmazsa, siklusun 26.günü, folliküler ve progestasyonal hormonlar birden bire
azalır; 28. gün uterus duvarının soyulması ve menstruasyon kanamasıyla birlikte yeni siklus
başlar:
Gebelik oluştuğunda korpus luteum korunur, menstruasyon kanaması ve ovulasyon ertelenir,
gebelik süresince meme bezlerinin gelişimi sağlanır; miada yakın da progesteron
konsantrasyonu azalır:
Östrojenlerin ve progesteronun devamlı olarak alınması, olasılıkla hipotalamik merkez
üzerine, hipofizin gonadotrop hormonları oluşturması ve salıvermesini engelleyici etki
gösterir. Bu etki de gebelikten hormonal korunmanın esasını oluşturur. Östrojenlerin ve
progesteronun alınmasıyla, uterus mukozasında proliferasyon ve sekresyon fazları birlikte
seyreder; ovulasyon engellenir ve böylece gebelikten korunulmuş olur.
Doku hormonları
Serotonin (5-hidroksitriptamin)
Serotonin, triptofan amino asidi türevidir. Serotonin, hipotalamusta, dalakta, akciğerlerde,
bağırsak kanalının argentaffin hücrelerinde oldukça yüksek konsantrasyonda bulunmuştur.
Serotonin, trombositlerde ve mast hücrelerinde depo edilmiş olarak bulunur.
Serotonin, damarların, solunum ve sindirim kanallarının düz kasları üzerine etkilidir; doza
bağlı olarak vazokonstraktör ve vazodilatatör etki gösterir; bronş kaslarının tonusunun ve
bağırsak peristaltiğinin regülasyonunu sağlar.
Serotonin, uyku-uyanıklık ritminin regülasyonuna ve duyusal algılara katılır.
47
Serotoninin fazlası serebral aktiviteyi artırır; eksikliği depresif etki gösterir.
Serotoninin MAO ve aldehit oksidaz etkisiyle yıkılması sonucu oluşan ve idrarla atılan son
ürün, 5-hidroksi indol asetik asit (5-HİAA)’tir. 5-HİAA’in 24 saatlik idrarda fazla miktarda
saptanması, bağırsak kanalının argentaffin hücrelerinin kötü huylu tümörlerinin tanısı için
yararlıdır.
Histamin
Histamin, histidin amino asidinin türevidir. Histamin, bütün hayvansal dokularda bulunur;
akciğerlerde, deride ve gastrointestinal kanalda yüksek konsantrasyondadır; mast hücrelerinde
heparine bağlanmış olarak depo edilir. Hücrelerde depo edilmiş olan histamin, doku
yaralanması, allerjik şok gibi durumlarda çeşitli mekanizmalarla serbest hale geçirilir.
Histamin, sokucu böceklerin tükrük bezlerinde, arı zehirinde, ısırgan otunda da bulunur.
Histamin, solunum sisteminin, bağırsak kanalının ve uterus düz kaslarının kontraksiyon
yapmalarına, astma bronşiale krizleri gibi durumların ortaya çıkmasına neden olur.
Histamin, damarların düz kasları üzerine gevşetici etki ile kan basıncını düşürür; kapiller
alanda damarların permeabilitesini artırır.
Histamin, lokal uygulamada deride kızarıklık ve ödem oluşturur.
Antihistaminik ilaçlar, histamini doku reseptörlerinden ayırmak suretiyle allerjik belirtileri
ortadan kaldırırlar.
Histamin, diaminoksidaz ve aldehit oksidaz etkisiyle yıkılır ve son ürün olarak imidazol-5-
asetk asit oluşur.
Eritropoietin
Eritropoietin, glikoprotein yapısında bir maddedir.
Eritropoietin, oksijen eksikliğinde, olasılıkla glomerüllere komşu böbrek hücrelerinde renal
eritropoietik faktör (eritrogenin) tarafından kan plazmasının
α-globülin fraksiyonundan
serbestleştirilir.
Eritropoietin, kırmızı kan hücrelerinin oluşmasını ve olgunlaşmasını hızlandırır.
Plazma kininleri
Plazma kininleri, kallikreinin enzimatik etkisiyle kan plazmasını
α
2
-globülin fraksiyonundan
serbestleştirilen küçük moleküllü maddelerdir.
Bradikinin, kallidin (lizil-bradikinin) gibi plazma kininleri, bronş, bağırsak ve uterus
kasları üzerine kontraksiyon yapıcı etkiye sahiptirler; damar permeabilitesini artırırlar, kan
basıncını düşürürler.
Renin-anjiotensin sistemi
Renin, böbreklerde glomerüllere komşu hücrelerde oluşturulan ve fizyolojik olarak düşük
konsantrasyonda kan plazmasına salıverilen bir proteolitik enzimdir. Renin, kan
plazmasındaki
α
2
-globülin fraksiyonu proteinlerinden anjiotensinojenden anjiotensin I’i
serbest hale geçirir. Anjiotensin I, plazmada bulunan konverting enzim etkisiyle anjiotensin
II’ye dönüştürülür:
48
Anjiotensin II, sürrenal korteksin zona glomerulozasına direkt olarak etki ederek aldosteron
sekresyonunu uyarır.
Anjiotensin II, vazopressör olarak adrenalinden 10 misli daha etkilidir. Anjiotensin II, böbrek
tubuluslarından sodyum geri emilimini normal kan basıncında teşvik eder, yüksek kan
basıncında engeller.
Eikozanoidler
Eikozanoidler, prostaglandinler, tromboksanlar, prostasiklinler gibi araşidonik asit türevi
bileşiklerdir. Eikozanoidler, farklı hücre tiplerinde farklı sentetik yollarla üretilirler:
Eikozanoidler, farklı hedef hücrelerde farklı biyolojik etkilere sahiptirler. Eikozanoidler,düz
kas kontraksiyonunu, steroid hormonların biyosentezini, gastrik sıvı sekresyonunu, hormona
duyarlı lipazı, trombosit agregasyonunu, ağrı yanıtını, inflamatuvar reaksiyonu uyarırlar.
Gastrointestinal polipeptitler
Gastrointestinal polipeptitler, gastrointestinal kanalda sindirim olaylarının düzenli yürümesi
için gerekli enzimlerin salgılanmasının düzenlenmesinde rolleri olan bir seri bileşiktir.
49
Gastrointestinal kanalda sindirim olaylarının düzenli yürümesi için gerekli enzimlerin
salgılanması, kısmen bizzat besin maddelerinin lokal uyarıcı etkileriyle, kısmen bağırsak
kanalının otonom sinir sistemiyle, kısmen de gastrointestinal sistemde oluşturulan bir seri
polipeptit hormon ile düzenlenir.
Gastrointestinal polipeptitler, kanla taşınarak uzaktaki hedef hücreye etkili olabilirler
(endokrin etki); yakındaki hedef hücreye etkili olabilirler (parakrin etki); nöronla taşınarak
hedef hücreye etkili olabilirler (nörokrin etki); üretildikleri hücrede etkili olabilirler (otokrin
etki).
Hormon olarak kabul edilen gastrointestinal polipeptitler, gastrin, sekretin,
kolesistokinin- pankreozimin (CCK-PZ), gastrik inhibitör polipeptit (GIP)’tir.
Aday hormon olarak kabul edilen gastrointestinal polipeptitler, vazoaktif intestinal
polipeptit (VIP), enteroglukagon, bombesin, motilin, nörotensin, substans P, enkefalinler gibi
birçok maddedir.
Gastrin
Gastrin, midenin antrumunda ve duodenumun proksimalinde G hücrelerinde oluşturulan
polipeptitdir. İçerdiği amino asit sayısına göre G-13, G-17, G-34 gastrin tipleri vardır. G-17
gastrin, yemekten sonra ölçülen gastrinin büyük bölümünü; G-34 gastrin, açlıkta ölçülen
gastrinin büyük bölümünü oluşturur.
Gastrin salıverilişi, midedeki HCl miktarı etkisiyle, salıverildiği hücreler düzeyinde
düzenlenir. Gastrin salıverilişi, intragastrik pH artışı, besinlerdeki protein, kalsiyum, kafein ve
alkol etkisi, kan kalsiyumunun %11-18 mg’a yükselmesi ve vagal stimülasyonla artar.
Gastrin, C-terminalindeki dört amino asitlik kısmı ile etkilidir. Gastrinin başlıca etkisi,
mideden asit ve pepsin sekresyonunu, intrinsik faktör sekresyonunu, mide-bağırsak
motilitesini, gastrik mukoza büyümesini uyarmaktır. Ayrıca yapısal benzerlik nedeniyle
kolesistokinin- pankreoziminin (CCK-PZ) etkilerini taklit edebilir.
Gastrinin çeşitli görevleri arasında en önemlisi, midenin kenar ve esas hücrelerinin güçlü bir
uyarıcısı olarak bol miktarda asit ve pepsin salgılatmaktır. Plazma gastrin düzeyi, Zollinger-
Ellison sendromu ve gastrinomada yüksektir; bu durumlarda ülser oluşumu saptanır.
Sekretin
Sekretin, duodenal ve jejunal mukozadaki S hücrelerinde sentez edilen ve salıverilen, 27
amino asit kalıntısından oluşmuş bir polipeptitdir. Sekretin molekülünün N-ucu histidin, C-
ucu valindir.
Duodenuma gelen asit-gıda karışımı sekretin salıverilişini başlatır.
Sekretinin temel etkileri, duodenumdaki asidi azaltmaya yöneliktir. Sekretin, pankreastan,
safra kesesinden ve Brünner bezlerinden su ve bikarbonat sekresyonunu uyarır; mideden asit
sekresyonunu ve midenin boşalmasını inhibe eder. Sekretin, kolesistokinin-pankreozimin
(CCK-PZ) salıverilişini de artırarak pankreastan enzim sekresyonunu stimüle eder.
Açlıkta plazmada sekretin normalde hiç bulunmaz veya çok az bulunur. Duodenumdaki
sıvının asitleşmesinden sonra 3 dakika içinde ani bir yükseliş gösterir ve 1 saatte normal
değere düşer.
50
Kolesistokinin-pankreozimin (CCK-PZ)
Kolesistokinin-pankreozimin (CCK-PZ), duodenumdaki I hücrelerinden salıverilen bir
polipeptitdir. Dokularda CCK-PZ’in 39, 33, 12, 8 amino asitlik tipleri bulunmuştur.
Çalışmaların çoğu, 33 amino asitlik CCK-PZ ile yapılmıştır.
CCK-PZ salıverilişi, uzun zincirli yağ asitleri, peptit, pepton ve amino asitler, kalsiyum ve
mide asidi ile artar; somatostadin ile azalır.
CCK-PZ, aktivitesini, C-ucundaki 8 amino asitlik kısmı ile gösterir. CCK-PZ’in önemli
fizyolojik etkileri, safra kesesi mukozasından bikarbonat sekresyonunu stimüle etmek,
pankreatik bikarbonat sekresyonunun sekretin tarafından stimülasyonunu güçlendirmek,
pankreatik enzim sekresyonunu stimüle etmek, oddi sfinkterinde relaksasyon ile birlikte safra
kesesi kontraksiyonunu stimüle etmek, midenin boşalmasını inhibe etmektir.
CCK-PZ, beynin çeşitli kısımlarından da izole edilmiştir; önemli bir nörotransmitter olarak
da görev görmektedir.
Gastrik inhibitör polipeptit (GIP)
Gastrik inhibitör polipeptit (GIP), ince bağırsaktaki K hücrelerinde sentezlenen ve
salıverilen, 43 amino asit içeren bir polipeptitdir.
GİP’in sentez ve salıverilişi, bağırsağa gelen glukozun K hücrelerini uyarması sonucu olur.
GIP, gastrik motiliteyi, midenin boşalmasını, mideden asit, pepsin ve gastrin sekresyonunu
inhibe eder; ince bağırsaklardan sıvı ve elektrolit sekresyonu, hiperglisemide insülin
salıverilişini stimüle eder.
51
Dostları ilə paylaş: |