İçimizde Bir Yer



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə13/31
tarix24.01.2023
ölçüsü0,64 Mb.
#80440
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   31
İçimizde Bir Yer - Ahmet Altan

Aşk İksiri...
Güneş battıktan sonra büyücü, kentin dışında dolaşmaya
çıkmış, ıssız yollarda dolaşırken bir ağlama sesi duymuş.
Çevresine bakınmış ama kimseyi görememiş.
Ağlama sesi biraz daha yükselince, "Kim var orada?" diye
bağırmış.
Sesin sahilden geldiğini anlayınca deniz kıyısına inmiş,
orada "yıldızların solgun ışığı altında yatan" olağanüstü
güzellikte bir denizkızı bulmuş.
Denizkızı, "Sen o sarı sokakta oturan büyücü değil misin?"
deyince, "Evet, o benim" demiş, "Bir şey mi istiyorsun?"
Bunun üzerine denizkızı, sevdiği gence kavuşabilmesi için
bir "aşk iksiri" hazırlasın diye yalvarmış büyücüye.
"Sana bir inci kolye veririm eğer bu iksiri hazırlarsan"
demiş, "O kadar uzun bir kolye olur ki, sekiz defa boynuna
dolayabilirsin."
Büyücü bu teklifi kabul etmiş.
Koşarak evine gitmiş, hemen iksiri hazırlamış, onu küçük
bir şişeye koymuş.
Gece yarısı sahile dönüp orada kendisini bekleyen
denizkızına iksiri vermiş.
Denizkızı, "Yarın gece buraya gel ödülünü almaya" demiş.
Ertesi gece aynı yere gitmiş büyücü.
Oturup beklemeye başlamış.


Biraz sonra denizkızı gülerek gelmiş, ağır bir inci kolyeyi
büyücünün önüne bırakmış.
Denizkızının kollarında, "saçları dalgaların etkisiyle suda
yüzen" çok yakışıklı ölü bir denizci varmış, denizkızı
denizcinin cesedini göğsüne bastırıp bir çocuk gibi
sallıyormuş.
Büyücü kendini lanetleyerek ağlarken denizkızı, sevdiği
denizciyle birlikte dalgaların arasında kaybolmuş.
Bu, ünlü Alman yazarı Hermann Hesse'nin çok bilinen
"Cüce" hikâyesinde anlatılan masallardan biri.
Beni, hikâyenin kendisinden daha çok etkileyen bir masal.
Neden birçok edebiyat parçasında aşk gibi neredeyse sihirli
bir anlam kazanmış bir duygu anlatılırken, o duygunun
çekiciliğine ilk bakışta hiç de uygun düşmeyen böyle şaşırtıcı
davranışlardan söz edilir?
Niye Oscar Wilde, "insan sevdiğini öldürür" der?
Wilde'a göre bunu bazen kılıçla yaparız, bazen bir sözle.
İki ünlü yazarın "aşk"la başlayan anlatımı da bir yokoluşla
tamamlanıyor.
Ama insan her zaman sevdiğini yok etmiyor, bazen de
sevdiği için kendini yok ediyor.
Bunu anlatan hikâyeler de var.
Nedir bu, aşkla yokoluş arasındaki ilişki?
Doğa için deprem neyse aşk da bizim için o mu acaba?
Aşk denilen o şiddetli duygu ortaya çıktığında, yarattığı
muhteşem arzuyla bütün dünyamızı sarsarak, bu arzuya
uymayan, karşı çıkan her şeyi yıkıyor mu?


Tek kişiden oluşan doğamızı iki kişilik yeni bir yapıya
çevirmeye çalışırken, varlığımızı bir başka insanın ruhuyla ve
bedeniyle çoğaltmak isterken başlayan büyük sarsıntı, bir kere
başladıktan sonra artık, bütün engelleri ortadan kaldırmadan
durmuyor mu?
Eğer istediğimiz şaheser uyumu, o olağanüstü mutluluğu ve
birlikteliği yaratmaya engel olanın sevdiğimiz insan
olduğuna, sevdiğimizin bizi mutlu etmeye, bizimle tek bir
arzu içinde erimeye razı gelmediğine inandığımızda, onu
yıkıp parçalayarak arzularımıza uygun bir hale mi getirmek
istiyoruz?
Onu yıkamadığımızda, yıkılacak tek engel olarak
kendimizi mi görüyoruz?
Yıkmak için kendimize mi saldırıyoruz o zaman?
Aşk, içinde Zümrüdüanka kuşlarının, tuba ağaçlarının,
define adalarının, baldıran zehirlerinin, baharat gemilerinin,
parlak renkli mücevherlerin, sarhoş edici meyvelerin, öfkeli
volkanların, altın renkli köpüklerinde tanrıların yıkandığı
denizlerin bulunduğu esrarlı, bilinmezliklerle dolu, çekici ve
ürkütücü bir âlem.
Orada olduğunu biliyoruz ama ne olduğunu bilmiyoruz.
İstediğimiz ve istemediğimiz her şey var orada.
Sanırım, aşkla ilgili kesin olarak söyleyebileceğimiz tek
gerçek, bu sihirli alana girdikten sonra büyük bir sarsıntıdan
geçeceğimiz.
Bu sarsıntıdan sonra bizim için yeni bir dünya oluşacağı.
Kaçınılmaz olarak bu sarsıntıda bir şeyler yıkılacak, bir
kişilik bir dünyadan iki kişilik bir dünyaya geçerken, bu yeni


dünyaya 
uyamayacak 
birçok 
alışkanlıklarımızı,
bencilliklerimizi, isteklerimizi yok edecek.
Böyle büyük bir altüst oluşu yaşarken yok etmediysek ve
yok olmadıysak eğer, elimizde kalanlarla yepyeni, varlığından
haberdar bile olmadığımız, heyecanlı olduğu kadar sakin,
tedirgin ettiği kadar güven veren, korkuttuğu kadar yatıştıran
mutlu bir âlem yaratabileceğiz. O âleme geçenler,
geçmeyenlerin bilemeyeceği duygular yaşayacak.
O kadar mutlu olacaklar ki bazen birçok şeyi kendi
istekleriyle feda edecekler.
Hesse'nin masalı kadar gerçeküstü bir dizi izlemiştim bir
keresinde.
Çok katı, bencil, çıkarcı, zengin bir işadamı, hayatında
karısından, çocuğundan ve parasından başka hiçbir şeyi
sevmeden yaşarken birgün bir kaza geçirir, başına çarpan bir
vinç onun bütün beyin salgılarını değiştirir. Mutlu ve
iyiliksever bir adam olur. Çocuğu, fazla iyiliksever olduğu
için şirketi iyi yönetemediğini iddia ettiği babasını
mahkemeye verir ama bu bile adamı üzmez.
Paralarını kaybeder, buna da aldırmaz. Karısı kanser olur, o
gene gülümser. Yeniden işleri düzeltmesi, şirketin yönetimini
ele geçirmesi için ameliyat olması önerilerini hep reddeder.
Hiçbir şeyin bozamadığı mutluluğundan vazgeçmez. Çok
sevdiği karısı ölür birgün.
Adam, beynindeki değişiklikten dolayı bunu bile
gülümseyerek karşılar.
Bir odaya girer tek başına, orada düşünür. Ve beyin
ameliyatı olmaya karar verir. "Niye?" diye sorarlar.


"Karımın 
ölümüne 
ağlayamıyorum, 
onun 
acısını
hissedemiyorum" der. "Ama ben karım için ağlamak
istiyorum, ameliyat olup o acıyı yaşayacağım."
Karısının ölümüne ağlayabilmek için mutluluğunu bir
kenara iter.
Çok sevdiğinde, acı çekmemekten bile yaralanabilir insan.
Âşık olduğumuzda, o büyük duygusal deprem ruhumuzu
antik Yunan kentleri gibi sallamaya başlayıp sütunlarımızı,
kubbelerimizi, kemerlerimizi yıkarak, o yıkıntılardan
sevdiğimizi de içine alacak yeni bir kent yaratmak için
geldiğinde, mutlu bir varoluşla kederli bir yıkılış aynı anda
dikilir önümüze.
Gücümüzü sınar.
Bir aşkı taşıyacak güce ve sağlamlığa ulaşamadıysak,
deprem, vaktinden önce geldiyse bizi ya da sevdiğimizi yok
eder.
Denizkızı gibi bir "aşk iksiri" isteyip onunla sevdiğimizi
öldürürüz.
Dağların devrildiği, ovaların yer değiştirdiği, denizlerin
kabardığı bu sarsılıştan geçebildiysek eğer, birken iki
olabildiysek, bir başkası ruhumuza katıldıysa ve biz bir
başkasının ruhuna katılabildiysek, o zaman, sevdiğimiz için
acı çekebilmek uğruna mutluluğumuzdan bile vazgeçebiliriz.
Aşkta gerçeküstü bir şeyler var.
Gerçeği yok edip yeni bir gerçek yaratan bir şeyler.
Masala benzeyen kendi gerçeğinden başka bir gerçeğe
tahammül etmez aşk.


O deprem başladığında gerçeklere sarılanlar, sarıldıkları
gerçeklerle birlikte yokoluşa kayar, gerçeklerden kopmayı
göze alanlar "eldoroda"ya, altın kente ulaşır.
Aşk geldiğinde, ellerinizi açıp, avuçlarınızdaki, sıkı sıkıya
tuttuğunuz gerçeklerin akıp gitmesine izin verin.
O, size daha iyisini verecektir.
Ellerinizi açmazsanız yok eder sizi.
***



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin