Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Yüklə 1,96 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə12/30
tarix31.12.2021
ölçüsü1,96 Mb.
#49735
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   30
Adolf Hitler - Menim mubarizem

iktidar ve yetenek, e itimin bir ürünü de ildir.  ktidar ve yetenek, ki ide fikri bir halde 
bulunur. Yanı Tanrının bir lütfü ve ihsanıdır. Binaenaleyh iktidar yetene e sahip olmak bir 
meziyet te kil etmez., Demek oluyor ki, burjuvazinin, genellikle çalı ma kıymeti hakkında 
verdi i hüküm bir dereceye kadar ferde zorla yüklenilmi  gibi olan i in mahiyetine istinat 
ettirilemez. Çünkü, bu i  o kimsenin do u una ve buna göre aldı ı terbiyeye ba lıdır. Bu 
terbiye ve bir kimsenin kıymetinin takdiri toplulu un o kimseye verdi i i i, o  ahsın ifa edi  
tarzına istinat etmelidir. Keza, ferdin gösterdi i faaliyet, hayatını temin etmenin vasıtasıdır. 
Aynı zamanda fert, de erini geli tirmeye ve  ahsiyetini asille tirmeye devam etmelidir, î te 
fert bu i i ancak, kendi kültür toplulu unun çerçevesi dahilinde icra edebilir. Bu faaliyet de 
zaruri olarak bir devlet temeli üzerine istinat etmek mecburiyetindedir. 
Fert, bu temeli devam ettirmeye hizmette bulunmalı ve i tirak etmelidir. Tabiat, bu hizmet ve 
i tirakin  eklini tayin eder. Bir ferdin vazifesi, milletinden aldı ı  eyi kendi çabası ve kendi 
namuslulu u ile yine milletine iadedir. Bu  ekilde hareket eden en büyük takdire ve en büyük 
saygıya lâyık olur. Ki iye verilen maddi ücret onun çalı masının topluluk için ortaya çıkardı ı 
faydaya tekabül edebilir. Fakat, "ideal ücret" tabiatın ferde verdi i ve toplulu un tamamen 
geli tirdi i kabiliyetleri milletinin hizmetine tahsis eden her  ahsın kazanmak isteyece i saygı 
ve takdir olmalıdır, î te o zaman, iyi bir i çi olmakta hicap duyulmasına mahal yoktur. Hemen 
unu belirtelim ki, Tanrı'mn zamanını ve halkın günlük ekme ini çalan kabiliyetsiz bir memur 
olmak çok ayıptır. Böyle olunca ilke yönünden yapamayaca ı bir i in, o âciz kimseye 
verilmemesi pek do aldır. 
Söz konusu olan faaliyete benzeyen bir çalı ma, bir kimsenin, di er vatanda larla birlikte 
toplumun hayatına katılma hakkı olup olmadı ını tespit etmek için tek ölçü te kil eder. 
Devrimiz kendi kendini tahrip ediyor. Devlete geneli oy yöntemi sokuluyor, hakların e it 
oklu una dair bir sürü budalaca lâflar söylenmektedir. Fakat bütün bu söylenenlerin neye 
istinat ettirilece i, bütün bunları saçmalayanlar tarafından bir türlü bulunamıyor. Maddi ücret 
bir kimsenin kıymetinin ifadesi addedilerek, mevcut olabilecek en asil e itlik kökünden 
yıkılmaktadır. Keza e itli in temeli, ferdin kıymetine göre tahmin ve takdir edilmi  
çalı masının sonucu de ildir ve olamaz. Bu ancak her vatanda ın özel görevlerini ne biçimde 
yaptı ı dikkate alınmı sa imkân dahiline girer, i te bunun içindir ki, bir kimsenin kıymeti 
hakkında bir hüküm verilmesi istenildi i ve fert içtimai ehemmiyetinin bizzat müsebbibi 
oldu u zaman, kendi kabiliyetlerinin temsil etti i tesadüf payı, bir kenara itilmi  olabilir, 
însan gruplarının birbirlerine kar ı olan kıymetlerinin, ancak kendilerini muhtelif içtimai 
sınıflara ayıran ücret nispetine göre takdir edildikleri bir devirde, yukarıda söylenen ilkelere 
akıl erdirilemez. Hatta, içinden vurulmu  yaralı ve çürük bir devri tedavi etmek isteyen bir 
adam, önce fenalı ın sebebini te his etmek cesaretine sahip olmalıdır. 


Nasyonal Sosyalist hareketin ilk i i bütün o küçük, minik burjuvaların ba ları üzerinden 
geçerek ve halk topluluklarından kuvvet alarak, "yeni bir dünya telakkisi" yolunda mücadele 
etmeye kabiliyetli bütün "enerjileri" bir araya toplamak ve tanzim etmek olmalıdır. Genellikle 
maddi de erle ideal de eri birbirinden ayırt etmek zor olacaktır. Maddi mesaiye az de er 
veriliyorsa, biz; muhaliflerimizin, i çilerin az ücret almalarından dolayı bu halin ileri geldi i 
eklindeki bir iddiasıyla kar ıla aca ız. Bu arada, ücretlerin azalmasının herkesin medeniyetin 
nimetlerinden istifade etti i hissesinin eksilmesine sebep te kil etti i de iddia olunacaktır. 
Hatta hatta, bu sınıfın, insanların ahlâk ve kültürüne zarar verdi i, kültürün onun asıl olan 
faaliyeti ile hiçbir alâkası olmadı ı, maddi çalı manın telkin etti i korkunun sebebi bu oldu u, 
sebep olarak da daha az ücret aldı ı, i çinin kültür derecesinin az ücret almasından dolayı dü -
tü ü ve bütün bunların i çinin daha az takdir ve hürmete müstahak addedilmesini icap 
ettirdi i ileri sürülecektir. 
Belki bu itirazlarda do ru olan hususlar vardır. Bundan dolayıdır ki, gelecekte ücretlerin 
nispeti arasındaki hissedilecek farklardan kaçınılmasına lüzum görülecektir. Bu  ekilde 
çalı manın mahsûlü azalacak denemez, insanların fikri melekelerini geli tirmeye sevk edecek 
yegâne dü ünce yüksek ücretlerden ibaret ise, bu bir devir aleyhinde en acıklı çökü  
i aretlerinden birini te kil eder. 
Bu dü ünce bugüne kadar bu dünyada daimi olarak gelip geçmi  olsaydı, insanlık hiçbir 
zaman ilme ve medeniyete borçlu oldu u bu paha biçilmez nimetlerden faydalanamazdı. 
Çünkü en büyük icatlar, en büyük ke ifler, ilimlere en derin bir  ekilde yenilikler getiren 
çalı malar ve medeniyetin en muhte em abideleri maddi kâr pe inde ko manın dünyaya ve 
insanlı a getirdi i hediyeler de ildir. Tam tersine bütün bunlar meydana geldi ise bunların 
sebepleri netice alındıktan sonra sahiplerinin servet tarafından bah edilen maddi saadette 
gözleri olmayı larıdır. 
"Altının bütün hayata tamamen ve özellikle hâkim bulunması kabildir. Fakat bir gün gelecek 
ki insanlar daha asil  eylere saygı ve hürmetle ba lanacaklardır. 
Hareketimizin görece i i lerden biri de daha bugünden itibaren ferdin ya amak için muhtaç 
oldu u  eyi bulaca ı ve alaca ı zamanın meydana gelece ini müjdelemektir. Bu arada 
insanın, yalnız maddi hususlar için ya amadı ı prensibini de muhafaza etmemiz lüzumludur. 
Bir gün bu ilke kendi ifadesini, ücretlerin adaletli bir düzen ve tanzimi keyfiyetinde 
bulacaktır. 
Hiç  üphe yok ki, ücretlerin derece derece tanzim ve tertibi, namuslu i çilerin en hakirine, 
halk toplulu una mensup bir fert ve bir insan olması nedeniyle hakkı olan  erefli ve itibarlı bir 
hayatı ya- amak imkânını sa layacaktır. Acı hakikat, bizim fetih hareketimize pek çok 
engeller çıkaracaktır. Fakat i te bundan dolayıdır ki, insan son amaca do ru yürüme e 
te ebbüs etmelidir. Ba arısızlıklar, insanları te ebbüslerinden vazgeçirmemelidir. Keza, bazen 
hata yaptıkları için mahkemeler kaldırılamaz ve her zaman hastalık olur diye, hekimler hiçbir 
zaman kabahatli görülemez. 
Bir idealin kıymetini, hedef tutmaktan çekinilmelidir. Bugün bu hususa cesaretsizlik 
gösterecek bir kimseye, vaktiyle askerlik yapmı sa öyle bir hadise hatırlataca ım ki, bu hatıra 
kahramanlı ı bir ideal tarafından ilham edilmi  bir hareket olup hareketin sebebı- 
., nin idealden ne kadar kuvvet aldı ı gayet açık bir  ekilde belli ola- 
; çaktır, "insanlar kendilerini ölüme atıyorlardı. Bu hareketlerinin sebebi günlük ekmekleri 
de ildi. Vatan a kı için ölüme ko uyorlardı. Ölmeleri vatanın büyüklü üne ettikleri inançtan 
dolayı idi. Sava ta 
', çekinmeden ölümün kuca ına atılmanın sebebi, milletin  eref ve namusu söz konusu 
edildi i içindi. Ancak Alman milleti bu ideali terk ederek, inkılâbın verdi i maddi saadet 
vaatlerine kapıldı ı, torbasını 


ele almak için silâhını bıraktı ı zaman, dünya cennetine girecek yerde, bütün dünyanın 
tahrik etti i ve bütün dünyanın felâketinden meydana gelmi  cennetle cehennem arası bir yere 
gömüldü." 
Bundan dolayıdır ki, realist cumhuriyet hesaplarına dalmı  kimselerin yersiz iddialarına, 
idealist bir Reich'ın yükselece ine olan inanç kar ı çıkmalıdır.  
 
                                                               BÖLÜM 14 
Devlet adı verilen siyası te ekkül, bugün yanlı  olarak iki türlü insan tanımaktadır. Bunlar, 
vatanda lar ve yabancılardır. Vatanda  grubuna dahil olanlar, do u ları itibariyle yahut bir 
natüralizasyon kâ ıdı dolayısıyla sivil hukuka sahip olan kimselerdir. 
Yabancılar grubuna dahil olanlar da, aynı haklara sahiptirler. Bu iki sabit grup arasında, 
memleketin sa ına soluna da ılmı , HE- MATLOS denilen kimseler bulunmaktadır. 
Bugün hâlâ, bu gruba dahil olanlar mevcut devletlerden birine mensup olmak  erefinden 
mahrum bulunan ve neticede hiçbir yerde sivil hukuka malik olmayan kimselerdir. Bu haklara 
sahip olabilmek için, her  eyden evvel bir devletin hudutları dahilinde dünyaya gelmek  arttır. 
Bu hususta ırk ve ırk bakımından akrabalık bir rol oynamaz. Eskiden bir Almanın 
himayesindeki topraklarda ya ayan ve  imdi Almanya'da oturan bir zencinin dünyaya 
getirece i bir çocuk bir "Alman Vatanda ı" olacaktır. Aynı  ekilde her Yahudi, Afrikalı, 
Asyalı veyahut Avrupa'nın di er milletlerinden birinin çocu u ba ka herhangi bir muameleye 
lüzum kalmadan, Alman vatanda ı kabul edilebilir. 
Bir de, do um yeri itibariyle bah edilen "naturalizasyon"dan ba ka, sonradan meydana 
getirilen bir "natüralizasyon" mevcuttur. Bunun için de meselâ aday, hırsız olmamalıdır. 
Aday, siyasi bakımdan da mahzurlu bulunmamalıdır. Daha do rusu siyası bakımdan zararsız 
bir aptal olmalıdır. Uzun lâfın kısası, vatanda ı olaca ı devleti ianesine muhtaç olmamalıdır. 
Bizim realist devrimizde bunun manası yeni vatanına nakdi birtakım fedâkârlıklar getirmesi 
demek tir. Hattâ vatanda  namzedi "âlâ bir mükellef olabilecek ise, bu vasfı onun için gayet 
faydalı ve olumlu bir meziyet te kil eder, "natu-ralizasyon"u çok daha kolay elde etmesini 
sa lar. 
Bütün bu i lerde ırk meselesinin hiçbir rolü yoktur ve nedense nazarı itibaren alınmaz. Bir 
devlete dahil olmak için vatanda lık hakkım kazanmak yolunda gösterilen gayret, meselâ bir 
kulübe kabul edilmek için takip edilmesi icap eden hattı hareketten farksızdır. Vatanda  
namzedi dilekçesini verir. Bu dilekçe incelenir. Sonunda vatanda  adayının hakkında olumlu 
oy kullanılır. Sonra bir gün dilekçe sahibine, "vatanda " oldu una dair bir ihbarname tebli  
edilir. Bu varaka, vatanda  namzedine pek mizahı bir  ekilde sunulur. O zamana kadar bir 
CAERE olan vatanda  namzedine "i te bu vesikaya istinaden bundan böyle ALMANSINIZ" 
denir. 
Bu tılsımlı de nek darbesini devlet reisi yapmaktadır. Bir ilâhın icradan aciz kalaca ı bu 
de i iklik, bir memur tarafından bir anda yapıverilmektedir. Sefil bir Slav, bir kalem 
oynatılmasıyla hakiki (!) "Alman"a çevrilmektedir. 
Bu yeni Alman vatanda ının hangi ırka mensup oldu u tetkikine ehemmiyet verilmedi i gibi, 
sıhhi vaziyetinin de ne oldu unu anlamak zahmetine katlanılmaz. Bu kimse, frenginin 
tahribatına u ramı  olsun, bu hiç mühim de ildir. Yeter ki, malı bakımdan bir yük veya siyasi 
kanaatleri itibarıyla büyük bir tehlike te kil etmesin, Bu durumda olan bir kimse, modern bir 
devlette bir vatanda  sıfatıyla kabul görebilir. 
i e devlet adını ta ıyan bu siyasi te ekküller, daha sonra üstesinden gelemedikleri, alt 
edemedikleri bu zehirleri kendi bedenlerine, kendi istekleriyle bu biçimde zerk ederler. 
Bir vatanda ı, bir yabancıdan ayıran husus, vatanda ın her türlü kamu vazifelerine serbestçe 
girebilmesi, askerlik hizmetini yapması, seçimlere faal veya yalnızca seçmen olarak 
katılabilmesidır. Bunlar birer imtiyazdır. Çünkü ferdi hukuk ve  ahsi hürriyetler mevzuunda, 
yabancı olanlar da aynı haklardan faydalanırlar. Hatta, yabancıların bu haklardan 


yararlanmaları çok zaman daha etkili bir koruma biçimini alır. Bugün "Alman 
Cumhuriyeti"ndeki vaziyet i te budur. 
Bugün, ça ımızda devletin rolünü anlamı , devlet görü ünü gayet iyi biliyorum. Fakat, bizim 
mevcut kanunlarımız kadar mantık tan uzak, hatta bu kadar saçma ve çılgınca bir  ey 
bulabilmek kadar zor bir i  yoktur. 
Bugün, ça ımızda devletin rolünü anlamı , devlet telâkkiden bir  eyler kapabilmi  tek bir 
memleket vardır. Bu memleket, pek tabii bizim model Alman Cumhuriyetimiz de ildir. 
Burası Amerika Birle ik Devletleri'dir. Amerika Birle ik Devletleri, hiç olmazsa kısmen, 
devlet mefhumunu anlayabilmi tir. Bu devlet sıhhatleri bozuk olan göçmenlerin, kendi 
memleketine girmelerine müsaade etmemektedir. Amerika Birle ik Devletleri bazı ırklara 
mensup olanları "naturalizasyon" hakkından mahrum bırakmakla, devletin ırkçı telâkkisine 
bir parça olsun yakla maktadır. 
Irkçı devlet nüfusunu üç kısma ayırır. Bu kısımlar  öyledir: 
1) Vatanda lar. 
2) Devlet tebaaları 
3) Yabancılar. 
Devlet tebaaları kısmına mensup olanlar "ressortissant" olarak da tavsif edilebilirler. Esas 
olarak, do um ancak "ressortissant" vasfını bah eder. Bir kimseye bu vasıf, tek ba ına bir 
kamu hizmetine girebilmek, siyasi faaliyete, meselâ seçme veya seçilmeye katılmak hakkını 
hiçbir zaman vermez. Her "ressortissant" için, ırkını ve milletini do ru ve açık bir  ekilde 
beyan etmek  arttır. Her zaman "ressortissant" vasfından cayarak, nüfusu kendi milletinden 
olan memlekette vatanda  olmak, "ressortissant" kısmına dahil olan herkesin  ahsi arzusuna 
ba lıdır, i te bir yabancıyla bir "ressortissant" arasındaki tek fark, ilkinin di er bir devlet 
tebaası olmasından ibarettir 
Alman milletine dahil olan her "genç ressortissant"m, her Alman gencinin görmekle mükellef 
oldu u tahsil ve terbiye devresinden tamamen geçmesi gereklidir. Bu biçimde "genç 
ressortissant" kendim, toplulu un ırkını idrak etmi , milli ruh ile dolu bir üyesi haline 
getirecek tahsil ve terbiyeye boyun e mi  olur. Bu yollardan geçtikten sonra "genç 
ressortissant" fiziki çalı malarına ait olan hususlarda devletin bütün emirlerini yerine getirir. 
Daha sonra orduya alınır. Ordu tarafından verilen terbiye "genel terbiye"dir. Bu terbiye, bütün 
Almanlara verilen ve onların her birini, ordu içinde fizik ve fikri kabiliyetleri itibariyle, 
muvaffak olacakları mevkilere hazırlar, i te "vatanda " unvanı ve bu unvanın bah etti i 
haklar, ancak sıhhati yerinde, sa lam yapılı,  öhreti olumlu, ahlâkı düzgün olan kim  eye, 
askerlik vazifesini de yaptıktan sonra, parlak bir  ekilde lütfe-dilecektir. 
Böyle bir kimseye bu hususta verilecek berat, hayatının en kıymetli bir vesikası olacaktır. Bu 
kıymetli berat o kimseye bütün vatanda lık haklarını kullanmasına ve bu unvana ba lı bütün 
imtiyazlardan istifade etmesine imkân verecektir. 
Vatanda lık beratının verilmesi, aleni bir hak olacaktır. Yeni vatanda , toplulu a ve devlete 
sadık kalaca ına dair yemin edecektir. Bu berat, toplulu un bütün üyelerini birle tiren bir 
rabıta rolü oynar. Yâni, çe itli içtimai sınıfları ayıran hende i doldurur.  urası hiçbir zaman 
unutulmamalıdır: Namussuz, ahlâksız ve  ahsiyetsiz bir kimse, âdi, cani, memleketine 
kasteden katil ve bunun gibiler her zaman vatanda lıktan, yâni bu büyük  ereften yoksun 
bırakılır. O zaman bu kimseler "ressortissant'lar derecesine inerler. Mamafih, hemen  unu da 
belirtelim ki, ırk bakımından Alman olup, hayatını çalı arak kazanıyorsa, o genç kadına 
"vatanda lık hakkı" bahis olunur.  
 
BÖLÜM 15 
Nasyonal Sosyalist Irkçı Devlet'in, en esaslı ve en büyük gayesi, devletin temeli olanların 
terbiye, tahsil ve muhafazasından ibaret olmamalı ve aynı zamanda da ırkın unsurlarını sadece 
ırk unsuru olduklarından dolayı te vik, terbiye ve tatbiki hayat için hazırlamakla 


yetinmemelidir. Nasyonal Sosyalist Irkçı Devlet'in te kilâtını bu i  ile ahenkli bir hale 
getirmesi de çok lüzumludur, insanların kıy metlerini, mensup oldukları ırklarına göre takdir 
etmek ve sonunda Marksıstlerin "Bir kimse di er bir kimseye aittir." yolundaki dü ün çelerine 
sava  açıp, bu mücadeleyi son neticelerine kadar devam ettirmek lâzımdır. Irkın ehemmiyetini 
kabul etmek, ırk prensibini bütün uluslararasılı ı ile teslim etmek, mantıken ferdin kendine 
has kıymetini de göz önünde tutmayı icap ettirir. Nasıl ki, insanlara da hil oldukları ırklara 
göre ayrı ayrı kıymet veriliyorsa, topluluk için deki kimselere de, aynı  ekilde muamele etmek 
lâzım' dır. Te ek küllerindeki kan aynıdır. Ancak, ayrıntıda bin türlü ince farklaı ihtiva 
ederler. Bu aksiyonu kabul etmek, önce birtakım inceliklere giri meden, topluluk içinde 
yüksek diye tanınan unsurları te vik et mek ve bunların sayılarını ço altmak lâzımdır. Bu 
kolaydır. Keza hemen hemen mekanik bir biçimde vazgeçilmi  ve çözümlenmi  tir. 
Gerçekten, kalabalık içinde büyük bir de ere sahip "kafa'lan tespit etmek ve di erlerinden 
ayırmaktan, bilhassa millet için en faydalı olan kimseyi bulmak daha zordur. Kıymet ve 
ehliyetlerin tespiti, artık bu mekanik vasıtalarla meydana gelmez. Her gün, de vamlı bir gayret 
sarf etmeden, bunu ifa etme e imkân yoktur. 
Kütle halindeki demokratik fikri bir kenara iterek bu dünyayı en iyi millete, yâni yüksek 
kimselere vermeye e ilimli olan bir doktrinin, mantıken bu milletin içinde aynı aristokratik 
ilke hareketlerini uyandırması ve emir ile kumandayı, nüfuz ve tesiri en iyi "ka-fa'lara vermesi 
gerekir. Bu doktrin, ekseriyet fikrini temel olarak almaz. O,  ahsiyet üzerine bina kurar. 
Bugün Nasyonal Sosyalist Irkçı Devlet'in, di er devletlere kar ı servet ve fukaralık arasında 
daha adil bir denge temini suretiyle a a ı sınıflara daha geni  bir hak tanıması yahut iyi 
payla tırılmı  ücret kabul etmekle daha üstün bir iktisadi te kilâta sahip olması gibi, sadece 
maddi bir farktan ba ka hemen hemen hiçbir fark ve üstünlük göstermemesi lâzım gelece ini 
zanneden bir kimse, çok gerilerde kalmı  bir adamdır ve bizim doktrinimiz hakkında zerre 
kadar bir fikre sahip de ildir. Bu bahsetti imiz  eylerin hiçbiri bir devamlılık veya büyüklük 
vasfı ta ımaz. Zaten, bu kadar sathi ve basit bir vasfa sahip bir ıslâhat hareketi ile yetinen bir 
millet, milletler arasındaki mücadelelerde zafere ula abilmesi için ufacık dahi olsa bir  ansa 
sahip de ildir. Esasen ifa etti i mukaddes vazifede, insafa uyan bir e itçilik açısından 
yapılacak ıslâhattan ba ka bir  ey tasavvur edemeyen bir "hareket", bir çevreyi esaslı bir 
ekilde ıslâh etmek söz konusu oldu u zaman, artık tesir kabiliyetine ve kudretine sahip 
olamaz. Bu "hareket"in bütün uygulaması, sonunda yüzeysel  eylere özgü kalır ve halk bugün 
mustarip oldu umuz zaaflara kar ı (çok istek duymasına kar ılık) zaferi sa layacak te kilâtı 
kuramaz, insanı daha iyi anlamak için, kültürün geli mesine ait men elere ve hakiki sebeplere 
tekrar bir göz atmak faydalı olacaktır, insanı, hayvandan ayıran ilk husus, insanın icada do ru 
attı ı ilk adımdır. Bu hamle ba langıçta hayat mücadelesini daha rahat ve kolay yahut sadece 
mümkün hale getirecek hile ve kurnazlıkların bulunmasından ibaret kalmı tır. Gayet ilkel olan 
bu icatlar insanın hissini açık olarak ortaya koyamaz. Çünkü, gelecek nesillerin nazarlarında 
ve ilk insanla her günkü insanın nazarında bu icatlar ancak mü terek zekânın tezahürleri gibi 
görünür. 
insan, hayvanın gözlemlenebilece i yâni sezebilece i hile ve kurnazlıkları o hayvanların 
kazanılmı  vakaları gibi kabul eder. Bu hadiselerin esas sebeplerini tespit edemedi i için, 
bunlara içgüdüye dayanan usuller vasfını takmakla yetinir. 
Halbuki, bizim vakamızda bu "içgüdü" kelimesinin hiçbir mânâ sı yoktur^Her kim canlıları 
ehlile tiren bir geli meye inanırsa onların faaliyetlerinin bütün  ekil ve tezahürlerinin daima 
imdiki  ekil altında mevcut olmadı ını teslim etmek zorundadır. Belirli bir kimse ilk hareketi 
yaptı ve daha sonra bu hareket birçok kimse tarafından tek rar ve taklit edildi. Neticede bu 
hareket insanların her birinin  uuru altına girdi ve artık bir içgüdü gibi kendini gösterme e 
ba ladı. 
Bu mekanizma insanda daha kolaylıkla anla ılır ve kabul edilir Hayvanlara kar ı mücadelede 
ilk hile ve kurnazlıklar hiç  üphe edilmesin ki, ba langıçta özellikle kabiliyetli kimselerin i i 


olmu tur.  ahsiyet burada da, muhakkak ki kararların ve icraatın temelini te kil etmi tir. 
Sonra bu karar ve icraat bütün bir insanlık tarafından ispata ve  ahide lüzum kalmayacak 
ekilde kabul edildi. Bugün bizim için bütün stratejinin esasını te kil eden bazı açık askeri 
ilkeler de, ba langıçta zorunlu olarak, azim ve karara sahip bir "kafa"da tasavvur edilmi lerdi. 
Ancak aradan seneler, binlerce sene geçtikten sonra, kamu tarafından kabulüne  ahit icap 
ettirmeyecek bir açıklıkla kabul olundu.Her insan zamanla birinci bulu a bir ikincisini ekledi, 
veya ilk bulu unu geli tirdi. Bir e yayı, bir yaratı ı kendi hizmetinde kullanmayı ö rendi. O 
zaman, insanın asil yaratıcı faaliyeti, bugün de gözlemledi imiz  ekilde kendini gösterme e 
ba ladı. Yontulmu  ta ın kullanılması, vah i hayvanların ehlile tirilmesi, ate in ke fedilmesi 
vs. gibi icatların her biri ve zamanımızda bizi hayret içinde bırakan bütün icatlara ula ıncaya 
kadar yapılan hareketler, esasında açık bir  ekilde ferdin yaratıcı çalı masına ili kindir. Bu 
bulu lar ne kadar yeni, ne kadar mühim veya ne kadar çok hayret verici bir vasfa sahip iseler, 
bütün bu bulu ların ferdin yaratıcı mesaisine taallûk etti i hakikati de daha a ikâr olarak 
gözümüze çarpar, i te bundan dolayı kesin esaslara dayanarak biliyoruz ki, çevremizdeki 
bulu ların tamamı tek ba larına fertlerin yaratıcı kuvvetlerinin ve do u tan gelen yeteneklerin 
sonucudur. Bütün bu bulu lar neticede insanı, hayvanın üstüne çıkarır ve kati bir  ekilde 
insanı hayvandan ayırır. 
Tarihten evvelki zamanların orman içinde yasayan insanına hayatını korumak imkânım veren 
kurnazlık bugün hâlâ en harika ilmi zafer  ekli altında, insanlara hayatları boyunca yardımcı 
olmaktadır. Ve insanlara gelecekteki mücadeleleri için zırhlar yapmak imkânını temin 
etmektedir.                       insanın bütün emel ve dü ünceleri, bütün icatları bu dünya |üzerinde 
ya ayan insanların mücadelelerini kolayla tırır. Hatta, bir adın, bir ke fin veya büyük bir ilmi 
mütalâanın tatbiki faydasının crhal anla ılması bile, insanın di er canlıların üstüne çıkmasına 
ardıma olur ve insanı her bakımdan bu dünyada hâkim bir mahlûk yapacak derecede takviye 
ve tahkim eder. 
Bütün icatların münferit birer yaratıcı kudretin neticesi oldu u görülür. Bu müstakil fertler 
ister kendileri arzulamı  olsunlar, ister  rzulamamı  olsunlar, bir noktaya kadar insanlı ın 
velinimetidirler. Bu gibi kimselerin hareketleri, milyonlarca insanın eline hayat 
I mücadelelerini kolayla tıracak birçok vasıtaları vermektedir. Günü-Rlüzdeki medeniyetin 
ba langıcında, daima birtakım mucitlerin jahsiyederini görmekteyiz. Bu mucitler olumlu 
hareketleri ile bir- irlerini tamamlarlar ve kar ılıklı olarak birbirlerini tahdit ederler. ÎCatların 
ve ke iflerin gerçekle meleri ve tatbiki surette uygulamaya ta lamaları zamanında da, 
tamamen bu böyledir. Çünkü açıklama sılalarının tamamı, icat sorununa ve bundan dolayı 
ki iye ili kin-lir. 
Nihayet her türlü ölçüden uzak bulunan, fakat sonraki her tür-llü teknik icadın  artım 
meydana getiren sadece yaradılı a ili kin ça-I li ma, kendine özgü  ahsiyetin sonucu gibi 
görünür. 
Meydana getiren kuvvet, topluluk de ildir. Te kilât kuran ya Jda dü ünen ço unluk de ildir, 
daima her yerde, tek ba ına ki idir. 
Bir topluluk sadece, bu yaratıcı kuvvetlerin çalı malarını en lyüksek dereceye yükseltti i ve 
bu çalı maları toplulu un menfaati-|fte uygun bir  ekilde tanzim etti i zaman, "iyi bir 
te kilâta" sahip fcgörünür, ister maddi aleme, ister manevi aleme ait olsun, bir bulu  ficin en 
çok de erli olan  ey, önce mucidin  ahsıdır. Bir toplulu-I gün te kilât içindeki en büyük ve en 
yüksek vazifesi, o te kilâttan '>• kamunun menfaatine uygun bir  ekilde faydalanmaktır. 
Hakikatte ise, te kilât bizzat bu prensibin uygulamasını bir an Uçin bile gözden ve akıldan 
uzak tutmamalıdır. Ancak bu  ekilde, 
1
 te kilât, makinecili in felâketlerinden kurtulacak ve 
canlı bir organ i haline gelecektir. Te kilât, iyi "kafa'ları toplulu un üstüne çıkarmak ve 
toplulu u da bu "kafa'ların emirleri altına koymak e ilimini or-taya çıkarmalıdır. 
Te kilât, insanlı ın nail oldu u lütfün hiçbir zaman kütleden gelmedi ini, yaratıcı 
dima lardan çıktı ım bilmeli ve ırkın hakiki velinimetlerinin onlar oldu unu kendine ilke 


edinmelidir. Aynı zamanda te kilât bu ilkeyle hareket etmelidir. Te kilâtın bu seçkin  ahıslara 
hâkim bir nüfuz ve tesir ederek, hareket ve nüfuzlarını kolayla tırması, kamunun 
menfaatinedir. Çünkü bu genel menfaatleri, hiç  üphe yok ki ne aptalların veya ehliyetsiz 
olanların hâkimiyeti ne halk topluluklarının ço unlu u temin edecektir. Mutlaka yüksek 
kabiliyetlere sahip kimseler i leri ele almalıdırlar . 
"tktidarlı Kafa" aranması, daha önce de söyledi imiz gibi hayat mücadelesinin ha in 
seleksiyonuyla meydana gelir. Birço u parçalanır ve yok olur. Böylece o i te ehil 
olmadıklarını gösterirler. Sonunda seçkin sıfatıyla seçilenlerin ve di erlerinden ayrılanların 
sayıca pek az oldukları görülür. Tefekkür, güzel sanatlar ve iktisat âleminde bu seleksiyon i i 
hâlâ bugün kendini göstermektedir. Fakat, bugün iktisat âleminde "iKTlDARLI KAFA"yı 
seçme uygulaması birtakım a ır yükler altında kalmaktadır. 
Devletin idaresi ve askeri te kilâtın  ekillendirdi i kudret de bu ki ilik fikrinin aynı derecede 
egemenli i altındadır. Bunu her yerde, astlar üzerinde mutlak otorite, liderlere kar ı tam 
mesuliyet  ekliyle görmek mümkündür. Yalnız siyasi hayat, bu tabii ekseninden bugün 
tamamen kurtulmu tur. Bütün medeniyet ferdin yaratıcı faaliyetinin neticesidir. Halbuki 
ekseriyet prensibi her hükümetin özellikle en yüksek akıllılarında bulunmakta ve oradan da 
yava  yava  memleketin bütün hayatım zehirlemektedir. 
Esas itibarıyla, Yahudili in yıkıcı tesirini kendisi kabul etmi  olan milletlerde,  ahsiyetin 
nüfuzunu yıkmak ve yerine kütlenin nüfuzunu ikame etmek için devamlı bir  ekilde gösterilen 
gayretlen bilmek ve anlamak lâzımdır. Üstün ırklardaki yapıcılık prensibi, yerini Yahudilerin 
yıkıcılık prensibine terk etmektedir. Yahudiler, milletlerin ve ırkların bozulma mayaları 
olmaktadır. Bir ba ka ifadeyle Yahudiler, medeniyeti çöküntüye sürüklemektedir. 
Marksizm'e gelince, bu doktrin Yahudi'nin medeniyet sahasında bütün faaliyet  ekilleri 
içinden  ahsiyetin üstünlü ünü hariç bırakarak, yerine adedin üstünlü ünü getirmek için 
gösterdi i gayreti temsil eder. Siyasal bakımdan parlamenter biçim bu doktrine kar ılık gelir. 
Komünün en küçük hücresinden uygarlı ın doru una kadar, her yanda bu parlamento 
biçiminin u ursuz etkileri görülür. iktisadi sahada sendikalist tahriklere yol açılmaktadır. Bu 
sendi-kalist tahriklerin i çilerin menfaatlerine olaca ı dü ünülemez. Yalnız, uluslararası 
Yahudili in yıkıcı emelleri bu tahriklerden faydalanır. 
iktisadi hareket,  ahsiyet prensibinden ne kadar uzakla tırılırsa ve iktisadi hareketin faaliyeti 
toplulu un nüfuz ve tesirine teslim edilirse, ekonomik hareketin yaratıcılık niteli i de o kadar 
zayıflar. Neticede kaçınılması imkânsız bir çökü  arz eder. 
Çe itli mesleklerdeki danı ma bürolarının hepsi kullandıkları kimselerin menfaatlerini 
hakikaten takip edecekleri yerde, bizzat üretim üzerinde bir nüfuz ve tesir yapmaya 
çalı ırlarsa, aynı yıkıcı gayeye bilmeyerek hizmet etmi  olurlar. Bunun neticesi  u olur. Bu 
hareketten genel üretim ve bu surette fert zarar görür. 
Keza, bir milletin mensuplarının ihtiyaçları, kâ ıt üzerinde sözle ve nazariyatla tatmin 
edilemez. Toplulu un genel çalı ması neticesinde, ferdin menfaatlerine hizmet edecek olan 
nimetlerin her gün herkesin hissesine dü en miktarının ço altılması ile bir milletin 
mensuplarının ihtiyaçları giderebilinir. 
Mesele, Marksizm'in topluluklar hakkındaki nazariyesine dayanarak,  imdiki iktisadiyatın 
vazifesini ele alıp, bu iktisadiyatın devamlı olup olmayaca ını münaka a etmek de ildir. 
Kaldı ki, bu prensibin do ru veya yanlı  oldu u hakkındaki münaka a, bugün mevcut durumu 
gelecekte yönetmeye ehil oldu unu ispat etmesiyle çözümlenemez.  ayet, bir uygarlık 
yaratmaya ehil oldu unu ispat ederse, ancak o zaman sorun çözümlenmi  olur. 
Bu faaliyetin ba arıyla münasebeti ne olursa olsun, bu ba arı, Marksizm'in miras bıraktı ı  eyi 
hiçbir zaman kendi ilkelerini uygulama suretiyle meydana getiremeyece i yolundaki olumlu 
iddiamız ve olumlu hadiseler kar ısında ehemmiyetli bir durum arz etmez. Çünkü, Marksizm 
fiiliyatta bunun açık delilini bizzat vermi tir. 


Marksizm i te bundan dolayı kısa bir zaman sonra " ahsiyet" prensibine boyun e mi tir. Bu 
durum Marksizm'in kendi te kilâtının bu teoriden azade kalamayaca ını açıkça 
göstermektedir. Bunlar "ırkçı felsefe"nin en esaslı eylemleridir. 
E er, bugün Nasyonal Sosyalist Hareket yukarıda izah etti imiz esaslı konunun önemini 
tesadüfen kavramamı  olsaydı ve mevcut vaziyeti az çok de i tirerek Marksistlerin i ine 
gelen  ekilde ço unlu un egemenli i sistemini kabul etseydi, sonuçta Marksistlerle aynı 
paralele dü ecek ve böylece birbirlerine rakip iki siyasi olu umdan ibaret kalacaklardı. 
Hareketimizin toplumsal programı,  ahsiyeti bir kenara itip ve yerine ço unlu u koymayı ilke 
edinse idi, i te o zaman "Nasyonal Sosyalizm" de mevcut burjuva partileri gibi Marksizm 
zehri ile zehirlenmi  bir halde olacaktı. Irkçı devlet bütün bu iktisadi ve siyasi çevreleri 
parlamenter ço unluk ilkesinden, yani toplulu un verece i karardan tamamen kurtarmalıdır. 
Bunun yerine, hiçbir kayıt ve  arta ba lı olmadan, "bireyin"in hukukunu koymalıdır. Bütün bu 
anlattıklarımızdan çıkan sonuç ve dünyayı tehdit eden Marksizm'e kar ı alınacak tedbir  udur: 
En 172 anayasa ve en güzel devlet kurulu u, toplulu un en seçkin unsurlarına rehberin 

Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin