Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Yüklə 1,96 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/30
tarix31.12.2021
ölçüsü1,96 Mb.
#49735
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   30
Adolf Hitler - Menim mubarizem

e itiminin tek gayesinin, kızı, gelece in annesi olarak hazırlamaktan ibaret oldu u hiçbir 
zaman unutulmamalid.it. 
Herkesin karakterinin esaslı vasıfları, önceden meydana gelir. Bir bencil her zaman bencildir 
ve daima öyle kalacaktır. Aynı zamanda bir idealist de daimi bir  ekilde idealisttir. Bu arada 
bu iki zıt karakter arasında milyonlarca çe it karakter vardır ve bunları ayırmak ve anlamak 
pek zordur. Anadan do ma bir katil daima katil kalır. Fakat, canice fiillere bir dereceye kadar 
e ilimli olan kimse, ba arılı bir e itim ile toplumun faydalı bir ferdi haline getirilebilir. E er 
müphem karakterlerde, terbiye eksik olursa bu gibi kimseler birer zararlı unsur olarak 
yeti ebilirler. 
Sava  sırasında milletimizin, a zının sıkı olmamasından bir hayli  ikâyet edildi. Bu kusur 
yüzünden, pek çok zorluk çekildi. Fakat sava tan önce milletimize verilen e itim onu ketum 
yapmamı tı. Önemli sırlar, dü manın kula ına gidiyorsa sebebini bunda aramalıydık. Daha 
küçük ya tan itibaren söz ta ıyan kimse, geveze olmayan arkada ına tercih ediliyordu, ihbar 
bir açık kalplilik, ketumluk ise ayıplanan bir inat sayılıyordu. Bu durum bugün de devam et-
mektedir. Çocuklara ketumlu un bir fazilet oldu u bir kere olsun söylenmemi tir. Çünkü, 


bizim modern pedagoglarımızca bunlar önemli  eyler de ildir. Ama bu önemsenmeyen 
eyler, bugün devlete adliye masrafı olarak milyonlara mal olmaktadır. Keza birbirini 
çeki tirmenin sebep oldu u dâvaların bir kısmı, bu ketumluk noksanlı ından dolayı 
açılmaktadır. Sorumlulu u kavranmayan sözler, gayet kolaylıkla sarf edilmektedir. Meselâ, 
milletimizin iktisadi menfaatleri, daimi bir  ekilde zararlı oluyor. Buna sebep, önemli yapım 
usullerinin akılsızca açıklanmasıdır. Meselâ, ülkemizin savunmasıyla ilgili gizli hazırlıklar, 
yine ketumluk noksanından dolayı bo a gitmektedir. Milletimiz susmasını bilmemektedir, 
i itti ini tekrar etmektedir. Bu gevezelik, sava ı kaybettirir. Hatta mücadelenin feci bir sonuca 
varmasının bütün yükünü ta ıyabilir. E itim noksanlı ı çocuk büyüdükten sonra telâfi 
edilemez. Bir ö retmen, en â-di ihbar itiyatlarını te vik ederek ö rencilerinin haylazlıkları 
hakkında haber almayı ilke edinmemelidir. Çünkü gençlik ayrı bir devlet meydana getirir ve 
orta ya lılara kar ı cephe alır. Bu pek tabiidir. Çünkü on ya ındaki bir çocu un, kendi ya ıtları 
ile kurdu u birlik, orta ya lılar arasındaki birlikten daha kuvvetlidir. Bir arkada ını ihbar eden 
çocuk, ilerde öyle fena bir istidat gösterir ki, vatana ait bir sırrı dahi if a edebilir. Böyle bir 
çocuk cesur ve namuslu kabul edilemez. Ö retmen için, sınıfta otorite kurmak üzere 
böylelerinden istifade etmek, rahat bir  ey olabilir. Fakat bunu yaptı ı takdirde genç kalplere, 
ilerde filizlenecek ve feci sonuçlar do uracak olan tohumları bırakmı  olur. Çok kere, 
küçükken böyle ihbarlara alı mı  bir çocu un büyüdü ü zaman, rezil bir kimse oldu u tespit 
edilmi tir. Bu birçok kimseye ibret dersi olmalıdır. Mertlik, feragat ve ketumluk, büyük bir 
millet için mutlaka gerekli olan faziletlerdir. Bunları geli tirmek ve okullarda verilen 
telkinlerle mükemmelle tirmek zamanımızın tahsil dâvasının en önemli konularıdır. 
Çocuklara a laya a laya  ikâyet âdetini ve acıdan ba ırmayı unutturmak da bu e itimin 
programına dahil bir görevdir. Pedagoglar çocukları küçük ya tan itibaren, acıya sessizce 
tahammül etmeye alı tırmazlarsa, ilerde bu kimseler zor dakikalarda isyan ederler. 
E er ilkokullar gençli in kafasına biraz bilgi doldurup, nefse daha çok hâkim olmayı 
a ılasalardı, 1914 yılından 1919'a kadar bunun büyük faydalarını görürdük. 
i te ırkçı devlet e itimci rolünü yerine getirebilmesi için, karakterleri de e itmeye büyük 
önem vermelidir. Böyle bir e itim yolu ile milletimizin bugünkü kusurları tamamen yok 
edilemezse de, hiç olmazsa biraz hafifletilebilir. 
irade kuvvetini, çabuk karar vermek kabiliyetini ve sorumlulu u memnuniyetle kabul etmek 
alı kanlı ını geli tirmek, son derece önemlidir. Eskiden orduda emir vermemek prensibi, 
rasgele bir ernir vermekten daha üstün tutulurdu. Gençler  unu ö renmelidirler. Hiç cevap 
vermemektense herhangi bir  ekilde cevap vermek daha iyidir. Yanlı  cevap vermek korkusu, 
cevaptaki yanlı lıktan çok daha ayıptır. Gençleri hareketlerinde cesaretli kılabilmek için bu 
düsturdan istifade edilmelidir. 
918 yılının Kasım ve Aralık aylarında, bütün otoritelerin cesaretlerini yitirmi  olmalarından 
ve devlet ba kanından en küçük rütbeli kumandana kadar hiç. kimsenin kendi te ebbüsü ile 
bir karaı verme kuvvet ve cesaretini kendinde bulamamasından pek çok si kâyet edüdi, i te bu 
korkunç durum yeni e itim sistemi için büyük bir ihtar olmalıdır. Bugün bizi ciddi bir 
mukavemetten âciz kılar;  ey, silâh eksikli i olmayıp, irade noksanlı ıdır. Bu enerji yoklu u 
milletimizin içine yayılmı tır. Bu durum, milletin riske katlanma ve herhangi bir hususta karar 
alma kabiliyetini körletmektedir. Halbuki  u iyice bilinmelidir ki, bir fiil ve hareketin 
büyüklü ünü meydana getiren  ey, o fiil ve hareketin ihtiva etti i risktir. Bir Alman generali, 
i in farkına varmadan, bu üzücü irade eksikli im ifade için klâsik bir düstur ortaya koydu. 
"Ba arılı olaca ıma dair yüzde elli bir ihtimal bulundu unu gördü üm takdirde faaliyete 
geçtim." Ama ne yazıktır ki bu "yüzde elli bir", bize Büyük Almanya'nın o feci yıkılı ım izah 
etmektedir. Bu Alman generali ve onun gibi hareket eden herkes, kaderden ba arıyı kendisine 
garanti etmesini istediklerine göre, bunlar bu davranı larıyla bir kahramanlık hareketi 
göstermekten vazgeçiyorlar demektir. Herhangi bir durumun öldürücü bir tehlike arz etti i 
bilindi i sırada, ba arıyı sa layacak te ebbüs ancak bir kahramanlık hareketidir. Örnek mi 


isteniyor? Verelim: Ölüm dö e inde yatan bir kanserli ameliyat olmayı göze almak için yüzde 
elli bir ba arı ihtimaline muhtaç de ildir. Ameliyat, yüzde elli bir de il, yüzde yarımdan fazla 
bir ba arı vaat etmese bile, cesur ve irade sahibi bir kimse riski göze almalı, ameliyata 
muvafakat etmelidir. Yoksa yakında ölece inden dolayı çevresine yanıp yakılmaya hiç hakkı 
yoktur. 
Etraflıca dü ünülecek olursa, zamanımızın belâsı olan bu istemek ve karar almak 
kabiliyetsizli inin bilhassa gençlerimize eskiden beri zorla verilen e itimin sonucu oldu u 
anla ılır ve görülür. Bu a-di alı kanlı ın olumsuz tesiri gelecek nesillerde de devam eder. Mil-
letimizi zaafa sürükleyen bu kabıliyetsizlı in tesiri, hükümet mevkiim i gal eden. devlet 
adamlarında görülen medeni cesaretin yoklu u ile en yüksek noktasına eri ir. 
Bu arada sorumluluk korkusu hakkında da aynı  eyler söylenebilir. Sorumluluk korkusu, 
gençlere verilen e itimin eksik ve sakal: olu undan dolayı bir rezalet halim almaktadır. Bu 
rezalet, gençlerin bütün resmi hayatları boyunca kendini göstermekte ve ölmez mertebesine 
de parlamenter rejimde ula maktadır. 
Irkçı devlet, bütün dikkat ve çalı masının iradenin ve karar verme kabiliyetinin e itimine 
hasretti i gibi, gençlerin çocukluklarından itibaren sorumluluk zevkini ve ifa ettikleri 
hareketlerin gereken cesaretini hakketmelerine özellikle önem vermelidir. Irkçı devlet, ancak 
bu görevin lüzum ve önemini kavradı ı ve yüzyıllar boyunca bu e itime devam etti i 
takdirde, bizim çökü ümüze korkunç bir  ekilde tesir etmi , fakat bugün zaaftan kurtulmu  
olan bir millet meydana getirmeye muvaffak olabilir. 
Bizim ırkçı devletimiz, bugün hükümet tarafından milletimizin e itimi konusunda tatbik 
edilen tedrisatta, büyük bir de i iklik yapmak ihtiyacını duymaktadır. Bu yenilik  u üç 
hususta olacaktır. 
ilk önce, Alman gençlerinin hafızaları yüzde doksan be  nispette, kendileri için faydasız, 
gereksiz ve bunun sonucu olarak kısa bir zaman sonra unutulmaya mahkûm bilgi ile 
doldurulmayacaktır. Zamanımızda, bilhassa ilk ve orta okullarda uygulanan program, mânâsız 
bir kuru kalabalıktan ibarettir. Bazı kere ö rencilere ö retilen konuların gürültüsü o kadar 
büyüktür ki, gençler ancak birer parçasını akıllarında tutmaktadırlar. Ö retilen bilginin ancak 
çok az bir kısmı, ilerde gençler için faydalı olmaktadır. Aynı zamanda, bir i e giren ve 
hayatını kazanmak zorunda kalan gençlerimiz için bu bilgi yetmemektedir. 
Meselâ bir memuru ele alalım. Bu memur otuz, otuz be  ya larında ve lise sınavını vermi  
olsun. Okulların binbir zahmetle bu memurun zihnine doldurdu u bilgilerden hangilerini 
bugüne kadar muhafaza etti ini kontrol edelim. Kontrol sonunda eskiden ö retilenlerden pek 
azının  imdi onun hafızasında kaldı ını görürüz. Belki bu durum kar ısında bize  öyle 
denebilir. O zamanlar gösterilen derslerin tamamının gayesi, ö renciyi yalnız geni  ve çe itli 
konularda bilgi sahibi yapmak de ildir. Bu yola gidilmesinin sebebi, ö rencide dü ünme, 
bilhassa tetkik ve gözlem kabiliyetini geli tirmektir. 
i te bu hâlde de, genç bir dima ı bir sürü intibalar arasında bo mak belirir. Genç dima , bu 
intihalara ender olarak hâkim olabilir, onları ayıklayabilir ve sonunda âz çok önemlerine göre 
bir tasnife tabi tutabilir. Bu durum kar ısında çok kere esaslı nokta arızi konulara feda 
edilerek tamamen unutulacaktır. Neticede bu kitle halindeki ö retimin esaslı amacı elde 
edilemeyecektir. Gaye dima ı, birtakım mefhumlarla tıka basa doldurarak ö renme e 
kabiliyetli bir hale getirmek olmamalıdır. Bilâkis gaye bir  ahsa, sonradan kendisi için faydalı 
olacak ve çevresi bundan istifade edecek bilgi hazinesini sa lamaktan ibaret olmalıdır. Fakat 
genç dima a zorla soku  turulan mefhumların bollu u, bunları tamamen kendisine unuttu-
rursa veya esaslı noktaları buldurtmazsa te ebbüs ve e itim bo a gitmi  demektir. Örne in, 
neden milyonlarca insanın yıllarca çalı arak iki üç yabancı dil ö rendiklerine akıl sır ermez. 
Çünkü bu milyonlarca insanın arasında yalnız küçük bir kısmı ö rendikleri bu yabancı 
dillerden istifade edebilir. Fransızca'yı ö renmi  olan yüz bin ki iden yalnız iki bini ilerde 
bundan istifade edebilecek, geri kalan doksan sekiz bin ki i, hayatları boyunca hiçbir zaman 


gençliklerinde ö renmi  oldukları Fransızca'yı fiiliyatta kullanmayacaktır. Dil e itiminin 
genel kültüre hizmet etti i yolundaki delilin, bizim iddiamız üzerinde bir de eri yoktur. E er 
insanlar bütün hayatları devamında, okul sıralarında okuduklarından ve ö rendiklerinden 
istifadede devam etselerdi o zaman bütün ö renilenlerin bir de eri olurdu. Demek oluyor ki, 
bu ö retilen Fransızca'nın iki bin ki iye faydası olurken, geriye kalan doksan sekiz bin ki i de, 
bir hiç için gençliklerinde zahmet çekmi  zamanlarını heba etmi tir. 
Bundan çıkan sonuç  udur: Gençlere bu dilin yalnız haz verecek taraflarını ö retmelidir. 
Ö rencilere o dilin dahili mekanizmasının bir  emasını göstermek yerinde bir hareket olur. 
Dilin grameri hakkında bir bilgi verilir. Tipik misaller göstermek suretiyle yabancı dilin 
telâffuzu ve yapısı ile kaideleri ö retilir. Bu yöntem, ö rencinin büyük bir kısmı için kâfi 
gelecek ve akılda tutulması daha kolay, daha basit olaca ı için, bugüne kadar uygulanan 
tarzdan daha faydalı olacaktır. Bugünkü ö retim usulü yabancı dili ö rencinin kafasına zorla 
sokmaktadır. Halbuki gençler hiçbir zaman o lisanı ö renememekte ve ö rendi ini de ilerde 
unutmaktadır. Bu ezici bilgi bollu u hafızada tutarsız, rastgele tutulan parça parça  eyler 
bırakmak tehlikesini de do urur. Yani gençler, ancak en gerekli olan  eyleri ö renmeli ve esas 
ile ayrıntı gençlerin lehine olarak, daha önceden tespit edilmelidir. 
Bu genel ilkeler üzerine kurulan bir ö retim gençlerin büyük bir kısmına bütün hayatları 
boyunca yetecektir. Zamanla Fransızca'yı kullanacak olanlar yeterli bir bilgiye sahip 
bulunacaklar ve derin bir tetkik ve okuma amacıyla bu bilgilerini geni letmeye vakitleri 
olacaktır. Ö retim, zamandan da tasarruf sa layacak, fizik çalı malarına ve yukarda 
bahsetti imiz karakteri geli tirme gayesine daha kolaylıkla bir vakit ayıracaktır. Bugünkü 
tarih ö retim yöntemleri, bilhassa reform gerektiren bir durumdadır. Tarihin verdi i derslere, 
Alman milleti kadar muhtaç durumda olan millet pek azdır. Fakat hemen  unu belirtelim ki, 
tarihten Alman milletinden daha az istifade etmi  pek az millet vardır. E er siyaset gelecek 
tarihin konusu ise, bize tarihte okutulan  ey, siyasetimizin yönetimimiz tarafından mahkûm 
edilmesi demektir. Bugün okutulan tarih derslerinin yüzde doksanı gülünçtür. Okutulan 
derslerden ancak binde biri gençlerin kafasında kalmaktadır, bu da birkaç tarih ve birkaç 
isimden ibarettir. Yani büyük ve önemli olan hatlar tamamen eksik kalmaktadır.  irı esasını 
te kil eden ba lıca fikirler açıklanmamaktadır. Vakaların birbiri ardından gelmesindeki derin 
sebeplerin ortaya çıkarılması i i ö rencinin az çok geli mi  zekâsına bırakılmaktadır. Bu 
duruma kar ı istenildi i kadar isyan edilebilir. Bir toplantı sırasında parlamenterlerin iç ve dı  
siyaset hakkında verdikleri nutuklar, bir parça dikkatle okunsun, her  ey bütün çıplaklı ı ile 
ortaya çıkacaktır. Her halde bu siyasetçilerin bütün bir kısmı, ortaokul hattâ fakültelerde 
paltolarım eskitmi lerdır.  te o zaman, bu kimselerin tarihteki bilgilerinin yetersiz oldu u 
görülür. E er bu siyasetçiler tarihi hiç okumamı  olsalardı ve yalnız do ru bir içgüdüye sahip 
bulunsalardı, milletimiz için daha hayırlı olurlardı. 
Bilhassa tarih ö retiminde dogmaları hafifletmek gereklidir. Tarih dersinde bu  ekil ö retimin 
en büyük faydası vakaların cereyanına hâkim ve sebep olan kanunları görebilme, seçme ve 
iyiyi kötüden ayırma olmalıdır. Ö retim yalnız bu i le u ra ırsa, her ö rencinin ö renmi  
oldu u  eylerden ilerde faydalanaca ı ümit edilebilir. Çünkü tarih, geçmi te neler olup 
bitti ini bilmek için okutulmaz. Tarih ö rencinin gelecekte, kendi milletinin hayatını 
sa lamak için takıp ede bilece i yolu ö renmesi için ö retilir. Esas gaye budur. Tarih, bir 
gaye ye ula ma vasıtalarından biridir. Tarihin derin bir incelenmesi mum kün oldu u, belirli 
tarihlerin tespit edilmesine ihtiyaç gösterdi i, çünkü büyük hataların ancak bu vakaların 
tarihleri ile çizilebildigı iddiasına kalkı ılmamalıdır. Bu bilginlerin i idir. Basit bir kimse bir 
profesörle e it tutulamaz. Tarihin ferde, tarihi vakaları bildir mekten ba ka bir hizmeti yoktur. 
Bu bilgi, o ferde milletini alâkada ı eden siyasi meseleler hakkında bir fikir edinme imkânını 
sa layn çaktır. Tarih profesörü olmak isteyen daha sonra bu konuya kendi ni derin bir biçimde 
verebilir. Artık o kimse tabii olarak bütün ay rmtıyla, hatta hatta en önemsiz olaylarla dahi 


me gul olacaktır. Bugünkü  ekliyle verilen tarih dersleri esasen bu tarz çalı maya yetmez. 
Çünkü bu  ekil e itim, ö renci için çok geni  olurken, uzmanları için de pek dar kalmaktadır. 
Irkçı devletin görevi, ırk meselelerini ön plâna alan bir dünya tarihinin titizlikle yazılmasına 
nezaret etmektir. 
Irkçı devlet, genel kültür e itimine en esaslı noktaları ihtiva e-den bir  ekil vermelidir. Bu 
e itim ö renciye, daha ileri gitmek, herhangi bir alanda ihtisas yapabilme imkânını sa lamak 
olmalıdır. Ferdin genel bilgileri ve ana hatları okuyup ö renmesi yeterlidir. Bu e itim ferdin 
fikri faaliyetine temel te kil edecektir. Genel kültür bütün ilimlerde zorunludur. Özel kültür 
ise, ki inin seçimine bırakılacaktır. 
Böylece, programlar hafifletilmi  olacak ve zamandan istifade edilecektir, istifade edilen, 
zaman, gençlerin karakterlerinin terbiyesine, iradeyi kuvvetlendirmeye, karar verme 
kabiliyetini geli tirmeye mahsus çalı malara harcanacaktır. 
urası acı bir gerçektir ki, bugün okullarımızda verilen dersler, ilerde meslek bakımından 
gençlerimize bir fayda sa lamamaktadır. Bu faydasız e itim üç okulda da devam etmektedir. 
Çünkü üç okulun herhangi birinden çıkmı  kimseler bugün aynı i te ve aynı mevkide, aynı 
ba arıyı gösterememektedirler. Demek ki, ilkokuldan sonra ortaokulu okumu  bir kimse 
ortaokuldaki zamanını bo a harcamı  oluyor. Gerekli olan  ey genel kültürdür. Bir dima a 
tıkılan özel bilgiler bir de er ifade etmez. E er özel bilgiye ihtiyaç varsa bu  htiyaç da bizim 
ortaokullarımızın verdikleri bilgi ile giderilemez. Ortaokullarımız, özel bilgi vermek 
bakımından çok âcizdir. 
Irkçı devletin, bu yarım tedbirlere en kısa zamanda son vermesi en önemli görevidir. Irkçı 
devlet tarafından e itim alanında yapılması gerekli olan ikinci de i iklik de  udur: Materyalist 
devrimizin farklı ve sıvrilmi  bir vasfı da, e itimde daima faydalı ilimlere do ru e ilim 
göstermesidir. Bu faydalı ilimler matematik, fizik, kimya ve di erleridir.  üphesiz ki, günlük 
hayatımızın ihtiyaçları tekni in ve kimyanın faydalı bilgiler oldu unu açıkça göstermektedir. 
Fakat, bir milletin genel kültürünün hemen daima bu ilimler üzerine oturtulması çok tehlikeli 
olur. Dikkat edilecek husus  udur: Bu kültür daima bir ideali göz önünde tutmalıdır. Temel 
"insan haklan" olmalıdır ve ilerde daha da geli tirilecek olan meslek kültürü için gerekli olan 
ba langıç noktaları sa lanmalıdır. Milletin hayatı için teknik bilgilerden daha gerekli olan 
eyler feda edilmemelidir. Bilhassa tarih e itimi ihmal edilmemeli, eski zamanlara ait 
incelemelere devam olunmalıdır. Roma tarihi, büyük hatları ile incelenecek olursa, zamanımız 
ve gelecek için iyi bir kılavuzdur. Eski Yunana ait medeniyet ideali de, daima bütün güzelli i 
ile saklanmalıdır. 
Milletler arasındaki farklar, onları birle tiren ve önemi çok büyük plan "ırk birli i"ni 
görmekten bizi alıkoymamalıdır. Bugün bütün  iddeti ile hüküm süren mücadelenin büyük 
hedefleri vardır. Bir medeniyet kendi hayatı u runda sava maktadır; Bu medeniyet de 
binlerce yıl devam etmi tir ve Hellenisme'i, Germanisme'i çevrelemektedir. 
Genel kültür ile meslek bilgileri arasında gayet açık olarak bir fark gözetilmemelidir. Meslek 
bilgileri günümüzde tek bir Man-mon'un hizmetine girmektedir. Genel kültür, daha idealist 
mahiyeti ile meslek bilgilerine kar ı bir merkez te kil etmek için muhafaza edilmelidir. 
Sanayi ile teknik, ticaret ile sanat, ancak bir büyük idealden yardım gören ve kuvvet alan milli 
bir toplulu un, bu dört  eyin geli mesi için gerekli olan ilk  artların sa lanması ile ileri 
gidebilir. Bu  artlar ise maddeye ba lı bencilli e dayanmaz. Bu  artlar feragatten memnun 
olan bir fedakârlık ruhuna ba lıdırlar, bu bilhassa en küçük hükümdarları bile gayet adi ve 
akılsızca olsa da Tanrı derecesine çıkarmaktan ibaretti. Bu adi hükümdarlı ın çoklu u, 
milletimizin önemini asıl de eri ile takdir etmekten bizi alıkoyuyordu, i te bu durum da 
halkın Alman tarihi hakkında ancak pek yetersiz bilgi sahibi olması sonucunu do urdu. 
Gerçek milli  evk ve heyecan bu biçimde meydana getirilemezdi. Bugünkü e itim sistemimiz 
milletimizin tarihinden seçilmi  göze çarptıracak bir mevkiye çıkarmak ve onları bütün 
Almanların mü terek malı yapmak hünerinden yoksun bulunmaktadır. Oysa, bütün millet için 


bu "mü terek bilgi",  evk ve heyecan milletin çocukları arasında çözülmez bir ba  meydana 
getirecektir. Bugünkü neslin nazarı dikkatlerine, gerçek büyük adamları birer kahraman 
olarak arz etmek yolu bir türlü bulunamamı tır. Herkesin dikkatini bu bü yük kahramanların 
üzerlerine çevirmek ve böylece tamamen "ikiyüzlü bir milli ruh" meydana getirmek imkânı 
sa lanamamı tır. Ö retimin muhtelif dallarında, gençler, milletimiz için iftihar vesilesi olan 
eyleri tanımaktan uzak kalmı lardır. Olaylar so uk bir  ekilde  zahtan öteye gidilememi , 
sonunda bu parlak örnekler anlatılmak ve ö retilmek suretiyle milli gurur kabartılamamı tır. 
E er böyle yapılsaydı, bu harekete " ovenizm" denilecekti ve halk tarafından ra bet 
görmeyecekti. Hanedanla ilgili olan o küçük burjuvazi vatanperverli i her nedense en yüksek 
milli kibir ve gururun semeresi olan ate li ihtirastan daha kabule  ayan ve daha kolay 
görülüyordu. Birincisi daima itaat etmeye hazırdı. Di eri ise bir gün hükmetmek isteyebilirdi. 
Monar iye ba lı vatanperverlik, emektarların ve eskilerin katılmaları ile son bulurdu. Milli 
ihtirası bu yoldan yürütmek zordu. Milli ihtiras, safkan ata benzer. Herhangi bir e eri kabul 
etmez. Onların bu tehlikeden çekinmelerine  a mamak lâzımdır. Bir gün sava  çıkaca ına, 
bombardıman ve zehirli gaz dalgalarının vatanperverli in sa lamlı ını sınayaca ına hiç kimse 
ihtimal vermiyordu. Fakat sava  çıktı ı zaman bu ate li vatanperverli in de i ikli inin 
cezasını fazlasıyla çektik. Artık insanlarda imparatorları ve kralları için ölmek kaygısı 
kalmamı tı. Zaten sava an bu insanların büyük bir kısmı da milletin ne oldu unu bilmiyordu, 
inkılâp olduktan ve sonunda monar iye ba lı vatanperverlik ate i kendi kendine söndü ünden 
bu yana, tarih e itiminin gayesi, artık sadece bilgi ö renmekten ibaret kaldı. Bu devletin 
vatanperverce  evk ve heyecan ihtiyacı yoktu ve elde etmek istedi i  eyi, hiçbir zaman 
kazanamayacaktı. Çünkü, hanedana ba lı vatanperverlik, milliyet prensibinin hâkim oldu u 
bir sırada askere sonuna kadar dayanmak kuvvetini veremezse, cumhuriyetçi  evk ve heyecan 
da bu hususta âciz kalır. Hiç  üphe yok ki, "cumhuriyet u runda" parolası, Alman milletini 
dört buçuk yıl sava  alanlarında tutamayacaktır. Bu harika serabı icat edenler dahi, sava  
alanlarında çok daha az kalmı lardır. 
Gerçek ise  udur: Dü manlarımız bu cumhuriyeti, kendisine yüklenen vergileri ödeme e ve 
arazi isteklerini daima imzalamaya hazır bulundu u için rahat bırakmı lardır. Bu hali ile 
dünyanın sevgisini kazanmı tır. Bu durum  u örnekle gayet iyi anlatılır: Her zayıf mahlûk, 
kendisinden istifade eden kimseler tarafından daima çetin karakterli bir kimseye tercih edilir. 
Fakat dü manlarımız tarafından bu hükümet  ekline kar ı gös terilen sempati, hükümetimizin 
mutlak bir mahkûmiyeti anlamına geliyordu. Alman Cumhuriyeti seviliyor ve ya amasına 
müsaade ediliyordu. Çünkü milletimizi esaret altında tutabilmek için, Alman 
Cumhurıyeti'nden daha iyi bir müttefik bulmak kabil de ildir, i te bundan dolayı bu 
muhte em (!) eserin ya aması için iç ve dı  dü manlarımız ellerinden geleni yapmaktadırlar. 
Dolayısıyla onlar için milli olan her çe it e itim sisteminden vazgeçebilir. Fakat onlar bu 
bayrak için kan dökmek gerekse, sava  alanlarından tav anlar gibi kaçarlardı. 
Irkçı devlet kendi hayatı için büyük bir mücadeleye giri mek zorundadır. Hayatını Davves 
Plânı ile kurtaramaz. Devlet ya amak ve emniyetini sa lamak için bir kenara itti i  eylere 
bugün ihtiyaç duymaktadır. Devletin alaca ı  ekil, besleyece i ruh ne kadar de gerli olursa ve 
bu  ekil ile beslenen ruh üstünlüklerini ne kadar çok ortaya koyar ve ispat edebilirse, o 
devletin muarızları ve muhalifleri de o kadar çok olacaktır.  te o zaman devlet, en iyi 
savunma araçlarını silâhlarında de il, kendi milletinde bulacaktır. Devleti saldırıdan 
koruyacak  eyler, kalelerin su doldurulmu  hendekleri olmayacaktır. Devleti, en ate li 
vatanperverlik ve müteassıp bir milli  evk,  uur ve heyecanla dolu oları erkek ve kadınların 
meydana getirecekleri canlı duvar koruyacaktır. 
E itim konusu üzerinde dikkatle durulacak bir ba ka husus da  udur: 
Ö retim, ırkçı devlete milli gururu geli tirmek imkânım sa lamalıdır. Bu bakımdan bütün 
tarih ö retimi bu noktayı dikkate alarak, medeniyetin genel tarihinden ba lamalıdır. Bir mucit, 
yalnız bir mucit sıfatı ile büyüklük taslamamalıdır. Milletin temsilcisi sıfatıyla çok daha 


büyük görünmelidir. Her büyük harekete kar ı beslenen hayranlık, onu meydana getiren ırkın 
bahtiyar çocu u için gurur ve iftihar haline dönü melidir. Alman tarihinin en büyük adları 
arasında en ünlü olanlarını tespit ederek, bu milli ki ileri, bilhassa halkın gözü önüne sermeli 
ve yıkılmaz bir milli duygunun direkleri durumuna gelmeleri için gençli in dikkatini bunların 
üzerine ısrarla çekmelidir. 
E itim, bu hususları dikkate alan bir sistem dahilinde te kilâta tabi tutulmalıdır. Gençli in 
e itilmesi de bu  ekilde yapılmalıdır. Bu i lem o  ekilde yapılmalıdır ki, bir genç, okulunu 
bitirdikten sonra ya rım bir barı çı veya yarım bir demokrat veyahut bunlara benzer herhangi 
bir yaratık olmamalı, tam bir Alman olarak yeti melidir. 
Bu milli hissin, i in ba ından itibaren samimi ve ciddi olması ve sahte bir gösteri ten ibaret 
kalmaması için gençlere  u "tunç ilke" bilhassa ö retilmelidir. Milletini seven bir kimse, bu 
sevgisini ancak milleti için göze almaya ve katlanmaya hazır oldu u fedakârlık ve feragatle 
ispat edebilir. Yalnız menfaati göz önünde tutan bir milli his, söz konusu olamaz. Yalnız, 
sosyal sınıfları kucaklayan bir nasyonalizm de mevcut de ildir. "Hurraa..." diye ba ırmak 
hiçbir  ey ifade etmez ve "vatanperverim" deme e hak vermez. Bütün milletin varlı ı ve 
halisli ini korumak için asil ve ihtisas derecesine varmı  bir dü ünce de gereklidir. Bir 
kimsenin, milleti ile iftihar edebilmesi için, o kimse milletin sınıflarından utanmamalıdır. 
Fakat milletin yarısı sefil , bir hayat sürüyorsa ve birtakım endi eler içinde ise veyahut 
ahlâkça dü -t kün bulunuyorsa, o kimse böyle bir milletin ferdi olmaktan iftihar duyamaz. 
Ancak bir millet bütün fertleri ile, sa lam bir dima a sahip olursa, o millete dahil olmak her 
vatanda ta milli gurur vesilesi olabilir. Fakat bu yüksek gurur ve iftihar kayna ını, ancak 
milletin büyüklü ünü anlayabilen bir kimse duyabilir ve sezebilir, p        Gençlerin kalplerine 
nasyonalizm ile sosyal adalet hissinin sa-mimi bir sentezi yerle tirilmelidir, î te o zaman, 
birle mi  bir a k, mü terek bir gurur, iftihar ve prestijle dolu bulunan ve hiçbir zaman 
yıkılamayacak ve sarsılamayacak olan bir vatanda lar toplulu u meydana gelecektir. 
Günümüzde  ovenizmin halka telkin etti i korku, onun aciz olu unun bir delilidir. 
ovenizmde ta kın ve seçkin hiçbir enerji mevcut de ildir. Hattâ hattâ  ovenizm için böyle, 
bir enerji, sıkıcı bir  eydir. Artık kader onu büyük görevler yapmaya ça ır mayacaktvr. Çünkü 
dünyada meydana gelmi  olan bütün de i ikliklerin hareketlerini sa layan zemberek, taassup 
dolu ve hatta isterik ihtiraslardır. E er bu hareketi sa layacak zemberek sessizli e ve asayi e 
ba lı burjuva meziyetlerinden ibaret olsa idi, dünyayı altüst eden de i ikliklerin hiçbiri 
meydana gelmezdi. 
Bugün, dünyamızın radikal bir devrim yolunda oldu u ortadadır. Bütün mesele bu radikal 
devrimin insanlı ın üstün ırkları grubu için mi, yoksa "ebedi Yahudi menfaati" için mi 
meydana gelece ini anlamak ve kestirebilmektedir. Irkçı devlet, gençli i uygun bir surette 
e iterek, ırkın bekasını sa lamaya çalı malıdır. Irk, bu zor ve kesin imtihana dayanabilmek 
için daima yeti mi  ve hazır bir halde tutulmalıdır.  u unutulmamalıdır ki, zafer bu yola ilk 
önce giren millete gülecektir. 
Irkçı devlet, kendi eline teslim edilen gençli in kalbine "ırk ruhunu" ve "ırk hissini" 
sokabildi i gün ö retmen ve e itimci olarak, üstüne dü en görevi yerine getirmi  ve en büyük 
gayelerinden birine ula mı  demektir. Hiçbir genç, kanın halisli ini ve bunun milletimizin 
bekası için gerekli ve zaruri oldu unu tam manasıyla anlamadan okuldan çıkmamalıdır. Böyle 
hareket edildi i takdirde ilk büyük  art sa lanmı  olur. Irkın bekası, milletimizin temeli 
demektir. Bu temel de, daha sonra medeniyetin geli mesini sa layacak, en büyük unsurdur. 
Bugün, bütün bu feci felâketin sebebi anla ılmadı ı takdirde, genel biçimde  ikâyet etti imiz 
husus meydana gelir. Yani, biz yine gelecekte "medeniyetin gübresi" olarak kalırız. Bu 
kelimeyi burjuvazinin görü  tarzının verdi i dar ve basit manâsı ile kullanmıyorum. 
Burjuvazi, bir ırkda ımızın kaybını, ancak bir hem ehrisinin kaybı olarak telâkki eder. E er 
biz daima ba ka ırklarla birle meye devam edersek, o ırkları medeniyet alanında yüksek bir 
noktaya çıkarmı , fakat biz ula mı  oldu umuz  ahikadan ebediyen dü mü  oluruz. 


Nihayet, e itim ırk hususundaki kesin mükemmeliyetini askerlik hizmetinde temin 
edebilecektir. Bu hizmet zamanı, her Alman'a verilen normal e itimin en son a aması 
sayılmalıdır. Irkçı devlette fizik ve fikri e itim sistemi ne kadar önemli olursa olsun, bir 
seçkin zümrenin te ekkülü bu devlet içinde esaslı bir rol oynar. Bugün ise, bu noktada akla 
nasıl gelirse öyle hareket edilmektedir. Genellikle, yüksek bir e itim gören veya büyük bir 
mevki sahibi olan anne ve babanın çocukları da yüksek tahsil görmeye lâyık addolunuyor. Bu 
arada  ahsi istidat meselesi daha sonra dikkate alınıyor. Oysa, küçük ve basit bir köylü 
çocu u, yüksek bir sosyal mevkie sahip olan bir ailenin çocu undan çok daha üstün kabiliyete 
malik bulunabilir. Hattâ bu misalimizdeki köylü çocu unun genel bilgisi, burjuva çocu unun 
bilgisinden çok daha a a ı olabilir. Burjuva çocu unun bu üstünlü ü, tabii istidatları ile ilgili 
de ildir. Bu gibilerin üstünlükleri, daha geli mi  ve modern tahsil sayesinde ve devamlı bir 
ekilde aldıkları intihaların tamamının çoklu undandır. En üstün yetenek lerle donanmı  
küçük köylü çocu u ilk yıllardan itibaren böyle bir çevre içinde yeti mi  olsaydı, fikri 
melekeleri de pek tabii bamba ka 
olurdu. 
Sanat alanında, yalnız ö renmek söz konusu de ildir. Her  ey daha çocuk dünyaya geldi i 
zaman, onda gizli ve saklı bir halde mevcuttur. Bu Tanrı vergisi, tabii istidatların 
geli tirilmesi nispetinde daha da çok artabilir. Ana ile babanın mevkilerinin ve servetlerinin 
bu hususta hiç rolü yoktur. Yani dehâ sosyal durumda, hattâ servetle ilgili de ildir. En büyük 
ve en ünlü sanatkârların, fakir ailelerden yeti mi  olmaları ender bir  ey de ildir. Küçük köylü 
çocuklarının ço u, ünlü birer dâhi olmu tur. 
Fikri hayatın tamamı üzerinde bu çe it örneklerin olumlu etki yapmamı  olmaları, günümüzün 
muhakeme kabiliyeti lehinde pek esaslı bir delil sayılamaz. 
Bugün sanat alanında inkâr kabul etmez iddiamızın artık tatbiki ilimler için de do ru olmadı ı 
söylenmektedir. Hiç  üphe yok ki 
• bir adama e itim yolu ile oldukça mekanik bir hareket verilebilir. Tıpkı, usta bir hayvan 
e itimcisinin itaatli bir köpe e tasavvur edilemeyecek birtakım marifetler yapmayı ö retmesi 
gibi... Fakat bu e itim usulü hayvanı, zekâsını kullanmak yoluyla kendisine ö retilenleri 
yapmaya yöneltememektedir. Bu durum, insan için de aynıdır. Bir adamın özel istidatlarına 
hiç önem vermeden, ona bazı ilmi alanda usta olma ve marifetler yapma yetene i 
kazandırabilir. Fakat bu kimsenin hareket biçimi, tıpkı, köpekte oldu u gibi, sadece mi-
hanikidir ve fikri faaliyetten yoksundur. 
Belirli bir fikri e itim sayesinde, orta bir kimsenin kafasına vasatın üstünde birtakım bilgi 
doldurmak mümkündür. Fakat bu, cansız bir ilimden ibarettir. Hattâ her  ey dikkâte alınırsa, 
bunun sonuçsuz bir  ey oldu u anla ılır. Bu e itim sonunda, öyle bir kim- 
;
   se meydana çıkmaktadır ki, bu kimseye canlı bir diksiyoner denebilir. Oysa bu kimseler, 
zor durumlarda veya seri karar verilmesi gereken hallerde pek âciz kalırlar. Bu  ekilde 
e itilen kimseye, ilerde kar ıla abilece i her hal ve  artta, hattâ en basit hususlarda dahi, ne 
ekilde mukabelede bulunaca ını ö retmek gerekir, i te böyle bir kimse, kendi enerji ve 
kuvveti ile insanlı ın geli mesine yardım etmekten âciz kalır. 
Hayvan terbiyesi tarzı ile tahsil edilmi  olan böyle bir mekanik ilim, bir kimseyi yapsa yapsa, 
zamanımızda oldu u ve kullanıldı ı gibi, devlet vazifelerini görmeye müsait memur haline 
getirebilir. 
Bir milleti meydana getiren fertler arasında, günlük hayatta ve her alanda gerekli olan 
yetene e sahip kimseleri bulmak mümkün ve tabiidir. Ki inin yetene i, aslında cansız bir 
maddeden ibaret olan  eye ne kadar çok hayat verme e kadir olursa, bilginin de eri de o 
kadar büyük olur. icatlar, yetenek ile bilginin birle mesinden meydana gelen eserlerdir. 
Meselâ, ara sıra gazetelerde bir zencinin resmi yayınlanır. Bu zenci, herhangi bir alanda 
büyük bir ba arı göstermi tir. Meselâ, avukat veya profesör veyahut ba rolü oynayan bir aktör 
olmu tur. Bizim aptal burjuvalarımız bu hayvani e itimin yeti tirmesine hay ran hayran 


baktıkları ve modern pedagojinin elde etti i sonuçlara saygı besledikleri sırada kurnaz 
Yahudi, halkın zihnine sokmak istedi i, millete a ılamayı tasarladı ı insanların e itli i 
nazariyesini do  rulayacak yeni bir delil (!) bulur. Çökmekte olan bu burjuva sınıfı bu suretle 
akla kar ı i lenen günahın zerre kadar farkına varmaz. Kayna ı itibariyle yarı maymun olan 
bir yaratı ı, bir avukat olacak diye hayvani bir e itime tabi tutmak bir deliliktir. Çünkü, bir 
tarafta medeniyet yapabilecek vasfa sahip ırkın milyonlarca mensubu, kendilerine lâyık 
olmayan bir durumda sürüklenip dururken ve en üs tün kabiliyetlere sahip insanlar proletarya 
bataklı ı içinde bo ulur larken, Hotantoları liberal meslek sahibi yapmaya müsait bir hale 
getirmek için hayvan e itimi usullerine ba vurmak, Tanrı'nm iradesine kar ı büyük günah 
i lemek demektir. Çünkü bu e itim, bir kö pe i terbiyeden farksızdır. Aynı gayret ve aynı 
ihtimam, zekâ ile do nanımlı olan ırklara ayrılsa idi, o ırkın temsilcilerinden herhangi biri de 
aynı sonuçları elde etmekte bin kere daha fazla bir kabiliyet gösterebilirdi. Bu tezimiz 
tahammül edilmez bir  ey olarak vasıflan dırılırsa da  imdiki durum da aynı derecede 
tahammül edilmez bu  eydir. Bugün yüksek ö retim yapacak bir kimsenin istidatlı olup 
olmadı ı ara tırılmamaktadır. Her yıl yetenekten tamamen yoksun yüz binlerce kimse, yüksek 
bir kültür almaya müstahak sayılmakta dır. Öte yandan Tanrı tarafından kabiliyetli olarak 
dünyaya salıveril mis olan yüz binlerce insan böyle bir ö retimden yoksun bırakıl maktadır, 
i te bu yüzden insanda sabır ve tahammül kalmamakta dır. Milletimizin bundan dolayı 
kaybetti i  ey, hesaba sı dırılamaz. E er son on yılda, önemli icatların sayısı özellikle Kuzey 
Amerika'da arttı ise, bunun sebebi açıktır. Kuzey Amerika'da a a ı tabakalardan yeti mi  
kimseler, Allah vergileri ile yüklü olmak  artı ile, orada Av-rupa'dakinden çok daha kolay bir 
ekilde yüksek ö renim yapmak imkânını bulmu lardır. Tek sebep budur. 
Yeni yeni icatlar meydana getirmek, sadece hafızaya üst üste bilgi yı makla mümkün olmaz. 
Bu bilgileri tabii istidatların ortaya çıkarması gereklidir.  te bu hususa bizde hiç de er 
verilmemi tir. Yalnızca okulda alınan iyi bir numara duruma hâkim olmaktadır. 
Burada da ırkçı devletin e itim sistemine müdahalesi gereklidir. Irkçı devlet, sosyal sınıfı, 
bugüne kadar kullandı ı nüfuz ve çerçeve etki hakkına sahip bir durumda tutmakla görevli 
de ildir. Irkçı devletin görevi, toplulu u meydana getirenler arasında "kafa"ları aramak, 
bulmak ve devlet, memuriyetlerim, rütbe ve mevkileri onlara vermektir. Yoksa i i yalnız 
ilkokullarda çocuklara okuma yazma ö retmek de ildir. Irkçı devlete bu hususta dü en ikinci 
bir görev de, kabiliyet sahiplerini, kendilerine uygun olan yola yönlendirmektedir. Bizim 
devletimiz bilhassa bu görevi en yüksek i , olarak kabul etmelidir. Irkçı devlet, memleketteki 
yüksek ö retim müesseselerinin kapılarını, men eleri ne olursa olsun, kabiliyetli ve olumlu 
bilgi sahibi kimselerin tamamına açmalıdır. Bu durum, çok önemli ve gereklidir. Keza, ölü 
ilmin temsilcileri olan bir sosyal sınıfın içinden milletin dâhi liderleri ancak bu  ekilde ortaya 
çıkar. 
Irkçı devletin bu hususta tedbirler almasını gerektirecek ba ka bir sebep daha vardır. Bizde, 
"fikri muhitler" kapalı ve ta  gibi kalmı lardır. Bundan dolayı a a ı sınıflarla ba lantıları 
yoktur. Sonra bu çevreleri meydana getirenler, halk topluluklarına can ve hareket veren fikir 
ve hislere tamamen yabancı kalmı lardır. Bundan dolayı, artık halkın psikolojisini 
anlayamazlar. Halka kar ı tamamen yabancı kalırlar. Fikri cephesi yüksek olan bu sınıflarda, 
gerekli olan irade kuvveti de yoktur. 
Biz Almanların ilmi kültürleri tam olmu tur. Fakat bu hal, bizi bir karar vermek 
kabiliyetinden yoksun bir duruma getirmi tir. Meselâ devlet adamlarımız fikri kabiliyetleri ile 
ne kadar çok parlamı -larsa da fiili hareketleri ile de o kadar basit ve önemsiz kalmı lardır. 
Dünya sava ı (burada "Birinci Dünya Sava ı" kastedilmektedir) sıra sında, siyasi hazırlıklar 
ve teknik bakımdan cihazla mak, yetersiz olmu tur. Bunun sebebi, biz Almanları idare eden 
devlet adamlarının ve liderlerin, pek az kültürlü olmaları de ildi. Bilâkis, devlet adamları ve 
liderler, fazla kültür, bilgi ve zekâ ile tıklım tıklım dolu idiler. Fakat, "sa lam bir içgüdü"den 
yoksundular. Her türlü enerji ve cüretten uzak kalmı  kimselerdi. Tam Reich'ın  ansölyesi bir 


filozof ve i e yaramaz bir adam oldu u sırada, milletimizin hayatı söz konusu olan bir 
kavgaya atılmanın gerekmesi korkunç bir kader te kil etti. E er bir Bethmann Hollvveg'in 
yerine lider olarak daha enerjik bir halk adamına sahip bulunsaydık a a ılanan Grenadi-ye 
askerinin asil kanı bo  yere akmayacaktı. Ayrıca liderlerimizin sadece müfrit ve fikircilikten 
ibaret bulunan yüksek ö renimleri, Kasım Ihtilâli'ni yapan rezil kimselerin en iyi müttefiki 
oldu. Bu aydınlar, kendi iradelerine teslim edilen milli hazineyi harekete getiremediler. 
Bilâkis, ayıplanacak bir  ekilde, bu milli hazineyi saklayarak, ba kalarının zaferi için gerekli 
olan  artları hazırladılar. 
Bu hususlarda Katolik Kilisesi örnek olmu  ve model görevi görmü tür. Papazların bekâr 
olu ları, ruhban heyetini kendi üyeleri arasından toplamaya olanak bırakmadı ı için, devamlı 
olarak halktan yeni yeni üyeler almaya zorladı. Birçok kimse bu konuda bekâr olu un önemini 
takdir edemiyordu. Halbuki bu eski müessesenin o inanılmaz canlılı ının kayna ı bundan ileri 
geliyordu. Çünkü kilise, adamlarının o büyük ordusunu devamlı olarak halkın en a a ı sınıf-
ları arasından seçti i takdirde, yalnız halkın hislerini yakından bilen içgüdüsü ile bir ba lantı 
kurmakla kalmaz, aynı zamanda halkta mevcut bulunan canlılık ve enerjiyi de din adamlarının 
ahsında toplardı. Bu büyük müessesenin o hayret verici gençli i, fikri uysallı ı ve çelik gibi 
sa lam olan iradesi sadece bundan ileri gelir. 
Irkçı devletin uygulayaca ı ö retim usulünde kültürlü sınıfların, a a ı sınıflardan gelen yeni 
kan paylan ile devamlı bir  ekilde yenile melerine dikkat edilmelidir. Irkçı devlet, halkın 
tamamının arasından Tanrı tarafından verilen en iyi vergilerle donanımlı olan insan 
malzemesini çekip almak ve onları bütün bir milletin üstünde kullanmak üzere, büyük bir 
itina ile kılı kırk yararcasma ayıklamakla vazifelidir. Devletin ve devlet makamlarının mevcut 
olu larının sebebi, bazı sosyal sınıflara gelir kayna ı sa lamak de ildir. Devletin görevi, 
kendine dü en i leri görmektir. Fakat bu görev ancak devletin bu i leri yapabilecek iktidar ve 
enerjisine sahip kimseleri bir sistem dairesinde yeti tirmesi ile olabilir ve hedefe varılır. Bu 
vazetti imiz ilke yalnız, kamu hizmetleri için de ildir, aynı zamanda millete verilmesi 
gereken ahlâki yönü içerir. 
Bir milletin büyüklü ü  u plânın tam manasıyla uygulanmasının sonucudur, insan faaliyetinin 
her alanında "en kabiliyetli dima ları" yeti tirmek ve onları toplulu un hizmetinde 
bulundurmak  arttır. E er fikri kabiliyetler e it olan iki millet birbiri ile rakip bir hale gelecek 
olursa, o zaman en üstün kabiliyetlerle donanmı  olan kimselerin, genel ve ahlâki alanda 
idareyi ellerinde bulundurdukları millet galip gelecektir. Hükümeti bazı sınıflar için bir 
yemlikten ibaret bulunan, halkın kabiliyetlerine önem verilmeyen millet ise, ma lup olacaktır. 
üphesiz, böyle bir ıslah hareketine giri mek  imdiki cemiyetimiz için imkânsız görünür. Bize 
itiraz makamında  öyle denecektir: "Yüksek bir memurunun sevgili o lundan, âdi bir i çi 
olması istenemez. Çünkü ana ve babası i çi olan bir ba ka genç, yüksek memurun o luna 
kıyasla i çi olmaya daha çok müsaittir". Bu itiraz,  imdi el i lerinin de eri hakkında beslenen 
fikir bakımından haklı olabilir. Bundan dolayı, ırkçı devlet çalı ma fikrini takdir için bütün 
bütün ba ka bir ilkeden hareket etmelidir. Irkçı devlet giri ece i terbiye i ine asırlarca zaman 
ayırması gerekse dahi, bedenen çalı mayı hakir görmekten ibaret olan haksızlı a derhal son 
vermelidir. Irkçı devlet, ferdin çalı ması hakkında i in türüne göre de il, meydana getirdi i 
maddenin keyfiyet ve cinsine göre hüküm vermeyi ilke olarak ele almalıdır. Satır hesabı yazı 
yazan en aptal yazarın sadece kalemi ile çalı tı ından dolayı, en zeki ve i inde ihtisas sahibi 
olmu  teknisyen bir i çiden çok daha de erli görüldü ü  u devirde, bizim bu prensibimiz 
imkânsız sanılır. Bu yanlı  hüküm, e yanın niteli inden meydana gelmemektedir. Bu eskiden 
mevcut olmayan bir e itimin suni bir meyvesidir ve bugün hâlâ içinde bulundu umuz tabiatın 
hilâfına, zamanımızın materyalist çökü üne sıfat te kil eden genel olaylardan biridir. 
Her çalı manın de eri, özü itibariyle ikidir. Bunlardan biri "maddi" di eri de "ideal"dir. 
Maddi de er bir çalı manın toplumsal hayat için haiz olabilece i öneme ba lıdır. Herhangi bir 
mesainin meydana getirece i hasıla dan, do rudan do ruya veya dolayısıyla faydalanabilecek 


vatanda  sayısı ne kadar çok olursa, o mesainin maddi kıymeti de o kadar çok ehemmiyetli 
olur. Bunun takdirinin en açık ifadesi ki inin çalı masına kar ılık aldı ı ücrettir. Bir de maddi 
kıymete kar ılık, "ideal bir kıymet" mevcuttur, ideal kıymet mesainin ortaya koydu u 
hasılatın maddi bakımdan takdir edilmi  önemine ba lı olmayıp, haddizatında lüzumuna 
tâbidir. Meselâ bir icadın, maddi faydasının, bir i çinin günlük i inin ortaya koydu u 
faydadan üstün oldu u a ikârdır. Fakat, aynı derecede açıktır ki, i çi tarafından toplulu a 
yapılan hakir hizmetler de, bir icadın toplulu a getirdi i ve göze çarpan hizmetleri kadar 
gereklidir. Maddi bakımdan, topluluk için bir ferdin çalı masının temsil etti i kıymet arasında 
bir fark gözetilebüir ve bu fark da ücret nispeti ile ifade olunabilir. Ancak ideal bakımdan me-
sai yapan kimselerden her birinin meslekleri ne olursa olsun, mümkün oldu u kadar, 
yaptıkları i  mükemmel bir  ekilde aynı plân üzerinde toplanmalıdır. Bir kimsenin kıymeti, 
aldı ı ücrete göre takdir edilmelidir. 
Sa duyunun hâkim oldu u devlette, ki ide iktidar ve yetene ine uygun bir çalı ma biçimi 
tahsis etmek, ya da de i ik yeteneklere sahip olanlara kendilerini bekleyen i lere uyacak bir 
e itim  ekli uygulamak gereklidir. 

Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin