Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Yüklə 1,96 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/30
tarix31.12.2021
ölçüsü1,96 Mb.
#49735
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   30
Adolf Hitler - Menim mubarizem

sırasında elinizden kaçırdı ınız  eyi kazanma a, elde etme e çalı ıyoruz" cevabını verebiliriz 
ve  öyle devam ederiz: "Siz parlemento maskaraları ile milleti uçuruma do ru sürüklediniz. 
Fakat, biz yepyeni bir felsefi dü ünce ile hareketimizin ilkelerini ısrarla savunarak 
milletimizin yükselmesi için basamaklar hazırlayaca ız. Böylece bu basamaklarla tekrar 
hürriyetimizi kazanaca ız." i te hareketimizin geli mesi sıralarında dikkatle yaptı ımız ilk i , 
parlamento menfaatlerini desteklemek gayesi ile bir dernek  ekline dönü memize engel 
olmaktı. Böyle bir sonucu önlemek için ba vurulan çarelerden ilki bir program yapmak oldu. 
Program sistemli bir  ekilde yeni fikirler ortaya koyuyordu. Bu yenilik, bugünkü si- 
:
 yasi partilerin zaaflarını ve miskin ruhlarını ortadan kaldırmak üzere hedefler göstermekte ne 
kadar haklı oldu umuzu meydana çıka- 
[nyordu. Bu hususları bilmek, bizi yeni bir devlet dü üncesine git- 
,jneye zorluyordu. Bu dü ünce de, dünya hakkındaki yeni görü ü- 
1
 muzun büyük bir kısmından ibaretti.  
 
BÖLÜM 13 
Kitabımın birinci bölümünde "ırkçı" tabirinin bir uygulama v. mücadele alanında bir mânâ 
ifade etmedi ini açıklamı tım. Bugün birbirlerinden çok farklı olan  eylerin hemen hepsi, 
ırkçı kelimesi nin sembolü altında bir araya toplanıyor. Bundan dolayı Nasyon.ıl Sosyalist 
Alman i çi Partisi'nin ana konularına ve gayelerine geçnn den önce ırkçı kelimesinin ifade 
etti i mânâ ve hareketimiz ile ol. ı n ilgisi hakkında bilgi vermek istiyorum. 


Nedense ırkçı kelimesinin açık bir  ekilde tarifi yapılmıyor. Bu nün için de çe itli yorumlar 
yapılarak, uygulama alanında en az "di ni" kelimesi kadar kullanılıyor. Oysa, ister nazari bir 
açıklama so konusu olsun, veya ister basit bir yerde kullanmak için açıklama y. ı pilsin, yine 
de bu ırkçı kelimesine belirli bir mânâ vermeye imkan yoktur. Dini kelimesi ise, belirli bir 
ekil altında kendisine has u\ gulama alanında kullanılması dolayısıyla, zihinde ne ifade etlin 
derhal canlandırılabilir. E er bir kimsenin tabiatı, "dini" diye v.ı sıflandırılırsa, bu pek güzel 
bir takdir edi  olur ve bazı kere de im esasa dayanır. Hiç  üphe edilmesin ki bazı kimseler 
böylesine im takdirden memnun kalırlar. Bazı kimselerin de ruhi durumlarımı ı açık ifadesi 
budur. Fakat büyük topluluklar sadece filozof ve erim lerden meydana gelmez. Bunun için 
böyle genel bir dini fikir, ços;» zaman  ahıslara tefekkür ve vicdan hürriyetini sa lamaktan 
b.v. .1 • bir  ey yapmaz. Açık bir dini görü ü metafizi in belirli olmay.ıı dünyası içinde yer 
aldı ı zaman, büyük dini duygular meydana s'. tirdi i halde, bir harekete ve bir uygulamaya 
yol açmaz. Hiç sıi[ he yok ki bu inanç, gerçekte bir gaye olmayıp, bir vasıtadan ibarettir. 
Fakat hedefe ula mak için çok gereklidir. Ama aksine uygulamadır. Gerçekte en büyük 
ideallerin, daima hayata ait gerekli i leri çerçeveledi ini kabul etmek lâzımdır, inanç, insanı, 
hayvanlara uygun bir ya ayı ın üstüne çıkarmaya yardımcı oldu u gibi, varlı ını takviye 
etmekte de hizmeti olur. Bugün ki insanlı ın üstünden dinin ahlâk ve güzellik ilkeleri 
uygulamalı yönden kaldırılıp, dini terbiye yok edilecek olursa ve bunların yerini tutacak 
herhangi bir  ey bulunmazsa, insan varlı ının dayandı ı temellerin büyük bir sarsıntıya maruz 
kaldı ı görülür. Demek oluyor ki, insan en büyük ideale hizmet etmek için ya arken, bu 
büyük ideal de insana varlı ının bir  artını meydana getirmektedir. Ancak bu  ekilde "daire" 
tamam olmaktadır. 
Dini kelimesinin genel açıklamasında, tamamen esas mefhumlar ve inanı lar vardır. Örne in 
ruhun ölmez olu u, sonsuz hayat, büyük ve e siz bir varlı a inanmak gibi... Fakat bütün bu 
dü ünceler,  ahıslara ne kadar bir inanma sa larlarsa sa lasın, onların tenkide varan bir 
incelemelerine hedef olurlar. Sonunda bir gün gelir, bu dü ünceler iman, duygu ve akıl 
üzerinde kanun kuvvetini kazanır. Bunun için açık ve belli bir inanç olmadan, dindarlık 
duygusu, gayet güzel açıklanmamı  olan bin çe it  ekli ile insan hayatı üzerinde yalnız 
de ersiz kalmaz, aynı zamanda genel peri anlı ı da körükler. 
Irkçı kelimesi hakkında da, dini kelimesi için söylenenler tekrarlanabilir. Irkçı kelimesi de 
çe itli mefhumlar ihtiva eder. 
Fakat bu mefhumlar büyük önem ta ımakla beraber, o kadar belirli  ekiller altında 
bulunmaktadırlar ki, basit bir fikrin seviyesini a abilmeleri için bir siyasi partinin 
programında önemli ilke olarak yer almaları gerekir. Çünkü nazari bir idealin mantı a uygun 
gelen sonuçlarının meydana çıkması ve hürriyetin sa lanması, dünya çapında bir e ilimden 
ileri gelmedi i gibi, yalnız bir duygudan veya insanların do u tan kazandıkları irade ile de 
ortaya konamaz. Kurtulu a do ru ideal hamle, ancak mücadele te kilâtına ve bir askeri güce 
sahip olundu unda, milletin ate li iste i, gösteri li bir gerçe e dönebilir. Bir felsefi görü , ne 
kadar do ru olursa olsun ve ne kadar insanlı ın büyük bir kısmını hedef alırsa alsın, ilkeleri 
te ebbüse geçen bir hareketin sembolü durumuna gelmedi i sürece, bu felsefi görü  bir 
milletin hayatı için tatbiki de erden yoksun kalmaya mahkûmdur. Hareket de, etkisi ile 
savundu u fikirlere ba arı yolunu açamadıkça ve parti ilkeleri bir millet için, bir okulun temel 
kanunları haline gelmedikçe o hareket yalnız bir "dernek" olarak kalacaktır. 
Bir siyasi partinin programı genel mefhumlar dikkate alınarak hazırlanmalıdır. Belirli bir 
siyasi doktrin, bir felsefi sistemin temelleri üzerine kurulmalıdır. Bu doktrin ula ılması zor bir 
gayeyi kendine hedef almalı ve fikirlere ba lı olmamalıdır. Ortada mevcut olan fikirleri ve o 
fikirlerin üstün çıkarılması için kullanılan mücadele vasıtalarını da dikkate almalıdır. Kâ ıt 
üzerinde program hazırlayan  ahsın ileri sürmesi gereken manevi dü üncelerine, bir 
siyasetçinin de tatbiki bilgisi ilâve edilmelidir. Aynı zamanda, sonsuz bir ideal, insanlı a 
yolunu gösterecek bir yıldız gibi parlayaca ı zaman insanların zaafları dolayısıyla hemen 


kazaya u ramaması için insanlı ın bu hatalarını da hesaba katmalıdır. Vahye mazhar kılınan 
kimse, halkın ruhunu bilmeli ve sonsuz gerçek ile ideal alanında da basit kimseler tarafından 
anla ılabilen bir yol çizmelidir.  te esas mesele, ideal yönünden do ru bir felsefi sistemin 
açıkça belirlenmesinden ve sa lam bir  ekilde te kilâtlanmasından sonra, tek bir irade ve 
inançla mücadele birli ine dönmesindedir. Herhangi bir fikrin ba arıya ula ması, tamamen bu 
konunun iyi bir  ekilde halledilmesine ba lıdır.  te o zaman bir kısmı bu gerçeklere tam 
nüfuz etmi  ve bazıları da bunları kısmen anlayabilecek duruma gelmi  olan milyonlarca 
insanın içinden havari kuvvetine sahip bir  ahsın çıkması gerekir. Bu  ahıs, büyük halk 
topluluklarının sisli fikirlerinden kaya gibi sa lam ilkeler çıkarır ve ihtiva ettikleri tek gerçek 
u runda mücadeleyi yönetir. Böylece serbest fikir âleminin dalgaları üstünde aynı bir inanç ve 
aynı bir irade içinde yer alan  ahısların meydana getirdikleri birli in kayası yükselir. 
Zaruret ve gerekler bu  ekilde hareket etmeyi haklı gösterir.  ahsın hakkı, ba arılı olması 
kaydıyla kendisine teslim edilir. Irkçı kelimesinin en do ru mânâsını ortaya çıkarmaya 
çalı ırsak a a ıda temas edece im mü ahedeye ula ırız. 
Genellikle bugün geçerli olan felsefi dü ünce, siyaset yönünden bilhassa yaratıcı ve 
medeniyet verici bir kuvvet yakı tırmaktan iba ret kalır. Fakat burada eski ırk  artlarına lüzum 
yoktur. Devlet, da ha ziyade, ekonomik zaruretlerden veya siyasi kuvvetlerin faaliyetlerinden 
meydana gelir. Bu inanı , ırkla irtibatı olan iptidai kuvvetle rin takdir edilmemesine ve ferdin 
de erinin hafife alınmasına sebep olur. Medeniyet meydana getirme e kabiliyetli olan ırklar 
arasındaki farkları kabul etmeyen kimse,  ahıslar hakkında hüküm vermeye kalkı tı ı zaman 
yanılmaya mahkûmdur. Irklar arasında bir fark görmeyip e itli i kabul etmek, milletler ve 
insanlar arasında da aynı hükme varmayı gerektirir. Esasen Uluslararasıcılık (Marksizm) de, 
mevcut olan genel bir felsefi dü üncenin Yahudi olan Kari Marks tarafından açıkça bir siyasi 
doktrine çevrilmesinden ibarettir. E er önceden bu zehirlenme olmasa idi, her siyasi 
doktrinin, siyasi sahada muvaffakiyet kazanmasına imkân olamazdı. Kari Marks, sadece 
çürümü  bir dünyanın kokan bataklı ında, bilhassa zehirli olan maddeleri te his eden kimse 
oldu. Kari Marks, zehir saçan maddeleri eline geçirip, bunları dünyanın hür milletlerinin 
hayatlarım mahvetmek için bol miktarda kullandı. Ve bütün bu i leri kendi ırkının lehine 
yaptı.  te Marksizm bugün kabul edilmi  felsefi sistemin özünden ibarettir. Yalnız bu durum 
bile burjuva sınıfının i Marksizm'e karsı mücadelesini imkânsız ve gülünç bir  ekle sokmaya 
yeterlidir. 
Bugün burjuva sınıfı Marksist dü ünceden yalnız basit bir fikir-[•le veya  ahsi meselelerle 
ayrılan bir felsefi görü e sahiptir.  te bun-tdan dolayıdır ki, burjuva sınıfı Marksizm'e kar ı 
mücadeleden âciz-i.dir. Burjuva sınıfı, Marksist'tir. Fakat, onlara soracak olursanız, "bur-
juvazi tahakkümünün mümkün oldu una" inanırlar.  in aslı ise, f,Marksistler, bu sınıfı 
Yahudilerin eline teslim etmi tir. 
Irkçılık ise be eriyet içinde, çe itli milletlerin kıymetini kabul |*der. Irkçı telâkki için, devleti 
ancak bir maksat addetmek bir ilke-[,'dtr. Bu maksat da, ırkların mevcudiyetlerinin 
korunmasından iba-• jettir. Irkçılık, onların e itli ine asla inanmaz. Irkçılık, dünyayı ida-îfe 
eden ebedi iradeye uyarak, en iyinin ve en kuvvetlinin zaferini ['kolayla tırmak, fena ve zayıf 
olanların boyun e mesini sa lamak gö-ı fevi ile yükümlüdür. Böylece tabiatın aristokratik 
ilkelerine hürmet gösterir ve canlıların hayat grafiklerindeki son noktaya kadar bu kanunun 
de erine inanır. Irkçılık, yalnız milletlerin aralarındaki fark-Urı görmez, aynı zamanda 
ahısların kıymet farklarını da tespit ed~ IJ, Irkçılık, be eriyete bir ideal vermenin lüzumuna 
iman etmi tir. Çünkü ırkçılı a göre bu inanı  be eriyetin mevcudiyeti için birinci |«rttır. 
Herhangi bir ahlâk, kendinden daha yüksek bir ahlâkı savu nan bir ırk için tehlike arz 
ediyorsa, ırkçılık o ahlâkın, hayat hakkı nı kabul etmez. Çünkü melezle me ve zencilerin 
zürrıyeti ile istila edilecek bir dünyada, güzellik ve asalet hakkındaki bütün inanı lar ve 
insaniyetin gelece i hakkında bütün ümitler ebediyen kaybolur. 


Kültür ve medeniyet, bu dünya üzerinde üstün ırkın varlı ına ayrılmak kabul etmez bir 
ekilde merbuttur. Bu hususun ortadan kalkması, dünya üzerine bir barbarlık devrinin karanlık 
örtülerini çekecektir. Medeniyeti meydana getirenlerin ve ellerinde tutanların kökünü 
kazımak, cinayetlerin en nefret edilenidir. Allah'ın en büyük eserine tecavüze cesaret eden 
kimse Allah'a küfrederek, cennetin elden kaçırılmasına yardımcı olur. 
Irkçı görü , iyiyi seçip ayırmak suretiyle geli me sa layacak kuvvetlere faaliyetlerini geri 
verdi i ve bu çalı maları organize etti i an, tabiatın en büyük iradesine ayak uydurmu  olur. 
i te bu  ekilde bir gün, daha iyi bir insanlık, dünyamızı büyüleyerek bütün çalı ma alanlarının 
kendisi için serbest oldu unu görür. Esasen, uzak bir gelecekte de olsa, birtakım meselelerle 
kar ı kar ıya kalınaca ını ve bu konuları sadece dünyanın bütün imkânlarına ve tabii 
kaynaklarına sahip olan, üstün ırka mensup bir milletin çözebilece ine inanmaktayız. 
Irkçı felsefi görü ün yalın muhtevasının, genel bir inceleme ile bir çe it yorumlara varılaca ı 
pek a ikârdır. Uygulamada hiçbir yeni siyasi kurulu  yoktur ki, bazı hususlarda bu görü e 
ba lı oldu unu ileri sürmesin. Gerçi, bunların aynı zamanda var olu ları, görü lerin de 
birbirlerinden farklı olduklarını ortaya koyar. Meselâ merkeze ba lı bir te kilât tarafından 
yönetilen Marksist felsefeye, dü manın sık ve sa lam olan cephesi kar ısında pek az tesirli 
olacaklarını dü ünen ve bilen bazı yeni görü ler, sadece muhalif olarak kalmaktadırlar, i te bu 
kadar zayıf silâhlarla ba arı sa lanamaz. Ancak siyasi yönden sa lam bir te kilâta sahip olan 
Marksizm tarafından yöneltilen enternasyonalist felsefeye, ırkçı felsefi görü ün tek cephesi 
kar ı koydu u zaman kavgadaki ba arı, "sonsuz gerçek" lehine sa lanmı  olacaktır. 
Bir felsefi fikrin uygulama mevkiine konması ve te kilâtlanabil-mesi için ilk önce, bu felsefi 
fikrin açık bir tarifini yapmak gereklidir. Mezhepler, iman için ne kıymet ifade ediyorsa, bir 
cemiyetin ilkeleri de, kurulmak üzere olan siyasi parti için aynı de eri ifade eder. Marksçı 
parti te kilâtının, uluslararasıcılık için meydanı serbest bırakması gibi, ırkçı görü e de bir 
kavga aleti sa lanmalıdır. Nasyonal Sosyalist Alman  çi Partisi i te bu gayeyi takip 
edecektir. 
i te bu  ekilde parti için ırkçı doktrini tespit etmek ırkçı görü lerin ba arısını sa lamanın ilk 
artıdır. Bunun en açık delili bu parti ; kümelerinin bizzat muarızları tarafından ortaya 
konmaktadır. Irkçı görü lerin yalnız bir partiye ait olmadı ını ve milyonlarca ki inin kalbinde 
uyukladı ını iddia etmekten bıkıp usanmayanlar, bu görü lerin klâsik bir parti tarafından 
savunulan kar ı dü üncelerin ba arılarına hiçbir  ekilde engel olamadıklarını anlamalıdırlar.. 
E er bu böyle olmasa idi, bugün Alman milleti uçurumun kenarında bu-. lunmayacak, aksine 
büyük bir ba arı kazanmı  olacaktı. Uluslarara-sıcı telâkkilerin ba arısını sa lamı  olan  ey, 
bunların hücum kıtaları (Strum-Abteilung, S.A.)  ekli altında te kilâtlı bir parti tarafından 
müdafaa edilmi  olmalarıdır. Buna kar ı olan fikirler ma lûp olmu sa, suç tek bir müdafaa 
cephesinin kurulmamı  olmasındandır. Genel bir nazariye sınırsız bir biçimde geli tirilerek 
de il, tersine siyasal bir te kilâtın tahdit edilmi  ve toplu  ekli içinde tutularak mücadeleye 
katılabilir ve zafere ula abilir. 
Benim görevimin, genel bir felsefi görü ün zengin, fakat  ekilsiz cevheri içinden esaslı 
fikirleri meydana çıkarmak ve bu fikirleri bir doktrin haline getirmek oldu unu dü ündüm. 
te ancak bu fikirler böyle ayıklandı ı ve açıklandı ı takdirde, bunları anlayacak ve kabul 
edecek ki ileri bir araya toplamak mümkün olabilecektir. Ba ka bir deyi le, Alman i çilerinin 
Nasyonal Sosyalist Partisi, en önemli niteliklerini kainatın ırkçı inanı ından ortaya çıkarıp, 
devrin tatbiki gerçeklerini, insanlarını ve onların zaaflarını göz önünde tutarak, bunları siyasal 
bir doktrinin ana hatları olarak belirledikten sonra, artık kendili inden, büyük halk kitlelerinin 
kaskatı bir te kilâtı olarak, o felsefi görü ün son zaferinin temellerini atar. 1920 yılından 1921 
yılma kadar hâkimiyetini kaybetmi  olan burjuva sınıfı ve bu sınıfın döküntü çevreleri, bizim 
genç hareketimizi, devletin  imdiki durumunun aleyhine bir hareket olarak de erlendiriyorlar 
ve bundan dolayı bizleri devamlı  ekilde a a ılıyorlardı. Her renkteki siyasi partinin 
hizmetine girebilen bu kimseler, bu ithamlarını kalkan yaparak, "yeni bir dünya görü ü" 


yaymaya çalı an biz gençlere kar ı her çareye ba vurmakla bir yok etme siyaseti gütmenin 
geçerli olaca ı sonucuna varıyorlardı, î in aslı aranırsa, burjuva sınıfının "devlet" hakkında 
düzgün bir ifade bulmaktan aciz oldu unu tespit etmek gerekir. Devlet kelimesinin do ru bir 
tarifi burjuva dilinde yoktur. Meselâ yüksek okullarımızda kürsülere sahip bulunanlar "kamu 
hukuku profesörü" sıfatı ile konu urlar. Bu kimseler kendilerine ekmek sa layan ve 
maa larını veren hükümetlerin varlıklarını haklı gösterecek açıklama ve yorumlar yapmak 
zorundadırlar. Bir devlet ne kadar mantıktan uzak bir  ekilde kurulursa, onun varlı ı hakkında 
yapılan tarifler de o kadar  üpheli, karanlık, yapmacık ve anla ılmaz olur. Meselâ, anayasası 
yirminci yüzyılın en  ekilsiz  eyi olan bir memlekette, devletin mânâsı ve gayeleri hususunda 
bir profesör ne söyleyebilir? Günümüzde bir kamu hukuku profesörünün gerçe i söylemek 
yerine ba ka bir gayeye hizmet etmek zorunda kalaca ı dü ünülürse, bunun nasıl a ır bir 
görev oldu u görülür. Gaye, ne pahasına olursa olsun söz konusu edilen ve bugün hâlâ devlet 
adı verilen o tuhaf insan mekanizmasının varlı ını savunmaktır.  te bu konu münaka a 
edilirken, olayları göz önünde tutmaktan mümkün oldu u kadar kaçınılarak "ırki", "ahlâkı", 
"ahlâk verici" bir sürü ilkeler ve de erler ile görevler ve hayali gayeler yı ınına sı ınılması 
hayrete sebep olmaktadır. Devlet genel görünü ü itibariyle üç siste me ayrılabilir: 
A) Bazı kimseler devleti, sadece bir hükümetin iktidarına ba lı insan toplulu u sayarlar. En 
kalabalık grup bunlardır. Bu grubun içinde me rutiyet prensibinin sempatizanları vardır. 
Bunlara göre, insanların iradeleri herhangi bir i te hiçbir rol oynamamalıdır. Bun lar için, bir 
devletin var olması hali, onu tecavüzden korumak vt kutsal saymak için yeterlidir. Bunamı  
kimselerin bu dü üncesini korumak için, devlet otoritesine kar ı tam bir teslimiyet tavsiye edı 
lir. i te böyle bir kimsenin nazarında, vasıta, bir hokkabazlık so nunda kesin bir gaye haline 
geliyor. Yâni devlet insanlara hizmei için kurulmu  de ildir, insanlar, görevleri ne olursa 
olsun, en kü çük memurların da katıldıkları devlet otoritesine tapmak için ya ar lar. Bu sakat 
ve aynı zamanda co ku dolu tapınma, karı ıklık halım dönmemek ve devlet otoritesi de ancak 
asayi i devam ettirmek için mevcuttur. Demek ki devlet ne bir gayedir, ne de bir vasıtadıı 
Devlet asayi  ve huzurun devamına nezaret edecek ve bunun kar ı lı ında asayi  ve huzur 
devlete var olmak imkânım sa layacaktır, i te toplulu un hayatı bu iki kutup arasında dans 
edip duracaktır. Bavyera'da bu görü ü, bilhassa Bavyera Merkez Partisi'nin politika artistleri 
temsil etmektedirler. Bunların toplulu una Bavyera Halk Partisi denir. Avusturya'da, sarı-
siyah "Legitimistes"ler de bu görü te idiler. Bizzat Reich'ta ise maalesef muhafazakâr denilen 
unsurlar, böyle bir devlet görü üne göre hareket etmektedirler. 
B) Sayıları bir evvelki kadar çok olmayan ba ka nazariyeciler, devletin varlı ına bazı  artlar 
koyarlar. Bunlar sadece bir idare bulunmasını istemekle yetinmezler. Aynı zamanda tek bir dil 
kullanılmasını isterler. Devletin otoritesi, devletin biricik varlı ı de ildir. Devlet, kendi 
uyruklarının rahatım sa lamak zorundadır. Ço u zaman pek iyi anla ılmamı  olan "hürriyet" 
fikirleri bu ekolün dü ünceleri arasına alınmı tır. Hükümet, artık sınıf ayrılıklarından dolayı 
tecavüzden korunmu  veya uzak kalmı  de ildir. Bunun faydası da incelenir. Geçmi e saygı, 
devleti tenkitten uzak tutmaz. Sözün kısası bu ekol, devletten, her  eyden önce ekonomik 
hayat içinde,  ahsa uygun bir  ekil sa lamasını ister. Devlet hakkında, tatbiki yönüne bakarak 
ekonomik siyaseti hakkındaki genel dü üncelerine ve verimine göre bir hüküm verir. Bu 
görü ün ba lıca temsilcilerine Orta burjuvazi ve bilhassa liberal demokrasi çevrelerinde 
rastlanır. 
C) Bu üçüncü grup sayı yönünden en az olanıdır. Bunlar devleti anla ılmaz bir  ekilde 
açıklanmı  olan emperyalist e ilimleri gerçekle tirmek için bir vasıta sayarlar. Kuvvetli 
ekilde birle mi  bir halk devleti kurmak isterler. Mü terek bir taraf bu devlete, açık bir vasıf 
verecektir. Fakat tek bir dil istenmesi, devlete dı a kar ı gücünü artırma imkânını sa layacak 
olan sa lam bir temel bulmak ümidine ba lı de ildir. Bu emel, bilhassa yanlı  bir görü le 
beslenmektedir. Bunlarda dil birli i sayesinde devletin belirli bir yöne çev-T lmi  olan bir 
"millile tirme" hareketini ba arıya ula tıraca ı kanaati vardır. 


Son yüzyılda "Cermenle tirmek" deyiminin, iyi bir niyetle fakat rıe kadar bo  yere 
kullanıldı ını sık sık görmek esef duyulacak bir durumdur. Gençli imde bu deyimin, 
inanılmayacak kadar birçok yanlı  fikirler telkin etti ini elan hatırlıyorum. O devirlerde, 
panjer-Rianist çevrelerde bile hükümetin yardımı ile Avusturyalı Slavların 
Cermenle tirilebilecekleri görü ünün savunulmasına tesadüf ediliyordu. Nedense, 
Cermenle tirmenin hiçbir zaman insanlara uygula namayaca mı, sadece topra a uygulamanın 
mümkün olabilece ini anlamıyorlardı. Genellikle bu kelimeden çıkarılan mânâ, Alman dilini 
zorla kabul ettirmekten ve açıkça kullanmasını sa lamaktan ibaretti. Oysa, bir zenciyi veya 
bir Çinliyi Almanca ö reterek dilimizi konu masını ve hatta herhangi bir Alman siyasi partisi 
lehinde oy kullanmasını sa latmakla, onu bir Alman yapmanın mümkün olabilece ini 
dü ünmek mantı a uymaz. Milli burjuvalarımız bu çe it Cermenle tirmelerin gerçekte 
Cermenlikten çıkmak demek oldu unu fark etmiyorlardı. Çünkü milletlerin arasındaki mevcut 
farklar e er mü terek bir dilin zorla kabul ettirilmesi ile ortadan kısmen kaldırılabıliyorsa 
veya tamamen yok ediliyorsa, bu yol bir melezle me ile son bulur. Bu örne imizden de bir 
Cermenle menin sa lanamayaca ı, aksine Cermen unsurunun yok edilece i kolaylıkla anla-
ılır. Tarihte görüldü ü gibi, bir ülkeyi ele geçiren bir millet, dilini zorla yenilenlere kabul 
ettirebilir. Fakat bin yıl sonra, bu dil yeni bir millet tarafından konu ulur ve galip millet, tam 
manasıyla ma lûp duruma gelir. Milliyet, daha do rusu ırk, dile de il, kana ba lıdır. Bu 
bakımdan yenilgiye u ratılan milletlerin Cermenle tirilebilme-leri için kanlarının 
de i tirilmesi gerekir. Oysa bu mümkün de ildir. Bu yolda bir ba arı ancak kan karı ması ile 
olur. Fakat bunun sonucu üstün ırkın seviyesinin dü mesinden ibaret kalır. Yâni, eskiden 
üstün ırka ülkeleri ele geçirmeyi sa layan meziyetler kaybolur. Üstün ırkla basit ırkın 
birle mesi ile ortaya çıkan melez ırk, istedi i kadar üstün ırkın dilini konu sun, o melez ırkta 
medeniyet yapıcı enerjilere rastlanamaz. Bir süre çe itli ruhlar arasında bir mücadele olur. 
Çaresiz bir çökü e hedef olan millet, son bir silkini le hayretle kar ılanan bazı medeniyet 
eserleri ortaya koyabilir. Fakat bunları yaratanlar, ancak üstün ırkın münferit temsilcileridir 
veyahut da ilk melezle me sırasında meydana gelen kimselerdir. Bu gibi kimselerde en iyi 
kan, di erine üstün gelmi tir. Bu gibi kimselerin melezle me i inin en son fertleri olmasına 
asla imkân yoktur. Çünkü melezle me daima medeniyetin gerilemesi ile yan yanadır. 
ikinci Joseph'in dü ündü ü  ekilde bir Cermenle tirmenin Avusturya'da ba arıya ula mamı  
olması, bugün için büyük bahtiyarlıktır. Bu giri imin ba arısı Avusturya Devleti'ni ayakta 
tutmaktan ibaret olacaktı. Fakat dil birli i ile Alman milletinin ırki seviyesi dü ecekti. Bu 
sırada bir sürü halinde bir arada toplanma içgüdüsü ortaya çıkacaktı. Fakat sürünün arasındaki 
asıl toplulu un de eri dü ecekti. Belki bir devlet birli inden vücut bulmu  bir topluluk 
olacaktı, fakat bir kültür birli inden meydana gelen bir millete rastlanmayacaktı. Alman 
milleti melezle meden kurtulmu  ise bunda yüksek sebepler aranmamalıdır. Bu 
Habsbourgların fikir itibarı ile sınırlı hükümdarlar olmalarından dolayıdır. E er ba ka bir  ey 
olsa idi, bugün Alman milletine medeniyet yapıcı sıfatını vermek çok zorla acaktı. 
Fakat yalnız Avusturya'da de il, Almanya'da da milli adı verilen çevreler yanlı  
dü ünmü lerdi ve bugün de aynı hatayı i liyorlardı. Birçok Alman'ın savundu u Lehistan 
siyaseti, Do unun Cermenle -tirilmesinden yanadır.  te bu siyasi görü  de maalesef böyle bir 
safsataya dayanıyordu. Lehlere yalnız Alman dilini kabul ettirmekle, onları 
Cermenle tirmenin mümkün olaca ı sanılıyordu. Sonuç feci oldu. Yabancı ırka mensup bir 
millet kendi fikirlerimi Alman dili ile ifade edecek ve basit kabiliyetleri ile, milletimizin 
asaletine,  erefine ve onuruna zarar verecekti. Amerikalıların aptallıkları dolayısıyla, 
memleketlerine gelen adi Yahudileri, berbat bir  ekilde konu tukları Almancalarına bakarak, 
onları Alman ırkından sanmaları, ırkımıza büyük zararlar vermedi mi? i te bunu dü ünmek 
insanı deh et içinde bırakmıyor mu? Oysa Do udan gelen bu bitlerin içindeki pis göçmenlerin 
Almanca konu maları sayesinde, onların Alman kayna ından çıkmadıkları ve milletimizden 
olmadıkları kimsenin aklına gelmeyecektir. 


Tarihte Cermenle tirilmi  olan  ey, atalarımızın kılıçla ele geçirdikten sonra, Alman köylüleri 
ile koloni haline getirebildikleri topraklardır. Atalarımız, aynı zamanda milletimizin vücuduna 
yabancı bir kan kattıkları oranda ırki vasıflarımızda kötü parçalanmalar meydana çıkmı tır, 
t te bu sonuç, Almanlara has olan, o zaafa u ramı  "ferdiyetçilik" ile kendim göstermektedir. 
Esefle belirteyim ki, ço u zaman bunu övenler dahi vardır. 
Bu üçüncü ekole göre, devlet bir noktada bir gayedir ve devletin devamlılı ı insanın birinci 
görevidir. 
Sonuç olarak  unu söyleyebiliriz: Devlet hakkındaki bütün bu görü ler, medeniyet yapıcı 
kuvvetlerin ve de erlerin esasının ırk oldu unu ve devletin mantıken bu ırkın varlı ını ve 
ıslâhını sa lamayı en önemli görev sayması gerekti ini takdir ederek, köklerini bu noktaya 
daldırmaktadırlar. Oysa bu gerçek, bütün insanların geli  melerinin en önemli temel  artıdır. 
Devletin yapısı ve varlı ı hakkındaki bu hatalı dü ünce ve görü ler Kail Marks tarafından 
ortaya çıkarıldı. Böylece burjuva, devlei anlayı ını ırka kar ı olan görevlerinden uzak tuttu u 
gibi, aynı de  erde bir ba ka tarif yapamadı ından, gerçekte onu inkâr eden bıı doktrine 
imkân hazırladı, i te bundan dolayı burjuvaların Mark sizm'e kar ı giri ti i mücadele kesin bir 
ba arısızlı a do ru yol al maktadır. Evet, burjuva çok eskiden beri, kendi siyasi sisteminin 
vazgeçemeyece i temelleri ihmal etmi tir. Öte yandan usta rakibi ise onun yaptı ı binanın 
zayıf noktalarını bularak, burjuvaların iradeleri dı ında kendisine verdi i silâhlarla saldırıya 
geçmi tir. Demek olu yor ki ırkçı görü lerin kapladı ı alan üzerinde kurulan yeni partinin 
birinci görevi devletin mahiyeti ve varlı ı hakkında beslenmesi gere ken dü ünceyi açık bir 
ekilde ortaya koymalı ve ilân etmelidir. 
Bence esaslı mefhum  udur: Devlet, bir gaye de il, bir vasıtada Devlet büyük bir medeniyetin 

Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin