II INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
334
Qafqaz University
18-19 April 2014, Baku, Azerbaijan
Natüralizm, 19. asrın 2. yarısında Fransa`da ortaya çıkmış realizme tepki olarak değil tam
tersi onu daha da ileri götürmüştür. Realizme deneyi ekleyen Natüralizm,
toplumu ve doğayı laboratuvardadaki gibi algılamıştır.Natüralistler, bu anlayışın tabiatta olduğı gibi insan
yaşamı için de geçerli olduğunu savunarak bu yaklaşımla pozitif bilimlerle sanatı birleştirmeye çalışmışlardır.
Bu akımın yazarları insanı belli şartlar içinde ele alarak onun duygu ve düşünce dünyasını,
yetiştiği doğal ve sosyal çevrenin etkisi doğrultusunda göstermektedirler.
İnsanın psikolojisiyle fizyolojisini birbirine bağlı kabul ettikleri için eserlerde kahramanların fiziksel özelliklerini ay
rıntılı olarak vermişlerdir. Tiyatroda kostüm ve dekora önem veren Natüralistler'in eserlerinde, genel
olarak bir kötümserlik havası hâkimdir. Halkın kolayca anlayabileceği açık ve yalın bir dil kullanmışlardır.
Kahramanlarını hangi çevreden seçerlerse, o çevrenin diliyle konuştururlar. Bu akımın kurucusu olan Emile Zola`nın
yanısıra diğer batılı yazarlar şunlardır: Daudet, Guy de Maupassat, Goncourt Kardeşler.
Türk edebiyatında bu akımı Beşir Fuad ve Hüseyin Rahmi Gülpınar kullanmıştır.
Hüseyin Rahmi Gürpınar, İstanbul halkının toplumsal, töresel yaşantılarını, aile geçimsizliklerini,
bâtıl inançlarını, yaşadığı çağdaki Türk toplumun geçirmekte olduğu krizleri hümuristik bir mizâh dehasıyla anlatır.
Servet-i Fünuncuların yaşıtı olduğu halde, ayrı bir sanat görüşünü sürdürür. Romanlarındaki kahramanların çoğu 19.
yy. sonu İstanbul`un canlı ve renkli insan tipleridir. Romanlarının şehri İstanbul`dur. İstanbul sokaklarını, ortaya koyduğu
kahramanlar ile okuyucuya sunmuştur. Kuvvetli bir gözlem gücüne sahiptir. Realist, natüralist bir görüşle “toplum için
sanat”yapar. Mizâhı güldürücü olduğu kadar hicv için de gerekli bir araçtır.
Gürpınar, Natüralizm ile usta bir sanat anlayışını ortaya çıkarmıştır. Sokağı edebiyata taşıyan sanatçı olarak da
tarif edilmektedir Onun ilk yıllarına ait romanlarında genel olarak bir batılaşma eğlimine karşı mükemmel
bir alaya alma söz konusudur.
Kuyrukluyıldız Altında İzdivaç, Hüseyin Rahmi Gürpınar`ın çok okunan eserlerindendir. Yazarın diğer eserlerinde
olduğu gibi bu eserde de olaylar İstanbul`da gelişmektedir. Önce bu eserin kısa olarak neden bahsetdiğini anlatmak isterim:
Babasından yüklü bir servet kalan İrfan Galip, Aksaray`da oturmaktadır. Okuduğu kitablardaki Batı`ya ait düşünceleri
çevresindeki insanlara uygulamaya çalışmaktadır. Fakat etrafındaki câhil halk, onu anlayamamaktadır. Ailesinden ve
Türk kızlarından şikayet eder durur. Kendine uygun seviyeli bir Türk kızının
olmadığını düşünerek evlilik konusunda karamsarlığa kapılır.
Halley Kuyruklu Yıldızı`nın dünyaya çarpacağı söylentilerini gazetelerden İrfan Galip de takip etmekdedir.
İrfan Galip, kendisini çok bilgili olduğunu düşündüğü için bu konuda halkı bilgilendirmek zorunda olduğu kanaatini
taşır. Panik ve korku içinde olan mahalle kadınlarını toplar. Onlara bir konuşma yapar. Aslında asıl amacı,
geçmişte türlü nedenlerle onu küçük düşüren kadın milleti ile alay etmektir.
Ancak bu toplantıdan sonra aradığı kızı bulur. Halley Kuyruklu Yıldızı`nın geçdiği gece dünya,
mutlu bir evliliğe şahit olur.
Aşağıdaki parçada da görüleceği gibi, eserin dilinin sadeliği, kullanılan söz ve kelimelerin günlük konuşma diline
yakınlığı, Natüralizm akımının dil özellikleriyle birebir örtüşür:
Bedriye Hanım bahçe üzerindeki küçük odanın penceresinden bitişik komşunun tahta kaplamasına yumruğuyla
heyecanlı heyecanlı vurarak haykırıyordu:
-Kardeşim Emine nerdesin?..Pencereye gel bak sana ne söyleyeceğim...Bir cevap almayınca kendi kendine :
-Aman bu karı da ne miskindir, kıyametler kopsa o kuytu odadan dışarı çıkmaz,
içeriden haşır neşir olur kalır...
Yumruklarının şiddetini tazifle:
-Emine Hanım azacık pencereye gel... Bak neler olacakmış neler... Dünyaya yıldız çarpacakmış... Merakımdan bir
yerde duramıyorum. A!Bak karı ses bile vermiyor.
Yumruğunu daha şiddetle indirerek ölü müsün ayol?...Azacık kıpırda...
Emine Hanım yavaşça penceresini açıp başını dışarı çıkararak:
-Oğlanı yeni uyuttum. Vurma öyle hızlı hızlı...Ev temelinden sallanıyor...
-A!daha neler?...Benim yumruğumdan ev sallanır mı hiç?...
-A! Nasıl sallanmaz? Tavanın, aralıklarından pıtır pıtır tozlar dökülüyür...Bir iki gündür çocuk rahatsız,
ziyade huysuzlanıyor, uyutuncaya kadar akla karayı seçtim...
Eser, baştan sona kadar Natüralizm akımının özellikleri ile çevrelenmiştir.
Zaman ve mekân yazarın yaşadığı gerçek zamanla aynı döneme denk gelmektetir. Eser okunurken, okuyucunun
zihninde bütün manzara canlanır sanki.Ve bütün bu doğalcılık, eseri bu kadar muhteşem yapmaktadır.
Eserin anafikri: insanların cahilliklerinden dolayı farklı yorumlanan bazı olaylar sonucunda,kadınların ve erkekle-
rin eşit şartlarda muhakeme gücüne sahip olduklarını ve kurulan yeni bir yuva anlatılıyor.Toplumun çok çeşitli alanlarındaki
günlük yaşayışı,değer hükümleri eleştirilmiştir.Batı özentisi olanlara şiddetle çatılmaktadır.Bunun için yazar,mizah
unsurunu ustalıkla kullanılmıştır.Mizahi boyutlarla düşündüren,okurken değişik dünyalara götüren güzel bir romandır.
|