Monte Cristo Kontu (epsilon)



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə16/44
tarix02.01.2022
ölçüsü0,64 Mb.
#37205
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   44
3913-Monte Cristo Kontu-Alexandre Dumas-Elchin Gen-2002-133s

ON BEŞİNCİ BÖLÜM
1838 yılının başlarına doğru Floransa’da, Paris’in kibar çevresinin önde gelen iki genci bulunuyordu:
biri Vikont Albert de Morcerf, diğeri Baron Franz d’Epinay. Karnaval sırasında Roma’da kalmaya karar
vermişlerdi. Dört yıldan fazla bir süredir İtalya’da yaşamakta olan Franz, arkadaşına kılavuzluk ediyordu.
Hotel  de  Londres’nin  sorumlusu  Bay  Pastrini’ye  mektup  yazıp  kendileri  için  yer  ayırmasını  istemişler,
karnavaldan önceki cumartesi günü de Roma’ya varmışlardı. Kendileri için ayrılmış süitte iki yatak odası,
bir de oturma odası vardı. Kattaki diğer bütün odalar, ya Sicilya’dan ya da Malta’dan gelen çok zengin bir
adam için ayrılmıştı, Bay Pastrini bu adamın nereli olduğunu tam olarak bilmiyordu.
“Odamız harika,” dedi Franz, “ama akşam yemeği için sabırsızlanıyorum. Bir de yarın için bir arabaya
gereksinimimiz olacak.”
“Yemeğinizi  derhal  getirtirim,”  dedi  Bay  Pastrini,  “ama  araba  konusunda  pek  emin  değilim,  hepsi
kiralanmış durumda. Yine de elimden geleni yapmaya çalışacağım.”
İki  arkadaş  ertesi  günü  çevreyi  gezerek,  kişisel  işlerini  hallederek  geçirdiler.  Akşamleyin  birlikte
oturmuş son purolarını içerken Bay Pastrini geldi.
“Girebilir miyim?”
“Elbette,” diye karşılık verdi Franz.
“Bizim için araba bulabildiniz mi?” dedi Albert.
“Evet,”  dedi  Bay  Pastrini,  “Ekselansları  herhalde  Monte  Cristo  Kontu’yla  aynı  katı  paylaştıklarını
biliyorlardır.  Sayın  Kont  durumunuzu  işitir  işitmez,  sizin  için  kendi  arabasında  ve  Palazzo  Ruspoli’de
ikişer koltuk ayırmayı önerdi.”
Albert ile Franz bakıştılar.
“Peki ama tanımadığımız bir adamın teklifini kabul etmemiz doğru olur mu?” diye sordu Albert.
“Eğer bu bey Bay Pastrini’nin söylediği kadar kibar bir kimse olsaydı eminim davetini bildirmek için
başka bir yol seçerdi, mektup yazardı ya da ziyaretimi…”
Tam o sırada kapı çalındı.
“Girin,” dedi Franz.
“Monte  Cristo  Kontu’ndan  Bay  Franz  d’Epinay  ile  Vikont  Albert  de  Morcerf’e,”  dedi  içeri  giren
görevli. Bay Pastrini’ye, iki gence vermesi için iki kart uzattı.
“Monte Cristo Kontu yarın sizinle görüşmek için izin istiyor efendim,” diye devam etti görevli. “Uygun
bir saat verirseniz, Kont sizi ziyaret etmekten onur duyacak.”
“Gördüğün  gibi  her  şey  kurallara  uygun  Franz,”  dedi  Albert.  Sonra  görevliye  döndü.  “Kont’a,  asıl
bizim kendisini ziyaret etmekten onur duyacağımızı söyleyebilirsiniz,” dedi. Görevli odadan çıktı.
“Bay Pastirini, sizin Monte Cristo Kontu epey kibar bir adammış,” dedi Albert.
“O halde önerisini kabul ediyorsunuz?”
“Elbette!”
Ertesi sabah iki genç otel sorumlusunun eşliğinde kontun kapısını çaldılar. Kapıyı bir görevli açtı.


“Fransız beyler,” dedi Bay Pastrini.
Görevli  eğilerek  onları  içeri  aldı.  Geçtikleri  iki  oda,  Franz  ile  Albert’in  o  güne  kadar  hiçbir  otelde
görmedikleri  kadar  pahalı  mobilyalarla,  halılarla  döşenmişti.  Duvarlarda  dev  tablolar,  pencerelerde
ipekten perdeler asılıydı.
“Ekselansları biraz beklerlerse,” dedi görevli, “Kont’a geldiğinizi bildireceğim.”
Franz ile Albert birbirlerine baktılar.
“Eee? Ne düşünüyorsun?” dedi Franz.
“Komşumuz ya İspanyol borsasında turnayı gözünden vurmuş bir zengin ya da bir prens olmalı!”
“Hşş! şimdi öğreniriz. Dostumuz geliyor.”
“Beyler,” dedi Monte Cristo Kontu, “beklettiğim için üzgünüm.”
“Franz ile ben size minnettarız sayın Kont,” dedi Albert. “Bizi büyük bir dertten kurtardınız.”
“Aslında Bay Pastrini’nin beceriksizliği olmasa hiç sıkıntıya girmeyecektiniz. Daha önceden haberim
olsaydı size hemen aynı teklifte bulunabilirdim.”
İki genç Kont’u selamladıktan sonra birer koltuğa oturup, sohbete daldılar. O sırada kapı çalındı.
“Ekselans,”  dedi  Kont’un  hizmetkârı  Bertuccio,  “rahip  giysileri  giymiş  bir  adam  sizinle  görüşmek
istiyor.”
“Ah,  evet  Bertuccio,  ne  istediğini  biliyorum,”  dedi  Kont.  Daha  sonra  Franz  ile  Albert’e  dönerek,
“Beyler, salona geçecek olursanız orada sizi bekleyen nefis Havana puroları bulacaksınız. Bir iki dakika
sonra ben de size katılacağım,” dedi.
Salona geçtiklerinde Franz Albert’e Kont hakkında ne düşündüğünü sordu.
“Ne düşüneyim? Son derece soylu, eğitimli, derin düşünen ve nefis puroları olan bir adam!”
“İyi de sana nasıl baktığını görmedin mi?”
“Bana mı?”
“Evet.”
Albert bir süre düşündü.
“Olabilir,” dedi. “Neredeyse bir yıldır Paris’ten uzak yaşıyorum, o yüzden giysilerim biraz eski moda
olabilir. Kont herhalde benim taşralı olduğumu düşünmüştür. Ona ilk fırsatta durumu açıklarsın.”
Franz güldü. O sırada Kont da içeri geldi.
“İşte  beyler,  artık  hizmetinizdeyim,”  dedi.  “Gerekli  emirleri  verdim;  arabamız  Piazza  del  Popolo’ya
gidecek, isterseniz Corso’ya da gidebiliriz. İsterseniz yanınıza biraz puro da alabilirsiniz.”
“Evet bu iyi olur, çünkü sizin İtalyan puroları çok berbat. Söz veriyorum sayın Kont, Paris’e gelecek
olursanız bu konukseverliği size aynen ödeyeceğim,” dedi Albert.
“Paris’e  gelmeyi  düşünüyorum  gerçekten.  İzin  verirseniz  o  zaman  sizi  ziyaret  etmekten  mutluluk
duyarım. Ancak beyler, daha fazla gecikmememiz gerekiyor, haydi gidelim artık.”
Bu arada karnaval da başlamıştı. Romalılardan, İtalyanlardan, dünyanın dört bir köşesinden karnavalı
görmeye  gelmiş  yabancılardan  oluşan  üç  yüz  bine  yakın  bir  izleyici  topluluğu,  şehrin  harikulade
binalarının pencerelerinden, maskeleri ve kostümleriyle meydandan geçen insanları izliyordu.
Dostlarımız meydanı ikinci kez geçtikten sonra, Kont arabayı durdurarak onları biraz yalnız bırakmak
için iki gençten izin istedi:
“Beyler,”  dedi  arabadan  atlarken,  “sizler  de  oyunculuktan  sıkılıp  birer  izleyici  olmaya  karar
verdiğinizde bana katılabilirsiniz. Bu arada arabamla hizmetkârlarım emrinizde olacaktır.”
Franz  nazik  teklifi  için  Kont’a  teşekkür  etti.  Bu  arada  Albert,  yanlarından  geçen  arabadaki  Romalı


köylü kılığına girmiş insanlara çiçek atmakla meşguldü. Günün geri kalan kısmında bu arabayla birkaç kez
daha yan yana geldiler. Bir keresinde Albert yanlışlıkla maskesini düşürdü. Elinde kalan son çiçekleri de
köylülerin  arabasına  fırlattı.  Arabada  köylü  kılığındaki  kadınlardan  biri  Albert’in  bu  davranışından  çok
hoşlanmış olacak ki, o da elindeki menekşeleri Albert’e attı. Albert çiçekleri alır almaz ceketinin cebine
koydu.
“Vay!” dedi Franz gülerek. “İşte bir serüven başlıyor!”
“Sen istediğin kadar gül, bu çiçekleri yanımdan ayırmayacağım,” diye karşılık verdi Albert.
Monte  Cristo  Kontu,  karnavalın  geri  kalan  günlerinde  arabasının  iki  gencin  hizmetinde  olması  için
kesin  emir  vermişti.  Kont’un  bu  nezaketinden  yararlanan  dostlarımız  da,  ertesi  akşam  yeni  kostümlerini
giydikten  sonra  atların  hazırlanmasını  emrettiler.  Albert  bir  önceki  günden  kalan  solmuş  menekşelerini
yakasına taktı.
Meydanı  ikinci  kez  dolaşırlarken  yandaki  arabalardan  birinden  bir  demet  menekşe  fırlatıldı.  Albert
hemen  dünkü  köylülerin  kostüm  değiştirmiş  olduklarını  anladı.  Yeni  menekşeleri  cebine  koyarak
solmuşlarını dudaklarına götürdü. Bunu gören yan arabadakiler gülüşmeye başladılar.
Günün geri kalan kısmında birkaç kez Kont’la karşılaştılar. Bunun dışında karnaval en az bir önceki gün
kadar  heyecanlı  geçiyordu.  Tabii  ki  Albert  o  meçhul  kadına  kur  yapmaya  devam  etti.  Akşam  odalarına
döndüklerinde Franz, Albert’in kendisine bir şey söylemek istediğini, ama bir türlü söze başlayamadığını
hissetti.  Franz’ın  üstelemeleri  karşısında  sonunda  Albert’in  dili  çözüldü:  Ertesi  gün  arabaya  yalnız
binmek  istiyordu.  Franz  böyle  durumlarda  ne  yapılması  gerektiğini  bilecek  kadar  iyi  bir  arkadaştı.
Albert’e, ertesi gün karnavalı Ruspoli Palası’nın pencerelerinden seyretmekten büyük bir keyif alacağını
söyledi.
Ertesi akşam Albert odaya büyük bir zafer edasıyla girdi. Elinde bir mektup vardı.
“Bak! Sana demiştim!” dedi mektubu Franz’a göstererek.
“Sana cevap mı yazdı?”
“Oku!”
Franz mektubu alıp okudu:
Salı  akşamı  saat  yedide  Pontefici  Sokağı’nda  arabanızdan  inip,  elinizdeki  mumu  çalacak  olan
köylüyü  izleyin.  St.  Giacomo  Kilisesi’nin  merdivenlerine  geldiğinizde  sizi  tanıyabilmem  için
kostümünüzün  yakasına  kırmızı  bir  kurdele  bağlayın.  O  zamana  kadar  beni  görmeyeceksiniz.  Bütün
kalbimle.

“Eee?” dedi Albert, Franz okumayı bitirince. “Ne düşünüyorsun?”
“Çok  ilginç  bir  serüven  olacağa  benziyor,”  dedi  Franz  ve  salı  akşamı  arkadaşını  büyük  bir  neşeyle
arabadan inerken bıraktı.



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin