Monte Cristo Kontu (epsilon)



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə34/44
tarix02.01.2022
ölçüsü0,64 Mb.
#37205
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   44
3913-Monte Cristo Kontu-Alexandre Dumas-Elchin Gen-2002-133s

OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM
Monte Cristo Kontu genç adamları selamladıktan sonra Maximilian ve Emmanuel’le birlikte arabasına
binerek  uzaklaşmıştı.  Albert  birkaç  dakika  düşünceli  bir  halde  durduktan  sonra  atını  çözerek  uşağıyla
birlikte  evine  döndü.  Atından  inerken  üst  kattaki  pencerelerden  birinde  babasını  görür  gibi  oldu;  içini
çekip  kendi  dairesine  gitti.  Çocukluğundan  beri  rahat  bir  yaşam  sürmesini  sağlamış  olan  bütün  o
zenginliklere son bir kez daha baktıktan sonra eşyasını toplamaya başladı.
İşi bitince aklına annesi geldi. Odasına girdiğinde annesinin de birkaç dakika önce kendisinin yaptığı
şeyi yapmakta olduğunu görerek şaşırdı:
“Ne yapıyorsun anne?” dedi.
“Senin  yaptığını,”  dedi  Mercedes.  “Ben  de  burayı  terk  etmeye  karar  verdim.  Sevgili  oğlumun  beni
yalnız bırakmayacağına güveniyordum, umarım yanılmamışımdır.”
“Ah anne, beni nasıl bir yaşamın beklediğini bilmiyorsun. Bugünden sonra adım da dahil olmak üzere
geçmişime  ait  hiçbir  şeyi  kullanamam.  Yaşamımı  sürdürmek  için  bir  süre  dostlarımdan  borç  almak
zorundayım. Senden benim yaşamımı paylaşmanı nasıl bekleyebilirim?”
“Albert, oğlum, cesaretim olsa ben de sana aynı şeyi yapmanı önerirdim. Benim söyleyemediğim şeyi
vicdanın  söylemiş.  Geçmişini  unutmak  zorundasın  oğlum.  Ama  cesaretin  kırılmasın,  henüz  çok  gençsin.
Hangi  işe  atılırsan  atıl,  taşıdığın  adı  da  onunla  birlikte  yükselteceğine  kuşkum  yok.  Onun  için  babamın
soyadını  al:  Herrara.  Kendine  onurlu  bir  yaşam  kurduktan  sonra  geçmişte  çektiğin  acılarla  daha  da
olgunlaşmış olarak bu dünyaya tekrar adım atabilirsin.”
“Dediğin gibi yapacağım anneciğim,” dedi Albert. “Senin kadar soylu, benim kadar masum kimselere
Tanrı’dan zarar gelmez. Madem kararımızı verdik, o halde bir an önce gidelim. Bay Morcerf yarım saat
önce çıktı, böylece açıklama yapmak zorunda kalmayız.”
“Ben hazırım,” dedi Mercedees.
Albert  vakit  yitirmeden  bir  araba  çağırttı.  Saints-Peres  Sokağı’nda  annesiyle  birlikte  kalabilecekleri
küçük ama rahat bir yer vardı. Albert arabaya binmek üzereyken bir adam yanlarına gelerek kendisine bir
mektup verdi, Monte Cristo Kontu’nun uşağı Bertuccio’ydu bu.
“Kont’tan,” dedi Bertuccio.
Albert  mektubu  alıp  okudu.  Sonra  gözleri  yaşla  dolmuş  bir  halde  tek  sözcük  bile  etmeden  mektubu
annesine uzattı. Mercedes mektubu okudu:
Albert,
şu an annenle birlikte Kont Morcerf ’in evinden ayrılmakta olduğunuzun farkındayım. Yanınızda hiçbir şey götürmediğinizi
de biliyorum. Bütün bunları nasıl olup da öğrendiğimi bulmaya çalışma, biliyor olmam yeterli.
Söyleyeceklerimi  dikkatle  dinle  Albert.  Bundan  yirmi  dört  yıl  önce  ülkeme  mutlu  ve  onurlu  bir  adam  olarak  dönmüştüm.
Taparcasına  sevdiğim  soylu  bir  kız  vardı.  Onca  ay  biriktirdiğim  yüz  elli  louis’yi  götürüyordum  ona.  Bu  para  onun  içindi  ve
denizin  ne  kadar  nankör  olduğunu  bildiğimden  bu  küçük  hazineyi  Marsilya’da  annenin  gayet  iyi  bildiği  evin  bahçesine
gömmüştüm.
Geçenlerde  Paris’e  gelirken  Marsilya’ya  uğrayarak  acı  hatıraların  bulunduğu  bu  evi  ziyaret  ettim.  Akşam  olunca  küçük
hazinemin  hâlâ  orada  olup  olmadığını  merak  ederek  elime  bir  kürek  alıp  kazmaya  başladım.  Küçük  kutum  hâlâ  oradaydı,
kimse ona elini sürmemişti. Babamın ben doğduğum zaman diktiği incir ağacının altında duruyordu.
Sevdiğim  kadına  rahat  bir  yaşam  sağlamak  için  biriktirdiğim  bu  para  bugün,  tuhaf  ve  acı  bir  rastlantıyla  da  olsa  aynı
amaca  hizmet  edecek.  Ah,  beni  anlamalısın  Albert.  Bu  teklifi  yapmaya  hakkımın  olup  olmadığını  sorgulayacak  olursan  sana


tek bir yanıt verebilirim: Baban yüzünden kendi babası açlığa  ve çaresizliğe itilmiş bir adamı, annen için yapmak istediği bu
son şeyden mahrum etmekle ona karşı büyük bir acımasızlık etmiş olursun.

Albert sessizce annesinin kararını bekliyordu.
“Kabul  ediyorum,”  dedi  Mercedes.  Mektubu  kalbine  bastırarak  oğlunun  koluna  girdi  ve  birlikte
arabaya bindiler.
Bu  arada  Monte  Cristo  Kontu  da  Morrel  ve  Emmanuel’le  birlikte  şehre  dönmüş,  düşünceli  bir  halde
evinde oturuyordu. Ansızın kapı açıldı.
“Bay Morcerf geldi,” dedi uşak.
“Kendisini salona al,” dedi Kont.
Monte Cristo Kontu salona girdiğinde generali sinirli bir halde odada yürürken buldu.
“Gerçekten de sizsiniz Bay Morcerf,” dedi Kont.
“Evet, benim,” dedi Morcerf.
“Bu saatte beni ziyaret etmenizi neye borçluyum acaba?”
“Bu  sabah  oğlumla  bir  görüşmenizin  olduğunu,  oğlumun  sizi  öldürmek  için  son  derece  geçerli  bir
nedeninin olduğunu biliyorum.”
“Evet vardı, ama gördüğünüz gibi beni öldürmedi, hatta benimle dövüşmedi bile.”
“Eminim ona bir açıklama yapmış ya da özür dilemişsinizdir.”
“Hiçbir açıklama yapmadım, özür dileyen de kendisiydi. Herhalde asıl suçlunun başkası olduğuna ikna
oldu.”
“Asıl suçlu kimmiş?”
“Babası!”
General sinirli bir biçimde gülümseyerek, “Bundan sonra sizi düşmanım olarak kabul ettiğimi bilmenizi
isterim.  Sizi  gördüğüm  ilk  günden  beri  içimde  size  karşı  bir  nefret  var,  sanki  sizi  her  zaman  tanımış,
sizden her zaman nefret etmişim gibi hissediyorum. Yeni kuşağın gençleri dövüşmeyi bilmediklerine göre
bu iş bize kaldı bayım, ne dersiniz?” dedi.
“Ben her zaman hazırım,” diye karşılık verdi Kont.
“İkimizden biri düşene kadar dövüşeceğiz.”
“Birimiz düşene kadar!” dedi Kont yavaşça başını sallayarak.
“Tanığa da ihtiyacımız yok.”
“Bence de yok , nasıl olsa biribirimizi yakından tanıyoruz.”
“Hayır  bayım,  hayır,”  dedi  general.  “Siz  beni  tanıyorsunuz,  ama  ben  sizi  tanımıyorum,  altınlar  içinde
yüzen  sayın  serüvenci…  Paris’te  Monte  Cristo  Kontu  adını  kullanıyorsunuz,  İtalya’da  Denizci  Sinbad,
Malta’da kim bilir hangi adla tanınıyordunuz… Artık gerçek adınızı bilmek istiyorum, kılıcımı göğsünüze
sapladığımda zaferimi kutlamak için…”
Monte Cristo Kontu’nun yüzü sapsarı kesilmişti; gözleri alev alev parlıyordu. Yandaki odaya giderek
üzerindekileri çıkarmaya başladı. Sonra da küçük bir denizci gömleği giyerek başına, altından uzun siyah
saçlarının döküldüğü denizci şapkasını taktı.
Giyindikten  sonra  salona  dönen  Kont,  kollarını  kavuşturup  generalin  karşısında  durdu.  Onu  bu  kılıkta
gören generalin dizlerinin bağı çözüldü, destek almak için duvara yaslandı. Sonra eli kapıyı buldu, yüzü
hâlâ Kont’a dönük bir halde kapıdan çıkarken kulak tırmalayıcı bir sesle bağırdı: “Edmond Dantes!”
Çılgın gibi kendini bahçeye atıp uşağının koluna sarıldı: “Eve götür beni! Çabuk!” diye kekeledi.


Temiz hava ve uşağının karşısında düştüğü durum Morcerf’i biraz olsun kendine getirdi.
Eve  geldiklerinde  kapı  sonuna  kadar  açıktı.  Evin  önünde  bir  araba  bekliyordu.  Kont  kimseye  bir  şey
sormaya  cesaret  edemeden  odasına  çıktı.  Yukardan  baktığında  Mercedes’i  Albert’in  koluna  girmiş,
arabaya doğru giderken gördü.
“Cesur ol anne,” diyordu Albert. “Artık burası bizim evimiz değil.”
Az sonra arabanın kapısı kapandı. Ne Mercedes ne de Albert son bir kez olsun arkalarına dönüp terk
ettikleri eve baktılar.
Araba  bahçe  kapısından  henüz  geçmişti  ki  büyük  bir  patlama  oldu  ve  yatak  odasının  penceresinden
koyu bir duman yükseldi. Patlamanın şiddetiyle camlardan biri kırılmıştı.



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin