“Bayan Valentine’in artık yardıma gereksinimi yok, o öldü!”
“Öldü mü dediniz?” diye bağırdı kapıda duran bir yabancı.
Bay Villefort ile doktor arkalarına baktıklarında, sararmış bir yüzle kapıda duran Morrel’i gördüler.
“Siz de kimsiniz?” diye sordu Villefort. “Bizi rahatsız etmemeniz gerektiğini görmüyor musunuz? Gidin
buradan!”
şaşkınlık içinde Valentine’in cansız bedenine bakan Morrel, birkaç dakika hiçbir şey söyleyemeden
kaldı. Sonra arkasını dönerek odadan çıktı. Beş dakika
sonra Villefort ile doktor, Morrel’i kucağında Bay
Noirtier’yle birlikte merdivenleri çıkarken gördüler. Odaya girdiklerinde Morrel, Noirtier’nin
sandalyesini kurarak yaşlı adamın oturmasına yardım etti.
“Valentine’e yaptıklarını görüyor musunuz?” diye bağırdı Morrel. Yaşlı adamın yüzü boğazında
düğümlenen öfkeyle morarmıştı. Doktor ona doğru koşup solumasını sağlamak için bir ilaç verdi.
“Bana kim olduğumu soruyorlar efendim! Ne hakla buraya geldiğimi soruyorlar!” diye bağırdı Morrel,
yaşlı adamın ellerine sarılarak. “Onlara anlatın! Valentine’le nişanlı olduğumu, bu dünyada sevdiğim tek
kişinin o olduğunu anlatın!” Genç adamın sesi gözyaşlarıyla boğuluyordu. Yatağın önünde dizleri üzerine
çöküp ağlamayı sürdürdü. Doktor o kadar duygulanmıştı ki bu manzaraya daha fazla dayanamayarak başını
çevirdi. Bay Villefort ise genç adama hiçbir şey sormadan elini uzattı.
“Kızımı sevdiğinizi, onunla nişanlı olduğunuzu söylüyorsunuz,” dedi. “Aranızdaki bu sevgiden
haberimin olmamasına karşın, üzüntünüzün içtenliği karşısında size kızamıyorum. Üstelik kendi acım o
kadar derin ki kimseye kızacak halim yok.
Ama gördüğünüz gibi, evlenmeyi düşündüğünüz bu melek
aramızdan ayrıldı ve artık ihtiyacı olan tek kişi bir rahip.”
“Yanılıyorsunuz bayım,” dedi Morrel ayağa kalkarak. “Valentine’in ihtiyacı olan kişi, onun intikamını
alacak bir kimse! Siz isterseniz rahibi çağırın, onun intikamını ben alırım!”
“Ne demek istiyorsunuz?” diye mırıldandı Villefort titreyerek.
“şunu demek istiyorum bayım: Bir baba olarak görevinizi yerine getirdiniz, şimdi sıra savcılık
görevinizde!”
Noirtier’nin gözleri parladı, doktor da Morrel’e yaklaştı.
“Ne dediğimin farkındayım ben,” diye sürdürdü Morrel. “Valentine öldürüldü! Son dört aydır bu evdeki
dördüncü cinayet bu. Dört gün önce de Valentine’i zehirlemeye çalışmışlar, ancak Bay Noirtier’nin
önlemleri sayesinde başaramamışlardı. Sonunda zehir değiştirildi ve bu korkunç iş başarıya ulaştı. Siz de
bunları gayet iyi biliyorsunuz,
çünkü bu bey, hem bir doktor hem de bir dost olarak, sizi uyarmıştı. “
Sıra doktordaydı.
“Bay Morrel’in adalet isteğine katılıyorum,” dedi. “İlgisizliğimin katilleri cesaretlendirmiş olduğunu
düşündükçe kanım beynime çıkıyor!”
“Ah Tanrım, ne olur bana acı!” diye mırıldandı Villefort.
Morrel başını kaldırdığında Noirtier’nin gözleriyle karşılaştı. “Bir dakika beyler,” dedi. “Bay Noirtier
konuşmak istiyor. Katilin kim olduğunu biliyor musunuz?”
“Evet,” dedi yaşlı adam.
“O halde bize yardım edeceksiniz! Dinleyin doktor, dinleyin!”
Yaşlı adam Morrel’e kapıyı gösterdi.
“Çıkmamı mı istiyorsunuz?”
“Evet,” diye başını salladı Noirtier.
“Ah, ama neden? Hiç olmazsa sonra gelebilir miyim?”
“Evet.”
“Bir tek ben mi çıkacağım?”
“Hayır.”
“Yanıma kimi alayım, doktoru mu?”
“Evet.”
“Bay Villefort’la yalnız mı kalmak istiyorsunuz?”
“Evet.”
Bay d’Avrigny, Morrel’in kolunu tuttu, birlikte odadan çıktılar. Yarım saat kadar sonra Villefort kapıda
göründü. “Gelin,” dedi.
Yüzü çok solgundu, alnında iri ter damlaları birikmişti.
“Beyler,” dedi odaya girdiklerinde, “bu sırrın sonsuza kadar aramızda kalacağına dair bana söz
vermenizi istiyorum.”
“Peki ya suçlu? Katil?” diye bağırdı Morrel.
“Endişelenmeyin, adalet yerini bulacaktır,” dedi Villefort. “Babam bana katilin kim olduğunu söyledi
ve o da, intikam almayı en az sizler kadar istese de, bu işin bir sır olarak kalması konusunda ısrarlı.
Çünkü Valentine’in intikamının alınacağını biliyor. Babam beni tanır, ona söz verdim. Sizden sadece bana
üç gün vermenizi istiyorum. Bu üç günün sonunda kızımın katillerinden alacağım intikam, en duygusuz
adamın bile tüylerini ürpertecek kadar korkunç olacak.” Villefort bu sözleri söylerken babasının eline
sarılmıştı.
“Bana
söz verin,” dedi Morrel’le d’Avrigny’nin ellerini tutarak. “Kızımın intikamını bana
bırakacağınıza söz verin!”
Doktor içini çekerek, “Tamam!” dedi. Morrel ise elini çekip Valentine’in yatağına koştu. Genç kızı
dudağından öptükten sonra koşarak odadan çıktı.
Doktor, Villefort’a özellikle gelmesini istediği bir rahip olup olmadığını sordu.
“Hayır,” dedi Villefort, “en yakındakini çağırın.”
“Bitişiğinizdeki evi kiralayan İtalyan rahibi çağırayım o halde,” dedi doktor.
“Nasıl isterseniz,” diye karşılık verdi Villefort.
Doktor yandaki eve gidip rahibe olanları anlatarak Valentine’in son duasında yanında olmasını rica etti.
“Geleceğim bayım,” dedi rahip. “Hiçbir duanın benimki kadar içten olamayacağına emin olabilirsiniz.”
Bay d’Avrigny rahibi doğrudan Valentine’in odasına götürdü. Bay Villefort kimseyle görüşmek
istememişti. Odaya girdikleri anda Noirtier’nin gözleri rahibe takıldı; bir şeyler fark etmiş olsa gerekti,
çünkü gözünü bir daha rahipten ayırmadı. Doktor Valentine için son bir kez dua ettikten sonra odadan
çıktı.
Rahip bütün ciddiyetiyle yatağın başına oturmuştu, doktor çıkar çıkmaz odaya açılan her iki kapıyı da
kapattı –kuşkusuz dua ederken rahatsız edilmek istemiyordu.
Rahip Busoni gün ağarıncaya kadar cesedin başında oturdu, sonra da kimseyi görmeden evine döndü.
Akşamleyin Bay Villefort ile doktor Noirtier’yi görmeye gittiklerinde epey şaşırdılar, yaşlı
adam yüzünde
gülümsemeye yakın bir ifadeyle uyuyordu.