Monte Cristo Kontu (epsilon)



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə38/44
tarix02.01.2022
ölçüsü0,64 Mb.
#37205
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   44
3913-Monte Cristo Kontu-Alexandre Dumas-Elchin Gen-2002-133s

OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM
Valentine’in  tabutunu  taşıyan  alay  şehri  terk  ederken,  dört  atın  çektiği  bir  araba  hızla  alaya  yaklaşıp
aniden  durdu.  Monte  Cristo  arabadan  inip,  yürüyerek  tabutu  taşıyan  kalabalığın  arasına  karıştı.  Kontu
gören  Chateau-Renaud  ile  Beauchamp  da  arabalarından  inip  ona  katıldılar.  Kont  merakla  çevresine
bakınıyordu.
“Morrel’i gören oldu mu?” diye sordu.
“Biz de birbirimize aynı soruyu sorduk, ama galiba kimse onu görmemiş.”
Sonunda  mezarlığa  vardılar.  Monte  Cristo  her  ağacın,  her  mezar  taşının  arkasına  bakıyordu,  sonunda
aradığı adamı gördü. Herkesin dikkati cenaze üzerinde toplanmıştı; ama Kont, mezarlığa yukardan bakan
tepenin üzerindeki bir ağacın arkasına saklanmış, bütün sakinliğiyle cenazeyi izlemekte olan Morrel’i fark
etti. Genç adamın aklından geçenleri okur gibiydi.
Tören  sona  erip  mezarlık  boşaldıktan  sonra  Maximilian  saklandığı  yerden  çıkıp  Valentine’in  mezarı
başında  dua  etti.  Sonra  ayağa  kalkıp  bir  daha  arkasına  bakmadan  Roquette  Sokağı’na  doğru  yürümeye
başladı.  Kont,  büyük  bir  mezarın  arkasına  saklanmış,  Morrel’i  izliyordu.  Arabacıya  eve  dönmesini
emrederek köprüyü geçmekte olan Morrel’i izlemeye başladı.
Morrel eve girdikten beş dakika sonra Kont kapıyı çaldı.
“Ah, siz misiniz Kont,” dedi kapıyı açan Julie sevinçle.
“Az önce Maximilian’ı içeri girerken gördüm. Onu hemen görmeliyim, bu çok önemli,” dedi Kont.
“Yukarı çıkın o halde, Maximilian odasındadır.”
Kont  merdivenleri  uçarcasına  çıkıp  Maximilian’ın  odasının  kapısına  geldiğinde  bir  an  durup  dinledi;
odadan  çıt  çıkmıyordu.  Kapının  üst  kısmı  camla  kaplıydı,  ancak  camın  önü  kırmızı  ipek  bir  perdeyle
kapatıldığı için içerisi görünmüyordu.
“Ne  yapacağım  şimdi?”  diye  mırıldandı  Kont.  Sonra  ansızın  kararını  verip  dirseğiyle  kapının  camını
kırdı.  Perdeyi  kaldırınca,  elinde  kalemiyle  masasının  başında  duran  Morrel’i  gördü.  Kırılan  camın
gürültüsüyle yerinden sıçramıştı.
“Çok üzgünüm,” dedi Kont. “Önemli bir şey yok, sadece ayağım kaydı ve düştüm.”
Rahatsız olduğu her halinden belli olan Morrel Kont’a yaklaştı; onu karşılamaktan çok odaya girmesini
önlemeye çalışır gibiydi.
“Bir yerinize bir şey oldu mu?” diye sordu soğuk bir sesle.
“Bilmem. Siz ne yapıyordunuz? Eliniz mürekkep içinde.”
“Yazıyordum,” dedi Morrel.
Kont çevresine bakındı.
“Silahlarınız neden ortada?” diye sordu masanın üzerindeki iki silahı işaret ederek.
“Bir yolculuğa çıkıyorum.”
“Maximilian,”  dedi  Monte  Cristo,  “artık  oyun  oynamayı  bırakalım.  Bu  sakin  tavırlarınızla  beni
kandıramazsınız. Eminim siz de benim camı yanlışlıkla kırmadığımı anlamışsınızdır. Bir kimsenin odasına
bu şekilde girmeye cesaret etmek için korkunç bir fikre kapılmış olmam gerekir. Morrel, canınıza kıymayı
düşündüğünüzü biliyorum.”


“Gerçekten  de  bu  silahı  kendime  doğrultmak  istiyorsam  beni  kim,  ne  hakla  durdurabilir  ki?  Bütün
umutlarım yıkılmış, kalbim kırılmışsa, yeryüzünde beni yaşama bağlayacak hiçbir şey kalmamışsa, hayat
bana bundan sonra acıdan başka bir şey sunmayacaksa, böylesi acınası bir yaşamı sona erdirmekten beni
kim alıkoyabilir? Siz mi sayın Kont?”
“Evet, ben,” dedi Kont.
“Siz!  Saçma  vaatlerinizle  beni  kandırdınız!  Monte  Cristo  Kontu,  sahte  kurtarıcı!  Dostunuzun  ölümüne
tanık olacaksınız!”
Delice bir kahkahayla masaya doğru gidip silahlarını almaya yeltendi.
Kont elini silahların üzerine koyarak, “Bir kez daha söylüyorum, kendinizi öldürmeyeceksiniz!” dedi.
“Siz kim oluyorsunuz da özgür ve aklı başında bir adama ne yapması gerektiğini söylüyorsunuz?”
“Ben kim miyim? Ben, babanız da sizin gibi canına kıymayı düşündüğünde onu kurtaran adamım! Ben,
kız kardeşinize ipek çantayı, babanıza da Firavun’u gönderen adamım! Ben, Edmond Dantes’yim!”
Morrel  olduğu  yerde  titremeye  başlamıştı.  Bütün  gücü  çekilmiş,  kendini  Kont’un  ayakları  dibine
atmıştı. Sonra birden ayağa kalkarak odadan çıktı ve bütün gücüyle bağırdı:
“Julie! Emmanuel!”
Maximilian’ın  sesini  işiten  herkes  yukarı  çıktı.  Morrel  kardeşinin  elini  tuttu.  “Dizlerinin  üzerine  çök
kardeşim!  Çünkü  karşında  babamızı  kurtaran  adam  duruyor!  Bu  adam…”  Morrel  “Edmond  Dantes”
diyecekti, ama Kont onu durdurdu. Julie Kont’un boynuna sarıldı, Emmanuel de ona sarılmıştı. Odada bir
süre ağlama seslerinden başka bir şey işitilmedi.
Sonunda  Kont,  Julie  ile  Emmanuel’in  ellerini  tutarak  şöyle  dedi:  “Dostlarım,  Maximilian’la  biraz
yalnız kalmam gerek.”
Yalnız  kaldıklarında  Maximilian’a  dönerek,  “Dostum,”  dedi,  “yapmayı  düşündüğünüz  şey  bir
Hristiyana yakışmayacak bir davranıştır.”
“Merak etmeyin, canıma kıymayacağım. Nasıl olsa kederimden ölürüm!”
“Umudu elden bırakmamalısınız dostum!”
“Ah! Beni Valentine’i tekrar göreceğime inandırmaya çalışmayacaksınız değil mi?”
Kont hiçbir şey söylemeden gülümsedi.
“Ah,  benimle  oyun  oynuyorsunuz!  Tıpkı  çocuğunu  üzgün  görmeye  dayanamayıp  onu  boş  sözlerle
avutmaya  çalışan  bencil  bir  anne  gibisiniz.  Hayır  dostum,  acımı  o  kadar  derinlere  gömeceğim  ki  bana
acıyamayaksınız. Hoşça kalın dostum, hoşça kalın!”
“Tersine,” dedi Kont, “Bundan sonra benimle yaşayacak, benim yanımdan ayrılmayacaksınız. Bir hafta
içinde ikimiz birlikte Paris’i ardımızda bırakmış olacağız.”
“Bana hâlâ umut etmemi mi söylüyorsunuz?”
“Evet  dostum,  çünkü  derdinize  çare  olacak  bir  yol  biliyorum.  Eğer  bir  ay  içinde  sizi  eski  neşenize
kavuşturamayacak olursam, ölümü size kendi ellerimle sunacağım. Size Valentine’i öldüren zehirden çok
daha etkili bir zehir vereceğim.”
“Söz verir misiniz?”
“Yemin bile edebilirim,” dedi Kont, Maximilian’a elini uzatarak. “Bugünün 5 Eylül olduğunun bilmem
farkında mısınız? Babanız da on yıl önce bugün yaşamına son vermek istemişti.”
Kont Morrel’i kendine çekip ona sarıldı. Bir süre birbirlerine sarılmış olarak kaldılar.
“Bugünden  başlayarak  benimle  birlikte  yaşıyorsunuz;  Hayde’nin  odasını  kullanabilirsiniz,  böylece
kızımın yerinde oğlum kalıyor olur.”
“Hayde nerede?”


“Dün gece Paris’ten ayrıldı.”
“Sizi terk mi etti?”
“Beni bekliyor olacak… Eşyanızı toparlayıp evime gelin, ben de artık kimselere görünmeden çıkayım.”



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin