rında hâkim olmaya başladığım ileri sürdü. Crosland, zenginliğin sahipliğinin onun denetiminden
ayrılmış olduğuna inanıyordu. Ona göre, günlük iş kararlarını alan maaşlı yöneticiler yönettikleri
şirketlerin kamusal imajının yanı sıra sınai uyumun sürdürülmesi de dâhil çok geniş bir hedefler yel
pazesini sahiplerken; bunun aksine işletmelere sahip olan hissedarlar, esas itibariyle kârla ilgilidirler.
Marksizm, bu yüzden, işe yaramaz hâle gelmiştir; eğer kapitalizm artık bir sınıf sömürme sistemi
olarak görülemiyorsa temel amaçlar olan millîleştirme ve planlama basitçe geçersizleşmişti.
Bununla birlikte bir sosyalist olarak Crosland, zenginliğin daha eşit dağıtımı olarak anladığı
sosyal adâlet hedefine bağlı kaldı. Zenginliğin ortaklaşa sahiplenilmesine gerek yoktu; zirâ artık
zenginlik, artan oranlı vergilendirme yoluyla finanse edilen bir refah devleti sayesinde yeniden da
ğıtılabilirdi. Artan oranlı vergilendirme zengin ve güçlü olanların genişlemiş refah desteklerinin
yükünü çekmelerini güvence altına alırken; refah devleti, yoksulların ve toplumdaki en incinebilir
durumda olanların hayat standartlarını yükseltecekti. Sonuçta, Crosland, İktisadî büyümenin sos
yalizmin başarılmasında hayatî bir rol oynadığını fark etti. Büyüyen bir ekonomi, daha bonkör sos
yal harcamaları finanse etm ek için ihtiyaç duyulan vergi gelirlerini yaratmak için gerekliydi. Ayrıca,
zenginler ancak, eğer kendi hayat standartları İktisadî büyüme sayesinde garanti edilirse, ihtiyaç
içinde olanları finanse etmeye hazır hâle getirilecektir.
Dostları ilə paylaş: